> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Kuranı Kerim > Kuranda İnsan Psikolojisi > Urf Maruf ve Münker
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Urf Maruf ve Münker  (Okunma Sayısı 1564 defa)
17 Şubat 2011, 13:06:38
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 17 Şubat 2011, 13:06:38 »



Urf/Ma'ruf - Münker

 'Urf ve 'Ma'ruf kelimeleri 'A-Ra-Fe', fiil kökün­den, bunun zıddı olan 'Münker' kelimesi ise 'Ne-Ki-Ra' fiil kökünden gelir.

'A-Ra-Fe', 'herhangi bir şeyi görünümüne ve özel­liklerine bakarak duyularla kavramak, eserine bakarak tefekkür ve akıl yorarak bir şeyi idrak etmek, nihayeti­ne ulaşmak' demektir. Bu kökten gelen 'ma'rifet' ve 'irfan' kelimeleri bu fiilin masdarıdırlar. 'İrfan' veya 'ma'rifet' 'ilm'den daha özel bir anlama sahiptir. Söz­gelimi, 'fülânün ya'lemü'llah - falan Allah'ı biliyor' denmez, fakat 'fülânün yarıfü'llah - falan Allah'ı ta­nıyor’ denilir. Yani, Allah-ü Tealâ 'ma'lüm' değildir, ilmin muhatabı değildir, fakat 'ma'ruf'tur, yani 'irfan'ın, marifet'in muhatabıdır. [241]Kelimenin çıplak an­lamından da anlaşılacağı üzere, 'ma'rifet' eserleriyle tanımaktır. Allah da isimlerinin tecellileri olan eser­leriyle, ayetleriyle tanınır ve eserleri isimlerine, isim­leri sıfatlarına basamak yapılır ve sıfatlarıyla sıfat­lanılır,, fakat Zat'ın künhüne erilemez. İslâm'da bir mü'minin ulaşabileceği en yüksek makam 'ma'rifet' makamıdır; İ. Abbas “ben ancak cinnleri ve insanları bana ibadet etsinler diye yarattım” ayetindeki 'ibadet etsinler' deyimini 'beni tanısınlar' şeklinde tefsir etmiş­tir; [242] yani Allah'a hakkıyla ibadet etmek, ancak O'nu tanımakla olur. İmam-ı Ali de bir hutbelerinde bu ko­nuda şöyle demektedir:

“Hamd Allah'a ki, övenler O'nu gereği gibi övemez, sayanlar nimetlerini gereği gibi sayıp dökemez; çalışıp çabalayanlar hakkını yerine getiremez, derin düşünceler O'nun yüceliğine eremez, anlayış okyanus­larına dalanlar da ulaşamaz. Hiç bir tanım sınır koya­maz O'na, hiç bir övgü niteliğine eremez O'nun; yoktur O'nun için hiç bir sayılı zaman ve uzatılmış bir an. Yaratılmışları 'kudretiyle baştan yarattı O, rahmetiyle rüzgârları yaydı O ve yeryüzünü kayalarla perçinledi, pekiştirdi O.

“Dinin evveli O'nu tanımakta (Ma'rifet), tanımanın kemali O'nu tasdik etmektir; tasdikin kemali, O'nu birlemektir; birlemenin kemali O'na her şeyi halis kıl­maktır. O'nu ikileyen O'na parçalar biçmiş olur, O'na parçalar biçen O'nu tanımamış olur, O'nu tanımayan O'na yön tayin etmiştir, yön tayin eden O'nu sınırla­mıştır; sınırlayan O'nu sayıya koymuştur. Kim “şur­dadır” derse, O'na yer isnat eder; kim “neyin üstünde­dir”derse orayı O'ndan boş sanır. Vardır, var olmadan; mevcuttur yok olmadan; her şeyle biledir beraber de­ğil, her şeyden gayrıdır ayrı değil. Yapandır, aletler ve hareketler çağrıştırmadan; Görendir, yarattıklarından görülecek yokken de; birdir, yakınlık duyacağı ve yok­luğunda garipseyeceği kimse olmadan..” [243]

Tevhid'in hem başı, hem sonu 'ma'rifet'tir. İnsan­lar fizik bakımından olduğu gibi, anlayış ve kapasite bakımından da farklı farklıdırlar. Allah'ın nimetini en çok verdiği insanların 'ma'rifet'iyle, anlayışları ve ka­pasiteleri belli düzeylerde olan insanların 'ma'rifet'i bir olmaz; daha doğrusu, 'ma'rifet' ancak en büyük insan­ların ulaşabileceği bir noktadır. Rasûl-i ekrem(S.A.V.) Allah'a yakarışlarında 'Sübhaneke mâ arafnake hakka ma'rifetike ya Ma'ruf - Sübhaneke ma abednâke hak­ka ibadetike ya Ma'bud' derlerdi. Yani, “Ey Ma'ruf, ma'rifetine gereği gibi eremedik, ey Ma'bud, gereği gibi sana ibadet edemedik.” Anlaşılıyor ki, Allah'a gereği gibi ibadet etmek O'nu gereği gibi tanımakla, olur; işte, Hz. Ali'nin hutbesinde de belirttiği gibi dinin sonu, te­meli 'ma'rifet'tir; Allah 'ma'lûm' değildir ve olamaz, ama 'ma'ruf'tur, eserleriyle, isimlerinin tecellileri, ayetleriyie tanınır. O'nu tanıma derecelerine örnek olarak şu üç Tevhid tanımı üzerinde düşünelim:

Ehl-i Beyt imamlarından İmam Ali Rıza b. Musa'ya sıradan bir insan 'Tevhid nedir?' diye sorduğunda şu cevabı vermiştir: “Tevhid, aranızda revaçta olan ney­se odur.” Aynı soruyu, belli bir anlayış kapasitesine sahip olan Hişam b. Hakem İmam Cafer es-Sadıka sor­muş, o da şu cevabı vermişti: “Tedbire tutunmak, gü­zel huylu olmak ve 'orada (göklerde ve yerde) Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, fesada uğrarlardı' ayetinde belir­tilen düzen ve sistem Tevhid'e delildir.”” Ama, İmam seçkin talebelerinden Hişam b. Salim'e 'Tevhid nedir?' diye sormuş, o da 'O semi’ ve basîrdir (işiten ve gören­dir)' diyecevap vermiş, bunun üzerine İmam “bunlar insanlarda da var” demiş, 'öyleyse nedir?' sorusuna ise şu cevabı vermiştir: “O karanlığı olmayan Nur'dur; ölü­mü olmayan Hayat'tır; cehli olmayan İlimdir ve batılı olmayan Hakk'tır.”[244] 'O dirilticidir değil, 'Hayat'tır, nurlandırıcıdır değil, 'Nur'dur, bilen veya bildirendir değil 'İlim'dir, Hakkı yerine getirendir değil 'Hakk'tır' diye cevap veren İmam'ın bu sözleri üzerinde derin de­rin düşünmek gerekir; bunu anlayan belki 'ma'rifet'e ulaşabilir. Böyle bir makama ulaşamayıp eserlerde ka­lanlar ve kendi basamaklarında Tevhid'i yaşayanlar, kendi üstlerindeki makamları yok saymamalıdırlar. îslâmî terminolojide 'Ma'rifet' ehline 'arif denmiştir.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, 'A-Ra-Fe' 'izinden, eserinden, özelliğinden tanımak’ anlamına gelir. Kur'an-ı Kerim'de çok yerde bu sözcük anlamıyla kullanı­lır. Utançlarından fakirliklerini belli etmeyen ve dilen­meyen Allah'ın fakir kullarından söz edilirken “Onla­rı simalarından tanırsın” (Bakara: 273); münafıklar hakkında “Biz dileseydik onları sana gösterirdik de, onları simalarından tanırdın; andolsun, onları sözleri­nin üslûbundan tanırsın” (Muhammed: 30); Kıyamet gününden söz edilirken, “Mücrimler simalarından ta­nınır” (Rahman: 41) buyurulmaktadır. Fetih Suresi'nde mü'minler hakkında “Simaları secde izinden yüzlerindedir” denmektedir. Demek ki, mü'minler de simaların­dan tanınırlar. İşte, herhangi bir şeyi ortaya koyduğu eserleri ve iziyle tanımaya 'Ma'rifet' denmektedir. Bun­ların benzeri ayetler Kur'an'da çok sayıda vardır. Yine, sözgelimi,”İyiler elbette naîmdedirler; koltuklar üze­rinde bakıyorlar; yüzlerinde naîmin (nimetlerin veya naîm cennetinin) parıltısını tanırsın” (Mutaffifîn) buyurulmakta, Ehl-i Kitab'ın çocuklarını tanıdıkları gi­bi (çocuklarını dünyanın neresinde görse tanırlar, çün­kü işaretleri kendilerine iyice bellidir) Rasûlüllah'ı da tanıdıkları”Kendilerine kitap verdiklerimiz onu oğul­larını tanıdıkları gibi tanırlar” (Bakara: 146) ayetinde ifade olunmaktadır; çünkü Rasûlüllahı'ın Allah'ın Pey­gamberi olduğunu gösteren her türlü işaret gerek ken­di üzerinde, gerekse kitaplarında vardır. Ama, nefisle­ri elvermediği için ona inanmamaktadırlar; 'küfr’ bah­sinde belirteceğimiz gibi, 'küfr’ yanlış kullanıldığı bi­çimiyle 'ma'rifet'in zıddı olan 'inkâr demek değil, ta­nıdıktan sonra, tanınmaya yol açan işaretleri örtmek, görmezlikten gelmek demektir; yani tanımalarına rağ­men, nefisleri elvermediği için Kitap Ehli Peygamberi inanmamışlardır.

'A-Ra-Fe' fiilinden gelen 'urf ve özellikle 'ma'ruf kelimesi Kur'an'da çok geçer. 'Ma'ruf 'işaretleriyle ta­nınan' demektir ve mutlak anlamda olumlu bir manâ ifade eder. 'Tayyib' ve 'habis' konusunda da belirttiği­miz gibi, Allah 'fıkhî-teşrü' düzlemde bazı şeylerin çir­kin, bazı şeylerin de güzel olmasına hükmetmiş ve çir­kinleri haram ederken, güzelleri de helâl kılmıştır. İş­te, 'gerçek akıl sahipleri, ma'rifet ehli, emr'e muttali olanlar' neyin çirkin neyin güzel olduğunu işaretlerin­den tanıyabilir; bazı şeylerin güzellik ve çirkinliğini de Allah Kitabı'nda belirtmiş ve çirkinleri haram, güzel­leri helâl etmiştir. İşte, 'Ma'ruf 'selim kalbin ve Şer'in güzelliğine hükmettiği Kitap ve Sünnet'e uygun dü­şen şey’ demektir. İnsanlar arasında 'ma'ruf olan şey­ler işlene işlene birgelenek halini alır ki, buna da 'urf denilir. [245] Şu halde 'urf 'adet'ten ayrıdır ve mutlaka Kitap ve Sünnet'e uygundur; 'adet'se, güzelliği veya çirkinliği bilinmeden insanların işleye işleye gelenek haline getirdikleri şeydir. Bu bakımdan, rasûller gel­diklerinde, insanlar arasında 'urf olmuş şeyleri yerinde bırakırlar ve değiştirmezler; adetleri de 'sünnet'leriyle 'urf haline getirirler. Kur'an insanlar içindeki pek çok davranış biçimlerini bu şekilde 'urfe bırakmış, hak­kında kesinkes belirtilmiş hüküm koymadan 'ma'ruf la yapın' enirinde bulunmuştur:

“Sizden birine ölüm geldiği zaman, eğer hayr (bk. hayr) bırakırsa, anne-babaya, yakınlara, müttakiler üzerine hakk olarak ma'ruf ‘a vasiyyet yazıldı” (Bakara: 180).

“Anneler çocuklarını, emzirmeyi tamamlamak di­leyen kimse için, iki tam yıl emzirirler; ma'ruf’la rızkları ve giydirilmeleri ise babanın üzerindedir” (Bakara: 233).

“Henüz dokunmadan, ya da mehr kesmeden kadınları boşarsanız size bir günah yoktur; onları fay­dalandırın, geçimliği bol olan kendi miktarınca, dar olan da kendi miktarınca, ma'ruf üzere fayda­landırsın” (Bakara 236).

“Ma'ruf bir söz ve bağışlama peşinden eziyet ge­len bir sadakadan hayırlıdır” (Bakara; 263).

“A-Ra-Fe' fiilinden gelen 'i'tiraf 'kabul ve ikrar etmek, günahını bilmek ve bildiğini ifade etmek' anlamına; 'tearüf 'tanışmak, bilişmek, aynı işaretleri ta­şıdıklarından, Kur'an'da “Ey insanlar! Sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve tanişasınız diye sizi halklara ve kabilelere ayırdık” (Hucurat: 13) ayetinde de ifade olunduğu üzere, aynı kökten gelip, yaklaşık aynı özel­likleri taşıyan insanların birbirlerini tanımaları, bir arada olmaları' anlamına gelir. 'A'raf, rivayetlere gö­re ve ilgili ayetlerin de işaret ettiği üzere Cennet'le Ce­hennem arasında bulunan bir yerdir. “Aralarında, bir perde vardır; A'raf'ta da hepsini simalarından tanıyan adamlar” (A'raf: 46) ayetinde ifade olunduğu şekilde, Araf'takiler hem cennetlikleri, hem de cehennemlikle­ri simalarından tanıyacaklardır. Bazı alimler, bu kişi­lerin Cennet'e girmeği uman ve “iyilikle kötülüğü ka­rıştırmış veya hidayete yol bulamamış müstaz'aflar” ol­duğunu belirtirken, bazı alimler de bunların gerçek 'ma'rifet' ehli, Allah'...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Urf Maruf ve Münker
« Posted on: 30 Nisan 2024, 03:46:45 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Urf Maruf ve Münker rüya tabiri,Urf Maruf ve Münker mekke canlı, Urf Maruf ve Münker kabe canlı yayın, Urf Maruf ve Münker Üç boyutlu kuran oku Urf Maruf ve Münker kuran ı kerim, Urf Maruf ve Münker peygamber kıssaları,Urf Maruf ve Münker ilitam ders soruları, Urf Maruf ve Münkerönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes