๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 08 Şubat 2011, 21:00:07



Konu Başlığı: Kozmolojik Zamanı İfade Eden Kelimeler
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 08 Şubat 2011, 21:00:07
Kozmolojik Zamanı İfade Eden Kelimeler

 Bu başlık altında incelenecek kelimeler, evrenin hareketiyle ortaya konulan zaman ölçümlerini ifade eden kelimelerdir. Bu ke­limeler, lügat, felsefe, bilim tefsir yorumları ile evrenin rölatif yapısı dikkate alınarak tahlile tabi tutulacaktır. Bu nedenle, kelimelerin anlamında esnekliğin ve rölatif bir yaklaşımın zaman kavramının karekterinden kaynaklandığını ifade etmek yararlı olacaktır. [505]

 Yevm

 Yaratılış, kozmik ötesi ve kozmoloji, pratik hayat ve ahiret gibi geniş bir alana hitab eden bu kelime, gerek tabiatından, gerekse Kur'an'da ki farklı bağlamlarda kullanılmasından dolayı, muhtelif manalarla, değişik zamanlara ve sürelere işaret etmektedir. Aşağı­daki tahlilde bunlar sırasıyla ele alınacaktır.

a) Gündüz: Bu anlamda yevm kelimesi, hakiki ve mecazi manalara hamledilerek kullanılmıştır. Hakiki manası itibariyle "sert veya örfî gün" olarak değerlendirilen süreye, gecenin zıddı olan gündüze yevm denilmiştir. Bu süre, fecrin veya güneşin doğusuyla batışı arasındaki süredir [506]. Mekâna bağlı olarak farklılık arz ettiğin­den ötürü rölatiftir. Zira, gündüzün kapsadığı süre de, başlangıç ve sona erişi de hiçbir yerde aynı zamanda gerçekleşmemektedir. Araplar yevm kelimesinin çoğulunu (Eyyamu'l-'Arab) "Arab'ın hadiseleri" diye olaylar manasına kullanırken, geceleri zikretmez­ler. Eyyam lafzını olaylara tahsis etmeleri, naiplerin gündüz olması sebebiyledir [507].

Kur'ân, yevm kelimesini (Bakara, 184, 185, 203; Mâide, 89; Mü'minûn, 113) hakiki manası diye açıklanan ve seri gün olarak tanımlanan gündüz'ün karşılığı olarak zikretmektedir [508]. Ancak, bazıları şer'an gündüz sayılan sürenin, örfi olarak gündüz olmadığı kanaatindedir [509]. Bu ise, gündüz karşılığında kullanılan yevm keli­mesinin serî ve örfi gün olarak farklı süreyi ihata ettiğini göster­mektedir. İtikâf gibi bîr ibadetin icrası için ön görülen ve en az süre olarak belirtilen yevm/gündüzün, kapsadığı sürenin, başlangıç ve sona erişinin, güneşin doğuş ve batışıyla belirtilmesi [510], örfi an­lamda kullanılan gündüzün, bazen seri anlamdaki gündüze tekabül ettiğini göstermektedir. Nehâr/gündüz kelimesi, Kur'ân'da 55 yerde geçmektedir. Bir çok ayette, onu yaratanın ALLAH olduğu, gündüzün geceden sonra zikredildiği, gece ile gündüzün değişimi­nin ALLAH'ın varlığına delil teşkil ettiği; gündüzün, görüp fark ede­bilmek için yaratıldığı, hesabın temel ölçümlerinden birini oluştur­duğu, daha ziyade hayatla birlikte zikredildiği, gündüzü gecenin içine geceyi gündüzün içine katanın ALLAH olduğu, onu çalışma zamanı yapanın, kıyamete kadar aralıksız devam ettirmeyeceği, ettirdiği taktirde hayatın felce uğrayacağı, ALLAH'tan başka geceyi getiren bir gücün olmadığı (Nahl, 12; Enbiya, 33; İsrâ, 12; Hac, 61; Mü'minûn, 80; Nur, 44; Furkan, 47; Kasas, 72), beyan edil­mektedir. Kozmolojik bir ölçek olan gece ile gündüz hareket, me­kân, değişim, öncelik sonralikla birlikte zaman ölçümünü gerçek­leştirirken dünyayı siyasî, iktisadî, hukukî, dinî yönden rölatif bir şekilde etkilemekte ve yönetmektedir. Bu nedenle zaman, yönet­mek demektir. Bu yönetim varlığa ve olaya göre kendini izhar eder.

Göklerin ve yerlerin yaratılışını, gecenin değişimi takip et­mektedir. Onun değişimi, ayetlerde bir önceliğe sahip olup, gün­düz ondan sonra gelmektedir (Bakara, 164; Âl-i 'İmrân, 190). Bü­tün bunlar, kozmik olarak nehâr/gündüzü oluşturan vasıta, amaç ve deveranın ALLAH'a dayandığını göstermektedir. Kozmik bir ev­rende işleyen çarkın en küçük bir mili, bu emre muhalefet etmez. Böyle mekanik bir teşbihle, bu çarkları yapıp birbiri ile döndüren ve bununla belli gayeleri gerçekleştiren güç bir gün bu çarkları bo­zup yeni bir sistem kurmaya kadirdir. O sistemde, gündüz ve gece yoktur. Daha önce işaret edildiği gibi mahiyeti farklı olsa da yevm, kozmik âlemden o sisteme geçerek, varlık gösteren ve ebediyetle bağlantı kuran bir kelimedir.

b) Gece ve Gündüz: Yevm kelimesinin sece ve gündüzün tamamı için kullanılması [511] ise bu kelimenin anlam çerçevesindeki bir başka zenginliktir. Nitekim miktarı bin yıla tekabül eden yevm (Yûnus, 3; Secde, 5) [512], gece ve gündüzü kapsayan bir kelimedir. Zira seneleri meydana getiren günlerin sadece gündüzler olması imkânsızdır. Hukuki bağlamda kadınların iddetini ve hayız du­rumlarını belirleyen süreyi ifade eden yevm (Talâk, 2) [513] kelimesi de gece ve gündüzü birlikte kapsar. Bir başlangıca ve bir sona eri­şe sahip olması yönünden kader, ecel, vakit ve süre kelimeleriyle; uyanış, gelişme, ihtişam, zayıflık, sonra silik ve sönük bir hayatla uyunan bir gece olarak[514]ömür kelimesinin kapsadığı mana (Mü'min, 67) ile ilişki içindedir [515]. Bu açıdan ömür lafzı, yevm kelimesinin keyfiyet ve mahiyetindeki kozmik zaman özelliklerinin te­mel ilkeleri ile örtüşen bütün kelimeleri temsil eder.

Gerek zaman, gerekse mekân bakımından evren ne yalnız bir gündüz devleti olur, ne de yalnız gece devleti. Aynı şekilde evrenin bir kısmında daima biri, diğer bir kısmında da daima diğeri sabit değildir. İki devlet meydana getirmezler [516]. İleride mevsimlerin, gece ve gündüzün meydana gelişini anlatan şemada kuzey ve gü­ney yarım kürede gece ve gündüzün birbirini takip edişi daha iyi anlaşılacaktır. Dolayısıyla yevm kapsadığı anlam ağı ve varlığın tamamı ile tevhidi haykırmaktadır. Binaenaleyh kozmik yapıda ikiliğe yer yoktur. Tevhid, Kur'ân'ın, başından sonuna kadar sa­vunduğu en temel ilkedir. Şu halde Kur'ân'la kozmoloji, aynı şeyi dile getirmektedir.

c) Mutlak Zaman: (!) Yevm kelimesinin, sadece gece veya sadece gündüz, yahut da gece ve gündüz manalarına hasredilemeyeceği [517], bu kelime ile "mutlak zaman" [518] kastedilmiş olabile­ceği şeklindeki yaklaşımdır. Bu anlamda, gece meydana gelen olaylar için dahi, yevm kelimesi kullanılmıştır. Geceleyin oğlu olan birisinin sevinci ifade edilirken "falancanın oğlu olduğu gün" şek­lindeki bir ifade de geçen "gün"ile "mutlak zaman" kastedilmiştir. Kur'ân "yevm" kelimesini bu anlamda, oldukça çok kullanmakta­dır. "Yer başka bir yere, göklerde (başka gökler) haline getirildiği gün" (İbrahim, 48) diye belirtilen günün gündüz, yahut gece, ve­yahut da hem gündüz hem gece olması mümkün değildir [519]. Çün­kü bu ayette, yevmi meydana getiren kozmik yapı bozulmuştur. Aynı anlamda, kozmik yapının devam ettiği, yevmin seri ve örfi olarak tezahür ettiği zamanın herhangi bir kesitine işaret mak­sadıyla da kullanılmaktadır, "çetin bir gün" (Hud, 77), "göç günü, konaklama günü" (Nahl, 80) gibi ifadelerde "yevm", "mutlak za­man" ifade ederken, kendisini niteleyen olayla birlikte, o olayın meydana geliş süresini ifade eder. İşte bu sebeple, bu kullanımda da "yevm" kelimesinin ifade ettiği zaman rölatiftir. "Çetin gün", "göç günü, konaklama günü" ifadelerinin kapsadığı süre farklıdır. Zira konaklama günü göç gününden daha uzun bir süre içermeli­dir.

Göklerin ve yerin yaratılışında zikredilen altı günün, bildiğimiz manada gün olması mümkün değildir. Çünkü gün ancak güneşin doğması ve batmasıyla meydana gelir. Gökler, güneş ve ay yara­tılmadan önce gün kavramı nasıl düşünülebilir diye sorulacak olan bir soruya, "eğer ortada bir gezegen ve güneş bulunmuş olsaydı, bu yaratma müddeti bin günlük bir süre olurdu" diye cevap veri­lebilir [520].

Bir çok müfessir ise altı günü, altı vakit veya altı vaktin altı günden daha uzun olması şeklinde yorumlamıştır. Söz konusu altı gün bilimin, altı bileşim veya canlı varlıkların kimyasal yapısını oluşturan hidrojen, oksijen, karbon, azot, fosfor ve kükürt gibi altı çeşit ana madde şeklindeki açıklamaları ile bir ilişki kurulabilir mi sorusunu akla getirmektedir [521]. Bin yıla tekabül eden yevmi ahiret günü olarak anlayanlar olmuştur [522]. Ayrıca Kur'ân, Arapların ifadesi gibi ifadesini kâfirler için ukubat anlamında kul­lanmıştır. Çünkü "o günler, ALLAH'ın her toplumu, yaptığına göre cezalandırmak içindir" (Casiye, 14) ayeti, "ALLAH'ın günleri" ifade­sinin mezkûr manada kullanıldığını göstermektedir. Ahiret bağla­mında da yevm kelimesinin (Zümer, 71) şeklinde kafirleri mu­hatap alarak kullanılması da ukubat anlamındadır [523]. Cezanın ve ukubatın süresini mutlak olarak değerlendirmek mümkün değildir.

Bütün bu verilerden yola çıkılarak "yevm" kelimesinin Kur'ân'daki ağırlık merkezinin rölatif olduğu anlaşılmaktadır. Yevm kelimesinin kapsadığı zaman; an (Rahman, 29) [524], gün, ay, yıl, asır, devir ve bilinenbilinmeyen zaman ölçülerinden herhangi biri olabilir [525]. Dolayısıyla, "fetih günü" (Secde, 28, 29) terkibin­deki yevm ile "çetin gün", "göç günü", "konaklama günü" terkiplerindeki yevmin üstlendiği zamanı, kesin olarak ölçmek mümkün değildir. Olayın vukuu, yevme âlem olmuş gibidir. Bunun için olayın meydana geüş süresi, yevmin kapsadığı süredir. Mutlak müddet, vakit ve zaman gibi lafızların en güçlüsüdür. Çünkü bu, gök cisimlerinin, başlangıçtan nihayete kadar olan hareketidir. Zaman, bu mutlak müddetin parçaları, vakit ise içinde iş görülen süredir [526]. Bu yaklaşımla, mutlak müddet dehr, vakit ve zaman da onun açılımı olarak anlam kazanmaktadır. Yine eski Araplar, yevm kelimesinin çoğulu olan "eyyam" kelimesini devlet ve vela­yet zamanı manasında kullanmıştır [527]. Nitekim Al-i İmrân sûresinin 140. ayetinde geçen "eyyam" kelimesi bu manada açıklanmış­tır [528]. Şu halde Kur'ân da yevm kelimesine mutlak zaman anlamı kazandıran bir kullanımı kesin olarak ortaya koymak mümkün de­ğildir.

d) Kevn Manası: Kevn: Oluş, meydana geliş, hareket, yaratılış, gerçekleşen emir, iş, birisinin bir şeyi yapması ve onun da hemen olması gibi manalar ifade ermektedir. Kâinat kelimesi de bu kökten türeyen bir isim olup "meydana gelen, birisi tarafından yokluktan varlığa çıkarılan" demektir [529]. Bu nedenle her oluşun, farklı teori ve pratiği gerektireceği, teorisinde ve pratiğinde farklı zamanlar ihata edeceği bir gerçektir. Nitekim Heidegger'de za­manı, "varoluşun kendisidir" [530]; diye açıklamaya çalışmıştır. Dola­yısıyla "yevm", varlığın dışında bir varlığa sahip değildir. Aksine "yevm", varlığın ortaya çıkma halidir. Varlık zamanla eşitlenir. Esasta salt varlık, varoluş kalır. Kozmik anlamda zaman kaybolur. Aristocu düşüncedeki potansiyelden fiile geçiş kadar, "dehr Al­lah'tır" [531] ifadesinin anlattığı manada apriori bir husustur. Zaten ayrışmamış zamanın unsurundan ve ölçümünden bahsedilemez. Ölçümü ve unsuru olmayan zamanın varlığı yoktur. Öyle ise za­manın kökeni potansiyel ve dehr kelimelerinin ifads ettiği güçtür. Zaman da, bu gücün fiili olan yevmdir. Buradan hareketle Bigbangın ortaya koyduğu "ilk patlama" ile zamanın kökenine yak­laşmak, daha doğrusu, fiili olarak zamanı buradan başlatmak tutarlı görünebilir.

Halkın/yaratmanın tekvinden önce oluşu [532], deki geçmiş zaman ve istihale manası [533] dikkate alındığında, zamanın kökeni­nin kozmik arka plana [534] vardığı söylenebilir. Yevm kelimesinin anlam ağı içerisinde önemli bir yeri olan "kevn" kelimesinin ma­nasına göre, ilk patlamayı meydana getiren bir varlık olmalıdır. Böyle bir varlıkda yaratılmıştır. Söz konusu bu yaratılış yevm ke­limesinin ifade ettiği oluştur. Ancak bu oluşun ilk olduğu söylene­bilir. Hawking'in çok açık itiraf ettiği gibi, günümüzde, Astro Fizi­ğin elde ettiği veriler, büyük patlamadan ötesine gidememekte, ancak sanal zamandan bahsedilmektedir. Halbuki yevm kelimesi­nin semantik ağı, içerisinde ortaya çıkan hakikat, zamanın büyük patlamadan önce fiilen var oluşudur. Yevm'in kevn manasını ifa­de edişi, Kur'ân'ın emri ile de örtüşmektedir. Çünkü kelamcıların çoğunluğuna göre kevn, "ibda" anlamında [535] değerlen­dirilmiştir. Bu nedenle yevmin kuşattığı en kısa zaman, bilim ve beşeri ölçeklerin ölçmekten aciz kaldığı, aciz kalmaya da devam edeceği "ol" emrinin ortaya koyduğu hakikatin zamanıdır.

c) Asır-Devir: Dilcilere göre yevm kelimesi gece için de gün­düz için de kullanılır. Gece ve gündüzden her birine yevm de­nildiği gibi, bu kelime "asır" diye de anlaşılmıştır [536]. ALLAH katında yevm, itibari olup. çeşitli zaman birimlerini ifade etmektedir. Yevm kelimesinin çoğulu olan eyyam kelimesi kullanıldığı terkiple gökle­rin ve yerin oluşum devresi olarak A'râf, 54; Secde, 4; Fussilet, 9) "altı gün" [537]anlamını ifade etmektedir. Bu altı gün altı devir altı vakit veya altı gün kadar bir süre şeklinde açıklanmıştır. Çünkü gökler ve yerler yaratılmadan önce gün diye bir şey yoktur. Uzun devreler manasınada gelen yevm'in bin yıla tekabül ettiği, Hac sûresinin 47. ayetiyle ALLAH'ın sabır ve teennisi sebebi ile çok uzun yılların ona kısa geldiği, gerçekte, onun günlerinin veya azap günlerinin uzun olduğu, ALLAH katındaki "bir gün" ifadesinin, az­lıktan kinaye olduğu, çünkü ALLAH için sonu belirlenmiş bir zaman parçası değil, sonsuzluk söz konusu olduğu şeklinde açıklamalar yapılmıştır [538].

İnsan toplulukları bakımından yevm, hep biner senelik de­virler diye anlaşılmıştır. Sanki uygarlık güneşi, bin senelik bir gün­de doğmaktadır. Güneş, tepemize gelip, zirveyi yakaladıktan son­ra, solgun bir renk olup batmaktadır. Topluluklar da aynen güneş gibi, bin yıla tekabül eden süre içerisinde doğar, büyür, zirveyi yakalayıp inişe, zayıflamaya geçerek tarih sahnesinden silinirken, başka bir uygarlık günü müjdesiyle son bulmaktadır [539]. Ayrıca, meleklerin ve ruhun yükselme süreleri olan elli bin yıla tekabül eden yevmin (Me'âric, 4), bütün manalarında bir başlangıç, bir bi­tiş, bir oluş ve bir yok oluş sırrı yatmaktadır. Buna göre, "yevrr’in ifade ettiği mananın temel ve karakteristik yapısı, bu dünyanın da bir yevm olduğunu, biteceğini ve yeni bir yevmin başlayacağını haykırmaktadır. Çünkü dünya hayatında; an, gündüz, gece, gün, ay, yıl, asr, hin ve hukûb diye açılımları olan yevm'in Kur'ân'da yevmeyn"iki gün" dîye ikili yoktur. Halbuki, çoğulu olan (Secde, 4) kelimesi vardır. Zamanın bir parçası [540] olması anlamın­da yevm kelimesinin farklı parçaları, leyi, sebt, cuma, şehr, âm, sene, havi gibi anlam ilişkisi içinde bulunduğu farklı isimlerle geç­mektedir. Halbuki, ahiret bağlamında yevm kelimesinin ikili, çoğu­lu, nehâr, kozmik sahnede, yevm kelimesi ile ilişki içinde olan di­ğer kelimeler geçmemektedir. Kozmik yapının bozulmasıyla güne­şin batışı gibi bir yevm sona ererken ahiretle yeni bir yevm'in-günün güneşi doğmaktadır. Bu yevmde kozmik anlamda bir güneşin doğuşundan öte, yevm kelimesinin kevn manasıyla bütünle­şen yepyeni ve ebediyet kapısını aralayan bir oluş söz konusudur. Kapıdan içeri girinceye kadar ba s, haşr, hesap, mizan gibi olayla­rın her biri, ahiret bağlamında, bir yevm oluştururken, ahiret at­mosferi içerisinde etrafını saran fikrî çatının etkisiyle yevm, basit bir gün olmaktan çıkar, uhrevi bir renk kazanır. Artık yevm, ahiret günü, son hüküm günüdür (Hud, 84). İçinde gecesi gündüzü ol­mayan tek bir gündür [541].

Ahiretle ilgili ayetlerde, gündüz ve geceden bahsedilmeyişi ise "yevm" kelimesinin üstlendiği mananın kozmik âlemdeki as­lından kopmadan, yeni misyon üstlenişinin ayrı bir delili olmalıdır. Buradaki "yevm" (Mü'min,30,31) kozmik âlemin bütün günlerini ve bu günlerde olup bitenleri bir araya toplayan bir gündür. (Al-i İmrân, 9, 25) "yevm" kelimesinin "kevn" manasmdaki en büyük oluşumudur. Ahiret bağlamında başka kelimelerle  oluşturduğu terkipler (Fatiha, 4; Bakara, 8; Hüd, 84; Furkan, 59; Hicr, 35; Şu'ara, 82; Saffat, 20, 21; Duhan, 40; Burûc, 2) vasıtasıyla birbi­rinden farklı oluşumlar ortaya koymaktadır. Bu ise "yevm" keli­mesinin zaman kavramı içerisindeki rölativitesini ihsas ettirir.

Kur'ân, kozmik yapıda dairevî ve doğrusal zaman olarak "yevm" kelimesinin ifade ettiği zamanın tekerrür ettiğini ve bunun bir kanun olduğunu, Ahiret bağlamında ise "geri çevrilmesi im­kânsız bîr gün" (Şûra, 47) olarak, mahiyetinin değiştiğine işaret etmektedir. Dünya hayatı, teklif, imtihan, t'azib, taltif ve tecziye gibi insan hayatının temel öğeleri, zamanın dairevî ve doğrusal di­ye işaret edilen iki formunun ayrılmaz bir parçasıdır. Ahiret bağ­lamında ise yevmün tekerrürünün bir hikmeti kalmaz. Artık ahiret sahnesinde bir defa işlevini icra eden yevm bir daha tekerrür et­mez. Mahşeri icra eden yevm ikinci bir mahşeri hiç bir varlığa ya­şatacak keyfiyete sahip değildir: Halbuki dünya bağlamında şartla­rın oluşması ile aynı olayların yaşanması kozmoloji, sosyoloji, psi­koloji, biyolojinin ortak paydasıdır. Al-i İmrân sûresinin 140. aye­tinde, günlerin insanlar arasında döndürülmesi ifadesi bunun çok açık bir delilidir. Mezkûr ayetteki eyyam kelimesine, yüklenecek manaya göre, tekerrür eden zamanın mahiyet ve çeşidi ortaya çı­kacaktır. Varlıklara hayatı tanzim eden "yevm", onun şafak, sabah, kuşluk, öğle, ikindi, akşam, yatsı, gece, gündüz gibi nitelik ve cüzleri artık yürürlükten kalkmıştır. Zira ahirette bu nitelik ve cüzle­re sahip bir güne ihtiyaç da yoktur. Borçlanma, evlenme, iddet gi­bi sosyal hukuk; hayız, bulûğ, hamilelik, süt gibi biyolojik; namaz ve oruç gibi amelî hüviyete sahip mükellefiyetler yoktur ki; onu tanzim edecek nitelik ve cüzlere sahip bir güne ihtiyaç olsun. Ayrı­ca kozmolojik yapıda, şer'î ve örfî manada, günü meydana getiren güneş ve ayın yaratılışının amacı, vakitlerin hesaplanması (En'âm, 96) olduğu vurgulanmıştır. Kozmik yapının ortadan kalkmasıyla yevmin niteliği değişmiş, mecazi bir mana üstlenmiştir [542].

Şu halde yevm, bir anlamda mazisi, şimdisi ve geleceği olan bir yapıya sahiptir. Mazideki yevmi ilk yaratılış, şimdiki yevmi dünya, gelecekteki yevmi ahiret temsil edebilir. Fakat yevm, kevn manası ile her zaman "şimdi"dedir. Ahiret de her "yevm", tek bir defaya mahsus olacağı için, mazisinden ve geleceğinden söz edilemeyecektir. Ancak insanlar açısından, dünyadaki normlara göre düşünüldüğünde kıyamet, ba's, haşr ve hesap, birbirinin geçmişi ve geleceğidir. Hüküm ve kararın, yine geçmişe, yani dünyadaki yaşantıya göre olacağını (Nahl, 111, 124; İsrâ, 13, 14), İnsanların bir bahane sadedinde dünyada çok kısa bir müddet kaldıklarını iti­raf ederek geçmişi hatırlayacaklarını (Mü'minûn, 113) belirtmek gerekir. Dünya hayatı açısından, gerek kozmolojik manada ve ge­rekse ahiret de geleceği temsil eden "yevm" endişe ve ümitlerle doludur (Mülk, 3). Bu nedenle şimdiyi temsil eden "yevm" çok daha önemlidir.

Yevm, kevn/oluş manası itibarı ile, dünyada kozmik yapı içe­risinde dairevî ve doğrusal olarak, bireysel ve toplumsal ömürleri, bir plan dahilinde kemâlâta, oradan da zevale götürürken, kendi kemâl ve zevaline ulaşır. Sanki bu zeval ile yevm başa döner (En­biya, 104). İşte bütün bunlardan hareketle varlığın hakikatinde, geçmiş ve gelecek diye bir şey yoktur, yevmin açılımları vardır. Kur'ân kıyamet anlamında yevm kelimesinin terkiplerle ifade ettiği mananın müradiflerini, mî'ad (Al-i 'İmrân, 9, 194; En'âm, 42; Râ'd, 31), kâri'a (Kâri'a, 1), Mev'îd (Kehf, 58; Kamer, 46) gibi o günün farklı niteliklerine işaret eden müfret lafızlar kullanılmıştır. Kur'ân'da ahiret için kullanılan yevm kelimesinin kapsadığı süre, olayın pozitif yada negatif olması ile alakalı olmalıdır (Furkan, 24; Yâsîn, 55; Hadîd, 12). Bu ise söz konusu yevmin, algılayanlara göre, ahiretde de rölatif olacağını ortaya koyar. Yevm kelimesi, Cennet kelimesi ile birlikte zikredildiği yerlerde, Cennete giriş ön­cesine işaret etmektedir [543]. Cennetin içinde "yevm" diye bir keli­me geçmemektedir. Oranın literatüründe "ebed" ve "huld" keli­meleri vardır. Çünkü yevm kelimesi, bütün anlamlarında başlan­gıç sona eriş ve değişim karakterine sahiptir. Dolayısıyla ebedî sa­adet yurdu olan Cennetde yapısal bir tezad arz eder. Ayrıca Kur'ân "ebed" ve "huld" kelimelerini kozmik yapıda da, kıyamet sahnesinde de "süresizlik" anlamında bir oluşum için kullanmaz.

Kullandığı yerler varsa herhangi bir şeyin imkânsızlığını ifade et­mek içindir.

Cehennem kelimesi ile birlikte zikredilen "yevm" (Nisa, 56; Tevbe, 35; Kehf, 100; Kâf, 30; Fecr, 23) ise, giriş öncesini ve son­rasını işar etmektedir. Huld ve ebed (Nisa, 93, 169) kelimeleri ile yevmin Cehenneme giriş sonrasında birlikte düşünülmesi tezad teşkil etmez mi? şeklindeki muhtemel bir soru için şu açıklama ya­pılabilir: Söz konusu mekân bağlamında "huld" ve "ebed" keli­meleri kâfirler için, yevm kelimesi ise günahkâr müminler için dü­şünülebilir. Yevm kelimesindeki rölatif yapı dikkate alınırsa, Ce­hennemde günahkâr müminin günahı kadar azab göreceği süreyi ortaya koyduğu söylenebilir. İahî adaletin şaşmaz ölçüsü, emri­nin ortaya koyduğu hakikatin zamanını işte böyle işletmektedir. Ayrıca yevm, ifade ettiği bütün anlamlarında, mekânla birlikte zikredilmektedir. Ancak bu anlamların bir kısmı soyut, bir kısmı ise somuttur. "ALLAH'ın indi" (Hac, 47) onun zatı değil, en yüce ve en soyut mevki olmalıdır. Böyle bir soyut mevkide, yevmin somut olan mevki ve makamlardaki bin yıla eşit olması, çok daha rahat anlaşılabilir. ALLAH'ın indindeki yevm, yer ve göklerin yaratıldığı günler, ahiret günleri olarak açıklanmıştır. Artık yevm, ahiret sah­nesinin elamanıdır. Burada bin yıla tekabül edecek bir süre olarak zikvedilmesindeki başka bir gaye ise, ahiret azabının uzaması, ya­hut uzun gelmesidir. Dünya sahnesinde azab anlamında zikredilen "eyyam" kelimesi azabın şiddetinin hafif, süresinin kısa olduğuna işaret etmektedir [544]. Teşbih doğru olursa, kevn manasındaki yevm, uçsuz bucaksız denize, atılan bir taşın, denizde meydana getireceği halka halindeki dalgalar, merkezdeki noktadan uzaklaştıkça hem zamanı hem mekânı farklı kılacaktır. Taşın etkisiyle zirveye çıkan halka halindeki dalga ile, merkezdeki dalganın ne frekansı ne de halkanın çapı ve ne de kapsadığı zaman bir değildir. Merkezde, nokta ile başlayan oluş, süreklidir ve insana varıncaya kadar bin yıllık oluş gerçekleşmiş olacağı, kozmik yapının ampirik bir realite­sidir. Aşağıda verilecek olan şemada bunu izlemek mümkündür.

Bu şekil, Bilim ve Teknik dergisinin 380. sayısından (Temmuz 1999) alınmıştır (s. 30).

Şemada görüldüğü gibi nokta ile başlayan dalgaların sonu yoktur. Söz konusu bu yaklaşım Zâriyât sûresinin 47. ayettinde ifade edilen "göklerin sürekli genişletildigi" gerçeğine de uygun düşmektedir.

Yevm kelimesi, kevn manası ile en küçüğünden en büyüğüne kadar farklı oluşumları ve farklı zamanları ifade etmektedir. Bu nedenle "yevm" anahtar bir kelime olup, dün ile, kendinden öncesi olan geçmişe bağlanırken uyarın ile kendinden sonrası olan geleceğe bağlanmaktadır. Kur'ân, kozmolojik yapı içerisinde, yevm'i bazı kelimeler vasıtasıyla kendisinden önce ve sonrasına bağlamaktadır. Kur'an'da (Kasas, 19) yakın vakit, bu günden önceki gün manalarına [545],  ise, içinde bulunulan günden sonra gelen gün anlamında kullanmaktadır. Ayrıca  mecazi olarak ahiret (Haşr, 18) anlamında da kullanılır. Bu ise, kelimesinin de mecazi anlamda kullanılarak çok önceki zamanları, daha dün­kü gibi göstermek için zikredilebileceğini ihsas ettirir.

Kur'an'da "yevm" kelimesinin tavsifi, onun süresi hakkında bir ipucu vermektedir. Bu şekildeki kullanımı, uhrevi hayatın her­hangi bir kesitini ortaya koyarken, fiile muzaf olduğunda kısa sü­reli bir zamana, isme ve mastara muzaf olduğunda da uzun süreli bir zamana işaret etmektedir [546]. Yevm, iz/ edatına muzaf olarak yevmeizin (Nahl, 87; Kehf, 99; Tâ-Hâ, 102; Hac, 56; Furkan, 24; Kıyâme, 13) şeklinde, bir çok yerde kıyamet manasına kulla­nılmıştır. Bu edatın tek başına ifade ettiği mana geçmiş zaman [547], sayılı vakitler olduğundan. terkibi daha çok yazı dilinde sayılı vakitlerin günü anlamında kullanılmaktadır. Bu ise in uzun sü­reli olmadığının bir işareti olabilir. Daha çok kıyamet sahnelerinin süresini veren den, bu sahnelerin çok uzun sürmeyeceği çıka­rılabilir. Marife olarak kullanıldığında ise (Yasi, 54; Zuhruf, 68; Hakka, 35; Câsiye 28,34,35), yerine göre ahretin tüm zamanı [548], dünyevi zaman (Yûsuf, 92; Mü'min, 29), Bedir günü (Enfâl, 48; Mü'minûn, 113) [549] gibi meşhur vakaların zamanını ifade eder. Söz konusu kelime başka bir yerde ise, geçmiş zaman ifade etmekte­dir. ALLAH'ın, Firavn'a "bu gün" diye seslenmesi, Kur'ân’ ın ifadesi­dir. Olay ise geçmişte olup bitmiştir. Bu yüzden "el-yevm" keli­mesi burada (Yûnus, 92) geçmiş zaman ifade etmektedir.

Yevm'in mahiyeti ve önemi, ona değişik özellikleri bakımın­dan atıfta bulunulan bir çok ayetten anlaşılmaktadır[550]. Günü nite­leyen ondaki olaylardır. Dolayısıyla, kıyameti ifade için Bürûc sû­resinin 2. ayetinde geçen "vadedilen gün", Hûd sûresinin 84. ayetinde. "kuşatan gün", Mü'mîn sûresinin 15. ayetinde "çağrışma günü" [551] gibi terkipler, günün mahiyetini ve key­fiyetini ortaya koymaktadır. Ahirette ise, yevm'in bir parçasını oluşturan gece ve gündüz'ün zikredilmeyip buna karşılık sabah ve akşam (Meryem, 62) gibi kozmik günün önemli va­kitlerini belirleyen kelimeler zikredilmiştir. Cennet ehli için yemek vakti olarak belirtilen bu ifadeler, ebediyet yurdunun da bir plana bağlı olduğunu, disiplinsiz ve plansız hiçbir şeyin olmadığını gös­termektedir. Ayrıca, ebediyetin ahiretteki kozmik olmayan disip­linleri, varlık için bir zamansızlık değil, bir kesintisizliktir Kozmolojik, normlarda da gölge, ait olduğu cismin güneşli havadaki yansı­masıdır. Böyle bir havada gölgenin varlığı da, iigili cismin varlığı da bir gerçektir. Fakat bu gerçek, gölgenin sahip olduğu cismin gerçeğidir. Bir şeyin hem ebedi olup, hem de zamansız olmaması, onun yaratılmış olması noktasından, zamandan münezzeh bir ya­ratıcının lütfuyla ebedileşmeleri anlamına gelmelidir. Görüldüğü gibi yevm kelimesi uhrevi anlamda başka bir yapıya bürünmüş, başlangıçtaki kozmik öncesi mecrasına dönerek, oradan geldiği ebediyete yol alırken, yaratıcının lütfuyla kesintisiz bir yapıya ve varlığa kavuşmuştur.

Yevm kelimesinin zaman kavramı içerisindeki yerinin daha iyi anlaşılabilmesi için aşağıdaki şemayı incelemek uygun olur.

Anlam zıtlığı olan anahtar kelimeler

Anlam ilişkisi olan anahtar kelimeler

Odak kelime olan yevmin; an, dehr, asr, ömür, ecel, ve bu kelimelerin açılımlarını ifade eden birçok kelime ile anlam ilişkisi; ezel, ebed, ahir gibi kelimeler ile de anlam zıtlığı vardır. Anlam ilişkisi olan kelimelerin ifade ettiği zaman, süreli zamandır. Bu ke­limeler, yevmin asıl manasındaki özelliği, kendi kimliğine uygun hale getirmiştir. Ancak ezel, evvel, ebed ve ahir kelimelerinin ifade ettiği zaman, süresizliktir. Sürelilik ifade eden kavramla süresizlik ifade eden, birbirinin ziftidir. Böyle bîr şemada yevm odak kelime­sinde tümelden tikele, tikelden tümele gidildiğinde görülecektir ki anlam ilişkisi içinde olan anahtar kelimelerin hepsi, yevm kelimesinin asıl manasıyla ilişki içerisindedir. Her birinin kozmik yapının bir parçası olan dünya hayatı için geçerliliği, önceliği ve sonralığı, bir başka ifadeyle geçmişi ve geleceği vardır. Her biri yevmin bir açılımı olan bu süreler, kozmik yapısındaki özellikten ötürü kendi mecrasına dönmektedir. Sonunda kozmolojik yevmin meydana gelmeyeceği bir gün olacaktır. Buna neden olan hareket, durma­dığından, yevm ve açılımları yok diye, zaman yoktur denilemez. "O, her an yaratma halindedir" (Rahman, 29) ayetine göre, ya­ratma ve hareket devam edeceğinden, yevmin devam ederek ke­sintili olmaktan kesintisizliğe doğru giderken, uhrevi bağlamda ecele de, asra da, gündüze de, geceye de kısaca kozmik yapıdaki zaman ifade eden hiçbir kavrama yer yoktur. Adeta yevm kelime­sinin ifade ettiği oluş, kozmik yapıyı, uhrevi anlamdaki yevmlerle ebediyete taşımaktadır. Buna göre yevm, ezelden aldığını kozmo­lojiye, kozmolojiden aldığını kıyamet ve ahiretteki yapısıyla ebedi­yete aktaran bir vasıtadır. İşte bütün bu oluşlar sürekli tecelliye doğru gider.

Bu noktada yevm'in açılımları olan kelimelerin tahliline geçi­leceğinden, yevm ile ilgili açıklamalar söz konusu kelimelerin tah­liliyle birlikte zorunlu olarak devam edecektir. [552]


[505] Dr. Faiz Kalın, Kur’an’da Zaman Kavramı, Rağbet Yayınları: 126.

[506] er-Râgıb el-Isfahânî, s. 553; er-Râzî, Tefsir, XIV, 81; XVII, 11; ez-Zâvî, et-Tâhir Ahmed,Tertîbu'l-Kâmûsi'l-Muhît 'alâ Tarîkati'l-Misbâhi'l-Münîr ve  Esâsi'l-Belâğa, ys., ts., IV, 450.

[507] ez-Zebîdî, Muhammed Murtazâ, Tâcu'l-'Arûs min Cevahiri'1-Kâmûs, Dâru Lib­ya, Bingazi, 1306, IX, 115-116; İbn Manzûr, XII, 649.

[508] İbn Kuteybe, s. 73; er-Râzî, Tefsir, V, 92-96; Yazır, I, 626, 656, 672-674; II,731.

[509] Yazır, I, 672-674.

[510] er-Râzî, Tefsir, V, 98-99.

[511] el-Buhârî, Kader, 1, Tevhîd, 28; Müslim, İbnu'l-Haccâc Ebu'l-Hüseyin, el-Câmi'u's-Sahîh (Sahihu'I-Müslim), nşr. Muhammet) Fu'âd Abdulbâkî, Dâru İhyâi'l-Kütübi’l Arabiyye, Beyrut, 1955, Kader, 1; ez-Zebîdî, IX, 115-116; er-Râzî, Tef­sir, XXVII, 93; Yavuz, Ömer Faruk, Kur'ân ve Kıyamet, İstanbul, 1997, s. 75.

[512] er-Râzî, Tefsir, XVII, 11.

[513] er-Râzî, a-g.e., XXX, 29-30.

[514] er-Râzî, a.g.e., XXXI, 172; Evrin, M. Sadeddin, Çağımızın Kur'an Bilgisi, Do­ğuş Matbaacılık, Ankara, 1970, l, 125.

[515] er-Râzî, a.g.e., XXVII, 75.

[516] Yazır, III, 2186-2188.

[517] er-Râzî, Tefsir, XXVIII, 155; İbn Manzûr, XII, 649; Yazır. I, 82.

[518]er-Râzî, a.g.e., XXVIII, 155; Yazır, I, 82.

[519] er-Râzî, a.g.e., XIX, 115-116.

[520] er-Râzî, a.g.e., XXVII, 93; Yazır, III, 2173.

[521] Ketin, s. 297-299.

[522] Yazır, III, 2173.

[523] er-Razî, Tefsir, XXVII, 19.

[524] ez-Zeccâc, II, 263; er-Râzî, Tefsir, XII, 101

[525] Yazır, I, 82.

[526] et-Taftâzânî, s. 118.

[527] el-Ferâhîdî, Ebû 'Abdirrahmân el-Halîl İbn Ahmed, Kitâbu'l-'Ayn, nşr. Mehdî el-Mahzûmî-İbrâhîm es-Semerrâî, Beyrut, 1988, VIII, 433; ez-Zebîdî, IX, 115-116;İbn Manzur, XII, 649

[528] el-Kurtubî, IV, 140; Yazır, II, 1182.

[529] el-Ferâhîdî, VIII, 433; ez-Zebîdî, IX, 115-116; İbn Manzûr, XIII, 364.

[530] Aktaş, Ümit, "Bir Varlık Çobanı (Tutkunu) Martin Heidegger", Ülke, sayı: 40, 1999, s. 83-84.

[531] el-Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, 1; Tevhîd, 35; Edeb, 101; Müslim, Elfâz, 1, 2, 5, 6; Ebû Dâvûd, es-Sicistânî, es-Sünen, Dâru İhyâi's-Sünneti'n-Nebeviyye, ys., ts., Edeb, 169.

[532] er-Râzî, el-Metâlibu'I-'AIlyye mine'l-'İlmi'l-İlâhîyye, IV, 29-31.

[533] er-Râgıb el-Isfahânî, s. 444.

[534]  Davies, s. 38.

[535] er-Râgıb el-Isfahânî, s. 445.                                                                              

[536] el-Cevherî, İsmail İbn Hammâd, Tâcu'1-Luğa ve Shahu 1-Arabiyye (Sıhah), Libya, 1306, II, 746; ez-Zebîdî, III, 403-405.

[537] el-Beydâvî, I, 425.

[538] el-Beydâvî,-II, 106.

[539] Evrin, I, 125.

[540] er-Râgıb el-Isfahânî, s. 553

[541] er-Razi, Tefsir, XXIII, 49; Yazır, II 848; İbn Kayyım el-Cevziyye,  et-Tibyân fi Aksâmi'l-Kur'ân, s. 53.

[542] er-Râzî, Tefsir, XXVII, 98; XXX, 230; Yazır, II, 848.

[543] el-Kurtubî, XV, 31.

[544] el-Kurtubî, XII, 52-53; İbn Kesîr, III, 228; el-Âlusî, XVII, 169-170.

[545] el-Beydâvî, I, 534.

[546] Ebu'1-Bekâ, Eyyûb Mûsâ el-Hüseyin el-Kefevî, el-Külliyât Mu'cem fi'1-Maslahat, nşr. Adnan Derviş-Muhammed el-Mısri, Müessesetü’r-Risale, Beyrut, 1993,s.981.

[547] İbn ManzÛr, III, 4766-477.

[548] er-Râzi, Tefsir, XXX, 102.

[549] er-Râzî, a.g.e., XXVII. 209.

[550] Paçacı, Mehmet. Kur'an'da ve Kitab-ı Mukaddeste Ahiret İnancı, İstanbul, 1994, s.84-85.

[551] er-Râzî, Tefsir, XXVII, 40-54.

[552] Dr. Faiz Kalın, Kur’an’da Zaman Kavramı, Rağbet Yayınları: 127-141.


Konu Başlığı: Ynt: Kozmolojik Zamanı İfade Eden Kelimeler
Gönderen: Mehmed. üzerinde 25 Ocak 2019, 14:43:59
Esselamu aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Kozmolojik Zamanı İfade Eden Kelimeler
Gönderen: Ceren üzerinde 25 Ocak 2019, 15:29:53
Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun paylasimdan kardeşim. ..