Konu Başlığı: Orucun Yüklediği Ağır Hükümleri Kaldıran Ayetin İniş Sebebi Gönderen: müzzemmil üzerinde 16 Eylül 2011, 18:55:25 Orucun Yüklediği Ağır Hükümleri Kaldıran Ayetin İniş Sebebi Nasranîler (Hiristiyanlar) iftar ettiklerinde, yerler içerler ve eğer uyku uyumamışlarsa, kadınlarıyle de birleşebilirlerdi. Müslümanlar da oruçlarını ayni şekilde tutuyorlardı. Medineli sahabilerden kırk kişi kadar bir grup yatsıdan sonra uyudukları halde, kadınlarıyle birleşmişler ve fakat nadim da olmuşlardı. Bunlar Resülüllâha gelip durumlarını olduğu gibi açıklıyorlardı. Meğer orada bulunan Hz. Ömer de ayni hatayı işlemiş, o da, durumunu onlar gibi Peygambere açıklamıştı. Hz. Ömer (r.d.) zevcesine yanaşınca zevcesi ona “ben uyumuşum» demiş uyarıda bulunmuştu. Zira orucun şartlarına göre, eşlerden gerek kadın ve gerekse erkek olsun, uyudukları taktirde, onlara birleşmek günahtı. Ama ne fayda ki Hz. Ömer (r.d.) zevcesinin uyarısına aldırış etmemiş, arzusunu yerine getirmişti. Peygamberimiz bunları kendilerinden dinledikten sonra Hz. Ömere, - Ya Ömer, bari sen bu duruma düşmemeliydin» dedi. Bu sözden ziyadesiyle duygulanan Hz. Ömer, ağlayarak meclisten ayrıldıydı. Yine o sıralardaydı ki Resülüllâh, Medine'de dolaşırken, yaşlı bir zat olan Sarme bini Kaysi, ayakta duramıyacak halde görünce ona, - Ya Sarme, seni çok zayıf görüyorum, sana noldu, buyurdu. Serme, - Ya Resülüllâh, dün akşam zevceme dahil oldum (birleştim) bana “sana yemek hazırladım, getirip ısıtayım» deyip gitti. Ben de, o gün çalıştığım için uyumuştum. Zevcem geldiğinde beni uyurken görünce “yazıklar oldu, vallahi artık sana ekmekte su da haram oldu» diyerek gitti. Ben bu durumda oruçlu sabahladım. Bu gün de bahçemde çalışırken dayanamamış bayılmışım, diye cevap verdi. Bunun üzerine Resülüllâh, gözlerinden yaşlar akarak oradan ayrıldılar ki, Ramazan geceleri her oruçluya, eşiyle birleşme izni veren ayet nazil oldu [103] Bu konu ile alakalı şu rivayetler de vardır : Sahihi Buharîde, Berra bini Azipten şu rivayet nakledilir. (Oruç ilk farz kılındığında) oruçlu bir şahabı, iftar zamanında, iftar etmeden uyursa, o zat, ne o gece ve ne de ertesi günün iftarına kadar bir şey yiyemezdi. Medine'li Sarme bini Kays, iftar vakti evine geldi ve zevcesine, - Hazırda yemeğin var mı? diye sordu. Zevcesi, - Hayır yoktur, fakat şimdi gider getiririm, dedi. Sarme o gün toprakta çalışmış olduğu için yorgundu ve bu sebeple uyudu. Zevcesi onu uykuda görünce; - Vay sana yazıklar oldu, diyerek gitti. Ertesi gün yarı olunca Sarmeye bahçesinde açlıktan baygınlık gedi. Durum Resülüllâha bildirildi. Bunun üzerine, Ramazan geceleri kadınlarla birleşmeye ruhsat veren ayet nazil oldu. [104] Bâzı rivayetlere göre, Orucun ilkin farz kılındığında kişi, yatsıdan yatsıya oruç tutardı. Eğer uyursa, zevcesiyle birleşemez, yiyemez ve içemezdi. [105] Oruç hakkındaki bu ağır külfetleri nesheden ayetin meali şudur : “Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak, size halal oldu. Onlar sizin libasınız, siz de onların libasi (gibi) siniz. Allah, nefislerinize karşı zaaf göstermekte olduğunuzu bildi de, tevbenizi kabuletti, sizi affetti. Artık onlara (eşlerinize geceleri) yaklaşın ve Allah'ın hakkınızda yazdığını isteyin. Fecri (sadık) olan ak iplik, kara iplikten size seçilinceye kadar, yiyin, için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın...» [106] 11- “(Oruç) sayılı günler (de) dir. Artık sizden kim (o günlerde) hasta yahut seferde olur da (orucu yerse) tutmadığı günler sayısınca, başka günlerde (orucunu) tutar, (hasta ve seferde olmayıp da) oruca takati olanların üzerine ise (bir gün için) bir yoksulu doyuracak (kadar ona) fidye (vermek) vardır. Kim ki isteğiyle (fidreyi fazla vererek) hayır yaparsa bu onun için hayırlıdır, oruç tutmanız da hayırlıdır", eğer bilirseniz.» [107] Yukardaki ayet mealinin altını çizdiğimiz satırlardaki hüküm, şüphesiz bu günkü tatbikatımıza aykırıdır. Çünkü burada, oruca takati olanlara, verecekleri fidye karşılığında oruç yeme ruhsatı verilmektedir. Bu durumu normal bulmayan bir kısım tefsircî veya tercümeci, hükmün özünü teşkil eden ayetteki “yutıkunehu» (oruca takati olan) kelimesini çeşitli yönde manalandırmışlardır. “Yutıkunehu »yu kimisi (oruca takati olmayan) kimisi ise (orucu zorlukla tutan) diye manalandırmışlardır. Nitekim Celaleyn tefsirinde bu kelime, (takati olmayan) diye tefsir edilmiştir. Hemen ilave edelim ki Taberi, İbni Kesir ve Kazıyı Beyzavı tefsirlerinde ilmî gerçekler, ayan beyan belirtilmiş, bu hükmün bir sonra gelen ayeti Kerime ile neshedildiğine işaret edilmiştir. Ama ne fayda ki acizanem bu tefsirlerdeki şu hakikatlara henüz vakıf olmadığım bir zamanda, ayni konuya ait bir soru karşısında, genç bir vaiz olarak kürsüde nasıl terlediğimi hiç unutamam.[108] Fidye Mukabili Oruç Tutmamak İbni Cerir, Muaz İbni Cebelin (r.d.) şöyle dediğini haber ve rir: “Resülüllâh (a.s.) Medine'ye geldiğinde, Aşura gününü ve her ayın üç gününü de tutmaktaydı. Sonra Allah Taâlâ, Ramazan ayının oruç tutulmasını farz kıldı ve biri “Yaeyyühellezine amenu» ile, diğeri de “Eyyamen mâ'dudat» ile başlayan (Bakara 183, 184) ayetlerini, gönderdi. (Bu defa) isteyen oruç tutuyor, isteyen her gün için, bir yoksulu doyurma karşılığı orucu yiyordu. Daha sonra Allah Taâlâ, seferde olmayan sağlıklı herkese oruç tutmayı farz kıldı ve “Femen şehide minkümüşşehre felyesumhu» (sîzden Ramazana şahid olan, o ayı oruç tutsun) ayetini (Bakara 185) gönderdi. Fidye karşılığı oruç yeme müsaadesini yalnız, oruca takati kalmayanlar için geçerli bıraktı.» [109] Buhari ve Müslim, Seleme Bini Ekvâ' (r.d.) dan şunu haber verirler: “Oruç tutmağa takati olan herkes, her gün için bir yoksulu doyurma karşılığında orucu yiyebilirdi. Bu durum, meali “Ramazana sizden şahid olan o ayı oruç tutsun» olan ayet , gelinceye kadar sürdü, eski hükmü getiren ayeti (Bakara 184) sonra gelen (Bakara 185) ayet neshedip hükmünü değiştirdi. [110] Bu açıklamalardan sonra şimdi de, 11. maddede meali yazılmış olan ayetin, oruca takati olduğu halde, fidye karşılığında orucun yenebileceğine ait olan hükmü nesheden ayet mealini okuyalım : “Ramazan ayıdır ki Kur'an, onun içinde (kadir gecesi) indirildi. (Kur'an) insanlara hidayettir, doğru yolun ve hak ile batılı ayıran hükümlerin açık açık delilidir. İçinizden her kim o aya şahid olursa, onu oruç tutsun. Kim ki hasta olur veya bir seferde bulunursa, başka günlerde, oruç tutmadığı günler sayısınca (orucunu tutsun) Allah size kolaylık diler, size güçlük dilemez, iddeti (oruç gününe ve ayına ait müddeti) ik maletmeniz ve Allah'ı, size hediye ettiği nimetlerin üzerine tekbir etmeniz (çok büyük tanımanız) için, olaki (ona) şükredersiniz» [111] Görülüyor ki bu ayet, fidye vermek suretiyle oruç yemeyi kaldırmış, hasta ve seferde olanları bile, oruç tutmadıkları günler sayısınca, başka günlerde tutmağa mecbur etmiştir. Ancak sahabîlerin tatbikatlarından anlaşılıyor ki fidye vermek karşılığında oruç bozma müsaadesi, yalnız orucu çok güçlükle tutan ihtiyarlara mahsus olarak kalmıştır. Nitekim: Sahabîlerden Hz. Enes (r.d.) ihtiyarlığı sebebiyle Ramazan orucunu tutamamış, yağlı ekmeklerden hazırladığı yemekleri, davet ettiği otuz yoksula yedirmiştir. Şafiîye göre, oruca ve fidyeye takati olmayan ihtiyarlar, fidye vermeden de oruçlarını yiyebilrler. Bu içtihatta Şafiî, meali “Allah hiç kimseye takati olmayan külfeti yüklemez» olan (Bakara 286) ayete dayanır. [112] İbni Abbas (r.d.) neshedilen (Bakara 184) ayetteki “Yutıkunehu» kelimesini “yutavvikunehu» olarak okurmuş. Bu taktirdirde mâna “Oruca güçlükle dayanabilenlere ise, fidye (yoksulu doyurma) vardır» şeklini almış olur ki bundan, takati pek az kalmış ihtiyarlar faydalanırlar. Esasen İbni Abbas (r.d.) ayetteki bu hüküm, neshedilnıemiş, der. [113] İbni Kesir, bu ayetlerin tefsirinde, nesih keyfiyetini kabul etmediği yolunda İbni Abbasa (r.d.) isnadedilen rivayeti, Said İbni Cübeyrden başkası haber vermemiştir, der. İbni Kesir, ayni zamanda şu rivayeti de kaydeder : “İbni Ebi Leyla, Hal'd îbni Abdullaha demiş ki, - Ramazan ayında Âtâyı ziyarete gittiğimde onu, oruç yerken gördüm. Bunun üzerine Âtâ (mâzûriyetini ifade için olacak) şöyle dedi. - İbni Abbas (r.d.) dedi ki “Femen şehide minkümüşşehrc felyesumhu» (Ramazan ayına şahidolan, o ayı oruç tutun) ayeti inince, oruca takati olan ve seferde olmayan herkese, oruç farz kılındı. Fidye karşılığında, hasta olmayanların oruç yeme ruhsatı neshedilmiş oldu. Bu kolaylık yalnız oruca takati kalmayan çok yaşlı ihtiyarlara mahsus olarak kaldı.» Bu rivayeti de dayanak olan İbni Kesir, hasta olmayanların, fidye karşılığında oruç yemelerine ait olan ruhsatın, kaldırıldığını yazar. 12- “Size savaş açanlarla Allah yolunda siz savaşın, aşırı gitmeyin (onlar vazgeçerse siz de geçin) Şüphesiz ki Allah (c.c.) aşırı gidenleri sevmez» [114] 13- “(Bu taktirde) onları yakaladığınız yerde öldürün, sizi çıkardıkları yerden (Mekke'den) onları çıkarın. Fitne adam öldürmekten beterdir. Onlar, Mescidi Haramda, sizinle vuruşuncaya kadar (vuruşmadıkça) siz de orada, kendileri ile vuruşmayın Eğer onlar sizi öldürürler se, siz de onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir»[115] 14- “(Bununla beraber) eğer onlar vuruşmaya son verirlerse, (siz de bırakın çünkü) Allah (c.c.) Gafuru-rahimdir»[116][117] Bu Ayetlerin Nüzul Sebebi Bu ayetlerin iniş sebebini İbni Abbas (r.d.) şöyle açıklar: “Bu ayetler, Hudeybiyede yapılan muahede hakkında inmiştir. Vakta ki Resülüllâh (a.s.) eshabi ile birlikte yapacağı (umre) ziyaretinden alıkondu ve Mekke'ye sokulmadı, kurbanını Hudeybiyede kesti ve Mekke'lilerle yaptığı muahede gereğince Umre ziyaretini bir yıl sonraya bıraktı. Bu bir yılın sonunda Resülüllâh (a.s.) tekrar Umre yapmak için Mekke'ye gitmek üzere gerekli hazırlıklara başlamıştı ki sahabîler, Mekke'lilerin muahedeyi bozup karşı gelme ihtimalini düşünerek, Haremi Şerifte kan dökülmesinden hiç hoşlanmıyorlardı. O zaman “Ve katilü fi sebilülahi» (ile başlayan) bu ayetler indi.» Katade (r.d.) de şöyle der : “Hudeybiye muahedesinden bir yıl sonraki Zilkade ayında Resülüllâh (a.s.) Mekke'de üç gün kaldılar, eshabi ile birlikte Umrelerini yaptılar [118] Gerek nüzul sebebi ve gerekse mealleri yazılı bulunan bu üç ayette, savaşın ancak, müdafaa halinde yapılabileceği emrolunmaktaydı. Mekkei Mükerremenin fethine sıra gelince bu ayetlerin getirmiş oldukları müdafaa savaşma ait hükümler, meali altta yazılı ayetle neshedilmiştir. Bu hususta Katade (rd) den gelen rivayette, Savaşın ancak müdafaa halinde ya pılabileceğini emreden ayetlerin, Tevbe Sûresinin 5. ayetiyle neshedildiği bildirilir.[119] îbni Kesir tefsirinde de, ayni rivayetler vardır. “(Savaşın) Haram olduğu aylar (Recep, Zilkade, Zilhicce, Muharrem) çıktığı vakit, artık o müşrikleri, onları nerede bulursanız öldürün, onları yakalayın, onları hapsedin, onların bütün geçitlerini tutun. Eğer tevbe ederlerse, namaz kılar zekât da verirlerse, yollarını açın. Çünkü Allah (c.c.) çok mağfiret edicidir çok esirgeyicidir.» [120] “Kılıç Ayeti» diye adlandırılan bu ayet, kitapsız putperest müşrikleri hedef almakta, tevbe edinciye, hatta namaz kılıp zekâtta verinciye kadar savaşın devamı emredilmektedir. Nitekim Mekkei Mükerreme, bu ayetin inmesinden sonra fethedilmiştir. Bununla beraber şunu da belirtelim kî bu ayet, kitap ehli olan Yahudi ve Hiristiyanları hedef almış değildir. Onlara karşı savaş açılmasını emreden ayet ise, meali En'am Sûresine ait mensuhlar bölümünde okunacak olan Tevbe Sûresinin 29. sunu teşkil eder. Bu ayette kitap ehline karşı açılacak taarruz savaşının, namaz kılıncıya ve zekât verilinciye kadar değil, cizye verecekleri zamana kadar devam ettirilmesi emredilmiştir. Savaşın haram olduğu aylara gelince, bu hususta Peygamber Efendimizin Veda hutbesindeki şu beyanlarını da almakta fayda gördük. Bu hutbenin bir yerinde Peygamber Efendimiz şöyle buyurur : “... Sene on iki aydır. Bunun dört ayı(nda savaşmak) haramdır. Bunlardan üçü peş peşe, Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receptir...» [121] Yukarda da işaret edildiği üzre,e Tevbe sûresi indikten sonradır ki, içinde savaşın haram olduğu Mekkenin fethi cihetine gidilmiş ve orada kan dökülebilmiştir. Nitekim bu konuda, Buhari ve Müslimin bildirdiklerine göre, Mekkeyi fethedince Peygamber Efendimiz, şu hitabede bulunmuşlardır : “Ey insanlar, Allah gökleri ve yeri yarattığı günden beri Mekkeyi (savaş için) haram kıldı. Benden önce hiç kimseye (muzır olmayan) canlıyı burada öldürmek helal olmadı, benden sonra da helal olmayacaktır. Ancak (fetihte) günün bir saati bana helal oldu, sonra yine kıyamete kadar harama döndü.» [122] Şeyhzade de şu haberi okuruz : Hac Emiri olarak Ebubekir (r.d.) Mekkeye gönderilmişti. Bundan sonra Hz. Ali (r.d.) Müşriklere karşı girişilmesi emrolunan taarruza ait ayetleri, yâni Tevbe Sûresinin 40 ayetini okumak üzere Mekkeye gönderildi. Kurban Bayramının ilk günü (10 Zilhicce) Akabe cemresi yanında ayağa kalkan Hz. Ali (r.d.) müşriklere, o günden itibaren Rabiulaharın onuna kadar mühlet vermiş ve şunları bildirmişti : 1- Bu yıldan sonra hiç bir müşrik, Haremi Şerife yanaşamıyacaktır. 2- Beytullahı bundan sonra kimse çıplak tavaf edemiyecektir. 3- Mümin olmayanlardan başkasının Cennete giremiyeceği bilinmelidir. 4- Bozulmamış muahedeler, müddetlerini dolduracaktır. Şunu da ilave edelim ki, Kılıç Ayeti denen bu ayetin, daha bir çok ayetleri de neshettiği ileride görülecektir. Bazı rivayetlere göre bu ayet, 124 ayetin hükmünü değiştirmiştir. 15- “Onlar, hangi şeyi nafaka olarak vereceklerini sana sorarlar. De ki, -maldan vereceğiniz şey, (önce) ananın, babanın, akrabanın, yetimlerin, yoksulların, yol oğlunun (misafirin hakkı) dır. Her ne hayır işlerseniz şüphesiz Allah onu çok iyi bilen (karşılığını veren)dir» [123] Bu Ayeti Kerime, Sahabîlerden “Amr İbni Cemuh'un “Yâ Resülüllâh hangi şeyi sadaka olarak verelim» sorusuna karşı cevap olarak inmiştir. Ebu Ca'fer Bini Zeyd Bini El Ka'ka'a göre, Zekâti farz kılan Ayet gelince, bu ve bu gibi sadakaya ait Ayeti kerimeler nesholmuştur. [124] 16- “Sana Haram olan o ayı, ondaki savaşı, sorarlar. De ki: - onda (o ayda) savaşmak büyük (günah)tür. Allah yolundan (insanları) men'etmek, onu inkâr etmek, (ziyaretçilerin) Mescidi Harama gitmelerine engel olmak, onun halkını oradan çıkarmak ise, Allah katında daha büyük (günah)tür. Fitne adam öldürmekten de beterdir. Kâfirler, güçleri yetse, sizi dininizden döndürünceye kadar, sizinle savaşmalarında devam edeceklerdir. İçinizden kim dininden döner de o, kâfir olarak ölürse, onların yaptığı (iyi) işler, Dünyada da, Ahi-rette de boşa gitmiştir. Onlar o ateşin (Cehennem) arkadaşlarıdır. Onlar orada, ebedî kalacaklardır.» [125] Bu Ayeti Kerimenin, Mekkei Bükerreme de savaşı yasaklayan hükümleri, Tevbe sûresinin “Kılıç Ayeti» denen 5. Ayetindeki “Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün» hükmü ile nesholmuştur. Ve bundan sonradır ki Bekke'de savaş yapılabilmiştir. [126] 17- “Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: - onlarda hem büyük günah, hem insanlar için faydalar vardır. Günahları ise faydalarından daha büyüktür. - Yine hangi şeyi nafaka olarak vereceklerini sana sorarlar. De ki : ihtiyacınızdan artanı (verin) Allah size böylece Ayetlerini açıklar. Olurki Dünya ve Ahiret işlerini düşünürsünüz.» [127] İmamı Ahmed ve Ebu Davut ile Tirmizi, Hz. Ömerden (r.d.) naklen rivayet ederler ki : Hz. Ömer (r.d.) “Ey Allah'ım, şarap hakkında çare olan bir beyani bize bildir. Çünkü o, aklı da, malı da alıp götürüyor» diye duada bulunrdu. Sonra meali üstte yazılı Ayeti Kerime indi. Bunun üzerine Hz. Ömeri çağırdılar ve ona bu Ayeti Kermieyi okudular. (Beklediği çarei bu Ayette bulamayan) Hz. Ömer, ayni duayı tekrarlamakta devam etti. Bundan sonra Nisa Sûresinin, meali “sarhoşluk halinizle namaza yaklaşmayın» olan 43. Ayeti indi. Bunun üzerine Peygamber Efendimizin dellali, namaza durulacağı vakıtlarda “sakın sarhoşken namaza yaklaşmayın» tarzında seslenir olmuştu. Hz. Ömer tekrar çağrılarak bu sefer ona, şarap hakkında gelen bu (ikinci) Ayet okundu. Hz. Ömer (beklediği çareyi bu ayette de bulamamış ki) duasını yine tekrarladı. Bu defa meali altta yazılı Ayetler indi : “Ey iman edenler! içki, kumar (tapmak için konan) dikili taşlar, fal okları Şeytanın murdar işlerindendirler. Onun için bun(lar)dan sakının ki felah bulaşınız[128] Şeytan içkide ve kumarda ancak, aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah'ı (c.c.) anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz vazgeçtiniz değil mi?» Bunun üzerine Hz. Ömer tekrar çağrıldı (ve meali üstte yazılı ayni zamanda şarap hakkındaki müsaadekâr hükümleri nesneden bu iki) Ayet ona okundu. İkinci Ayetin sonu olan “artık vazgeçtiniz değil mi?» sözünü de işiten Hz. Ömer, bu defa (beklediği beyana kavuştuğu için) “vaz geçtik, vaz geçtik» dedi. [129] [103] Ennasihu vel mensûh S. 17 [104] Tecridi sarih Hadîs No. 910 [105] Esbabun-Nüzül S. 27 [106] Bakara: 2/187. [107] Bakara : 2/184. [108] Not : 1922 yılında, Samsun Müdafaai Hukuk Cemiyeti adına, şehrin büyük camiinde bir gün vaaz verirken, eski Rize Mütasarrifi Sudi Bey isminde bir zat olduğunu sonradan öğrendiğim bu dinleyicim bana «Resimli Mecmua» adiyle o sırada çıkan bir dergiyi uzatıyor ve — Hocam bu dergide oruç hakkında bir yazı vardır, lütfen onu cevaplandırır mısınız? diyor, dergideki soruları bana yöneltiyordu. Dergideki yazıda merhum Süleyman Nazif, oruca ait olan yukardaki ayet mealini ele alıp herkesi, verecekleri fidye karşılığında, oruç tutmamağa davet ediyordu. Yazıda ayrıca, tercümesi «Allah, emirlerine uyulmasını sevdiği gibi, bahşettiği ruhsatlardan istifade edilmesini de sever» olan bir hadisin metni de, dayanak olarak dercedilmiş bulunuyordu. O anda bu ayetin, alttaki ayetle neshedüdiği hususu hakkında henüz bir bilgim yoktu. Bu sebeple bu yazıya, şu mantıki cevapla mukabele etmeyi daha uygun bulmuştum: Demiştim ki; Resüllüllâh Efendimizin, oruca takati olduğu halde bi günü dahi, fidye mukabilinde yediğine dair kitaplarda hiç bir malûmat yoktur. Aksine onun, bütün Ramazan aylarını oruçla geçirdiği tevatür halindedir. Bu duruma göre muhterem yazarın bu düşüncesi batıldır. O sıra, Osmanlı devrinde açılan Meclisi Mebusanda Tekirdağ" Mebusu olarak bulunmuş olan Harun. Efendi ismindeki, Samsun Müftüsü de dinleyicilerim arasındaydı. Onun teşvik ve tasvibi ile bu cevabım, neşredilmek üzere o zaman aynı dergiye de gönderilmiştir. Netice olarak şunu ifade etmek istiyorum ki, Nasih-Mensûh ayetler hakkında yazdığımız bu mütevazı esere ait araştırmalarımız, ta o günde doğan bir tecessüs saikesiyle başlamıştır. Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 39-42. [109] Tf. Ayattul Ahkam C. 1, S. 195 [110] Camiulbeyan (Taberî) C. 2, S. 132 [111] Bakara: 2/185. [112] Tf. İbni Kesir C. 1, S. 215 [113] Buharı (Babuttefsir). de [114] Bakara: 2/190. [115] Bakara: 2/191. [116] Bakara: 2/192. [117] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 43-45. [118] Esbabı nüzul S. 29, 30, Kurtubi T. C. 2, 8. 326 Mecmeulbeyan C. 2, S. 284 [119] Kurtubi C. 2, S. 330, Taberi C. 2, S. 193 [120] Tevbe: 9/5. [121] İbni Kesir C. 2, S. 353 [122] Kurtubi C. 2, S. 330 Taberi C. 2, S. 193 [123] Bakara: 2/215. [124] Ennasih vle Mensub S. 20 [125] Bakara: 2/217. [126] Ennasih vel Mensuh S. 20 [127] Bakara: 2/219. [128] Maide: 5/90. [129] Süyutînin «Eddürrül Mensür»ü C. 1 S. 252 «Tçfsiri İbni Kesir,» .C. 1, S. 255 Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 45-50. Konu Başlığı: Ynt: Orucun Yüklediği Ağır Hükümleri Kaldıran Ayetin İniş Sebebi Gönderen: Ceren üzerinde 28 Ocak 2017, 23:03:17 Esselamu aleyküm.Rabbim bizleri ayetler ışığında yaşayan ve orucu hakkıyla ve vaktinde tutup onun rahmetine kavuşan kullardan olalım inşallah.Rabbim razı olsun paylaşımdan...
Konu Başlığı: Ynt: Orucun Yüklediği Ağır Hükümleri Kaldıran Ayetin İniş Sebebi Gönderen: Sevgi. üzerinde 29 Ocak 2017, 01:51:43 Aleyna Ve Aleykümüsselăm. Mevlam bizleri hakkıyla oruç tutanlardan eylesin inşaAllah. Amin ecmain
Konu Başlığı: Ynt: Orucun Yüklediği Ağır Hükümleri Kaldıran Ayetin İniş Sebebi Gönderen: Ruhane üzerinde 29 Ocak 2017, 12:36:46 Aleykum selam rabbim orucunu hakkiyla kilan kulardan eyleain bizleri
Konu Başlığı: Ynt: Orucun Yüklediği Ağır Hükümleri Kaldıran Ayetin İniş Sebebi Gönderen: Ruhane üzerinde 29 Ocak 2017, 14:12:10 Alehkum selam Allahim razi olsun yar ve yardimcimiz olaun insaalah
Konu Başlığı: Ynt: Orucun Yüklediği Ağır Hükümleri Kaldıran Ayetin İniş Sebebi Gönderen: Mehmed. üzerinde 29 Ocak 2017, 15:01:13 Ve aleykümüsselam Allah Teala ya hamd olsun ki bizlere zorluk yüklenmemiştir Rabbim paylaşım için razı olsun
|