๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 08 Şubat 2011, 20:38:59



Konu Başlığı: Şehr
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 08 Şubat 2011, 20:38:59
Şehr

 Kelimenin ifade ettiği mananın kuşattığı zamanın keyfiyet ve mahiyetinin daha iyi anlaşılabilmesi için, ilgisi bulunan kamer ve hilal kelimelerinin tahlil edilmesi faydalı olacaktır.

Kamer beyaz, içinde siyahlık olan beyaz, yeşile varan bir renk, kumar oynamak, kumarda galip gelmek, aldatmak, gözün karda kamaşıp düşüp görememesi gibi manalar ifade etmektedir. Kamer, beyazlığından dolayı aya ad olmuştur. Ayrıca bu kelime­nin Kamerân şeklindeki ikilinin ay ve güneş için kullanıldığı, kamrâ' şeklinde leyi kelimesine sıfat olarak gecenin ışıklı bir gece olduğunu belirttiği, fiil olarak  cümlesinin, "ayı gözet­lemek" için söylendiği, Araplar'ın kamerî, beyaz eşeğin karnına ve sümbül gibi beyaz bitkiye benzettikleri nakledilmektedir. Kamer'in, şehr kelimesinin kapsadığı sürenin üçüncü gününden itibaren olan kamer için kullanılıp, son iki günü için kullanılmadığı kaynaklarda mezkûrdur [669]. Kamerin kütlesinde her gün izlenebilen değişiklik, göklerin yok olacağına bir delildir. En zayıf düşüncedeki insan bi­le, bunu anlar ve Allah'ın vahdaniyetini bulur [670].

Kamer kelimesi, Kur'ân'da 27 yerde şems ile birlikte ve on­dan sonra zikredilmektedir. Etkileyiciliği (En'âm, 77. İbrahim, 33), nur oluşu (Yûnus,5),. yörüngelerinin oluşu (Yâsîn, 39), hareketi­nin bir sonu olduğu (Ra'd, 2; Lokman, 289) dolunay oluşu (İnşikâk, 18),. ayetlerde hesabın ölçüsü olduğu (En'âm, 96; Rah­man, 5) gibi temel nitelikleri özellikle vurgulanmıştır. Görüldüğü gibi kamer kelimesi için verilen asıl manalar, Kur'ân'da çok özel konumlarda kullanılmıştır. Hz. İbrahim'in, aya bakarken dehşete düşmesi; gözün, kara bakarken kamaşma ile. bazen ayın kütlesi­nin şehr kelimesinin kapsadığı bir aylık sürenin başlangıcında, ya­hut havanın bulutlu halinde çıplak gözle görülememesi, onun al­datıcı, olduğunu ortaya koyar. Varlığın ondan istifade etmesi, ka­merin ziyasının nur olarak ifade edilişi, her gün meydana gelen değişikliğin yedi günde tekrar başa dönmesi ve şehr kelimesinin ifade ettiği sürenin başlangıcında ancak üçüncü günü görülebil­mesi, onun hesap için oluşunun çok güçlü delilleridir. Aynca dün­yanın her tarafında hafta hesabının birliği, bu ölçeğin fitrîliğindendir.

Ayın, gün hesaplarıyla çok açık bir ilişkisi vardır. Bundan ötü­rü günlerin sayısı yedi olmuştur. İşte ayın açık hikmeti, vakit hesa­bı için bir mikat oluşudur. Bu sebeple güneş yılını hesap ede­bilmek için, uydurma şeklinde de olsa bir ay hesabı mecburiyeti olduğu nakledilmektedir [671]. Pek çok iş için ay hesabı gereklidir. Zi­ra ay hesabı, güneş hesabından daha uygun ve daha kolay olup yaratılış itibarı ile tek ölçektir. Güneşin kütlesinde değişim fark edi­lemediğinden ay. güneş yılını ve oranıyla haftaları ölçmekte­dir [672]. Şu halde kamer kelimesi Kur'ân'da, asıl manalarla anlam ilişkisi içerisinde olarak, tevhide işaret, ibadet ve hukuk için bir öl­çek, son bulması, kıyamete alamet şeklinde; varlığı, onun devam ve değişimini kapsayan bir yapı ortaya koymaktadır.

Kozmolojik yapının ayrılmaz bir parçası olan ay, kıyametle ömrünü tamamlamakta, ahiret sahnesinde adından dahi söz edil­memektedir. Esasen kozmolojik yapıdaki işlevi açısından ahiret hayatında ona ihtiyaç hissedilecek bir zemin de yoktur. Bu ne­denle kamer kelimesi, yapısal olarak ecel kelimesi ile bu yönden ilişki içindedir. Günlük değişimin ötesinde, kıyametle gelen son bulma, zahirde onun ecelini getirmektedir. Haliyle ecel kelimesi­nin, ilişki içerisinde olduğu bütün kelimelerle münasebetinin ol­duğu söylenebilir. Halk, dünya, fena, yevm, leyi, hilâl, şehr gibi bir çok kelime, kamerden beslenir ve ondan pay alır. Dolayısıyla hep­sinin yapısında ve gidişatında, temel bir mikyas olması, tabii bir hadisedir. Kamerin, şehrin kapsadığı sürenin başından ve sonun­dan iki günlük noksanlığı, dönüm noktasıdır. Kur'ân, kamerin bu durumunu ve hikmetini özellikle belirtmiştir.

Ehille kamerin, şehrin kapsadığı sürenin birinci ve ikinci gecesinde görülmesi anındaki halidir. Buradan, ehille'nin müfredi olan hilâl kelimesinin, ru'yet manasına geldiği anlaşılmaktadır [673]. Görüldüğü anda duyulduğu için hilâl adı verilmektedir. Zira hilâl'in asıl manası sesi yükseltmektir. Dilimizdeki "ay" ifadesi, buna uygun düşmektedir. Henüz görülmeyen aya hilâl denilemez. Hilâl, "Kamerin, insanların gördüğü andaki ilk halidir" [674]şeklinde tarif edilebilir. Her zaman her yerden gözükmediğinden [675]dolayı, her­kesin hilâli görmesi mümkün değildir; yahut ay, bu haliyle sürekli görülmez. Bu hareket için belirli bir güzergâh, yön ve miktar, ilâhî gücün tercihidir. Her birinin başlı başına bir hesabı vardır. Hilâl, şehrin mîkât/belirlenen zaman'ıdır. Allah zamanı dört şekilde tak­dir etmiştir. Bunlardan biri de şehr. yani kamerdir [676].

Kur'ân'da hilâl kelimesinin, çoğulu, hac için bir vakit belirle­yici olarak ehille (Bakara, 189) şeklinde sadece bir yerde geç­mektedir. Bu nedenle ayın, her bir aylık sürede meydana getirdiği "ehille" diye ifadeye ulaşan şekilleri [677], kozmolojik, biyolojik, sos­yolojik, psikolojik, iktisâdı, hukukî ve daha sayılamayacak nice faydayı beraberinde taşımaktadır [678]. Ehille kelimesinin ifade ettiği mana, seneyi ve sene içerisindeki mevsimleri meydana getiren eşhurun kelimesinin ifade ettiği ayların kozmolojik dönüm noktasıdır. Dolayısıyla, hilâl ile, bir şehrin başlayıp bittiğini, diğer bir şehr'e girildiğini takip imkânı vardır. Hal böyle olunca, hilâlin mîkât/zaman belirleme kriteri olduğu açık olarak görülmektedir. Bu açıdan hilâl, odak kelime kabul edilirse hesap, vakt, şehr, ka­mer, sene ve mevsimler onunla bîr çok yönden anlam ilişkisi için­de olan anahtar kelime durumundadır.

Esasen şehr, şöhret kelimesinden türemiş bir mastar olup "bir şeyi izhar etmek" demektir. Bu manadan alınarak önce gökte hilâl şeklinde ortaya çıkan aya, ikinci olarak da bu ayın ortaya çı­kış ve ışığından istifade edilmesi, parlaması, sonunda kaybolup tekrar doğması suretiyle bir devrinden ibaret olan zaman süresine "şehr" adı verilirki bu süre, 29 veya 30 gün olarak değişir. Şehr kelimesinin meşhur manası ise "hilalin iki zuhuru arasındaki süre"dir. Üçüncü olarak şehr kelimesi, hilâl dikkate alınmadan sa­dece gün hesabıyla 30 günlük süreye örfen verilen bir isimdir [679]. Şehr kelimesinin ifade ettiği dördüncü mana ise güneşin bir nok­tadan başlayıp tekrar aynı noktaya geliş hareketinin 1/12 sidir [680]. Şehr, tırnağın kesilmiş parçasına benzetilmiştir. Bu ise, kamerin ifade ettiği mana itibariyle ayın kemal noktasına yaklaşması diye değerlendirilmiştir. Şehrin, "bilinen günlerdir" dîye yapılan tanımı da kamerîn hilâl durumuna gelmesiyle ortaya çıkmaktadır [681]

Araplar, kamerîn hilâl şeklinde ortaya çıkıp görünmesi haline şehr demişlerdir [682]. Onlar, raeytu'ş-şehr "şehri gördüm" derken, hilâli kastetmektedirler ve bu ifade, "hilâli gördüm" anla­mına gelir. Bir saatten az bir sürede gördükleri işi ifade ederken, bir gün yerine koyarak yevm kelimesini kullanmışlardır. Mesela, zurtuhu'l âme "onu bu yıl ziyaret ettim" ifadesi, bir Ara­b'ın, birisini yılın bir gününde ziyaret etmesine binaen söylediği bir sözdür. Kur'an'da 21 yerde müfred, ikil ve çoğul şeklinde zaman ölçümü için kıstas kabul edilen şehr kelimesi, bazen kozmik bir kıs­tas olarak, rüzgârın sabah ve akşam vakti esişi, birer aylık süreye tekabül eder (Sebe, 12) Şeriata göre insanın bir günde alabileceği yol, altı saat olup, 30 km olarak kabul edilmektedir. Buna göre gi­dişi ve gelişi 900'er km olmak üzere Akşam-Sabah bir aylık sürede 1800 km kat eder. Süleyman (as)'ın Sebe' sûresinin 12. ayetinde belirtilen rüzgârla yolculuktaki vasıtanın balon yahut uçak benzeri bir şey [683], bir yaygı, büyük bîr kazan veya sandalye olduğuna dair farklı açıklamalar, onun keyfiyetinin tam olarak bilinmediğini orta­ya koymaktadır. Bir koşucunun sabahleyin bir ayda, akşamleyin de bir ayda koşabileceği bir mesafeyi, Hz. Süleyman'ın bir günde katettiği kaynaklarda mezkûrdur [684]. Bir şair, bu hususu, şu mısra­larında dile getirmiştir:

Seyretti heva üzre denir taht-i Süleyman

Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde [685].

Şu halde, olayda ortaya çıkan realite, zamanın hıza bağlı ola­rak rölatif oluşudur [686]. Bir başka husus ise, kozmolojik sistemde zamanı rölatif olarak ölçebilecek ölçeklerin, gelecekte fen bilimle­rinin ışığı altında, teknolojik gelişmelerle zaman tasarrufuna ve ulaşımın hızlanacağına bir karine oluşturmasıdır. Bir başka husus ise, şehr kelimesi, bir taraftan zamanın, diğer taraftan da mekânın ölçeği olmaktadır. Kur'an'da şehr kelimesi 1000'e varan katlarıyla bir gecede yapılan ibadetin karşılığını ölçmek için, çok önemli bir gece olan Kadir gecesi (Kadr, 3) ile mukayese edilirken, söz ko­nusu gecenin çok daha kıymetli olduğunu ifade etmeye manevi bir ölçek olmuştur. Kur'an'da şehr kelimesi Bakara sûresi 185. ayette olduğu gibi, bazen ayların ismine izafe edilerek Ramazan ayı şeklinde kullanılmaktadır. Bakara sûresi 194, 217; Mâide sû­resi 2 ve 97. ayetlerdeki gibi ayların adları verilmeden, onların keyfiyetinden kaynaklanan bir isimle nitelendirilerek "Haram ay­lar" şeklinde zikredilmektedir. Bakara sûresi 185; Sebe'sûresi 12. ayetlerde terkipsiz olarak şehr şeklinde; Bakara sûresi 226, 234; Tevbe sûresi 2; Talâk sûresi 4; Kadr sûresi 2. ayetlerde, rakamlarla birlikte, izafetin ikinci unsuru; Tevbe sûresi 36; Ahkâf sûresi 15. ayetlerde ise rakamları açıklayan temyiz şeklinde görülmektedir. Kur'ân ayların sayısını on iki olarak bildirmektedir (Tevbe, 36). Daha öncede işaret edildiği gibi bir ayın gidip diğerinin gelmesinin belirtisi, kamerin aldığı hilâl şeklidir. Ayların sayısının bilinmesi, kamerin, adına hilâl denilen değişimi ile ortaya çıkınca (Yûnus, 5), yılların sayısının hesaplanması kolaylaşmaktadır. Bir yılın 12 ay olduğu, başlangıcının yer ve göklerin yaratılışının kemal dönemin­den itibaren olduğu belirtilmektedir.

Kozmolojik manada zaman ölçeklerinden önce de zamanın işlediği, ancak bu zamanın sadece yevm kelimesi ile bildirildiği, Kur'ân'da çok açık ifade edilen bir husustur. Yevm kelimesinin geniş rölatif yapısı içerisinde, daha sonra kozmolojik yapının ra­yına oturtulması ile, zaman kavramını belirleyen ölçeklerin tama­mının ortaya çıktığı söylenebilir. Bu ölçeklerin tamamına hükme­den yevm, tüm ölçeklerin ifade ettiği süreyi kapsadığı gibi, her birinin ifade ettiği süreyi de ayrı ayrı kapsamaktadır. Nitekim "bir günün bin yıl" (Hac, 47),"bir günün elli bin yıl" (Me'âric, 4) oldu­ğunu ifade eden ayetler bunu açıkça ortaya koymaktadır. Bura­dan vakit kelimesi ile bir bağlantı kurulması mümkün olabilir. Yevm kelimesi ile hayata geçen kozmolojik açılımların tamamı va­kit kelimesinin maksadına hizmet eder. Kamerin doğuş ve batışı ile aylar, senenin muhtelif mevsimleri üzerinde dolaşır. Şu halde sene denilen şey, ayın doğuşu ve batışı sayesinde meydana gelen, adı­na şehr denilen hareketin ölçümüdür. Bu ay hareketinin sayısı 355 gündür [687]. Şehr, hilâl vasıtasıyla oruç ve hac ibadetlerinin (Bakara.185, 197), sürelerini belirler [688]. Ayrıca şehr, keffaret (Nisa, 92; Mücâdele,4) [689], hukukî ve sosyolojik yasaklar (Bakara, 194, 217; Mâide, 2, 97) [690],. hamilelik ve sütten kesilme (Ahkâf, 15) [691] gibi biyolojik süreçlerin de ölçeğidir. Kısaca, ayın aldığı şekillerin tamamını kuşatan şehrin, ortaya koyduğumana kolay ve sağlıklı bir zaman ölçeğidir [692].

Kuru' (Bakara, 228) ile, mehîd (Bakara, 222; Talâk, 4) keli­meleri de şehr kelimesinin biyolojik ölçeklerden [693] olan eşanlamlı­ları olarak zikredilebilir. Mezkûr kelimeler, ilgili bulundukları kütle­lerde meydana gelen değişiklikle, "şehr" gibi bir ölçek olarak hu­kukî sahada etkili olur. Belirtilmesi gereken diğer bir husus da söz konusu kelimelerin ölçümlerinin de rölatif olmasıdır.

Bütün bunlardan sonra denilebilir ki şehr kelimesinin, an, yevm, nehâr, leyi, kamer, hilâl, kuru', mehîd, iddet, 'ömr, sene ve ecel gibi süreli zaman ifade eden kelimelerle kozmolojik, sosyolo­jik, ekonomik, hukukî, biyolojik ve ibadet gibi bir çok yönden iliş­kisi vardır. Bu yüzden süreli zaman ifade eden kelimelerin yapısal özelliği ile hareket tarzlarındaki ilke, temelde aynıdır. Hilâl ve ka­mer kelimelerinin ifade ettiği hareketin, şehr kelimesinin icra ettiği zaman ölçeği olması, dünyevi bir hususiyettir. Bu nedenle ahiret sahnesinde şehr, buna bağlı olarak kamer ve hilâl kelimeleri kulla­nılmamaktadır. Nasların ışığı altında ahiretde, dünyadaki gibi bu kelimelerin ölçümü ile elde edilen bir fayda da söz konusu değil­dir. İmtihan teklife; teklif de planlama ve tedriciliğe göredir. Dola­yısıyla sözü edilen şeyler, dünyaya ait otantik hususlardır. İmtihan dünyasında Allah'ın varlığına önemli bir delil olan kamer ve onun değişimleri, imtihandan sonra, Allah'ın kudret ve azametini doğ­rudan, vasıtasız olarak tecelli ettirdiği bir yerde, kozmik bir hesaba ve bu hesabın bildirdiği vakitlere ihtiyacın kalktığı bir ortamda, varlık sahnesinde bulunmamaları, kozmik hareketlerinin de her an haykırdığı bir hakikattir. [694]


[669] er-Râgib el-Isfahânî, s. 412, 544; İbn Manzür, V, 113-115; XI, 701-703.

[670] Yazır, I, 684.

[671] el-Kurtubî, II, 228; Yazır, 1, 684.

[672] el-Kurtubî, II, 227-229; Yazır, I, 684-685.

[673] er-Râgıb el-Isfahânî, s. 544; er-Râzî, Tefsir, V, 103; İbn Manzûr, V, 112-115; XI, 701-703; Yazır, I, 681.

[674] er-Râzî, Tefsir, V, 103; Yazır, I, 681.

[675] İbn Kayyım el-Cevziyye, el-Tifayân fi Aksâmi'l-Kur'ân. s. 358.

[676] er-Râzî, Tefsir, V. 103; XXIX, 77-78.

[677] Yazır. I, 682-683.

[678] el-Kurtubî, II. 228.

[679] er-Râgıb el-Isfahânî, s. 269; er-Râzî, Tefsir, V,  71;  ez-Zebîdî,  III, 321;  İbn Manzûr, IV, 431-433; Yazır, I, 642,

[680] er-Râgıb el-Isfahânî, s. 269.

[681] ez-Zebîdî, III, 321; İbn Manzûr, IV, 431, 433; ez-Zâvî, II, 769.

[682] ez-Zeccâc, I, 259; er-Râzî, Tefsir, V, 71.

[683] Yazır, VI, 3951.

[684] İbn Kesîr, III, 528; el-Kurtubî, XIV, 172-173.

[685] Yazır, VI, 3951.

[686] Nitekim, bugün Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi'nin deneme uçuşunu yaptığı insansız X-43A jeti saatte 11.263 km hıza ulaşarak ses hızının 9.6 katı bir rekor kildi- http://www.milliyet.com.tr/contenl/teknoloji/tek 013/tekno-75. html. s, 1/2 15/12/2004

[687] Yazır, IV, 2523-2525.

[688] Yazır,ll, 718-719.

[689] er-Râzî, Tefsir. X, 186-192.

[690] ez-Zeccâc, l, 264.

[691] er-Râzî, Tefsir, XXVIII, 14.

[692] ez-Zeccâc, I, 259; Yazır, IV, 2524

[693] er-Râgıb el-lsfahânî, s. 136, 402; ez-Zemahşerî, I, 268.

[694] Dr. Faiz Kalın, Kur’an’da Zaman Kavramı, Rağbet Yayınları: 167-173.