Konu Başlığı: Sünnetiil Evvelin Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 12 Mayıs 2011, 12:06:56 Sünnetii'l-evvelin Sünnetü'l-evvelin, Allah'ın gönderdiği azaba bizzat şahit olmaktır. [57] Enfal suresinde bu ifade şöyle zikredilmektedir: “İnkâr edenlere, (sana düşmanlıktan) vazgeçerlerse, geçmiş günahlarının bağışlanacağını söyle. Yok geri dönerlerse kendilerinden öncekilerin yolu (Sünnetü'l-evvelin) gözlerinin önündedir!” [58] Bu ibare Allah'ın, önceki toplumlar hakkındaki sözünü ve tehdidini bildirmektedir. [59] Yani önceki dönemlerde yaşamış toplumların örneği (sünneti) nasıl vuku bulduysa yine ahlakî ve manevi gerçekleri inatla görmezlikten gelip inkâr eden toplumların başına gelmiş olan ve gelmesi mukadder olan felaketler gerçekleşecektir. [60] Bunun nedeni yalanlamaları ve inatlarını sürdürmeleridir. [61] Çünkü peygamberlerinin aleyhine yardımlaşan önceki ümmetler hakkındaki yasa uygulanmış ve onlar yok edilmişlerdir. Yaptıklarına son vermezlerse onların başına gelenin bir benzeri yine vuku bulacaktır. [62] Bu yasa gereğince de Allah ve rasulü galip gelecektir. [63] Zebur'da da belirtildiği gibi [64] salih kullar yeryüzünün mirasçısı olacaklardır. [65] İnanmayanların öncekilerin başına gelenlerden ders almaları gerekirken, onlar hâlâ Kur'an'a iman etmemektedirler. [66] “Öncekilerin yolu” peygamberlerini ve onlara indirilen vahyi inkâr ederken takip ettikleri yoldur ve Rasulullah (s)'ın yaşadığı dönemle bağlantılı olarak düşünülürse yukarıda zikrettiğimiz Enfal suresinin 38. ayetinde geçen sünnetlü'l-evvelin ifadesi, Mekke toplumunun yalanlamaları nedeniyle cezalandırılma tehdidiyle karşı karşıya gelmeleri [67] ya da ilahi yasa, küfür ve sapıklığın inanmayanların kalplerine yerleştirilmesi anlamındadır. Onları, peygamberlerini yalanlayan Âd, Semud toplumlarına uygulanan yasanın tekrar yürürlüğe girmesi beklemektedir. Bu âyet Mekke ehli için bir tehdit olmuştur diyebiliriz. Müfessirlere göre daha önceki nesiller üzerinde uygulanan yasanın yürürlüktedir, eğer müşrikler, Bedir'de başlarına geldiği gibi tekrar peygamber ile çatışmaya girerlerse, Rasulullah (s)'ı yalanlamaları nedeniyle ilahi öfkeyi çabuklaştırmış olacaklardır. İnkarcılar, yaptıklarından vazgeçmezlerse inananların onlarla harp etmesi meşrudur. [68] Müfessirlerin, inanmayanların Bedir'deki hezimetini bu yasaya bağlamalarında, [69] onların Duhan süresindeki “Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, kesinlikle intikamımızı alırız. [70] ayetinde geçen “Gün” kelimesini “Bedir Gazvesi olarak anlamış olmaları büyük oranda etkilidir.” diyebiliriz. [71] Bedir'de Müslümanlarla savaşmak üzere 1000 inanmayan gelmiş, Ebu Cehil ve Utbe de dahil yetmiş tanesi ölmüş, yetmişi de esir düşmüştü. [72] Onların başlarına gelenin helak süresinin ilk aşaması olduğunu söylemek mümkündür. İnsanların önceki toplumların başlarına gelen felaketler üzerine düşünmemeleri, onları da aynı akıbete sürüklemektedir: “Kendilerine hidayet geldiğinde insanları iman etmekten ve Rablerinden mağfiret dilemekten alıkoyan şey, sadece, öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini, yahut azabın göz göre göre kendilerine ulaşmasını beklemeleridir!” [73] Bu âyette insanların öncekilerle ilgili sünneti ya da azabı beklediklerinin ifade edilmesi, birisinin dünyadaki, diğerinin ahiretteki azap olduğunu göstermektedir. [74] Öncekilere uygulanan kökten yok etme (isti'sal) yasasının uygulanması talebi, [75] yani azabı açıkça görmeyi istemeleri, onların inanmalarını engellemiştir. [76] Sünnetü'l-evvelin kavramı, yeryüzünde büyüklük taslayıp tuzak kuranlar için de kullanılır. Yasa gereğince zararı kendileri görürler ve cezalandırılırlar. [77] Bu tür etkinlikler içinde bulunan kimseler için Kur'an-ı Kerim'de şöyle denilir: “Onlar öncekilerin kanunundan başkasını mı bekliyorlar? Allah'ın kanununda asla bir değişme bulamazsın, Allah'ın kanununda kesinlikle bir sapma da bulamazsın.” [78] Yasa gereği gelecek azabı başkasına yönlendirmek mümkün değildir. [79] Allah'a şirk koşan, Allah'ın peygamberini yalanlayan kimselerin elim azabı, yani önceki toplumlardan kendilerine benzeyenlere ulaşan ilahi öfkenin kendilerine de gelmesini beklemeleri gariptir. Nebi (s)'nin yaşadığı çağ bağlamında konuyu ele alırsak, Şam'a yoluculuk yapan Mekke müşrikleri, Allah'ı inkârları, peygamberleri yalanlamaları nedeniyle öncekilerin yok edildiklerini görüp bilecek durumdadırlar. Tarihi kalıntılar kendilerinden sonra gelenler için bir mesel (ibret alma imkânı) olmuştur. [80] Yok etme, öncekilerin sünneti değil, öncekiler hakkında Allah'ın yasasıdır. Sünnet onlara uygulandığı için onlara atfedilmiştir. Sünnetü'l-evvelin ifadesinden kasıt onların inkârlarını sürdürmeleri, tevhid dinini kabullenmekten büyüklenerek geri durmaları ve karşı gelmedeki ısrarları nedeniyle onların kökten yok edilmeleridir. Sanki Allah, “Öncekilere uygulanan yasanın uygulanmasını bekliyorsunuz. Allah, hak eden kimseye sünnetini bir değişime tâbi tutmaksızın uygular.” demektedir. [81] Öncekilere uygulanan yasalardan bahseden âyetler, aynı zamanda, bu âyetlerin indirilişinden de sonra, bizden önce yaşamış olanların tümünü kapsadığı gibi, bizi de içine alır. [82] Bir gün biz de bizden sonrakiler için kendilerine aynı yasanın uygulandığı öncekiler olacağız. [83][57] Firuzâbâdî, a.g.e., s. 1088. [58] Enfal: 8/38. [59] Kurtubî, IV, 362. [60] Esed, a.g.e., s. 330. [61] İbnu Kesîr, III, 566. [62] Zemahşerî, II, 213. [63] Mücadele: 58/21. Saffat: 37/171. [64] Kitab-ı Mukaddes, Mezmurlar, 37/9-29. [65] Enbiya: 21/105. [66] Hicr: 15/13. [67] Zemahşerî, II, 551; Zeccac bkz.: Râzî, VIII, 127; Beyzâvi, III, 363. [68] Mücahid'in sünnetu'l-evvelin ifadesini Bedir Savaşı ve Kureyşlilerin durumuyla ilintilendirmesi Taberî'nin de katıldığı bir düşüncedir. bkz.: Taberî, VI, 326. Beyzâvi de bu ifadeyi Bedir ile ilişkili olarak ele alır bkz.: Beyzâvi, III, 107 ve IV, 423. [69] Bkz.: Sayfa 18'de 1. dipnot. [70] Duhan: 44/16. [71] Taberî o şiddetli günü “Kıyamet Günü” olarak anlamasına rağmen o da Bedir Gazvesini sünnetü'l-evvelin kapsamına almaktadır bkz.: Taberî, XIII, 151-152. [72] Fayda, Mustafa, “Bedir Gazvesi”, İslam Ansiklopedisi, TDV, Yay., İstanbul, 1997, V, 326. [73] Kehf: 18/55. [74] Zemahşerî, II, 701. [75] Kurtubî, V, 381-382; Beyzâvi, III, 505. [76] Şuara: 26/187. Ankebut: 29/29. Enfal: 8/32. Hicr: 15/6-8. [77] Taberî, XII, 175. [78] Fatır: 35/43. [79] Kurtubî, VII, 322. [80] Taberî, XII, 176. [81] Râzî, IX, 247. [82] Said, Cevdet, Bireysel ve Toplumsal Değişimin Yasaları, (çev.: İlhan Kutluer), 3. baskı, İnsan Yay., İstanbul, 1994,116. [83] Murat Kayacan, Kur’an’da Peygamberler ve Karşı Tavırlar, Ekin Yayınları: 20-23. |