Konu Başlığı: Muhkem ve Müteşabîh Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 18 Şubat 2011, 18:06:49 Muhkem-Müteşabîh Muhkem lügatte, 'fesattan ve bozulmadan uzak, eksiksiz derecede sağlam, güçlü ve şüpheden öte' demektir. [49]Müteşabih ise 'Şe-Bi-He'den gelir. 'Şibh', 'şe-beh' ve 'şebih’ bu fiilden türeme sözcüklerdir. Bu sözcükler, renk, adalet ve zulüm gibi nitelik yönünden benzeşmeler için kullanılır. 'Şübhe' iki şey arasında, aralarında öz veya anlam bakımından var olan benzerlik dolayısıyle seçim yapamamaktır. [50] İki şeyin aynı düzeyde benzeşmelerine 'teşabüh', benzeşen şeylere ise 'müteşabih' denilir, “İman edip salih amel işleyenlere, kendileri için altlarından ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele; orada meyvelerden rızıklandıkça, 'bu bize önceden de verilendir' derler ve onlara ona benzeşenler de verilir..” (Bakara: 25) ayetindeki benzeşme kemal, tamlık, koku, renk bakımından bir benzeşmedir; yine, En'am Suresi 99'uncu ayette Allah'ın yeryüzünde insanlar için çıkardığı rızklar anlatılırken, “üzüm bağları, zeytin ve nar, benzeşen ve benzeşmeyen” ifadesinde de, görünüşçe veya aynı topraktan aynı suyla yetişme bakımından ve belki renk ve şekil bakımından benzeşip, tat bakımından benzeşmeyen meyvelerden bahsedilir. Yine, İsrail Oğulları'nın boğazlamaları emredilen inek konusunda, “bizim için Rabbine dua et de, onun ne olduğunu bize açıklasın; muhakkak ki inekler bizim yanımızda birbirlerine benzerler” (Bakara: 70) ayetinde de, ineklerin birbirlerine benzediği, dolayısıyle, boğazlanması istenilen ineğin özellikleri tam olarak açıklanmazsa seçilemeyeceği ifade olunmaktadır. Âli İmran Suresi'nin yedinci ayetinde şöyle buyurulmaktadır: . “O'dur size Kiiab'ı indiren; onda muhkem olanlar vardır ki, Kitabın cinasıdır, diğerleriyse müteşabihtirler..” Bu ayette sözü edilen Muhkem ayetlerden kasıt, “verilmek istenen anlama kesin olarak götüren ve her türlü ihtimal ve karıştırılmaktan uzak olan” ayetlerdir. Bu ayetler, hakkı batıldan, helâli haramdan ayırdetmek, hakk ve helâl olanı doğru olarak anlamak noktasında kesinlik ifade ederler. Bu ayetler ayrı olarak değil, hepsi birden, Tevhidi düzenle birlikte Kitabın Anası'dır. Her muhkem ayet, diğer muhkem ayetle kıyaslanır. Her biri kendi zatında muhkem olmakla birlikte, yekdiğerine göre çeşitli dereceler gösterir. Bu bakımdan, muhkem ayetler dörde ayrılmıştır: Bir lâfzın salt okunuşuyla istenilen anlama ulaşabiliyorsa, bu türden olan muhkemlere 'zahir'; eğer bu anlam Kelâm içinde kendisiyle hüküm olmuş, söz bu anlam için söylenmiş olursa, böyle muhkemlere 'nass'; kendisinde nesih ihtimali kalmamış ve haberlerle de güçlendirilmiş olan muhkemlere anlamına özgü olarak muhkem denilir. Bir de, yorumlanmakla, bir başka muhkeme göre değerlendirilerek muhkem olmuş bulunanlara da müfesser denilir. Müteşabih ayetler ise, kendi lâfızlarına bakılarak kasdettiği anlam seçilemeyen ayetlerdir. Müteşabih ayetlerin birden fazla anlama ihtimali olup, bu anlamlardan birini seçebilmek için muhkem ayetlere başvurulması gerekir. Muhkem karşılığında müteşabihler de 4 çeşitte ele alınmıştır: Eğer lâfızdaki anlam, kendinden değil de, başka bir nedenle gizlenmişse buna hâfî denir. Eğer lâfızda ince, herkesin anlayamayacağı anlamlar) ve benzetmeler varsa, böyle müteşabihlere müşkil; lâfız aynı derecede çeşitli anlamlara açık olur ve bir yoruma ihtiyaç gösterirse, böyle müteşabihlere mücmel; ve eğer anlamı kestirmek imkânsız olursa, böyle müteşabihlere de salt müteşabih denilir. [51] Müteşabih, alimler tarafından daha başka şekillerde de ifade eldiliniştir: Cümlede müteşabih üç şekildedir: Yalnız lâfız yönünden müteşabih, yalnız anlam yönünden müteşabih ve hem anlam, hem lâfız yönünden . müteşabih. Lâfız yönünden müteşabih de iki şekildedir. Birincisi, müfret lâfızlarla ilgili olandır ki, bu da, ya ebb ve yeziffûn gibi garabet (yabancılık) yönünden olur, ya da yed{el) ve ayn (göz) gibi lâfzda, ortaklık yönünden olur. İkincisi, birleşik kelâmla ilgilidir; bu da üç şekildedir: Birincisi sözün (kelâmın) kısalığı yönündendir; “eğer, yetimler hakkında adalet yapamamaktan korkarsanız, kadınlardan hoşunuza gidenleri nikahlayın” ayetinde, kaç kadının, hangi tür kadınların ve nasıl nikâhlanacağı belirtilmemiştir; bunları anlamak için başka ayetlere ihtiyaç vardır, veya hadislere; ikincisi, sözün fazlalığı yönöndendir; “hiç bir şey O'nun gibi değildir” ayeti, “deyse ke-mislihi şey'ün” yerine, “deyse mislehû şey'ün” şeklinde gelse (bilinen dil kurallarına göre) daha açık olurdu: üçüncüsü, sözün tertibi yönündendir; “enzele. alâ abdihî'l-kitâbe ve lem yec-al lehû ivecen kayyimen” (kuluna kitabı “kayyim” = sağlam, eksiksiz ve hakk olarak indirdi, onda bir eğrilik varetmedi) ayetinde, “kayyimen” sözcüğünün esas yeri ve takdiri “ael-kitabe”den sonradır. Anlam yönünden müteşabih Allah'ın sıfatları ve Kıyamet Günü'nün nitelikleriyleilgili vb. ayetlerdir. Hem anlam, hem de lâfız yönünden müteşabih ise, beş çeşittir: Birincisi, genel ve özel olanlarda görüldüğü gibi, nicelik yönündendir; ikincisi, vaciplik veya mendubluk ifade etmesi bakımından nitelik yönündendir; üçüncüsü, nasih ve mensuh. gibi zaman yönündendir; dördüncüsü, mekân ve indiği durumlar yönündendir; beşincisi ise, kendileriyle eylemlerin doğru olması sağlanan şartlar yönündendir. Bütün bunların ya yoruma, ya muhkem ayetlere, ya da sünnete ihtiyacı vardır. [52] Muhkem ve müteşabih daha değişik şekillerde de tanımlanmıştır: Katade, “muhkem nasih, müteşabih ise mensuh olandır” demiştir. Esamm, “muhkem, tevilinde ittifak edilen, müteşabih ise ihtilâf edilendir” tanımında bulunmuştur. Sonra, bütün müteşabihlerin üç çeşit olduğu üzerinde birleşilmiştir: Birinci çeşit müteşabih, Kıyamet'in kopma ve dabbet'ül-arz'ın çıkış zamanıyla, Deccal'ın niteliği gibi, bilinmesi mümkün olmayan; ikincisi, garip(yabancı görünen) lâfızlar ve kapalı hükümler gibi, insanın bilebileceği müteşabihler, üçüncüsü ise, ilimde rasih olanların bilip, başkalarının bilmemesi caiz olan müteşabihler.[53] Şu da var ki, müteşabihlerin her türü üzerinde geniş tartışmalar olmuştur. Gerek, düşünceleri ötelere uzanan insanlar, gerekse bir takım fitne çıkarmak isteyen insanlar müteşabih ayetler üzerinde çok durmuşlardır. Özellikle, Allah'ın sıfatları çok kafaları meşgul etmiştir. İstiva konusunda soru soran birine İmam-ı Malik, “istiva ma'lûmdur, olmuştur; niteliği bilinmez, ondan sormak bid'attır, seni kötü bir insan olarak görüyorum” demiştir. Hz. Ömer ise, Kur'an'ın müteşabihatı hakkında soru soran bir adamı, hurma dallarıyla başını kanatıncaya kadar dövmüş ve onu Medine'den kendi toprağına göndermiş, bu kişiyle hiç kimsenin görüşmemesini emretmiştir. [54]Bir takım bilginler, müteşabihatın ve te'villerinin bilinip bilinmemesi konusunda, Ali İmran süresindeki yukarıda andığımız ayetin devamı olan “o'nun te'vilini Allah'tan başka bilen yoktur ve ilimde rasih olanlar “biz ona inandık, hepsi Allah'ın yamndandır” der” ifadesiyle ilgili olarak, hiç bir müteşarihin te'vilinin bilinemeyeceğini ileri sürerken, çoğu bilginler, 've' bağlacını hem, te'vili bilmeğe, hem de 'inandık' demeğe atfetmiş ve bir takım müteşabihin te'vilinin bilinebileceğini savunmuşlardır. (Bu noktaya, Tefsir-Te'vü konusunda daha geniş değineceğiz.) Kitapta, bütünüyle muhkem ayetlerin bulunmasının yanısıra, bütünüyle müteşabih ayetler de vardır; aynı zamanda Kitap hem bütünüyle muhkem, hem de bütünüyle müteşabihtir. Bu nokta, iyi anlaşılmalıdır. Hud Suresinde, “bu ayetleri muhkem kılınmış bir kitaptır.” (Ayet: 1) buyurulurken, Zümer Süresi'nde, “Allah sözün en güzelini müteşabih bir kitap olarak indirdi” (Ayet: 23) buyurulmaktadır. Birinci ayette ifade edilen muhkem kılmak, haberlerde gerçeği yalandan, emirlerde doğruluğu sapıklıktan, hakkı batıldan ayırdetmek suretiyle muhkem ve metin kılmaktır. Bu bağlamda ve bütün müteşabihlerin muhkemlere döndürülmesi yönünden Kur'an bütünüyle muhkemdir. İkinci ayette ifade edilen müteşabih olma ise, ayetlerin birbirlerini tasdik etmeleri, bir ayetin anlamının başka bir ayetle açıklanması, ayetlerin tam bir uygunluk ve benzerlik içinde birbirlerine destek olmaları ve muhkem ayetlerin müteşabih olanlarla da te'viline gidilebileceği yönüyle bütün Kur'an müteşabihtir. [55] “Allah sözün en güzelini ikili müteşabih bir kitap olarak indirdi; Rabblerinden korkanların ondan derileri ürperir..”(Zümer: 23). “Demek ki, bu bağlamda muhkemle müteşabih arasında zıtlık değil, birlik vardır.” A. İmran Suresi 7. ayette ifade olunan 'muhkem'liğin Kitab'ın 'nüzul'den önce geçirdiği hallerden bir hal olduğunu, buradaki muhkem ve müteşabih'in Kur'an'ın tamamının 'muhkem' ve 'müteşabih' olmasından farklı bulunduğunu, müteşabih ayetlere inanmanın şart olup, ancak muhkemlere irca ile muhkemleşmeden kendileriyle amel edilemeyeceğini ferasetle belirten müfessirler de vardır.[56] [49] Hak Dini Kur'an Dili, II: 1037. [50] a.y.; Müfredat, 254. [51] Hak Dini Kur'an Dili, II: 1038-9, Müfredat, a.y. [52] Cerrahoğlu, a.g.e. s, 126-128. [53] Bu konudaki farklı tanımlar için bk. El-Mizan fi Tef-sir'il-Kur'an. S. M. Hüseyin Tabatabai, c. III, s: 31-38. [54] Cerrahoğlu, a.g.e. s. 125; Suphi es-Salih, a.g.e. s: 225. [55] Hak Dini Kur'an Dili, II: 1037; Ö. Rıza Doğrul, Tanrı Buyruğu, İnkılâp ve Aka 1980, s: LXXXIV. [56] Tabatabaî, a.g.e. III: 18-27. Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları: 54-59. |