Konu Başlığı: Sonuç Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 07 Şubat 2011, 00:06:29 Sonuç Kur'ân'a göre insan bu hayata boşuna getirilmemiştir. Onun dünya sahnesine çıkarılışının bir amacı, bir hedefi vardır, bu amaç kısaca "Allah'a kulluk"tur. İnsanın kendi hayatında ulaşmak istediği bütün yan ve yakın amaçların hedefi de budur: Allah'a kulluk. Bir hayat kitabı olarak gönderilen Kur'ân-ı Kerim, insana öncelikle bu hakikati bildirmektedir; Allah'a kulluk hakikatini. "Kulluk" kavramı tek başına mücerred (soyut) bir kavramdır; izahı gerektirir. Nedir bu kulluk? Mâhiyet ve muhtevası nedir? Ona hangi yoldan, ne ile nasıl gidilir? Kur’ân’ın yaptığı bir başka önemli iş de budur: Kulluğun mâhiyetini, ona kâmil mânâda ulaşabilmenin yol ve yöntemini insanlara öğretmek. O halde Kur'ân, hem bir muhtevayı, hem de o muhtevayı algılayıp uygulamanın yol ve yöntemini ifade eder. Bu nasıl olur? Başka bir ifade ile iyi bir kul olmanın yolları nedir? Kur'ân bunu üç boyutta ele almaktadır: 1- Bilgi boyutu ki bu boyut bizim çalışmamızın ağırlık noktasını teşkil etmektedir. 2- Duygu boyutu; 3- Davranış boyutu. Bir insanın beğenilen bir kul olabilmesi için bu üç boyutta eğitilmesi şarttır. Kur'ân-ı Kerimin bilgi boyutunda yaptıklarını iki bölümde özetlemek mümkündür: 1- Doğrudan bilgilendirme; 2- İnsanlardan, bilgi edinmelerini isteme ve bunun yollarını gösterme. Doğrudan bilgilendirmede Kur'ân, insana birçok konuda, özellikle de insan, Allah, ilâhî kitaplar (ağırlıklı olarak Kur'ân), peygamberler (ağırlıklı olarak Hz. Peygamber), Melekler, dünya ve âhiret v.s. konularında bilgi vermektedir. Kendi verdiği bilgilerle yetinmeyen Kur'ân-ı Kerim, insanlardan, başka yerlerden de bilgi edinmelerini istemektedir. Bu amaçla da onların dikkatini göklere, yere, dağ ve denizlere, insanlara, hayvanlara, tabiattaki olaylara hülâsa evrende bilgi kaynağı olabilecek herşeye çekmektedir. Buralardan bilgi tahsil ederken kullanacakları vasıtaları da unutmamaktadır. Duygular ve akıl insanların bilgi edinmede kullanacakları iki önemli bilgi vasıtasıdır. Ve insanlar bunları nasıl kullandıklarından sorumludurlar. Bunlarla da yetinmeyen Kur'ân, tasavvufta "Keşif ve ilham" adı verilen sezgi ile "rûyâ-i sâdıka"yı da istisnaî bir bilgi vasıtası veya kaynağı olarak kabul etmektedir ve nihayet onun kabul ettiği bir başka bilgi kaynağı ise var olan bütün bilgilerin de tek ve biricik kaynağı olan Allah'dır; dolayısıyle vahiydir. İnsanlar, kendilerine bağışlanmış olan bilgi vasıtalarını ne kadar iyi kullanır ve bu bilgi kaynaklarından ne kadar sağlıklı bilgi elde edebilirlerse kulluk yolunda o kadar başarılı olacaklardır. Kur’ân’ın öngördüğü bilgi edinme yöntemleri de vardır. Ona göre insan, okuyarak, dinleyerek, gözlemleyerek, sorgulayarak, düşünüp akıl yürüterek, karşılıklı tartışarak, problem çözerek bilgi sahibi olabilir. Bu yöntemlerin sağlıklı bir şekilde kullanılması önemlidir. Zira Kur'ân, bilginin niteliği üzerinde de hassasiyetle durmaktadır. O, hikmete ulaşamayan, marifete dönüşemeyen bilgiyi gerçek bilgi kabul etmemektedir. Çünkü eşya ve olayların hakikatine nüfuz etmenin yolu budur. Bu da eşya ve olaylara basiretle yani kalb gözüyle bakmakla mümkündür. Kur'ân'a göre bilgi önemli bir başarı sebebi olmakla beraber yeterli değildir. İnsanın tutum ve davranışlarına yine o bilginin ışığında ivme ve yön kazandıracak başka motivler de vardır. Bunlar bizim duygu ve heyecan dünyamızı oluşturur. Kur'ân, bilgisiz bir insanı kabul etmediği gibi duygusuz bir insanı da kabul etmemektedir. Kur'ân, bilgi-duygu boyutuna, bir üçüncü boyutu daha ekler ki bu da davranış boyutudur. Davranışa dönüşmeyen bir bilginin Kur'ân'a göre fazla değeri yoktur. Onun anlayışına göre davranış bütün hayatı içine alır. Sadece özel olarak emredilen ibâdetlerden ibaret değildir. O, Allah rızasına yönelik en küçük bir yönelişi bile ibâdet kabul eder. Kur'ân, insanı eğitirken bazı ilkeleri esas kabul eder. Bunlar, ferdî farklılıklar ilkesi, insana göre eğitim-öğretim ilkesi, somuttan soyuta, bilinenden bilinmeyene, yakından uzağa, kolaydan zora ilkeleridir.. Kur’ân’ın koyduğu ilkelere göre kesin bilgi, gaybe iman, vahye ittiba esastır. Özgürlük ilkesi, denge ilkesi, tedricilik ilkesi, orta yol ilkesi de onun kabul ettiği ilkeler arasındadır. Bütün bu bilgilerin ışığı altında şöyle bir soru sorabiliriz: Kur'ân eğitiminden geçen bir insanın genel nitelikleri nelerdir? Bunları umûmî vasıflarıyle nasıl tanıtabiliriz? Kur'ân eğitiminden geçen bir insanı bütün yönleriyle burada tanıtmak mümkün değildir. O ayrı bir çalışma konusudur. Böyle bir çalışmaya ihtiyaç da vardır. Bizim burada yapabileceğimiz şey, Kur'ân eğitiminden geçen ve "insan-ı kâmil" adiyle şöhret bulan insan tipinin önde gelen vasıflarını saymak olabilir. Bunları şöyle sıralayabiliriz: O, Kur'ân ve sünnetin değer ölçüleri muvacehesinde büyük bir intibak (uyum) kabiliyetine sahiptir. Bu itibarla Allah'la, insanlarla, hayvanlarla ve bütün varlıkla uyum içindedir. Onun uyumu daima bilinçlidir; gözü kapalı ve kişiliğine gölge düşürecek bir uyum değildir. O, okuyan, dinleyen, gözlemler yapan, eşya ve olayları sorgulayabilen, düşünen, tartışan, bilgilerinden yeni bilgiler üretebilen ve bu bilgileri ifade gücüne sahip olan aydın bir kimsedir. Sağlam bir imana sahiptir. Her türlü gösterişten uzak, ihlaslı ve muntazam bir ibâdet hayatı vardır. Davranışları ahlâk kurallarına uygundur. Bedenle ruh, dünya ile âhiret arasında sağlıklı bir denge kurmuştur. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, hemen ölecekmiş gibi âhiret için çalışır. Kendisi için istediğini mümin kardeşi için de ister; kendisi için istemediğini onlar için de istemez. Elinden ve dilinden hiç kimselere zarar gelmez. Bencillikten uzak, özgeci bir ruha sahiptir. Komşusu açken tok yatmaz. Mutluluğun paylaşıldığı zaman güzel olduğuna inanır. İnsanlık hayrına -özellikle milleti için- her tür çalışmadan zevk duyar. Bir gününün diğer gününe eşit olmasını ziyan kabul eder. Makul olan her tür yeniliğe kucak açar; bunun birlikte geçmişini inkâr etmez. Her zaman haktan ve haklıdan yanadır. Allah'ı ve O'nun yarattıklarını gönülden sever. Çevresi, yuvası, eli, yüzü, özü ve sözü hülâsa herşeyi temiz ve muntazamdır. Kötü duygulardan uzak, kafası ve gönlü aydınlıktır. Estetik değer taşıyan herşeye hayranlık duyar; oradan Allah'a yükselmesini bilir. İnsanlarla birlikte olmaktan, onlarla beraber çalışmaktan mutlu olur. Engin bir hoşgörüye sahiptir. Hikmet onun yitiğidir; nerede bulursa alır. Eşya ve olaylara Allah'ın nuruyla bakar; eşya ve olayların hakikatini görmekte güçlük çekmez. Musibetlere karşı sabırlıdır; asla şikayet etmez. Ehl-i dildir; incittiği zaman incinir. İyiliği Allah’dan, kötülükleri ise kendi nefsinden bilir. Ye'si şirke denk tutar; korkuyla ümit arasında yaşar. Hemen her konuda ifrat ve tefritten uzak durur; aşırı hareketlere tevessül etmez. Son söz: Hidâyet Allah'dandır. |