Konu Başlığı: Mele ve Mütref Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 16 Şubat 2011, 16:14:10 Mele- Mütref Toplum katmanlarını, özellikle şirk toplumunun yapısını ifade eden kavramlardan ikisi de 'Mele" ve 'Mütreftiv. 'Mele" 'bir görüş üzerinde birleşmiş topluluk' demektir. 'Me-Le-E' fiiliyle ilgili olup, bu fiilin anlamı 'doldurmak'tır; 'yemleûne'l-uyune rivâen ve menzaran ve'n-nüfuse behaen ve celâlen' denilir" ki, 'gözleri (gözeleri) su ve manzarayla, nefisleri de güzellik ve celâlle dolduruyorlar' veya daha güzel bir söyleyişle, 'gözleri suya ve manzaraya, nefisleri de güzellik ve celale kandırıyorlar' denir. 'Falan gözlerin doluşudur' dendiğinde, o kişinin bakanın gözünde çok büyük olduğu söylenmek istenir. Gençler için 'maliü'1-ayn' 've'1-meleü'l-halk’ dendiğinde, 'göz doldurucu ve iyi ahlâklı' oldukları anlaşılır. [308] İşte, toplum içinde 'göz dolduran, büyük görülen' kişiler vardır ki, bunlara daha çok bugünkü dilde 'ileri gelenler, denmektedir. Bu kişiler toplumun önde gelenleri olup, her toplumun yapısına ve kabul ettiği değerlere, daha doğrusu inancına göre 'göz dolduranlar' başka başkadır. Söz gelimi, bunlar kapitalist toplumlarda daha çok sermaye sahipleri, faşist toplumlarda diktatörler ve çevreleri, askerî diktayla yönetilen yerlerde ordu ileri gelenleri, İslâm'da ise daha çok alimler ve fazıllardan oluşan şura veya hal ve akd ehlidir. Bu bakımdan, 'mele" sözcüğü nötr bir kavram olup, olumlu veya olumsuz bir değer taşımaz. Bununla birlikte, bu kavramın Kur'an'da daha çok müşrik toplumların önde gelen ve mü'minlere işkence ve karşı kovuşta ileri giden önderleri için kullanıldığını görüyoruz: “Kavminden istihbarda bulunan mele', içlerinden iman edip istiz'af olunanlara “siz gerçekten Salih’in Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?” dedi. “Biz onunla gönderilene muhakkak inananlarız” dediler” (A'raf: 75). “Kavminden istihbarda bulunan mele', “ey Şuayb, seni ve yanındaki iman edenleri ya mutlaka 'memleketimizden çıkarır, ya da milletimize dönersiniz” dedi..” (A'raf: 88). “(Nuh'un) kavminden küfreden mele', “biz seni ancak bizim gibi bir beşer görüyor ve sana ancak görüşten yoksun ayak takımımızın uyduğunu görüyoruz” dedi..”(Hud: 27). Mele' aynı zamanda bir hükümdarın çevresinde danıştığı ve hükümdar üzerinde belli etkisi olan kişiler topluluğudur da. Bu bakımdan hükümdar veya yöneticinin müslüman olup olmaması önemli olmayıp, bir peygamber veya müslümanların halifesinin-imamının çevresinde de mele' pek alâ bulunabilir: “(Fir'avn) çevresindeki mele'ye, “muhakkak bügin bir büyücüdür bu” dedi., “Büyüsüyle sizi yerinizden çıkarmak istiyor, ne buyurursunuz?” (Şuara: 34-35). “(Saba melikesi) “Ey mele', bu işimde bana bir fikir verin, siz hazır bulunmadıkça ben hiç bir şeyi kesip atmam” dedi” (Nemi: 32). “(Süleyman) “Ey mele', onlar bana teslim olup gelmeden önce hanginiz onun tahtını bana getirir” dedi” (Nemi: 38). Özellikle müşrik toplumların önderleri bulunan mele', müstekbir olmalarının yanısıra, refah içinde yüzen şımarıklardır da. Bu bakımdan, rasûller, sözgelimi Fir'avn gibi hükümdarlara ve aynı zamanda çevrelerinde bulunan mele"ye de gönderilmişlerdir. Çünkü onlar bir bakıma belki hükümdardan daha yetkilidirler ve önderi bulundukları Şirki korumada en ileri gidenlerdir: “Kavminden kendilerini dünya hayatında, refahtan azdırdığımız, küfreden ve Âhiret'e kavuşmayı yalanlayan mele', “bu ancak sizin gibi bir beşerdir...” dedi” (Mü'minûn: 33). “Sonra Musa'yı ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik, Fifavn'a ve mele' sine; istihbarda bulundular ve böbürlenen bir topluluk oldular” (Mü'minûn: 45-46). “Fir'avn ve mele'sinin kendilerini fitneye uğratmalarından korktukları için Musa'ya kavminden yalnızca bir gruptan başka inanan olmadı” (Yunus: 83). “ Yeryüzündeki mele'den başka bir de gökleri dolduran bir mele' vardır ki, bunlar Kur'an'ın diliyle ‘mele-i alâ’ (yüce topluluk) tur: “Tartışırlarken, “mele-i a'lâ' ile ilgili bir bilgim yoktu” (Sad: 69). Yukarıda verdiğimiz Mü'minûn suresi 33. ayette geçen mele'nin özellikleri arasında, Allah'ın kendilerini 'refahtan azdırdığı' da anılmaktadır ki, bunun Kur'an diliyle İfadesi itraf'tır. 'İtraf 'refahtan azdırmak' anlamında masdardır. Fiil şekli 'etrafa’ üçlü hali ise Te-Rı-Fe'dir. 'Te-Ri-Fe’ 'sulu ve taze oldu, bolluk içinde oldu' demektir. Bu fiilden türeyen 'turfe(tün)' 'nimet, kıymetli şey' anlamında olup, Türkçe'deki turfa, turfanda' sözcükleri buradan gelmedir; aynı şekilde, yine 'Te-Ra-Fe' fiilinden türeyen 'teraffeh' 'nimette bolluk' anlamındadır [309] ve Türkçe'de bunun adı 'rafah' tır. 'Etrafe' 'nimet verip azdırdı, refahtan şımarttı' demektir. Şirk toplumlarında 'mele" nimetle şımartılanlardandır; bu tür insanlara da 'nimetle şımartılıp azdırılmış' anlamında 'mütref denilir. Bir kavim içinde Allah'ın nimetlerinin adilane dağıtılmaması ve gayr-ı meşru kazanç gibi yollarla bazıları, özelikle o kavme hükmedenler aşırı oranda nimete garkolurlar. Bunların karşısında toplumun büyük çoğunluğu ise yoksulluk içinde kalır. Aşırı ölçülerde nimet sahibi olanlar, refahın verdiği gevşeklik ve Ahiret'i unutmanın sonucu her türlü ahlâksızlığı işlemeğe başlar; Seyyid Kutub'un diliyle “taşkın bir servet vücuddaki fazla enerji gibidir; onu bir yere kanalize etmek kaçınılmazdır. Bu servet bazen kalbi fesada uğratan, bedeni yok eden bir lüks halini, bazan da şehvetler halini alır. Bu şehvetler mala ihtiyacı bulunan başka bir kesimin mal sahiplerinin şehvetlerini doyurmaları, onların gurur ve kibirlerini okşamak için ırzlarını satmaları, ya yaltaklanmaları veya kişiliklerini yok etmeleri suretiyle yerine gelir. Büyük servet sahibini taşan servetini harcayacak yer aramaktan başka bir şey ilgilendirmez. Ahlâksızlık ve buna bağlı olarak içki, kumar, köle ve kadın ticareti, insafsızlık, şerefsizlik... gibi şeyler servetin bir yerde toplanmasından, başkalarını ondan mahrum edip bir tarafta tekelleşmesinden ve bunun sonunda toplumdaki dengenin ortadan kalkmasından başka bir şeyin sonucu değildir.” [310] Seyyid Kutub'un sözünü ettiği bu durum bütünüyle fısk'tır ve artık toplumdaki bu hal o toplumun yıkılış ve helak oluş nedenidir: “Biz bir ülkeyi helak etmek dilediğimiz zaman oranın mütreflerini yöneltir ve çoğaltırız da orada fısk yaparlar: böylece o ülke üzerine söz hak olur ve biz de orayı darmadağın ederiz” (İsra: 16). Mütrefler'in çoğaldığı bir yere Allah'ın elçileri geldiğinde ilk karşı çıkanlar bu mütrefler olur; çünkü, rasûllerin çağırdığı din onların refah halini değiştirecek, vücudlarındaki taşkın enerjiyi boşalttıkları kaynaklar kuruyacak ve refah içindeki hayatları sona erecektir. “Biz hangi memlekete bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın mütrefleri “biz sizin gönderildiğiniz şeye kâfirleriz” dediler” (Sebe': 34). [311] [308] Müfredat, 473. [309] a.g.e. 74. Y. Kamus, TRF md. [310] Seyyid Kutup, İslâm'da Sosyal Adalet, çev. B. Eryarsoy, İst. 1980, s: 181-2. [311] Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları: 420-424. Konu Başlığı: Ynt: Mele ve Mütref Gönderen: Rukiye Çekici üzerinde 21 Şubat 2015, 13:07:23 Bunu öğrendiğimiz iyi oldu... Daha da çok bilgi insana iyi geliyor...
|