Konu Başlığı: Sabır ve Şükür Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 16 Şubat 2011, 15:36:11 Sabr ve Şükr Mü'min'in hayatı sabr ve sükr arasında geçen bir hayattır; izzetin, kurtuluşun, başarının anahtarı sabr ve şüfcr’dür. Sabr 'darlıkta kendini tutmak' demektir; 'sabar-tü'd-dabbe' 'hayvanı yemsiz hapsettim', 'sabertü fülânen' 'falanın ardından kurtulamayacak şekilde tuttum’ anlamındadır. Sabr'da. böyle bir haps anlamı olup, 'aklın ve Şeriat'ın gerektirdiği hallerde nefsi hapsetme, kendine hakim olma' demek olur. Sabr çok genel bir kelime olup, sözgelimi, musibet anında dayanmak sabrdır, zıddı acelecilik ve dayanıksızlıktır; savaşta savaş meydanından kaçmayıp ayak direme sabr'dır, zıddı korkaklık ve firardır; gerektiğinde sır saklama, dili gereksiz sözlerden koruma sabr'dır, zıddı 'boş boğazlık'tır. Bunlar gibi sabr'ın çok geniş bir alanı ve çağrışımları vardır. Emir'ül-Mü'minin imanın dört direk üzerine oturduğunu ve bunlardan sabrın dört şubesi bulunduğunu belirtmişlerdir; bu dört şube de arzu, korku, zühd ve gözetmedir. “Cennet'i arzulayan şehvetlerden soyulsun, Ateşten korkan haramlardan yüz çevirsin; dünyada zühd sahibi olana musibetler kolay ve hafif gelir; ölümü gözeten de hayırlarda acele eder” buyurmuştur. [358] Kur'an sabredip salih amel işlemekten, cihad edip sabretmekten, sabredip takva sahibi olmaktan söz eder (Hud: 11, Nahl: 110,'A. İmran: 120, 125). Sabredenlere kâfirlerin hiç bir hilesi dokunmaz (A. İmran: 120). İslâmî hareketler her zaman sabr ister. Tüm rasûller gibi Hz. Rasûl-i Ekrem (S.A.V.) de gönderildiğinde Allah kendisine sabrı emretmiş, “Dediklerine sabr et ve onlardan güzel bir uzaklaşmayla uzaklaş; Ben'i ve o nimet sahibi yalanlayıcıları başbaşa bırak ve onlara biraz süre tanı” (Müzemmil: 10-11); yine, “kötülüğü en güzel olanla sav; o zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir. Buna ancak sabr edenler kavuşturulur, buna ancak büyük pay sahibi olan kavuşturulur” (Fussılet: 34-35) buyurularak, tebliğcinin aceleci olmaması, tebliğde sabr ve sebat ettiği gibi karşılığında gördüğü ezalara sabr edip, kendisine yapılanlara aynıyla karşılık vermeyip, kötülüğe iyilikle mukabele etmesi emr olunmakta ve bunun da kolay bir iş olmadığı, ancak sabr edebilenlerin bunu yapabileceği belirtilmektedir; şu halde tebliğde feverana, görülen eziyetlere aynıyla karşılık vermeğe kalkıp nefsi davranmaya yer yoktur.. Her zaman için yalanlayıcıların işkenceleri, alayları ve karşı koymaları bitmeyecektir. Rasûl-i Ekrem'in de zaman zaman gördüğü işkence ve yalanlamalardan dolayı göğsü daralıyordu ki, Cenab-ı Allah. (C.C.) yine şöyle teselli etti onu: “Andolsun biliyoruz, onların söylediklerine göğsün daralıyor. Sen Rabbini hamd ile teşbih et ve secd edenlerden ol”(Hıcr: 97-98). “Andolsun biliyoruz, onların dedikleri elbette seni üzüyor; gerçekteyse onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler bile bile Allah'ın ayetleri karşısında diretiyorlar. Senden önce de rasûller yalanlanmıştı da, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine sabr ettiler; nihayet kendilerine yardımımız yetişti. Allah'ın kelimelerini değiştirecek yoktur. Sana da rasûllerin haberinden geldi” (En'am: 33-34). İşte, her türlü ezaya, yalanlanmaya, dövülmeğe ve sövülmeğe Allah için sabr eden teblığciler sabırla, olduğu gibi namazla da Allah'tan yardım isterler (Bakara: 45); birbirlerine sabr’ı, merhameti ve hakkı tavsiye edip (Asr: 3, Beled: 17) eziyet ve işkencelere sabr ettikleri gibi, Allah'a hamd, teşbih ve secde konusunda da ihmalkâr olmamaya da sabr ederler, sabr’da adeta yarışırlar (A. İmran: 200).. Sonra Allah kendilerine yapılana karşı mukabele izni verip de silâhlı cihadı emrettiğinde yine sabr'a, devam ederler. Savaş alanından kaçmazlar, her türlü tehlike karşısında ayak direrler, düşmanlarından korkmazlar; üzerlerine sabr yağdırması ve ayaklarının yere sağlam basıp kaçmamaları için Allah'a dua ederler. Allah sabr edenlerin ortaya çıkması için onları belâlarla, korkudan, açlıktan yana ve mallardan, canlardan ve ürünlerden, yana eksiltme ile imtihan eder(Nahl: 110, Bakara: 250, Taha: 130, Bakara: 155, 173, A. İmran: 142). Büyük azim gerektiren bu sabr'dan sonra Allah sabredenler üzerinde nimetini tamamlar, düşmanlarından intikamım alır, mü'minlerin elleriyle daha Önce kendilerine işkence edenleri yer ile yeksan eder, sabredenler içinden Kendi emriyle hidayet eden imamlar var eder: “Müstaz'af kılınan o kavmi içini bereketle donattığımız yerin doğularına ve batılarına mirasçı kıldık. Rabbi'nin İsrail Oğulları hakkındaki güzel sözü sabretmeleri yüzünden tam yerine geldi. Fir'avn ve kavminin yapageldiklerini ve yükseltmekte olduklarını da darmadağın ettik” (A'raf: 137). “Sabrettikleri ve ayetlerimize yakînen inandıkları zaman içlerinden emrimizle hidayet eden imamlar var ettik” (Secde: 24). Demek ki, sabr selâmetin ve başarının anahtarıdır. Fakat, sabr mezellet demek değildir. Nefsî hareketlerden kaçınmak ve her durumda Allah'ın emrettiği şekilde olmak için elden gelen gayreti göstermek, gerektiğinde öfkeyi, kin ve intikam duygularını bastırmak, nefsin eğilimlerine gem vurmak, Allah'ın imtihan için verdiği ve O'nun yolunda gelen her türlü belâ ve musibete katlanmak ve şikâyetçi olmamak sabrdır. Ayrıca sabr günahlardan kaçınmak ve Allah'ın emirlerini yerine getirmek konusunda nefsi zorlamaktır. Rivayetlerde sabr’ın musibet anında, Allah'a itaat üzere olmak ve günahlardan kaçınmak konularında olduğu belirtilmiştir. Yine, rivayette gelmiştir ki, Rasûl-i Ekrem “İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o. zamanda ancak öldürmekle ve zorla mülke erişilir, ancak gasb ve cimrilikle zengin olunur, ancak dinden çıkmak ve hevaya uymakla sevgi kazanılır; kim bu zamana ulaşır da zengin olmaya gücü yettiği halde fakirliğe sabreder, sevgi kazanmaya gücü yettiği halde buğz olunmaya sabreder, izzete gücü yettiği halde alçaltılmaya sabrederse Allah kendisine beni doğrulayan elli doğrulayıcı sevabı verir” buyurmuşlardır. Şükr 'ni'metin bilinmesi ve açığa vurulması' demektir. 'Açmak, meydana çıkarmak’ anlamına gelen 'keşr’ kelimesinden 'ş'nin 'k' ile yer değiştirmesi sonucu oluştuğu ileri sürülmektedir; zıddı 'örtmek, gizlemek' anlamına gelen 'küfr'dür(bk. Küfr). 'Dabbetün şekür’ 'yağıyla sahibini memnun eden, yediğini belli eden hayvan' anlamındadır. 'Aynün şekra' 'dolu pınar’ demektir ki, suyuyla dolu olduğunu ve böylece kendisinin doldurulduğunu ortaya kor. [359] Allah mü'minleri her an sabr ve şükrle imtihan eder; insanın hayatı sabr ve şükr gerektirici olaylarla geçer. Ya insan bir takım musibetlerle denenir, Allah imana gelmeleri ve Kendisi'ni tanımaları için insanlara çeşitli nimetler verir; bazen önce onları darlıklarla deneyip sonra bolluğa çıkarır; zaman zaman bolluktan darlığa düşürür. Gerçek mü'min her durumda şükr eder ve elhamdü-lillâh der; bu aynı zamanda sabrın en yüksek noktasıdır. Bazıları darlıklarda sabr edemez, bolluklarda azar, nimeti kendinden bilir Allah'a şükrde bulunmaz. Allah'ı tanıyanlar ve O'na iman edenler başlarına gelen musibetin, kendilerine verilen ni'metin imtihan için olduğunu bilirler: “(Süleyman) tahtı yanına yerleşmiş görünce dedi: “Bu Rabbimin fazlındandır; şükr mü edeceğim, yoksa küfr mü edeceğim diye beni denemek istiyor..” (Nemi: 40). İnsanlar genelde iki hal üzeredirler, şükr veya küfr; Allah onları yaratıp yeryüzüne gönderdiğinde hangi halde bulunacaklar diye bakar. Şükr edenleri mükâfatlandırır, küfr edenleri ise cezalandırır: “Doğrusu biz insanı halden hale geçirdiğimiz karışık bir nutfeden yarattık da, onu işiten, gören yaptık. Biz ona yolu gösterdik, ya şükredici olur, ya küfr edici” (İnsan: 2-3). Demek oluyor ki, insan ya şükr üzerindedir, ya da küfr üzerinde. Şu halde, küfr'ün tam zıddı olarak şükr de üç şekilde olur: 1. Dille şükr.. Bu nimet vereni anmak, onu övmek ve nimeti izhar konusunda dilin üzerine düşeni yapmasıyla olur. Tabiîdir ki, dilin üzerine düşen yalnızca ni'met vereni anmak ve basitçe teşekkür etmek değil, O'nun dilden istediklerini yerine getirmek, yalan söylememek, doğru sözlü olmak, dille ma'rufu emredip münkerden nehyetmek, Kur'an okumak, zikr etmek, zulmü ve zalimi ortaya koymak, hakkı haykırmak vb. dir. Ayrıca, nimet vereni anmak da tabiî ki dilin şükrü arasındadır. 2. Kalple şükr. Kalben nimeti vereni tanımak, nimeti vereni tasdik etmek ve nimeti O'ndan bilmektir. 3. Vücudun diğer organlarıyla şükr. Ni'met verenin emir ve yasakları hangi organı ilgilendiriyorsa, o organa emirleri yaptırıp, yasakları işlemesine engel olmaktır. Organlar şükr etmedikçe nimet vereni dille ikrar edip, kalben tanımak tam şükretmek olmaz, kalbin şükrünü ortaya koyan bedenin azalarıdır. Kısaca şunu diyebiliriz ki, şükr bir bakıma İslâm'ı her bakımdan yaşamanın adıdır; bu bakımdan kolay değildir. Allah Kur'an-ı Kerim'inde örneğin Hz. İbrahim ve Hz. Nuh'u şükreden kullar olarak överken, insanların çoğunun şükr edenlerden olmadığını sık sık belirtmektedir: “Muhakkak İbrahim hanif olarak Allah'a boyun eğen bir ümmetti; müşriklerden değildi. O'nun ni'metlerine şükr ediciydi. (Allah) onu seçti ve onu doğru yola iletti” (Nahl: 120-121). “Nuh'la beraber taşıdıklarımızın zürriyyeti, doğrusu o çok şükreden bir kuldu” (İsra: 3). “Şükr olarak amel edin ey Davud Ailesi, kullarımdan şükreden azdır” (Sebe’: 13). “Allah insanlar üzerine fazl sahibidir, fakat onların çoğu şükretmez» (Yunus: 60, Bakara: 243, Secde: 9, Yusuf: 38, Nemi: 73, Mü'min: 61..). Allah insanlar için çeşit çeşit ni'metler yaratmış, onlara yol gösterici olarak peygamberler gönderip kitaplar indirmiş, kendileri için kulaklar, gözler ve kalp var etmiş, ayrıca doğru yolda olsunlar ve dünya-Ahiret saadetini kazansınlar diye emir ve yasaklarda bulunmuştur; bütün bunların karşılığında insana düşen O' nun yolunda yürümek ve emirleriyle yasaklarının dışına çıkmamaktır; işte şükr budur, Allah'ın insanlardan insanlar için istediği budur (Maide: 6, 89, Nahl: 78..); yoksa Allah insanların şükrüne muhtaç olmadığı gibi, küfürlerinden de etkilenecek değildir, “şükreden kendi iyiliği için şükreder, hem dünyada, hem Ahiret’te gerçek saadete erer ve Allah şükrünün karşılığında nimetlerini artırır ve kendisini mükâfatlandırır, yani O da kullarının şükrüne karşı şükredendir (Nemi: 40, İbrahim: 7, Nisa: 147, Teğabün: 17). Özellikle mü'minlerin şükrle imtihanı daha çok sabırlarının karşılığını aldıkları ve dünya nimetleriyle nimetlendirildikleri zaman başlar. İşte, ne yazık ki insanlar bu dönemlerde nimetlerle şımarmakta, Allah'ın emrinden çıkıp birbirleriyle boğazlaşmaya başlamaktadırlar. Çoğu ümmetlerin kaybetmeleri ve aralarında kanların akıp haksızlıkların işlenmesi böyle dönemlerde olmuş, hakkıyla şükr edemediklerinden birbirlerine düşmüşler ve sonunda Allah da durumlarına değiştirmiştir. Bu bakımdan, ni'met arttıkça ni'mete şükr'ün ve nefsin iğva ve aldatmalarına karşı da sabrın artması, güçlenmesi gerekir. [360] [358] Üsul-i Kâfi, III, HN:1536. [359] Müfredat, 265. [360] Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları: 488-495. Konu Başlığı: Ynt: Sabır ve Şükür Gönderen: Damla üzerinde 30 Ocak 2016, 17:49:08 Selamun aleykum..Sabr peygamberlerin sıfatlarından birisidir..İnsan sabırsız olmamalı..Peygamberimiz sav. o kadar kötülüğe karşı sabırlı olmuş ve haline şükretmiştir..Biz de sabırlı olup bulunduğumuz hale şükretmeliyiz..Çünkü daha kötüsü de olabilir..
Konu Başlığı: Ynt: Sabır ve Şükür Gönderen: Rabia 7 üzerinde 30 Ocak 2016, 17:55:41 Ve aleykümselam ; bütün kötü işlerde sabredersek kötü şeyler yapmayız.Bütün insanlar sabreder ve kötü şeyler yapmaz inşAllah.Allah'a şükretmeliyiz.Bu güzel nimetleri vermiş ve bizlerinde Allah'a şükredip nimetleri israf etmemeliyiz.
NİMETLERİ İSRAF ETMEYİZ !! AMİN Konu Başlığı: Ynt: Sabır ve Şükür Gönderen: Mustafa/Samed üzerinde 30 Ocak 2016, 18:11:24 Ve Aleykümüsselam. Fakirken sabretmeliyiz. Zenginken şükretmeliyiz. Paylaşım için Rabbim razı olsun.
Konu Başlığı: Ynt: Sabır ve Şükür Gönderen: Edanur üzerinde 30 Ocak 2016, 20:38:00 Aleykumusselam
Varligimiza malimiza paramiza ve yasamimiza sukretmeli fakirler ise sabretmeli ve kanaat etmelidir.Allah c.c razi olsun Konu Başlığı: Ynt: Sabır ve Şükür Gönderen: İkraNuR üzerinde 30 Ocak 2016, 22:11:15 selamun aleyküm.
herşey için şükretmeliyiz. sabır ve şükür çok önemlidir Rabbim bu iki şeyi eksik etmesin. Allah c.c. razı oslun. Konu Başlığı: Ynt: Sabır ve Şükür Gönderen: SeLiNaY 8 üzerinde 30 Ocak 2016, 23:10:42 Selamun Aleykum
Bizler önümüze çıkan her engeli sabırla beklemeli , ve her halimize şükretmeliyiz. Sabırla beklenen her işin sonu hayırla vesile olur inşallah. Allah razı olsun Konu Başlığı: Ynt: Sabır ve Şükür Gönderen: Sevgi. üzerinde 31 Ocak 2016, 03:41:08 Aleyna Ve Aleykümüsselăm ecmain. Müminin hayatı sabır ve şükr arasında geçen bir hayattır. İzzettin kurtuluşun ve başarının tek anahtarı ise sabır ve şükretmekle mümkündür.Mevlam bizleri sıkıntılı zamanlarda sabreden iyi günlerde de şükreden kullarından olabilmeyi nasip eylesin inşaAllah. ..Her hal için Rabbimize sonsuz şükürler olsun.
Paylaşım için Rabbim Razı olsun kardeşim.. Konu Başlığı: Ynt: Sabır ve Şükür Gönderen: Pelinay üzerinde 31 Ocak 2016, 14:13:18 Ve aleykumusselam ve rahmetullah.sabr ve sukur dinin temel ilkelerinden,olmazsa olmazrimizdan.
Konu da da cok guzel detayli aciklanmis.Allah razi olsun paylasim icin.Rabbim sabrimizi,şujrumuzu arttirsin insallah Konu Başlığı: Ynt: Sabır ve Şükür Gönderen: gizem 7/a üzerinde 31 Ocak 2016, 15:19:51 Her zamanımızda şükretmeliyiz.Allah her zaman bizim yanımızdadır Allah hiç bi zaman yanımızdan eksik olması .
Konu Başlığı: Ynt: Sabır ve Şükür Gönderen: Selma 8 üzerinde 08 Mayıs 2016, 19:42:27 Esselamü Aleyküm
Her zaman sükredenlerden olmalıyiz nankör insanlardan değil ve sabırlı olmalıyız sabretmek iyidir beklemeyi ögreniriz Allah Razı Olsun Konu Başlığı: Ynt: Sabır ve Şükür Gönderen: Ruhane üzerinde 15 Ocak 2017, 17:42:44 Aleykum selam .Mü'min'in hayatı sabr ve sükr arasında geçen bir hayattır; izzetin, kurtuluşun, başarının anahtarı sabr ve şükurdur..Rabbim sen yar ve yardimcimiz ol
Konu Başlığı: Ynt: Sabır ve Şükür Gönderen: sedanurr üzerinde 11 Aralık 2017, 00:46:46 Rabbim sabrımızı ve şükrümüzü arttırsın inşaAllah..
Konu Başlığı: Ynt: Sabır ve Şükür Gönderen: Mehmed. üzerinde 11 Aralık 2017, 07:16:52 Ve aleykümüsselam Dar zamanda sabretmek bol zamanda da şükretmek mü min bir kimsenin hasletlerindendir Rabbim paylaşım için razı olsun
|