Konu Başlığı: İsim Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 18 Şubat 2011, 18:08:45 İsim Aslı 'simv'dir, veya 'sû'mv'den gelir, (vesm'den de denmiştir). Masdarı 'semv’dir ki, 'sema' ile ilgilidir. 'Sema' yükseltmek anlamındadır; göklere de, yükseltilmiş olma anlamında 'sema' denilir. [42] Bu anlamda, isim, 'bir şeyi zihne yükselten işaret veya delil' şeklinde tanımlanmıştır. 'Mevsim' bilinen yani, isimlenen, zihne yükseltilen demektir. [43] Bazılarına göre, isim ile isimlendirilen aynıdır, bazılarına göre ayrıdır. Bazı bilginler, isim 'isimlendirilenden haber veren', fiil, 'isimlendirilenin hareketinden haber veren', harf ise, 'isim veya fiil olmayıp, anlamdan haber verendir’ şeklinde tanımlamalarda bulunmuşlardır. İsmin en yaygın tanımı ise, 'nefsinde anlama götüren' şeklindedir. İsim, sözcük olarak, 'bir şey için şeylerden bir şey tesbit eden ve töz olsun, ilinek olsun (cevher veya araz olsun) anlamlardan bir anlama götüren, hem fiili, hem harfi içine alan şeydir'. Bu bağlamda, sıfatlar da fiiller gibi ismin anlamı içine girer. İsim terim olarak, 'ister birleşik ister ayrı, ister haber isterse kendinden haber verilen veya bu ikisi arasında bir bağ kuran şey olsun, bir anlam için konmuş lâfızdır'. Dilbilimciler ismi şöyle tanımlarlar: “Ayrı veya fiile ve harfe mukabil olan anlama götüren, kendisiyle hem sıfat, hem zarf, hem de edatın kastedildiği lâfızdır.” İsim, tüm kelime çeşitleri için kullanılır. [44] İsim, kendi zatıyla kaim olan anlamında genel özel isim olarak kullanılır, taş ve adam gibi; anlamı varlığı için olsun olmasın, bütün anlamlar için kullanılan soyut isim olur, ilim ve cehalet gibi; özel isim olur, Ayşe, Fatma, Zeyd, Hasan, Mehmet gibi; ayrılmayan ve dönüşmeyen lâzım isim olur, güneş, ay gibi; küçük, büyük, çocuk, yaşlı, az, çok gibi ayrışan isim olur; kâtip gibi türetilmiş isim olur; 'fülân arslandır gibi istiare belirten benzetme ismi olur; 'Ca'fer'in oğlu ve 'Zeyd'in elbisesi' gibi tamlama olur; insan ve hayvan gibi cins isim olur; anne, baba, kızkardeş gibi, kendiyle belli olan ve başkasını da belirleyen mensup isim olur. İsim anlamı yönüyle altı kısımdır: Mehmet gibi gerçek tekü bir parçadır; insan gibi küllidir; varlık gibi küllî bir şekildir; göz gibi müşterektir; namaz gibi, hem nakledilen, hem terkedilendir; arslan gibi de hem gerçek, hem mecazdır. [45] Bu anlamlarda Kur'an'daki bazı ayetlöre bakacak olursak: “Ondan ayrı olarak sizin ibadet ettiğiniz şeyler, ancak kendinizin ve babalarınızın isimlendirdiği isimlerdir.” (Yusuf: 40). Bu ayette, İlâh, rabb veya ma'bud ismi almaya lâyık olan yalnızca ALLAH olduğu halde, müşriklerin bu isimleri bir takım putlara da verdiği belirtilmektedir; yani, müşriklerin bu isimlerle taptıkları bu isimleri almaya hak kazanmış değil, 'ismiyle müsemma' olması mümkün olmayan bir takım varlıklardır, putlardır denmektedir. “ALLAH için ortaklar kıldılar, 'onları isimlendirin bakalım' de.” (Ra'd: 33) ayetinde de, aynı anlam vardır. Yani, müşriklerin ALLAH'a koştukları ortakları kendilerine tapınılacak 'ilâh'lar şeklinde değerlendirdikleri ve onlara tapındıkları, oysa, bunların kendilerine verilen isimleri almaya lâyık bulunmadıkları açıklanmaktadır. “Celâl ve ikram sahibi Rabbi'nin ismi mübarektir” (Rahman: 78) ayetinde, ALLAH'ın isminin sıfatlarında nimet, bereket ve bolluk ifade ettiği anılmaktadır. [46] Buraya kadar verdiğimiz bilgiler doğrultusunda İsim, ALLAH'ın isimlerini ve bu isimlerin tecellilerini içine almaktadır. (Bu isim ve tecellîlerle, bazılarının ayrıca değerlendirdiği fiilî tecellîleri de içine alıyoruz.) Evrendeki varlık ve olaylarla, ALLAH'ın kazasının gerçekleşme biçimlerine kelime, ALLAH'a götürme anlamında ise ayet dendiğini izah etmiştik. İsim bunların hepsini içine almaktadır; yani, bir bakıma bunların bilgisi, ilmin (bk. İlm) anahtarları, ya da 'bilen - bilinen' ve bilme -bilinen' birleştiğinde, ilmin kavram olarak varlığı, hattâ kendisidir. Bu bilgi, ya Sufîler'in görüşünce, bir nur olarak Adem'e verilmiştir ve Adem bu isimler nedeniyle meleklere üstün ve yeryüzünde halife kılınmıştır; ya da bazı İslâm filozoflarının iddia ettiği gibi, bir potansiyel halinde insanın doğusuyla doğmaktadır. Aradaki fark şudur: Sufîler görünen alemle ilgili olarak, insan aklında bir bilginin olduğunu kabul eder ve bu bilginin cüz'î halde bulunup, belli bir sınıra kadar uzanacağını, gerek bu bilgiye, gerekse görünen alemin ötesine Ruh'un tam olarak kalpte hakim olmasının sonucunda ulaşılacağını ileri sürer ve bu işi bir 'zikr -tezekkür' olarak düşünürken, filozoflar hayat sürecinde aklın ve diğer melekelerin yetkinleşmesi ve ruhî tekâmül yoluyla bilginin 'elde edileceğini' belirtirler. [47] Adem, Kur'an'ın da işaretiyle bütün insanlığın timsalidir, evrensel insandır. A'raf Suresinde, “andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere 'Adem'e secde edin' dedik” (ayet: 11) buyurulmaktadtr ki, tüm insanlarla Adem bir bakıma aynı olarak anılmıştır. Şu halde, evrenin de özü olan insana evrenin ve kendisinin bilgisi verilmiş, bu bilgiyle meleklere üstün tutulmuş ve yeryüzüne halife kılınmıştır. İnsanın üstünlüğü, ruhunu, yani bu bilginin kaynağını örten maddeyi iradesiyle aşarak gerçek bilgiye ulaşmak, bilginin kaynağına varmak ve yeryüzündeki halifelik görevini yerine getirmekdir. Bu da, işte, kendisine bütün olarak öğretilen isimlere sahip bulunmasıyla gerçekleşir. [48] [42] Müfredat, 244, Hak Dini Kur'an Dili, I: 18, Külliyat, 32 [43] a.y. [44] Külliyat, a.y. [45] a.y. [46] Müfredat, a.y. [47] Hak Dini Kur'an Dili, I: 18-25. [48] Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları: 50-53. |