๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 09 Şubat 2011, 14:21:11



Konu Başlığı: Öncelik ve Sonralık
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 09 Şubat 2011, 14:21:11
Öncelik-Sonralık

 Öncelik ve sonralık, olayları birbirinden ayırır. Hangi olayın hangisinden önce ve hangisinin de diğerinden sonra olduğunu ifade eder. Olayın kapsadığı süre, tamamen süre ile; öncelik-sonralık, olayın başı ve sonu ile alakalı bir husustur. Bir olaya göre önce olan, diğer bir olaya göre mutlaka sonradır. Öncelik daha çok geçmiş ile, sonralık ise daha çok gelecekle ilişkilendirilebilir.

Fakat her öncelik, geçmiş; her sonralık da gelecektir hükmüne va­rılamaz Çünkü geçmişte de bir çok öncelik ve sonralıklar vardır. Tarihî vakaları tasnif ve tafsil ederken, ifadeye ulaşan öncelik ve sonralıklar, hep geçmişe mal olmuş terimlerdir. Öncelik ve sonralığın her biri, tek başına yarı kapalı yarı açık, ikisinin ayırdığı bir olayda ise tam olarak açık bir sürelendirmedir.

Zamanın, varlığa önceliği, beraberliği tartışma konusudur. Fi­ziğin geldiği noktada zamanla varlık, beraberlik arz etmektedir. Newton'da zaman, ezelî ve ebedî maddeden bağımsız bir akıştır; madde daha sonra yaratılmıştır. Olaylar ve madde olmasa da za­man, akıp gitmektedir [223]. Böylece Newtoncu bir yaklaşımla zama­nın varlığa önceliği görülmektedir. Belki de zaman, çok uzun bir süre varlıktan mücerret olarak akıp gitmiştir. Bu anlayışa göre, akıp giden zamanın belli bir noktasında varlığın zuhur etmiş ol­ması gerekmektedir. Kant ise zamanın sonsuzdan beri sürüp gittiği kanaatindedir [224]. Bilimsel yaklaşımda tabiat kanunları, eşyanın ya­ratılışının sebebi değil, sonucudur. Bilim dalları da tabiat kanunla­rının sonucudur [225]. Eski filozofların bir kısmı zamanın, maddeden soyut bir özünün var olduğunu kabul ederken, onun öncelik ve sonralıkla yok olamayacağını [226], her zaman var olacağını, olmaya­cak olanın, varlık veya olayın kendisi olacağını söylemeye çalış­mışlardır. Halbuki zamanın özü yoktur. Onun mahiyeti, hareketin ölçüsü ve niceliği olmasıdır. Öncelik ve sonralık, hareketin özüyle alâkalıdır. Öncelik-sonralık bir arada bulunmaz; öncelik yok olur; arkasından sonralık gelir ve böylece zaman oluşmuş olur. İşte bu şekilde zaman da yenilenen bir yapıya ulaşır. Öncelik ve sonralığın olmadığı yerde zaman kavramı yoktur. Binaenaleyh öncelik ve sonralık, olma ve olmamaya göre, hareket de olma ve oluşmaya göredir. Bunlar olmadan zaman olmaz. Zaman, her an yeniden olan şeyle beraber vardır. Yenilenme yoksa, zaman da yoktur [227].

Esasen adına takdim tehir denilen şey de öncelik ve sonralıktır [228]Nitekim Planck döneminde büyük miktarlarda madde ve enerji, toptan ortaya çıkmak veya kaybolmakla aynı şekilde davranmış olabilir. Bu durumda zaman kavramının kendisinin hiçbir anlamı olmayabilir.

Tam pratik amaçlar açısından Planck dönemi, evrenin kökeni sayılabilir [229]. Bu açıdan öncelik ve sonralığı değerlendirme şansı oldukça karmaşıktır. Zira söz konusu süreden öncesine gitmek ve o konuda söz söylemek, veriler ışığı altında kuramdan öteye git­memektedir. Öncelik ve sonralık, zaman kavramının varlığa ve olaylara göre izlenebilen somut ifadeleridir.

Pratik amaçlar açısından durum böyledir. Bilimsel açıdan 1970'lerde Penrosa ile Haw-king genel görelilik kuramına dayana­rak evrenin zaman içinde bir başlangıcını kanıtlamışlardır. Zira ge­nel görelilik kuramına göre, tüm fiziksel kuramlar evrenin yaratılı­şının başlangıcında işlememektedir [230]. Öncelik ve sonralık da, za­man kavramının fiziğe dayalı ifadelerindendir. Bu nedenle varlık ötesinde, evrenin oluşumundan önce bir öncelik ve sonralık ara­mak mümkün değildir. 1970'lerden sonra, atom altı fiziğinin bul­gularıyla donanmış kozmoloji uzmanları, önceden kabul ettikleri faraziyeleri sorgulamaya koyulmuşlardır. Madde, neden var olmak zorundadır, ilk kuvarklar ve elektronlar nereden geliyor, şeklindeki sorular, atom altı fiziği, kozmolojinin sınırlarını ilk 0.00001 saniye­den daha erken zamanlara götürmüştür [231]. Buna göre evrenin başlangıcından "önce" diye bir ifade olamaz. Çünkü olayı mey­dana getirecek olan varlık yoktur ki olay meydana gelebilsin. Olay ve varlığın olmadığı yerde zaman kavramına ait öncelik ifadesi el­bette yanlış olur. Nitekim Hawking de Augustine'in zaman kav­ramı konusunda, "Tanrının yarattığı evrenin bir özelliğidir, ondan önce zaman yoktur", ifadesini yerinde ve haklı bulmaktadır. Statik bir evren inanışında, böyle bir zamanın varlığını kabul etmek ancak metafiziğin kapsamına girer [232]. Bize göre, fiziğin böyle bir tes­pitte bulunması, gayb aleminin önceliğini, varlığın gayb alemine çıkıştan önce plan ve projesinin mevcut olduğunu[233]desteklemektedir.

Filozoflardan bir kısmı tarafından zamanın yaşanan bir ger­çeklik oluşunun kabul edildiği [234] değerlendirmeye, kozmik, sosyo­lojik, psikolojik, ekonomik ve biyolojik zaman bağlamında katıl­mamak mümkün değildir. Ancak, zamanın kökeni hususunda, aynı şeyi söylemek bilimsel olarak teoriyi, teolojik olarak da itikadı ilgilendiren bir husustur. Zira zamanı, varlığın önüne koyarak, var­lığın olmadığı yerde böyle bir realiteden bahsedilemez. İbn Sînâ, en-Necât'ında zamanın varlığı meselesi üzerinde dururken, hare­ketsiz, zamanın kavranılamayacağını belirttikten sonra, Ashâb-ı Kehfi buna örnek gösterir. Fakat eş-Şifâ'da onun, bu fikri benim­semediği söylenmektedir [235]. Bize göre bu yaklaşım zayıftır. Çünkü bir müellifin kesin kanaatini, sonra yazılan eser ortaya koymakta­dır. en-Necât, eş-Şifâ'dan sonra yazılmıştır. Dolayısıyla İbn Sînâ'nın en-Necât'taki fikri esastır. Ayrıca Ashâb-ı Kehf'in fark ede­mediği öncelik ve sonralık değil, sürenin ölçümüdür. Yani onlar, zamanı fark etmişlerdir, ancak süreyi hesap edişleri muarızlarınınkinden farklıdır (Kehf, 12). Bu da zamanın, varlığın yapısına bağlı olarak, rölatif oluşunu vurgulayan en önemli delildir. Kelâmcıların bir kısmına göre, öncelik-sonralık zihin dışında varlığı olma­yan şeylerdir. Dolayısıyla zihnin vehminden öte bir şey değildir. Aksi halde varlıktan önceki yokluğunda var olması gerekir ki bu, çelişkidir [236].

Bilimsel gelişmelerin bu konuda tam bir ittifakla tek ve de­ğişmez bir olgu ortaya koyduğunu söylemek oldukça zor görünmektedir. Big-bang/büyük patlamadan önce olaylar olsa bile, da­ha sonraki olayları belirlemek için kullanılamazlar. Büyük pat­lamadan bu yana olup biten her şeyin bilindiği kabul edilse dahi, ondan önce olanların bilinmesine imkân yoktur. Hawking bu ko­nudaki düşüncesini şöyle ifade etmektedir: "Büyük patlamadan önceki olayların, bizi ilgilendirdiği kadarıyla hiçbir sonucu yoktur. Bu nedenle evrenin bilimsel modelinde yer alamaz. Onları bilimsel modelin dışında tutarak, zaman, büyük patlama ile başlamıştır, demeliyiz" [237].

Böylece öncelik ve sonralığın büyük patlamadan sonra, yani zamanın başlangıcıyla söz konusu olduğu söylenmek istenmekte­dir. Çünkü olayların tasnif ve tanıtımını yapan öncelik ve sonralık, söz konusu patlama ile başlayan olaylar silsilesinin evrendeki so­mut ve gerçek bir sonucudur. Ancak büyük patlamayı destekleyen kozmik arka planda ısı ışınımı, enerji bulduklarında gerçek parça­cığa dönüşebilen sanal parçacıklar, bunun daha ötesinde evrensel arka plandan bahsedilmesi [238], öncelik ve sonralığın büyük patla­madan önce başlayabileceğini ön görmektedir.

Esasen Hawking'in bu noktadan uzak olduğu kesin olarak söylenemez. Çünkü o da büyük patlamadan önce, çok kısa bir zamanın geçtiğini, fakat bilimsel verilerin bunları açıklayacak net­likte ve yeterlilikte olmadığını kabul ettiği, buradaki fikirlerinin satır aralarından sezilmektedir. Fakat burada olanların pek netlik ka­zanmaması, ilmî disiplin anlayışı gibi bazı sebeplerle zamanı big-bang'tan başlatmayı uygun görmüş olabileceği düşünülebilir. Aris­to'nun, madde olmadığı yerde zamanın olmadığı [239] şeklindeki ka­naati, bilimin zamanı, dolayısıyla öncelik ve sonralığı temellendirdiği, varlığın ilk anları olarak yorumlanabilir. Çünkü madde, hülasa ve esas demektir. Esasın bulunduğu yerde, zamanın varlı­ğının kabul edilmesi, zamanın ilk yaratılışla başladığının mantıkî temelini oluşturmaktadır.

Zamanda öncelik ve sonralık, zamansal varlık açısındandır.

Bir şeyin zamanda oluşu, böylece nispeti kabul eden bir ilintidir [240]. Heidegger, zamanın açılımında öncelik ve sonralığın dışında sözü edilen şimdiyi, keyfilik olarak değerlendirir. Ona göre şimdi, esa­sen kendinden sonrakine göre önce, kendinden öncekine göre sonradır [241]. Olaylar, sebebiyet ilintisiyle değerlendirilirse, bir olay, sebep olduğu olaydan kesinlikle öncedir. Olayın vukuu, sebep so­nuç yaklaşımıyla değerlendirilirse, Heidegger'in dediği gibi, şim­diki zaman diye bir şey kalmaz. "Zaman, olayların sıralanmasın­dan doğar" [242]; şeklindeki yaklaşımda ise sözü edilen sıralama, ön­celik ve sonralığı taşımaktadır. An-zaman münasebeti konusunda Aristo, geçmiş ile geleceği birbirinden ayıran şimdiki an'dan bah­setmektedir. Ancak ona göre de şimdiki "an", zamanın bir bağıdır, yoksa zaman değildir [243]. Aristo'nun bu yaklaşımında, geçmiş, ön­celiği, gelecek ise sonralığı karşılamaktadır.

Hareketsiz, zamanın fark edilemeyeceğini söyleyen İbn Sînâ, zamanı tarif ederken, "öncesi ve sonrası olan hareketin miktarı' ifadesiyle, hareketle, önceyi ve sonrayı birbirinden ayırmanın mümkün olmadığını vurgulamaktadır [244]. Şu halde öncesi ve son­rası olmayan hareketlerin, zamanın miktarını ölçemeyeceği anlaşılmaktadır. Bu açıdan evrenin, bilimsel anlamdaki oluşum döne­minde büyük patlamanın başlangıç kabul edilmesi önemlidir. Geçmişi, seçilmiş anı; geleceği de kavramsal beklenti olarak "şimdi"ye getiren "şimdi", içinde bir girişim olarak algılayanlara göre, olup bitenin açıklanmasının odağı olarak geçmişten sentezlenmiş bir şimdiye doğru kaymadır. Bu kayma, doğru yönde atılmış bir adım olarak görülmektedir. Bu görüşün sahipleri, pratik amaçlar açısından Kant'ı eleştirmektedir. Görüldüğü üzere, pratik olmasa da ciddi bir sentezleme olayıyla Kant’ın şimdiyi esas kabul etme yönü, yaşanılan an'ın, şimdi olduğu görüşüdür.

Numaralanabilir bir önce ve sonra, ardışıklığı sergileyen bir olaylar zincirinin algılanışı, birbirinden ayrı, geçmiş ve gelecek yönlerini içeren kurulmuş bir şimdinin eylemidir [245]. Şu halde olay­lar veya hareket yönünden öncelik ve sonralık esas iken, aynı şe­yin algılanabilir bir sentezlemeden geçerek zihinde; şimdi-geçmiş-gelecek şeklinde deneyimlendiği görülmektedir. Heidegger için zaman, "yaratıcı hemendeliğe" sahiptir. O, geleceğe öncelik vererek geleceği, beklentilerimiz ve tasarılarımız, geçmişi de anılarımız diye nitelemektedir. Bütün bunlar, geçmiş, gelecek ve bugünün yerini alır [246]. Görüldüğü gibi Heideggere göre dasein/insan açısın­dan, gelecek önemlidir. Çünkü daseinin projeleri ve planları, an­cak geleceğe öncelik vermekle gerçekçilik kazanmaktadır. Zamanı gerçek değil de, mücerret bir hayal olarak değerlendiren İbn Teymiyye, varlıkta ona denk ve benzer bir varlığın olmadığını, İlli­yet ve zat bakımından ondan önce bir varlığın bulunmadığını, ön­celik ve sonralığın zamana ait olduğunu ifade etmektedir. O, açık­lamasını şu örneklemelerle sürdürmekte ve şöyle demektedir: Birin, ikiye önceliğiyle mutlak birlik kastediliyorsa bu zihindeki bir olaydır, hariçte böyle bir şey yoktur. Zihin, mutlak biri, mutlak iki­den önce düşünür. Bu ise zihinde tasavvur edilen bir zaman önce­liğidir.

İbn Teymiyye'ye göre mekânın önceliği de zamana ait önce­liktir. Mescide gelme hususunda, imamın cemaate önceliği, er­demli kişilerin, konum itibariyle kendilerine göre daha aşağı olan­lardan önce gelmeleri, bunlardan bir kaçıdır [247]. Feleğin hareketin­den önce zaman ölçüsünün ve ölçümünün olmadığını düşünen­lere göre [248] zamanın varlığı ile ölçüsü ve ölçümü bir birine önce­likli olan hususlar olduğu sezilmektedir. Ahlâkın pratik yönünde, önce fert, sonra aile ve cemiyetin gelmesi de [249] planlama cihetin­den önceliğin ve pozitif sonuca ulaşmada önceye almanın, ne ka­dar önemli olduğunu göstermektedir.

İbn Sînâ da önce ve sonraya sahip olan şeyin, zamanda ol­duğu kanaatindedir. Ona göre, "Öz veya cevher, zamanda olma­yabilir" [250]. Öncelik ve sonralığın, zaman olduğu hususunda İbn Sînâ ile İbn Teymiyye ittifak halindedir. Ancak İbn Teymiyye (1263/1328) öncelik ve sonraliğı zihne, İbn Sînâ ise harekete ya­hut olaya nispet etmektedir. İbn Sînâ'nın "öz veya cevher za­manda olmayabilir" [251]; şeklindeki düşüncesi, öze ve cevhere yüklenecek anlama bağlıdır. Eğer cevher ve öz, metafizik boyutta mümkün bir varlık ise, söz konusu kozmolojik zamanın bir özelliği olan öncelik ve sonralıkta değildir, anlamında bir mana çıkarılabi­lir. Dolayısıyla "zamanda değildir" ifadesi, kozmolojik sisteme ait bir değerlendirme olmuş olur. Eğer cevher ve öz, başlı başına kendiliğinden varolan, varolması için başka bir şeye ihtiyaç duyma­yan "asıl varlık" [252] şeklinde anlaşılırsa, o zaman "zamanda değil­dir" ifadesi cevherin ve özün zamanla hiçbir ilgisinin bulunmadı­ğını ifade eder. Çünkü mümkün olanın, etkileyene olan ihtiyacı, mümkün olmak içindir; sonradan oluş için değildir. Zira sonradan oluş, varoluşla ilgili bir nitelik olup, hiyerarşik olarak varoluştan sonra gelir. Varoluş ise yaratma sonrasıdır. Yaratmada eserin ya­ratıcıya ihtiyacı sonrasıdır. Eserin ihtiyacı ise sebebinden, sebebin parçasından ve şartından sonra gelir. Alemin illeti, malul olan âlemden; hadisin, hadis olan hükmü, hadisten önce gelir [253]. Bu sorgulama, varlığın varlık dünyasına çıkış aşamasını, bize göre öncelik-sonralık açısından ifade etmektedir. Ancak, böyle bir öncelik ve sonralığı, somut manada müşahede ettiğimiz olaylardaki önce­lik ve sonralığa benzeterek anlamamız da oldukça zor görünmek­tedir.

Sebepler ve sonuçlar da öncelik ve sonralığı taşıyan kavram­lardır. Çünkü bütün sonuçlar, sebepler üzerine gerçekleşir. Hep aynı sebepler ve aynı sonuçlarla devam eden süresiz bir düzen [254] bunu anlatmaktadır. Heidegger'in dediği gibi varlığın anlamını sorgulayan dasein/insan, bunun farkındadır. Her olay, bir önce-sonra sırası içinde gözlemleniyorsa, hiçbir olay kendi açıklamasını kendi içinde taşımıyor, her biri zaman bakımından kendinden ön­ce gelen ve kendi şimdisinin dışında bulunan bir başka olaydan kaynaklanıyor, demektir. Sonra gelen, önce gelenle açıklanmak­tadır. Geçmişin ününü alan şimdi, bir geçmiş tarafından hazırlan­mıştır. Öyleyse her şey bir başlangıç, bir ilk nedenle açıklanmalı­dır. Leibniz'in dediği gibi "gelecek, geçmişte okunmalıdır". Ötesine geçilemeyecek nihai bir geçmiş varsa, bu geçmiş bütün gele­ceği içeriyor olmalıdır. Kant'a göre, etkili olan neden, doğrusal zamana bağlıdır. Fenomenler (İbn Sînâ'daki öz, cevher) dünyasın­daki ardışık, determinizmin bir geçerlemesidir. İşte bunun için ne­densel ardışıklık ile zamansal ardışıklık özdeş olarak açıklanmış­tır [255].

Diğer taraftan zaman, saniyelerin ardışık dizilmesi şeklinde de açıklanmıştır. Öncelik ve sonralık, nedensellik sıralamasını oluş­turmaktadır. Dolayısıyla bu bağlamda nedensellik, zamandır, de­nilebilir. Ancak bu, bir fizik yasası değil bir ilkedir. İlkeler, fizik ya­salarının bir sonucudur. Pozitif felsefe de, böyle bir bilim yasasının sonucudur. Nedensellik, zaman söz konusu olduğunda işlerlik ka­zanır. Böylece insan, önce doğar, sonra ölür ve zamanın ileri aktı­ğına inanır. Bu inanç doğrultusunda zaman, hep yarına doğru akmaktadır [256]. Bu gösteriyor ki insan, nedenselliğe şartlanmıştır. Çünkü zaman ve yer çekimi, ikisi de tek yanlı kuvvetler olduğun­dan, olaylar hakkındaki beklenti önce taşın atılıp sonra camın kı­rılması şeklindedir. Taşın atılması neden, camın kırılması sonuçtur. Zig-zag Group bunun bir fizik yasası değil, bir ilke olduğunu iddia etmekte ve şöyle demektedir: Nedensellik, ters yüz edilip, zaman tersine çalışabilir. Önce cam kırılır, sonra taş atılır. Buna şaşırma­mak gerekir. Çünkü bilim için geçmiş ile gelecek özdeştir [257]. Olayların böyle cereyan etmesi ile varlık ve hareketler tersine çalışma sürecini yaşayacağı için, mevcut kozmik, biyolojik, sosyolojik ve psikolojik olayların sonu, başlangıca; sonralığı, önceliğe dönüşmüş olurdu. Zaman sözü edilen olayların tamamında bu şekilde işle­mesi durumunda, varlığın ve zamanı algılayıp fark edecek olan in­sanın, bu tabiatıyla sorunlarına çözüm üretmesi beklenemezdi. Hayat sahnesinde, varlığın yaratılış stratejisine ters bir ortam görü­lürdü. Dolayısıyla yaratılış stratejisini dikkate alan İlâhî mesajın emir ve yasaklarının stratejisi bozulurdu. [258]


[223] Sürüş, s. 64-65

[224] Hawking, s. 20.

[225] Merdin, s. 67-68.

[226] el-Cürcânî, Şerhu'l-Mevâkıf, II, 64-65.

[227] İbn Sina, eş-Şifâ' el-İlâhiyyât, I, 74, 174.

[228] er-Râzî, el-Metâlibu'l-'Aliyye mine'l-'İlmi'l-İlâhiyye, IV, 198-201.

[229] Planck dönemi: Max Planck'a atfen evrenin bir çok özelliğinin ilk 10'48 saniye­lik sürede oluştuğu kabul edilir. Max Planck kuantum teorisinin kurucuların­dandır. Kuantuma göre atom altı düzeyde doğanın yapısal bir bulanıklığı bu sürede oluşmuştur; bkz. Lightman, s. 135.

[230] Hawking, s. 63.

[231] Lightman, s. 129.

[232] Hawking, s. 20;

[233] Erzurumlu İbrahim Hakkı, Ma'rifet Nâme, nşr. Yusuf Ziya Kırîmî, Matba'a-i Ahmed Kâmil, İstanbul, 1330, s. 542.

[234] Sarıkavak, s. 55.

[235] Atay.s. 75.

[236] el-Cürcânî, Şerhu'l-Mevâkıf, II, 62-63.

[237] Hawking,s. 21,59.

[238] Davies, s. 38-46.

[239] Hançerlioğlu, VII, 356.

[240] er-Râzî, İslâm İnancının Ana Konuları, S. 33.

[241] Heidegger, Martin, "Zaman Kavramı", trc. Doğan Şahiner, Cogito, sayı: 11, Yapı KrediYay.,1997,s. 31.

[242] Ülken, Varlık ve Oluş, s. 404.

[243] Aristoteles, s. 183-185.

[244] İbn Sînâ, en-Necât, S. 116.

[245] Sherover, C. M, "Zaman ve Etik Ahlâk Nasıl Mümkündür", trc. Doğan Şahiner,Cogito, sayı: 11, Yapı Kredi Yay., 1997, s. 171-173.

[246] Mays, s. 70.

[247] İbn Teymiyye, s. 171-172.

[248] en-Nîsâbûrî, XXVI, 92-94.

[249] Erdem, s. 34.

[250] İbn Sînâ, en-Necât, s. 118.

[251] İbn Sînâ, a.g.e.,s. 118.

[252] Dağ, "İslâm Felsefesinde Aristocu Zaman Görüşü", s. 107, 111.

[253] er-Razî, el-Metâlibu'l-'Aliyye  mine'l-'İlmi'l-İlâhiyye, IV, 29-31, 190; İslâm inancının Ana Konuları, s. 32.

[254] İbn Rüşd, Felsefe-Din İlişkileri, s. 291-292, 330-333.

[255] Sherover, s. 168-170.

[256] Zig-Zağ Group, Zamanın Gezmenleri, haz. Kerem Yücel, İstanbul, ts.  s 377-379.

[257] Zig-Zağ Group, s. 385-389.

[258] Dr. Faiz Kalın, Kur’an’da Zaman Kavramı, Rağbet Yayınları: 62-71.



Konu Başlığı: Ynt: Öncelik ve Sonralık
Gönderen: Mehmed. üzerinde 26 Ocak 2019, 19:01:56
Esselamu aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Öncelik ve Sonralık
Gönderen: Ceren üzerinde 26 Ocak 2019, 20:57:41
Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun paylasimdan kardeşim. ..


Konu Başlığı: Ynt: Öncelik ve Sonralık
Gönderen: Sevgi. üzerinde 27 Ocak 2019, 02:33:45
Aleyküm Selam.  Bilgiler için Allah razı olsun