๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 16 Şubat 2011, 16:11:06



Konu Başlığı: İnsanın Amellerinde İslam Ve iman Kategorisiyle ilgili Kavramlar
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 16 Şubat 2011, 16:11:06
İNSANIN ÂMELLERİNDE İSLÂM ve İMAN KATEGORİSİYLE İLGİLİ KAVRAMLAR

Şu'r

 'Şe-A-Ra' fiil kökünden gelir. 'Şa'r' 'bilinen, görü­nen, tanınan, belirli' demektir. Bu bakımdan, insan veya hayvan bedenindeki kıllara 'şa'r' denilir; çoğulu ‘eş'ar'dır.

“Allah size evlerinizden oturulacak, sükûn buluna­cak bir yer yaptı ve size hayvanların derilerinden, göç gününüzde ve ikamet gününüzde kolayca kul­lanacağınız evler ve yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından(eş'ar) bir süreye kadar giyilecek, dö­şenecek eşya ve geçimlik yaptı” (Nahl: 80).

 Bedendeki kıllar gibi dıştan bakıldığında görünüp bilinen şeyden benzetmeyle 'Şe-A-Ra’ fiiline 'dikkatle bakıp bilme, tanıma, farketme' anlamı verildi. Bazıla­rına göre 'dikkatli anlayış ve bilgi sahibi' anlamında şa­irlere 'şair’ denmiştir ki, 'şuur sahibi' demektir; bun­dan dolayı 'şi'r'e de 'ince ilim’ denmiştir. Sonradan, vezinli söyleyişler için ad olmuştur. [316]

'Şu'r' 'dışta bulunan şeyi zahirî duyularla hisset­mek' demektir. Yani, hemen görülüp duyulduğunda, veya dokunulup tadıldığında henüz duygu halinde bu­lunan ve akla ve hafızaya bütünüyle yerleşmemiş, ke­sinliği belli olmamış, yani tam bir 'ilim' haline gelme­miş zahir bir bilgidir. 'Şu'r idrakin ilk aşaması, bir şe­yin akıl kuvvetine ilk ulaşım mertebesi, ilk tecelliyidir. 'Şu'r, nefsin hissedilenin anlamına İlk uzanma nokta­sıdır. Bu anlamın tamâmına nefsin vukufu 'tasavvur', anlam şuurun kaybolmasından sonra yeniden hatırla­nabilecek şekilde zihinde kalmış ise, buna 'hıfz', bu ka­lanı zihinde yeniden canlandırma ve duyma istemine 'tezekkür’, bu anlamı duyma istemiyle yeniden bulan vicdana 'zikr’ denilir. 'Şur'a' bir bakıma ilmin en zayı­fı, daha doğrusu ilme uzanan birinci kapıdır; sebat ve kararı yoktur, çünkü duyular her zaman yanıltıcı ola­bilir ve değişkenlik gösterebilir. Bu bakımdan, 'îlm-i İlahî'ye 'şu'r' denmez.[317] Öte yandan, 'muhakkık' de­nilen alimlere göre, 'şairlere 'aldatıcı olduklarından ve yalanlarla uğrattıklarından' dolayı şair’ denmiştir. Kur'an'da da 'şairun mecnun - cinlenmiş, deli şair' de­yimi geçer. Nitekim, Cahiliye dönemi Arapları şairle­rin cinlerle ilgileri bulunduğuna ve cinlerden vahy aldıklarına inanırlardı. Cinlerin vahyi hakktan hiç bir şey taşımayacağına göre şairlerin söyledikleri yalan­dan ibaret olmaktadır. Bu bakımdan, “gerçeklik payı bu­lunmayıp, yalana dayalı deliller'e 'şi'riyye' denilir; ay­rıca, 'şiir yalanın karar yeridir, durağıdır; en güzel şiir en yalanıdır' derler. Öte yandan, 'şi’r daha çok duy­guların ürünü olduğu için, her zaman yanılma, abart­ma ve aldanma payı taşır.[318] Şu kadar ki, 'şi’r ve 'şair’ hakkındaki bu açıklamalar duygularına kapılmayan ve ilimden, yani kesin bilgiden ve İlahî Vahy'den kaynak­lanıp bunları ifade eden yoğun, vezinli söyleyişler ve söyleyenleri için geçerli olmasa gerektir.

'Şu’run. bu belirttiğimiz anlamının yanısıra, Kur'­an'da daha çok geçtiği üzere 'ani bir kavrayış, nefste ani ve kesin bir vukuf ve fiilen dakik bir şühud parıl­tısı’ anlamı da vardır. Her 'şu’r birlik içinde bir ikiliği, ikilik içinde bir birliği içerir ve bir anda iki 'şu'r' ol­maz. Yalnız kapsamlı bir 'şu'r’ olabilir. İnsan önce şu'r ile şu'run nesnesini, içeriğini ayırt edemez. Kalp şu’r dan çok, 'meş’ur’ 'şu'r olunan'a, şuurun içeriğine önem verir; bu bakımdan, 'şu'r dış duyularla ilgilidir ve bu dış duyulara 'meşair’ denilir. Nefsin kendindeki kavra­yışı ve 'şu’r’una ise, kendi kendinde bulmak anlamın­da vicdan denmiştir ki, "batını şu’rdur. [319]

Özetle, her insanda dış duyular - beş duyu - vardır. Duyuların edindiği bilgiyi 'duyumcular - sensualistler' dan ve duyumculuğu temel kabul eden bazı felsefî akımlardan başka kesin kabul eden olmamıştır. Duyu­lar her zaman yanılabilir. Bu bakımdan, duyuların 'şu’r’u her zaman yanıltıcı olabilecek bir 'şu’r’dur ve kesinlik ifade etmez. Bu 'şu’r’un 'batını şu’r haline gel­mesi, ani bir kavrayışa dönüşmesi için kalbin duyularıyla birlikte (bk. Kalp, Sem', Basar, Fuad) devrede ol­ması gerekir. İşte, gerçek 'şu’r dış duyuların kalbin duyulanyla birlikte çalışarak, bir başka deyişle, kalbin duyularının dış duyuları kullanarak dış dünyadan edin­diği bir bilgidir. Kâfirlerde kalp çalışmadığından onlar 'şu’r sahibi değillerdir:

“Allah'a ve iman edenlere hile yaparlar; oysa ancak kendilerine hile yapmaktadırlar da şu'r etmi­yorlar” (Bakara: 9).

“Kitap Ehli'nden bir grup istedi ki, sizi saptırsın­lar; oysa sadece kendilerini saptırıyorlar da, şu'r etmiyorlar” (A. İmran: 69).

“Onlar ondan men ediyor ve ondan uzak duruyor­lar. Ancak kendilerini helak ediyorlar da şu'r et­miyorlar” (En'am: 26).

“Sonra kötülüğün yerini iyilikle değiştirdik, ta ki, çoğalıp  “atalarımıza da darlık ve 'sevinç dokun­muştu” dediler de, şu'runda değillerken kendileri­ni ansızın yakalayıverdik” (A'raf: 95).

“Şiar’ 'elbise, kıllara dokunan, cesedi kaplayan giy­si' ve buradan istiareyle 'insanın harpte kendisiyle nef­sini bildiği şey, parola, nişan' demektir. Çağulu 'şeair’ dir; 'şeair'ullah' 'Hacc'da Beyt'ül-Haram'a götüren işa­retler' anlamında kullanılmaktadır; Safa ve Merve bu şairdendir; Allah şeairine tazimi emretmektedir (Bakara: 159, Maide: 2, Hacc: 32). [320]

[316] Müfredat, 262.

[317] Hak Dini Kuran Dili, X, 223-5.

[318] Müfredat, a.y.

[319] Hak Dini Kur'aiı Dili, a.y.

[320] Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları: 435-438.