๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 21 Mart 2011, 23:28:16



Konu Başlığı: Sünnetullah Gereği Helak Edilen Kavimler 1
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 21 Mart 2011, 23:28:16
SÜNNETULLAH GEREĞİ HELAK EDİLEN KAVİMLER 1

 "Sizden önce de yasalar uygulanmıştır. Yeryüzünde dolaşın da yalanlayıcıların sonunun nasıl olduğunu görün. Bu, insanlara bir açıklama, korunanlara yol gösterme ve öğüttür." [1]

"Onlardan önce Nuh kavmi, Ressliler ve Semud (kavmi) de ya­lanlamıştı. Ad, Firavun ve Lut'un kardeşleri (durumundaki kavmi), Eyke Halkı ve Tubba Kavmi. Bunların hepsi elçileri yalanlayıp uyar­dığım (azab)ı hak ettiler." [2]

Hz. Ali (r.a.)'ın oğlu Hasan'a yazdığı vasiyetnamesinden:

"Kal­bine öğütle hayat ver, zühd ile öldür, yakînî iman ile kuvvetlendir, hikmet ile nurlandır, ölümü zikrederek zelil kıl, yok olacağını ikrar ettir, dünyanın feci olaylarıyla basiret sahibi kıl. Onu günlerin, gecele­rin geçmesi ile olan kötülüklerden, zamanın saldırısından koru. Ona geçmişlerin haberlerini arz et ve senden öncekilerin başına gelenleri hatırlat, onların diyarlarında bıraktıkları eserler arasında gez, yaptıkla­rını gör: nereden göçmüşler, nereden ayrılmışlar, nereye konmuşlar? Bak! Dostlarından ayrıldıklarını, diyarı gurbete göçtüklerini görecek­sin. Az bir zaman sonra sen de onlardan biri gibi olacaksın.[3]

 1- Nuh (a.s.)'ın Kavmi

 Kur an’a göre, Hz. Nuh (a.s.) Hz. Adem (a.s.)'ın takip ettiği ve zürriyetine bizzat öğrettiği "Hak Yolu" ilk defa tahrip eden kendi kavmine peygamber olarak gönderilmiştir. [4] Biz Kur'an'daki kısa atıflardan ve İncil'deki detaylı bilgilerden Hz. Nuh (a.s.)'ın kavminin bugün Irak denilen bölgede yaşamış olduğunu öğreniyoruz. Aynı husus İncil'den daha eski Babil arkeolojik kazılarında bulunan levhalarda da teyid edilmiştir. Bunlar, İncil ve Kur'an'da nakledilmiş olan benzer kıssayı anlatır ve olay yerini Musul'a yakın bir mevkide tespit ederler. [5]

"Biz Nuh'u kavmine gönderdik: Onlara acı bir azap gelmeden önce kavmini uyar diye.” [6]

"Ey kavmim, dedi. ALLAH'a kulluk edin, sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Doğrusu ben size büyük bir günün azabın(ın inmesin)den korkuyorum." [7]

"Korunmaz mısınız?" [8]

“Ben sizin için açık bir uyarıcıyım.” [9]

“ALLAH'tan korkun ve bana itaat edin." [10]

"Ki (ALLAH) günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi belli, bir süreye kadar ertelesin. Zira ALLAH'ın süresi geldiği zaman ertelenmez.”[11]

"Kavminin içinden ileri gelen inkarcı bir grup şöyle dedi: Bu da sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. "Size üstün gelmek isti­yor. Eğer ALLAH (elçi göndermek) dilese idi, melekleri indirirdi. Biz atalarımızdan böyle bir şey işitmedik.” [12]  

"Biz seni açık bir sapıklık içinde görüyoruz.” [13]

"Ey kavmim, bende bir sapıklık yok, ben alemlerin Rabb'i tara­fından gönderilmiş bir elçiyim." [14]

"Size Rabb'imin gönderdiği ger­çekleri duyuyorum. Size öğüt veriyorum ve ALLAH tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum." [15]

"Ben size: ALLAH'ın hazineleri be­nim yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem. Ben meleğim de, demiyorum." [16] "Korunup da merhamete uğramanız için içinizden sizi uyaracak bir adam aracılığı ile bir zikir (sizi ikaz eden bir kitap, size şan ve şeref verecek bir kanun) gelmesine şaştınız mı?" [17]

"Bakın, ya ben Rabb'imden bir delil üzerinde isem ve (o), kendi katından bana bir rahmet vermiş te, o (rahmet) sizin gözlerinizden gizli bırakılmış ise? Şimdi siz onu istemezken, biz sizi o (Tanrı Rahmeti) ne zorla mı sokacağız?” [18]

"Eğer (benim öğütümden) yüz çevirdiyseniz (neden?), ben sizden bir ücret istemedim ki! Benim ücretim, ancak ALLAH'ın üzerinedir. Bana müslümanlardan olmam emredilmiştir." [19]

"Dediler ki: Sana bayağı kimseler uymuşken biz sana inanır mıyız?” [20]

"(Siz istemiyor, hor görüyorsunuz diye) ben, inananları (yanım­dan) kovacak değilim. Çünkü onlar Rabb'lerinin huzuruna gidecek (yaptıklarının hesabını vereceklerdir. (Herkes kendi amelinden so­rumludur. Onları niçin kovayım?).” [21]

"Ben onları kovarsam, ALLAH'a karşı beni kim savunur? Düşünmüyor musunuz?"[22]

"Sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, ALLAH onlara bir hayır vermeyecek de de­mem. ALLAH, onların içlerinde olanı daha iyi bilir. Böyle bir şey yaptı­ğım takdirde ben mutlaka zalimlerden olurum." [23]

"O, kendisinde delilik bulunan bir adamdır, başka bir şey değil­dir. Hele bir süreye kadar onu gözetleyin.” [24] "Cinlenmiştir, dediler. Ve o(na çeşitli eziyetler yapılarak tebliğden) men edildi." [25]

"Ey Nuh, (bu dediğinden) vazgeçmezsen, mutlaka taşlananlardan olacaksın.” [26]

"Ey kavmim, eğer benim kalkıp size ALLAH'ın ayetlerini hatırlat­mam size ağır geldi ise, o halde ben ALLAH'a dayandım, siz de ortakla­rınızla beraber toplanıp yapacağımz işi kararlaştırın da işiniz başınıza dert olmasın. Sonra hükmünüzü bana uygulayın, bana hiç fırsat da vermeyin." [27]

"Dediler ki: Ey Nuh bizimle mücadele ettin. Hem bizimle müca­delede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen haydi bizi tehdit ettiğin şeyi bize getir.[28]"

"Onu ancak ALLAH dilerse size getirir; siz engel olamazsınız, de­di.” [29]

"(Nuh): Rabb'im dedi, ben kavmimi gece gündüz davet ettim. Fakat benim davetim onlara kaçışlarını artırmaktan başka bir katkıda bulunmadı. Günahlarını bağışlaman için onları (sana) ne kadar davet ettimse parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler, direttiler, çok kibirlendiler. Sonra ben onları açıkça davet ettim. Sonra onlara açıktan söyledim, gizli gizli söyledim. Rabb'inizden mağfiret dileyin. Çünkü o çok bağışlayandır, dedim. (Ondan mağfiret dileyin) ki üzerinize gökten bol yağmur göndersin. Ve size mallarla, oğullarla yardım etsin. Size bahçeler versin, ırmaklar versin.” [30]

"Rabb'im, dedi, onlar bana karşı geldiler de malı ve çocuğu kendisinin ziyanını artırmaktan başka işe yaramayan (şımarık, gururlu) bir adama uydular. Büyük büyük tuzaklar kurdular. Dediler ki tanrılarınızı bırakmayın, ne Vedd'i, ne Suvağ'ı, ne de Yeğus'u,-Yeuk'u ve Nesr'i bırakmayın. Böylece onlar çok kimseyi yoldan çıkardılar.” [31]

"Benimle onların arasını aç (aramızda hükmet), beni ve benimle beraber bulunan mü'minleri kurtar." [32]

"Onların arasında bin seneden elli yıl eksik kaldı (öğüt verdi, dinlemediler), sonunda haksızlık etmekte olan insanları tufan yakaladı."[33]

"Nuh'a vahyolundu ki: Kavminden inanmış olanlardan başka kimse inanmayacak, onların yaptıklarından dolayı üzülme! Gözlerimiz önünde ve vahyin gereğince gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana hitap etme! Onlar mutlaka boğulacaklardır! Nuh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler yanından geçtikçe onunla alay ediyorlardı. Siz bizimle alay ederseniz, sizin alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay, edeceğiz, dedi. Yakında bileceksiniz: İnsanı rezil eden azap kime geliyor, sürekli azap kimin başına konuyor, Nihayet emrimiz gelip te tandır kaynamaya başlayınca (iş ciddileşip sular fışkırmaya başlayınca Nuh'a) dedik ki: Her şeyden birer çifti ve aleyhlerinde hüküm verdik­lerimiz hariç olmak üzere aileni ve inananları gemiye yükle! Zaten onunla beraber inanan pek azdı. Haydi gemiye binin, dedi, onun akıp gitmesi de, durması da ALLAH'ın adıyladır. Rabb'im, elbette bağışla­yan, esirgeyendir! Gemi onları dağlar gibi dalga(lar) arasından geçi­rirken Nuh, bir kenarda duran oğluna: Yavrum bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma!, diye seslendi. (Oğlu): Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. (Nuh): Bugün ALLAH'ın emrinden koruya­cak hiçbir şey yoktur, ancak O'nun acıdığı (kurtulur), dedi. Ve araları­na dalga girdi, o da boğulanlardan oldu. Ey yer suyunu yut ve ey gök tut! denildi. Su azaldı, iş bitirildi (gemi) Cudi'ye oturdu. Haksızlık yapan kavim, yok olsun, denildi. Nuh Rabb'ine seslendi: Rabb'im, dedi, oğlum benim ailemdendir; senin sözün elbette haktır ve sen ha­kimler hakimisin! (Rabbi): Ey Nuh, dedi, o senin ailenden değildir. O yaramaz iş yaptı, Bilmediğin bir şeyi benden isteme. Sana cahillerden olmamanı öğütlerim! (Nuh) dedi ki; Rabb'im, bilmediğim bir şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz, bana acımazsan, ziyana uğrayanlardan olurum!” [34]

"Biz de onu ve onunla birlikte olanları, dolu gemi içinde kurtar­dık." [35]

"Sonra bunun ardından, geride kalanları boğduk.” [36]

"İşte biz güzel davrananları böyle mükafatlandırırız." [37]

"Ve ayetlerimizi ya­lanlayan kavimden onun öcünü almıştık. Onlar kötü bir kavim olmuş­lardı.” [38]

"Bunu bir ibret olarak bıraktık, ibret alan yok mudur? Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (görsünler diye). Andolsun biz, Kur'an'ı öğüt almak için kolaylaştırdık, öğüt alan yok mudur?" [39]

 2- Hud (a.s.)'ın Kavmi

 Ad en eski Arabistan kabilelerinden birisi idi. Bu kavmin kıssaları çok iyi bilinmekte ve ülkenin her yerinde anlatılmakta idi. Onların güç, kuvvet ve zenginlikleri hakkındaki hikayeler çok meşhur hale gelmiş ve sonuçta kökünden helak edilişleri de ibret alınacak bir örnek olarak anlatılmıştır. Onların bu kötü şöhretleri isimlerine benzeyen, yeni kelimeler türetilmesine yardımcı oldu. Mesela, her eski şeye "âdî" arkeolojik kalıntılara da "âdiyât" diye isim verilir oldu. Hiçbir izleyeni ve sahibi kalmamış ve bu yüzden çoraklaşmış araziye de "Adî el-Arz" denilmektedir.

Eski Arap şiirinde bu kavim sık sık geçer. Arap kabileleri nesep uzmanları, yok olmuş, nesilleri kesilmiş ilk Arap kabilesi olarak Ad kavmini zikrederler. Günün birinde Ad kavminin yaşamış olduğu topraklarda oturan Benu Zahl b. Şeyba adında birinin Yüce Peygam­ber (s.a.v.)'e geldiği ve çok eski çağlardan beri Ad kavmi hakkında anlatıla gelmiş olan hikayeler naklettiği rivayet edilmiştir. [40]

İbn İshak'ın rivayetine göre, Ad kavminin yurdu Umman'dan Yemen'e kadar uzanmaktaydı. Kur'an bunların asıl yurdunun el-Ahkaf olduğunu belirtmiştir. Buradan çıkarak civardaki ülkeler ve zayıf ülkeler üzerine hakimiyet kurmuşlardı. Bugün bile, Arap yarı­madasının güneyinde yaşamakta olan halklar, bu bölgede bir zamanlar Ad kavminin yaşadığını bilmektedirler. Şimdiki Mükella şehrinden 125 mil kuzeyde Hadramut tarafında bir makam vardır. Burada Hud (a.s.) mezarı olduğuna inanılır. Kabri Hud ismi ile meşhurdur.[41] Her yıl Şaban ayının on beşinde Arap yarımadasının değişik yerlerinden binlerce kişi burada toplanarak bir merasim düzenlerler. Her ne kadar tarihsel olarak bu mezar ispatlanmamışsa da burada bir kabrin inşa edilmiş olması ve Güney Arabistan halkının çoğunun oraya rağbet etmesi, mahalli rivayetlere göre Ad kavminin yurtlarının buralar oldu­ğunu ispatlamaktadır. [42]

Tarih yönünden kalıntıları oldukça eski olmasına rağmen Güney Arabistan'da Ad kavmine atfedilen bazı kalıntılar halen vardır. 1837'de İngiliz donanmasında görevli James R. Wellested Hısn-ı Gurab yakınında Hud peygamberden bahseden bir levha buldu. Daha­sı, levhadaki yazı, burada yaşamış olanların Hz. Hud (a.s.)'ın şeriatını takip edenler olduğunu da gösteriyordu.[43]

"Ad'ın kardeşini (yani Hud'u) an: Ahkaf’daki kavmini uyarmıştı. "[44]

"Ey kavmim, ALLAH'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. (O'na karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Dedi.” [45]

"Kavminden ileri gelen inkarcılar dediler ki: Biz seni bir beyin­sizlik içinde görüyoruz ve biz seni yalancılardan sanıyoruz!” [46]

"Ey kavmim bende beyinsizlik yok, ben alemlerin Rabb'i tarafindan gönderilmiş bir elçiyim dedi." [47]

"ALLAH'tan korkun ve bana itaat edin.” [48]

"Size Rabb'imin gönderdiği gerçekleri duyuruyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm." [49]

"Sizi uyarması için içiniz­den bir adam aracılığı ile Rabb'inizden size bir zikir gelmesine şaştı­nız mı? Düşünün ki (ALLAH) sizi, Nuh kavminden sonra, onların yerine hakimler yaptı. Üstelik yaradılışta size irilik verdi. (Sizi daha iri yapılı yarattı). ALLAH'ın nimetlerini hatırlayın ki başarıya eresiniz.” [50]

"Ey kavmim ben sizden bunun için bir ücret istemiyorum. Benim ücretim beni yaratana düşer. Aklınızı kullanmıyor musunuz?" [51]

"Siz her yol üzerine, (gelip geçenleri yanıltmak için) bir işaret yapıp da boş şeyle mi uğraşıyorsunuz? Belki ebedi yaşarsınız diye köşkler (ve müstahkem kaleler) ediniyorsunuz? (Bir kavmi) yakaladığınız zaman da zorbalar gibi yakalıyorsunuz." [52]

"Size bildiğiniz ni­metleri bol bol veren (ALLAH)'dan korkun! O size verdi: Davarlar, oğullar, bahçeler, çeşmeler"[53]

"Ey kavmim, Rabb'inizden mağfiret dileyin sonra Ona tövbe edin (O'na yönelin) ki gökten üzerinize bol bol rahmet göndersin, kuvvetinize kuvvet katsın. Suç işleyerek (ALLAH'dan) yüz çevirmeyin!” [54]

"(Senin hakkında) seni tanrılarımızdan biri fena çarpmış demek­ten başka bir şey bulamıyoruz. Dedi ki: Ben ALLAH'ı şahit tutuyorum, siz de şahit olun ki ben sizin (ALLAH'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım." [55]

"Doğrusu ben size büyük bir günün azabın(ın çarpmasın)dan korkuyorum."[56]

"Rabb'imiz dileseydi melekler indirirdi." [57]

"Sen bizi tanrılarımızdan çevirmek için mi geldin?" [58]

"Bize bir mucize getirmedin. Biz senin sözünle tanrılarımızı terk edecek değiliz ve biz sana inanacak değiliz. [59] "Bu (davranışımız) sadece  evvelkilerin ahlâk (ve geleneği)dir. Biz azaba uğratılacak değiliz." [60]

"(Azabın ne zaman geleceğine dair) bilgi ancak ALLAH katındadır. Ben görevlendirildiğim şeyi size duyuruyorum: fakat sizi cahillik eden bir kavim görüyorum." [61]

"Artık Rabb'inizden bir rics (pislik) ve gazap inmiştir. ALLAH'ın kendileri için hiçbir delil indirmediği (ve hiçbir güç vermediği), sadece sizin ve atalarınızın taktığı (boş) isimler hakkın da mı benimle tartışıyorsunuz? Bekleyin öyle ise, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.” [62]

"İşte Ad (kavmi), Rabb'lerinin ayetlerini inkâr ettiler, peygam­berlerine karşı geldiler ve her inatçı zorbanın emrine uydular." [63]

"Biz onların üstüne uğursuz bir günde uğultulu bir kasırga saldık."[64]

"Köklerini kesen bir rüzgar gönderdik." [65]

"Nihayet azabın (ufukta) geniş bir bulut halinde vadilerine doğru geldiğini görünce; Bu, bize yağmur yağdıracak bir buluttur, dediler. Hayır, O sizin acele gelmesini istediğiniz şey, içinde acı bir azap bulunan bir rüzgardır. Rabb'lerinin emri ile her şeyi yıkar, mahveder.”[66]

"İnsanları sanki köklerinden sökülmüş hurma kütükleri imişler gibi koparıp deviriyordu" [67]

"Üze­rinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, onu kül gibi ediyordu.” [68]

"ALLAH (onu), yedi gece, sekiz gün ardı ardına onların üzerine musallat etti."[69]

"Derken onlar o hale geldiler ki konutlarından başka bir şey görülmez oldu.” [70]

"O kavmi orada içi boş hurma kütükleri gibi serilmiş görür­sün." [71]

"Onu ve onunla beraber olardan bizden bir rahmetle kurtardık, ayetlerimizi yalanlayanların ve inanmayacak olanların ardını kestik."[72]

"İşte biz suç işleyen toplumu böyle cezalandırırız."[73]

"Benim azabım ve uyarılarım nasıl oldu?" [74]

"Görmedin mi Rabb'in ne yaptı Ad (kavmin)'e sütunlu İrem'e? Ki ülkeler arasında onun eşi yaratılma­mıştı.” [75] "Bu oturduklan yerden size belli olmaktadır.”[76]

"Hepsine de (uyarmak için) misaller (geçmişlerden hikayeler) anlattık." [77]

"Şeytan onlara yaptıkları işleri süsleyip, onları yoldan çıkardı. Oysa bakıp ibret alabilirlerdi (ama almadılar)"[78]

"Onlara size vermediğimiz serveti ve kuvveti vermiştik, onlara kulaklar, gözler ve gönüller yaratmıştık. Fakat ne kulakları, ne gözleri, ne de gönülleri kendilerine bir yarar sağlamadı. Zira bile bile ALLAH'ın ayetlerini inkâr ediyorlardı. Alay ettikleri şey, kendilerini kuşatıverdi. Andolsun biz çevrenizdeki kentleri de yok ettik. Belki dönerler diye ayetleri tekrar tekrar açıkladık. ALLAH'tan başka, kendilerine (ALLAH katında) yakınlık sağlamak için tanrı edindikleri şeyler onlara yardım etseydi ya! Hayır, tanrıları, onlardan kaybolup gittiler. İşte yalanlarının ve uydurdukları şeylerin durumu budur."[79]

 3- Salih (a.s.)'ın Kavmi

 Semud, Arabistan'ın Ad'dan sonra en yaygın olarak bilinen ikinci eski kabilesidir. Kur'an-ı Kerim gelmeden önce onlar hakkındaki hikaye­ler, Araplar arasında çok yaygındı. Adları şiirde, İslam öncesi Arap hutbelerinde ve Asur'da bulunan levhalarda da sık sık geçmektedir. Eski Yunan, İskenderiye ve Roma tarihçi ve coğrafyacıları da bu kavmin adından bahsederler. Onların bazı kalıntıları Hz. İsa (a.s.)'ın doğumu öncesi yıllara kadar mevcut idi. Roma tarihçilerine göre bu kabileye mensup kişiler Roma ordusuna katılmış ve düşmanları Neba­tilere karşı savaşmışlardı.

Semud kabilesi, günümüzde el-Hicr diye bilinen Arabistan'ın kuzeybatı kısmında yer alan topraklara varis olmuş idiler. Başkenti, halen Medine-Tebuk demiryolu üzerinde bir istasyon olan Medain-i Salih idi. Eski ismi Hicr'dir. Bu kavmin tepe ve yamaçlarda oydukları taş evler bugün bile büyük bir alana yayılmış haldedir. Bu ölü şehre şöyle bir üstünkörü bakıldığında nüfusun o zamanlar yaklaşık beş yüz bin civarında olduğu tahmin edilebilir.

Kur'an'ın nüzulü sıralarında Hicaz'dan gelen ticaret kervanları Semud kavminin bu arkeolojik kalıntıları arasında geçmekte idi. Yüce Peygamber (s.a.v.) Tebuk'a doğru ashabını sevk ederken bu harabele­re doğru işaret ederek onlardan düşünen bir gözlemciye bu gibi şeyler nasıl ders veriyorsa öyle bir ibret dersini akıllarında tutmalarını istedi. Arkadaşlarına Hz. Salih (a.s.)'ın dişi devesinin su içtiği kuyuyu gös­terdi ve Salih Peygamberin devesinin su içmek için kuyuya bu geçit­ten geçtiğini anlattı. O geçit halen Feccu'n-Naka (dişi devenin geçidi) diye anılır.[80]

"Semud (kavmin)e de kardeşleri Salih'i (gönderdik): Ey kavmim dedi. ALLAH'a kulluk edin, sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Size Rabb'inizden açık bir delil geldi.” [81]

"Korunmaz mısınız?" "Ben sizin için güvenilir bir elçiyim. ALLAH'tan korkun ve bana itaat edin. Ben sizden buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız alemle­rin Rabb'ine aittir.” [82]

"Onlar bunun üzerine, hemen birbirleriyle çekişen iki gruba ay­rıldılar.” [83]

"Dediler ki; Ey Salih, sen bundan önce bizim aramızda ümit beslenen bir kişi idin. Şimdi atalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi men mi ediyorsunuz? Biz senin bizi çağırdığın şeyden şüphe içinde­yiz, kuşkulanıyoruz."[84]

"Ey kavmim, dedi, bakın ya Rabb'imden bir kanıt üzerinde isem ve o, bana kendinden bir rahmet vermişse? Peki bu durumda, O'na karşı gelirsem beni ALLAH'tan kim kurtarır? Sizin bana, ziyanımı artır­maktan başka bir katkınız olamaz!"[85]

"Sizi yerden inşa eden ve orada yaşatan O'dur: O'ndan mağfiret dileyin, sonra O'na tövbe edin! Çünkü Rabb'im yakındır, (duaları) kabul edendir.” [86]

"Bizden bir insana mı uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapık­lık ve çılgınlık içine düşmüş oluruz dediler. Zikir, aramızdan ona mı bırakıldı? Hayır o, yalancı küstahın biridir."[87]

"Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler, içlerinden zayıf görünen insanlara: Siz, dediler, Salih'in gerçekten Rabb'i tarafından gönderildiğini biliyor musunuz? (onlar da):

(Evet), doğrusu biz onunla gönderilene inananlarız! dediler. Büyüklük taslayanlar:

Biz, sizin inandığınızı inkâr edenlerdeniz, dediler.”[88]

"Senin ve seninle beraber bulunanların yüzünden uğursuzluğa uğradık, dediler."[89]

"O aşırıların emrine uymayın. Yeryüzünde bozgunculuk yapan, ıslah etmeyen o kimseler (in sözü ile hareket etmeyin!).” [90]

"Düşünün ki (ALLAH) Ad'dan sonra sizi hükümdarlar yaptı ve yeryüzünde sizi yerleştirdi: Onun düzlüklerinde saraylar ediniyorsunuz, dağları yontup evler yapıyorsunuz. Artık ALLAH'ın nimetlerini hatırlayın.” [91]

"Siz bu­rada güven içinde bırakıldığınızı mı sanıyorsunuz? Böyle bahçe­lerde çeşme başlarında? Ekinler ve yumuşak tomurcuklu güzel hur­malıklar arasında. Dağlardan özenle evler yontuyorsunuz. ALLAH'tan korkun ve bana itaat edin!” [92]

"Dediler: Sen iyice büyülenmişsin. Eğer doğrulardansan bize bir mucize getir.”[93]

"(Salih'e dedik ki): Yarın onlar yalancı, küstahın kim olduğunu bilecekler. Biz onlara kendilerini sınamak için dişi deveyi gönderece­ğiz. Hele sen onları gözetle! Sabret!"[94]

"Ey kavmim, işte şu, ALLAH'ın devesi, size bir mucizedir. Bırakın onu! ALLAH'ın arzında yesin."[95]

"Onlara, suyun aralarında paylaştırılacağını, (bir gün devenin bir gün kendilerinin su içme nöbeti olacağını) haber ver: içme sırası ki­minse o gelip suyunu alsın.” [96]

"Sakın ona bir kötülük dokundurmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar."[97]

"Şehirde dokuz kişi vardı ki yeryüzünde bozgunculuk yaparlar, düzeltmezlerdi. ALLAH'a and içerek birbirlerine: Biz gece ona ve ailesi­ne baskın yap(ıp onları öldür)elim, sonra velisine ailesinin öldürülme­sinde bulunmadığımızı, bizim doğru olduğumuzu söyleyelim, dediler. Böyle bir tuzak kurdular, biz de onlar hiç farkında olmadan onlara bir tuzak kurduk.” [98]

"Derken dişi deveyi boğazladılar ve Rabb'lerinin buyruğundan dışarı çıktılar:

Ey Salih, eğer hakikaten elçilerden isen bizi tehdit etti­ğin azabı bize getir!, dediler."[99]

"Yurdunuzda üç gün yaşayın, (sonra mahvolacaksınız): Bu yalan olmayan bir uyarıdır. [100]

"Sabaha girerken onları da o korkunç ses yakaladı." [101]

"Bunun üzerine hemen onları, o sarsıntı yakaladı, yurtlarında diz üstü çöke kaldılar." [102]

"Ağılcıların topladığı kuru ot gibi döküldüler."[103]

"Bak işte tuzaklarının sonucu nasıl oldu (nasıl) biz onları ve ka­vimlerini toptan yıktık, yok ettik." [104]

"Salih'i ve onunla beraber inan­mış olanları, bizden bir rahmetle kurtardık."[105]

"İşte şunlar zulümleri yüzünden çökmüş, ıssız kalmış evlerdir.” [106]

"Bu oturdukları yerden size belli olmaktadır.[107]"

"Şüphesiz bunda bilen kavim için bir ibret vardır."  [108]  

"Andolsun biz, Kur'an'ı öğüt almak için kolaylaştırdık, öğüt alan yok mudur?"[109]

 4- İbrahim (a.s.)'ın Kavmi

 İbrahim peygamberin doğum yeri olan Ur kentinin arkeologlarca ka­zılıp toprak üstüne çıkarılması ile dönemin gerçek şartlarını öğren­memiz kolaylaşmıştır. Sir Leonarda Wooley araştırmalarının sonucu­nu 1935'de Londra'da "Abraham" adlı kitabında toplamıştır. Aşağı­daki bilgiler oradan alınmıştır.

Bugün bilginlerce İbrahim peygamberin yaşadığı dönem olarak kabul edilen MÖ. 2100 yıllarında Ur'un nüfusunun iki yüz elli bin hatta beş yüz bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. O zamanlar Ur gelişmiş bir endüstri ve iş merkezi idi. Bir yandan ticaret mallarını Pamir ve Nilgiri gibi uzak yerlerden kendine çekerken, bir yandan da Anadolu ile ticari ilişkilerde bulunuyordu. Başkenti olduğu devletin sınırları günümüz Irak'ının kuzeyine uzanıyordu. Halk çoğunlukla el işçisi (zanaatkar) ve meslekten tüccardı. Arkeolojik kalıntılardan okunan çağın yazıtları materyalist bir hayat görünüşüne sahip olduklarını göstermektir. Hayatlarının ana amacı servet yığmak ve eğlenmek idi. Faiz alıp verirlerdi ve bütünü ile işlerine dalmışlardı. Birbirlerine şüp­he ile bakarlar ve en ufak sorunlardan dolayı hemen mahkemeye ko­şarlardı. Tanrılarına olan duaları genellikle uzun hayat zenginlik ve işlerinde başarı istemekti. Halk üç sınıfa ayrılıyordu:

1- Amelu: Bu sınıf din adamları, devlet memurları ve askeri­yeden oluşuyordu.

2- Nuşkenu: Tüccarlar zanaatkarlar ve çiftçiler bu sınıfa da­hildi.

3- Ardu: Bunlar da kölelerdi.

Amelu sınıfının özel ayrıcalıkları vardı: hem medeni hukuk, hem de ceza hukuku alanında diğer insanlardan daha fazla haklara sahipti­ler ve hayatlarıyla mülkleri kutsal ve kıymetli tutulurdu. İbrahim pey­gamberin gözlerini açtığı kentin ve toplumun durumu buydu işte. Talmud'a göre kendisi Amelu sınıfına dahildi. Ve babası devletin en önde gelen görevlilerindendi. [110]

Ur'da yapılan kazalarda ortaya çıkan tabletlerde beş bin tanrının adı geçmektedir. Her kentin kendine özgü tanrısı ve baş tanrı ya da kent tanrısı kabul edilen ve kendisine diğerlerinden daha çok saygı gösterilen tanrısı vardı.[111]

İbrahim Peygamber zamanında Ur'a egemen bulunan hanedan MÖ. 2300'de doğuda Susa'ya, batıda Lübnan'a uzanan geniş bir imparatorluk kurmuş bulunan Ur-Nammu'dan geliyordu. Hanedan Ur-Nammu nedeni ile Nammu adına alınmıştı. İşte Arapça'da buna Nem­rut denilmiştir. İbrahim Peygamberin hicretinden sonra bu hanedan ve bu ulus ardı kesilmez felaketlere uğradı. Elamlılarca Ur'un yıkılması, Nannar putu ile birlikte Nemrud'un da ele geçirilmesi ile yıkılış hız­landı. Elamlılar Ur'a egemen olarak Larsa'da yönetimlerini kurdular. Son darbe, bir Arap hanedanı yönetiminde güçlenen ve hem Ur'u hem de Larsa'yı kontrolüne geçiren Babil'den geldi.[112]

"Andolsun İbrahim'i elçi gönderdik." [113]

"Biz Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi İbrahim'e de vahyetmiştik."[114]

"Çok vefalı.” [115]

"Çok içli ve yumuşak huylu" [116]

"Çok doğru bir peygamberdi." [117]

“ALLAH, İbrahim'i dost edinmişti.” [118]

"İbrahim'de bir zaman: Rabb'im, ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster! demişti. (ALLAH); İnanmadın mı? dedi: (İbrahim): Hayır (inandım) fakat kalbim kuvvet bulsun diye (görmek istiyorum) dedi. O halde kuşlardan dördünü tut, onları kendine çek (kendine alıştır) sonra her dağın başına onlardan birer parça koy. Sonra onları kendine çağır: koşarak sana gelecekler. Bil ki ALLAH daima galip ve hikmet sahibidir dedi." [119]

"Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekutünü (büyük ve harikulade muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki, kesin inananlar­dan olsun. Üzerine gece basınca (İbrahim) bir yıldız gördü: Budur Rabb'im, dedi. Yıldız batınca: Batanları sevmem dedi. Ayı doğarken görünce; Budur Rabb'im, dedi. O da batınca: Rabb'im bana doğru yolu göstermezse idi elbette sapan topluluktan olurdum, dedi. Güneşi doğarken görünce: Budur Rabb'im, bu daha büyük, dedi. (O da) batın­ca dedi ki: Ey kavmim, ben sizin (ALLAH'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Ben yüzümü tamamen gökleri ve yeri yoktan var edene çevir­dim ve artık ben (O'na) ortak koşanlardan değilim."[120]

"İbrahim'in babası Azer'e demişti ki: Sen putları tanrılar mı edi­niyorsun? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görü­yorum.” [121]

"İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir yararı olmayan şeylere ni­çin tapıyorsun? Babacığım bana, sana gelmeyen bir bilgi geldi, bana uy, seni düzgün bir yola ileteyim. Babacığım şeytana tapma [122] çünkü şeytan Rahman'a isyan etmiştir. Babacığım, ben sana Rahman'dan bir azabın dokunmasından korkuyorum, o zaman şeytanın dostu olursun. (Babası): Ey İbrahim, dedi, sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyor­sun? Eğer (Onlara dil uzatmaktan vazgeçmezsen, andolsun seni taşla­rım, uzun süre benden ayrıl git! (İbrahim): Selam sana (esenlik içinde kal) dedi, senin için Rabb'imden mağfiret dileyeceğim doğrusu o bana çok lütufkardır, sizden de ALLAH'tan başka yalvardıklarmızdan da ayrı­lıyor ve yalnız Rabb'ime yalvarıyorum. Umarım ki Rabb'ime yalvar­makla bahtsız olmam," [123]

"Babamı da bağışla, çünkü o yolunu şaşı­ranlardandır.” [124]

"İbrahim'in babası için mağfiret dilemesi, sadece ona verdiği bir sözden ötürü idi. Fakat onun bir ALLAH düşmanı olduğu kendisine belli olunca ondan uzak durdu." [125]

"Kavmi onunla tartışmaya girişti." [126]

"Neye tapıyorsunuz? Putlara tapıyoruz ve her zaman, kendini onlara adamış kimseler olarak kalacağız! dediler. Peki, dedi. Siz dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı? Yahut size fayda veya zarar verebiliyorlar mı? Hayır, ama atalarımızın böyle yaptıklarını gördük. (Onun için biz de böyle yapıyoruz) dediler, İşte gördün mü neye tapı­yorsunuz, dedi. Siz ve eski atalarınız. Onlar benim düşmanımdır, yal­nız alemlerin Rabb'i (benim dostumdur).[127]

"Doğrusu siz de ataları­nız da açık bir sapıklık içine düşmüşsünüz, dedi." "Dediler ki: Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa şaka yapanlar­dan mısın?" "Hayır, dedi. Rabb'iniz, göklerin ve yerin Rabb'idir ki, onları yaratmıştır. Ben de buna şahitlik edenlerdenim." [128]

"Beni doğ­ru yola iletmiş iken ALLAH hakkında benimle tartışıyor musunuz? Ben sizin Ona ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Ancak Rabb'imin dilediği olur! Rabb'im bilgice her şeyi kuşatmıştır. Hala (kendinize gelip) öğüt almıyor musunuz? Hem siz, ALLAH'ın size (tamı oldukları) hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri, O'na ortak koşmaktan kork­muyorsunuz da ben nasıl sizin (O'na) ortak koştuğunuz şeylerden korkarım? Şimdi biliyorsanız (söyleyin) iki topluluktan hangisi (tek ALLAH'a inananlar mı, yoksa ALLAH'a ortak koşanlar mı) güvende olma­ya daha layıktır? [129]

"ALLAH, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımararak) Rabb'i hakkında İbrahim'le tartışanı görmedin mi? İbrahim: "Benim Rabb'im O'dur ki yaşatır, öldürür, demişti. Ben de yaşatır, öldürürüm, dedi. İbrahim: ALLAH güneşi doğudan batıya getirir, sen de onu batıdan getir! deyince inkâr eden o adam şaşırıp kaldı. ALLAH, zalim toplumu doğru yola iletmez.” [130]

"ALLAH'a kulluk edin. O'ndan korkun, bilirseniz bu, sizin için da­ha hayırlıdır. Siz ALLAH'tan başka bir takım putlara tapıyorsunuz, yalan şeyler uyduruyorsunuz. Sizin ALLAH'tan başka taptıklarınız size rızık vermezler. Siz rızkı ALLAH'ın yanında arayın, O'na tapın ve O'na şük­redin, O'na döndürüleceksiniz. Eğer yalanlarsanız, sizden önceki ümmetler de yalanlamışlardı," [131]

"ALLAH'a and olsun ki siz dönüp gittikten sonra putlarınıza bir tu­zak kuracağım.” [132]

''Yıldızlara bir göz attı: Ben hastayım, dedi. Bunu üzerine arkalarına dönüp ondan kaçtılar. O da gizlice onların tanrıları­na sokuldu: Yemez misiniz? dedi. Neyiniz var ki konuşmuyorsunuz? Ve gizlice üzerlerine yürüyüp sağ eliyle onlara kuvvetli bir darbe indirdi.” [133]

"Nihayet (İbrahim) onları parça parça etti. Yalnız onların büyü­ğünü bıraktı: belki ona müracaat ederler diye. (Döndükleri zaman): Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o zalimlerden biridir, dedi­ler. Onları diline dolayan bir genç işittik. Kendisine İbrahim deniliyormuş, dediler. Onu insanların gözleri önüne getirin de nasıl cezalan­dırılacağına tanık olsunlar dediler."

"(İbrahim'i getirdiler) dediler ki: İbrahim tanrımıza sen mi yaptın bunu? Hayır dedi (büyük putu göstererek) işte şu büyükleri yapmış, onlara sorun. Eğer konuşurlarsa.(!) Kendi vicdanlarına başvurup (içle­rinden) hakikatten sizler haksızsınız! dediler. Sonra yine eski kafaları­na [134] döndürüldüler: Sen de bilirsin ki bunlar konuşamazlar dediler. Peki dedi. Siz ALLAH'ı bırakıp size hiçbir fayda ve zarar vermeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Yuh size ve ALLAH'tan başka taptıklarınıza. Aklınızı kullanamıyor musunuz siz.” [135]

"Kavminin (İbrahim'e) cevabı sadece: O'nu öldürün, yahut yakın! demeleri oldu." [136]

"Onu yakın! Tanrılarınıza yardım edin!” [137]

"Onun için bir bina yapın da onu (o binada) ateşe atın! dediler.” [138]

"Biz de: Ey ateş, İbrahim'e serin ve esenlik ol! dedik.” [139]

"ALLAH onu ateşten kurtardı."[140]

"(İbrahim kavmine) dedi ki: Siz dünya hayatında birbirinizi sev­mek için ALLAH'ı bırakıp bir takım putlar edindiniz. (O putlara tapma­nız dünyada aranızda bir sevgi meydana gelmesine sebep olsa bile) daha sonra kıyamet gününde birbirinizi inkâr eder ve birbirinizi lanet­lersiniz. Varacağınız yer ateştir ve hiçbir yardımcınız da yoktur. Bunun üzerine Lut ona inandı ve (İbrahim kavmine) dedi ki: Rabb'im(e iba­det edeceğim yer)e göç edeceğim. Kuşkusuz O, galiptir. Hüküm ve hikmet sahibidir."[141]

“Onu ve Lut'u kurtarıp, alemlere bereketli kıldığımız bir yere getirdik.”[142]

"Ona bir tuzak kurmak istediler, biz de (onların tuzaklarını boşa çıkardık), onları alçak düşürdük." [143]

"Asıl kendilerini hüsrana uğrat­tık.” [144]

"Onlara, kendilerinden öncekilerin, İbrahim kavminin haberi gelmedi mi? Elçileri; onlara açık deliller getirmişti. (Ama inanmadılar. Bundan dolayı ALLAH'ın gazabına uğradılar) ALLAH onlara zulmedecek değildi. Onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.” [145]

"İbrahim'de ve onunla beraber bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır.” [146]

"Hangi insan, din yönünden, iyilik edici olarak yü­zünü ALLAH'a teslim edip dosdoğru İbrahim dinine tabi olandan daha güzel olabilir?”[147]

 5- Lut (a.s.)'ın Kavmi

 Hz. Lut (a.s.), Hz. İbrahim (a.s.)'ın yeğeniydi. Hakka davet ve tebliğ hususunda tecrübe kazanmak için Suriye, Filistin ve Mısır'ı ziyaret etmek üzere amcası Hz. İbrahim (a.s.) ile birlikte Irak'tan ayrıldı. Daha sonra ALLAH tarafından bir resul olarak tayin edilip kendileri ile birlikte bir kan bağı olmasından dolayı "onun kavmi" diye nitelenen günahkar topluluğu ıslah etmek için gönderildi.

Bu insanlar, şimdi Ürdün'ün doğu yakası denilen ve Irak ile Fi­listin arasında yer alan topraklarda yaşamışlardı, Kitabı Mukaddes'e göre merkezleri ölü Deniz'e yakın yerlerde ya da tamamıyla suyun altında kalmış Sodom şehridir. Talmud, bunların Sodom'un dışında dört büyük şehirlerinin daha olduğunu ye bu şehirler arasındaki arazi­lerin kilometrelerce devam eden büyük bir bahçeyi andırdığını ve seyredenleri büyülediğini anlatır. Fakat zamanımızda şehirlerin yerleri tam olarak belli değildir. Çünkü bu alanların tümü Lut Gölü ya da diğer bir adı ile Ölü Deniz'in altında kalmıştır. [148]

"Lut'da gönderilen elçilerden idi.” [149]

"Kardeşleri Lut onlara: Ko­runmaz mısınız? demişti. Ben sizin için güvenilir bir elçiyim. Al­lah'tan korkun ve bana itaat edin. Ben sizden buna karşı bir ücret is­temiyorum. Benim ücretim yalnız alemlerin Rabb'ine aittir."[150]

"Siz, sizden önce dünyalarda hiç kimsenin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsu­nuz? Siz kadınları bırakıp şehvet ile erkeklere gidiyorsunuz ha! Doğ­rusu siz israfçı (aşırı) bir kavimsiniz.” [151]

“Ben sizin bu işinize kızan­lardanım."[152]

"Yol kesiyorsunuz ve toplantılarınızda edepsizce şeyler yapıyorsunuz ha!” [153]

"Kavminin cevabı: Onları (şu Lut taraftarlarını) kentinizden çıkarın, çünkü onlar fazla temizlenen insanlarmış, demelerinden başka olmadı."[154]

"Dediler: Ey Lut andolsun eğer (bundan) vazgeçmezsen, mutlaka sürülenlerden olacaksın.” [155]

"Eğer doğrulardan isen haydi ALLAH'ın azabını getir.” [156]

"(Lut): Rabb'im, şu bozguncu kavme karşı bana yardım et!, de­di.” [157]

"Beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar!" [158]

"Elçilerimiz İbrahim'e (oğlu olacağına dair) müjdeyi getirdikleri zaman dediler ki: Biz şu (Sodom) kenti(ni)n halkını helak edeceğiz. Çünkü oranın halkı zalim oldular. (İbrahim) dedi: Ama orada Lut var.” [159]

"Lut kavmi hakkında bizimle tartışmağa başladı. (Onlardan azabı kaldırmamızı veya hafifletmemizi rica ediyordu.) Çünkü İbra­him, gerçekten halimdir, içlidir, (ALLAH'a) yüz tutup yalvarandır. (Me­lekler): Ey İbrahim, dediler, bundan vazgeç (boşuna uğraşma). Zira Rabb'inin emri gelmiştir. Mutlaka onlara, geri çevrilmez bir azap gelecektir!” [160]

"Biz orada kimin bulunduğunu daha iyi biliriz. Onu ve ailesini kurtaracağız. Yalnız karısı (azapta) kalacaklardandır."[161]

"Elçilerimiz Lut'a gelince onlar yüzünden kaygılandı. (Çünkü elçiler, genç delikanlılar şeklinde gelmişlerdi. Lut onları insan sandı. Oğlancı olan kavminin onlara saldıracaklarından korktu). Onlar için arşını daraldı (ne yapacağını şaşırdı): Bu çetin bir gündür!, dedi" [162]

"Siz hiç tanınmamış kimselersiniz!, dedi. Dediler ki: Doğrusu biz onların hakkında şüphe ettikleri şeyi (azabı) sana getirdik. Sana gerçe­ği getirdik, biz elbette doğru söyleyenlerdeniz! Hemen gecenin bir parçasında aileni yürüt, sen de arkalarından git, içinizden hiç kimse ardına dönüp bakmasın. Emredildiğiniz yere gidin! O'na: Şunlar saba­ha girerken arkaları kesilecektir!, buyruğunu bildirdik.” [163]

"Sabah da yakın değil mi?" [164]

"Daha önce de kötü işler yapmakta olan kavmi koşarak ona gel­diler (Lut):

Ey kavmim, dedi. İşte kızlarım [165] Onlar sizin için daha (güzel, daha) temiz! ALLAH'tan korkun! Konuklarımın içinde beni rezil etmeyin! İçinizden aklı başında bir adam yok mu sizin? Dediler ki:

Senin kızlarında bizim bir hakkımız olmadığını bilmişsindir. Ve sen bizim ne istediğimizi de pekala bilirsin!"[166] "Seni alemlerden (başka­larının işine karışmaktan) men etmemiş miydik?” [167]

“Onun (güzel delikanlılar şeklinde görünen melek) konuklarından murad almaya kalktılar.” [168]

"Lut: keşke sizi savacak gücüm olsaydı, yahut da sırtımı dayayabileceğim bir dayanak, dedi.” [169]

"Biz de gözlerini siliverdik. [170] Haydi azabımı ve uyarılarımı ta­dın!" [171]

"Güneşin doğma zamanına girerlerken korkunç ses onları yakaladı. O kentin üstünü altına getirdik ve üzerlerine de çamurdan pişmiş taşlar yağdırdık.” [172]

"Biz de onu ve ailesini kurtardık, yalnız karısı geride kalanlardan oldu.” [173]

"Orada mü'minlerden kim varsa çıkardık. Zaten orada bir ev (halkın) den başka müslüman da bulma­dık." [174]

"Sonra ötekileri kırdık (geçirdik). [175]

"Şüphesiz burada işaretten anlayanlara (nice) ibretler vardır. Ve o (kent, herkesin gelip geçtiği) bir yol üzerinde durmaktadır.” [176]

"Siz onların yanlarından geçip gidiyorsunuz: sabahleyin ve geceleyin, dü­şünmüyor musunuz?"[177]

"Andolsun biz Kur'an'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?” [178]

[1] Al-i İmrân: 3/137-138

[2] Kâf: 50/12-14

[3] Ali b. Ebû Tâlib, Nehcu 'l-Belâğâ, çev, Beşir Işık v.dğr., (Ankara, 1990), s. 344-345. Nuri Tok, Kur'an'da Sünnetullah Ve Helak Edilen Kavimler, Etüt Yayınları: 93.

[4] "Adem (a.s.) ile Nûh (a.s.) arasında on asır (batın) olup hepsi İslam üzere idiler." İbn Kesîr,a.g.e., III, 427

[5] Mevdûdî, a.g.e., II, 47-48

[6] Nûh: 71/1.

[7] el-A’râf: 7/59

[8] eş-Şuarâ: 26/106.

[9] Nûh: 71/2; Hûd: 11/25.

[10] eş-Şuara: 26/108

[11] Nûh: 71/4.

[12] el-Mü’minûn: 23/24

[13] el-A'râf:  7/60.

[14] el-A’râf: 7/61.

[15] el-Afrâf: 7/62.

[16] Hûd: 11/31

[17] el-A’râf: 7/63

[18] Hûd: 11/28

[19] Yûnus: 10/ 72

[20] eş-Şuarâ: 26/111; Hûd: 11/27.

[21] Hûd: 11/29

[22] Hûd: 11/30

[23] Hûd: 11/31

[24] el-Mü’minûn: 23/25

[25] el-Kamer: 54/9

[26] eş-Şuarâ: 26/116

[27] Yûnus: 10/ 71

[28] Hûd: 11/32.

[29] Hûd: 11/33.

[30] Nûh: 71/5-12

[31] Nûh: 71/21-24.

[32] eş-Şuarâ: 26/118

[33] el-Ankebût: 29/14.

[34] Hûd: 11/36-47

[35] eş-Şuarâ: 26/119; el-Ankebût: 29/15

[36] eş-Şuarâ: 26/120

[37] es-Saffat: 37/80.

[38] el-Enbiyâ: 21/77.

[39] el-Kamer: 54/15-17. Nuri Tok, Kur'an'da Sünnetullah Ve Helak Edilen Kavimler, Etüt Yayınları: 94-97.

[40] Mevdûdî, a.g.e.,II, 51

[41] Muhammed b. İshâk'ın Muhammed b. Abdillah b. Ebî Saîd el-Huzâî kanalıyla, Ebû Tufeyl Amir b. Vâsile'den rivayetine göre o şöyle demiştir:  Ali b Ebî Tâlib'in Hadramut'tan bir adama şöyle dediğini işittim:

“Hadramut ülkesindeki falan falan yerde üzerinde misvak ağaçları, yaban kirazları olan, kırmızı çamurla karışık kırmızı bir kum tepesi gördün mü?” Adam:

“Evet, ey mü'minlerin emiri. ALLAH'a yemin olsun ki sen onu görmüş birisi gibi niteliyorsun,” deyince Alî:

“Hayır, fakat o bana nakledildi,” dedi. Hadramut'lu o adam:

“O tepenin durumu nedir, ey mü'minlerin emiri?” diye sordu. AIi:

“Hûd'un kabri oradadır,” dedi." İbn Kesîr, a.g.e., III, 429

[42] Mevdûdî, a.g.e., V, 354-355.

[43] Mevdûdî,a.g.e.,11, 51

[44] el-Ahkâf: 46/21.

[45] el-A’râf: 7/65

[46] el-A’râf: 7/66.

[47] el-A’râf: 7/67

[48] eş-Şuarâ: 26/126-131

[49] el-A’râf: 7/68

[50] el-A’râf: 7/69

[51] Hûd: 11/51

[52] eş-Şuarâ: 26/128-130

[53] eş-Şuarâ: 26/132-134

[54] Hûd: 11/52.

[55] Hûd: 11/54

[56] eş-Şuarâ: 26/135

[57] Fussilet: 41/14

[58] el-Ahkâf: 46/22.

[59] Hûd: 11/53.

[60] eş-Şuarâ: 26/137-138.

[61] el-Ahkâf: 46/23.

[62] el-A’râf: 7/71

[63] Hûd: 11/59.

[64] el-Kamer: 54/19.

[65] ez-Zâriyât: 51/41

[66] el-Ahkâf: 46/24-25

[67] el-Kamer: 54/20

[68] ez-Zâriyât: 51/42

[69] el-Hâkka: 69/7

[70] el-Ahkâf: 46/25

[71] el-Hâkka: 69/7.

[72] el-A’râf: 7/72.

[73] el-Ahkâf: 46/25.

[74] el-Kamer: 54/21

[75] el-Fecr: 89/6-8.

[76] el-Ankebût: 29/38

[77] el-Furkân: 25/39

[78] el-Ankebût: 29/38.

[79] el-Ahkâf: 46/26-28. Nuri Tok, Kur'an'da Sünnetullah Ve Helak Edilen Kavimler, Etüt Yayınları: 97-101.

[80] Mevdûdî, a.g.e., II, 55-56

[81] el-A'râf: 79, 73; en-Neml: 27/45

[82] eş-Şuarâ: 26/142.

[83] eş-Şuarâ: 26/143-145

[84] en-Neml: 27/45-46.

[85] Hûd: 11/62-63.

[86] Hûd: 11/61.

[87] el-Kamer: 54/24-25

[88] el-A’râf: 7/75-76

[89] en-Neml: 27/47; "Onların dedikleri şeyin anlamı şudur: Senin bu hareketinin bizim için uğursuz olduğu kanıtlanmış bulunuyor. Sen ve ashabının, atalarımızın dinine karşı gelişinizden beri hemen hemen her gün üzerimize, bir veya birkaç uğursuzluk -adeta- yağıyor. Çünkü tanrılarımız bu hareketinizden dolayı size gazaplanmış bulunuyorlar. Onların bu sözlerinin bir diğer anlamı da şudur: Senin zuhurun halkımız arasındaki bö­lünmeleri yeniden canlandırmıştır. Daha önce biz tek bir dine mensup bütünleşmiş bir toplum idik. Senin uğursuz gelişin kardeşi kardeşe düşürmüş, oğulu babadan ayırmıştır. Bu, düşmanlarının Hz. Peygamber (s.a.v.)'e karşı tekrar tekrar ileri sürdükleri başlıca ithamları idi." Mevdûdî, a.g.e., IV, 122-123.

[90] eş-Şuarâ: 26/151-152.

[91] el-A’râf: 7/74

[92] eş-Şuarâ: 26/146-150

[93] eş-Şuarâ: 26/153-154

[94] el-Kamer: 54/26-27

[95] Hûd:  ll/64; el-A'râf, 7/73

[96] el-Kamer: 54/28

[97] eş-Şuarâ: 26/156.

[98] en-Neml: 27/48-50; İslam tarihçileri olayın bir benzerini Mekkeli müşriklerin Hz. Muhammed (s.a.v.) için planladıklarını söylerler.

[99] el-A’râf: 7/77

[100] Hûd: 11/65.

[101] el-Hicr: 15/83.

[102] el-A’râf: 7/78.

[103] el-Kamer: 54/31

[104] en-Neml: 27/51

[105] Hûd: 11/66; Fussilet, 41/18

[106] en-Neml: 27/52

[107] el-Ankebût: 29/38

[108] en-Neml: 27/52.

[109] el-Kamer: 54/32. Nuri Tok, Kur'an'da Sünnetullah Ve Helak Edilen Kavimler, Etüt Yayınları: 101-105.

[110] Mevdûdî, a.g.e., I, 565

[111] Mevdûdi. a.g.e., I, 566

[112] Mevdûdî, a.g.e., I, 567

[113] el-Hadîd: 57/26

[114] en-Nisâ: 4/163

[115] en-Necm: 53/37

[116] et-Tevbe: 9/114

[117] Meryem: 19/41

[118] en-Nisâ: 4/125.

[119] el-Bakara: 2/260

[120] el-En’âm: 6/75-79

[121] el-En'âm: 6/74

[122] Her ne kadar İbrahim (a.s.)'ın babası ve toplumun diğer fertleri şeytana tapınıyordularsa da, ALLAH'ın yoluna yanaşmayıp şeytanın yolunu takip ettikleri için Kur'an onların bu eylemini "şeytana tapma" olarak ifade etmiştir

[123] Meryem: 19/42-48.

[124] eş-Şuarâ: 26/86

[125] et-Tevbe: 9/114

[126] el-En’âm: 6/80

[127] eş-Şuarâ: 26/70-77

[128] el-Enbiyâ: 21/54-56

[129] el-En’âm: 6/80-81

[130] el-Bakara: 2/258

[131] el-Ankebût: 29/16-18

[132] el-Enbiyâ: 21/57

[133] es-Saffât: 37/88-93.

[134] Eski düşünce tarzlarına

[135] el-Enbiyâ: 21/58-67

[136] el-Ankebût: 29/24

[137] el-Enbiyâ: 21/68

[138] es-Saffât: 37/97

[139] el-Enbiyâ: 21/69

[140] el-Ankebût: 29/24

[141] el-Ankebût: 29/25-26

[142] el-Enbiyâ: 21/71.

[143] es-Saffât: 37/98

[144] el-Enbiyâ: 21/70

[145] et-Tevbe: 9/70

[146] el-Mümtehine: 60/4

[147] en-Nisâ: 4/125 Nuri Tok, Kur'an'da Sünnetullah Ve Helak Edilen Kavimler, Etüt Yayınları: 105-110.

[148] Mevdüdî, a.g.e., II, 59

[149] es-Saffât: 37/133.

[150] eş-Şuarâ: 26/161-164

[151] el-A’râf: 7/80-81.

[152] eş-Şuarâ: 26/168.

[153] Ankebût: 29/29

[154] el-A’râf: 7/82; Temiz kalmak isteyenleri toplumdan uzaklaştırmak düşüncesi, bu toplumun içinde bulunduğu derin ahlakî çöküşü gösteren kısa ama öz bîr ifade olmakta­dır

[155] eş-Şuarâ: 26/167.

[156] el-Ankebût: 29/29

[157] el-Ankebût: 29/30.

[158] eş-Şuarâ: 26/169

[159] el-Ankebût: 29/31-32

[160] Hûd: 11/74-76

[161] el-Ankebût: 29/32

[162] Hûd: 11/77.

[163] el-Hicr: 15/62-66

[164] Hûd: 11/81

[165] Bu ifadeden Lut (a.s.)'ın zina teklifinde bulunduğu anlaşılmamalıdır. (benâtî) "kızla­rım" kelimesiyle Lut (a.s.)'ın kendi kızları veya kavminin kızları kastedilmiş olsa bile, Lut (a.s.)'ın bu ifadeyle kadınla erkek arasındaki ilişkiye dikkat çektiği söylenebilir. Daha sonra gelen ( hünne ezheruleküm ) ifadesini Mııhammed Esed'in çevirdiği şekilde anlarsak bu konudaki spekülasyonlardan uzak kalmış oluruz: "Onlar (erkeklerden) daha uygun olur sizler için."

[166] Hûd: 11/78-79

[167] el-Hicr: 15/70.

[168] el-Kamer: 54/37

[169] Hûd: 11/80; Lut (a.s.)'ın bu zor durumda, bazı müfessirlerin iddia ettiği "toplumsal destek" arayışında olduğu görüşünü, Rasulullah   (s.a.v.)'in Sahîhu'l-Buhârî’de (Kitâbu'l-Enbiyâ, bâb: 17, Hadis no: 49) geçen şu sözü geçersiz kılmaktadır: "ALLAH Lut'a mağfiret etsin! Muhakkak ki o, çok sağlam bir rükne (yani ALLAH'a) sığınıyordu. "

[170] Esed bu cümleyi şöyle çevirir: "Bunun üzerine onları (gerçeği) görmekten yoksun bırak­tık." a.g.e., III, 1091.

[171] el-Kamer: 54/37

[172] el-Hicr: 15/73-74.

[173] el-A’râf: 7/83

[174] ez-Zâriyât: 51/35-36

[175] es-Saffât: 37/136

[176] el-Hicr: 15/75-76

[177] es-Saffât: 37/137-138.

[178] el-Kamer: 54/40. Nuri Tok, Kur'an'da Sünnetullah Ve Helak Edilen Kavimler, Etüt Yayınları: 110-113.


Konu Başlığı: Ynt: Sünnetullah Gereği Helak Edilen Kavimler 1
Gönderen: Ceren üzerinde 29 Ocak 2019, 18:17:15
Esselamu aleykum. Rabbim bizleri onun emrinde yaşayan azabdan helak olmadan kurtulan allahın rizasina kavusan kullardan olalim inşallah. ..


Konu Başlığı: Ynt: Sünnetullah Gereği Helak Edilen Kavimler 1
Gönderen: Mehmed. üzerinde 29 Ocak 2019, 20:59:39
Ve Aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Sünnetullah Gereği Helak Edilen Kavimler 1
Gönderen: Sevgi. üzerinde 30 Ocak 2019, 06:13:43
Aleyküm Selam.  Herzaman Rabbimizin rızasını kazanıcak hayırlı ameller işliyen kullardan olalım inşaAllah