Konu Başlığı: Şiddet ve Başkaldırmayla ilgili kavramlar Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 28 Mart 2011, 21:56:50 ŞİDDET VE BAŞKALDIRIYLA İLGİLİ KAVRAMLAR ZULÜM/ZALİM: Zulüm, Kur'an'da en çok kullanılan kavramlardan biridir. Z-l-m (zaleme) kökünden türeyen zulüm, bir şeyi kendine ait olmayan yere koymak, azaltarak veya fazlasıyla, vaktini veya yerini gözetmeden yerine getirmek, vakitli vakitsiz, yerli yersiz yapmak demektir. (Krş. Kehf, 18/33). Zulümün zıddı, adalettir, (zulüm x adalet -adl, kist-). Hakka tecavüze de zulüm denir; tecavüzün az ya da çok olması önemli değildir. Bu yüzden zulüm sözcüğü, hem büyük günah, hem de küçük günah için kullanılır. İşte bu sebeple, Hz Adem'in davranışı, zulüm olarak adlandırılmıştır. (Bakara,2/35; A'raf, 7/23). Aynı şekilde, İblis de zalimdir. Bu iki zulüm arasında büyük bir fark bulunduğu gözardı edilmemelidir.[1067] Karanlık anlamındaki zulmet de, zulümle aynı köktendir, nurun, aydınlığın zıtanlamlısıdır (zulmet x nur). Kuran'da "kendine yazık (zulüm) etti" ifadesi, pekçok âyette yer alır. Bu ifade, aşağıda sayılacak zülüm çeşitlerini belirten âyetlerde bulunduğu gibi, daha başka âyetlerde de bulunur. Özellikle bu ikinci gruptaki âyetlerde "kendine yazık etti" ifadesi daha çok, büyük veya küçük günah işledi anlamındadır. Kur'an bu çeşit zulümlerden Allah'a sığınıp bağışlanma dualarına örnekler de verir. Bu çeşit dualar kabule layık dualardır.[1068] 1. Zulmün Kökeni Ve Temeli: a. Allah Ve Zulüm: Allah zâlim değildir, zulüm istemez, zâlimlerden haberdardır, zâlimleri sevmez ve doğru yola eriştirmez, onları lanetler, ahdi zâlimlere erişmez; kısacası Allah, zalimler konusunda çok hassastır.[1069] A) Allah Zalim Değildir. Allah kullara yaptıklarının karşılığını verir, onlara hem dünyada hem, de âhirette asla zulmetmez.[1070] Allah, hiç bir kasaba halkını, kendilerine öğüt veren gelmeden yok etmemiştir, zâlim değildir.[1071] Kim yararlı iş işlerse lehinedir. Allah kullara karşı zalim değildir.[1072] Allah zerre kadar haksızlık etmez, zerre kadar iyilik olsa onu kat kat arttırır ve yapana büyük ecir verir.[1073] Allah insanlara hiç zulmetmez fakat insanlar kendilerine zulmeder.[1074] B) Allah, Zulüm İstemez: Bir takım yüzlerin ağaracağı, bir takımının da kararacağı gün, birincilerin Allah'ın rahmetine, ikincilerin ise azabına hak kazanacağı belirtildikten sonra, şu anlatılır: "İşte bunlar, sana doğru olarak okuduğumuz Allah'ın âyetleridir. Allah hiç kimseye zulmetmek istemez."[1075] Firavun'un ailesindeki inanmış adam da, milletinin başına, peygamberleri yalanlayan Nûh, Âd, Semud gibi kavimlerin başına gelen gibi bir azaptan korktuğunu belirttikten sonra, şunu söyler: "Allah kullara zulüm dilemez."[1076] C) Allah Zâlimlerden Haberdardır: Allah zâlimleri bilir,[1077] hem de onları en iyi bilendir.[1078] Allah'ın, zâlimlerin yaptıklarından habersiz olduğu asla sanılmasın, gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne kadar onları ertelemektedir.[1079] D) Allah Zâlimleri Sevmez: Allah'ın sevmediklerinin başında zâlimler yer alır. İnanıp yararlı iş yapanların ecirleri tastamam verilecektir. Allah, zâlimleri sevmez.[1080] Allah, günleri (bazan lehte, bazan aleyhte) döndürülür durur, zulmedenleri sevmez.[1081] Bir kötülüğün karşılığı, aynı şekilde bir kötülüktür. Ama kim affeder ve barışırsa, onun ecri Allah'a aittir. Doğrusu o, zulmedenleri sevmez.[1082] E) Allah'ın Laneti Zâlimleredir. Allah'ın laneti, Allah yolundan alıkoyan, o yolun eğriliğini isteyen ve âhireti inkâr eden zâlimleredir.[1083] Allah'ın laneti, yalan söyleyerek Allah'a iftira eden zâlimden de zâlimleredir.[1084] Peygamberleri yalanlayan zâlimlerin âhirette özür beyan etmeleri faydasızdır, lanet onlaradır, yurdun kötüsü de onlarındır.[1085] F) Allah Zâlimleri Doğruya Eriştirmez: "Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez."[1086] Bu ifade, kâfirler, münafıklar, Allah'a iftira edenler, ilâhî mesaja uymayanlar, ehli kitabı dost edinenler ve heveslerine uyanlar için kullanılmıştır.[1087] G) Allah'ın Ahdi Zâlimlere Erişmez: Allah, Hz. İbrahim'i bir takım emirlerle denemiş, o da bu emirleri yerine getirmişti. Bunun üzerine Allah ona, "Seni insanlara önder/örnek yapacağım" demişti. Hz. İbrahim, "Soyumdan da mı?" deyince, Allah "Zâlimler benim ahdime erişemez" buyurmuştu.[1088] Bu âyet, İsrailoğullarına Allah'ın nimetini belirten önceki iki âyetle birlikte ele alındığında, Allah tarafından insanların önderi kılınan Hz. İbrahim'in soyundan gelmeleri sebebiyle "Allah'ın seçilmiş halkı" olduklarına inanan İsrailoğullarının bu iddiasını reddettiği görülür. Kur'an, Hz. İbrahim'in yüce konumunun fiziksel olarak onun soyundan gelenlere ve hele onların içindeki günahkarlara kendiliğinden benzer bir konum kazandırmayacağını açıklığa kavuşturur.[1089] b. İnsan Ve Zulüm: Kur'an'da insanın olumsuz özellikleri arasında, bozgunculuk ve kan dökücülük (saldırganlık)[1090], hüsranda oluş[1091] bilgisizlik (cehûl)[1092], acelecilik, huysuzluk ve sabırsızlık (cezû) engelci (menû)[1093] kendine çokça zulüm etmesi (zalûm) ve nankörlük (keffâr) olarak belirtilir. Bu son ikisi şöylece anlatılır: "Allah, kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size vermiştir. Allah'ın nimetini sayacak olsanız, bitiremezsiniz. Doğrusu insan pek zâlim ve çok nankördür."[1094] İnsanlar arasındaki zulmün kökeni, yine insanların kendisidir; heveslerine, istek ve tutkularına, doymazlığına, açgözlülüğüne tutsak olan insandır.[1095] 2. Zulüm Tutum Ve Davranışlar Zulüm niteliği taşıyan tutum ve davranışları, ilâhi hak ihlâlleri, insan haklan ihlâlleri ve ahlâki ihlâller biçiminde sınıflandırabiliriz.[1096] a. İlâhi Hak İhlâlleri: Kur'an'da zulüm sözcüğü, günahın her türü için kullanılmakla birlikte, çoğunlukla Allah'a yöneltilmiş veya din ve vicdan hürriyeti ile ilgili günahlar için kullanılır.[1097] A) İnançta Zulüm: 1- Şirk: İnanç zulümlerinin en başında, Yaratıcı ve yüce kudreti yetersiz görüp, yapay ve güçsüz tanrılar edinmektir. Hz. Musa'nın mucizeler getirmesine rağmen İsrailoğulları zinet takımlarından, canlıymış gibi böğüren buzağı heykeline taparak şirke düşmüşler ve kendilerine yazık (zulüm) etmişlerdi.[1098] Puta tapmak, Allah'tan başkasına yalvarmak zulümdür.[1099] Hz Lokman, oğluna şu öğüdü vermişti: "Ey oğulcuğum! Allah'a eş (şirk) koşma. Doğrusu şirk koşman, büyük zulümdür."[1100] Kur'an'da âhirete inanmayan müşriklere de zâlim denmiştir. Gizli toplantılarında "Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" derler.[1101] Şirk koşan zâlimler birbirlerine aldatıcı söz söylerler.[1102] Şirk koşarak zulmedenlerin yeri cehennemdir.[1103] "Tersinden şirk" de söz konusudur: Allah'tan aldığı emir gereğince[1104], Hz. İbrahim, Kabe'deki putların hepsini paramparça edip, kendisine başvursunlar ve dolayısıyla puta tapmanın yanlışlığını anlasınlar diye en büyüğünü sağlam bırakınca, kavmi "Tanrılarımıza bunu kim yaptı? Doğrusu o zâlim biridir." suçlamasında bulundu.[1105] Kendi kendilerine de "doğrusu siz haksızsınız (yanlış düşünüyorsunuz)" dediler.[1106] Görüldüğü gibi, mü'minlerin putlara karşı göstermiş oldukları şiddet, putperestlerin bakış açısından, büyük bir zulüm olarak anlatılmaktadır.[1107] 2- Küfür: Âyetu'l-Kürsi’nin öncesindeki âyet şöyledir: "Ey mü'minler! Alışverişin, dostluğun ve şefaatin olmayacağı günün gelmesinden önce, size verdiğimiz rızıklardan hayra sarfedin. Kâfirler, kendilerine yazık (zulüm) edenlerdir."[1108] İman eden ve imanlarına zulüm (haksızlık) karıştırmayanlar, güvende ve doğru yoldadır.[1109] Bu yargıyı belirten âyetin öncesindeki âyetler, Hz İbrahim'in putlara tapan kavmiyle tartışmalarını anlatır. Ehli kitapla mücadele, en güzel biçimde olmalıdır: "Kitap ehliyle, zulmedenler bir yana, en güzel şekilde mücadele edin (ilişki kurun), şöyle deyin:"Bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim tanrımız da, sizin tanrınız da birdir. Biz ona teslim olmuşuzdur."[1110] Yanlış yola saptırmak (ilhâd) acıklı azaba yol açar: "Doğrusu inkâr (küfr) edenleri, Allah yolundan, yerli ve yolcu bütün insanlar için eşit kılman Mescid-i Haram'dan alıkoyanları ve orada zulüm ederek yanlış yola saptırmak (ilhâd) isteyenleri, can yakıcı bir azaba uğratırız."[1111] Yanlış yola saptırmak, dinî ilkelerden yana ortaya konan her türlü sapmayı anlatır.[1112] 3- İtikadi Nifak: Münafıklar, aralarında hüküm vermek üzere, Allah'a ve peygamberine çağırıldıkları zaman, birtakımı hemen vüzçevirir, Hak kendilerinden yana ise, itaatle koşarak gelirler: "Kalplerinde hastalık mı var, yoksa şüpheye mi düşmüşlerdir? Yahut Allah'ın ve peygamberinin onlara haksızlık yapacağından mı korkmaktadırlar? Hayır, onlar sadece zâlimdirler."[1113] Kur'an, zulmedenleri uyarmak ve iyi davrananlara müjde olmak üzere Arapça indirilmiş, kendinden öncekileri doğrulayan bir kitaptır.[1114] B) İlâhi Mesaja Sırtçevirme, Mesajı Değiştirme, Çiğneme Ve Allah'a İftira: 1- Âyetlerden Yüzçevirme: Allah'ın âyetlerini yalanlamak ve onlardan yüz çevirmek zulümdür: "Rabbinin âyetleri kendisine hatırlatılmışken onlardan yüzçeviren ve önceden yaptıklarını unutan kimseden daha zâlimi var mıdır? Kur'an'ı anlamaları için kalplerine örtüler, kulaklarına ağırlık koyduk. Sen onları doğru yola çağırsan da asla gelmezler."[1115] "Rabbimizden size bir belge, yol gösterici, rahmet (kitap) gelmiştir. Allah'ın âyetlerini yalanlayandan ve onlardan yüzçevirenden daha zâlim var mıdır? Âyetlerimizden yüzçevirenleri, bu davranışlarından dolayı, kötü bir azapla cezalandıracağız."[1116] 2- Âyetleri Tekzib Ve İnkâr: İnançta zulümle ilgili âyetlerin çoğunluğu, Allah'ın âyetlerini yalanlamadan sözeder. Hz. Musa, Firavun ve erkânına peygamber olarak gönderildi. Ancak onlar, gönülleri kesin olarak bildiği halde, zulüm ve büyüklenmelerinden ötürü Allah'ın âyetlerine karşı haksızlık (zulüm) ve onları inkâr (cahd) ettiler. Allah, günahları yüzünden bu bozguncuları helak etti, suda boğdu. Hepsi zâlimdiler.[1117] Yüce Allah, Semud milletine, gözle görülen bir mucize (âyet) olarak, bir dişi deve vermişti de ona zulmetmişlerdi. Halbuki Allah, mucizeleri yalnızca korkutmak için gönderir.[1118] Yahudilerin, Allah'ın dostları (seçilmiş millet) olduklarını öne sürerek Allah'ın âyetlerini yalanlaması, şöylece anlatılır: "Kendilerine Tevrat öğretildiği halde, onun gereğini yapmayanların durumu, sırtına kitap yüklenmiş eşeğin durumuna benzer. Allah'ın âyetlerini yalanlayanların durumu ise ne kötüdür! Allah, zâlimleri doğru yola eriştirmez."[1119] "Ayete zulüm" tabiri, üç âyette yer alır. Bu da "âyetleri yalanlama" anlamındadır. "Tartıları hafif gelenler, âyetlerimize yaptıkları haksızlık (zulüm) dolayısıyla kendilerini mahvetmiş olanlardır."[1120] "Kur'an, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde yerleşen apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi, zâlimlerden başka kimse bile bile inkâr etmez."[1121] "Firavun ve erkânı, Allah'ın âyetlerine karşı haksızlık edenlerdendi."[1122] "Onların (âhireti yalanlayanlar) söylediklerinin seni üzeceğini, elbette biliyoruz. Doğrusu onlar seni yalancı saymıyorlar, bilakis zâlimler Allah'ın âyetlerini bile bile inkâr ediyorlar."[1123] Gökleri ve yeri yaratan Allah'ın kudretini kabul etmeyen, âyet inkarcılarına bir süre tayin edilmiştir. Buna rağmen, zâlimler, inkarcılıkta sürekli direnirler.[1124] "De ki: Eğer bu kitap Allah katından ise ve siz de onu inkâr etmişseniz, İsrailoğullarından bir şahid de bunun böyle olduğuna şahitlik edip de inanmışken, siz yine de büyüklük taslarsanız, bana söyleyin kendinize yazık (zulüm) etmiş olmaz mısınız? Allah, zâlim milleti elbette doğru yola eriştirmez."[1125] "İnkâr edenler, 'Bu Kur'an, Muhammed'in uydurmasıdır, ona başka bir topluluk yardım etmiştir.' diyerek haksız (zulüm) ve asılsız bir söz uydurmuşlardır. (..) Bu zâlimler, inananlara 'Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz' dediler.' (..) Onlar sapmışlardır, bir yol bulamazlar."[1126] Bu çerçevede düşünülecek başka bir zulüm türü, peygamberleri yalanlamadır.[1127] 3- Âyetleri Değiştirme Hz. Musa'nın "şu şehre girin" emrini dinlemeyen zâlim İsrailoğulları, kendilerine söylenmiş olan sözü başka sözle değiştirdiler. Zâlimlere, bu yoldan çıkışları dolayısıyla, gökten azap indi.[1128] 4-Allah'ın Bildirdiği Gerçeği Gizleme: Allah'ın bildirdiği gerçeği gizleyen, çok zâlimdir: "Yoksa İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarının (müslüman değil de) Yahudi ve Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: Pekiyi, siz mi, yoksa Allah mı daha îyf.bilir? Allah tarafından kendisine bildirilen bir gerçeği gizleyenden daha zâlim kim vardır? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir."[1129] 5- Hesaptan Şüphe: Hesap görme zamanının yaklaşmasına rağmen, hâlâ gaflette yüzüp haktan yüzçevirenlerin tutum ve sonu şöyle belirtilir: "Rablerinden kendilerine gelen bir yeni uyarmayı, mutlaka gönülleri gaflet içinde eğlenerek dinlerler. Zulmedenler gizli toplantılarında, 'Bu zat, sizin gibi bir insandan başka bir şey mi ki?! Siz, göz göre göre sihre mi uyarsınız? ' diye konuşurlar."[1130] 6- Hz. İsa'nın Mucizeleri Konusunda Çekişme Hz. İsa'nın Allah'a kulluk ve birlik çağrılarına rağmen, İsrailoğulları aralarında gruplaştılar, ayrılığa düştüler. Bunlar kıyamet günü can yakıcı azaba uğrayacak zâlimlerdir.[1131] 7- Allah'ın İndirdiğiyle Hükmetmeme: Tevrat'taki hükmü gördükten sonra, Allah'a karşı yalan isnad eden, zâlimin ta kendisidir.[1132] Tevrat'ın özellikleri ve ondaki kısas hükmü belirtildikten sonra şu yargı sunulur: "Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, işte onlar zâlimlerdir."[1133] 8- Allah'a İftira: İnanç zulmüyle ilgili âyetlerin, önemli bir bölümü, Allah'a karşı yalan uydurmayı anlatır. Allah'a karşı yalan uyduranlar "azlemu" "daha zâlim, en zâlim" biçiminde nitelenmiştir. Küfür ve şirkin yanısıra, bunların da böyle bir sözcükle anlatılışı, işlenen günahın büyüklüğünü göstermek içindir. Zaten kullanılan soru üslubu da istifhâm-ı inkârı (sorulu red) tarzındadır. Allah'ın âyetlerinin ve peygamberlerin yalanlanmasınnın cehenneme giden yolu açtığı belirtildikten sonra, şu ifade gelir: "Allah'a karşı yalan uydurandan veya âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kimdir? Kitaptaki payları kendilerine erişecekler (mutsuzlar) işte onlardır."[1134] Ehli kitabın Hz Peygamber'i çocukları gibi tanıdığı, kendilerine yazık edip inanmadıkları belirtildikten sonra, şu anlatılır: "Allah'a karşı yalan uyduran veya âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kim vardır? Zâlimler, saadete (kurtuluşa) ulaşamazlar."[1135] Aynı soru, kâfirlerin tutumu için, şöylece tekrarlanır: "Allah'a karşı yalan uydurandan ya da kendisine bir şey vahyedilmemişken, 'bana vahyolundu'; "Allah'ın indirdiği gibi ben de indireceğim" diyenden daha zâlim kim olabilir?(..)"[1136] Allah'a karşı yalan uydurma, insanları bilgisizce saptırmak için de yapılabilir.[1137] Allah'tan bir gerçek olan Kur'an'ı inkâr etmenin cehenneme yol açtığı belirtildikten sonra, şu yargı yer alır: "Yalan söyleyerek Allah'a iftira edenden daha zâlim kim vardır? (..)"[1138] Gökleri ve yeri yaratan Allah'a inanan yedi uyurların (ashâbu'l-kehf), milletleriyle ilgili anlatımı şöyledir: "Şu bizim milletimiz, Allah'ı bırakıp (onun yanısıra) başka tanrılar edindiler. Onların gerçek olduğuna apaçık delil getirmeleri gerekmez mi? Allah'a karşı yalan uydurandan daha zâlim mi var?"[1139] Bâtıla inanıp Allah'ın nimetini inkâr edenler için şu belirtilir: "Allah'a karşı yalan uydurandan veya gerçek kendisine gelmişken onu yalanlayandan daha zâlim kimdir?(..)"[1140] "Müslüman olmaya çağırmışken gelmeyip, Allah'a yalan uydurandan daha zalim kimdir? Allah, zalim milleti doğru yola eriştirmez."[1141] 9- Kâfirleri Dost Edinme: Mü'minler, birbirlerinin dostu olan yahudi ve hıristiyanları dost edinemez, onları dost edinen onlardandır. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez.[1142] Mü'minlerle din uğrunda savaşanları, onları yurtlarından çıkaranları ve çıkarılmasına yardım edenleri dost edinmek yasaktır. Onları dost edinen zâlimdir.[1143] Böyle olmayanlara iyi ve âdil davranılır, çünkü Allah iyi ve âdil olanları sever. Yine mü'minler, küfrü imana tercih eden babalarını ve kardeşlerini dost edinemez. Onları dost edinenler kendilerine yazık (zulüm) etmiş olur.[1144] Küfrü imana tercih eden ana-baba bile olsa, dost edinilmez. Onları dost edinenler, kendilerine yazık etmiş olur.[1145] 10- İblis'i Dost Edinme: Allah'ı bırakıp İblis'i ve avenesini dost edinmek zulümdür: "(..) Ey İsrailoğulları! Siz beni bırakıp İblis'i ve soyunu dost mu ediniyorsunuz? Halbuki onlar size düşmandır. Kendilerine yazık (zulüm) edenler için bu ne kötü bir değişmedir!"[1146] 11- Şeytan'a İtaat: Şeytan, âhirette, insanları kendisinin değil, bizzat insanların kendi gönüllerinin yanılttığını, kendi nüfuzunun sınırlı olduğunu belirttikten sonra : "Beni Allah'a ortak koşmanızı daha önce kabul etmemiştim. Doğrusu zâlimlere, can yakan bir azap vardır."[1147] diyerek sorumluluğundan sıyrılmaya uğraşacaktır. [1148] 12- Hududullah'ı Aşma: Allah'ın, insan davranışlarıyla ilgili olarak belirlediği sınırlara Hududullah denir, bunları aşmak zulümdür. Hz. Âdem, yasak ağaca yaklaşarak zâlimlerden olmuştu.[1149] Boşanma kuralları açıklandıktan sonra, şu belirtilir: "(..) Bunlar, Allah'ın yasalarıdır (=hududullah), onları çiğnemeyin. Allah'ın yasalarını çiğneyenler, ancak zâlimlerdir."[1150] Bahçe sahipleri temsilinde, düşkünlere yardımdan kaçındıkları, bahçenin başına gelen durumu gördüklerinde, ortancaları şöyle dediği belirtilir; "Rabbimizi tenzih ederiz. Doğrusu biz, yazık (zulüm) etmiştik." Bu yüzden birbirlerini yerdiler.[1151] 13- Tevbeden Kaçınma: Günahtan tevbe etmeyenler, zâlimlerin ta kendileridir.[1152] 14- Allah'ı Anmaktan Gaflet: Şeytana uyup Allah'ı anmaktan gaflet, bir çeşit zulümdür.[1153] b. İnsan Hakları İhlalleri: Kur'an'da zulüm olarak nitelenen tutum ve davranışların önemli bir bölümü, insan haklarının ihlâl edilmesiyle ilgilidir.[1154] A) Din Ve Vicdan Özgürlüğü İle İbadet Özgürlüğü Ve Yükümlülüğü İhlalleri Allah'a ibadeti engelleme, halkı saptırma ve sadakadan kaçınma Kur'an'da zulüm olarak nitelendirilmiştir.[1155] 1- Allah'a İbadeti Engelleme: Allah'ın laneti, Allah yolundan alıkoyan, o yolun eğriliğini isteyen ve âhireti inkâr eden zâlimleredir.[1156] Allah adının anıldığı yerler, ilgililere kapatılamaz: "Allah'ın mescidlerinde onun adının anılmasını yasak eden ve oraların yıkılmasına çalışan kimseden daha zâlim kim vardır? Onların oralara korkmadan girememeleri gerekir. Dünyada rezillik onlaradır, âhirette büyük azap da onlaradır."[1157] Bazı özel düzenlemeleri ile her ne kadar çok uyuşmazlık içinde olunsa da Allah inancını temel eksen alan her dine tam saygı gösterilmesi zorunluluğu İslamın temel prensiplerinden biridir. O halde müslümanlar, ister cami, ister kilise ya da havra olsun, Allah'a adanmış bütün ibadet mahallerini korumak ve onlara saygı göstermekle yükümlüdür.[1158] Başka bir inancın mensuplarını kendi inançlarına göre Allah'a ibadet etmekten alıkoyma teşebbüsleri, Kur'an tarafından kutsallığa tecavüz fiili olarak nitelenmiş ve lanetlenmiştir. Bu prensibin çarpıcı bir tasviri, Hz. Peygamber'in h. 10. yılda Necranlı bir hıristiyan heyetine karşı davranışında örneklenmiştir. Her ne kadar Hz. İsa'yı "Allah'ın oğlu", Hz. Meryem'i "Allah'ın annesi" olarak kabul etmeleri, İslâmi inançlarla temelden çatışıyor idiyse de onlara Hz. Peygamber'in mescidine serbestçe girme izni verilmişti. Onun kesin rızası ile orada kendi âyinlerini yapmışlardı.[1159] Allah'a yalvaranlara, engel olmak zulümdür: "Sabah-akşam, rablerinin rızasını isteyerek ona yalvaranları yanından kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur. Onları kovma, yoksa zulmedenlerden olursun."[1160] Rivayetlere göre, bu ve bundan sonraki âyet, müslümanların Medine'ye hicretlerinden yıllar önce, Mekke'deki bazı müşrik liderlerin, Hz. Peygamber'in eski kölelerden ve takipçileri arasında bulunan diğer "alt tabaka"ya mensup kimselerden uzak durması şartıyla İslamı kabul etmeyi düşünebileceklerini bildirmeleri vesilesiyle inmiştir. Hz. Peygamber, bu talebi ânında reddetmiştir.[1161] Muhammed Esed'e göre, bu rivayet, âyetlerin tam bir açıklamasını yapamaz. Kur'ani metoda göre, tarihi olaylara atıflar, -ister çağdaş vakalara, ister eski zamanlara ait olsun- her zaman değişmez tabiattaki ahlâki öğretileri göstermek amacıyla kullanılır. Bu âyet de böyledir. Tertip tarzının da gösterdiği gibi, bu âyet İslam'ın "alt tabaka" mensuplarıyla değil, ama kelimenin o günkü anlamıyla müslüman olmadıkları halde, Allah'a iman eden ve daima ("sabah-akşam") "onun rızasını (yani onun rahmetini ve kabulünü) arayan" insanlar ile bağlantılıdır. Öncelikle Hz. Peygamber'e hitap etmesine rağmen, bu âyette seslendirilen öğüt, Kur'an'ın bütün takipçilerine yöneliktir. Onlar, inançları Kur'an'ın taleplerine tam olarak cevap veremese bile, Allah'a inanan hiç bir kimseyi kovmamak, ama tersine, Kur'an öğretilerini sabırla açıklayarak onlara yardım etmeye çalışmakla emrolunmuşlardır.[1162] 2- Halkı Saptırma Din konusunda bilgisizce konuşup insanları saptırmak zulümdür: " (..) İnsanları bilgisizce saptırmak için, Allah'a karşı yalan uydurandan daha zâlim kimdir? Allah, zâlim milleti doğru yola eriştirmez."[1163] "Doğrusu, inkâr edenleri, Allah yolundan, yerli ve yolcu bütün insanlar için eşit kılınan Mescid-i Haram'dan alıkoyanları ve orada zulümle yanlış yola saptırmak isteyeni, can yakıcı bir azaba uğratırız."[1164] 3- Sadakadan Kaçınma: Bahçe sahipleri temsili, onların, düşkünlerin bahçelerine yaklaşmalarından hoşlanmadığını, zulüm nitelemesiyle anlatır.[1165] B) Yaşama Hakkı İhlâlleri Cinayet ve kardeş katli gibi yaşama hakkına saldırılar, Kur'an'da zulüm olarak değerlendirilir.[1166] 1- Cinayet Yaşama hakkı dokunulmazdır, adaletsizce ortadan kaldırılamaz: "Allah'ın haram kıldığı cana adaletsizce kıymayın. Haksız yere (mazlûmen) öldürülenin velisine, bir yetki tanımışızdır.(..)"[1167] Hz. Musa, düşmanına bir yumruk vurup, onu öldürmüştü. Yaptığının şeytan işi kötü bir eylem olduğunu hatırlayınca, hemen tövbe etti: "Rabbim! Doğrusu kendime yazık (zulüm) ettim. Beni bağışla." Allah da onu bağışladı.[1168] 2- Kardeş Katli: Hâbil, kendisini öldürmek isteyen Kabil'e Allah'tan korktuğu için elini uzatmayacağını söyledi, "Ben, hem benim, hem de kendi günahını yüklenip cehennemliklerden olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur." dedi. Nefsine uyan Kâbil, kardeşini öldürerek kaybedenlerden oldu.[1169] C) Mülkiyet Hakkı İhlâlleri: Hırsızlık, yetim malını yeme ve haram kazanç gibi mülkiyet ihlâlleri, Kur'an'da zulüm olarak belirtilir.[1170] 1- Hırsızlık: Hırsızlık, Kur'an'da zulüm olarak nitelendirilen bir suçtur. Böyle bir zulümden sonra, çaldıklarını yakalanmadan önce sahibine geri vererek tevbe eden ve düzelen kimsenin tevbesini bağışlayıcı ve merhametli olan Allah kabul eder.[1171] 2- Yetim Malını Yeme: Yetimlerin mallarını haksız yere (zulmen) yiyenler karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar, ayrıca onlar çılgın aleve atılacaklardır.[1172] 3- Haram Kazanç: Mallar, meşru yollarla yol değiştirmelidir. Aşırı giderek ve haksızlıkla (zulmen) mal yiyenler, ateşe girecektir.[1173] Doksandokuz koyunu olan adamın, tek koyunu olan adamınkini istemesi, Hz. Davud tarafından, zulüm (gasb) olarak nitelenmiştir.[1174] Borç ilişkilerinde faiz almayanlar, başkalarına haksızlık etmemiş ve haksızlığa da uğramamış olurlar.[1175] D) Adalet Hakkı İhlalleri: Zulüm, aslında genel anlamda bir adaletsizliktir, ama adalet hakkıyla ilgili ihlâllerde adaletin yolunu da kapatır. 1- Haksız Tutuklama: Haksız yere tutuklama, bir zulümdür.[1176] 2- Hükümde Haksızlık: Allah, yeryüzünde haksızlık edenlerin, cezalarını, haksızlığa uğratılmadan adaletli olarak verecektir.[1177] Sûr üflendikten sonra, yeryüzü Allah'ın nuruyla aydınlanır, kitap açılır, peygamberler ve şahitler getirilir ve onlara haksızlık yapılmadan adaletlice hüküm verilir. Her kişiye, işlediği ödenir. Esasen Allah, onların yaptıklarını bilendir.[1178] Her ümmetin bir peygamberi vardır, onlara peygamberleri geldiğinde aralarında adaletli hüküm verilmiş olur, hakları yenmez.[1179] 3- Şahitliği Gizleme/Yalancı Şahitlik: Allah tarafından bildirilen bir gerçeği gizleyen çok zâlimdir.[1180] Vasiyete yeniden şahitlik edenler, yerlerini aldıkları yanlış beyanda bulunduklarından, Allah'a şöyle yemin ederler: "Bizim şahitliğimiz, ikisininkinden daha da doğrudur, biz aşırı gitmedik. Yoksa şüphesiz zulmedenlerden oluruz."[1181] E) Kamu Düzeni İhlalleri: 1- Casusluk Ve Fitnebazlık: Mü'minlerin birliğini bozmaya çalışmak ve düşman lehine casusluk zulümdür: "Aranızda savaşa çıkmış olsalardı, ancak sizi bozmaya çalışırlar ve fitneye düşürmek için aranıza sokulurlardı. İçinizde onlara kulak verenler var. Allah, kendilerine yazık (zulüm) edenleri bilir."[1182] 2- Düşmanla Dostluk: Din uğrunda müslümanlarla savaşanları, onları yurtlarından çıkaranları ve çıkarılmalarına yardım edenleri dost edinmek, Allah tarafından yasaklanmıştır. Onları dost edinenler zâlimdir.[1183] c. Ahlâki İhlaller: Vefasızlık, heveslere uyma, yalancılık, kötü söz ve alay gibi ahlâki/manevi ilkeleri çiğneme anlamına gelen tutum ve davranışlar, Kur'an'ın zulüm çerçevesine aldığı eylemlerdir.[1184] A) Vefasızlık Ve Hıyanet Hz. Yusuf, Züleyha'nın zina teklifine şu cevabı verdi: "Günah işlemekten Allah'a sığınırım. Doğrusu senin kocan benim efendimdir. Bana iyi baktı. Haksızlık yapanlar (zalimler), şüphesiz başarıya ulaşamazlar."[1185] B) Heveslere Uyma: Heveslere, istek ve tutkulara uyma, Kur'an'da zulüm olarak nitelenir: "Sen kitap verilenlere her türlü delili getirsen, yine de kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar, birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Andolsun ki, eğer sana gelen ilimden sonra, onların heveslerine uyarsan, şüphesiz zulmedenlerden olursun."[1186] "Sana cevap vermezlerse, onların sadece heveslerine uyduklarını bil. Allah'tan bir yol gösterici olmadan hevesine uyandan daha sapık kim vardır? Allah, zâlim milleti şüphesiz ki doğru yola eriştirmez."[1187] "Zulmedenler, körü körüne (bigayri ilim) kendi heveslerine uymuşlardır. Allah'ın saptırdığı kimseleri kim doğru yola eriştirebilir? Onların yardımcıları da yoktur."[1188] C) Yalancılık: Hz. Nuh, kavmine şöyle dedi: "Size, Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı bilmem. Melek olduğumu da söylemiyorum. Küçük gördüklerinize Allah iyilik vermeyecektir diyemem. Yoksa haksızlık (zulüm) edenlerden olurum."[1189] D) Kötü Söz Ve Alay: Allah, zulme uğrayan dışında, kimsenin kötülüğü sözle bile açıklamasını sevmez.[1190] Birbirini alaya almak doğru olmadığı gibi, böyle bir kötülükten tevbe etmeyenler zâlimdir.[1191] 3. Zâlimlerin Birbiriyle İlşkileri: Zâlimin dostu, yine bir zâlimdir.[1192] Allah, zâlimlerin bir kısmını, kazandıklarından ötürü, diğer bir kısmına musallat eder.[1193] Dinsizin hakkından, imansız gelir.[1194] 4. Kur’an Ve Zâlimler: a. Kur'an Zulmedenleri Uyarır: Kur'an'ın bir özelliği de, zâlimleri uyarıcı oluşudur: "Kur'an'dan önce Musa'nın kitabı Tevrat, bir rahmet ve rehberdir. Bu Kur'an, zulmedenleri uyarmak ve iyi davrananlara müjde olmak üzere Arapça indirilmiş, kendinden öncekileri doğrulayan bir kitaptır."[1195] b. Kur'an Zâlimlerin Hüsranını Artırır: Kur'an, özellikle şirk zulmüne batanları, iyice hüsrana uğratır: "Kur'an'dan mü'minlere rahmet ve şifa olan şeyler indiriyoruz. O, zâlimlerin ise sadece hüsranını arttırır."[1196] Hz. Nuh, pekçok insanı saptırtan döneminin müşrikleri için şu bedduayı yaptı: "Rabbim! Sen bu zâlimlerin sadece şaşkınlığını arttır. (..) Rabbim! Beni, ana-babamı, evime inanmış olarak geleni, inanan erkek ve kadınları bağışla, zâlimlerin de yalnız helakini arttır."[1197] 5. Zulmün Sonu: Kur'an'ın geniş bir çerçevede ele aldığı ve ağır suçlamalarda bulunduğu zulüm tutum ve davranışlara batanların sonuçlarıyla ilgili önemli durumları da açıklamıştır.[1198] a. Helallerden Yoksunluk: Yahudilerin haksızlıklarından (zulmünden), pekçoklarını Allah yolundan alıkoymalarından, yasak edilmişken faiz almaları ve insanların mallarını haksızlıkla yemelerinden ötürü, kendilerine helal kılman temiz şeyler, onlara haram kılındı.[1199] b. Mutluluktan Yoksunluk: Hem Allah tarafından, hem de ondan aldıkları emirlerle peygamberler tarafından zâlimlerin mutluluğa/kurtuluşa erişemeyeceği belirtilir.[1200] İmanlarına zulüm karıştırmayanlar, güven içindedir, doğru yoldadır. Ama Allah'a şirk koşmak suretiyle imanlarını zulümle kirletenler için kurtuluş kapısı kapalıdır.[1201] c. Bağışlanmazlık: Allah, kâfirleri ve zâlimleri bağışlamaz ve onları içinde temelli ve ebediyen kalacakları cehennem yolundan başka bir yola eriştirmez. Bu, Allah'a kolaydır.[1202] d. Sapkınlık: Allah, mü'minleri, dünya hayatında ve âhirette sağlam bir söz üzerinde tutar, zâlimleri ise saptırır. Allah dilediğini yapar.[1203] e. Sonu İbretlik: Allah, mesajlarını yalanlayan zâlimlerin ibretlik sonuna bakılmasını ister: "Onlar, ilmini kavrayamadıklarını ve henüz yorumu da kendilerine bildirilmemiş olan şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böylece yalanlamışlardı. Zâlimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak."[1204] Nitekim, Firavun ve askerleri de böyle bir ibretlik sona uğramıştı.[1205] f. Helak: Kur'an, pek çok ülkenin ve onların üstündeki uygarlığın, zulüm yüzünden çöktüğünü ve izinin silindiğini belirtir. Cezası en çabuk, en şiddetli ve daha dünyadayken verilen suçların en önemlilerinden biri, başkalarına yapılan zulümdür: "Zulmedenler nasıl bir sona uğrayacaklarını yakında göreceklerdir."[1206] Peygamber gelmeden toplumlar helak edilmemiştir.[1207] Peygamberlerin getirdiği mesajlara inanmayarak zulmedenler, onlara tehditte ve hatta kötülükte bulunanlar helak edilmiştir.[1208] Firavun ve askerleri bunun en tipik örneğidir.[1209] Şu veya bu şekilde zulme dalmış toplumlar yok edilmiştir.[1210] Zâlimlerden başkası helak edilmez, onlar cezalarını ergeç bulur.[1211] Ancak, toplumlar ıslah olmuşken, Allah onlan haksız yere yok etmez.[1212] Yokedilen şehirler için, önceden bir süre tayin edilir, süreleri dolunca, gecikme veya erkene alma söz konusu olmaz.[1213] Zulüm, toplumların medeniyet eserlerinin de yokedilmesine ve çökertilmesine yol açar.[1214] Bundan sonra da geriye yıkık-dökük, harabe yerleşim birimleri kalır.[1215] g. Azap-Cehennem: Zâlimler, âhiret hayatında kendilerini kurtaracak bir yardımcı bulamayacaktır.[1216] Yaptıklarına pişmanlık duyacaklar, ama artık Cehennem azabı onları beklemektedir.[1217] 6. Zulmün Önlenmesi: Yüce Allah'ın zulüm olarak nitlendirdiği tutum ve davranışların önlenmesi, bu konuda işbirliği yapılması, zulme batmış bir yurdun terkedilmesi ve zulme uğratılarak yurttan çıkarılma durumunda zâlimlerle silahlı mücadeleye girişilmesi gerekir:[1218] a. Zâlimlere Uyulmaz, İşbirliği Yapılmaz, Karşı Durulur: İnsanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere karşı durulmalıdır.[1219] Bozgunculuğa da engel olunmalıdır. Kendilerine verilen nimete karsı haksızlık edenlere uyanlar suçludur.[1220] Cehennem görevlilerine "zulmedenleri, onlarla işbirliği edenleri ve Allah'ı bırakıp la taptıklarım derleyin, onları cehennem yoluna koyun denir.[1221] Hz. Peygamber'e zâlimlerden uzak duruş emri verilmiştir: "Âyetlerimizi çekişmeye dalanları görünce, başka bir konuya geçmelerine kadar, onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık zulmedenlerle beraber oturma."[1222] Zulmedenlerden değil, Allah'tan korkmak gerekir.[1223] Zâlimlere yönelinmez, mü'minlerin Allah'tan başka dostu yoktur, aksi halde yardım da görmezler.[1224] Zâlimler için Allah'a başvuruda bulunulmaz.[1225] b. Zulümden Kurtuluş: A) Zalimlerden Kurtuluş Duası: Hz. Musa'nın inanmış yandaşları, şu duayı yaptı: "Allah'a güvendik. Rabbimiz! Zâlim bir milletle bizi sınama. Rahmetinle bizi kâfirlerden kurtar."[1226] Hz. Musa da, bir cana kıydığı şehirden korku içinde çıkarken şöyle dua etti: "Rabbim! Beni, zâlim milletten kurtar."[1227] Firavun'un karısı, Allah'a şöyle dua etti: "Rabbim! Katından bana cennette bir ev yap. Beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar. Beni zâlim milletten kurtar."[1228] Şirk koşanlar konusunda Hz. Peygamber'in şu duayı yapması istenir: "Rabbim! Onların tehdit olundukları şeyi bana mutlaka göstereceksen, o zaman beni zâlim millet içinde bulundurma."[1229] B) Zâlimin Zulümden Vazgeçmesi: Günah işleyenler, tıpkı Hz. Yunus gibi pişmanlık belirtip, şöyle dua edebilir: "Senden başka tanrı yoktur. Sen münezzehsin. Doğrusu ben haksızlık (zulüm) edenlerdenim."[1230] Kendilerine yazık (zulüm) edenler, Allah'tan bağışlanma diler, peygamber de onlar için aynı dilekte bulunursa, Allah onların tevbesini kabul eder ve onlara merhamet eder,[1231] Kim kötülük eder veya kendine yazık eder de sonra Allah'tan bağışlanma dilerse, Allah'ı bağış ve merhamet sahibi bulur.[1232] C) Bağışlanma Dileği: Günah işleyen, Hz Âdem ile eşi, ayrıca Hz. Musa bağışlanma dilemiştir.[1233] Zâlimlerin tevbesini kabul, Allah'a kalmıştır.[1234] Allah, insanların zulümlerine rağmen onları bağışlar. Cezalandırması da çetindir.[1235] Zulmedenler âhirette, yeryüzündeki herşeyi, azabın fidyesi olarak vermeye razıdır. Ama artık onların hiçbir fidyesi kabul edilmez.[1236] D) Zulüm Yurdundan Hicret Haksızlığa uğratıldıktan sonra, Allah yolunda hicret edenleri, Yüce Allah dünyada güzel bir yerde yerleştirir, âhiret ecri ise daha büyüktür.[1237] Zulüm beldesinden göçetmeyip, orada mustaz'af (zavallı/ezilen) olarak yaşamayı da, kendine zulüm olarak adlandırır, bunların sorumlu tutulacağını belirtir.[1238] Buna göre, zulme rıza gösterip, karşı çıkmamak da bir çeşit zulümdür, zâlimle işbirliğidir. Kitap ehlinden zulmedenler dışında kalanlarla en güzel şekilde mücadele edilir.[1239] E) Zulümden Kurtuluş İçin Savaş İzni Kur'an'ın savaşa izin veren âyetinin (âyetu's-seyf) gerekçesi, zulme uğramaktır: "Haksızlığa (zulme) uğratılarak, kendilerine savaş açılan kimselere karşı koyup savaşmasına izin verilmiştir. Allah onlara yardım etmeye, elbette muktedirdir."[1240] Savaş sırasında, zulmedenlerden başkasına düşmanlık yoktur.[1241] Zulme karşı savaşmak, yalnızca zulme kendisi uğradığında gerekli değildir. Yardım talebinde bulunan mustaz'afların yardımına, bir insanlık borcu olarak koşulur: "Size ne oluyor da 'Rabbimiz! Bizi halkı zâlim olan bu şehirden çıkar, katından bize bir sahip çıkan gönder, katından bize bir yardımcı lütfet.' diyen zavallı çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz? İnananlar, Allah yolunda savaşırlar, kâfirler ise şeytan yolunda harbederler. Şeytanın dostlarıyla savaşın. Esasen şeytanın hilesi zayıftır."[1242] F) Zâlimlerden Kurtuluşa Hamd: Allah, Hz. Nuh'a, beraberindekilerle gemiye yerleşince şöyle dua etmesini emreder: "Bizi zâlim milletten kurtaran Allah'a hamdolsun."[1243] [1067] Râgıb el-Isfahânî, Müfredat 470-47. [1068] Bakara, 2/37; A'raf, 7/23; Enbiya, 21/87; Kasas, 28/16; Neml, 23/44. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 233-235. [1069] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 235. [1070] Bakara, 2/281; Âli İmran, 3/182; Enfal, 8/51; Mü'min, 40/17; Hac, 22/10; Kaf, 50/29; Kehf, 18/49; Ahkâf, 50/29. [1071] Şuara, 26/208-209. [1072] Fussilet, 41/46. [1073] Nisa, 4/40. [1074] Yunus, 10/44. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 236. [1075] Âli İmran, 3/108. [1076] Mü'min, 40/30-31. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 236. [1077] Bakara,2/95, 246; Tevbe, 9/47 (nifak); Cuma, 62/7 (yahudi seçilmişliği). [1078] En'am, 6/58. [1079] İbrahim, 14/42. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 236-237. [1080] Âli İmran, 3/57. [1081] Âli İmran, 3/140. [1082] Şûra, 42/40. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 237. [1083] Araf, 7/44. Krş. Hüd. 11/19. [1084] Hûd, 11/18. (Bunlar Araf, 7/44'te sözü edilenlerdir). [1085] Mü'min, 40/52. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 237. [1086] Bakara, 2/258; .Âli İmran, 3/86; Maide, 5/51 (dostluk); En'am, 6/144; Tevbe, 9/19, 109 (nifak); Kasas, 28/50; Ahkâf, 46/10; Saf, 61/7 (yalan); Cuma, 62/5. [1087] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 237. [1088] Bakara, 2/124. [1089] Bkz. Muhammed Esed, Kufan Mesajı, 1/35 (101). Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 237-238. [1090] Bakara, 2/30. [1091] Asr, 103/1. [1092] Ahzâb, 33/72 (emaneti, pek zâlim ve çok câhil insanın üstlenişi) . [1093] Meâric, 70/19-20. [1094] İbrahim, 14/34. [1095] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 238. [1096] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 238. [1097] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 239. [1098] Bakara, 2/51,54,92; A'raf, 7/148,150. [1099] Yunus, 10/106. [1100] Lokman, 31/13. [1101] İsra, 17/47. [1102] Fâtır, 35/40. [1103] Saffat, 37/22-23. [1104] Hac, 22/26. [1105] Enbiya, 21/58-59. [1106] Enbiya, 21/64. [1107] Toshihiko İzutsu, Kur’an'da Dini ve Ahlâki Kavramlar, 226. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 239-240. [1108] Bakara, 2/254. [1109] En'am, 6/82. [1110] Ankebut, 29/46. [1111] Hacc, 22/25. [1112] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 240. [1113] Nûr, 24/48-50. [1114] Ahkâf, 46/12. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 240-241. [1115] Kehf, 18/57. [1116] En'am, 6/157. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 241. [1117] Araf, 7/103; Enfal, 8/54; Neml, 27/14. [1118] İsra, 17/59. [1119] Cuma, 62/5. [1120] A'raf, 7/9. [1121] Ankebut, 29/49. [1122] A’raf, 7/103. [1123] En'am, 6/33. [1124] İsra, 17/99. [1125] Ahkâf, 46/10. [1126] Furkan, 25/4, 8,9. [1127] Nahl, 16/113. Krş. Furkan, 25/8-9. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 241-243. [1128] Bakara. 2/58-59; A'raf, 7/161-162. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 243. [1129] Bakara, 2/140. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 243. [1130] Enbiya, 21/1-3. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 243-244. [1131] Zuhruf, 43/65. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 244. [1132] Ali İmran, 3/93-94. [1133] Maide, 5/43-45. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 244. [1134] A'raf, 7/37; Yunus, 10/17. [1135] En'am, 6/20-21. [1136] En'am, 6/93. [1137] En'am, 6/144. [1138] Hûd, 11/17-18. [1139] Kehf, 18/14-15. [1140] Ankebût, 29/67-68. Ayrıca krş. Zümer, 39/32. [1141] Saf, 61/7. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 244-246. [1142] Maide, 5/51. [1143] Mümtehine, 60/9. [1144] Tevbe, 9/23. [1145] Tevbe, 9/23. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 246. [1146] Kehf, 18/50. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 246. [1147] İbrahim, 14/22. [1148] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 246-247. [1149] Bakara, 2/35. Araf, 7/19. [1150] Bakara, 2/229. Ayrıca krş. Talâk, 65/1. [1151] Kalem, 68/29. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 247. [1152] Hucurât, 49/11. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 247. [1153] Kehf, 18/16-17; Zuhruf, 43/38-39. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 247. [1154] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 247-248. [1155] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 248. [1156] A'raf, 7/44-45. [1157] Bakara, 2/114. [1158] bkz. Hacc, 22/40. [1159] Muhammed Esed, age, 1/32-33 (95). Olayı İbn Sa'd'den (Tabakat, l/l, s. 844) nakleder. Ayrıca bkz. Mustafa Fayda, İslamiyetin Güney Arabistan'a Yayılışı, Ankara 1982, 27-28; Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, İstanbul 1991, 1/619-620. [1160] En'am, 6/52. [1161] Vahidi, Esbâbu Nuzûlü’l-Kur'an, 219-221, (no: 431-434). [1162] Muhammed Esed, age, 1/234 (41). Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 248-249. [1163] En’am, 6/144. [1164] Hac, 22/25. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 250. [1165] Kalem, 68/27-29. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 250. [1166] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 250. [1167] İsra, 17/33. [1168] Kasas, 28/15-16. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 250. [1169] Maide, 5/28-30. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 251. [1170] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 251. [1171] Maide, 5/38-39. [1172] Nisa, 4/10. [1173] Nisa, 4/30. [1174] Sâd, 38/24. [1175] Bakara, 2/297. [1176] Yusuf, 12/79. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 251. [1177] Yunus, 10/54. [1178] Zümer, 39/69-70. [1179] Yunus, 10/47. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 251. [1180] Bakara, 2/140. [1181] Maide, 5/107. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 252. [1182] Tevbe, 9/47. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 253. [1183] Mümtehine, 60/9. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 253. [1184] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 253. [1185] Yusuf, 12/23. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 253. [1186] Bakara, 2/145. [1187] Kasas, 28/50. [1188] Rûm, 30/29. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 253-254. [1189] Hûd, 11/31. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 254. [1190] Nisa, 4/148. [1191] Hucurat, 49/11. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 254. [1192] Câsiye, 45/19. [1193] En'am, 6/129. [1194] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 254. [1195] Ahkâf, 46/12. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 255. [1196] İsra, 17/82. [1197] Nuh, 71/24, 28. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 255. [1198] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 255. [1199] Nisa, 4/160-161. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 255. [1200] En'am, 6/21,135 Yusuf, 12/23; Kasas, 28/37. [1201] En'am, 6/81-82. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 255-256. [1202] Nisa, 4/168-169. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 256. [1203] İbrahim, 14/27. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 256. [1204] Yunus, 10/39. [1205] Kasas, 28/40. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 256. [1206] Şuara, 26/227. [1207] Kasas, 28/39. [1208] Yunus, 10/13; İbrahim, 14/13-14. [1209] En'fal, 8/54; Şuara, 26/10. [1210] En'am, 6/131; Ankebut, 29/31; Kasas, 28/59; Fatır, 35/37; Şuara, 26/208-209, Hûd, 11/102. [1211] En'am, 6/47. [1212] Hûd, 11/117. [1213] Kehf, 18/59; Nahl, 16/61; Zâriyât, 51/59. [1214] Kehf, 18/59. [1215] Hac, 22/45,48; Neml, 27/52. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 256-257. [1216] Bakara, 2/270; Âli İmran, 3/192; Maide, 5/72; Hac, 22/71; Fâtır, 35/37; Mü'min, 40/18; Şura, 42/8. [1217] Örnek olarak bkz. Kehf, 18/87; Şura, 42/21; Maide. 5/29; Zümer, 39/24. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 257. [1218] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 258. [1219] Şûra, 42/42. [1220] Hûd, 11/116. [1221] Sâffât, 37/22-23. [1222] En'am, 6/68. [1223] Bakara, 2/150. [1224] Hûd, 11/113. [1225] Hûd, 11/37 ; Mü'minun, 23/27 (Hz Nuh'a emir). Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 258. [1226] Yunus, 10/85. [1227] Kasas, 28/21,25. [1228] Tahrîm, 66/11. [1229] Mü'minun, 23/93-94. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 258-259. [1230] Enbiya, 21/87. [1231] Nisa, 4/64. [1232] Nisa, 4/110; Maide. 5/39. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 259. [1233] A'raf, 7/23; Kasas, 28/16. [1234] Âli İmran, 3/128. [1235] Ra'd, 13/6. [1236] Yunus. 10/54 ; Zümer, 39/47. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 259-260. [1237] Nahİ. 16/41. [1238] Nisa, 4/97. [1239] Ankebut, 29/46. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 260. [1240] Hac, 22/39-40. [1241] Bakara, 2/193. [1242] Nisa, 4/75-76. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 260-261. [1243] Mü'minun, 23/28. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 261. |