๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 13 Şubat 2011, 15:47:19



Konu Başlığı: Tevhit Esasına Dayalı Toplum
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 13 Şubat 2011, 15:47:19
 
Tevhit Esasına Dayalı Toplum

 Ümmet Kur'an'da zaman zaman tevhit inancında birleşen toplulukları da ifade etmektedir. Enbiya Sûresi 92. ve Mü'minûn sûresi 52. âyetlerinde geçen ümmet bu anlamdadır. Söz konusu bu âyetlerin "irme hâzihi ümmetüküm ümmeten vahideten" kısmında geçen ümmet kelimesine müfessirlerin büyük ekseriyeti, "din" anlamını vermiş,[343] bir kısmı bu anlama, şeriat ve doğru yol (et-tarîkatü'l-müstakîm) anlamını ilave etmiştir.[344] Bu görüşlerden farklı olarak İbn Kuteybe (276/889) de söz konusu kelimeyi, 'din ve şeriat üzere toplanma' şeklinde yorumlamıştır.[345]

Bu âyetlerde geçen ümmet kelimesini, "din" olarak yo­rumlayanlara göre, âyetin anlamı şöyledir: "(Ey Peygamberler topluluğu) gerçekten bu sizin ümmetiniz (dininiz) bir tek ümmet (din) tir." [346] Buradaki din, hak olan İslam dinidir.[347] Râzî (606/1209), "Peygamberlerin şeriatları muhtelif olduğuna göre, dinleri nasıl müttefik (aynı) olur?" şeklindeki soruyu cevaplandı­rırken şunları söylemektedir: "Buradaki ‘din’den maksat onla­rın, Allah'ın zâtı ve sıfatları konusunda ihtilaf etmeyişleri, aynı inançta oluşlarıdır. Şeriatlarına gelince buradaki farklılığa din­deki farklılık denilemez. Bu, tıpkı temiz kadınlar ve hayızlı kadınlar hakkında, ‘mükellefiyetleri farklı farklı olsa dahi dinleri birdir' denilmesi gibidir. İşte burada da böyledir."[348] Süleyman Ateş, bu âyetlerde geçen ümmet kelimesine diğer tefsirlerde rastlayamadığımız "toplumsal din"[349] anlamını vermektedir. Buradaki ümmet kelimesinin 'din' anlamıyla ilgisini kurmaya çalışan Hâzin (725/1324), bu konuda şunları söyler: Ümmet bir maksat etrafında toplanan cemaattir. Bağlılarını bir maksatta topladığı için şeriata da ümmet denir.[350]

Burada ümmet kelimesinin "din" anlamında olabileceğini kabul etmekle birlikte, ümmete, "tevhid inancında birleşen bir topluluk" şeklinde verilecek bir anlam, kanaatimizce daha isabetlidir. Çünkü hangi bağlamda değerlendirilirse değerlendi­rilsin, ümmet kavramının ana ve en önemli iki unsurunu "in­sanlar" ve "onları bir araya toplayan şey" oluşturmaktadır. Zira etrafında toplanılan her ne ise o, insan olmadan bir şey ifade etmez, tek obje etrafında toplanma olmadığı takdirde de ümmet olma özelliği kaybolur. Bundan dolayı kavramı, her iki unsuru­nu da göz önünde bulundurarak değerlendirmek durumunda­yız. Enbiya sûresi 92. âyet, bütün peygamberlerin kavimleriyle olan durumları anlatıldıktan sonra gelmiştir. Burada hitap, peygamberlerin durumlarını ve kavimleri ile olan ilişkilerini anlatan Mü'minûn süresindeki gibi peygamberlere yöneliktir.[351] Pey­gamberlere yapılan bu hitap, Âdem (a.s.)'den Hz. Muhammed (s.a.v.)'e kadar gelen peygamberler topluluğunun (ümmetinin), tek bir ümmet olduğunu bildirmektedir. Bu ümmet de Allah katında tek din olan ve bütün peygamberlerin ortak dini İslam'ın ümmetidir. Buna göre söz konusu âyetlerde geçen ümmet kelimesine, "tevhit inancında birleşen bir topluluk" anlamını verdiğimiz de, âyetin anlamı şöyle olur: "(Ey Peygam­berler topluluğu) gerçekten, bu sizin ümmetiniz (cemaatiniz) bir tek ümmet (aynı din -İslam- etrafında toplanan topluluk) tir."

" 'Ey Nûh! bizim katımızdan selametle in. Sana ve seninle beraber olan ümmetlere hayır ve bereketler olsun. Ama öyle ümmetler var ki, onları bir süre geçindireceğiz sonra onlara can yakıcı bir azap vereceğiz.' denildi."[352] mealindeki âyetin "ey Nûh! bizim katımızdan selametle in. Sana ve seninle bera­ber olan ümmetlere hayır ve bereketler olsun" kısmında ümem formunda geçen ümmet, inanan mümin topluluk ve toplumları ifade etmektedir.[353] Müfessirler burada zikrolunan "ümmetler" ile kimlerin kastedildiği hususunda şu görüşleri ileri sürmüşler­dir;

1- Bunlar Nûh (a.s) ile beraber kurtulan kimselerdir. Allah bunları "ümmetler" diye nitelemiştir. Çünkü o zaman bütün yeryüzünde onlardan başka insan yoktu.[354]

2- Bunlar Nûh (a.s) ile beraber kurtulan kimselerle, onların zürriyetlerinden olan müminlerdir.[355]

Yine bir kısım müfessirler kıyamete kadar gelecek olan her mümin kadın ve erkeğin Allah katından olan bu selâmın içine dahil olacağını belirtmektedir.[356]

Görüldüğü üzere müfessirler de buradaki "ümmetler"i mümin topluluklar olarak yorumlamışlardır.

"Onları (İsrâiloğullarını) grup grup ayrı topluluklar (ümemen) halinde yeryüzüne dağıttık. Aralarında sâlih olanlar da vardı. Böyle sâlih olmayanlar da. (kötülüklerinden) belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik."[357] mealindeki âyette İsrailoğullarının çeşitli ümmetler halinde yeryüzüne dağıtıldığı, dağılan bu grupların içinden bazılarının iyi, bazılarının ise böyle olmadığı anlatılmaktadır.

Râzî (606/1209), yukarda zikredilen âyetin, "aralarında sâlih olanlar da vardı" kısmı ile ilgili olarak şunları söyle­mektedir: "Bu ifade ile Hz. Mûsâ zamanındaki yahudilerin kastedildiği, çünkü onların içinde, hakka inanmış kişilerin bulunduğu söylenmiştir. İbn Abbas ve Mücâhid ise şöyle demiş­lerdir: Cenâb-ı Hak bu tabirle Hz. Muhammed (s.a.v) zamanına yetişip, ona iman eden ehl-i kitabı kastetmiştir."[358] Râzî (606/1209)'nin zikrettiklerinin dışında Kurtubî (671/1272) de bunlara, Hz. Musa'nın şeriat nesh olmadan önce o şeriata sımsıkı sarılan topluluklarla, Çin'in geri taraflarında Allah'a ibadet eden İsrâiloğullarına mensup olan bir topluluğu ilâve etmektedir.[359]

"Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, nesli­mizden de sana itaat eden bir ümmet (ümmeten müslimeten) çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et; zira, tövbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin." mealindeki Bakara sûresinin 128. âyetinde geçen ümmet kelimesi, "aynı soya mensup cemaat" anlamındadır. Âyette ümmet kelimesinin sıfatının, müslim olması (ümmeten müslimeten) sebebiyle ümmet, burada söz konusu sıfatla birlikte "aynı soya mensup müslüman cemaat" anlamını ifade etmektedir. Bu soy Hz. İbrahim ve Hz. İsmail'in soylarıdır. Zira âyetteki duâ bu iki peygambere aittir. Bu âyette Hz. İbrahim ve Hz. İsmail, Allah'tan soyları arasından müslüman bir ümmet çıkarmasını, bir sonraki âyette[360] ise soylarına, yine kendi soylarından peygamber göndermesini istemektedirler. Bir başka âyette de Allah'ın İbrahim'i insanlara “imam” (önder) yapacağını bildirmesi üzerine, Hz. İbrahim'in Allah'tan, soyundan olan kimselerden bazılarını da "imam" (önder) yapmasını istediği belirtilmektedir.[361] Bazı müfessirler bu âyette geçen "imam" kelimesini "peygamber" anlamında tefsir etmektedirler.[362] Allah Hz.İbrahim'i insanlara imam yapacağını bildirince, Hz. İbrahim kendi soyundan olan kimselerden bazılarını da imam yapmasını Allah'tan istemiştir.[363] Bakara sûresi 134. ve 141. âyetlerinde geçen ümmet keli­mesi "mümin bir topluluk" anlamındadır.

"İşte onlar bir üm­metti, geçip gittiler. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandığınız da sizedir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz."

"İşte onlar bir ümmetti, geçip gittiler..." mealin­deki Bakara sûresi 134. âyetinde geçen ümmet kelimesinin anlamını tespit edebilmek için âyeti bir önceki âyetlerle birlikte ele almamız gerekmektedir. Bir önceki âyetlerin mealleri şu şekildedir:

"Bu dini, İbrahim kendi oğullarına vasiyet ettiği gibi Yakub da böyle yaptı ve: "Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti. Onun için ancak müslüman olarak ölün" (demişlerdi).

Yoksa (ey yahudîler!) siz Yakub'a ölüm yaklaşıp ta oğullarına: "Ey oğullarım! Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?" diye sorduğu ve onların da: "Senin ilâhına, babaların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan bir tek ilâha ibadet edeceğiz. Biz O'na teslim olanlarız" dediklerinde, siz buna şahit mi olmuştunuz?[364]

Bakara sûresi 134. âyette yer alan tilke (işte onlar) zamiri Bakara sûresi 132-133. zikredilen kimselere işaret etmektedir. Bunlar, Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. İshâk, Hz.Yakub ve onların mümin olan oğulları ve torunlarıdır.[365] Bir çok müfessir ümme­tin buradaki anlamının 'cemaat' olduğunu söylemektedir.[366] Bu cemaat peygamberler ve onların muvahhid evlatlarıdır. Elmalılı Hamdi Yazır (1348/1942), Bakara sûresi 134. âyeti açıklarken bu hususa şu şekilde işaret etmektedir; "Bu zikrolunan cemaat, yani İbrahim (a.s) ile Yakub (a.s) ve bunların vasiyetlerini tutan, Allah'ın birliğine inanan ve müslüman olan oğulları geçmiş bir ümmettirler. Çeşitli insan gruplarının birliği için onların önüne geçmiş, uyulmaya ve itaat edilmeye layık bir cemaat idiler."[367] Elmalılı'nın burada geçen ümmeti açıklarken daha önce zikret­miş olduğumuz ve kendisine ait olan "çeşitli insan gruplarına önder olan ve kendisine uyulan bir cemaat"[368] şeklindeki üm­met tanımını esas aldığı görülmektedir. Ayette yer alan ümmete mümin bir topluluk anlamını vermemiz, tamamen başındaki işaret zamiri olan tilke sebebiyledir. Ayrıca burada dikkat edile­cek önemli bir husus da âyette geçen ümmet sadece aynı bölge ve aynı asırda yaşamış insanları değil, farklı zaman ve farklı bölgelerde yaşamış olsalar bile müşterek aynı inancı (tevhid) kabul eden fert ve gruplardan oluşan mümin toplulukları ifade etmektedir. Müfessirler bu âyette[369] ataları İbrahim (a.s) ve Yakub (a.s) ile övünen yahudiler ve müşriklere şöyle bir mesa­jın verilmek istendiğini söylemektedirler; Ey ataları İbrahim (a.s) ve Yakub (a.s) peygamberlerle övünen yahudiler ve müşrikler! Sizin atalarınız İbrahim (a.s), Yakub (a.s) ve onların oğulları geçmiş zamanlarda yaşamış tevhid ehli (muvahhid) mümin bir ümmet (topluluk) idiler. Siz de onların evlatlarına tavsiye ettiği hak din olan İslam'ı kabul etmedikçe atalarınızla övünmeniz size fayda vermez. Çünkü onlar başka siz başkasınız, siz onlar değilsiniz ve onlar da sizden hiç değildir. Siz, "biz onların evla­dıyız." diye kuru bir neseple iftihar etmekle kurtulamazsınız.[370] Bakara sûresi 141. âyetin lafızları, Bakara sûresi 134. âyet ile tamamen aynıdır. Kurtûbî (671/1272), söz konusu tekrar için şunları söylemektedir: "Bu âyet (Bakara, 2/141) tehdit ve korkutmak anlamını ihtiva ettiği için tekrarlanmıştır. Yani ön­derliklerine ve faziletlerine rağmen o peygamberler kazandıklarının karşılıklarını göreceklerine göre, sizin böyle olmanız öncelikle söz konusudur. Bundan dolayı aynı buyrukların tekrarlan­ması gerekmiştir."[371] Müfessirlerin çoğunluğu, Bakara 141. âyette geçen ümmet kelimesinin anlamı ile Bakara 134. âyette geçen ümmet kelimesinin anlamının tamamen aynı olduğunu söylemektedirler.[372] Ancak bazı müfessirler Bakara 134. âyetteki ümmetin, peygamberler topluluğu, Bakara 141. âyetteki üm­metin, Yahudi ve Hıristiyanların ataları anlamında olduğunu söylerler.[373] Bakara 134-141. âyetler arası incelendiğinde görülecektir ki söz konusu âyetlerde Allah Teâla, İbrahim (a.s), İsmail (a.s), İshak (a.s) ve Yakub (a.s) peygamberler hakkında Yahudilerin ileri sürdükleri bir takım iddiaları çürütmüş, hemen bunun peşi sıra da, "İşte onlar bir ümmetti, geçip gittiler. Onla­rın kazandıkları kendilerine, sizin kazandığınız da sizedir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz." mealindeki Bakara 141. âyetini getirmiştir. Bu âyetler grubunun -Bakara 134-141 âyetler arası- muhtevasından, Bakara 141. âyetin baş tarafındaki tilke (işte onlar) işaret zamirinin söz konusu pey­gamberler ve onların torunlarına işaret ettiği anlaşılmaktadır. [374]


[343] Râzî, et-Tefsîrü'1-kebîr, XXII, 219; es-Semîn, ‘Umdetü'-huffâz, I, 134; Fîrûzâbâdi, Besâir, II, 80; Muhammed Abduh, Reşîd Rızâ, Kur'an Oku­maya Giriş, s. 87.

[344] es-Semîn,'Umdetü'l-huffâz, I, 134; Fîrûzâbâdî, Besâir, II, 80.

[345] Te'vîlü müşkili'l-Kur'ân, s. 445.

[346] Râzî, et-Tefsîrul- kebîr, XXII, 219; Hâzin, Lübâbü't-te'vîl, IV. 347.

[347] Râzî, et-Tefsîrul- kebîr, XXII, 219; Hâzin, Lübabü't-te'vîl, 1V. 347.

[348] et-Tefsîrü'l- kebîr, XXIII, 104-105.

[349] Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, I, 356

[350] Lübâbut-te'vîl, IV. 277.

[351] Râzî, et-Tefsiru'l-kebîr, XXIII, 219.

[352] Hûd: 11/48.

[353] Râzî, et-Tefsîrul-kebîr; XVIII, 7; Kurtubî, el-Câmi'li ahkâmi'l-Kur'ân, IX, 48.

[354] Râzî, et-Tefsîrül-kebîr; XVIII. 6-7.

[355] İbnü'l-Cevzî, Zâdül-mesîr, IV, 93.

[356] İbnü'l-Cevzî, Zâdü'l-mesîr, IV, 93; Râzî, et-Tefsîrul-kebîr; XVIII, 6-7; Kurtubî, el-Câmi'li ahkâmi'l-Kur'ân, lX, 48.

[357] A'râf: 7/168.

[358] Râzî, et-Tefsîrü'l-kebîr, XV, 42.

[359] Kurtubî, el-Câmi' li ahkâmi’l-Kur'ân, VII, 310.

[360] "Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gön­der. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin." (Bakara: 2/129)

[361] Bakara: 2/124.

[362] Bkz. Râzî, et-Tefsiru’l-kebîr; IV, 39.

[363] Bakara: 2/124.

[364] Bakara: 2/132-133.

[365] Zemahşerî, el-Keşşâf, I, 314; Beyzâvî, Envârü't-tenzîl, I, 205; Hâzin, Lübâbü't-te'vîl, I, 205; Nesefî, Medârikü't-tenzîl, I, 205; Âlûsî, Rûhu'l-me'ânî, I, 391; Koçyiğit, Talât-Cerrahoğlu, İsmail, Kur'an-ı Kerim Meal ve Tefsiri, Ankara 1984, I, 235.

[366] Beyzâvî, Envârü't-tenzîl, I, 205; Âlûsî, Rûhu'l-me'ânî, I, 391.

[367] Hak Dini Kur'ân Dili, 1, 504.

[368] Hak Dini Kur'an Dili, 1, 504

[369] Bakara: 2/134.

[370] Zemahşerî el-Keşşâf, I, 314; Beyzâvî, Envârü't-tenzîl, I, 205; Hâzin, Lübâbü't-te'vîl, I, 205; Nesefî, Medârikü't-tenzîl, I, 205; Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, I, 504; Koçyiğit, Talât-Cerrahoğlu, İsmail, Kur'an-ı Kerim Meal ve Tefsiri, I, 235.

[371] Kurtubî, el-Câmi'li ahkâmi'l-Kur'ân, II, 147; Bakara sûresi 134. âyetin, yine aynı sûrenin 141.âyetinde tekrar ediliş sebepleri ile ilgili geniş bir yo­rum için bkz. Râzi, et-Tefsîrü'l-kebîr, IV. 90.

[372] Beyzâvî, Envârü't-tenzîl, I, 210; Hâzin, Lübâbü't-te'vîl, I, 210.

[373] Nesefî, Medârikü't-tenzîl, I, 210. Bu görüşü Beyzâvî ve Âlûsî tefsirlerinde kîle sîgasıyla nakletmektedir. Bkz. Envârü't-tenzîl, I, 210; Ruhu't-me'anî, I, 391.

[374] Yrd. Doç. Dr. Hasan Keskin, Kur’an’da Ümmet Kavramı, Rağbet Yayınları: 82-89.



Konu Başlığı: Ynt: Tevhit Esasına Dayalı Toplum
Gönderen: İkraNuR üzerinde 03 Nisan 2015, 15:35:15
Ümmet Kur'an'da zaman zaman tevhit inancında birleşen toplulukları da ifade etmektedir. Enbiya Sûresi 92. ve Mü'minûn sûresi 52. âyetlerinde geçen ümmet bu anlamdadır. Söz konusu bu âyetlerin "irme hâzihi ümmetüküm ümmeten vahideten" kısmında geçen ümmet kelimesine müfessirlerin büyük ekseriyeti, "din" anlamını vermiş,[343] bir kısmı bu anlama, şeriat ve doğru yol (et-tarîkatü'l-müstakîm) anlamını ilave etmiştir.