Konu Başlığı: İnsandan Neşet Eden Şerler Dalâlet ve Günah Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 19 Şubat 2011, 22:57:31 İnsandan Neş'et Eden Şerler Dalâlet ve Günah Geçen bölümde kâinattaki şerlerin bir kısmını, bilhassa insanın dışında cereyan eden ve insanın hissesi bulunmayan şerleri, âlemlerin rabbi Allah Teala'nın çok merhametli olduğu kullarını, yüksek manevî mertebelere çıkarmak için imtihanla terbiyeye vasıta olarak yarattığı şerleri gördük. Dünyada insanların yaptıkları her türlü iş, hareket, söyledikleri herbir söz zihinlerinden geçirdikleri her nevî düşünce, içinde bulundukları imtihanın, değişik sorularına verilmiş birer cevab niteliğindedir. İnsanın bu cevabları, kâtip melekler tarafından tesbit edilmektedir. Vakti geldiğinde bu tesbitler değerlendirmenin delilleri olarak karşımıza çıkacaktır. İnsan bu hayati imtihanında bazı yanlışlıklar yapmaktadır. İnsanların yanlışlıkları ya bütün imtihanı başarısız saydıracak şekildedir, ya da ufak tefek veya tam başarısızlık kadar olmasa da büyük hatalardır. Birincisi küfür manasınadır, ikincisi “günah” manasınadır. Dünyada şer olarak kabul ettiğimiz keyfiyetlerin bir kısmı, işte bu tür şeylerdir. Dalâlet Fıtrat ve Misak Resulullah (a.s.), Kütüb-ü Sitte ve Muvatta'da geçen bir hadislerinde: “Her doğan fıtrat üzere doğar. Ebeveyni onu yahudileştirir veya hristiyanlaştırır veya mecusileştirir, hayvanları değiştirdikleri gibi.” buyurdu ve sonra “Allah'ın, insanları üzerine yaratığı fıtratı, Allah'ın yaratması değiştirilemez. (Allah'ın yaratışına hiçbirşey bedel olamaz.) İşte doğru din odur.” [1191] ayetini okudu.[1192] Hayvanların uzuvları tam ve noksansız olarak doğarlar. Onların kusurları ve kesikleri doğduktan sonra ortaya çıkar. İnsanlar hayvanları böyle bozdukları gibi, fıtrat üzere doğan çocuğu da bozarlar. Ayette ve hadiste geçen “fıtrat”ı ulemâ değişik şekillerde anlamışlardır. Bunu kadere hamlederek: “Cenab-ı Allah, herkesin saîd mi saki mi olacağını bildiği için, bildiğine uygun olarak yaratmıştır. O'nun hükmünü değiştirmek, herkes hangi fıtrat üzereyse onu bozmak mümkün değildir.” demişler.[1193] Bazıları: “Fıtrattan murat, islâm ve tevhiddir. Ayetteki insanlardan murat, Allah'ın islâm üzere yarattığı kimselerdir. Bu manada müşrik fıtrat üzere yaratılmamıştır.” derler.[1194] Fakat Ashabın ve alimlerin çoğu “Mümin olsun kâfir olsun, bütün insanların islâm fıtratı üzere yaratıldığı” görüşündedirler.[1195] Her doğan insan, başlangıçta ve asıl yaratılışında, selîm fıtrat ve hak dini kabule hazır tabiat üzeredir. Eğer insan, fıtratı üzerine bırakılırsa, hak din mensubu olarak yaşar, başkasına yönelmez.[1196] Merhum Elmalılı'nın bu hususta güzel izahı vardır: “Fıtrat, ilk yaratma demek olan FTR' den masdar bina-i merre olarak yaratılışın ilk tarz ve heyetini ifade eder. 'İnsanların üzerinde olduğu' kaydından anlaşıldığına göre murat, her ferdin kendine mahsus olan fırtrat-ı cüziyyesi değil?, bütün insanların insan olmak haysiyetiyle yaratılışlarında esas olan ve hepsinde müşterek bulunan fıtrat-ı külliyedir. Hârici tesir, kesb ve âdet gibi ikinci derecede vâki olan avarızdan kat'-ı nazarla mülahaza olunması lâzım gelen, fıtrat-ı ûlâ ve fıtrat-ı asliyye de denilen asıl fıtrattır. Ferdin hilkat-i cüziyyesinde herhangibir sebeble eksiklik bulunabilirse de asıl fıtratı sahih ve salimdir. İyi görmeyen göz, arızî bir sebeble hasta demektir. Bunun gibi bütün uzuvların hilkatinde esas olan bir fıtrat vardır ki, ona o uzvun menfaati, vazifesi, fonksiyonu, fizyolojisi yahut garizası tabir olunur. İnsan nefsinin bütün meyillerinde böyle yaratılış hikmetine doğru esaslı bir garîza vardır ki ona fıtrat denir. İnsanın, insan ruh ve zekasının aslı fıtratı da hakkı tanımak ve hak yaradanından başkasına kul olmamaktır. Dinsizlik ve şirk, asıl fıtrata muhalif, sonradan arızî olarak iktisab olunan şeylerdir. Müfessirlerin çoğu, fıtratı, hakkı kabul ve idrâk kabiliyeti olarak anlamışlardır. Fıtrat, dinin iki kaynağından birisidir. Diğeri de kesbtir. Fıtratın fâtırına delâleti tabii olduğu için, her insanın fıtratında, nefsinde, şuurunun mebdeinde, vicdanının derinliğinde bir hak duygusu, marifetullah gizlidir. Iztırar zamanlarında anûd kâfirler bile derinden derine yaratana bir iltica hissi duyarlar”[1197] ki işte bu dejenere olmuş fıtratlarından arta kalan kırıntıların depreşmesidir. Kur'an'daki “sıbğatullah” [1198] da anlattığımız manada “fıtratullah” diye tefsir edilmiştir.[1199] Cenab-ı Allah, fıtratta, tevhidin asıl, küfür ve ihtilafın sonradan olma olduğunu[1200] şöyle beyan etmektedir: “İnsanlar bir tek ümmetti. (Kimi iman etmek, kimi küfre sapmak suretiyle) ihtilafa düştüler: Binaenaleyh, Allah (rahmetinin) müjdecileri (azabının) habercileri olmak üzere peygamberler gönderdi.” [1201] Çoğu müfessirler insanların iman ve hak üzerinde tek bir ümmet olduklarını söyler.[1202] A'raf, 172'de Cenab-ı Allah'ın, Âdem (a.s.)'ın zürriyetinden aldığı ahd mevzu edilir: “Hani Rabbin, âdemoğullarından onların sırtlarından zürriyetlerini çıkarıp, kendilerini nefslerine şâhid tutmuş: Ben sizin rabbiniz değil miyim? demişti, onlar da: “Evet, şâhid olduk, demişlerdi.” (İşte bu şâhidlendirme) kıyamet günü 'bizim bundan haberimiz yoktu.' dememeniz içindi” Bazı âlimler ayette anlatılan hadiseyi, Allah'ın bütün insanları îlk yaratışında, âfâkî.Ve enfusî delillerle tevhide ulaşabilecek kaabiliyette yaratmasını, istiare ve temsil yoluyla anlatılışına hamletmişlerdir. Şöyle ki, Allah'ın, insan nefislerine akıl ve basireti bir garîze yapması ve bunlar için âfâk ve enfüste birtakım deliller yerleştirmesi ve bu suretle onları mükemmelen teçhiz edip rubûbiyyetini bilmeye yöneltilmesi; diğer taraftan onların da bu garîzelerle mütecehhiz olarak Allah'ı bilmeye yönelmiş olmaları, bütünüyle, Allah Teala'nın onları emir ve hıtab tankıyla itirafa şevki, onların da tereddüd etmeden icabet etmeleri suretine benzetilerek, istiare ile bu şekilde tasvir edilmiştir.[1203] Hulâseten bize beliren husus; Allah'ın beşer fıtratında, kendisinin birliğine, kabullenmek babında bir ahd almış olduğudur. Şüphesiz ki tevhid gerçeği, insanın fıtratında gizlidir. Varlıklar dünyasına çıkan her yavru, bu gerçeği yanında getirir. Ancak, dış âmillerin tesiriyle fıtratı bozulunca ondan ayrılır.[1204] Bunun için, bütün şirk, küfür ve nifak ehli, Cenab-ı Allah'ın Âdem (a.s.)'ın sulbünden çıkarıp onlardan aldığı ahdi[1205] bozanlardır[1206] [1191] Rûm: 30/30. [1192] Buhari, Cenâiz, 79 (1/162); Müslim, Kader, 6 (4/2047); Muvattâ, Cenâiz, (1/186); Tirmizî, Kader, 5 (4/447); Ebu Davud, Sünnet, (4/229). [1193] Kuşeyri Letâif, 4/117; İbnu'l-Esîr, 1/270 [1194] Şevkânî, 4/224; RM,, 21/40. [1195] İbn Salah, 17; Şevkânî, 4/224; RM., 21/40. [1196] İbnu'l-Esîr, 1/270-271. [1197] Elmalılı, 6/3822 - 3824. [1198] Bakara: 2/138. [1199] Taberî, 1/445; Râzî, 4/86; Kuşeyr, Letâif, 1/142. [1200] Elmalılı, 2/744. [1201] Bakara: 2/213. [1202] Râzî, 6/11. [1203] RM., 9/102; Elmalılı 4/2324-2325. Daha geniş malumat için bkn. RM., 9/103-108; Elmalılı, 4/2325-2333. [1204] S. Kutub, 9/101. [1205] Taberi, 1/142; Zamahşerî, 1/268; S. Kutub, 1/57-58; Râzî, 2/148 (aleyhte olarak). [1206] Bakara: 2/27. |