> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Kuranı Kerim > Kuranda İnsan Psikolojisi > İslam Zuhurunda Melein Tutum ve Davranışları 1
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İslam Zuhurunda Melein Tutum ve Davranışları 1  (Okunma Sayısı 782 defa)
30 Nisan 2011, 13:35:00
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 30 Nisan 2011, 13:35:00 »



İSLÂMIN ZUHURUNDA MELE'İN TUTUM VE DAVRANIŞLARI 1

A-Hicaz ve Civarında Siyâsî Durum:
 
Peygamber gönderilen kavmin içtimaî durumu bahsinde, İslâm'ın doğduğu ortam olan Mekke ve civarının ahlâkî durumu hakkında kısmen bilgi vermiştik. Mekke Mele'inin peygamberimize karşı takındığı tavır konusuna geçmeden önce de anılan bilgilere ek olarak içtimaî hayatın siyâsî yönü hakkında bazı açıklamalarda bulunmak gerekir. Böylece Mekke mele'inin, o günün toplumundaki yerini, İslâm'a karşı mukavemetlerinin şiddet derecesini ve kısmen de sebeplerini anlamak için gereken ön bilgileri vermeye çalışacağız.

Hicaz'da, daha çoğu medenî (yerleşik) olarak yaşayan Araplar, küçükten büyüğe doğru; üsre, fasile, ‘aşîre, fahiz, batın, 'imâre, kabile ve şa'b gibi içtimaî guruplara ayrılıyordu.[284] Aileden kabileye kadar bütün bu içtimaî gurupların birer reîsi vardı. Çoğunlukla bunlara "seyyid" veya "şeyh" denir; "vücuh", "ze'îm" ve "emir" ifâdeleri de kullanılırdı. Ekseriyetle babadan oğula geçen bu başkanlık, her el değiştirdiğinde ona sahip olan kimsenin, o günün örfünde oluşan değer ölçülerine göre riyasetin şartlarını kendisinde bulundurduğunu ispat etmesi gerekirdi. Bunu ispat edemezse, riyaset başka aileye geçebilirdi.[285] İçte ve dışta emniyet ve asayişi sağlamak için kabile başkanlarına bağlı olan bir kolluk kuvveti yoktu. Fakat reisin kabile üstündeki manevî nüfuzu çok büyüktü. Bir ganîmet elde edildiği zaman, taksîme tâbi tutulmadan önce, hoşuna giden câriye, at, kılıç vs.'den birisinin, reisin olması özel imtiyazı dâhilinde idi ki buna, "safayâ" veya "safıyy" denirdi. Ayrıca "mirba" adı verilen, ganîmetlerin dörtte birini alması ve işgal edilen bölgenin en güzel ve verimli topraklarını "himâ" adı ile şahsına ayırması da sadece kendisine ait haklar cümlesindendi.[286] Buna karşılık hazarda ve seferde başkanlık ve kumandanlık görevini yürütür, isterse sefer anları için bir kumandan da tayin edebilirdi. Reis aynı zamanda kabilesinin hâkimi ve dinî lideri sayılırdı. Ancak çoğunlukla bu yetkilerini tecrübeli, yetkili ve kavmi tarafından sevilen, sayılan başka birine devrederdi. Halkın arasındaki ihtilâfları çözmeye yetkili kılınan kimseye "hâkim", dinî işleri yürütmede yetkili kılınan kimseye de "kâhin veya " arrâf' adı verilirdi.[287] Fert ve aileler arasında beliren her hangi bir anlaşmazlıkta; reîs, hâkim veya kâhinlerden birine müracaat edilirdi.

Fakat mezkûr mercilerden hiç birinin, suçluya cezayı verebilecek kolluk kuvvetleri olmadığı için davacının, davalıyı ve bağlı olduğu aile veya kabilesini ikna etmesi gerekirdi. Bu takdirde suçlunun cezasını, bağlı olduğu kabile verir veya tazmin ederdi.

Taraflar ikna edilmediği zaman ise, iş kaba kuvvete dökülür ve öyle halledilmeye çalışılırdı. Bu yüzden aileler arasında beliren bir kan davasını söndürmeye kalkışanlar anlaşamayınca birçok yeni kan davalarının başlamasına sebep olduklarından, güçlendiklerini hissedenler hemen eski veya yeni bir kan davasının intikamını almak için silaha sarılırlardı. Bunda başarılı olmak için de o aile veya kabilede güçlü, kuvvetli ve bahadır silahşörlerin bulunması gerekirdi. Bu gibi kimselerin kabiledeki nüfuzları da bu sebepten dolayı büyük olurdu.

Araplardaki bu içtimâi keşmekeşliği Hz. Ca'fer (8/629) r.a.'ın Necâşî (9/630) karşısında; "güçlü olanımız zayıf olanlarımızı yerdi." İfadesi açıkça ortaya koymaktadır.

Yukarıda belirtildiği gibi haklı ve haksızı ayırmada, sözle karşı tarafı ikna etmenin bu derece önemli oluşu, tevârüsen gelen üstünlüklerin muhafazası ve güzel bir üslup ile anlatılmasının, kabilenin diğerlerine karşı üstünlük sağlamada gerekli oluşu, reislerin birer şâir ve nessâb edinmelerine yol açmıştır. Şu halde; şâir, kâhin, nessâb, hâkim ve benzerleri reisin birer organı sayılırlardı. Bu sebeple de onların, içinde bulundukları toplumda diğerlerine karşı imtiyazlı bir durumları vardı. Kabile içindeki mele'i de işte bunlar oluşturuyordu. Bütün bu organların temini için, nüfusun çok olması ve bunların aksatılmadan hizmete sevk edilmesi için de bazı mâlî imkânlara ihtiyaç vardır ki bu da kabiledeki zenginlerin çokluğu ile mümkündür. Yine mezkûr organları kabiliyetli ve dirayetli olan kabileler, diğerlerine karşı üstün sayılırdı.

Ayrıca Mekke'de kabile ve aileleri aşan mesele ve anlaşmazlıkları çözmek, şehre yönelik tehlikeleri bertaraf etmek ve alınacak tedbirleri belirlemek için bir üst istişare meclisi de vardı. Bu meclis, büyük aile ve kabilelerin oluşturduğu mele' yani idarî ve istişârî organlardan birinin veya bir kaçının katılması ile oluşur ve Dâru'n-Nedve denilen yerde toplanırdı. İşte Mekke'nin beyleri, ileri gelenleri, eşrafı ve idarî işleri yürütenlerden oluşan asıl mele'i bunlardı.[288]

Dâru'n-Nedve'de toplanan mele'in her birinin yetkileri aynı idi. Yani aralarından birini başkan seçmiş değillerdi. Bu duruma göre Hicaz'daki Arap toplumunun bütünü (eş-şa'b) için merkezî bir hükümet yoktu.

Aile ve kabilelerde olduğu gibi Dâru'n-Nedve mele'inin de uyacağı yazılı bir kanun, belli bir teşrî' kaynağı ve buna karşı gelenlere, ceza verecek belli bir kuvveti yoktu.[289] Fakat bu boşluğu, atalarından tevârüsen edindikleri örf ve âdetlerle dolduruyorlardı. Bu durum mele'in işine de geliyordu. Çünkü kanunlarını oluşturan örf ve adetlerini yorumlamak, yürütmek, bazı yeni yasaklar koymak, karşı gelenleri te'dîb etmek sadece onların hakkı idi.

Dolayısıyla bunlara karşı gelmeye kimsenin gücü yetmezdi. Eğer böyle biri çıkarsa, bağlı olduğu boyun ileri gelenlerinin onu cezalandırması gerekir, böyle yapılmadığı takdîrde ise, o boyun değeri düşer, akitleri feshedilerek maddî ve manevî baskılar altında tutulurdu. Mekke'nin reisleri sayılan mele'; toplumun hâkimi, âlimi, makam ve mevki yönünden en üstünüdürler. Bu sebeple isabetli görüşleri sadece onlar beyân edebilirdi.[290] Bunun için Mekke mele'i atalarından tevârüsen edindikleri örf ve âdetlerini muhafazada çok aşın bir hassasiyet göstermişler, kimden gelirse gelsin, fayda veya zararını tartışmaya bile yanaşmadan, her türlü yeniliğin karşısına dikilmişlerdir. Çünkü müşterek menfaatleri böyle hareket, etmelerini gerektiriyordu. Yine bunun içindir ki onlar ALLAH Te'âlâ'nın indirdiği Kur'ân'a uymaya davet edildikleri zaman, peygamberimizle aralarında şöyle bir muhavere geçmiştir:

"Biz babalarımızı bir ümmet (din ve nizâm) üzerinde bulduk. Biz de hakikaten onların izlerine uymuşuz.' dediler. (Peygamber de) dedi ki: '-Ben size, atalarınızı üzerinde bulduğunuz (din ve nizâm)dan daha doğrusunu getirdiysem de mi (onların dinini tutacaksınız.)?' (İnkarcı kodamanlar da) dediler ki: '-Doğrusu biz sana gönderileni inkâr ediyoruz.' "[291]

Siyâsî yönden böylesine karmaşık bir manzara arz eden Mekke ve civarı, dinî yönden de bundan farklı değildi. Melek, cin, rûlı ve benzerlerini kendilerine tanrı edinip onların timsallerini dikerek ALLAH'a şirk koşuyorlardı. Mele'in, bu şirki de muhafaza etmeleri kendi menfaatleri gereği idi. Çünkü atalarından aldıkları örf ve âdetlere göre bu tanrıların, beşer ilişkileri hakkındaki irâdelerinin ne olduğunu beyân etmek mele'den birinin veya reîsin organları sayılan puthâne bekçilerinin görevi idi. Bunlar verdikleri kararlarında hür oldukları halde, mele'in menfaatleri doğrultusunda oluşturulan, örf ve âdetler dışına çıkamadıklarından aynı menfaate hizmet etmiş sayılırlardı.

İşte böylesine siyâsî bir ortam içinde Peygamberimiz, ilâhî daveti açıklayınca,  ilk anda O'nun karşısına kimlerin dikildiği sorusunu aklımızdan çıkarmadan mübarek hayatını okuduğumuzda, her sahîfede, kavminin mele'i olduğu cevabını alabiliriz.

Bundan sonraki incelememizde mümkün olduğu kadar Kur'ân'a bağlı kalarak, fakat yeri geldikçe siyerden de örnekler vererek İslam'ın zuhurunda mele'in tutum ve davranışlarını gözler önüne sermeye çalışacağız.[292]

 B- İlk İnkarcılar:
 
Peygamberimiz s.a.v., risâletin ilk üç senesini gizli davet ile geçirdikten sonra Mekke'de tevhit dinini duymayan kalmamıştı. Bu safhada Mekke'nin elebaşıları, inanmamakla beraber aşırı bir mukavemet içine girmemişler, hatta hüsn ü kabule yakın bîr tavırla peygamberin sözlerini dinlemekte bir beis görmemişlerdi. Sadece, O'nu gördükleri zaman, söylediklerini küçümseyen bir ifade ile: "-İşte! Abdülmuttalib Oğullarından kendisine gökten

konuşulan çocuk!" diyerek işaret edip geçerlerdi. Fakat müşriklerin tâğût (putlaştırılmış lider ve put)larını yerip atalarının, inkarcılık ve sapıklık içinde öldüklerini ve cehenneme gireceklerini haber verince iş değişti.[293] "Bu esnada Taiften dönen Kureyş'li zenginlerden bir gurup peygamberimizin davetini şiddetle reddetmekle kalmayıp kendilerine itaat edenleri O'nun aleyhine kışkırttılar. Böylece (O'nu tebessümle karşılayan diğer ileri gelenler açıkça aleyhine dönmüş), ancak ALLAH'ın muhafaza ettiği pek azı müstesna olmak üzere (Mekke'nin) avamı da bu propagandaların tesiri altında kalarak çevresinden ayrılıp dağılmışlardı. Bu hal bir müddet böyle devam etti. Fakat müslümanların arttığını gören Kureyş'in ileri gelenleri Hz. Muhammed s.a.v.'e uyan oğul ve kardeşleri ile kendi kabile mensuplarını ALLAH Te'âlâ'nın dininden ayırmak için bir çok fitne ve belalara maruz bıraktılar. Bu fitneler, Peygamberimize uyanları şiddetle sarsmış ve Müslümanların artışındaki ilk hızını kesmiş oldu.[294]

Peygamberimize ilk karşı çıkanların ve O'nu engellemeye çalışanların zenginlerle o günün idarecileri olduğuna dair belirttiğimiz bu kanaati sadece Taberî (310/922)'den aldığımız anılan rivayete dayandırmadık. Esas bizi bu kanaate sevk eden şey, Mekke'de ilk inen âyet ve sûrelerdeki, lanete varan bir ifade ile, yerilen muhatapların onlar olmasıdır. Bu ilk âyetlerin bir yerinde ismen[295] aşağıdaki örneklerde de görüle...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 30 Nisan 2011, 13:37:48 Gönderen: Meryem »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İslam Zuhurunda Melein Tutum ve Davranışları 1
« Posted on: 24 Nisan 2024, 11:52:46 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İslam Zuhurunda Melein Tutum ve Davranışları 1 rüya tabiri,İslam Zuhurunda Melein Tutum ve Davranışları 1 mekke canlı, İslam Zuhurunda Melein Tutum ve Davranışları 1 kabe canlı yayın, İslam Zuhurunda Melein Tutum ve Davranışları 1 Üç boyutlu kuran oku İslam Zuhurunda Melein Tutum ve Davranışları 1 kuran ı kerim, İslam Zuhurunda Melein Tutum ve Davranışları 1 peygamber kıssaları,İslam Zuhurunda Melein Tutum ve Davranışları 1 ilitam ders soruları, İslam Zuhurunda Melein Tutum ve Davranışları 1önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes