๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 28 Mart 2011, 21:34:03



Konu Başlığı: Tuğyan ve Tağut
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 28 Mart 2011, 21:34:03
TUGYÂN/TÂGÛT

 T-g-y (tagâ) kökünden türeyen tugyân, isyanda haddi aşmak anlamındadır. Tugyân, hem tek insandan, hem de toplumdan kaynaklanabilir.[159] Tugyân'ın kök anlamında, dengenin aşırılık veya azlık yönünde bozulması yer alır. Bu yüzden, belirlenen sınırları ve ölçüleri daha çok aşırı­lık yönünde ihlâl etmeyi, sınır tanımazlığı, cebir ve şiddet kullanmayı anlatır.[160]

 Tugyân'ın Kökeni:

 Tugyân'ın kökeninde, kendini yeterli ve serbest görme (istiğna) yatar. İnsan kendisinde istediğini yapacak bir güç, bilgi ve yetenek vehmettiğinde, Allah'ı unutur duruma gelerek tuğyana giden kapı açılır. Tuğyanla birlikte in­san dilediğini yapmaya yeltenir, hak hukuk ve sınır tanı­mamaya başlar.[161]

"Şu insanoğlu, kendini müstağni (yeterli) sayarak az­gınlık (tugyân) eder. Sonunda dönüş Allah'adır."[162]

Bu âyetlerde ifade edilen düşünce, insanın kendine yeterli ol­duğu ve dolayısıyla "kendi kaderinin efendisi" olduğu şek­lindeki aşırı iddiayı, saçma görerek reddeder. Aynca, bü­tün ahlaki kavramların -iyi ile kötü, doğru ile eğri arasın­daki ayrım ölçülerinin- insanın bir Üstün Güç'e karşı so­rumluluğu kavramı ile kopmaz şekilde bağlı olduğuna işaret eder. Başka bir deyişle, "ahlâkilik" kavramı, böyle bir sorumluluk hissine -ister bilinçli, isterse bilinç altında olsun- dayanmadığı zaman bütün anlamını kaybeder.[163]

Ey insanlar! Doğrusu sizin çalışmalarınız (hedefleriniz) türlü çeşitlidir. Elinde bulunandan verenin, Allah'a karşı gelmekten sakınanın, en güzel söz olan Allah'ın birliğini doğrulayanın, işlerini kolaylaştırırız. Ama, cimrilik eden, kendini (Allah'tan) müstağni gören, en güzel sözü yalanla­yan kimsenin güçlüğe uğramasını kolaylaştırırız. O kimse ölüp ateşe yuvarlandığı zaman, malı ona hiç fayda ver­mez. Bize düşen, sadece doğru yolu göstermektir. Şüphe­siz, âhiret de, dünya da bizimdir."[164]

Tugyân, istikametten bir sapma olarak değerlendirilir:

"Sen, beraberindeki tevbe edenlerle birlikte, emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Aşırı gitmeyin. Doğrusu Allah, yap­tıklarınızı bilir."[165]

Tugyân'a dalanlara yöneltilen dengeye getirici ve uyarı­cı sözler, istenilenin tam tersine, onların azgınlığını arttır­maktan başka bir işe yaramaz. Allah'ın, Hz. Peygamber'e indirdikleri, "Allah'ın eli sıkıdır" diyen, aralanna kıyamete dek sürecek düşmanlık ve kin salınan yahudilerin çoğu­nun azgınlığını ve küfrünü (inkârını) artırır.[166] Benzer bir anlatım, ehli kitap söz konusu edilerek bir kere daha tekrarlanır.[167]

 Tugyân Durumlar Ve Eylemler:

 Tugyân, Allah'ın koyduğu dinî ve ahlâki sınırları fütur­suzca ve küstahlaşarak aşmayı anlatır. Bu yüzden tugyân'ı, dinî ve ahlâkî türlerine ayırabiliriz.[168]

  Dinî Tugyân:

 Allah'a inançsızlık ve saygısızlık, peygamberleri yalan­lama ve mü'minlerle alay, dinî tuğyanı oluşturur.[169]

 A) Allah'a İnançsızlık Ve Saygısızlık:

 Allah'ın mucizelerine rağmen inanmayanlar, tuğyanları (taşkınlıkları) içinde bocalayıp dururlar:

"(Müşrikler) kendilerine bir mucize (âyet) gösterilirse, mutlaka ona inanacaklarına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin ederler. De ki: 'Mucizeler, ancak Allah katındadır (elindedir).' Onların, mucize geldiği zaman da inanmaya­caklarını anlamıyor musunuz? Onların kalplerini, gözleri­ni -ona ilk defa inanmadıkları gibi- çeviririz. Onları, taş­kınlıkları içinde şaşkın şaşkın bırakırız."[170]

Bu bocalama, Allah'ın saptırdıkları ve Allah'la karşılaş­mayı ummayanlar için de sözkonusudur:

"Allah'ın saptır­dığını doğru yola getirecek yoktur. O sapanları, taşkınlık­ları içinde bocalayıp dururlarken bırakır."[171]

"İyiliği acele isteyen kimselere, Allah fenalığı da çarça­buk verseydi, süreleri hemen bitmiş olurdu. Bizimle kar­şılaşmayı ummayanları, azgınlıkları içinde bocalayıp du­rurlarken bırakırız."[172]

Lanetlenmiş ağaçla sınananlar, ibret alacaklarına, iyice tugyân'a boğulurlar:

"Sana gösterdiğimiz rüya (miraç) ile ve Kur'an'da lanetlenmiş ağaçla sadece insanları dene­dik. Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu, onlara büyük az­gınlık/taşkınlık vermekten başka bir şeye yaramıyor."[173]

İnsanlar uğradıkları sıkıntılardan kurtulunca, gerekli dersi çıkaramamakta ve azgınlığı sürdürebilmektedir:

"Sen onları doğru yola çağırıyorsun, ama âhirete inanma­yanlar bu yoldan sapmaktadırlar. Biz, onlara acısak ve başlarındaki sıkıntıyı gidersek bile, azgınlıkları içinde bo­calayıp kalırlar. Andolsun ki biz, onları azapla yakalamış­tık. Yine rablerine boyun eğmemiş ve yakarmamışlardı. Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımız zaman ümitisz kalıverdiler."[174]

Peygamber uyarma görevini yapar, ama inanmayan az­gınlardan yüzçevirmesi peygamber için kınanacak bir du­rum değildir:

"De ki: 'Öyleyse Allah'a koşun. Doğrusu ben, sizi onun azabı ile açıkça uyaranım. Allah'ın yanında baş­ka şeyleri tanrı kılmayın. Doğrusu ben sizi onun azabı ile açıkça uyaranım.' Onlardan öncekilere, herhangi bir pey­gamber gelince, 'sihirbaz' veya 'deli' derlerdi. Öncekiler sonrakilere böyle mi vasiyet ettiler? Hayır, bunlar azgın bir millettir. Onlardan yüzçevir. Sen kınanacak değilsin. Öğüt ver. Doğrusu öğüt, inananlara fayda verir."[175]

"Öğüt ver. Rabbinin nimetiyle sen, ne kâhinsin, ne de delisin. Yoksa senin için şöyle mi derler: 'Şairdir, zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz.' De ki: 'Gözleyin, doğrusu ben de sizinle beraber gözlemekteyim.' Bunu on­lara, akılları mı buyuruyor? Yoksa onlar azgın bir millet midirler? Yahut 'Onu kendi uydurdu' diyorlar, öyle mi? Hayır inanmıyorlar."[176]

Bahçe sahipleri (ashâbu'l-cenne) istiaresindeki olay, ilginçtir: Bahçeyi hiç istisnasız devşireceklerine yemin et­mişlerdi. Allah, bahçeye bir salgın vermişti: Sabah erken çıkmak üzere sözleşen bu bahçeciler,

"Bugün orada hiçbir düşkün kimse yanımıza sokulmasın" dediler. Üstelik, yoksullara yardım etmeye güçleri de yetiyordu. Bahçeyi gördüklerinde neye uğradıklarını şaşırdılar. Ortancaları, şöyle dedi: "Ben size Allah'ı anmamız gerekir, dememiş miydim?" Hep birlikte "Rabbimizi tenzih ederiz. Biz kendi­mize yazık etmişiz." dediler. Birbirlerini eleştirmeye başla­dılar. Sonra şöyle dediler: "Yazıklar olsun bize. Doğrusu biz, azgınlık eden kişilerdik. Belki rabbimiz bize bundan daha iyisini verir. Artık ondan dilemekteyiz. "Ama azap onlan yakalamıştı. Ahiret azabı ise daha büyüktür."[177]

Azgınlar hesaba çekileceklerini yalanlasalar bile, onları bekleyen yer cehennemdir:

"Cehennem, yalnız azgınlar! (hak ve adalet sınırlarını aşmış olanları) bekleyen yerdir. Dönecekleri yer orasıdır. (..) Çünkü onlar hesaba çekile­ceklerini ummazlardı. Âyetlerimizi hep yalan sayıp durur­lardı. Biz de herşeyi yazıp saymışızdır."[178]

 B) Peygamberleri Yalanlama:

 Azgınlık, peygamberleri yalanlama konusunda da ken­dini gösterebilir:

"Semud milleti, içlerinden en azgını ileri atılınca, azgınlığı (kaba küstahlığı) yüzünden peygamber­leri yalanladı."[179]

C) Müminlerle Alay:

 Münafıklar, mü'minlere rastlayınca 'inandık,' şeytanla­rla (elebaşlanyla) başbaşa kalınca, 'Biz sizinleyiz, onlarla yalnızca alay etmekteyiz' derler. Allah, onların alayları­nı boşa çıkarır (hakettiği karışlığı verir) ve taşkınlıkları içinde bocalar durumda bırakır.[180]

 Ahlâkî İktisadî Tuğyan:

 Ahlâkî-iktisadî tuğyan, ölçü ve tartıda adaletsizlik ile aşırı tüketimde kendini gösterir.[181]

 A) Ölçü Ve Tartıda Adaletsizlik

 Belirlenen sınırları aşma ve dengeyi bozma anlamın­dan esinlenerek, olumsuz biçimde kullanılmıştır:

"Tartıda tecavüz etmeyin. Ölçü ve tartıyı doğru yapın, ölçüyü eksik tutmayın."[182]

Buradaki "tartıda tecavüz et­meyin" bölümü, daha geniş bir çerçevede düşünülerek, her türlü olayda "doğruluk ve haklılık ölçüsünden şaşma­yın" biçiminde de anlaşılmıştır.[183]

B) Aşırı Tüketim:

 İsrailoğullarına verilen dünyevi nimetler belirtildikten sonra, aşırı gıda tüketimin yasaklandığı anlatılır:

"Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yeyin. Bunda aşırı (Öl­çüsüz) gitmeyin ki gazabıma çarpılmayasınız. Gazabımı hakeden, şüphesiz mahvolur. Doğrusu ben, tevbe edeni ve inanıp yararlı iş yaparak doğru yola gireni bağışla­rım"[184]

 Tuğyân'ın Önlenmesi:

 Tuğyân'cılara direnerek ve yanlarından uzaklaşarak tuğyan tutum ve davranışların sonuçlarından kurtulmak gerekir.[185]

 Tuğyâncılara Direniş:

 Şirk koşup zulmedenler ve onların işbirlikçileri arasın­da geçen bir ahiret diyalogu, tuğyana sapanlara direnmek gerektiğini, onların peşinden körü körüne gitmenin so­rumluluktan kaçma sonucunu sağlamadığını belirtir: "Önderlerine 'Siz bize sureti hakdan görünürdünüz' der­ler. Onlar da şu cevabı verirler: "Hayır; asıl siz inanmış kimseler değildiniz." Öbürlerinin cevabı şudur: "Bizim sizin üstünüzde bir nüfuzumuz (gücümüz) yoktu. Bilakis azmış bir topluluktunuz. Bu yüzden, rabbimizin sözü aleyhimizde gerçekleşti. Şüphesiz (günahlarımızdan do­ğan) azabı tadacağız."[186]

Bu âyetler öbeğinin sonunda, hepsinin azabı ortak hakettikleri ve suçluların böylece ce­zalandırılacağı belirtilir.[187]

 Tuğyâncılardan Uzaklaşma:

 Hz. Peygamber'e, Allah'ın yanısıra tanrı edinen ve ken­disini yalanlayan azgın topluluktan uzaklaşması emredi­lir, bu yüzden kınanmayacağı belirtilir.[188]

 Tuğyân'ın Sonu:

 Tuğyan, Allah'ın gazabına uğrama sebebidir. Allah'ın gazabına uğrayan da mahvolur.[189] Azgınlıkları (tuğyan) içinde bocalayıp kalanları, Allah azapla yakalar, ama yine de rablerine boyun eğmezler ve yakarmazlar.[190] Bahçe sahipleri istiaresi, onların uğradığı azabı açıkça belirtir.[191] Azgınlar, sonsuz kalacakları kötü bir dönüş yeri olan ce­henneme girecekler.[192] Azıp da dünya hayatını tercih ede­nin varacağı yer şüphesiz cehennemdir.[193] Bu âyet, bir anlamda, tuğyan ile geçici dünya hayatına taparcasına bağlanmanın atbaşı oluşunu vurgular.[194]

 Tuğyân'ın Sembol Tipleri:

 Tâgût, Nuh ve Semud kavimleri ile Firavun, Kur'an'da tuğyân'ın sembol tipleri olarak gösterilir.[195]

 Tâgût:

 Tâgût (ç. Tavâgît) sözcüğü, t-g-y'nin türetiklerindendir. Allah dışındaki ma'bud (put), haddi aşan anlamındadır, aşırılık bildiren ölçüde bir isimdir. Ayrıca sihirbaz, kâhin, şeytan ve iyilik yolundan alıkoyan için de kullanılır.[196]

Tâgût, öncelikle, Allah'tan başka ibadet edilen her şeyi ve böylece insanı ondan uzaklaştıran ve şeytana yönelten şeyleri ifade eder. En doğru karşılığı, "şeytânî/şer güçler" olmalıdır.[197]

 A) İman/İnkâr Bağlamında Tâgût

 Allah'a gerçek anlamda iman, Tâgût'u inkâr etmeyi ge­rektirir; Allah'a inanan sağlam kulpa sarılmış demektir, tagût'a inanarak inanç kirlenmesine yol açmaz.

"Dinde zorlama yoktur. Artık, hak ile bâtıl, iyice ayrılmıştır. Tâgût'u (putları) inkâr edip Allah'a inanan kimse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır. Allah, işiten ve bi­lendir."[198]

"Kendilerine kitap verilmiş olanların, puta (cibt) ve tâgût'a (şeytana) kanıp, inkar edenlere, 'Bunlar, inanan­lardan daha doğru yoldadırlar' dediklerini görmedin mi? İşte, Allah'ın lanetledikleri onlardır. Allah'ın lanetlediği ki­şiye, asla yardımcı bulamayacaksın."[199]

Böyle davranma­larının sebebi, sonraki âyetlerde, çekememezlik olarak be­lirtilir. Âyette geçen "cibt", Allah yanında tapınılan şeyler için kullanılır, sihirbaz ve kâhinede "cibt" denir.[200] Başka bir tanıma göre, ruhsuz/cansız putlara "cibt" adı verilir. Ruh ve şuur sahibi put, yani ilâhlaştırılmış ve putlaştırılmış insan ise tâgût adını alır.[201]

Kâfirler otoritesini kabullendikleri tâgût yolunda sava­şırlar:

"İnananlar, Allah yolunda savaşırîar.İnkâr edenler (kâfirler) ise, tâgût (şeytan) yolunda harbeder. Şeytanın dostlarıyla savaşın. Esasında şeytanın hilesi zayıftır."[202]

Münafıklar, "Allah'ın indirdiğine ve peygambere gelin" dendiği zaman, hemen uzaklaşıverirler. Tâgût'un önünde muhakeme olmak isterler. Halbuki, onları tanımamakla emredilmişlerdir. Şeytan onlan derin bir sapıklığa sürük­lemek ister.[203]

 B) Kulluk (İbadet) /Uzaklaşma Bağlamında Tâgût:

 Tâgût'a kulluk edenler, doğru yoldan en sapmış olan­lardır:

"Allah, kime lanet ve gazap ederse, kimden may­munlar, domuzlar ve tâgût'a (şeytana) kullar kılarsa, işte onlar yeri en kötü ve doğru yoldan en çok sapmış olanlar­dır."[204]

Peygamberler, Allah'a kulluk etmeye, tâgût'tan (azdırıcılardan) uzaklaşmaya çağırmıştır:

"Andolsun ki her üm­mete, 'Allah'a kulluk edin, tâgût'tan kaçının' diyen pey­gamber göndermişizdir. Allah, içlerinden kimini doğru yo­la eriştirdi, kimi de sapıklığı haketti. Yeryüzünde gezin. Peygamberleri yalanlayanlann sonlarının nasıl olduğunu görün."[205]

Kur'ani kavram örgüsü içinde, "Allah'a kulluk etmek" tabiri, kaçınılmaz olarak, insanın ona karşı duyduğu so­rumluluk hissini ve anlayışını ifade eder. Bunun içindir ki böyle bir buyruk, son derece kısa ve özlü bir ifade tarzı içinde bütün ahlâki emir ve yasakları topluca içine al­maktadır. Dolayısıyla, ahlâkın kaynağı ve temeli olduğu gibi, her ümmet için yenilenen tevhid dininin de değişme­yen ana mesajı durumundadır.[206]

Tâgût'a kulluktan kaçınıp, Allah'a yönelenlere müjde vardır:

"Tâgût'a (şeytana ve putlara) kulluk etmekten ka­çınıp, Allah'a yönelenlere müjde vardır. Dinleyip de, en güzel söze uyan kullarımı müjdele. Allah'ın, doğru yola eriştirdikleri, işte onlardır. Akıl izan sahipleri de işte onlardır."[207]

Bu âyetteki "tâgût" terimi, kişinin bütün manevi bağla­rı kaybetmesine ve duygularının esiri olmasına yol açan, belli bazı şeytanî ihtirasların veya arzuların -otorite tesisi peşinde koşmak, başkasını sömürerek servet edinmek, her türlü gayri ahlâki aracı kullanarak sosyal gelişme ve ilerlemeyi sağlamak vb. arzuların- ifsad edici gücünü an­latmaktadır.[208]

 C) Dostluk Bağlamında Tâgût:

 Allah, mü'minlerin dostudur, tâgût ise kâfirlerin dos­tudur:

"Allah, inananların dostudur, onları karanlıklar­dan aydınlığa çikanr. İnkâr edenlerin (kâfirlerin) ise, dost­ları, tâgût'tur (azgın putlardır), onları aydınlıklardan ka­ranlıklara sürüklerler. İşte onlar, cehennemliklerdir, ora­da temelli kalacaklar."[209]

Bütün bu açıklamalar çerçevesinde tâgût, her türlü azgınlık, sapkınlık, aşırılık ve bâtıl inanç ve davranışları sembolize eder. Tâgût, tugyân'ı yaşayan ve yaşatmaya çalışan kişi ve güçtür.[210]

  Nuh Ve Semud Kavimleri:

 Nuh ve Semud kavimleri, insanın potansiyel günahkârlığının iki örneğidir. Nuh kavmi, pek zâlim, ve taşkın oldukları için yokedilmiştir.[211] Semud kavmi de, azgınlığı yüzünden peygamberleri Hz. Salih'i yalanladığı için, Allah onlara katmerli azap indirdi, yerle bir oldu­lar.[212]

  Firavun:

 Bilindiği   üzere   Firavun,    Kur'an'da   en   büyük günahkârlardan biri olarak anlatılır. Yüce Allah, Hz. Mu­sa'ya "Firavun'a git, çünkü o azmıştır" emrini vermişti. Hz. Musa ve kardeşi Hz. Harun, öğüt dinlemesi veya korkması için yumuşak söz söyleme emrini de alınca, "Rabbimiz! Onun bize kötülük etmesinden veya azgınlığı­nın artmasından korkarız" cevabını verdiler. Allah, onlara korkmamaları gerektiğini, hatırlattı.[213] Ama Firavun onla­rın Allah'a kulluk çağrısını reddetti, gösterilen mucizelere inanmadı, "Sizin en yüce rabbiniz (efendiniz) benim" diye­rek kendini tanrı yerine koydu ve böylece en büyük güna­hı, doruk noktasındaki tugyân'ı işlemiş oldu.  İşte bu yüz­den Allah onu, hem dünya, hem de âhiret azabına uğrattı. Bunda Allah'tan korkanlar için ibret dersi vardır.[214]


[159] Râgıb el-İsfahâni, age, 454.

[160] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 297.

[161] Ali Ünal, Kur’an'da Temel Kavramlar, 355-356.

[162] Alak, 96/6-8.

[163] Muhammed Esed, age, 3/1288 (4).

[164] Leyl, 92/4-13.

[165] Hûd, 11/113. Ayrıca bkz.Tâhâ, 20/81.

[166] Maide, 5/64.

[167] Maide, 5/68. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 297-299.

[168] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 299.

[169] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 299.

[170] En'am, 6/109-110.

[171] A'raf, 7/186.

[172] Yunus, 10/11.

[173] İsra, 17/60.

[174] Mü'minun, 23/73-77.

[175] Zâriyât, 51/50-55.

[176] Tûr, 52/29-33.

[177] Kalem, 68/17-33.

[178] Nebe, 78/21-29. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 299-301.

[179] Şems, 91/11-12. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 301.

[180] Bakara. 2/15. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 301.

[181] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 302.

[182] Rahman. 55/8-9.

[183] Muhammed Esed, age, 3/1095. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 302.

[184] Tâhâ, 20/80-82. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 302.

[185] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 302.

[186] Sâffât, 37/11-34.

[187] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 302-303.

[188] Zâriyât, 51/53-54. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 303.

[189] Tâhâ, 20/81.

[190] Mü'minun, 23/75-77.

[191] Kalem, 68/31-33.

[192] Sâd, 38/55-56; Nebe, 78/21-23.

[193] Naziât, 79/37-39.

[194] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 303.

[195] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 303.

[196] Râgıb el-Isfahâni, age, 454.

[197] Muhammed Esed, age, 1/78 (250). Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 303-304.

[198] Bakara, 2/256.

[199] Nisa, 4/51-52.

[200] Râgıb el-Isfahâni, age, 117.

[201] Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an'ın Temel Kavramları, 558.

[202] Nisa, 4/76.

[203] Nisa, 4/60. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 304-305.

[204] Maide, 5/60.

[205] Nahl, 16/36.

[206] Muhammed Esed, age, 2/536 (34).

[207] Zümer, 39/17-18.

[208] Muhammed Esed, age, 3/940 (20). Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 305-306.

[209] Bakara, 2/257.

[210] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 306.

[211] Necm, 53/52. Ayrıca bkz. Hûd, 11/27-32; Şuara, 26/111-116; Nuh, 7167, 22-23.

[212] Şems, 91/11-14. Ayrıca bkz. A'raf, 7/73-79; Hûd, 11/65, 68; İsra, 17/59; Şuara, 26/146-157. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 306.

[213] Tâhâ. 20/45.

[214] Naziat 79/78-26. Aynca bkz. A’raf, 7/137; Fecir. 89/9-14. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 306-307.