๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: müzzemmil üzerinde 14 Eylül 2011, 17:01:29



Konu Başlığı: Kuranda Ölçü ve Ahenk
Gönderen: müzzemmil üzerinde 14 Eylül 2011, 17:01:29
KUR’AN’DA ÖLÇÜ VE AHENK

SUNUŞ
 
Kur'an’ı Kerim, hiç şüphesiz ebedî bir mucizedir. Allahu Teala Kur'an'da ondört asırdan beri, herkese, "Eğer kulumuz (Muhammed)e indirdiğimizden şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sure getirin..!'[1]diye çağrıda bulunmuştur. An­cak bu davet cevapsız kalmış ve yine Kur'an’ı Kerim'in belirttiği üzere ebediyyen de cevapsız kalacaktır[2]. Burada açık­lanmasına gerek duyulan bir husus yok; asıl konu, Kur'an’ı Mecid'in hangi açılardan mucize olduğudur.
Geçen yüzyılların İslâm bilginleri, daha çok Kur'an'ın; söz veya üslûbu, kelâm terkibi veya yenilik getirmesi yönleriyle ebe­dî bir mucize olduğu görüşündedirler. Mesela, Ebu Bekir Bâkılânî "Kur'an Mucizeleri" kitabında bu hususta sade bir açıkla­ma getirmiş,bu açıklamasının giriş kısmında şu ifadelere yer ver­miştir:
"Kur'an eşsiz bir intizama ve sonsuz bir belagata sahiptir. Yazılışının ise hayretengiz bir özü vardır. Halkın, benzer bir ki­tabı meydana getiremeyeceği anlaşılmıştır. Bilim adamlarının bu konuda söylediklerini bu şekilde özetlemek mümkündür. Biz bu hususu değişik yönleriyle izaha çalışacak ve onların kısaltarak açıkladıklarını daha bîr açmaya çalışacağız..."
Bu tarz her ne kadar Kur'an mucizelerinin bütün şekillerini kapsamına almıyorsa da kendi sırasına göre doğrudur. Çünkü nesir ve nazım bütün kelam üslupları ve söz çeşitleri taklit edile­bilirler. Öyle ki, mesela Firdevsî, Dakıkî'nin yarım kalan eserini tamamlamış ve onun kahramanlık şiir’indeki üslubunu kullan­mıştır. Mevlâna, Mesnevî Divanı'nı Attar'm Mantıküt Tayr vez­nine göre söylemiştir. Hafız, Sadi, Hayyam ve Hatif gibileri de her biri gazel üslûp ve vezninde okumuş, rubai şeklinde söyle­miş ve aynı beyti her beytin sonunda tekrarlamışlar (terci-i bend) ve bu vezinlerde yüzlerce şiir söylemişlerdir. Fakat, Kur'an’ı Kerim'in tarzı ve kelamı üslubu eşsiz ve rakipsiz kalmıştır. Tarih bo­yunca, dünyanın hiçbir yerinde, Kur'an'ın beyan şivesinde bir şey meydana getirilememiş ve getirilemeyecektir de...
Kur'an’ı Kerim ayrıca güzellik, şive ve parlaklık açısından da en yüksek noktada yeralmaktadır. Bu konuda meşhur Arap şairlerinden ve ediplerinden Ebû'1 Alâ Muarrî şöyle yazıyor:
"İlhada sapanlar, hidayete kavuşanlar, orta halden ayrılığa düşenler ve doğru yolu bulanları izleyenler, bütün bunların hep­si Muhammed'in getirdiği bu Kitâb'ın kendi mucizeleriyle herşeyi mağlup ettiğinde ittifak etmişlerdir... Ve yüce Allah'ın kud­retiyle meydana gelmiş olan bir ayeti veya ayetin bir bölümü her ne zaman en fasih bir sözün arasına konulacak olursa, bu ayet, karanlığın ortasında parlak bir yıldız gibi kendini gösterecektir..." Kur'an mucizeleriyle ilgili söylenen bir başka husus da, ge­rek geçmiş peygamberler ve geçmiş hâdiselerle ilgili olsun ve ge­rekse gelecekten bahseden haberlerle ilgili olsun; onun gaybî ha­berleri kapsamasıdır. Bedreddin Zerkeşîbu konuda "El-Burhan'u fi Ulum'ül-Kur'an" isimli kitabında şöyle diyor:
"(Kur'an mucizelerinin üçüncü tarzı da) Kur'an'da gelecekle ilgili gaybî haberlerin olmasıdır ve bunun da Arap işi olmaması­dır. Mesela Allahü Teala şöyle buyuruyor:
 "O geride kalan be­devilere de ki: 'Siz yakında çok kuvvetli bir kavme karşı savaş­mağa davet edileceksiniz, onlarla (ya) dövüşürsünüz, yahut (on­lar) müslüman olurlar... "[3]
 (Ve bu hadise olduğu gi­bi meydana geldi.) Allahü Teala Bedir ehliyle ilgili de şöyle bu­yuruyor:
 "O topluluk bozulacak ve geriye dönüp kaçacaklardır!. [4]
(Ve Bedir savaşında aynısı oldu.) Allahü Teala yine bir başka yerde de şöyle buyuruyor:
 "Andolsun ki, Allah, Elçisinin rüyasını doğru çıkardı. (Allah'ın Elçisi, rüyada sahabelerle birlikte Mekke'ye girdiklerini, bazılarının saçlarını tamamen traş ettiklerini, bazılarının da kısalttığını görmüştü.) Allah dilerse gü­ven içinde (kiminiz) başlarınızı traş ederek ve (kiminiz saçlarını­zı) kısaltarak, korkmadan Mescid’i Haram'a gireceksiniz..."[5]
(Bu önceden verilen haber de gerçekleşmiştir.) Allahu Teala bir başka yerde ise şöyle buyuruyor:
 "Allah sizden inanıp iyi işler yapanları; sizden öncekileri nasıl hükümran kıldıysa, siz­leri de yeryüzünde hükümran kılacağını vâdetti..."[6]
 (Bu hükümranlık da gerçekleşti ve Kur'an'ın vadinin tersi olmadı..." Allah (c.c.) bir başka yerde de şöyle diyor: "Rum(lar), yenildi: (Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde. Onlar, (bu) yenilgilerinden sonra yeneceklerdir." [7](Ve böyle oldu).
Kur'an mucizeleriyle ilgili bu tarz da doğrudur, ancak, bü­tün mucizeler bu ön yargılarla hülasa edilemez.
Kur'an mucizeleriyle ilgili bir rivayet daha vardır. Bunu Mutezilî düzenine ve yine Şerif Rıza'ya nisbet ederek şöyle demekteler: Mutezîler İcaz'üs Sarrefeye inanmaktaydılar. Yani "herkim Kur'an gibi bir kilap getirmek isterse, Allahü Teala onun irade­sini vazgeçirir ve düşüncesini perişan eder." Fakat birçok araş­tırmacı bunu reddetmiştir.
Eğer biz bizzat Kur'an'ın kendisine döner ve onun üzerinde araştırma yaparsak, Kur'an’ı Kerim'in mucizelerini  "halkın hidayeti" tarzında hatırlattığını görürüz. Mesela, şöyle buyuru­yor Kur'an:
 "De ki: 'Eğer doğru iseniz, Allah katından bu iki­sinden (yani Musa'ya ve bana inen Kitablardan) daha doğru bir Kitab getirin, ben ona uyarım.' "[8]Yine şöyle buyu­ruyor: "Gerçekten bu Kur'an, (insanı) en doğru yola iletir..."[9]
Elbette hidayetten güdülen maksat ve hedef de Kur'an’ı Kerim'de beyan edilmiş ve bunun sıratı müstakim'e, Allah'ın yo­luna gitmek için bîr yol gösterici olduğu belirtilmiştir. Yani Al­lah'ın rızasını kazandıracak, O'na yakınlaştıracak bir yol... Bu hususta Kur'an'da şunu okumaktayız:
 "... Ve şüphesiz ki sen, doğ­ru yola götürüyorsun: Göklerde ve yerde bulunan herşeyin sahi­bi Allah'ın yoluna..."[10]
Bir başka deyişle Kur'an'ın mucizesi, insanı karanlıklardan kurtararak nura çıkarması tarzında göze çarpmaktadır. Mesela şöyle buyrulmaktadır:
 "... (Bu Kur'an), bir Kitab'dır ki Rab'lerinin izniyle insanları karanlık­lardan aydınlığa, O güçlü ve övgüye layık (Allah)ın yoluna çı­karman için O'nu sana indirdik. O Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur..."[11]
Gerçekten de eğer, insaf sahibi herhangi biri hakemlik yapmak isterse; Kur'an’ı Ke­rim gibi hiçbir kitabın insanı Allah'a yakınlaştırdığını, O'na kul­luğa teşvik ettiğini, günahlardan uzaklaştırdığını, ihlasa ve ısla­ha alıştırdığını söyleyemez... Elbette bu işte Kur'an'ın hem lafzî düzeni etkilidir ve hem de özel mefhumları ve manaları... Kur­‘an hem geçmişten söz etmekte ve hem de gelecekte olacaklarla ilgili açıklamalarda bulunmaktadır... Hem Kur'anî bilgiler has­sas bir rol oynamakta ve hem de Kur'an'ın âdab, ahkam ve ahla­kî kaideleri... Öyleyse bu tür mucizeler, Kur'an'ın bütün üslup ve imtiyazlarını kapsamaktadır.
Kur'an’ı Kerim'in imtiyazları burada sayılabilecek kadar az değildir. Bunlardan bazıları Kur'an’ı Kerim'de açıkça belirtilmiş­tir. Mesela şöyle buyrulmaktadır:
 "Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Eğer (O) Allah'tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, onda birbirini tutmaz çok şeyler bulurlardı."[12]
 Çünkü Kur­’an 23 yıl süreyle tedricen, peyderpey izhar oldu, açıklandı ve bu müddet zarfında O'nu getiren elçi (zorluk ve rahat, zayıflık ve güçlülük, yenilgi ve zafer gibi) çeşitli durumlardan uzak değildi. İnsan, tabiatı gereği günden güne değişir ve sözlerinde ihtilaflar meydana gelir. Özellikle Peygamber (eğer ilahi te'yidi dikkate al­mazsak) her ayetin tilaveti için, uzun zaman boyunca halka oku­duğu ayetleri hatırlamazdı. Kur'an’ı Kerim'in bunca ihtilafdan uzak kalması tek başına Önemli bir mucize sayılmalıdır.
Kur'an’ı Kerim'in hususiyetlerinden bir başkası da; inzalin­den bu yana asırlar geçtiği halde, bilimsel buluşların Kur'an'ın bazı ayetleri ile aynı neticeleri paylaşmış olmasıdır. Müslüman­lardan bir grup Kur'an ayetleriyle yeni İlimleri mukayese etmeye çalıştı. Bu konuda bazı tefsirler de yazıldı, ki; en meşhuru Tantâvî'nin "el-Cevahir" tefsiridir. Kanaatimce, sözkonusu grup bazı hususlarda başarılı oldu ama, birçoğunda da "tevil" yolunu seçti ve Peygamber ashabının anladığı mânâ ve mefhumlardan uzaklaştılar.
Ancak bu kitabın yazarı Abdurrezzak Nevfel'in Kur'an’ı Ke­rim'in Allah tarafından geldiğini isbat konusunda izlediği yol ve tarz her ne kadar yeni ise de hiçbir zaman "Selef-i Salihin"in tarzına aykırı değildir. Bu değerli araştırmacı Kur'an’ı Kerim­den öyle sırlar ortaya koymaktadır ki, şu âna kadar gizli kalmış­tır ve bunu yalanlayacak veya isbat edecek bir söz de söylenme­miştir. Üstad Abdurrezzak, Allahü teala'nın tevfik ve hidayetiyle Kur'an’ı Kerim'de birçok ıstılahın eşit sayıda, defalarca tek­rarlandığını bulmuştur. Kur'an’ı Kerim'de eğer "dünya" kelimesi 115 kere tekrar edilmişse, aynı şekilde "ahiret" kelimesi de 115 kere tekrar edilmiştir. Bu benzerlik ve eşitlik Kur'an ıstılahları­nın birçoğunda görülmektedir. İşte burada bu müslüman araş­tırmacının, Kur'an'ın Allah'ın indirdiği bir Kitab olduğunu is­bat yolunu daha kolay bir hale getirdiğini ve her "ebced" oku­yanın Kur'an’ı Kerim'in hakkaniyet ve sadakatini kolayca anla­yabileceğini söylemek mümkündür. Evet, 23 yıl boyunca gelişen olaylara ve yöneltilen sorulara göre Kur'an ayetlerini halka oku­yan değerli İslam Peygamberinin (s.a.v.), ilâhî vahiy almadan ko­nuşması ve kelime sayılarının eşit olması mümkün değildi. Farzedelim ki böyle bir şeyi yapmış olsaydı, onu kesinlikle Kur'an'­ın en önemli imtiyazlarından biri olarak sayar ve bunu müslü-manlara tebliğ ederdi. Ama bu konuda Peygamberi Ekrem'den en ufak bir haber bize ulaşmamış ve İslam dünyası şu ana kadar böyle bir Kur'an imtiyazından habersiz kalmıştır. O halde bu, gerçekten büyük bir buluştur. Çünkü bu ilginç buluş, asrımız in­sanlarını en açık delillerle saadet Kitabı'na yöneltmektedir. Ger­çekten Allah tebarek ve teâlâ, bu akılları hayrete düşürücü ola­ğanüstü bilgisayar çağında teknik ilerlemelere uygun olarak, bü­yük Kitabından bir sir perdesi daha kaldırmış ve Kur'an’ı Ke­rim'in hakkaniyetini sayı ve hesap yoluyla da açıkça herkese is­bat etmiş, mazlum ve cahil insanlara bir kez daha delilini gös­termiş, uyarısını yapmıştır.
Allah'ın fazlı üstad Nevfel'in üzerine olsun. Her ne kadar onun büyüklüğü ve gücü bizim yanımızda bilinmekteyse de; san­ki, Allah'ü teala öyle istedi ki, onun değerli kitabını farsçaya ka­zandırmakla birlikte bu büyük işi tamamlamada da küçük bir payımız bulunsun!... Böylelikle Allah bu âciz kuluna elinizdeki kitabı tercümesi sırasında bazı düzeltmelerde bulunmayı nasib etti... Kısaca; üstad Nevfel, bazen Kur'an’ı Kerim'deki öyle kav­ramlardan bahsetmekte ve onların benzerlerini göstermektedir ki; istenileni anlamanın Kur'an tefsirini bilmeye bağlı olduğu hal­de, maalesef üstad bu konuda gerekli dikkati göstermemiş ve do­layısıyla yanlışlara düşmüştür. Mesela üstad Nevfel "insanın di­rilişi ve ölümü"nden bahsederken bu ikisine ait ayetlere işaret etmekte, ancak bu esnada Bakara süresindeki şu ayeti yazmayı unutmaktadır:
"Yahut şu kimse gibisini (görmedin mi) ki, du­varları, çatıları üstüne yığılmış (alt üst olmuş) ıssız bir kasabaya uğramıştı: 'Allah, bunu böyle öldükten sonra nasıl diriltecek?' demişti...[13]
Burada, üstad, sözünün başında "yer'in dirilişi"ni hesaba katmayacağını belirtmiş, yalnız "Allah, bunu böyle öldükten sonra nasıl diriltecek? (înni yuhyi hazihi allahü ba'de mevtiha)" cümlesinde yanlışa düşmüştür. Her ne kadar işa­ret ismi (hazihi) ve yine (mevtiha)daki zamir "yer" ile ilgiliyse de lafzen "kasabaya" dönmektedir. Ama kasabanın dirilmesin­den ve ölmesinden maksat, kasaba halkının dirilişi ve ölümüdür. Mesela, bir başka ayette şöyle buyruluyor:"(İnanmazsan) için­de bulunduğumuz şehre ve beraber geldiğimiz kervana sor.."[14] Burada sormaktan maksat, şehir halkından sorulmasıdır.
Biz, değerli yazarın sözlerinde bazen bunun gibi hatalara rastladık ve dipnotlarla bu yanlışları düzeltmeye çalıştık. Üstad Neyfel'in Kur'an’ı Kerim'in sırlarının anlaşılmasına insanların, özellikle müslümanların önüne açtığı bu kutlu, parlak ve aydın­lık yolun, Kur'an ehlinin gayretleriyle daha da açılmasını ve de­vamını temenni ederiz.
Allah'tan bu çalışmamızı başarılı kılmasını ve hakkımızda sevaba dönüştürmesini niyaz ederiz. [15]

 
Mustafa Hüseyni Tabatabai 1402 Zilhicce

[1] Bakara: 2/23.
[2] Bakara: 2/24.
3 Fetih: 48/16.
[4] Kamer: 54/45.
[5] Fe­tih: 48/27.
[6] Nur: 24/55.
[7] Rum: 30/2-3.
[8] Kasas: 28/49.
[9] İsrâ: 17/9.
[10] Şûra: 42/52-53.
[11] İbrahim: 14/1-2.
[12] Nisa: 4/82.
[13] Bakara: 2/259.
[14] Yu­suf: 12/82.
[15]  Bu sunuş yazışı kitabın Farsça çevirisindenalınmıştır. Abdurrezzak Nevfel, Kur’an’da Ölçü ve Ahenk, İnkilap Yayınları, İstanbul, 1988: 7-12.