Konu Başlığı: Şirk Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 16 Şubat 2011, 16:22:05 Şirk 'Şe-Ri-Ke' fiil kökünden masdardır. 'Şe-Ri-Ke' 'ortak olmak' demektir. Aynı kökten gelen 'şirket' 'ortaklık’ anlamına gelir. İki veya daha çok kimsenin maddî ve manevî alandaki ortaklıklarına 'şirket' veya 'müşareket' denilir. Fiilin 'dörtlü if al' babındaki şekli olan 'eşrake' 'ortak tanımak, ortak koşmak', bu babın ism-i faili olan 'müşrik' de 'ortak koşan' demektir. [278] Şirk Kur'an'da insanların dinini adlandırma açısından kullanılan iki temel kavramdan biridir. İnsanlar tarih boyunca 'bir yaratıcıyı tümüyle inkâr eden materyalist (dehrî) ler' dışında her zaman ya Şirk, ya da Tevhid üzere olagelmişlerdir. Materyalistler de yine her bakımdan müşriktirler ve mutlak anlamda 'münkir' dirler (bk. Münker, Küfr). Rasûller'in gelişiyle birlikte yeniden 'Fıtrat'a. dönen insanların Tevhid üzere kurulu Tevhidi toplumları belli bir zaman sonra bölünmelere uğramıştır. Tevhid Toplumu içinde gerek münafıkların, gerekse daha başka Tevhid düşmanlarının etkileriyle zayıf imanlılar ve çoğunlukla bizzat münafıklar bu toplumda ayrılıklar meydana getirir (bk. tefrika}. Tevhid toplumu çeşitli etkilerle bir takım gruplara ayrılır. Bazıları Cahiliye’deki statü ve servetlerini Tevhid toplumunda elde edememenin, bazıları Cahiliye'deki değer yargılarını bütünüyle atamamanın ...sancısı içindedirler. Eğer bunlara Tevhid toplumunun önderinin (bk. veliyy, imam) yanlış uygulamaları, bazılarını kayırması ve fiilî sınıflar ortaya çıkarması da eklenince birbirine kenetlenmiş olan Tevhid toplumu için yarılmalar başlar. Grup grup olan insanlar başka başka yollara saparlar. Tevhid'in emir ve yasaklarını yerine getirmek kendilerine zor gelir ve 'dünya hayatını Ahiret'e tercih eder olurlar.' Şirk'in temelinde heva ve hevesine, nefsinin tutkularına kul olan insanların Tevhid'e başkaldırışı yatar. Bütün müşrikler ve müşrik toplumlar çoğunlukla ahlâksız, arzularının ve tutkularının peşinde, zulm, bağy ve fesat içindedirler (A'raf: 80-81,, 85-86; Ankebut: 29; Şuara: 146-151, 128-130; Yusuf: 23, 25, 28-30, 31, 35; Hicr: 3; Fussılet: 7; Kaf: 25-6; Kalem: 10-14; Hakka: 33-4; Müddessir: 12-16, 43-46...). İşte, nefslerine kul olan insanlar Tevhid'in bağlıları üzerinde bağy ederek, sonunda Tevhid toplumunu Şirk toplumuna dönüştürürler. Elbette her toplumun hayatını düzenleyici kanunlar, bağlandığı değer yargıları ve insanın yaratılışının en derinlerinde yatan 'kulluk, dua ve kendinden üstün bir varlığa el açma' duygusunun mutahap{lar)ı bulunacaktır. İşte, Tevhid'den uzaklaşmış olan insanlar her ne kadar yaratıcı, yağmuru yağdıran, ağaçlara çiçek açtıran, dirilten-öldüren üstün bir varlığın mevcudiyetini kabul etseler bile, O' nun mutlak olan yanlarını adeta izafîleştirerek, her türlü tasarrufunda ona çok çeşitli ortaklar tanımaya başlarlar. Sözgelimi, tabiat olaylarının sebeplerini adeta müsebbip haline getirerek gerçek tasarruf sahibini unuturlar; bu olaylara bağımsız etkenler gücü vererek onlara sığınmaya, şerlerinden kurtulmak için onlara el açmaya, kurbanlar kesmeğe yönelirler; hayatlarında son derece yararlı olan bir takım varlıklara olağanüstülükler atfetmeğe ve onları kutsalaştırmaya, yine Allah'tan başkasına yönelen sevgilerini, korkularını ve hayatlarını sürdürmek için isteme, rızk dilenme, korkusundan emin olma gibi durumları somutlaştırarak, bunların muhataplarını adeta birer ilâh veya Allah'la aralarında birer aracı haline getirirler. İnsanların bu şekilde bir yol tutmalarının en önemli nedenlerinden biri, üzerlerinde bağyederek Tevhid toplumunu parçalayan ve kendi nefslerine tapınanların Allah'ın yeryüzündeki mutlak tasarruf hakkını gasbettikten sonra, kendi tasarruflarını haklı çıkarmak için hükümleri altında bulunanları bu tür yollara itmeleridir, îşte, bu tür tutum ve davranışlar sonucu bir takım putlar ortaya çıkar. Bu putlar, günümüzdeki şekliyle 'bilim, meslek, makam, spor, çarpıtılmış bir takım kavramlar - özgürlük, düşünür - aydın olma, hatta amaç haline getirildiğinde yazarlık, gazetecilik, ilericilik...' şeklinde bir takım soyut şeyler olabildiği gibi, tarihte ve hattâ çoğu yerlerde günümüzde de görüldüğü üzere somutlaştırılmış da olabilir; Mekke'li müşriklerin Lât, Menat, Uzza, Hübel adlarıyla tapındıkları putlar gibi. Kısaca, put kişinin Allah'ın dışında hayatının amacı kıldığı maddî-manevî her şeydir; ve bu putları bütün yönleriyle hayatın amacı kılmak da Allah'a şirk koşmaktır. Barnaba İncili'nde bir putun nasıl ortaya çıktığını Hz. İsa çok güzel bir biçimde şöyle anlatır: “Size söylüyorum, size: Her şer dünyaya sözde büyükler sebep gösterilerek girmiştir. Söyleyin bana, büyüklerin kullanmasıyla değil de, kim sokmuştur puta tapıcılığı dünyaya? Bir kral vardı, Baal adındaki babasını aşırı derecede seven. Ve, babası ölünce oğlu kendini teselli etmek için babasına benzeyen bir heykel yaptırıp, şehrin pazar yerine diktirtti. Ve, bu heykele onbeş kez yaklaşanın güven içinde olacağı ve her ne olursa olsun incitilmeyeceğine dair bir emir çıkardı. Bundan böyle, bütün kötüler ve suçlular oradan gördükleri yarar nedeniyle heykele güller ve çiçekler sunmaya başladılar ve kısa bir zaman sonra sunulan bu şeyler yiyeceğe ve paraya dönüştü. O kadar ki onurlandırmak için ona 'tanrı' dediler. Adetten kanuna dönüşen şu şeye bakın, o kadar ki, Baal putu dünyanın her yanına yayıldı.” [279] Zavallı beşer! Zayıf noktasını Allah'a kul olup, başka her şeye isyan etmekle gideremeyince işte putunu böyle kendi yapar, kendi tapar. Kur'an bir ayetle Şirk'i şöyle izah eder: “Allah'ı gereği gibi takdir etmediler (Hacc: 74).” 'Allah'ı gereği gibi takdir etmeyiştendir ki, O'na elleriyle yaptıkları putları “bizi Allah'a yaklaştırsın” diye aracı yapan, haklarında Allah herhangi bir delil indirmediği halde onlara şefaat fonksiyonu yükleyen, değer yargılarının ve Cahili hamiyetlerinin birer aracı olarak putlarda izzet gören müşriklerin yanısıra, Hz. İsa'dan sonra Roma putperestliğinin etkisiyle' Allah'ı vücut, ilim ve hayat sıfatlarından müteşekkil tanıyıp, sonra vücudu Allah'a verip, ilmi Hz, İsa'ya, hayatı da Ruh'ul-Kuds'e intikal ettirerek 'teslis-üçleme'ye sapan Hristiyanlar ve başka kavimler üzerinde alabildiğine yükselme arzusuyla, Allah'ın Tevhid'e bağlı kaldıkları sürece kendilerini alemler üzerine seçmesini Allah'ın Dini'ne ihanet halinde de devam edeceği vehmiyle 'biz Allah'ın sevgilileriyiz, bizden olan Cehennem'e girmeyecektir' şeklindeki inançlarla bir takım peygamberlerine Hristiyanlar gibi 'Allah'ın, oğulluğu' niteliği yakıştıran Yahudiler de şirk'e düşmüşler ve aynı zamanda kâfir olmuşlardır. Bunlardan ayrı olarak, Allah'ın haram kılmadığını haramlaştıran, haramlarını ise helâl yapan bilginlerine uyup, onları böylece 'Rabb' edinmişler, bir takım meliklere Allah'ın hükümleriyle hükmetmedikleri halde itaat edip onların yaptıklarını doğrulamışlar ve böylece yine Allah'a şirk koşmuşlardır, Bir hadis-i şerifte belirtildiği gibi, grup grup olan Hristiyanlar ve Yahudiler'in ardından İslâm Ümmeti de grup grup olmuş, siyasal parçalanmalar itikadı parçalanmalara yol açmış, Haşeviye, Mücessime, Müşebbihe, Rafıza, Kaderiye, Cehmiye, Cebriye, Kerramiye, Keysaniye vs. gibi pek çok fırkalar türemiş, Hristiyanlar ve Yahudiler ne yapmışsa müslümanlar da aynısını yapmış, keler deliğine girseler .girmişler; kimi Allah'ı cisimleştirmiş, kimi tenzihte kimi teşbihte ileri gitmiş, kalplerinde maraz olanlar nevalarına uyup Kitab'ı reylerine göre yorumlamış, Sünnet'i arkalarına atmış, 'müteşabih'i 'muhkem'e irca ettiremeden Allah'a bir yanıyla ibadet etmiş, tağutlaşan krallara, meliklere uymuş, ulema-i sû'nun peşinden gitmiş, birbirinin kanına girmiş, okunan Kur'an'lar hançereden aşağı geçmemiş, kısaca îslâm Ümmeti'nin Kitabullah ve Sünnet-i Rasûlüllah'ın dışında gidenleri de bilerek veya bilmeyerek Şirk'e düşmüşlerdir. Yukarıda anlattıklarımızdan da anlaşılacağı üzere, İslâm alimleri Şirk'i bir takım bölümlere ayırmışlardır. Ebu'1-Beka bunu altıya kadar çıkarırsa da, hepsi varır varır üç temele dayanır; Allah'ın İlâhlığını gasp, Rabblığını gasp, Melikliğini gasp. Her hal û kârda Şirk yeryüzüyle ilgili olup, Allah insanların Şirk koşmasından müstağnidir ve kâinat da bundan etkilenecek değildir. Fakat, Şirk insan elinin uzandığı yerlerde, Kur'an'ın diliyle 'berr'de ve bahr'de - karada ve denizde’ fesada yol açar. Kâinatta ve insan hayatında Allah'tan başka bir yaratıcı, öldürücü diriltici, mutlak ve sınırsız tasarruf sahibi, dayanılan güvenilen, ümit beklenilen korkulan, sevilen itaat edilen kabul etmek Şirk'in ta kendisidir (burada, Allah'ın sevilmesini emrettiklerini sevmek, itaat edilmesini emrettiklerine itaat etmek ayrı; bunlar da Allah için ve Allah adına sevmek, Allah için ve Allah adına itaat etmektir). Şirk basitçe 'Zat'ta Şirk veya 'İtikadda Şirk' ve 'amelde şirk’ olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İtikadda Şirk, Allah'tan başka bir tasarruf sahibi, itaat edilecek, sevgi, korku, tevekkül, hedef ve hakimiyet kaynağı kabul etmek, amelde şirk ise Allah'ın emrettiğiyle hükmetmeyenlere 'imam, İslâm'ı ve müslümanları korumak için onlardan çekinmenin dışında' gönüllü olarak itaat etmektir. Şirk konusunda azamî dikkat gösterilmelidir. Allah Şirk'ten başka günahların bağışlanabileceğini ilân etmekte,, fakat 'insanların çoğunun ancak şirk koşarak iman ettiklerini' belirtmekte (Yusuf:106), Hz. Peygamber (S.A.V.) ise Şirk siyah bir gecede siyah bir taşın üzerinde yürüyen siyah bir karıncanın izinden daha gizlidir” buyurmaktadır. Riyanın da Şirk sınıfına girdiğini düşünürsek kalplerin ne kadar kolayca kayabileceğini hesap etmek ve Şirk konusunda azamî dikkat göstermek bir müslümanın en başta gelen görevidir. [280] [278] Müfredat, 259. [279] Barnaba İncili, İng. nüsha. [280] 'Şirk'in özelikle 'ameli' yönüyle ilgili daha geniş açıklama için bk. A. Ünal, Mekke - Rasüller'in Yolu, Pınar yay. İst. 1983, 'Şirk ve Müşrikler' bl. Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları: 370-376. |