> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Kuranı Kerim > Kuranda İnsan Psikolojisi > Sünnet
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sünnet  (Okunma Sayısı 837 defa)
16 Şubat 2011, 12:47:52
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 16 Şubat 2011, 12:47:52 »



Sünnet
   

 Sözcük anlamıyla 'adet, gidiş, yol',[431] daha açık bir deyişle 'takip edilmesi adet olan yol' demektir. Ha­dis bilginlerinden Kisaî 'Sünnet'in 'devam, sürekli yap­ma’ anlamına geldiğini belirtirken, Hattabî ise Sünnet'e 'övülmüş yol' manâsı verir. “Kim güzel bir sünnet senneder (ortaya kor)sa bunun sevabıyla birlikte Kıya­met'e kadar onunla amel edenlerin sevabından da ken­disine verilir; kim de kötü bir sünnet ortaya korsa onun günahıyla birlikte Kıyamet'e değin onunla amel eden­lerin günahından da kendisine verilir” hadisinde ifade olunduğu gibi, Sünnet, iyi veya kötü takip edilen yol, yaşama biçimi anlamındadır.

Fıkıh bilginleri Sünneti 'bid'at'ın karşılığında kul­lanırlar ve bununla 'Şeriat esaslarına muhalif ve Sünnet'e uygun düşmeyen' 'bidat'a karşın Şeriat esasları­na dayanan her türlü hükmü kasdederler. Kelamcılar da aynı görüştedirler. Ayrıca, gerek fıkıhçılar ve gerek­se kelâmcılar Sünnet'i 'varlığı yokluğuna tercih edilen şey’ anlamında da kullanırlar; burada Sünnet işlenilmesi güzel olan, yani 'müstehab’ amelleri ifade etmek­tedir.

Usûl bilginlerinin yanında Sünnet terim olarak “Rasûlüllah'tan sadır olan söz, fiil ve takrirleri” ifade eder; bu tanıma Şevkanî'nin ifade ettiği üzere, “Kur'an'ın dışında” kaydı konulmuştur. [432]

Soruna Kur'an ayetleri çerçevesinde ve Sünnet' in anlam sahası içinde yaklaştığımızda, bu kavramın bütünüyle sosyolojik bir muhtevası olduğunu görürüz. Modern dünyada 'tarih felsefesi, sosyoloji' gibi adlarla ifade edilen insanın ve insan topluluklarının hayatları, yaşama biçimleri, modern kullanımıyla 'medeniyetlerin doğuşu, yükselişi ve yıkılışı' hep Sünnet kavramının içindedir.

Zaman zaman belirttiğimiz üzere, kâinattaki -insan dahil- tüm varlıklar Allah'la ilgili olarak bütünüyle 'fonksiyonel' bir niteliğe sahiptirler; yani, onlar Allah'ın kazasını ve meşietini yerine getirmekten başka bir şey yapmamaktadırlar. Her varlık;, insan, her toplum için takdir edilmiş bir yol vardır.. İnsanın dışındaki var­lıklar -cinler de insanlar gibidir- bu yoldan iradeleri dı­şında veya iradelerini daha baştan Allah'ın iradesine teslim etmekle giderlerken, insan kendi iradesiyle gi­der. Onun da yolu çizilmiştir, fakat o bu yolu görme­den, bilmeden kendi iradesiyle çiğner; bir noktada as­lında Allah'ın 'kudret eli'nde olan ve bu El'in yürüttü­ğü 'hayat' adlı arabanın direksiyonunda oturan ve ara­bayı tutan El'i görmeyip onu kendisinin yürüttüğünü sanan bir şoför gibidir insan. İşte, kâinatın bu şekilde fonksiyonunu yerine getirmesi, Allah'ın meşieti çerçe­vesinde insan ve insan topluluklarının hayatı Allah'ın Sünneti'dir ve temelde Sünnet dediğimiz şey budur: “Her ümmet için bir süre vardır; süreleri gelince ne bir an geri kalırlar, ne de ileri giderler” (Yunus: 49).

“Allah ki, gördüğünüz bir direk olmadan gökleri yükseltti, sonra Arş üzerine istiva etti, güneşi ve ayı teshir etti. Hepsi belirli bir süre için akıp git­mektedir. Emri düzenler, ayetleri açıklar ki, Rabbinizle karşılaşacağınıza yakininiz olsun” (Ra'd: 2).

Yukarıdaki ayet emr'in bütünüyle Allah'a ait olup, kâinatın O'nun emrinden asla dışarı çıkamadığını çar­pıcı bir biçimde açıklamaktadır. İşte, Allah insan için de böyle bir yol çizmiştir ve bu yol hiç değişmez. Bunu Kur'an ramilerin hayatıyla ilgili olarak zaman zaman belirtmektedir. Bir rasûl gelir, Allah'ın Yolu'ndan sap­mış olan insanları Allah'ın Yolu'na çağırır; müstekbir olanlar olanca güçleriyle Rasûller'in karşısına çıkarlar; eğer müstaz'af olanlar da Rasûl'e inanmayıp müstekbirlere karşı gerekli savaşı vermezlerse Allah o kavmi şu veya bu şekilde helak eder; Ad, Semud, Nuh ve Lût ka­vimlerinde olduğu gibi. Hz. Musa'nın İsrail Oğullarını Mısır'dan çıkarıp Firavun'un ordusuyla birlikte deniz­de boğulmasına değin geçen süreye Kur'an'da 'Kurun'ul-Evvelîn' denilir, bundan sonra 'Kurun-ı vusta, veya 'Kurun-ı ühra' başlar.. Bu dönem 'Ehl-i Kitap' dönemi­dir ve İslâm'la birlikte tek bir İslâm hakim olması ge­rekirken, İslâm, Hristiyanlık ve Yahudilik adlı üç din ortaya çıkmıştır. [433] İşte, insan topluluklarının hayatla­rının Allah'ın meşieti doğrultusunda herhangi bir de­ğişiklik göstermeden sürüp gitmesi Allah'ın Sünneti'dir ve bu Sünnet asla değişmez, değiştirilemez:

“Kendilerinden öncekilerin sünneti geçtiği halde, yine ona inanmazlar” (Hıcr: 13); “Rasûllerden sen­den önce gönderdiklerimizin sünneti, sünnetimiz­de dönüşme bulamazsın” (İsra: 77); “Kendilerine hidayet geldiğinde insanları inanmaktan ve Rabblerine istiğfar etmekten alıkoyan ancak kendileri­ne evvelkilerin sünnetinin gelmiş olmasıdır” (Kehf: 55); “Allah'ın önceden geçenler haktndaki sünneti, Allah'ın emri takdir edilmiş bir kaderdir” (Ahzab: 38); “Allah'ın sünnetinde değişme bulamazsın, Al­lah'ın   sünnetimde   dönüşme   bulamazsın” (Fatır: 45); “Muhakkak sizden önce sünnetler geçti, bu ba­kımdan yeryüzünde gezin de yalanlayıcıların sonu nasıl oldu görün” (A. İmran: 137); “Allah size açık­lamak ve sizi sizden öncekilerin sünnetlerine götür­mek diler” (Nisa,; 26).

Bütün bu ayetlerde ifade olunan gerçek aynıdır. Allah'ın kâinattaki diğer varlıklar için olduğu gibi, in­san toplulukları için de çizmiş olduğu bir yol vardır; fakat insanlar bu yolu bilmediklerinden, kendi irade­leriyle onun üzerinde yürürler. Şu kadar ki, Allah yo­lun nasıl olduğunu, ne yaparlarsa nelerle karşılaşacak­larını kendilerine rasûlleriyle bildirir. Eğer Rasûllerin getirdikleriyle insanlar “içlerini, kendilerini değiştirirlerse, Allah da durumlarını değiştirir.” Değiştirmeyen­ler Allah'ın azabını, değiştirenler ise mükâfatını hak etmişlerdir. Ama, her hal û kârda hakim olan yine Al­lah'ın Sünneti'dir.

Allah'ın Sünnetini bildirmek, gitmeleri gereken yo­lu kendilerine tebliğ etmek için gönderdiği rasûller in­sanlara ne yaparlarsa nelerle karşılaşacaklarını ve na­sıl davranmaları gerektiğini insanlara apaçık delillerle anlatırlar. Bunu da Allah rasûller'e vahy ile bildirir. Bu vahyin içinde Kitap, olduğu gibi, rasûle bırakılan kı­sımlar da vardır. Kitap 'yaş-kuru', hiç bir şeyi dışta bı­rakmadan kapsar; fakat onda çoğu şeyler bir çekirdek halindedir ve bu çekirdek Rasûl'ün kalbine ekilir (in­zal). “Tenzil'le Rasûl'ün kalbindeki bu çekirdek patlar ve onun hayatı, davranışları ve sözleriyle gövdesi olu­şur, dallanır, yapraklanır, çiçek açıp meyve verir. İşte, Rasûl'ün Sünnet'i onun Kitabı yaşayışı, Kitab'ın ha­yata hayat kılınması, adeta insanlaşmasıdır. Bu bakım­dan, Allah'ın Sünneti'ni ortaya koymada bir araç ve se­bep niteliğindeki Rasûl'ün Sünnet'ine tabi olmak bü­tünüyle Kitab'a ve Allah'a tabi olmaktır (Kim Rasûl'e itaat ederse muhakkak Allah'a itaat etmiştir”( Nisa: 80). Şu halde, Rasûl'ün Sünnet'ini izlemek bütün mü'minlere farzdir.

Rasûl'ün Kitabın yaşanması demek olan Sünnet' inden başka, bir de kendine özgü ve bütün mü'minlere borç olmayan, bazı davranış biçimleri de vardır; bunla­ra fıkıh dilinde müstehab denilir; müstehabları yapma­nın sevabı büyük olmakla birlikte, yerine getirilmesi farz değildir. Demek oluyor ki, Sünnet aslında farzları, haramları ortaya koymaktadır. Kitap çekirdek hükmün­de ilkeleri ortaya koyduğundan teşriî düzlemde Rasûller de haram kılıp, emretme, vacip kılma yetkisine sa­hiptirler. Kitabın dışındaki rasûllerin ortaya koyduk­ları haram ve vaciplere uymak da Kitabın haram ve va­ciplerine uymak gibi mü'minlere borçtur; bu da Sünnet'in teşriî alandaki niteliğidir.

Bütün bu nitelikleriyle sünnet İslâm toplumunun üzerinde yürümesi gereken Yol'un kendisi olmaktadır. Bu yolda yürüyenlerin kişisel-nefsî farklılıkların dışın­da ortak yaşama, düşünme, çevrelerini şekillendirme yöntemleri birbirinin aynıdır. İlâhî Vahy'in şekillendir­diği 'geleneksel' toplulukların giyimlerinden yemeleri­ne, düşünmelerinden davranışlarına, san'atlarıdan mi­marilerine değin şaşırtıcı bir benzerlik göstermelerinin nedeni de işte budur. Sünnet 'urf'ü, 'ma'ruf olanı or­taya koymaktadır. [434]


[431] Ömer N. Bilmen, Istilahat-ı Fıkhıyye Kamusu, I:  133; Suphi es-Salih Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, çev. Y. Kandemir, DİB yay. s: 3.

[432] Muhammed Takiyy'ül-Hakim, Es- Sünnetü fi'ş-Şeriaf-il-İsIâmiyye, 1402, s: 7-8.

[433] Bu konu,  İslâm'da tarihin akışıyla ilgili olarak uzun bir konudur; dolayısıyle bu çalışmanın hacmi dışında olduğun­dan daha fazla dalmak istemedik.

[434] Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları: 566-570.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sünnet
« Posted on: 29 Nisan 2024, 11:57:20 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sünnet rüya tabiri,Sünnet mekke canlı, Sünnet kabe canlı yayın, Sünnet Üç boyutlu kuran oku Sünnet kuran ı kerim, Sünnet peygamber kıssaları,Sünnet ilitam ders soruları, Sünnet önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes