Konu Başlığı: Hz. Musayı Aciz Kılma Niyetli Tavırlar Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 07 Mayıs 2011, 23:41:07 Hz. Musa'yı Aciz Kılma Niyetli Tavırlar Kur'an-ı Kerim, Hz. Musa'dan mucize isteyenleri iki grupta verir. Birincisi dönemin zalim yöneticisi Firavun, ikincisi de Firavun'un zulmünden Musa önderliğinde kurtulmalarına rağmen nankörlük eden İsrailoğullarıdır. Mısır'da Hakim olan Firavun ve diğer ileri gelenler Hz. Musa'dan mucize istedi. Eğer alemlerin Rabbinin ilâhlığına çağıran bu davetçinin iddiasında yalancı olduğu ortaya çıkarsa, iddiası da temelden yıkılır, mesele basit bir şekilde çözüme kavuşurdu. İddia sahibinin elinde hiçbir belge, hiçbir delil olmadığı kesinlik kazanırsa, bu büyük çağrının hiçbir tehlikesi ve önemi kalmazdı. Bu amaçla, “(Firavun) dedi ki: Eğer bir mucize getirdiysen ve gerçekten doğru söylüyorsun onu göster bakalım.” [1192] Yani, “Söylediğinin doğruluğuna şahitlik edecek bir alamet getirdiysen, [1193] yanında bir hüccet varsa, [1194] seni gönderenin katından bir mucize ile geldiysen, o zaman onu davetini doğrulaması için ve senin de doğruluğun sabit olsun diye getir göster bakalım.” [1195] Önceki âyetlerden başlayarak devam edegelen diyalogda her iki grubun da psikolojisi ortaya çıkmaktadır. Firavun bakanları ve şefleriyle oturup İsrailli liderlerin saygısız (!) ve bariz isyanıyla kibirli bir şekilde alay ettiler. Onlar, Mısır dininin bir bölümü olan büyüyle desteklenen kendi üstün dünyevi güçlerine güveniyorlardı. Karşılarında risaletle gelen Hz. Musa ve vekili olan kardeşi Harun vardı. Onlar güçlerine değil, aldıkları sorumluluğu yerine getirmekte kendilerine güveniyorlardı. Yapmak zorunda oldukları şey Mısırlıların köle zihniyeti üzerinde etkili olmak ve Allah'ın mucizesi aracılığıyla, Mısırlıların büyüsünün Allah'ın gücü karşısında hiçbir şey olduğunu göstermekti. [1196] Allah, Hz. Musa'yı Firavun'a gönderdi ve mucizelerle destekledi. Buna rağmen Firavun küfür ve isyanda direndi: “Ve ona en büyük mucizeyi gösterdi. (O ise) hemen yalanladı ve isyan etti.” [1197] Büyük mucize, Firavun ve ileri gelenlerinin direnişine ve günahkârlığına rağmen, büyücüleri ve Mısır'ın bilgin kimselerini sonradan gerçek Rabbe yönlendiren unsurdu. [1198] Firavun'un adamları, Hz. Musa'ya onları Firavun'un dininden döndürmek amacıyla, etkileme yoluyla ne kadar gösterge ve alamet getirirse getirsin, davet ettiği şeyde onun haklı olduğunu kabul etmeyeceklerini söylediler: [1199] “Ve (Firavun'a uyanlar) dediler ki: “Bizi sihirlemek için ne mucize getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz.” [1200] Âyet onların böyle diyerek isyanlarını, büyüklenmelerini, hakka karşı direnmelerini ve bâtıl üzere ısrar etmelerini anlatmaktadır. Onlar, “Bize hangi âyeti, mucizeyi, delil ve hücceti getirirsen getir, biz reddedip senden bunları kabul etmediğimiz gibi ne sana ve ne de getirdiklerine inanacağız.” diyorlardı. [1201] Sonuçta Allah güçlü bir yakalayışla Firavun'u yakaladı. [1202] Mucizeyi inkârın sonu boğulma oldu. [1203] Firavun ve ileri gelenleri mucizeleri inkâr ettiler. Halkı mucizelere ilgi gösterme konusunda tehdit ettiler ve onlara bu konuda engel oldular. Mucizelere inanana işkence yaptılar. [1204] Hz. Musa tebliğ ettiğinin doğruluğuna işaret eden mucizeleri getirdiğinde Firavun, ileri gelenleri ve kavmi onları inkâr ederek kendilerine zulmettiler. Mısırlılar Firavun'a itaat ediyor ve en büyük zorluğu İsrailoğullarının garibanları çekiyordu. Halkı da Firavun gibi İsrailoğullarını köleleştiriyordu. Onlar Firavun'un kullarıydı. O iman etseydi halkı da ederdi. [1205] Ama, zulmedenlerin sonu iyi olmadı. Galibiyetin maddi gücün fazlalığıyla alakalı olmadığı konusunda insanlığa ibret oldular. Görüldüğü gibi ilahî yasa Batı'daki zalim toplumların Doğu'daki zayıf bıraktıkları ülkeler için dedikleri gibi değildir. Maddi güç geçicidir. Sonsuza kadar hakimiyet aracı olamaz. Mucize isteyenlerin ikincisi Hz. Musa'nın haklarını savunduğu Firavun'un köleleri olan İsrailoğullarının ileri gelenleridir: “Hani bir zamanlar 'Ey Musa biz Allah'ı açıkça görmedikçe senin sözünle asla inanmayacağız.' demiştiniz de bunun üzerine sizi yıldırım çarpmıştı ve siz de bakakalmıştınız.” [1206] Hz. Musa'nın seçtiği yetmiş kişi Tur'a vardığında, “Allah'ı, arada bir perde olmaksızın apaçık görmedikçe [1207] açıkça görüp sana inanmamız gerektiğini söylemedikçe getirdiğin Kitap'a, işittiğin Allah'ın sözüne iman etmeyecek, [1208] peygamberliğini doğrulamayacak ve tanımayacağız. [1209] dediler. Yani imkânsızı istiyorlardı. [1210] Bu âyet ile Hz. Peygamber'in dönemindekiler, bu kimselerin yaptıklarını yapma, öncekilere mucizeleri ve peygamberliği inkârda benzeşme konusunda uyarılmaktaydı. Uyarıyı dikkate almazlarsa, açık mucizelerin büyüklüğünü görmelerine rağmen Musa'nın peygamberliğini inkâr etmeleri nedeniyle öncekilerin hak ettikleri gibi onlar da ceza göreceklerdi. Burada Rasulullah (s)'a inkarcılardan görecekleri ve peygamberler gibi sabretmesi konusunda kalbini sabitleştirmek için bir teselli de söz konusudur. Ayrıca “Muhammed'in peygamberliği doğru olsaydı ilk iman eden Ehl-i Kitap olurdu.” şeklindeki itirazın doğru olmadığı da ortaya çıkmaktadır. Onlar Musa'nın nübüvvetine dair apaçık âyetleri görmelerine rağmen ona karşı çıktıkları için Rasulullah (s)'ı inkâr etmelerinde de şaşılacak bir şey yoktu. [1211] [1192] Araf: 7/106. [1193] Taberî, VI/1, 19. [1194] İbnu Kesir, III, 450. [1195] Zemahşerî, II, 133; Razi, V, 327. [1196] Ali, a.g.e., s. 373. [1197] Naziat: 79/20-21. [1198] Ali, a.g.e., s. 1682. [1199] Taberî, VI/l, 41. [1200] Araf: 7/132. [1201] İbnu Kesîr, III, 458. [1202] A.g.e., VIII, 338. [1203] Araf: 7/103. [1204] Zemahşerî, II, 131. [1205] Meraği, a.g.e., IX, 22. [1206] Bakara: 2/55. [1207] Meraği, a.g.e., I, 120-121. [1208] Rıza, a.g.e., I, 321. [1209] Râzî, I, 519. [1210] Tevrat'a göre de en azından dünya gözüyle Allah'ı görmek imkânsızdır bkz.: Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 33/20. [1211] Râzî, I, 518. Murat Kayacan, Kur’an’da Peygamberler ve Karşı Tavırlar, Ekin Yayınları: 185-188. |