๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 07 Şubat 2011, 15:28:53



Konu Başlığı: İdrâkve Algı
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 07 Şubat 2011, 15:28:53
7- İdrâk-Algı

 Öğrenme olayında, çevremize uyum sağlamamızda önemli yetilerimizden biri de idrâk (algı)dır. İdrakle ilgili bilgi vermeden önce şunu belirtelim ki, bireyin çevresi ve kendi iç dünyası ile irtibat kurabilmesi için kendisi ve çevre­si hakkında bilgi sahibi olması, zaman ve mekân hususunda şuurlanmış olması gerekmektedir. Buna eski dilde "itticâh" şimdilerde ise "oryantasyon" adı verilmektedir. [442]

Günlük hayatımızın hemen her boyutunda duyu organ­larımız aracılığıyla değişik izlenimler alırız. Duyu organları­mızın çevreden aldığı bu uyarma (stumülüs) ve izlenimleri beyne iletmesi olayına "duyum" adı verilir. Bu duyumlar iş­lenmemiş ham madde gibidir. Bir anlam kazanabilmeleri için bir örgütlenmeye tâbi tutulmaları, yorumlanmaları ge­rekir. İşte "Duyumları yorumlama, onları anlamlı (meaning-ful) hale getirme sürecine (process) "algı" denir." Demek oluyor ki, bilgilerimiz duyum (sensation) ve algı (perception) olmak üzere iki aşamada oluşmaktadır. [443] Algı, yaşar­ken edindiğimiz duyusal bilginin (information) beyin tarafın­dan işlenip yorumlanması olayıdır. Algıyı, "duyu organları yoluyla objelerin kalitelerin, münâsebetlerin farkına varma" şeklinde açıklayanlar da vardır. [444] John J. Ryan'a göre "Al­gı, belli bir anda duyularımızı doğrudan doğruya uyaran nesne ya da olaylar hakkında özgül (specifie) bilgi edinilmesi demektir." [445] Bir başka tanıma göre algı, "eşya ve olayların duyumlar tümü, ya da, örgütlenmiş bütünü olarak kavranıl­masıdır. [446] Algıda doğruluğa dikkat çeken tanımlar da var­dır. Buna göre algı, bireyin duyularına çarpan stumulusların doğru olarak duyulması keyfiyetidir. [447] Bir tanımda ise öz­deşleşme vurgulanmaktadır:

"Algı, birey duygularının çevre­sindeki eşya ile nötr olması ve anlaşması olarak açıklanabi­lir." [448] guracıa nötr olma ve anlaşma bir özdeşleşmeyi ifâde etmektedir.

Algı olayında yorumlama son derece önemlidir. Zira Aristo'nun da ifâde ettiği gibi duymak, görmek, işitmek, anlamak ve bilmek anlamına gelmemektedir. Bunu küçük yaş­taki çocuklar da yapabilmektedir. Bu fiiller sağlıklı bir yo­rumla hedefine ulaştığı zaman algılamadan bahsedebiliriz. [449] Kur'ân'daki "And olsun ki, Cehennem için de birçok cin ve insan yarattık. Onların kalbleri vardır ama anlamaz­lar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işit­mezler, işte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da sapıktır­lar. İşte bunlar gafillerdir" [450] mealindeki âyet dikkatimizi bu noktaya çekmektedir. Görmek, gördüğünü yorumlayamamak, işitmek, işittiğini yorumlayamamak ileri' insanların özellikleri olmasa gerektir. Kendisine, hayvanlardan ayrı olarak birtakım yetiler verilmiş olan insanın en büyük özelli­ği eşya ve olayları yorum gücüdür. Böyle sağlıklı bir yoruma kabiliyeti olmayan insanlar olayların hikmetini kavrayamaz, eşyanın hakikatine ulaşamazlar. Kur'ân ise insanlardan hik­meti yakalamayı, eşyanın hakikatine ulaşmayı istemektedir. Bu da duymak ve yorumlamakla mümkündür. Kur'ân, gözle­ri olduğu halde göremeyen, kulakları olduğu halde işitemeyen, kalbleri olduğu halde düşünemeyen insanlardan şikâyet ediyor. Onları, tevbîh, takbih ve tahkir ediyor. Zira bu insan­lar, kendilerini diğer yaratıklardan üstün kılan bu çok önemli araçları sağlıklı biçimde kullanmıyorlar.

Günlük hayatımızda o kadar çok uyarıcı ile karşılaşırız ki bunların hepsini algılamaya kalksak boğulur, çıldırırız. O halda yapılacak şey seçmektir. Biz de onu yaparız. Yüzlerce, binlerce uyarıcıdan sadece birkaç tanesini seçer, algılarız. O halde şunu söyleyebiliriz:

Algılarımız seçme özelliğine sahip­tir. Belirgin olarak algıladığımız şeyler dışında kalan bir kı­sım uyarıcılar vardır ki bunlar dikkatin "sınır alanında" (margin) algılanır. Diğer bir kısmı ise ya kısmen farkına var­dığımız veya hiç farkına varamadığımız bulanık bir "ardalam" (background) oluşturan uyarıcılardır. [451]

Algının seçme özelliğine dikkat çeken Ornstein, "Eğer bize ulaşan her enerji kuantumunu her an algılasaydık büyük olasılıkla geçersiz bilgilerin taşkınıyla boğulur giderdik. Düşmek üzere olan bir ağaç, yaklaşan bir kamyon gibi muh­temel tehlikelere dikkat etmek için yeteri kadar ayrıştırma yapamayabilirdik" [452] diyor. Ornstein'in dediği gibi gereksiz algılarla geçersiz bilgilerin taşkınında boğulup giden bir yı­ğın insan vardır. O halde şunu söyleyebiliriz:

Bir insanın ha­yatta herşeyi algılaması mümkün değildir. [453] Uyarıcılar arasından bir seçme yaparak algılamak zorunludur.

Algılama seçicidir. Zira şekillenen bir algı olayında al­gılayacak bireyin amaç ve ihtiyaçları söz konusudur. Birey

uyarıcılar arasında seçim yaparken amaçlarına cevap veren­leri tercih eder. [454]

Uyarıcıların ayıklanmasında kendilerinin bireyin amaçlarına cevap verip vermemesi yanında bireyin ruhî durumu, tutumu ve zihinsel yapısının da etkisi vardır. [455]

Omstein'e göre "Kendi fizyolojik biçimlenişleri ile duyu sistemlerinin işlevi, bize ulaşan "yararsız ve geçersiz" bilgi mikdarını azaltıcı ve ayıklayıcı sistemler olarak hizmet gör­mektedir. [456]

Hatıraların zihin vasıtasıyla şekillen dirildiğini ve bu iş­lemin idrâk aşamasında başladığını söyleyen Mustafa Şekib Tunç, "idrâk herşeyi bir fotoğraf makinesi gibi almaz, bir ta­kım seçme ve sentezler yapar" diyor. [457]

Bir uyarıcı olmadığı halde de idrâkimizde bir seçicilik vardır. Sabri Özbaydar, bunun bir hazırlık durumu olduğu­nu belirtiyor; dersin bitmesini bekleyen bir öğrencinin kula­ğını zil sesine vermesini. Örnek gösteriyor. [458]

Gaston Bouthoul, "Zihniyetler" adlı eserinde şunları söylüyor:

"Her algılamanın bir seçmeye dayandığı bilinir. Biz eşyayı, önceden haberli, hazırlıklı olduğumuz ölçüde dikkate alır, eşyanın bizi ilgilendirdiği ve eşya tarafından etkilendi­ğimizi sandığımız ölçüde ele alırız." [459]

Seçiciliğin dikkatin bir yerde yoğunlaşması bakımından da önemi vardır. Özellikle seçilmeyen uyarıcılar üzerinde dikkatin yoğunlaşmasının imkânı da anlamı da yoktur. Dik­kat yoğunluğunu, büyüklük, küçüklük, tekrar, zıtlık, şiddet v.b. özelliklere sahip olan uyarıcı etkilediği gibi, kişinin ken­di özel durumları da etkiler. Renklere karşı ressamların, ses­lere karşı müzisyenlerin daha duyarlı olduğunu biliriz. [460] "Oduncunun gözü ormanda olur" atasözü de bu gerçeği vur­gular.

Birey seçerek kendi kişiliğinin de idrâkine varır. Dolayısiyle seçmesi oranında insan kendi varlığının şuuruna inti­kal eder. [461] İdrâki etkileyen faktörler iki grupta ele alınmıştır:

1- Dış faktörler.

2- İç faktörler. [462]

 1- İdrâki Etkileyen Dış Faktörler:

 a- Yakınlık: Uyarıcıların zaman ve mekân içinde bir­birine yakın olması algılamayı kolaylaştırır.

b- Benzerlik: Uyarıcılar arasındaki keyfiyet, şekil, şid­det v.b. benzerlikler algı olayını olumlu yönde etkiler.

c- Devamlılık: Bir uyarıcının sürekliliği de algıları­mızda gruplaşma ve bünyeleşmeye hizmet eder. Devamlı aynı kıyafetle gördüğümüz bir kişiyi daha kolay seçer ve tanı­rız.

d- Relatiflik: Dışımızdaki olay ve varlıkları algılama­mızda relatifliğin önemli etkisi vardır. Bir binanın büyük ve­ya küçük oluşunu çevresindeki binalara oranla algılarız. Bu durum aynı olayı farklı şekillerde algılayan bireyler için de geçerlidir. Kayınvalide gelini tarafından ayrı, oğlu tarafın­dan ayrı algılanabilir. Bir işçinin patronu, bir patronun işçi­yi algılaması relatif bir algılamadır.

e- Algılamada Şekil ve Arka: Bir şeklin arka planı (fon) ile kendisi arasında renk veya başka bakımdan bir zıtlık varsa ön plandaki şekil daha kolay algılanır. [463]

 2- İdrâki (Algı) Etkileyen İç Faktörler:

 a- Algı ve örgütlenme: Algıyı tanımlarken beyinde bir örgütlenmeden bahsetmiştik. Bu örgütlenme ne kadar çok ve çeşitli olursa o kadar çok ve çeşitli algıdan bahsedebiliriz.

b- Algı ve anlam: Beyindeki örgütlenme bir mânâlandırmayı, bir anlamı da beraberinde getirecektir. [464] Bu ise bilgilerimizin oluşmasında büyük çapta yardımcı olacak­tır. İnsan bilgisinin sağlıklı ve güvenilir olması bu örgütlen­me ve mânâlandırmadaki başarısına bağlıdır.

Yukardan beri saydığımız etkenlerden hangisi daha kuvvetli ise birey o doğrultuda hareket eder.

Algıya tesir eden tabiatiyle birçok etken vardır. Mor­gan, bunların önemli olanlarını, dikkat, hazırlayıcı öğrenme kurulumu, güdü, canlıların içinde bulunduğu gelişim dönemi v.s. olarak sıralamaktadır. [465]

"İnsanlar görmek istediklerini görürler" atasözü algıla­rımızın güdülerimizle olan ilişkisini yansıtmaktadır.

İyi bir algının iyi bir dikkatle sağlanabileceğini hepimiz biliriz. Zira dikkat, algılamada zorunlu olan örgütleme (organization) olayına hizmet etmekte, onun oluşumunu kolaylaş­tırmaktadır. [466]

D. Krech ve arkadaşlarının yazdığı Sosyal Psikoloji ad­lı kitapta algıyı etkileyen faktörler şu şekilde sıralanmakta­dır:

1- Bireyin fizik ve sosyal çevresi;

2- Fizyolojik yapısı;

3- İhtiyaçları, istekleri, hedef ve amaçları;

4- Geçmişteki deneyimleriyle elde ettiği yeteneği [467] insanların bir kısmı-dış dünyayı algılarken gözüne ağırlık verdiği halde bir kısmı kulağa ait algılara ağırlık ve­rir. Adler, "Bu algılar gerçeğe tam olarak uymazlar. İnsan, dış dünya ile, özelliğine uygun ilişkiler kurar" diyor. Ona gö­re de algılar hiçbir zaman fotoğraf makinesine benzetilemez. [468]

Algılama olayında daima parçalar bütüne tamamlan­maktadır. [469] Dıştan gelen uyarımları bir bütün halinde algılamamıza idrâkte örgütlenme (organization) adı verilmek­tedir. [470] Gökyüzünde dolaşan bir bulut kümesini bazan bir ejderhaya, bazân bir insana benzetebiliriz. Bu bir algılama meselesidir, yani bulut kümesinin o şekilde örgütlenmesidir. Bu örgütlenme beyindeki izlenimlerden oluşur. Örgütlenme­yi yapan ise sinir sistemi ve beyindir. Beyin izlenimlerden oluşan malzemeyi çeşitli şekillerde organiza ederek bir bütü­ne ulaşır, sonunda onu mânâlandırır. Herkes aynı malzemeyle (izlenimler) aynı örgütlenmeyi yapmayabilir. Çünkü herkes kendi şartlarına ve özelliklerine göre örgütlenmeye gider. Bu eylemi aynı malzemeyle çalışan birden çok ressa­mın değişik tablolar yapmalarına benzetebiliriz.

Örgütleme olayında ".. bireyin geçmişteki öğrendikleri yani eğitimden, çevreden, sosyal organizasyondan, alışkan­lıklarından ve yaşantılarından gelen etkiler, bireyin heyecansal duyarlığı, kişilik özellikleri, yetenekleri...'[471] inanç­ları, ümid ve korkuları, kültürel [472] ortam, tecrübeler [473] ih­tiyaçlar, rol oynar.

Birçoklarının zannettikleri gibi idrâkin daima objeye dönük olmadığını savunan S. Ahmed Arvasî, "insan idrâki hep objeye dönük kalsa idi bakar kör durumunda olacaktı. Tıpkı fotoğraf makinasımn objeye dönük kalışı, konusunu ve kendisini bilemeyişi gibi..." dedikten sonra şunları ilave edi­yor;

"Bilginin doğması için objelerin karşısında, hiç olmazsa, kendini idrâk edebilen bir süjeye ihtiyaç vardır. Bu, süjenin objelerden gelen verileri mânâlandırması, ona kendi rengini vermesi demektir.” [474]

Yine Arvasî, "insanlar, hayvanı ve içgüdüsel bir idrâk ile duyumlara, karmaşık ve güç zihnî faaliyetler ila şuura doğru bir cehd sarfederler" diyor. Ona göre basit idrâkler duyumların elde ettiği somut idrâklerle yetinirlerken, güçlü idrâklerin soyuta ulaşmak isteyen bir iştiyakleri vardır. Ya­ni cılız ve zayıf zekâlar duyuların somut verilerine, güçlü zekâlar ise şuurun soyut verilerine yakın dururlar. [475]

Gazzâlî'ye göre idrâk, idrâke konu olan şeyin aslının değil, suretinin algılanmasıdır. Başka bir ifâde ile bir şeyin hakikatini değil, misâlini (ide) algılamaktır. [476]

Gazzâlî, bilgiye konu olan şeylerin (obje) yalnız duyu­lar dünyası ile ilgili olmadığını, bunun ötesinde istidlal (akıl yürütme) yoluyla da bu bilgilere (ma'kûlât) ulaşılabileceğini savunmaktadır. Meselâ, müdrike kuvvetini beş duyumuzdan biriyle algılayamadığımız gibi hayal gücüyle de algılayamalıyız. [477] Düşünür, idrâki, zahirî ve batını olmak üzere iki kısımda mütâlâa eder. Zahirî idrâk insanla hayvan arasında müşterektir ve beş duyudan ibarettir. [478] Batini idrak ise,

1- Hayal edici kuvvet veya merkez,

2- Hafıza (bellek) kuvve­ti,

3- Vehim kuvveti,

4- Hatırlama (zâkire) kuvveti ve

5- Müfekkire kuvveti olmak üzere beş kategoride incelenmektedir. [479]

Gazzalî, başka bir tasnifinde de hayvani ve aklî idrâk olmak üzere iki idrâkten bahseder. Hayvanı idrâk "bedende­ki organlar vasıtasıyla yani zahirî ve batını duyular ile cüz'îleri idrak eder. Aklî idrâk ise sadece insana hastır ve küllileri idrâk eder. Gazzalî, aklî idrâke ayrı bir yer vermektedir. Nefs-i natıka denen akıl, duyulardan gelen verileri iş­leme tabî tuttuğu gibi, duyu organlarına ihtiyaç duymadan da algılamada bulunabilir. [480]

Duyuların idrâki, idrâk edene ve idrâk edilene göre relatif bir veçhe kazanmasına ve yanılabilirliğine rağmen, aklın idrâkinde böyle bir şey yoktur. Aklın idrâki, idrâk edilen objeye tamamen uygundur. Yaşlılarda duyular zayıfladığı halde akıl güçlenmektedir. Aklın ma'kûlâtla ilgilenmesi onu yormaz, aksine güçlendirir. İnsan kendi varlığının farkına duyularla değil akıl yoluyla varır. Aksi olsaydı hayvanların da kendi varlıklarının bilincinde olmaları gerekirdi. Akıl, kendi başına bilgi edinme gücüne sahiptir. Akıl, kendisini idrâk ederken, idrâk ettiğini de idrâk eder. Başka bir ifâde ile akıl, bilir, ayrıca bildiğini de bilir. Hülâsa Gazzalî'ye göre aklî idrâk, tam ve mükemmel bir idrâktir. [481]

İbn Sina da dış idrâk, iç idrâk olmak üzere iki idrâkten bahseder. Dış idrâk beş duyu aracılığı ile olurken, iç idrâk muhtelif derecelere ayrılmaktadır. Bunlardan bir kısmı şekilleri, bir kısmı ise kavramları algılarlar. Bazıları "ameliye ile anlarlar, bazıları ameliyesiz anlarlar." [482]

Algılarımız yanılmaz değildir. Onlar da yanılır, hata yaparlar. Bir taraftan duyu organlarımızın sınırlı bir alım gücüne sahip oluşu, diğer taraftan iç dünyamızda cereyan eden alışkanlıklar, korkular, istek ve temenniler, yanlış eği­tim, aşırı duygu ve heyecanlar, ihtiraslar, kompleksler, telkinler, tok veya aç veya susuz oluşumuz algılarımızı yanılta­bilirler. [483]

Algı yanılmaları bireyin kendisinden kaynaklanabilece­ği gibi objeden de kaynaklanabilir. Oztabağ, algı yanılmala­rına sebep olan fizik etkenleri üç kısımda inceliyor:

1- Hacim ve ağırlık,

2- Hareket,

3- Karşıtlık. [484]

Geometrik özellikler de algı yanılmalarına sebep ol­maktadır. Meselâ;

a- Dikey duruşlar yatay duruşlara oranla daha uzun,

b- Kapalı şekiller açık şekillere oranla daha küçük,

c- Kesilen boşluklar, sürekli olan boşluklara oranla da­ha uzun görünürler,

d- Paralel çizgi aralarının taranması, çizgi paralellikle­rini bozmaktadır. [485]

Kimyevî özellikler de algıları yanıltabilmektedir. Sente­tik özellik taşıyan esanslar veya uyarıcılar tat ve koklama algılarını yanıltmaktadır. İçinde herhangi bir meyvenin esansını ihtiva eden bir meşrubat içildiği zaman o meyveden yapılmış meşrubat izlenimi vermektedir. [486]

Algı yanılmaları illizyonlar veya hallüsinasyonlar şek­linde ortaya çıkmaktadır.

İç ve dış etkenlerin tesiriyle meydana gelen algı yanıl­malarına illüzyon adı verilmektedir. [487] İllüzyon, bir şeyi yanlış olarak, yani gerçekte olduğundan farklı olarak algıla­maktır. [488]

"Hollüsinasyon" ise ortada hiçbir şey yokken bazı şey­lerin algılanmasıdır. [489]

"İnsanın idrâk ve temyiz gücü arttıkça eşyanın düze­niyle ilgili idrâkleri de meydana geliyor. Ve eşyayı ilk sebeplerine doğru bir sıralamaya tâbi tutuyor. Yahut buna gücü yetecek duruma geliyor." [490]

Kur'ân eğitiminin en temel hedefi insanda idrâk ve temyiz gücünün artmasıdır. Bu sayededir ki eşyanın ve olayların düzeniyle ilgili idrâkler oluşacak ve ilk sebebe yani yaratıcıya doğru bir yürüyüş başlayacaktır. Böyle bir idrak ve temyiz gücünden mahrum olan insanlar ya taklidin ya da karanlığın kölesi olmaktan kurtulamazlar. Kur’an bu tur ni­sanların halini şöyle tasvir ediyor:

"Onlar ateş yakan kimse­ye benzerler ki, ateş çevresindekilerini aydınlatınca Allah ışıklarını yok edip onları karanlıklar içinde görmez bir hal­de bırakmıştır. Sağırdırlar, dilsizdirler kördürler; bu yıteden doğru yola dönmezler. Veya onlar, karanlık gök gürültüleri ve şimşek arasında, gökten boşalan sağanağa tutulup, yıldırımlardan ölmek korkusuyla parmaklarını kulakla­rına tıkayan kimseye benzerler. Allah ise inkar edenleri kuşatmıştır. Şimşeğin çakması neredeyse gözlerini alır onları aydınlattıkça ışığında yürürler ve üzerlerine karanlık basınca durakalırlar. Allah dileseydı işitme ve görmelerini giderirdi. Doğrusu Allah herşeye kâdirdir."[491]


[442] Kriton Diçmen, Psikiyatri El Kitabı, s. 1.

[443] Morgan, a.g.e., s. 265.

[444] Sabri Özbaydar, Psikoloji Ders Kitabı, İstanbul 1970, s. 26.

[445] Ryan, Eğitim Psikolojisi, s. 69.

[446] Lûtfi Üztabağ, a.g.e., s. 103.

[447] Kriton Dinçrnen, a.g.e,, s. 2.

[448] Osman Zümrüt, İslâmda Kamuoyu Oluşumu s. 69.

[449] Adasal, a.g.e., s. 724.

[450] A'râf: 7/179

[451] Morgan, Psikolojiye Giriş, s. 273; Zümrüt, a.g.e., s. 70.

[452] Robert E. Ornstein, Yeni Bir Psikoloji, s. 41.

[453] Alfred Adler, İnsanı Tanıma Sanatı, çev.: Şelale Başar, İstanbul ı985, s. 43, 44; Osman Zümrüt, a.g.e., s. 70.

[454] Zümrüt, a.g.e., s- 70.

[455] Zümrüt, a.g.e., s. 70.

[456] Ornstein, a.g.e., s. 37.

[457] M. Sekip Tunç, a.g.e.s.s. 22.

[458] Özbaydar, a.g.e., s. 29.

[459] Gaston Bouthoul, Zihniyetler, çev.: Selmin Evrim, İstanbul 1975.

[460] Sabri Özbaydar, a.g.e., s. 29.

[461] Muhammed Kutup, İslâm Terbiye Metodu, s. 164.

[462] Öztabağ, a.g.e., s. 109; Zümrüt, a.g.e., s. 70, 71.

[463] Öztabağ, a.g.e., s. 109-110; Zümrüt, a.g.e., s. 69, 70, 71.

[464] Zümrüt, a.g.e., s. 70; Öztabağ, a.g.e., s. 108.

[465] Morgan, a.g.e., s. 273.

[466] Öztabağ, a.g.e., s. 103.

[467] D. Krech ve Arkadaşları, Sosyal Psikoloji, c. I, s. 26 dan; Zümrüt, a.g.e., s. 69

[468] Alfred Adler, İnsanı Tanıma Sanatı, s. 43, 44.

[469] Zümrüt, a.g.e., s. 70.

[470] Sabri Özbaydar, a.g.e., s. 31.

[471] Öztabağ, a.g.e., s. 104.

[472] Zümrüt, a.g.e., s. 71.

[473] Garrett, Psikolojiye Giriş, s. 70; Ryan, Eğitim Psikolojisi, s. 69.

[474] S. Ahmed Arvasî, İnsan ve İnsan Ötesi, İstanbul, 1988, s. 35, 36.

[475] Arvasî, a.g.e., s. 92.

[476] S. Hayri Bolay, a.g.e., s. 187, 188; Necip Taylan, a.g.e.. s. 64.

[477] Taylan, a.g.e., s. 63.

[478] Taylan, a.g.e., s. 65, 66.

[479] Taylan, a.g.e., s. 70, 71.

[480] Taylan, a.g.e., s. 70.

[481] Taylan, a.g.e., s. 67, 68, 79.

[482] Nureddin Topçu, Bergson, İstanbul 1968, s. 57; II. Ziya Ülken, İslâm Düşüncesi, s. 273. den.

[483] Adasal, a.g.e., s. 728; Öztabağ, a.g.e., s. 111.

[484] Zümrüt, a.g.e., s. 71; Öztabağ, a.g.e., s. 112 den.

[485] Zümrüt, a.g.e., s. 71.

[486] Zümrüt, a.g.e., s. 71

[487] Öztabağ, a.g.e., s. 111.

[488] Özbaydar, a.g.e., s. 27.

[489] Özbaydar, a.g.e., s. 28.

[490] Andro Cinovayivi, "Allah'ın Varlığı Mutlak Bir Gerçektir"

[491] Bakara: 2/17, 18, 19, 20, Fussilet sûresinin 53. âyetinde iç ve dış idrâke dikkat çekilmekte, insanın algı alanları ifade edilmektedir..



Konu Başlığı: Ynt: İdrâkve Algı
Gönderen: Ceren üzerinde 27 Ocak 2019, 21:05:05
Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim. ...


Konu Başlığı: Ynt: İdrâkve Algı
Gönderen: Sevgi. üzerinde 28 Ocak 2019, 00:20:34
Aleyküm Selam. çok güzel faydali bilgiler paylaşım için Allah razı olsun