Konu Başlığı: Kuran ve Kuran İlimleriyle İlgili Kavramlar Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 18 Şubat 2011, 18:24:08 KUR'AN VE KUR'AN İLİMLERİYLE İLGİLİ KAVRAMLAR Kur'an Kelime'nin kökü konusunda ihtilâf edilmiştir. Bazıları 'okumak' anlamına gelen 'Ka-Ra-E' fiil kökünden türediğini ve “rüchan” ve “küfran” gibi bir mastar olduğunu söylemişlerdir. Bunlara göre, Kur'an, “harfleri ve kelimeleri birbirine ekleyerek okunan şey” demektir. 'Ka-Ra-e' fiili “el-kar'ü” masdarıyla “toplamak” anlamına da gelmektedir. Bu kelime bu şekilde, kadınlar için iki hayz ve iki temizlik arasında kanın rahimde toplanması anlamında da kullanılır. Nitekim, Kuran-ı Kerim'de, “Boşanmış kadınlar kendi başlarına üç temizlik müddeti (kuru') beklerler” (Bakara: 228) buyurulmaktadır; yani bu, üç temizlik süresini arka arkaya getirirler demektir. Bu anlamda Kur'an'ın, “toplayan” demek olduğu söylenmiştir. İbn-i Abbas'ın, “Muhakkak onun toplanması ve “kur'anı” bize aittir.” (Kıyame: 17) ayetini “toplanması ve kalbinde sabitleştirilmesi” şeklinde tefsir ettiği rivayet olunmaktadır. Bu bakımdan, bazıları, önceki kitapların meyvelerini topladığı, ilimlerin hepsini kendinde topladığı anlamında Kur'an'a “Kur'an” dendiğini ileri sürmüşlerdir. “Ka-ra-e” fiili Cahiliyye dönemi Arapları'nda, “yavru vermedi, doğurmadı” anlamına da kullanılıyordu. Fakat, Kur'an'ın bu bağlamda kullanıldığı ileri sürülmemişse de, belki, “tertemiz olması” anlamına gelecek şekilde bu anlamla da ilgili olabilir. Eş'arî ve onun görüşünde olan bazı bilginlere göre, Kur'an, “bir şeyi bir şeye yaklaştırıp bitiştirmek” anlamında “Ka-Ra-Ne” fiilinden türemiştir. Kur'an'ın, sure ve ayetlerin yanyana dizilmesinden oluştuğu için bu fiilden türediği söylenmiştir. Bazı bilginlere göre “Kur'an” hiç bir kelimeden türetilmemiştîr. Bu kelime, Allah'ın Peygamberi'ne gönderdiği kitap için bir özel isim olmuştur. İmam-ı gafîî bu görüştedir. Kur'an'ın okunuşu, bazılarına göre “Kur’an” şeklinde hemzeli, bazılarına göre ise, “Kuran” şeklinde hemzesizdir. “Ka ra e”den türediğini söyleyenlerin yanında “kur'an”, yani “hemzeli”, ka ra ne”den türediğini söyleyenlerin yanında ise “Kuran”, yani, “hemzesiz”dir. Kur'an'ın hiç bir kelimeden türemediğini, “ka ra e” den türemiş olsaydı, her okunan şeye “Kur'an” denmesi, sözgelimi, Tevrat ve İncil'e de “Kur'an” denmesi gerekeceğini ileri süren Şafii'ye göre, Kur'arı hemzesizdir, yani “Kurandır. [2] Bundan ayrı olarak, Kur'an'ın bir takım nitelikleri konusunda da ihtilâf edilmiştir. Bazılarına göre, Allah, Kur'an'ın lâfzını Levh-i Mahfuz'da yaratmıştır; çünkü, Kur'an'da “Muhakkak o, şerefli, üstün bir Kur'an'dır; Levh-i Mahfuz'dadır” (Büruc: 21-22) buyurulmaktadır. Bazılarına göre, Kur'an'ın lâfzı Cibril (Cebrail) dendir; çünkü, Kur'an'da “O kerim bir elçinin sözüdür” (Hakka: 40) buyurulmaktadır. Bazılarına göre, Kur'an'ın lâfzı Hz. Peygamber'e aittir; çünkü, Kur'an' da, “Onu Ruh-ul-Emîn senin kalbine indirdi.” (Şuara: 193) buyurulmaktadır. Fakat geçmiş bilginlerin çoğunluğu Kur'an'ı şu özelliklerle tanımlamışlardır: “Kur'an Allah'ın kelâmıdır; harflerden ve seslerden oluşmuştur; sure ve ayetlerden bir araya gelmiştir. Dillerimizle okunur, korunur, Mushaflarımızda yazılıdır, ellerimizle dokunulur, kulaklarımızla işitilir, gözlerimizle görülür. Bu bakımdan, mushafa saygı göstermek de vaciptir. Ezelîdir, mahlûk değildir (bu noktaya, “Kelime”yi anlatırken değineceğiz), Allah'ın zatıyla kaim bir sıfattır, sonraki bilginlerden bazıları lâfzın yaratılmış (mahlûk) olduğunu söylemişlerdir. Lâfzı da, mânâsı da vahy kanalıyla Allah'tandır. Cünüp olanların ve abdestsiz olanların Mushafa dokunmaması gerekir. Lâfzın da Levh-i Mahfuz'da yazılı bulunduğu ve ne Peygamber'e, ne de Cebrail'e ait olmadığı genellikle kabul edilmiştir.” [3] Bazıları şöyle bir Kur'an tanımına varmışlardır: “Kur'an, Peygamberimiz'e vahy yoluyla indirilmiş, mushaflarda yazılı, tevatür yoluyla nakledilmiş olan ve okunmakla ibadet edilen icaz sahibi Allah kelâmıdır.” [4] Kur'an-ı Kerim'de kendi niteliklerinden sözeden bazı ayetlerde şöyle denmektedir: “Ramazan ayı ki, insanlar için hidayet, Furkan ve hidayetin apaçık delilleri olarak Kur'an onda indirildi.” (Bakara: 185) “Bu Kur'an, Allah'tan başkasına bir yalan olarak uydurulmuş değildir; ancak o kendinden öncekileri “doğrulamak ve Kitab'ı ayrıntılı olarak açıklamak içindir..” (Yunus: 37) “Belki akıl edesiniz diye, Arapça bir Kur'an indirdik.” (Yusuf: 2) “Muhakkak bu Kur'an en doğru olana iletir.” (İsra: 9) “Muhakkak Kur'an'ı öğüt için kolaylaştırdık, ibret alan yok mudur?” (Kamer: 17) “Muhakkak kerim bir Kur'an'dır o, saklanmış, korunmuş bir kitaptadır.” (Vakıa: 77-78) Kur'an'ın daha başka isimlerinin olduğu da söylenmiştir. Kitap, Fürkan, Zikr, Nur, Ruh, Hüdâ, Şifâ, Mecîd, Mesanî, Ümm'ül-Kitap, Hakk, Sıdk, Tezkira, Büşrâ, Tenzil, İlm, Mübîn vs. bunlar arasında anılmıştır. [5] Bütün bu verdiğimiz bilgilerden anlaşıldığı kadarıyle, Allah'ın Son Nebisi Hz. Muhammed(SAV)'e vahy aracılığıyla indirdiği ayetlerden oluşan Kelâmının adı Kur'andır. İmam-ı Şafiî'nin dediği gibi, belki aka ra e” veya bir başka fiilden gelmekten öte, böyle bir fiilden gelmiş olsun veya olmasın Kur'an bütünüyle özel bir isimdir. İlk inen ayetin “ka-ra-e” fiilinin emir şekli olan “ıfcra'”(oku) olarak gelmesi sanırız Kur'an'ın kavramını anlatırken de açıklayacağımız gibi, Kur'an, adı yönünden ayrı bir anlam taşımaktadır. “Kıraet” bu fiilden gelmiş de olsa, bugün bilinen şekliyle eldeki metni okumak demek olmaz. Kur'an'ın bazılarını yukarıda sıraladığımız diğer isimleri ise, birer ayrı isim olmaktan çok, Kur'an'ın sıfatlarıdır. Kur'an, İslâm Peygamberi'nin kendi sözleri olarak değil, Allah'ın kendisine vahyedilmiş kitabı olarak' ağızlarından dökülen ve Peygamberliği'ne tanıklık eden en büyük mucizesi ve yalnızca zamanındaki Araplar'ın değil, Kıyamet'e kadar tüm insanların ve cinlerin eşini ortaya koyamayacağı ve bu konuda her varlığa her zaman meydan okuyan, ritmik, okunur ayetler ve surelerdir. Tarihsel değeri olan dinî kaynaklar ve kitaplar arasında, gerçeklik ve eşsizlik açısından Kur'anla karşılaştırılabilecek hiç bir örnek yoktur. Kur'an'da hiç bir katma, ekleme veya çıkarma yoktur; fakat, bir takım ufak tefek okunuş farklılıkları vardır ki, bu da anlama etki etmez. Kur'an'ın ele aldığı konulara yaklaşım, sunuş ve çözüm biçimi bütünüyle kendine özgüdür ve eşsizdir. Herhangi bir konuyu hiç bir zaman, bir kelâmcı veya bir diğer bilgin ya da yazar gibi sistematik bir biçimde ele almaz. Bunun tam tersine, “tasnifi” diyebileceğimiz, kendine has iç içe bir anlatım biçimine sahiptir. Çeşitlilikler gösterir, konular hemen değişir, bir konudan diğerine geçer, bir önceye döner veya tekrarlarda bulunur. “Andolsun, biz bu Kur'an'da her türlü temsilden insanlar için tasrifte bulunduk; insanların çoğu ise ancak küfredip durmakta direttiler,” (İsra: 89) “Bak, nasıl ayetleri tasrif ediyoruz da, onlar yine sırt çeviriyorlar.” (En'am: 46) “Belki kavrarlar diye, hak, ayetleri nasıl tasrif ediyoruz!” (En'am: 65) “İşte böyle ayetleri tasrif ediyoruz ki, “sen ders almışsın” desinler ve biz bilen bir kavim için onu iyice açıklayalım.” (En'am: 105) Bir ahenk halinde böylesi değişkenliklerin sergilenişi Tevhidi işaretleri göstermek içindir. Verdiğimiz ayetlerden anlaşıldığı üzere, Kur'an'ın böyle bir değişken anlatım şeklini benimsemesi, kendisine karşı çıkanların Peygamberi ve hattâ Allah'ı suçlaması ve aynı zamanda, insan düşüncesinin derinliklerinde fırtınalar estirmek içindir. Bu anlatım, değişkenlikte birlik ve çoklukta ahenk gösteren bir anlatımdır. Kur'an sureleri ve ayetlerinin dizilişi hiç bir zaman kronolojik bir sıra takip etmez. Bakarsınız, birkaç ayet ardarda inmiştir ve ardarda Kur'an'da yerini almıştır, ama, hemen ardından gelen ayetler başka zaman inmiştir, hatta değişik konulardadır. Bazı sureler ve bazı ayetler çok uzun olduğu halde, bazıları çok kısadır. Bunun nedenlerinden biri de, aslında Kur'anda her ayetin birbiriyle kopmaz bir bağlantı içinde oluşudur. Kur'an'da, okuyucuya zaman zaman birbiriyle çelişirmiş gibi gelen çok sayıda ayet vardır; aynı zamanda, ayet ve surelerin belirttiğimiz biçimde birbirleriyle bağlantısızmış gibi görünen “tasrifi” düzenlenişi aslında bizi şaşırtmamalıdır. Bize bağlantısız ve çelişkili gibi görünen yönler, aslında birer çelişki veya bağlantısızlık içinde değildir. Kur'an evrenin iç içe düzenini yansıtır. Ne var ki, evrenle bütünleşemeyen, Kur'an'la btitünleşemeyen insanın kendisinde vardır çelişki ve bağlantısızlık. Bu nedenle, Kur'an'a salt beşerî yeteneklerle yaklaşıp, sonra da, Kur'an'ın bütününü anlama iddiasında bulunmak veya Kuran üzerinde söz etmek onun hiç anlaşılmadığını gösterir. Kur'an'ın anlam derinliği ve daha bazı yönlerine “İnzal ve Tenzil'le, Tefsir ve Te'vil'i anlatırken değineceğiz.) Kur'an Arapça olarak indirilmiştir ve Arapça, Kur'an'ın bir anlamda “biçimi”ni oluşturmaktadır. “Din yalnızca zihnî düzlemde bir felsefe, inanç ve kelâm değildir; fizikî ve bedenî de olmak üzere, tüm varlığımızı bütünleştirme yöntemidir din.” [6] Bu bakımdan, Arapça Kur'an'ın aslî öğelerinden biridir. Kur'an'ın Arapça olarak indirilmesi, yalnızca Araplar anlasın diye değildir. Bir kez evrensel bir dinin evrensel bir dili olmak zorundadır. İkinci olarak, Kur'an'ın (filinin sesleri ve kelimeleri Vahy'in ayrılmaz parçalandır. Kur'an'ın Arapça olması, Kur'an Arapçasına kutsallık kazandırmıştır. Bu kutsal dil, insanın yalnızca dinî gerçekleri düşünmesine değil, aynı zamanda tüm varlığını İlâhî bir ölçüyle birleştirmesine yarayan temel bir araç görevi görmektedir. Ancak Arapçasıyla, yani, aslıyla okunan Kur'an, Kur'an olabilir; bu bakımdan, Kur'an'ın başka dildeki tercümelerine Kur'an denmeyeceği gibi, ibadetlerde Kur'an başka dildeki tercümeleriyle okunamaz. Kur'an, anlam içinde anlama sahiptir; bu anlam denizine dalabilmek ise, bir bakıma onun dilini çok iyi bilmekle olur. Arapça bilmeden iyi bir müslüman olunabilir; ama, Arapça bilmeden Kur'an çok az anlaşılabilir. Kur'an İslâm'da bilginin kaynağıdır da; yalnızca manevî bilgilerin değil, ahlâk, hukuk, felsefe, hattâ tabiî bilimlerin bile kaynağıdır Kur'an. (Bu noktalara, Tefsir ve Te'vil'i anlatırken daha geniş biçimde değineceğiz.) Kur'anda akidevî gerçekler, iman ilkeleri, insanın yeryüzündeki hayatını düzenlemesi için kurallar, Ahiret'le ilgili açıklamalar, kısaca, her insanın hayatını, düşüncelerini kuşatabilecek anlam düzeyleri varadır. Kur'an bir şifadır; okunarak şifa verir ve hepsinin ötesinde, hayatta, gerek fert fert, gerekse toplumsal hayatta bütünüyle uygulanarak şifa verir. Kur'an bir evrenbilimdir, bir insan bilimdir , bir tarihtir, bir hukuktur. Kendisiyle insanlara hükmedilsin diye gönderilmiştir. Belli bir topluluk ve belli bir zaman için değil, dün de bugün de her insan için geçerli ilkeleri ve uygulanması gereken hükümleri içerir. Burada Kur'anla ilgili bazı hadisleri de anmadan geçemeyeceğiz: “Kur'an Allah'a göklerden ve yerden ve onlarda bulunanlardan daha sevimlidir.” “Kur'an'ın diğer sözlere olan üstünlüğü, aziz ve celîl olan Allah'ın yarattıklarına olan üstünlüğü gibidir.” “Kur'an hakk ile batılı birbirinden ayıran kesin bir hükümdür. O bir eğlence değildir. Her kim zorbalığından dolayı onu bırakırsa, Allah onu boynundan kırar. Sizden öncekilerin tarihi, sizden sonrakilerin haberi ve aranızdaki sorunların hükmü ondadır. Her kim hidayeti ondan başkasında ararsa Allah onu dalâlete düşürür, O Allah'ın sağlam ipidir. O, zikr-i hakimdir. O sırat-i müstakim (doğru yol)dir. O, arzuların gerçekten saptıramadığı, dillerin karıştıramadığı, alimlerin doyamadığı, fazla tekrarlamaktan eskimeyen, hayranlık veren yanları bitmeyen bir kitaptır. O, öyle bir kitaptır ki, cinnden bir grup onu dinlediği zaman, “biz doğruluğu gösteren ve hakka götüren hayranlık verici bir Kur'an dinledik ve iman ettik” demekten kendilerini alamamışlardır. Ona dayanarak konuşan doğru söz söylemiş, onunla amel eden sevap kazanmış, onunla hükmeden adalet yapmış ve Ona çağıran doğru yola çağırmıştır.” [7] “Ey insanlar! Bir uzlaşma yurdundasınız ve bir yolculuğun sırtındasınız. Gidişiniz hızlıdır. Gördünüz ki, gece ve gündüz, güneş ve ay her yeniyi eskitiyor, her uzağı yaklaştırıyor ve her va'dedileni getiriyor. Gidilecek yerin uzaklığına göre azığınızı hayırlayın. (Bu arada, Mikdad bin Esved kalkarak, “uzlaşma yurdu ne demektir, ya Rasûlallah?” diye sordu.) Ulaşma ve kesilme yurdudur. Fitneler karanlık geceler gibi üzerinizi sardığı zaman Kur'an'a tutunun. Çünkü o şefaatçidir, şifası kesin bir şifa vericidir; doğrulanmış bir güçtür, Kim onu öncü tanırsa, onu Cennet'e götürür, kim de ardına atarsa, onu da Cehennem'e götürür. Delildir o, yolun hayırlısına götüren; bir kitaptır, hem ayrıntılarla, hem açıkça izah vardır onda, hem de ayırma. Fasl'dır, eğlence değil. Hem zahiri vardır, hem batını; zahiri hüküm, batım ilimdir. Zahiri güzel mi güzel, batını derin mi derindir. Yıldızları vardır, yıldızlar üstü yıldızlar, sayılmaz hayranlık verici yönleri. Hidayet ışıkları vardır onda ve hikmet nurları. Sıfatı bilmek isteyen için marifete delildir. Dikkat edecek dikkat etsin, sıfatı bakışına erdirsin. Tehlike ve helakten onunla kurtulunur. Muhakkak tefekkür, görenin kalbinin gibi. İyilik üzere olun ve beklentinizse az olsun.” [8] hayatıdır, nur sahibinin karanlıklarda nurla yürümesi son olarak Bediüzzaman Hz.lerinin Kur'an'ı tarifini de verelim; (Sadeleştirerek) “Kur'an, şu büyük kainat kitabının ezeli bir tercümesi., ve tekvini ayetleri okuyan çeşitli dillerin ebedî tercümanı., ve şu gayb alemi ve şehadet kitabının müfessiri.. ve yerde ve gökte gizli İlâhî isimler'in manevî hazinelerinin keşşafı., ve olayların satırlarının altında gizli hakikatların anahtarı., ve şehadet aleminde gayb aleminin dili., ve şu şehadet alemi perdesi arkasında olan ve gayb alemi yönünden gelen ebedî Rahmanı iltifatların ve ezelî Sübhanî hitapların hazinesi.. ve şu İslâmiyet manevî aleminin güneşi, temeli, hendesesi ve uhrevî alemlerin mukaddes haritası., ve zat ve sıfatlar ve isimler ve İlâhî işlerin açıklayıcı sözü, açık tefsiri, kesin delili ve tercümanı., ve şu insaniyet aleminin terbiyecisi., ve büyük insaniyet olan İslâmiyetin ay ve ışığı., ve beşer cinsinin hakiki hikmeti ve insaniyeti saadete sevkeden hakiki mürşid ve hidayet edicisi., ve insanlara hem bir Şeriat kitabı, hem bir dua kitabı, hem bir hikmet kitabı, hem bir kulluk kitabı, hem bir emir ve davet kitabı, hem bir zikir kitabı, hem bîr fikir kitabı, hem insanın bütün manevî hacetlerine merci olacak çok kitapları muhtevi tek ve toplu kutsal bir kitap, hem bütün evliya ve sıddıkların, arifler ve muhakkıkların farklı meşreplerine ve ayrı ayrı mesleklerine, her bir meşrebin zevkine lâyık ve meşrebi nurlandıracak ve her bir mesleğin gidişine uygun ve onu açıklayacak birer risale ortaya koyan kutsal bir kütüphane hükmünde semavî bir kitaptır. “Kur'an Arş-ı Azam'dan, İsm-i Azam'dan, her ismin azam mertebesinden geldiği için bütün alemlerin rabbi itibariyle Allah'ın kelâmıdır. Hem bütün varakların ilâhı unvanıyla Allah'ın fermanıdır. Hem bütün göklerin ve yerin yaratıcısı adına bir hitaptır. Hem umum Sübhanî saltanat hesabına ezelî bir hutbedir. Hem geniş rahmet noktasında Rahmanı iltifatlar defteridir. Hem ülûhiyetin azamet ve haşmeti haysiyetiyle, başlarında bazan şifre bulunan bir haberleşme mecmuasıdır. Hem İsm-i Azam'ın çevresinden inmekle Arş-ı Azam'ın bütün çevresine bakan ve teftiş eden hikmet saçıcı kutsal bir kitaptır..” (İşarat'ül-İcaz, 9-10). [9] [2] Ebu'1-Beka, Külliyat, s: 287; Ragıp el-İsfahanî, elmüfredat fi Ğarib'il-Kur'an, Beyrut, s: 402; Dr. Suphi es-Salih, Kur'an İlimleri, Ç. M. Satd Şimşek, Hibaş yay. Konya, s: 15-18. [3] Ebu'1-Beka, a.g.e. a.y. Abdürrahman Çetin, Kur'an İlimleri ve Kur'an-i Kerim Tarihi, Dergâh yay. tst. 1982, s: 30-32. [4] Hayreddin Karaman, Fıkıh Usûlü, tst. 3. baskı, s: 67. [5] Abdürrahman Çetin, a.g.e. s. 32-36. [6] S. Hüseyin Nasr, ideals and Realities of İslam, Londra 1966, 2. baskı. [7] O. Zeki Mollamehmetoğlu, Sünen-i Tirmizi Tercemesi, Y. Emre yayınevi, c. V, HN. 3069, 3093. [8] Ebu Cafer Muhammed b. Yakup el-Küleynî, Usul-i Kâfi, Şuraz, c. IV, HN: 3460. [9] Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları: 13-22. |