๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 13 Şubat 2011, 22:49:02



Konu Başlığı: Terim Olarak Ümmet
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 13 Şubat 2011, 22:49:02
Terim Olarak Ümmet

 Ümmet, terim olarak, gerek tefsirlerde, gerek el-Müfredât gibi Kur'an lügati denilen kaynaklarda ve gerekse el-Vücûh ve'n-nezâir ile ilgili eserlerde aynı veya birbirlerine çok yakın şekilde tanımlanmıştır. Bu tanımları şu şekilde sıralayabiliriz.

♦ "Kendilerine peygamber gönderilmiş topluluk."[41]

♦ "Bir peygambere nispet edilen kavim."[42]

♦ "Bir peygambere tâbi olanlar."[43]

♦ "Bir din etrafında toplanan topluluk."[44] Buna göre müslümanlara  ümmet-i Muhammed denilmesi, onların  Hz. Muhammed'in getirdiği din etrafında toplanmış olmaları sebebiyledir.[45]

♦ "Bir şeye mensup olan, ona izafe edilen, bağlanan topluluk."[46] Örneğin bir dinin mensupları gibi.

♦ "Aynı maksada (din vb.) yönelen kimseler (insanlar topluluğu). "Ümmetin kök anlamının bir şeye yönelmek (el-kasd) olduğunu söyleyen İbn Manzûr (711/1414), bu anlamın din terminolojisindeki anlam olduğunu söylemektedir.[47]

♦ "Tek bir gayede toplanan insanlar."[48]

♦ "Bir din veya her hangi bir gidişat etrafında toplanan insanlar."[49]

♦ "Zaman, mekan, belirli gelenek veya din gibi belirli bir objeyi yegane gaye edinerek, onun etrafında toplanmış olan insan topluluğu."[50]

♦ "Belli bir maksat etrafında bir araya gelen topluluk. Bu maksat; bir din, bir yaşam biçimi, belirli bir mekan veya zaman dilimi veya her hangi bir durum[51] olabilir. Bir araya gelmeleri kendi tercihleri ile olsun veya olmasın yine ümmet adını alırlar."[52] Bu tanıma göre; aynı din ve inanca mensup insanlara, aynı çağda yaşamış veya yaşayanlara, aynı bölge veya ülkede yaşamış veya yaşayanlara, aynı ırka veya aynı memlekete mensup insan topluluklarının  her birine ümmet denilebilir. Yine aynı şekilde aralarında dil, ırk, renk, meslek ve menfaat birliği olan insanlar da birer ümmet teşkil ederler. Ancak müslümanların bir ümmet olarak isimlendirilmesi aynı renk, ırk, dil ve ülkeden olmaları veya ekonomik çıkarları sebe­biyle değil, aynı din ve aynı peygambere mensup olmaları sebebiyledir.[53]

♦ "Ortak bir inancı veya bir amacı paylaşan insanların, ortak amaçlarına doğru birlikte yürümek niyetiyle, ahenkli bir biçimde bir araya geldikleri toplum."[54]

♦ "Fertlerin gerek inanç ve eylemleri ve gerekse takip et­tikleri ülkü ve hedefleri açısından birlik ve bütünlük oluş­turdukları toplum."[55]

♦ "Taşıdıkları müşterek vasıf veya vasıflarla belli bir grup teşkil eden insanlar veya diğer canlılar." [56]

♦ "Bir takım sıfatların ve ayırıcı özelliklerin bir araya top­ladığı bütün canlı topluluklar."[57]

♦ "Birleştirici bir unsur veya etkenin etrafında toplanan kişi veya gruplar."[58]

♦ "Kendilerini aynı dinin veya aynı zamanın veya aynı mekanın veya aynı sıfat ve işlerin bir araya topladığı cemaat."[59]

Bu son iki tanıma göre az ya da çok belli vasıflara hâiz insanların oluşturduğu topluluklara ümmet denildiği gibi, aynı cinsten bir topluluk olmalarından dolayı cinlere ve yine değişik türden aynı cins hayvanlara da ümmet denilir. Muhammed Esed (Ö.1992), ümmet kelimesinin öncelikle bazı ortak vasıflara veya özelliklere sahip bir canlı varlıklar topluluğunu gösterdiği­ni; çoğunlukla topluluk, toplum, millet, cins, nesil ile eş anlamlı görüldüğünü söylemektedir.[60]

♦ "Ümmet çeşitli insan gruplarına önder olan ve kendi­sine uyulan bir cemaat demektir. Yani bir imamın çevresinde sağlam bir birlik oluşturup, düzenli bir şekilde faaliyet gösteren ve bu şekilde çeşitli insan grupları üzerine hakim olan bir toplu­luktur. Diğer bir tabirle ümmet, imamet-i kübra sahibi cemaat­tir. Cemaatlara göre ümmet, fertlere göre imam gibidir. Demek ki ümmet, hakim bir milletin fertlerinden meydana gelmiş olan sosyal bir toplumdur."[61]

♦ "Muhtelif fırkaların metbûu olması noktasından imam­lık (önderlik) niteliği taşıyan cemaattır."[62]

♦ "Arkasına düşülecek bir cemaat veya tarikat, millet"[63]

♦ "Ümmet, öne düşen, çeşitli insan gruplarını toplayan, kendilerine uyulan bir topluluk demektir ki, hepsinin önünde de imam (önder) bulunur. Cemaat ile toplu halde kılınan namaz­lar, bu muntazam ve hayırlı sosyal tertibin   görüntüsünü ifade eden gözle görülür şeklidir."[64]

Bütün bu tanımlar bir tasnife tabi tutulacak olursa, ümmet teriminin peygamber merkezli, gaye merkezli ve önder cemaat (ya da imam merkezli) olmak üzere üç ana başlık altında topla­nabilecek şekilde  tanımlandığı  görülecektir.   Bunlardan pey­gamber merkezli bir tanımlamaya gidenlere göre ümmet; ister inansın, ister inanmasın, Allah'ın gönderdiği bir peygambere muhatap olan veya ona inanan insanlar topluluğudur. Bir peygambere nispet  edildiğinde ümmet teriminin biri genel diğeri özel olmak üzere iki anlamının olduğu görülür. Bunlardan ilki peygambere nispet edilen ümmetin genel anlamıdır. Bu da ister inansın, isterse inanmasın kendilerine peygamber gönderi­len insanlar topluluğudur. Bu manada ümmet; peygamberin davetine muhatap olan, mümin ya da kafir, bütün insanlardır. Buna göre her nebinin ümmeti, kâfir veya mümin ayırımı olmaksızın tebliğ için gönderildiği kimselerdir.[65] Bu durumda bir peygamberden sonra gelenler, ister onun getirdiği prensiplere inansınlar, ister inanmasınlar o peygamberin tebliğine muhatap oldukları için onun ümmetidirler. Çağdaş müelliflerden Abdurrahman Hasan Habanneke el-Meydânî[66] bu anlayışı şu şekilde ifade etmektedir: "Rabbinin mesajını iletsin diye kendi­lerine elçi gönderilen her bir ümmet, o peygamberin tebliğ ümmetidir."

Peygambere nispet edildiğinde ümmet teriminin ikinci ve husûsi anlamı ise; bir peygambere iman edip tâbi olanlar, onun getirdiği dine inanan müminlerdir. Bazı alimler bir karışıklığa meydan vermemek için bir peygamberin davetine muhatap olanların tamamına, tebliğ edilen toplum anlamında ümmet-i belâğ; bu davete icabet eden müminlere, peygamberin davetini kabul eden toplum anlamında ümmet-i icabet; söz konusu davete muhatap olup da bu davete icabet etmeyen kâfirlere, imana davet edilen toplum anlamında ümmet-i da'vet ifadesini kullanmışlardır.[67] Ancak burada şu hususu özellikle vurgulamak gerekir ki ümmet terimi, mutlak olarak kullanıldığı zaman, ümmet-i da'vet değil de ümmet-i icabet anlaşılır.[68]

Yukarıdaki tasnife uygun olarak ümmet-i Muhammed/Muhammed ümmeti tabirini de genel ve özel olmak üzere iki şekilde tanımlamak mümkündür. Genel tanıma göre ister inansın, ister inanmasın Hz.Muhammed'in davetine muhatap olan herkes Muhammed Ümmeti tabirinin içerisinde yer alır.[69] Bu tanımlama Hz. Muhammed'in kendisinden sonra gelen tüm insanlığa gönderilmiş evrensel bir peygamber[70] olduğu ön kabulüne dayanır. Dolayısıyla bütün insanlar buna göre O'nun davetine muhataptırlar. Bu sebeple ister inansın (mümin), ister inanmasın (kâfir); ister Hz. Muhammed döne­minde yaşasın, ister ondan sonraki dönemlerde yaşasın, isterse günümüzden kıyamete kadar yaşayacaklardan olsun, bütün insanlar Hz. Muhammed'in davetine muhatap olmaları açısın­dan onun ümmetidirler.[71] Bu anlayışa göre sadece müslümanlar değil, Yahudiler, Hıristiyanlar, diğer dinlere men­sup olanlar veya her hangi bir dine inanmayanlar dahil bütün insanlar Hz. Muhammed'in ümmeti (ümmet-i davet) olarak kabul edilirler.

Ümmet-i Muhammed/Muhammed ümmeti tabirinin özel tanımına gelince; bununla, sadece Hz. Muhammed'e inanıp onun peygamberliğini tasdik ederek davetine icabet eden ve getirdiği esasları kabul eden müminler topluluğu kastolunmaktadır.[72] Burada kastedilen ümmet-i Muhammed tabirinin bu özel anlamıyla eş anlamlı olarak kullanılan bir diğer tabir de İslam Ümmeti tabiridir. Bir kısım itikadı İslam mezheplerinin zaman içerisinde bu terimle ilgili olarak farklı bir çok tanımlar yaptığı görülmektedir.[73] Her ne kadar yapılan bu tanımların bir kısmında fazlaca ayrıntıya girilmişse de, söz konusu bu ifadeden İslam dinine inananların kastedildiği anlaşılmaktadır. Zaten ümmet teriminin ilk akla gelen kullanımı da budur. İleride de ele alınacağı üzere ümmetin Kur'an'daki kullanımları arasında bu anlam da bulunmaktadır. Yine bu anlama uygun olarak hadislerde geçen ümmet tabiriyle de, özel tanımda vurgulanan müminler topluluğunun/ümmet-i icabet kastedildiği anlaşılmaktadır.[74] Çünkü Hz, Peygamber'den rivayet edilen hadislerde çoğu kez, ümmeti (ümmetim) tabirinin geçtiğini, bazen de işaret zamiriyle 'şu ümmet' tabirinin kulla­nıldığını, bununla da müminler topluluğunun kastedildiğini gör­mekteyiz.[75] Eğer bu lafzın ümmet-i da'vet anlamında kulla­nıldığını gösteren bir karine yoksa ve bu tabir tek başına, mut­lak olarak yahut Hz. Peygambere nispet edilerek kullanılmışsa, o zaman bununla ümmet-i icabet kastolunur.

Ümmetin bu şekildeki tasnifi (ümmet-i da'vet, ümmet-i ica­bet) ile ilgili olarak Kaffâl (365/975)'ın şöyle dediği nak­ledilmektedir: “Ümmet kelimesinin asıl manası 'aynı şey üzerin­de ittifak etmiş bir cemaat' demektir. Buna göre ümmet-i Muhammed, Hz. Peygambere iman edip, onun nübüvvetini ikrar eden cemaat demektir. Bir kimsenin davetinin topladığı herke­se, 'Onlar onun ümmetidir' denilir. Ancak ümmet kelimesi mutlak olarak tek başına zikredildiğinde, birinci mana (ümmet-i Muhammed) anlaşılır. Özellikle, 'ümmet, şunun üzerinde ittifak etmiştir' denildiğinde, bundan ümmet-i Muhammed anlaşılır. Hz. Peygamber (a.s.): 'Ümmetim dalâlet üzerinde ittifak etmez.’[76] buyurmuştur. Yine Hz. Peygamberin kıyamet günün­de, 'ümmetim ümmetim' diyeceği rivayet edilmiştir.[77] Bu ve benzeri yerlerde geçen ümmet kelimesinden Hz. Muhammed'in peygamberliğini kabul eden kimseler anlaşılmaktadır.[78] Fakat O'nun davet ve tebliğinin muhatabı olan diğer insanlar için de, Onlar, ümmet-i da'vettir denilir. Onlara ancak bu şekilde ümmet ismi verilebilir."[79]

Gaye merkezli tanımlamaya göre ümmet; belli bir gaye et­rafında toplanan insanlar topluluğu[80] diye tanımlanmıştır. Ümmet bu anlamda, peygamber merkezli tanımlamayı da içeren daha kapsamlı bir tanımdır. Buna göre, Hıristiyanlık, Yahudilik, İslam gibi belli bir din etrafında bir araya gelen topluluklar ümmet olarak isimlendirildiği gibi, dînî olmayan bir gaye için bir araya gelen topluluklar da -belli çıkarlar etrafında bir araya gelmiş sosyal birlikler gibi- ümmet olarak isimlendiri­lebilirler. Mesela, Medine'de renk, ırk, dîn, kabile gibi farklılıkları bünyesinde barındıran, belli haklar ve sorumluluklar çerçeve­sinde huzur ve barış içerisinde yaşama esasına dayalı sözleşme (Medine Vesikası) yi deklare eden toplumdan Hz. Peygamberin ümmet diye söz etmesi, bu halkların belli amaçlar doğrultusun­da bir araya gelmeleri sebebiyledir. Hz. Peygamberin bu ifade­si, Medine'deki tüm müslim ve gayr-i Müslim toplum kesimleri tarafından kabul edilen ve bir toplumsal sözleşme niteliği taşı­yan Medine vesîkasının II. ve XXV. maddelerinde şu şekilde yer almaktadır:

Md.l- "Bu deklarasyon, Allah'ın Resulü Muhammed tara­fından Kureyş, Yesrib/Medîne müminleri ve müslümanları ve bunlara tabi olanlarla, onlara sonradan katılanlar ve onlarla birlikte savaş ve savunmayı taahhüt edenler arasında düzen­lenmiş bir vesikadır."[81]

Md.2- "Bu vesikayı deklare edenler, diğer insanlardan ayrı bir ümmet (topluluk) teşkil ederler."[82]

Md.25- "Benî Avf Yahudileri, (bu konuda) müminlerle bir­likte bir ümmet oluştururlar."[83]

Bu maddelerden de anlaşıldığına göre Hazret-i Peygamber Medine ve civarında yaşayan ve bu anlaşmanın hükümlerini kabul eden kabile ve grupları dil, din ve ırk ayırımı gözetmeksi­zin hepsini bir ümmet olarak kabul etmiştir. Bunun da gaye merkezli bir kabul olduğu anlaşılmaktadır. Yine söz konusu maddelerden  anlaşıldığına göre sözleşme, Mekke'den hicret eden muhacirlerle, Medine ve civarındaki Müslümanlar ve Medine'yi bir savaş durumunda müslümanlarla birlikte saldır­ganlara karşı savunacaklarını kabul eden gayr-i Müslim toplu­luklar arasında deklare edilmiştir. Bu toplulukların sözü edilen anlaşmayı kabul etmeleri sebebiyle, diğer bütün insanlardan ayrı bir ümmet oldukları kabul edilmiştir.[84] Bu sözleşmede geçen ümmet kelimesi, anlaşma hükümlerini kabul eden grup ve toplulukları ifade etmektedir. Bu toplulukları bir araya geti­ren ortak hedef, Medine'de belli hak ve yükümlülükler çer­çevesinde barış içerisinde yaşamak ve Medine'yi her türlü saldırılara karşı savunmaktır. Yoksa ortak gaye, din birliği değildir. Müslüman olmayan unsurlar da burada bu ümmetin en tabii üyesi olarak yer almaktadır. Çünkü vesikanın XXV. maddesinde açıkça yahûdilerin, müminlerle birlikte bir ümmet teşkil ettiği özellikle belirtilmektedir. Yahudilerle müslümanlar arasında din birliğinden söz edilemeyeceğine göre buradaki ümmetin aynı din veya aynı peygamber etrafında bir araya gelmiş topluluk anlamında olamayacağı açıktır. Netice olarak Medine Vesîkasi'nda geçen ümmet terimi dînî bîr anlam içermeyip karşılıklı çıkarlar etrafında anlaşma yapmış olan bir topluluğu ifade etmektedir.

Önder cemaat ya da imam merkezli tanımlamaya göre de ümmetin, belli bir amaç için bir lider etrafında toplanmış bilinçli bir topluluk olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu topluluk, yol gösterme, kendisine uyulma, örnek ve önder/yönetici/imam olma niteliklerini taşıyan bir cemaattir. Daha önce tasnif edilen iki tür tanımdan farklı olan bu tür tanımları, ümmetin, imâm maddesinden türetilmiş çoğul bir isim olduğunu söyleyen Elmalılı Hamdi Yazır (134S/1942),[85] yapmaktadır. Görebildiği­miz kadarıyla Yazır, ümmeti hep önder cemaat merkezli tanımlamaktadır.[86]

Ümmet ile ilgili yapılan tanımlamalarda, az olsun (grup), çok olsun (toplum) insanların oluşturduğu topluluklar    veya onları bir araya getiren şey olmak üzere ortak iki öğenin yer aldığı görülmektedir. Yani ümmet kavramı, belli amaç ve gayeyi gözeterek bir araya toplanmış insanları anlatmaktadır. Ümmet bu yönüyle ehl, nefer, raht, kabile, sıbt, fasile, şa'b, aşiret, kavim, ma'şer, mele', fırka, ferik, hizb, şîa/şiy'a, taife, asabe, fîe, sübat, karn, ashâb gibi Kur'an'da insan topluluklarını ifade eden diğer sosyal gruplardan[87] farklıdır. Her ne kadar bazı âyetlerdeki kullanımları itibariyle bir kısmı ile eş anlamlı, bir kısmı ile de aralarında anlam yakınlığı olsa da, genel olarak ümmetle bu kelimeler arasındaki farklılık hemen göze çarpar. Az ya da çok sayıda insanlardan oluşmuş birliktelikleri ifade eden söz konusu bu kavramların her biri nitelik ve nicelik itiba­riyle değişik yapısal özelliklere sahiptir.[88] Meselâ bu kavram­lardan kavim, kabile, şa'b ve aşiret, daha çok ırkî bir topluluğu anlatırken mele', fırka, ferîk, hizb, şîa/şiy'a gibi terimler ise daha çok küçük grupları ifade eden dar ve özel anlamlara sahiptir­ler.[89] Ümmet ile aralarında anlam yakınlığı olan millet kelime­si ise, esasında insan topluluğu anlamında olmayıp (dilimizde belli özellikleri bulunan insan topluluğunu ifade eder) o toplulu­ğun bağlı bulunduğu inanç, ilke ve prensipleri göstermektedir.[90] Aslında ümmetin terim anlamı olarak zikredilenlerin her bi­rinin, söz konusu kelimenin geçtiği âyetlerdeki bağlamları göz önünde bulundurularak kelimeye yüklenmiş anlamlar olduğu söylenebilir. Dolayısıyla sözünü ettiğimiz bu terimi daha iyi kavrayabilmek için ümmet kelimesinin Kur'an'daki kullanımla­rını tespit etmemiz gerekmektedir. [91]


[41] Firûzâbâdî, Besâir, 11,79. Bu tanıma benzer bir tanım için bkz. Yazır, Muhammed Hamdi, Alfabetik İslam Hukuku ve Fıkıh İstılahları Kâmûsu, (Yay. haz. Sıtkı Gülle), İstanbul 1997, V, 407.

[42] Taberî, Câmi'u'l-beyân, XII, 6; Vahidî, Ebu'l-Hasan Ali b. Ahmed en-Nîsâbûrî, el-Vasit fi Tefsiri'1-Kur'âni'l-Mecîd  (thk. Âdil Ahmed  Abdü'l-Mevcûd ve arkadaşları), Beyrut 1994, 1, 211; Beğavî, Ebû Muhammed el-Hüseyin b. Mesud, Me'âlimü't-tenzil (thk. Muhammed Abdullah en-Nemr ve arkadaşları), Riyad 1993, 1, 151.

[43] Taberî, Câmi'ul-beyân, XII, 6; Vahidî, el-Vasît, 1, 211; Beğavî, Me'âlimü't-tenzil, 1, 151; Ebü'1-Bekâ, el-Külliyyât, s.176.

[44] İbn Kuteybe, Abdullah b. Müslim, Te'vîlü Müşkili'l-Kur'ân (thk. Seyyid Ahmed Sakr), Beyrut 1981, s. 445.

[45] İbn Kuteybe, Te'vîlü Müşkili'l-Kur'ân , s.445.

[46] İbn Fâris, Mu'cemü Mekâyîsi'I-lüğa, 1,27.

[47] İbn Manzûr, Lisânü'l-'arab, XII, 27.

[48] Taberî, Cami'u'l-beyân, XII, 6; Vahidî, el-Vasit I, 211; Beğavî, Me'âlîmü't-tenzil, 1, 151; Razı, Fahreddin, et-Tefsîrü'l-kebîr, Beyrut, ty., VIII, 179.

[49] Taberî, Câmi'u'l-beyân, XII, 6; Vahidi, el-Vasît,  1, 211; Beğavî, Me'âlîmü't-tenzîl, 1, 151.

[50] Âlûsî, Ebü'I-Fazl Şihabüddin Mahmud, Rûhu'l-me'ânî fi tefsiri'l-Kur'âni'l-'azîm ve's-seb'i'l-mesânî, Beyrut 1985. I. 391; Tabâtabâî, Muhammed Hüseyin, el-Mîzân fi tefsiri'l-Kur'ân, Beyrut 1991, VII, 72.

[51] Ebü'l-Bekâ, el-Külliyyât, s.176.

[52] Râğıb el-İsfahânî, Müfredat, s.86; es-Semîn, eş-Şeyh Ahmed b. Yusuf, 'Umdetü’l-Huffâz fî tefsîri eşrefi’l-elfâz (thk. Muhammed et-Tancî), Beyrut 1993, s.133-134

[53] Afzalur Rahman, Sîret Ansiklopedisi, (trc. Komisyon), İstanbul 1996, III, 170; Mevdûdî, Ebu'1-AIâ, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz.Peygamberin Hayatı (trc. Ahmed Asrar), İstanbul  1985. II, s.425.

[54] Şeriati, Ali, İslam Sosyolojisi, (trc. Kamil Can), İstanbul 1980, s.133.

[55] Reşîd Rızâ, Tefsîrü'l-menâr, IV, 47.

[56] Nihat Çetin, "Ümmet" mad. İA, XIII, 102.

[57] Meydânı; Abdurrahman Hasan Habenneke, Tek Bir Rabbani Ümmet (trc.Said Aykut), İstanbul 1992, s.40.

[58] Mevdûdî, Hz. Peygamberin Hayatı, s. 425.

[59] Yıldırım, Suat, Fatiha ve En'âm Sûrelerinin Tefsiri, İstanbul 1989, s.88.

[60] Esed, Muhammed, Kur’an Mesajı, Meâl-Tefsir (trc. Cahit Koytak, Ahmet Ertürk), İstanbul 1996, 1, 232.

[61] Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, I. 508.

[62] Yazır, Fıkıh Istılahları Kâmûsu, V, 407.

[63] Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, VI, 4270.

[64] Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, II, 1154-1155.

[65] İbn Manzûr, Lisânü'l-'arab, XII, 26.

[66] Mekke Ümmü'l-Kurâ Üniversitesi Felsefî Doktrinler Öğretim Üyesi.

[67] Ebü'1-Bekâ, el-Külliyyât, s.176; Yazır, Fıkıh İstılahları Kâmûsu.V, 407.

[68] Nîsâbûrî, Nizâmeddin Hasan b. Muhammed b. Hüseyin Tefsîrü Garâibi'l-Kur'ân ve regâibü'l-furkân, (İbn Cerîr et-Taberî'nin, Câmi'u’l-beyân fi tefsîri'l-Kur'ân adlı tefsiri kenarında) Beyrut 1980, IV, 40.

[69] Halil b. Ahmed, Kitâbü'l-'Ayn; VIII, 427-28; İbn Manzûr, Lisânü'I-'arab, XII, 26.

[70] A'râf: 7/28; Sebe’: 34/28.

[71] Râzî, et-Tefsîrü'l-kebîr, VIII, 179.

[72] İbn  Kuteybe, Te'vilü  müşkili'l-Kur'ân, s.445; Râzî, et-Tefsîrü'l-kebir, VIII.179; Nîsâbûrî, Tefsîrü Garaibi'l-Kur'ân, IV, 40.

[73] Mutezile'nin önde gelen, alimlerinden Ka'bî (319/931)'ye göre İslam ümmeti kavramı, Hz. Peygamber (s.a.v)'in nübüvvetini ve O'nun  getirdik­lerinin doğruluğunu kabul eden herkesi kapsamaktadır. Bu inanca sahip olan kimsenin bunun dışındaki görüşleri nasıl olursa olsun, o insan bu kap­samda değerlendirilir. Kerrâmiyye mezhebine göre; İslam ümmeti, şahadet kelimesini söyleyen, yani, Allah'tan başka ilah olmadığını, Hz. Muham­med'in O'nun kulu ve rasulü olduğunu sözle ikrar eden herkesi kapsar. Bu kişinin sözünde samimi  olup olmadığı sonucu  değiştirmez. Abdülkâhir Bağdâdî (429/1037)'ye göre İslam ümmeti'nin doğru tanımı şöyledir: İslam ümmeti ifadesi, âlemin yaratılmış olduğunu, onu yaratanın birliği ve kıde­mini, sıfatlarını, adâlet ve hikmetini, O'nun hiç bir şeye benzemediğini, Muhammed. (s.a.v)'in peygamberliğini, risâletinin evrensel ve şeriatının ebedi olduğunu, getirdiği şeylerin tamamının gerçek olduğunu, Kur'an'ın şeriat hükümlerinin kaynağı olduğu, Kabe'nin namaz için yönelinmesi gerekli kıble olduğunu kabul eden herkesi içine alır (bkz. el-Bağdâdî. Ebû Mansûr Abdülkâhir b. Tâhir, el-Fark beyne'l-fırâk (nşr. Muhammed Muhyiddin Abdülhamid), Beyrut ty., s.12, 215, vd.; Özler, Mevlüt, İslam Düşüncesinde 73 Fırka Kavramı, İstanbul 1996, s. 46-48).

[74] Münâvî, Muhammed Abdurraûf, Feyzü'l-kadîr şerhü'l-Câmi'i-s-sağîr, Beyrut 1972, II, 20; Mübârekfûrî, Muhammed Abdurrahman b. Abdurrahîm, Tuhfetü'l-ehfazi bi şerhi Câmi'i't-Tirmizî (nşr.Abdurrahman Muhammed Osman), Kahire 1991, VII, 397; Râzî, et-Tefsîrü'l-kebîr, VIII, 179; İbn Mâce, Ebû Abdullah Muhammed b. Yezîd el-Kazvinî, Sünenü İbn Mâce (Muhammed Fuâd Abdülbâki), yy., 1975, Fiten, 17, Hadis no: 3991 (Muhammed Fuâd Abdülbâki'nin notu)

[75] Bkz.  Wensinck, A. J., el-Mu'cemü'l-müfehres li elfâzi'l-hadîsi'n-nebevî, Leiden 1936, 1, 92-98.

[76] İbn Mâce, Fiten, 8.

[77] Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail, Sahîhu'l-Buhâri, İstanbul 1981, Tevhîd, 36.

[78] Buna örnek olarak ümmetin iftirakıyla ilgili hadislerde geçen ümmet kelimesini verebiliriz. Bu muhtevadaki hadislerden birinde Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Yahudîler yetmiş bir fırkaya ayrıldılar. Benim ümme­tim ise yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır" (bkz. İbn Mâce, Fiten, 17 Hadis no: 3991). Bu hadiste geçen ümmet kelimesi île de ümmetin genel anlamı olan bütün insanlar (ümmet-i da'vet) değil, husûsi anlamı olan mümin ve müslümanlar (ümmet-i icâbet/ümmet-i Muhammed/İslam ümmeti) kaste­dilmektedir (bkz.Münâvî, Feyzü'I-kadîr, II, 20). Ancak söz konusu bu keli­meyi genel anlamda yani tüm beşeriyet planında yorumlayan bazı yeni araştırmacılar da bulunmaktadır. (Bu konuda geniş bilgi için bkz. Özler, Mevlüt, İslam Düşüncesinde 73 Fırka Kavramı, s. 44-45). Fakat kanaatimizce bu anlayış doğru değildir.

[79] Râzî, et-Tefsîrul- kebîr, VIII.179.

[80] Taberî, Câmi'u'l-beyân, XII, 6; Vahidî, el-Vasît, 1, 211; Beğavî, Me'âlîmü't-tenzîl, I, 151; Alûsî, Rûhu'l-me'ânî,  1, 391; Reşîd Rızâ, Tefsîrü'l-menâr, XI, 26.     

[81] Hamidullah, Muhammed, Mecmu`atü'l-vesâik's-siyâsiyye, Beyrut 1987, s.59.

[82] Hamidullah, Muhammed, Mecmu'atü' l-vesâik's-siyâsiyye, s.59. Metin şu şekildedir: "Ennehüm ümmetün vâhidetün min dûni'n-nas"

[83] Hamidullah, Muhammed, Mecmu'atü'l-vesâik's-siyâsiyye, s. 61. Metin şu şekildedir: "Ve enne'l-yehûde benî Avf ümmetün mea'l-mü'minîn."

[84] Hamidullah, Muhammed, İslam Peygamberi, İstanbul 1980, 1,207.

[85] Hak Dini Kur'an Dili, 1, 508.

[86] Bkz. Hak Dini Kur'an Dili, 1,508, VI, 4270, II, 1154-1155; Fıkıh  Istılahları Kâmûsu, V, 407.

[87] Kur'an'da sosyal grup ifade eden kavramlar ile ilgili olarak bkz. Sezen,Yümni, İslam Sosyolojisine Giriş, İstanbul  1994, s. 89-107; Atalay, Orhan,"Kur'an'da Sosyal Grup İfade Eden Kavramlar", Atatürk Üniv. İlahiyat Fak Dergisi, sayı: 16, Erzurum 2002, s. 197-231.

[88] Bkz. el-Askeri, Ebû Hilâl, et-Furûku'l-lugaviyye, Kum, 1353h., s. 229-233; Atalay, "Kur'an'da Sosyal Grup İfade Eden Kavramlar", s. 197-198; Akyüz,Vecdi, Kur'an'da Siyasî Kavramlar, İstanbul 1998, s. 157-196; Manzooruddin. Ahmed, "Kur'an'da Anahtar Siyasî Kavramlar", (trc. Mustafa Özel), D.E.Ü., İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: XV, İzmir 2002, s. 255-284.

[89] el-Askerî, el-Furûku’l-lugaviyye, s. 229-233.

[90] Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, 1, 484

[91] Yrd. Doç. Dr. Hasan Keskin, Kur’an’da Ümmet Kavramı, Rağbet Yayınları: 21-32.