Konu Başlığı: İnkarcıların Vahye Tâbi Olmama Nedenleri Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 09 Mayıs 2011, 22:35:38 İnkarcıların Vahye Tâbi Olmama Nedenleri Acaba niçin toplumlar vahyi kabul noktasında katı bir muhalefette bulunmaktadırlar? Bu konuda iki neden ön plana çıkmaktadır. [369] a. Çıkarcılık Vahye tâbi olmayanların gerekçelerinden birisi sorunsuz, hak için verilen mücadeleden uzak bir hayat yaşamayı tercih etmeleridir. Peygamberler sürgün tehdidi ile karşılaşmışlar [370] ancak atalarından devraldıkları mirası muhafaza etmenin verdiği sanal emniyet hissiyle hareket edenler, peygamberlere tâbi olup onlarla birlikte zulmedenlere karşı direnmeyi ve gerekirse hicret etmeyi göze alamamışlardır. Halbuki ALLAH, inananlara kendilerini tehdit edenlere karşı yardım ederek fetih vereceğini ve her inatçı zorbanın hüsrana uğrayacağını haber vermektedir. [371] Kureyşlilerin vahye muhalefet ermelerinde önemli bir etken de atalarını bırakıp vahye tâbi olduklarında düşmanlarının saldırılarına uğrayacaklarını, yardımcılarını ve destekçilerini yitireceklerini düşünmeleriydi. [372] Onlar mesajı kendi çıkarları için de tehlikeli görmekteydiler. Zanlarınca putperestlik ve çoktanrıcılığın yanlış, tevhidin doğru olduğu aklî delillerle ispatlansa bile, tevhidi kabul etmek onlar için yıkım olacaktı. Zira böyle yaptıkları anda bütün Arabistan kendilerine karşı ayaklanacaktı. [373] Kabe muhafızlığından çıkarılacaklar, çok tanrıcı kabilelerle yaptıkları bütün dostluk anlaşmaları, kurdukları tüm dostane ilişkiler bozulacak ve böylece ticaret kervanlarını anlaşmalı kabile topraklarından emniyetle geçirmenin yegâne garantisi ortadan kalkmış olacaktı. Dolayısıyla bu yeni inanç yalnızca dinî nüfuzlarının değil, aynı zamanda ekonomik refahlarının da sonu demek olacaktı; hatta belki diğer Araplarca Mekke'den bile sürülebilirlerdi: “Biz seninle beraber doğru yola uyarsak, yurdumuzdan atılırız.” dediler. Biz onları, kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürünlerinin toplanıp getirildiği, güvenli, dokunulmaz bir yere (Mekke'ye) yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler.” [374] Ayetteki ifade bazı inkarcıların hidayete tâbi olmayışlarına dair geliştirdikleri savunma mekanizmalarını anlatmaktadır. [375] Aslında bu endişe yersizdi çünkü Mekke halkı emniyet içinde yaşar ve istedikleri yere giderdi. Birisi yola çıktığında Mekkeli olduğunu söylediğinde ona saldırmazlardı. Başka biri ise öldürülürdü. Onlar geçimlerini ve rahatlarını ALLAH'a borçlu olduklarını bilmiyorlardı. [376] Nevfel b. Abdi Menaf vahye tâbi olmama nedeniyle ilgili olarak şöyle diyordu: “Bunlar bizimle savaşmak için toplanır ve bizi buradan çıkarırlar.” [377] Oysa rızkın ALLAH'tan olduğunu bilselerdi, korku ve emniyetin de O'ndan olduğunu bilirlerdi ve böyle davranmazlardı. [378] Daha genel anlamıyla yukarıdaki âyet, hangi çağda, hangi kültürel ve dini ortamda olursa olsun manevi planda yeni bir çağrının hak olduğunu fark etmiş olmakla birlikte, kendileriyle mensup oldukları çevrenin arasını açacağından ve onları toplum içinde dayanaksız bırakacağından çekindikleri için hakkı açıkça tanımaya yanaşmayan insanların tereddüdünü yansıtmaktadır. [379] Mekke dönemindeki gelenekçi tavır sahiplerini dikkate aldığımızda Mekke'nin merkez oluşundan dolayı menfaat temin eden Kureyş liderlerinin maddi kazançlarını kaybetmekten korktuklarını söyleyebiliriz. Zira ALLAH'ın evi Kabe'nin Mekke'de bulunması ve hizmetçiliğinin de onların elinde oluşu kendilerine çok kazanç sağlıyordu. Kabe, dinlerinin ve kabilelerinin farklılığına rağmen tüm Araplar için kutsallığı bulunan ve güven içinde olunan bir yerdi. Emniyet içinde orada pazarlarını kuruyorlardı. Elde ettikleri ticari kazancı kaybetme korkusu onları makamlarından olma tehlikesiyle karşı karşıya bıraktı. [380] Onlar birkaç yıl sonra bütün Arabistan'ın Rasûlullah (s)'ın liderliğinde merkezî bir hükümetle yönetileceğini kestirecek durumda değillerdi. Oysa bizzat kendi kuşaklarının ömrü içinde İran, Irak, Suriye ve Mısır aynı merkezî yönetimin eline birer birer düşecek ve bir asır içinde bizzat Kureyş kabilesinden olan halifeler Hindistan'dan İspanya'ya, Kafkaslardan Yemen kıyılarına uzanan geniş topraklara hükmedeceklerdi. İslam'a tâbi olurlarsa kaybedeceklerini düşündükleri kadar öncekiler gibi helak olma ihtimalini de düşünselerdi kendileri için daha hayırlı olurdu. [381] [369] Murat Kayacan, Kur’an’da Peygamberler ve Karşı Tavırlar, Ekin Yayınları: 68. [370] İbrahim: 14/13. [371] İbrahim: 14/14. [372] Kutub, Fi Zilâli'l-Kur'an, VIII, 113. [373] Mevdudî, Tefhîmu'l-Kur'an, IV, 176. [374] Kasas: 28/57. [375] İbnu Kesîr, IV, 257. [376] Taberî, XI/2, 116. [377] Râzî, IX, 6. [378] Kâsımî, a.g.e., XIII, 4716. [379] Esed, a.g.e., s. 794. [380] Derveze, İzzet, Kur'an'a Göre Hz. Muhammed'in Hayatı, {çev.: Mehmet Yolcu), 3 c., Yöneliş Yay., İstanbul, 1988, II, 164. [381] Murat Kayacan, Kur’an’da Peygamberler ve Karşı Tavırlar, Ekin Yayınları: 68-71. |