Konu Başlığı: Siyasetin Coğrafi Boyutuyla İlgili Kavramlar Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Mart 2011, 21:40:27 SİYASETİN COĞRAFÎ BOYUTUYLA İLGİLİ KAVRAMLAR ARD (ARZ): Çoğulu aradûn biçimindeyse de, Kur'an'da çoğul olarak kullanılmaz. Yüksekliği ifade için gökyüzü (semâvât), alt ve dip anlamında ise ard kelimesi kullanılır. Ayrıca ard kelimesinin geniş(lik) ve ayak basılan yer anlamı da vardır. Başka pekçok kavramla içice kullanıldığı için bir kavşak durumundaki ard kelimesi, Kur'an'da doğrudan Allah'la ilgili olarak, yeryüzüne egemenlik, yeryüzünde bozgunculuk ve zorbalık, mübarek topraklar, yeryüzünün zayıfları/güçsüzleri ve ülkeden sürülme/çıkarılma kavramları çerçevesinde kullanılır. Çoğu siyâsî içerikli bu kavramları sırasıyla özetlemeye çalışalım.[843] Allah'la İlgili Kavramlar: Kur'an'da göklerin ve yerlerin yaratıcısının (fâtıru's-semâvât ve'l-ard) Allah olduğu pekçok âyette belirtilir. Ayrıca ard sözcüğüyle kurulan pekçok birleşik kavram vardır.[844] Ardullah: Beş yerde geçen bu kavram, iki yerde Hz. Salih'in mucize devesinin Allah'ın toprağında serbestçe otlamaya bırakılmasını, [845]bir yerde mustaz'aflarm, âhiret hayatında meleklerin "Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!" hitabına maruz kalışım,[846] bir yerde inanmış kullar için Allah'ın arzının geniş olduğu, dolayısıyla kulluk için güven içinde olacakları yere gidebileceklerini,[847] bir yerde ise Allah'tan sakınan ve dünyada iyilik yapanlar için Allah'ın yarattığı yeryüzünün geniş olduğu[848] anlatılır.[849] Lillâhi Mülkü's Semâvât Ve’1-Ard: "Lehu mâ fı's-semâvât ve mâ fî'l-ard" (göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır) ifadelerinden ayrı olarak, doğrudan "göklerin ve yerin mülkünün Allah'ın" olduğu ifadesi pek çok âyette geçer. "Mülk" sözcüğü yerine, "melekût" sözcüğünün kullanıldığı da olur. Bu âyetler, doğrudan Allah'ın kevnî hakimiyetini (evren egemenliğini) anlatır.[850] (bkz. 1.8 )[851] Rabbu's-Semâvât Ve'l-Ard: Allah'ın rab sıfatıyla ilgili bazı özelliklerini belirten, "göklerin ve yerin sahibi" anlamındaki bu sözcükler, pek-çok âyette geçer.[852] Kibriya Fi's-Semâvât Ve'l-Ard: Bir âyette, göklerde ve yerde azametin (=kibriyâ) Allah'a ait olduğu belirtilir.[853] (bkz. 6.4)[854] Nûru's-Semâvât Ve'l-Ard: Bir âyette "Allah'ın, göklerin ve yerin nuru" olduğu anlatılır.[855] Gaybu's-Semâvât Ve'l-Ard: Üç âyette göklerin ve yerin gaybmın Allah'a ait olduğu, [856]üç âyette ise göklerin ve yerin gaybını Allah'ın bildiği[857] anlatılır.[858] Mekâlîdu's-Semâvât Ve'l-Ard: İki âyette göklerin ve yerin kilitlerinin Allah'a ait olduğu dile getirilir.[859] Her iki âyetin öncesinde, Allah'ın her şeyin, göklerin ve yerin yaratıcısı olduğu belirtilir. Birincinin sonunda Allah'ın âyetlerini inkâr edenlerin hüsrana uğrayacakları, ikincinin sonunda ise Allah'ın rızkı dilediğine bolca verdiği, dilediğinden kıstığı ve takdir ettiği anlatılır.[860] Cunûdu's-Semâvât Vel-Ard: Bir âyette, göklerdeki ve yerdeki orduların, Allah'a ait olduğu belirtilir.[861] (bkz. 4.13)[862] Hazâinu's-Semâvât Ve'l-Ard: "Allah'ın peygamberinin yanında bulunanlara bir şey vermeyin de dağılıp gitsinler" diyen münafıkların, göklerin ve yerin hazinelerinin Allah'ın olduğu gerçeğini bilmedikleri anlatılır.[863] Mîrâsu's-Semâvât Ve'l-Ard: Göklerin ve yerin mirasçısı Allah olduğu halde, Allah yolunda niçin sarfedilmediği sorulur.[864] Yeryüzünde Egemenlik Kavramları: İstihlâf Fil-Ard: Yeryüzünün bir bölgesinde/bir ülkede, bir nesilden veya bir iktidardan sonra egemen oluş demektir. Allah, yeryüzüne dilediklerini egemen (halife) kılar. Hz. Musa, kavmiyle yaptığı konuşmada, ümitsizliğe kapılan kavmine şunu söyledi: "(..) Belki rabbiniz düşmanlarınızı yok eder, yeryüzünde sizi onların yerine geçirir. O zaman nasıl davranacağınıza bakar.[865] Allah, inanıp iyi iş yapanları, kendilerinden öncekiler gibi, yeryüzüne halef kılacağına söz vermiştir."[866] (bkz. 3.2).[867] Halife Fil-Ard/Halâifu'1-Ard (Halâif Fil-Ard) /Hulefâul-Ard Yüce Allah, meleklere yeryüzünde bir halife (insan) yaratacağını belirtmiş[868], Hz. Davud'u[869] ve bazı nesilleri de[870] yeryüzünde halife (hükümran) kıldığını açıklamıştır. Yeryüzünde halife olmak, ona hâkim olup yönetmek demektir, (bkz. 3.2)[871] Mirâsu's-Semâvât Vel-Ard: Göklerin ve yerin mirası kendine ait olan Allah,[872] ona dilediği kullarını mirasçı (yeni hükümran) yapar.[873] Nitekim Allah, hor görülen yahudileri yeryüzünün bereketli doğu ve batılarına mirasçı yapmıştır.[874] Ayrıca Firavun Mısır'ında güçsüz sayılanları Hz. Musa'nın önderliğinde bu ülkeye mirasçı kılmıştır.[875] Müslümanları da kâfirlerin topraklarına mirasçı yapmıştır.[876] Yeryüzünde Mirasçılık: "Yerisu" (mirasçı olur) muzari kipi kullanılan iki âyet vardır. Birinci âyette yeryüzüne mirasçı olanların suçlarının cezasına uğrayacaklarını anlayıp anlamadıkları sorulur.[877] İkinci âyette Yüce Allah, Tevrat'tan (zikir'den) sonra Zebur'da da yeryüzüne ancak iyi kullarını mirasçı olacağının yazıldığını belirtir.[878] Temkin Fi'l-Ard: 'Yeryüzüne yerleştirme" anlamında "mekkene" fiili kullanılır. Öncelikle insan yeryüzüne yerleştirilmiş ve ona geçim imkânları verilmiştir.[879] Yüce Allah, Hz. Yusufu Mısır ülkesinde yerleştirmiş, ona rüya yorumlama yeteneğini vermişti, Mısır'da istediği yerde oturabilirdi.[880] Firavun dönemi Mısır'ında hor görülen yahudiler, Hz, Musa'nın önderliğinde Mısır'a yerleşmişti.[881] Yüce Allah, Zülkarneyn'i yeryüzüne yerleştirmiş ve ona herşeyin yolunu öğretmiştir.[882] Daha önceki nesillerden niceleri yeryüzüne yerleştirilmiş, ama günahlarından ötürü yok edilmiş ve ardlarından başka bir nesil gelmiştir.[883] Yüce Allah, mü'minlerin özelliklerini anlatırken şöyle buyurur: "Onları biz yeryüzüne yerleştirirsek namaz kılarlar, zekât verirler, iyiliği emrederler, kötülükten alıkoyarlar."[884] Kibriyâ Fi'l-Ard: Allah'ın azameti için kullanıldığı gibi, insanlar için de kullanılır. Firavun ve mele'sine (erkânına) gönderilen Hz. Musa ve kardeşi Hz. Harun'a Firavun şöyle demişti: "Siz ikiniz, bizi babalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan çevirmek ve yeryüzünün büyükleri (kibriyâ û'l-ard) olasınız diye mi geldiniz? Biz size inanmıyoruz."[885] (bkz. 6,4) Uluv Fil-Ard: Uluv fî'l-ard, iki anlama gelir: 1) Yeryüzüne hâkim olmak, başa geçmek, 2) Yeryüzünde kibirlenip böbürlenmek. İki âyet te, Firavun'un Mısır'a hâkim olduğu/böbürlendiği belirtilir.[886] Mustadafûn Fil-Ard: Yeryüzünde ezilen, zayıf sayılan, hor görülenlerin durumu, çeşitli âyetlerde anlatılır. (bkz. 5.5)[887] Hazâinu'l-Ard Hz. Yusuf, Mısır hükümdarına şöyle demişti: "Beni memleketin hazinelerine (hazâinu'1-ard) memur et. Çünkü ben korumasını ve yönetmesini bilirim."[888] Yeryüzünde Bozgunculuk Ve Zorbalıkla İlgili Kavramlar: Fesad/İfsâd Fi'l-Ard: Yeryüzünde bozgunculuk yapmak demektir, (bkz. 7.2)[889] Uluv Fil-Ard: Yukarıda da geçtiği gibi, yeryüzünde kibirlenip böbürlenme anlamındadır. Bozgunculuk gibi, böbürlenme de İsrailoğullarınm özelliklerinden biridir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur: "Kitapta 'Doğrusu yeryüzünde iki defa bozgunculuk yapacak ve kibirlendikçe kibirleneceksiniz.' diye bildirdik."[890] Âhiret yurdu, yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyenlerindir.[891] Usuvfi'1-Ard: Karışıklık çıkarmak, aşırı bozgunculuk, böbürlenme anlamındaki bu sözcükler, "velâ ta'sev fî'1-ardı müfsidîn" (yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın) biçiminde Kur'an'da beş kez geçer.[892] Bagy Fil-Ard (Yeryüzünde Taşkınlık): Yeryüzünde taşkınlık çıkarmak, azgınlık yapmak anlamındadır. İnsanlara zulmedenlerle yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere karşı durulmalıdır.[893] Allah rızkı kullarının hepsine bol bol verecek olsa yeryüzünde azgınlık ederler.[894] Tehlikeden kurtuluş için yalvarıp dua edenleri Allah kurtarınca hemen yeryüzünde haksız yere taşkınlıklara başlarlar.[895] (bkz. 6.2)[896] Tekebbür/İstikbâr Fil-Ard: Yeryüzünde büyüklenme, büyüklük taslama davranışıdır.[897] (bkz. 6.4)[898] Cebbar Fil-Ard: Yeryüzünde zorbalık yapmak demektir.[899] Mübarek/Kutsal Topraklar: Hz. İbrahim, Hz. Lût ve Hz. Süleyman, kutsal ve bereketli topraklarda yaşamışlardır: "İbrahim'i ve Lût'u, âlemler (gelecek bütün çağlar) için kutsal kıldığımız yere ulaşıp kurtardık."[900] Hz. İbrahim ile Hz. Lût'un ulaştırıldığı yerden kasıt, sonraları uzun bir peygamberler zincirine anayurt olacak olan Filistin'dir. Hz. İbrahim'in doğduğu yer, içinde çoktanncılığa karşı ilk mücadelelerini verdiği Mezopotamya'daki Ur şehridir.[901] "Bereketli kıldığımız yere doğru, Süleyman'ın emriyle yürüyen şiddetli rüzgarı, onun buyruğuna verdik. (..)"[902] Bu ifade, öyle görünüyor ki, hesapsız zenginlikleri Filistin'e ("kutlu kıldığımız ülkeye") taşıyarak, Hz. Süleyman'ın dillere destan zenginliğini meydana getiren gemi filolarını ima ediyor.[903] Yüce Allah Sebelilerin kutlu şehirlerle ilgisini şöylece kurmuştur: "Onlarla kutlu kıldığımız şehirler arasında, karşıdan karşıya görünen kasabalar var etmiş, oraları gezilecek belirli konak yerleri yapmıştık, 'Oralarda geceleri ve gündüzleri güven içinde gezin' demiştik. Ama onlar nankörlük etmişti."[904] Bu şehirler, Sebe halkının kullandığı kervan yolu üzerinde bulunan Mekke ve Kudüs şehirleridir.[905] Arz-ı Mukaddes (Arz-i Mev'ud: Vadedilmiş Topraklar) Yüce Allah, İsrailoğullarına şunları belirtti: "Ey İsrailoğulları! Sizleri düşmanınızdan kurtardık, Tur'un sağ yanını size vadettik ve üzerinize kudret helvasıyla bıldırcın indirdik. Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yeyin, bunda aşın gitmeyin ki gazabımı çekmeyesirıiz. Gazabımı hakeden kimse muhakkak mahvolur. Doğrusu ben tevbe edeni, inanıp yararlı iş yapıp doğru yola gireni bağışlarım."[906] Hz. Musa, İsrailoğullarına, Allah'ın onlara olan nimetini, içlerinden peygamberler çıkardığını ve onları hükümdar (mulûk: egemen) yaptığını, dünyalarda kimseye vermediğini onlara verdiğini hatırlattıktan sonra, şöyle seslendi: "Ey milletim! Allah'ın size yazdığı (bahsettiği) kutsal yere girin, ardınıza dönmeyin. Yoksa kaybedenler olarak dönersiniz."[907] Bu âyetteki ifadelerden, arz-ı mukaddes'in yahudilere verilmiş olması, Hz. Musa'nın belirttiği gibi daha önce dünyalarda kimseye verilmemiş bir nimettir. Bu nimet, Hz. Musa dönemine özgüdür, ebediliği sözkonusu değildir. Çünkü daha sonraki âyetler, Hz. Musa kavminin buraya gitmeye niyetli olmadığını, bu yüzden de bu toprakların kendilerine kırk yıl haram kılındığını, yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklarını, onların yoldan çıkmış (fâsık) bir kavim olduğunu belirtir. Daha sonraki dönemlerde de mukaddes topraklarda kâh oturmuşlar, kâh oralarını kaybetmişlerdir.[908] Yurttan Sürülme Ve Çıkarılmayla İlgili Kavramlar: Nefy/İstifzâz Mine'1-Ard (Yurttan Sürülme): Yeryüzünde bozgunculuk/ yol kescilik (hırâbe) yapanlara verilecek cezalardan birisi de yurttan sürgün edilmektir.[909] (bkz. 7.2.2.2, C-5).[910] İhrâc Mine'1-Ard (Yurttan Çıkarılma): Yurttan çıkarılma, yurdundan edilme anlamındadır. Peygamberler, inkâr edenler tarafından, "Ya bizim dinimize dönersiniz, ya da sizi memleketimizden çıkarırız" denilerek tehdt edilmişlerdir. Ama yüce rableri onlara "Zalimleri yok edeceğiz. Onlardan sonra yeryüzüne sizi yerleştireceğiz. (..)" diye vahyetmiştir.[911] Hz. Peygamber de memleketinden çıkarılması için zorlandı.[912] Firavun ve çevresindekiler, Hz. Musa'yı kendilerini yurtlarından çıkarmak ve üstün dinlerini ortadan kaldırmak isteyen biri olarak görmüşlerdir.[913] Hz. Musa, Firavun'u imana çağırınca ve mahvolacağını söyleyince, Hz. Musa'yı ve yanındakileri yurtlarından sürmek istedi. Yüce Allah, onu ve beraberindekileri suda boğdu.[914] Yurttan çıkarılma, savaş izni verilmesinin dayanağı olmuştur: "Haksızlığa uğratılarak kendilerine savaş açılan kimselerin karşı koyup savaşmasına izin verilmiştir. Allah onlara yardım etmeye elbette kadirdir. Onlar haksız yere ve Rabbimiz Allah'tır dedikleri için yurtlarından çıkarılmışlardır."[915] Peygamberlerle birlikte doğru yola gidince, yurtlarından edilme korkusu yaşayanlar, Yüce Allah'ın verdiği nimete nankörlük etmiş olurlar. Oysa nimet ve refaha karşı nankörlük eden nice şehirler, daha önceki dönemlerde yok edilmişlerdir.[916] Ülke, bölge ve hatta şehir anlamlarına da gelen ard kelimesinin, hangi özel ülke, bölge ve şehirler için kullanıldığı da belirlenmeye çalışılmıştır.[917] Tarih ve tarihi coğrafya açılarından önemli olan bu konu bizi birinci derecede ilgilendirmediği için ayrıntılarına girmiyoruz.[918] [843] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 443-445. [844] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 445. [845] A'raf, 7/73; Hûd, 11/64. [846] Nisa, 4/97. [847] Ankebut, 29/56. [848] Zümer,39/10 [849] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 445. [850] Âli İmran, 3/189: Maide, 5/17, 18, 40, 120; En’am, 6/75; A'raf, 7/185; Tevbe, 9/116; Nur, 24/42; Furkan, 25/2; Sad, 38/10; Zümer, 39/44; Şura, 42/49; Zuhruf, 43/85; Câsiye, 45/27; Fetih, 48/4; Hadid, 57/2, 5; Burûc, 85/9. [851] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 445-446. [852] Ra'd, 13/16; İsra, 17/102; Kehf. 18/14; Meryem, 19/65; Enbiya, 21/56; Şuara, 26/24; Sâffât, 37/15; Sad, 38/66; Zuhruf, 43/82; Duhan, 44/7; Câsiye, 45/36; Zâriyât, 51/23; Nebe, 78/37. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 446. [853] Câsiye, 45/37. [854] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 446. [855] Nur, 24/35. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 446. [856] Hûd. 11/23; Nahl. 16/77; Kehf, 18/26. [857] Bakara, 2/33; Fâtır, 35/38; Hucurât, 49/18. [858] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 446. [859] Zümer, 39/63; Şura, 42/12. [860] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 446-447. [861] Fetih, 48/4, 7. [862] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 447. [863] Münafıkûn, 63/7. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 447. [864] Hadıd, 57/10. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 447. [865] A'raf, 7/129. [866] Nur, 24/55. [867] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 447. [868] Bakara, 2/30. [869] Sâd, 38/26. [870] En'âm, 6/165 (insanın yeryüzüne mirasçılığı anlatılır); Yunus, 10/14; Neml, 27/62; Fâtır, 35/39. [871] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 448. [872] Âli İmran, 3/180; Meryem, 19/40; Hadîd, 7/10. [873] Hadîd, 57/10. [874] A’raf, 7/137. [875] Kasas, 28/6. [876] Ahzâb, 33/27. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 448. [877] A’raf, 7/100. [878] Enbiya, 21/105. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 448. [879] A'raf, 7/10. [880] Yusuf, 12/56. [881] Kasas, 28/6. [882] Kehf, 18/84. [883] En'am, 6/6. [884] Hac, 22/41. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 449. [885] Yunus, 10/78. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 449. [886] Yunus, 10/83; Kasas, 28/4. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 449-450. [887] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 450. [888] Yusuf, 12/55. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 450. [889] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 450. [890] İsra, 17/4. [891] Kasas, 28/83. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 450. [892] Bakara, 2/60; A'raf, 7/74; Hûd, 11/85: Şuara,26/83; Ankebut, 29/36. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 450. [893] Şura, 42/42. [894] Şura, 42/27. [895] Yunus, 10/23. [896] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 451. [897] A'raf, 7/146; Kasas, 28/39; Fâtır, 35/43; Fussilet, 41/15; Ahkâf, 46/20. [898] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 451. [899] Kasas, 28/19. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 451. [900] Enbiya, 21/71. [901] Muhammed Esed, Kur’an Mesajı, 2/657 (66). [902] Enbiya, 21/81. [903] Muhammed Esed, age, 2/659 (75) [904] Sebe, 34/18-19. [905] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 451-452. [906] Taha, 20/80-82. [907] Maide, 5/21. Ama Musa'nın kavmi, "orada zorba bir millet vardır, onlar oradan çıkmadıkça biz oraya girmeyeceğiz" cevabını vermişti. (Maide, 5/22) Ayrıca bkz. Maide, 5/12. Sonraki dönem için bkz. Muhammed Esed, age, 3/1014 (16-17). [908] Arz-ı Mev'ut hakkında ayrıca bkz. Hayreddin Karaman, Laik Düzende Dini Yaşamak, 24-27. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 452-453. [909] Maide, 5/33. [910] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 453. [911] İbrahim, 13/13-14. [912] İsra, 17/76. [913] Araf, 7/110; Tâhâ, 20/57,63. [914] İsra, 17/103. [915] Hac, 22/39-40. [916] Kasas, 28/57-58. [917] Sözgelimi bkz. Mukatil bin Süleyman, Vücûh, 92; İbnu'1-Cevzi, Nüzhet 167-172. [918] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 453-454. |