๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 12 Mayıs 2011, 12:32:32



Konu Başlığı: Hz Musanın Duası
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 12 Mayıs 2011, 12:32:32
Hz. Musa (A.S.)Nın Duası

Hz. Mûsâ (a.s.) Allah'ın dört büyük Kitap'tan biri olan Tevrat'ı verdiği ve yeryüzünde dinini tebliğ edip, hakim kılmak için gönderdiği "Ulu'1-Azim" peygamberlerden birisidir. Hz. Mu­sa, Hz. İbrahim'in soyundan olup, İsrailoğullarınm inançlarını düzeltmek ve onları Allah'ın dilediği düzene kavuşturmakla gö­revlendirilmişti. Bu gerçek Kur'an'da şöyle dile getirilmektedir:

"Kur'an'da Musa'yı da an. Çünkü o ihlas sahibi İdi ve Israilo-ğullan'na gönderilmiş bir peygamber idi."[120]

Yine Hz. Musa'nın Firavn ile olan mücadelesi, Kur'an'm birçok surelerinde genişçe anlatılmaktadır. Bu nedenle Hz. Mû­sâ (a.s.)'ya ait dualar, Kur'an'da yoğun bir şeküde yeralmaktadır. Şimdi Hz. Musa'ya ait olan bu duaları, gençliğinden olgunluğu­na uzanan bir çizgide incelemeye çalışalım.

İlk Dua:

Musa: "Ey Rabbim! Ben nefsime zulmettim. Beni bağışla" de­di Bunun üzerine Allah O'nu bağışladı. Çünkü O, Gajur'dur, Ra-him'dir. [121]

Hz. Mûsâ (a.s.) ergenlik çağma kadar Firavun'un sarayın­da büyümüştü.[122]

"Musa ergenlik çağına gelip olgunlaşınca ona hikmet ve ilim verdik, iyi davrananları böyle mükafatlandırırız." [123]

Yetişip delikanlılık çağma gelen Mûsâ, (a.s.) bir gün şehre indi. öğle üzeriydi. Dükkanlar kapalıydı ve halk evlerinde din­leniyordu. Kur'an'da bu hadise şöyle anlatılmaktadır:

Halkının habersiz olduğu bir sırada kente girdi. Orada iki adam buldu; dövüşüyorlardı. Bu Musa'nın halkından, şu da düşman­larından. Kendi halkından olan, düşmandan olana karşı Musa'dan yardım istedi. Mûsâona bir yumruk indirip işini bitirdi. Dedi: "Buyap-tığım şeytanın amelindendir insanı saptıran açık bir düşmandır o."[124]

Hz. Musa'nın niyeti, adam öldürmek olmayıp, bir mazlu­mun yardımına koşmaktı. Fakat her nasılsa elinden bir kaza çık­mıştı. Hz. Mûsâ hiç de arzu etmediği bu olay karşısında kullan­dığı "Bu şeytanın bir işi" ifadesinin gerekçesi şöyle açıklanabilir.

Bu şeytanın bir işi! Yine yoldan çıkarıcılığma başvurarak bana bu işi yaptırdı ki, bir İsrailli'yi savunurken bir Mısır'lıyı öl­dürmekle suçlanabileyim. Böylece korkunç bir kızgınlık ve öfke fırtınası bütün Mısır'ı sarsın. Hem yalnızca bana karşı değil, tüm Israiloğullarma karşı.

İşte gelişen bu olay sonucu Hz. Mûsâ , yukarıda verdiğimiz duayı yapar. Hz. Mûsâ (a.s.)'m bu duası şu anlama gelir: "Ey Rab­bim! Bu günahımı affet: Bu günahı isteyerek işlemediğimi biliyor­sun; onu ört ve halktan gizle!" Bu ifade iki anlama gelir ve ikisi de bu ayette kullanılmıştır. Allah, Hz. Musa'nın suçunu halktan giz­lediği gibi, hatasını da bağışladı. Çünkü ne bir Mısırlı, ne de Mı­sır hükümetinin herhangi bir yetkilisi, olaya şahid olabileceği bir zamanda yoldan geçmedi. Böylece Hz. Mûsâ (a.s.), cinayet ma­hallinden teşhis edilmeden uzaklaşma imkanı bulmuş oldu.

İkinci Dua:

Hz. Mûsâ (a.s.)'ın ikinci duası biraz önce anlattığımız olayla yakından ilişkilidir. Sabahleyin ölüm haberi tüm Mısır'da yayı­lır. Fakat kimin öldürdüğü belli değildir. Hz. Mûsâ ise Kur'an'ın ifadesiyle: "Kentte korku içinde sabahlar ve etrafa göz kulak kesilir Bir de ne görsün; bir gün Önce istemeyerek öldürdüğü Mısırlı ile kav­ga eden İsrailli bu sefer de bir başka Mısırlı ile kavga ediyor. Adam Hz. Musa'yı görür görmez, yine yardıma çağırır. Bu huysuz israilli­nin, yeni bir kavga çıkarmasına öjkelcnen Hz. Musa, adama şiddetle çıkışarak şöyle der: "Anlaşıldı sen, azmış bir adamsın."[125]

Fakat Hz. Mûsâ İsraillinin Mısırlıya yine mağlup olacağı sırada dayanamaz ve bir insanlık borcu olarak tekrar onu kur­tarmak üzere kavgacıların üzerine yürür, israilli, Hz. Musa'nın kendi üzerine geldiğini zannederek korkudan ne yapacağım şa­şırır. Kendisini kurtarmak için Musa'yı ele vermeyi düşünür ve bağırıp çağırarak gizli kalmış dünkü hadiseyi şu ifadelerle açığa vurur: "Dün bir adamı öldürdüğün gibi, bugün de beni mi öldürmek istiyorsun. Sen yeryüzünde zorba olmaktan başka bir şey istemiyor­sun. Barışseverlerden olmak gibi bir niyetin yok." [126]

Bu haber bir anda her tarafa yayılır. Nefes nefese Hz. Mu­sa'ya koşan iyi niyetli bir kimse O'na şu haberi getirir:

Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. Dedi: "Ey Mu­sa, kentin ileri gelenleri seni öldürmeyi planlıyorlar. Çık buradan. Ben sana öğüt verenlerdenim." [127]

Bunun üzerin Musa, oradan korka korka çıktı. Her yanı gözlüyordu. Ve Rabbisine şöyle yakardı:

"Rabbim, beni şu zalimler topluluğundan kurtar."[128]

Üçüncü dua:

Hz. Mûsâ artık Medyen'e doğru yönelmiştir ve bu yolcu­luğun başında şöyle düşünmektedir:

"Umarım Rabbim beni isabetli bir yola kılavuzlar."[129]

Medyen suyuna ulaştığında, su başında halktan bir grup gör­dü. Hayvanlarını suluyarlardı. Biraz Ötelerinde çekingen bir halde duran iki kadın farketti. "Derdiniz nedir?" dedi. "Şu çobanlar çekilip gidinceye kadar biz hayvanlarımızı sulamayız. Üstelik babamız da ileri yaşta bir ihtiyardır." dediler. [130]

Bunun üzerine Musa, onların sulama işlerini yaptı. Sonra göl­geye çekilip Rabbine şöyle dua etmeye başladı:

"Rabbim, bana indireceğin her nimeti bekleyen bir çaresizim."[131]

Hz. Musa'nın bu duası karşılıksız kalmaz. Kur'an bundan sonraki gelişmeleri bize şöyle duyurur:

Tam o sırada kadınlardan biri, utangaç bir tavırla yürüyerek ona geldi. Dedi: "Babam, bizim için yaptığınız sulamaya karşılık, sa­na bir şeyler vermek üzere seni çağırıyor." Mûsâ gelip ihtiyara hika­yeyi anlatınca, o dedi ki: "Korkma, artık zalimler topluluğundan kur­tuldun."[132]

Kadınlardan biri şöyle dedi: "Babacığım ücretle tut onu. Her halde ücretle çalıştırdıklarının en hayırlısı olacak; güçlü, güvenilir bi­ri."[133]

ihtiyar dedi ki: "Bana sekiz yıl çalışman şartıyla, şu iki kızım­dan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan, o da senden. Seni zora sürmek gibi bir niyetim yok. İnşâ Allah benî, ba-nş ve iyilik sever insanlardan bulacaksın."[134]

Mûsâ dedi: "Bu seninle benim aramda, iki süreden hangisini tamamlasam bana kızıp darılmak yok. Allah, bizim şu konuştuğu­muza Vekil'dir."[135]

Dördüncü dua:

Hz. Mûsâ'nm bu duası, kendisine peygamberlik görevi verilmesi sonrasmdadır. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi Hz. Mûsâ (a.s.), Medyen'de on sene kalıp mehrini tamamladıktan sonra, Mısır'a dönmeye karar verdi. Ailesiyle birlikte yola koyul­du. Karanlık ve soğuk bir gecede yolu şaşırdı ve dağ geçidinin yolunu bir türlü bulamadı. Çakmak taşıyla birşeyler tutuşturma­ya çalıştı; başaramadı. Soğuk iyice şiddetlendi. Karısı da hami­leydi ve doğum zamanı yaklaşmıştı. Mûsâ (a.s.) ve ailesinin ger­çekten yardıma ihtiyacı vardı. Kur'an'da bu olay şöyle anlatılır:

Musa süreyi bitirip ailesiyle yola çıkınca, Tur tarafında bir ateş farketti. Ailesine dedi ki: "Bekleyin; bir ateş farkettim. Belki on­dan size bir haber getiririm; belki de bir ateş koru getiririm de ısınır­sınız.[136]

Oraya vardığında o bereketli toprak parçasınddki vadinin sağ tarafından, bir ağaçtan şöyle seslenildi: "Ey Musa.' Alemlerin Rabbi Allah benim, ben!" [137]

"Asanı ati" Âsânın çevik bir yılan gibi titreyip kıvrıldığını gö­rünce gerisin geri döndü; arkaya bile bakmadı. "Geri dön ey Musa, korkma! Güven içinde olanlardansın."[138]

Elini koynuna sok, lekesiz bembeyaz çıkıversin. Korkudan açı­lan kollarım kendine çek. İşte bunlar, Eiravun ve kodamanlarına kar­şı sana Rahbinden iki susturucu kanıt. Firavun ve yardakçıları yol­dan çıkmış bir güruhtur."[139]

Ayetlerde Hz. Musa'ya açıkça Firavun'a gitmesi için emir verilmiş olmamasına rağmen, ifadelerden, "Firavun'a mucizeler­le git ve kendini Allah'ın Resulü olarak takdim et. Sonra onu ve ileri gelenleri Âlemlerin Rabbı olan Allah'a ibadet ve itaate çağır." anlamı çıkmaktadır. Nitekim daha sonra değineceğimiz Taha/24 ve Şuara/10'da bu emir açıkça belirtilmiştir.

îşte bu görev verilişin sorumluluğunun ağırlığından ola­cak ki Hz. Mûsâ Rabbisine şöyle seslenir:

Musa dedi: "Rabbiml Ben onlardan birini katlettim; buyüzden  beni öldürürler diye korkuyorum."[140]

"Kardeşim Harun var ya, o benden lisanca daha etkilidir; ben­den daha güzel konuşur. Onu da benimle yardıma olarak gönder ki beni tasdiklesin; beni yalanlamalarından korkuyorum." [141]

Beşinci Dua:

Hz. Mûsâ (a.s,)'m yukarıda verdiğimiz duasının daha de­taylı bir şekline de Taha Sûresi'nde rastlamaktayız. Rabbine şöy­le dua etmektedir Hz. Mûsâ:

Musa dedi: "Rabbim, göğsümü açıp genişlet; [142]

işimi bana kolaylaştu:"[143]

"Dilimden düğümü çöz,[144]

Ki sözümü iyi anlasınlar."[145]

"Bana ailemden bir yardımcı ver,[146]

Kardeşim Harun'u,"[147]

"O'nunla sırtımı kuvvetlendir."[148]

"O'nu işime ortak kıt"[149]

"Takı seni çokça teşbih edelim."[150]

"Seni çokça analım."[151]

"Kuşkusuz sen bizi görmektesin."[152]

Bütün bu dualar, Hz. Musa'daki sorumluluk bilincinin bir yansımasıdır. Çünkü O Firavun'a gidecektir ve almış olduğu gö­revi yerine getirebilmesi için, cesaret ve güven dolu bir kalp ile akıcı ve etkileyici bir dile ihtiyacı vardır. Hz. Musa'nın bu du­alarının kabul olunduğunu şu ayetle öğreniyoruz:

Buyurdu; "istediğin sana verildi Ey Mûsâ!"[153]

Altıncı Dua:

Verdiğimiz dualara dikkat edilirse, Hz. Musa'nın ısrarla Cenab-ı Hakk'tan, kardeşi Harun'u peygamberlik görevim yeri­ne getirmede kendisine yardımcı kılmasını istemektedir. Bunun nedeni, başlangıçta Hz. Mûsâ (a.s.)'mn akıcı bir dile sahip olma­masından kaynaklanmaktadır Hatta Kur'an Hz. Musa'nın dilin­deki bu tutukluğun Firavun tarafından alaya alındığını bize bil­dirmektedir.

"Ben, bu hakirden ve söz söyleyemeyen adamdan daha hayır­lı değil miyim?"[154]

Fakat sonraları O'nun dilindeki bu pelteklik geçmiş ve çok güzel konuşmaya başlamıştır. Bu, O'nun Kur'an'da ve Kitab-ı Mukaddes'de yaptığı konuşmalarla desteklenmektedir; çünkü bu konuşmalar birer belagat ve fesahat örneğidir.

Hz. Musa'nın, kardeşi Harun'u kendisine yardımcı iste­mesi ile ilgili duaları şöyle sıralayabiliriz:

Musa dedi: "Rabbim! Ben onlardan bitini katlettim; bu yüzden beni öldürürler diye korkuyorum"[155]

Kardeşim Harun var ya, o benden lisanca daha etkilidir, ben­den daha güzel konuşur. O'nu da benimle yardıma olarak gönder ki. beni tasdiklesin; beni yalanlamalarından korkuyorum."[156] Demişti ki Musa: "Rabbim doğrusu ben, beni yalanlamaların­dan korkuyorum."[157]

"Göğsüm daralıyor, dıiim açılmıyor. Görev emrini Harun'a gönder."[158]

"Hem benim üzerimde, onlar aleyhine işlenmiş bir suç var; bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum."[159]

Şuara/13 de geçen "Göğsüm daralır" ifadesi, Hz. Musa'nın böylesi bir göreve yalnız gitmekte tereddüt ettiğini ve aynca gü­zel ve etkili konuşamadığı hissine sahip olduğunu gösteriyor. Bu yüzden, kendisinden daha iyi konuşan Hz. Harun'un da, kendisine yardımcı bir resul olarak yanında görevlendirilmesini Al­lah'tan istiyor. Başlangıçta, Hz. Musa'nın kendi yerine Hz. Ha­run'un risalete getirilmesini istemiş olabileceği, fakat daha son­ra, Allah'ın kendisini bu makama getirmeyi irade ettiğini hisse­dince, bu defa Hz. Harun'un hiç olmazsa yanında yardımcı ve danışman olarak seçilmesini isteyip "Harun'a risalet gönder" diye dua etmesi buna delil olarak gösterilebilir.

Öte yandan, Taha Sûresi'nde Hz. Mûsâ (a.s.)'nm; "Bana ai­lemden bir vezir ver, kardeşim Harun'u" dediği, Kasas Sûresi'nde de, "Kardeşim Hârûn, benden dil bakımından daha fasihtir; O'nu be­ni doğrulayıcı bir yardıma olarak benimle gönder" diye dua ettiği­ni daha önce nakletmiştik. Buradan, bu iki isteğin daha sonra yapıldığı, fakat başlangıçta Mûsâ Peygamber'in, Allah'tan kendi yerine Harun'a risalet göndermesini arzu ettiğini anlaşılmakta­dır.[160]

Yedinci dua:

Hz. Mûsâ, Tur'da Allah tarafından peygamberlikle görev­lendirilmiş, aynı zamanda mucizelerle desteklenmiş bir peygam­berdir. Artık Mısır'a gidip tebliğine başlamasının zamanı gelmiş­tir. Bu sırada kardeşi Harun'a da vahy gelmiş ve peygamber ol­duğu, ağabeyi Mûsâ ile birlikte ne gibi işler yapacağı kendisine bildirilmişti. Kur'an, bu gerçeği şöyle anlatmaktadır:

(Ey Mûsâ) "Ben seni kendim için seçip yetiştirdim."[161]

"Sen ve kardeşin mucizelerimle git. İkinizde beni anmaktan usanmayın."[162]

"Firavun'a gidin. Çünkü o azdı."[163]

"Ona yumuşak ve tatlı bir sözle hitap edin; belki öğüt alır, ya­hut ürperir."[164]

Nihayet iki peygamber Mısır'da buluştular. İkisi de Fira-vun'la karşılaşacakları o çetin günün gelmesini beklemeye başla­dılar. Firavun'un dehşetli zalimliği ve merhametsizliğinden do­layı, üzerlerindeki bir lakım endişeleri bir türlü atamamışlardı. Bu nedenle Cenab-ı Hakk'a şöyle dua ettiler:

Musa ve Harun: "Ey Rabbimizi Bizim üzerimize şiddet göster-meşinden, yahut aşın gitmesinden korkuyoruz" dediler.[165]

Cenab-ı Hakk, bu iki samimi kuluna cevaben şu karşılığı verdi:

Dedi ki: "Korkmayın, çünkü ben sizinle birlikteyim; işitmekte­yim ve görmekteyim."[166]

Sekizinci dua:

Nasıl davranacaklarını ve ne söyleyeceklerini vahiy ile öğ­renen Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn, Firavun'un yanma giderek Al­lah'ın kendilerinden istediği şekilde tebliğlerini yaptılar. Şimdi mücadelenin bu safhasını yine Kur'an'dan dinleyelim.

Onların ardından da Mûsâ ile Harun'u, ayetlerimiz eşliğinde Firavun ve kurmaylarına gönderdik. Kibre saptılar ve günahkâr bir topluluk oldular.[167]

Gerçek, katımızdan onlara geldiğinde şöyle demişlerdi: "Hiç kuşkusuz bu, apaçık bir büyüdür."[168]

Mûsâ dedi ki: "Gerçek size ulaştığında böyle mi konuşuyorsu­nuz? Büyü müdür bu? Büyücülerin kurtuluşu yoktur."[169]

Dediler ki: "Sen bize, atalarımızı üzerinde bulunduğumuz şeyden çeviresin de bu toprakta devlet ve ululuk ikinizin okun diye mi geldin? Biz ikinize de inanmıyoruz."[170]

Firavun seslendi: "Tüm bilgin büyücüleri huzuruma getirin."[171]

Büyücüler gelince, Mûsâ onlara şöyle dedi: "Ortaya koyma gücünde olduğunuz şeyhli sergileyin."[172]

Onlar hünerlerini ortaya koyunca, Mûsâ dedi ki: "Sergilediği­niz şey büyüdür. Allah onu mutlaka hükümsüz kılacaktır. Çünkü Al­lah bozguncuların işini düzgün yürütmez."[173]

"Ve günahkarlar hoşgörmese de Allah, gerçeği kelimeleriyle ortaya çıkarıp kanıtlayacaktır."[174]

Firavun ve kodamanlarının kendilerine kötülük etmelerinden korktukları için, kavmi arasından bir gençlik grubu dışında hiç kim­se Musa'ya inanmadı. Çünkü Firavun, o toprakta gerçekten çok üs­tündü ve gerçekten sınır tanımaz azgınlardan biriydi.[175]

Mûsâ dedi ki: "Ey toplumum! Eğer Allah'a inandınızsa, gerçek­ten mûslümansamz, yalnız Allah'a dayanıp güvenin."[176]

Şöyle yakardılar: "Yalnız Allah'a dayandık.. Rabbimizi Bizleri, zulmedenler toplumu için bir imtihan aracı yapma."[177]

"O küfre sapmış toplumdan rahmetinle bizi kurtar."[178]

Musa'ya ve kardeşine şunu vahyettik: Kavminiz için kendile­rini yerleştirmek üzere Mısır'da evler hazırlayın. Evlerinizi kıble ya­pın; karşılıklı yapın ve namaz kılın. İnananlara müjde ver.[179]                                                                             

Bütün bu gelişmelerden sonra Hz. Mûsâ, ellerini Allah'a açarak şöyle yalvarmaya başladı.

Musa şöyle dedi: "Rabbimizi Sen, Firavun ve kodamanlarına şu geçici hayatta debdebe verdin, mallar verdin. Rabbimizi Senin yo­lundan saptırsınlar diye mi? Rabbimizi Onların mallarını sil-süpür, kalplerini şiddetle sık ki, acıklı azabı görünceye kadar inanmasınlar."[180]

Allah cevap verdi: "İkinizin duası kabul edildi. Doğruluktan şaşmayın, ilimden nasipsizlerin yolunu izlemeyin."[181]

Hz. Mûsâ ve Hz. Harun'un görevi, yalnızca îsrailogulları-nı Firavun'un kölesi olmaktan kurtarmak değildi. Kıssanın bağ­lamına dikkat ettiğimizde açıkça görülecektir ki, onlar da Hz. Nuh'tan Hz. Muhammed (s.a.v.)'e kadar tüm resullere verilmiş görevin aynısını yerine getirmek üzere tayin edilmişlerdir. Bu sû­renin teması başlangıcında şöyledir: "Rabb ve ilah olarak yalnız­ca Allah'ı bilin; zira O, tüm kâinatın Rabbıdır. Allah'ın huzuru­na getirilip, bu dünyada yaptıklarınızın hesabını vereceğiniz ahi-rete yakinen inanın."

Dahası bu sûre mesajı reddedenlere şunu açık şekilde göstermektedir ki, tarih bu mesajı kabul eden insanlığın, hemen sonra büyük başarılar kaydettiğine tanıklık etmektedir. Bu yüz­den onlara şunu tavsiye eder: "Resuller tarafından kesintisiz ola­rak vazedilmiş bulunan mesajı sizler de kabul etmelisiniz. Ve ha­yatınızı bütünüyle bu itikad esaslarına göre düzenlemelisiniz. Çünkü mesajı reddedenler sonunda hüsrana uğradılar.

83. ayette geçen "zürriyet" kelimesi nesil anlamına geli­yorsa da, "gençler" olarak tercüme edilmiştir; çünkü, Kur'an bu kelimeyi burada meselenin özel bir yanına işaret etmek için kul­lanmaktadır. O da şudur: O korkunç zulüm dönemi esnasında yalnızca az sayıda genç erkek ve kadın, hakikat peygamberini li­deri olarak kabul etme cesaretini gösterebilmiş, babaları, anaları ve yaşlıları ise, bunun aksine Resulü izleme, dünyevi çıkarlarını ve hatta hayatlarını tehlikeye atma cesaretini gösterememişti. Ay­rıca onlar kolay ve rahat yolu seçmekle kalmamışlar, gençlerin de cesaretini kırmaya yeltenmişlerdi. "Mûsâ ile birlikte gitmeyin. Çünkü O, hem size hem de büyüklerinize felaket getirecek" (!) İşte Kur'an meselenin bu özel yanını vurgulamaktadır; çünkü Resûlullah (s.a.v.) de aynı durumla karşı karşıya idi. Davet'in başlangıç döneminde icabet edenler yaşlı kimseler değil, birkaç cesur gençti, islâm uğruna, zulme ve baskıya cesaretle göğüs ge­ren ilk müslüman gençlerdi.

Firavundun Hz. Musa'ya mağlubiyetinden sonra, her ne kadar İsrailoğullarma kısmi bir ferahlık doğmuşsa da Firavun, kısa bir müddet sonra, elinde kalan son silahı zulüm ve teröre yeniden başlamıştı. Beni İsrail'e yapılan bunca zulüm ve işken­celere karşı Hz. Mûsâ, onlara sabrtemelerıni ve Allah'tan ümit kesmemelerini söyleyerek onları teselli ediyor ve işin sonunun mutlaka Allah'a inananların lehinde olacağını müjdeliyordu.[182] Gördükleri zulüm karşısında sabırları taşan Israilo-ğullan, Hz. Musa'ya zaman zaman şu şekilde sitemde bulunu­yorlardı:

"Ne oluyor ya Mûsâ! Sen Peygamber olmadan da eza ve cefa çekiyorduk, şimdi de çekiyoruz. Hatta şimdi daha fazla çe­kiyoruz. Farkeden birşey olmadı."

Hz. Mûsâ, onların bu itirazlarına hak veriyor; fakat bir müddet daha sabretmelerini, sonuçta düşmanlarının helak ola­cağını ve kendilerinin onların yerine geçeceklerini söylüyordu.[183]

Hatta, zaman zaman ecdatlarının eski mekanı olan Ür­dün, Filistin ve $am topraklarına (Arz-ı Mev'ud) yeniden kavu­şacaklarını da haber vererek, dayanması güç sıkıntıları hafiflet­mek, onlara taze bir şevk ve ümit vermek istiyordu.

İsrailoğullarınm yürekler acısı durumlarına daha fazla da­yanamayan Hz. Mûsâ, nihayet bir gün ellerini açarak yukarıda verdiğimiz duayı yapar. Duayı incelediğimiz de şöyle bir sonuca varmamız mümkündür:

Hz. Mûsâ (a.s.), Firavun ve çevresindekilerin durumların­dan ümidini kesiyor, onlardan artık bir hayır gelmeyeceğim kabul ediyor. Aralarında hayırdan eser bulunanlar için de hayır ve iyilik dileğinde bulunuyor. Hakka yönelirken ellerinde mal ve mülk bulunduran Firavun ve erkanından yakınıyor. Onların el­lerindeki malların bir takım kimseleri aldattığım, sonuçta bazı zayıf fıtratlı kimselerin mal ve mülk karşısında kendilerinden geçerek dalalete saptıklarım bildiriyor. Bu durum karşısında Hz. Mûsâ, Rabbına dönüyor ve onların mallarım, mülklerini yok et­mesini ve kendi kavminin kalbine bir tutkunluk vererek mal ve mülk karşısında mağlup olmamalarını sağlamasını istiyor. Rabbı da onun bu duasını kabul buyuruyor. [184]

Dokuzuncu Dua:

Bu dua, Kur'an'da Hz. Mûsâ (a.s.)'ya ait olan dualar için­de en ilginç ve en çarpıcı olma özelliğini taşımaktadır. Israiloğul-larmı denizden geçirip, Firavun hanedanından kurtardıktan sonra Hz. Mûsâ, ilahi çağrı üzerine Tevrat'ı almak üzere Tur da­ğı istikametinde yola çıktı.[185]

Giderken de kardeşi Hârûn (a.s.)'u yerine vekil bırakmış­tı. Kuran bu sahneyi şöyle anlatmaktadır:

Mûsâ ile otuz gece için vaatleştik. Ve bunu, bir on ekleyerek ta­mamladık. Böylece Rabbinin belirlediği süre kırk geceye ulaştı. Mûsâ kardeşi Harun'a dedi ki: "Toplumun içinde benim yerime sen geç; ba­rışçı ol; bozguncuların yolunu izleme."[186]

Hz. Mûsâ Tur'da bulunduğu günlerini ibadet, oruç ve Ce-nab-ı Hakk'a yöneliş ile geçirdi. Cenab-ı Hak'la konuşmaya maz-har olmak ve Tevrat'ı almak için geceli gündüzlü bekledi. Niha­yet Cenab-ı Hakk'tn tayın ettiği müddeti tamam ettikten sonra, Cenab-ı Hak'la konuşma ve O'na ihtiyaçlarını sunma şerefine erişti. Cenab-ı Hakk kendisiyle konuşunca da, bundan cesaret alarak engin bir ruh hali ve coşkun bir muhabbetle bütün cesaretini topladı ve dilinden şu dua döküldü:

Musa, bizimle sözleştiği yere gelip Rabbi de kendisiyle konu­şunca şöyle yakardı: "Rabbim göster bana kendini; göreyim seni." De­di: "Asla göremezsin beni. Ama şu dağa bak. Eğer o yerinde durabi-lirse, sen de beni göreceksin." Rabbi dağa tecelli edince, onu parça parça etti. Ve Musa baygın vaziyette yere yığıldı. Kendine gelince şöy­le yakardı: "Teşbih ederim o yüce varlığım, tövbe edip sana yöneldim. İman edenlerin ilkiyim ben."[187]

Hz. Musa'nın tövbesi üzerine, Cenab-ı Hakk O'na şu kar­şılıkla cevap verdi:

Allah buyurdu: "Ey Mûsâ/ Ben, gönderdiğim vahiylerle, ko­nuşmamla seni seçip yücelttim. Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol."[188]

Hz. Mûsâ (a.s.)'m duasını içeren bu ayet hakkında, çeşit­li görüşler ileri sürülmüştür. Biz bu görüşlerden sadece ikisini çalışmamıza alıp tercihi okuyucularımıza bırakmak istiyoruz.

Birinci görüş:

Bu ayette, Hz. Musa'nın rü'yeti talep etmesi, rü'yetin yani Allah'ı görebilmenin mümkün olduğuna açık bir delil ve işaret­tir. Çünkü Allah hakkında mümkün olmayan bir şeyi istemek, peygamberler için düşünülemez. Cenab-ı hakk, Hz. Musa'nın bu isteğine "Ben görülmem ve görülmekliğim mümkün değildir" şeklinde olumsuz bir cevap vermemiştir. Belki "sen beni göre­mezsin" demek "Beni görmek bir takım sebeplere bağlıdır; o se­bepler ise henüz sende mevcud değil" demektir. Yoksa asla görül­mez manasına değil.[189]

İkinci Görüş:

Ayet bize açıkça gösteriyor ki, insan da dahil hiçbir varlık Allah'ı göremez. Biz ancak Allah'ın tecellilerini seyredebiliriz ki,

o da Zât-ı Mutlak'm lütfü ve izni ölçüsünde olur. Parça bir var­lığın külii kudreti görebilmesi mümkün müdür? Kur'an'da yera-lan "Rablerine yönelmiş yüzler"[190] ifadesi Allah'ı gör­meyi değil, Hz. Mûsâ olayında olduğu gibi O'nu görmek için bakmayı ifade eder.

"Su ayı gördüğünüz gibi Rabbinizi de göreceksiniz." me­alinde hadis diye rivayet edilen kelam, eğer gerçekten Hz. Pey-gamber'in ağzından çıkmışsa, Allah'ın görüleceğini değil görüle­meyeceğini kanıtlar. Gerçekten de bu söz Allah'ın zatının değil, tecellilerinin görülebileceğini ifadeye koymuştur. Bilindiği gibi ayın ışığı bizzat kendinden değil güneşten bir tecellidir. Bu de­mektir ki, sözün görüleceğini söylediği şey, ışığın bizzat kendisi değil, bir şey üzerine yansımasıdır. Eğer Zât-ı. Mutlak görülecek olsaydı, hadiste ay yerine güneş kullanılırdı.[191]

Onuncu dua:

Hz. Mûsâ (a.s.) Allah'tan talimat almak üzere kırk günlü­ğüne Tur-i Sina'ya çıktığı zaman, kavmi konakladığı er-Raha ovasında, O'nun yokluğundan istifade ederek bir heykel yaptı­lar. Kuran bu olaya Araf/148 de yer vererek dikkatimizi çek­mektedir:

Mûsd'mn kavmi, onun Allah'la konuşmaya gidişinden sonra, süs eşyalarından oluşmuş, böğürebilen bir buzağı heykelini ilah edinmişti. Görmediler mi ki, o onlarla ne konuşabiliyor ne de kendilerine yol gös­terebiliyor? Onu benimsediler ve zalimler haline geldiler.[192]

Başları avuçları arasına düşürülüp saptıklarını fark ettiklerin­de şöyle yakardılar: "Rabbimiz bize merhamet etmez, bizi ajjetmez-se, mutlaka hüsrana düşenlerden olacağız-"[193]

Mûsâ, kızgın ve üzgün bir halde kavmine döndüğünde şöyle

dedi: "Benden sonra arkamdan ne kötü şeyler yaptınız! Rabbinizin emrini bekleyemediniz mi?" Levhaları yere attı, kardeşinin başmı tut­tu, kendisine doğru çekiyordu. Kardeşi dedi ki: "Ey annem oğlu! Bu topluluk beni horlayıp hırpaladı. Nerdeyse canımı alıyorlardı. Bir de sen düşmanları bana güldürme. Beni şu zalim toplulukla bir tutma."[194]

Hârûn (a.s.)'m bu savunması üzerine, Hz. Mûsâ durumu anladı ve birden yumuşadı. Hele kardeşi, çok sevdiği annesini hatırlatarak, O'nu canevinden vurmuştu. Kardeşi Harun'a karşı yaptığı sert muameleye pişman olarak, şöyle dua etmeye başladı:

Musa şöyle yakardı: "Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla, Rahme­tine sok bizi. Sen, rahmet edenlerin en merhametlisisin."[195]

Onbirinci dua:

Cemaatleri adına, İsrailoğulları'nm işlemiş oldukları bu­zağıya tapma günahından dolayı, Rablerinîn önünde af dilemek ve nihayet O'na itaat etme konusundaki sözleşmeyi yenilemek üzere Beni israil'den yetmiş kişi Tur-i Sina'ya çağrıldı. Tur dağı­na gittiklerinde orayı kesif bir bulut labakasmın kaplamış oldu­ğunu gördüler. Hz. Mûsâ bulutlar arasında gözden kaybolurken, arkadaşlarının kendisine biraz daha yakın olmalarını ve secdeye kapanmalarım emretti. Onlar da hemen secdeye kapandılar. Hz. Mûsâ Cenab-ı Hakk ile konuşmuş, gereken tebligatı almıştı. Ge­riye döndüğünde Israiloğulları Hz. Musa'ya gerçek bir mümine yakışmayacak şu teklifte bulundular:

"Biz Cenab-ı Hakk'ı açıktan açığa görmedikten sonra, sa­na katiyen inanmayız.'"

Bu istek, doğrudan doğruya haddini bilmemek ve kendi­nin Allah'ın aciz bir kulu olduğunu iyi anlamamaktan ileri geli­yordu. Allah'a inanmayanlar bile, Hz.  Musa'dan "bize Allah'ı göster, sonra iman edelim" diye bir istekte bulunmazken, iman ettikleri iddiasında olan İsraıloğulları'nm böyle bir teklifte bu­lunmalarının, Allah'a iman etmek ve O'na kul olmakla uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktu. Bu nedenle, onlar böyle der demez, dehşetli bir yıldırımla birlikte, şiddetli bir zelzele onian yakala-yıvermişti. Bu korkunç durum karşısında onları bir titreme ve korku almıştı.[196]

Onların bu perişan hallerine gözleri yaşaran Hz. Mûsâ Rabbme şöyle dua etti:

"...Rabbim! Dikseydin, onları da beni de daha önce helak ederdin, içimizdeki beyinsizlerin yaptıkları yüzünden bizi helak mı edeceksin? Bu iş senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla di­lediğini şaşırtır, dilediğine yol gösterirsin. Sen bizim Veli'mizsin. O halde ajfet bizi; acı bize. Sen affedenlerin en hayırhsısın." [197]

"Bize hem bu dünyada güzellik yaz hem de ahirette. Dönüp dolaşıp sana geldik..."[198]

Cenab-ı Hakk, bu içten ve samimi yalvarışa şu karşılığı verir:

"...Azabımı dilediğimi çarptırırım. Rahmetime gelince, o her şeyi çepeçevre kuşatmıştır Ben onu; sakınıp korunanlara, zekatı ve­renlere, ayetlerimize inananlara yazacağım."[199]

Onikinci dua:

Arz-ı Mukaddes (Kutsal Ülke) İbrahim, İshak ve Yakub Peygamberlerin vatanı olan Filistin'dir. Israiloğulları en sonunda Mısır'dan ayrıldıktan sonra Alîah, bu ülkeyi kendilerine vermiş ve burayı fethetmeyi onlara emretmişti.

Mûsâ kavmine şöyle demişti: "Ey toplumum! Allah'ın, üzerinizde­ki nimetini hatırlayın. İçinizden peygamberler vücuda getirdi. Sizi krallaryaptı; alemlerden hiç kimseye vermediklerini size verdi."[200]

"Ey toplumum! Allah'ın sizin için yazdığı kutsal toprağa girin; arkanıza dönmeyin; yoksa hüsrana uğramışlar durumuna düşersi­niz."[201]

Şöyle dediler: "Ey Mûsâ.' Orada zorbalardan oluşan bir top­lum var Onlar oradan çıkıncaya kadar biz oraya asla girmeyeceğiz. Eğer çıkarlarsa o zaman gireceğiz."[202]

İçine ürperti düşenlerden, Allah'ın nimet verdiği iki adam de­di ki: "Onların içine kapıdan girin. Oraya girdiğinizde galip gelecek­siniz. Eğer inananlar iseniz yalnız Allah'a güvenin."[203]

Dediler ki: "Ey Mûsâ.' Onlar orada oldukça biz oraya asla gir­meyeceğiz- Hadi sen git; Rabbinle birlikte savaşın. Biz şuracıkta otu­racağız."[204]

Israüoğullan'nm gösterdiği bu tavır üzerine Hz. Mûsâ (a.s.)'nın şu şekilde dua ettiğini görüyoruz:

Şöyle yakardı Musa: "Rabbiml Nefsimle kardeşimden başkası­na söz geçiremiyorum. Artık jasıklar topluluğu ile bizim aramızı ayır."[205]

İsrailoğulları, Firavun ülkesinde zillet ve adiliğe, aşağılan­maya alışmışlardı. Onlar için bazı değerleri ele geçirmek üzere savaşmak, bir anlam taşımıyordu. Allah da onlan Tih çölüne at­tı ve yollarım şaşırttı. Kavmine söz geçiremediğinden yakman Musa'ya, Allah:

"Orası, onlara kırk yıl haram kılınmıştır. Yeryüzünde sersem sersem dolaşacaklar. Sen o fasıklar topluluğu için kederlenme." dedi.[206]

Zamanla bu zillet içinde yaşayan nesil, yerini hürriyetle yetişen ve izzetle yaşayan bir nesile terketti. Bunlar da bir müd­det sonra Arz-ı Mukaddes'e girmeye muvaffak oldular.[207]



[120] Meryem/51

[121] Kasas/16

[122] Kasas/8-13

[123] Kasas/]4

[124] Kasas/15

[125] Kasas/18

[126] Kasas/19

[127] Kasas/20

[128] Kasas/21

[129] Kasas/22

[130] Kasas/23

[131] Kasas/24

[132] Kasas/25

[133] Kasas/26

[134] Kasas/27

[135] Kasas/28

[136] Kasas/29

[137] Kasas/30

[138] Kasas/31

[139] Kasas/32

[140] Kasas/33

[141] Kasas/34

[142] Taha/25

[143] Taha/26

[144] Taha/27

[145] Taha/28

[146] Taha/29

[147] Taha/30

[148] Taha/31

[149] Taha/32

[150] Taha/33

[151] Taha/34

[152] Taha/35

[153] Taha/36

[154] Zuhruf/52

[155] Kasas/33

[156] Kasas/34

[157] Şuara/12

[158] Şuara/13

[159] Şuara/14

[160] Mevdudi, Tefhımu'l-Kur'an, C. 4, s.15-16

[161] Ta-ha/41

[162] Taha/42

[163] Taha/43

[164] Taha/41-44

[165] Taha/45

[166] Taha/46

[167] Yunus/75

[168] Yunus/76

[169] Yunus/77

[170] Yunus/78

[171] Yunus/79

[172] Yunus/80

[173] Yunus/81

[174] Yunus/82

[175] Yunus/83

[176] Yunus/84

[177] Yunus/85

[178] Yu­nus/86

[179] Yu­nus/87

[180] Yunus/88

[181] Yunus/89

[182] Araf/128

[183] Araf/129

[184] S. Kutup, Fizılali'l Kuran, C. 8, s. 54

[185] A'raf/138-141

[186] A'raf/42

[187] Araf/143

[188] Araf/144

[189] Hulasatü'l Beyan, M. Vehbi, C.5, s. 1751

[190] Kıyame/23

[191] Y.N. Öztürk, Kur'an'daki İslâm, s. 108

[192] Araf/148

[193] A'raf/149

[194] Arâf/150

[195] Araf/151

[196] Araf/155

[197] Araf/155 devamı

[198] A'raf/156

[199] Araf/156 devamı

[200] Mâide/20

[201] Md.ide/21

[202] Mâide/22

[203] Mâide/23

[204] Mâide/24

[205] Mâide/25

[206] Mâide/26

[207] Necmettin Şahinler, Kur’an’da Peygamber Duaları, Beyan Yayınları, İstanbul 2002: 42-59.




Konu Başlığı: Ynt: Hz Musanın Duası
Gönderen: İkraNuR üzerinde 22 Ağustos 2015, 14:18:24
ve aleykümüsselam ve rahmetullah ve berekatuh.bizlerde Hz Musa (a.s) gibi dua etmeliyiz. Rabbim bizlerinde dualarını kabul eyler inşAllah.
Allah (c.c.) sizlerden razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Hz Musanın Duası
Gönderen: ღ۩Bilgin۩ღ üzerinde 23 Ağustos 2015, 01:29:12
Maşallah ne kadar güzel bir konu vesile olmak çok güzel bakın bu konunun vesilesi ne kadar güzel hayrlara vesile olmakta sizlerde birilerinin gelmesine vesile olursanız onların yaptığı her hayrdan nasibinizi alır ve onların amellerinden ise birşey eksilmez..


Konu Başlığı: Ynt: Hz Musanın Duası
Gönderen: Sefil üzerinde 08 Eylül 2015, 22:01:49
Esselamu aleykum ; Yarabbi ve yarabbel alemin bu mübarek dualara bizleri de nail eyle bizleri her türlü şerden muhafaza eyle inşaallah.

Allah razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Hz Musanın Duası
Gönderen: Rüveyha üzerinde 08 Eylül 2015, 22:48:37
Ve aleykumusselam..Mevlam Hz.Musa (as.) dualarına bizleri de ilhak eylesin.Rabbim razı olsun hocam.


Konu Başlığı: Ynt: Hz Musanın Duası
Gönderen: Ruhane üzerinde 14 Kasım 2016, 02:37:34
Musa: "Ey Rabbim! Ben nefsime zulmettim. Beni bağışla" de­di Bunun üzerine Allah O'nu bağışladı. Çünkü O, Gajur'dur, Ra-him'dir.
Rabbim bağışladığı kullarindan eylesin hepimiz


Konu Başlığı: Ynt: Hz Musanın Duası
Gönderen: Sevgi. üzerinde 14 Kasım 2016, 06:39:10
Esselâmü Aleyküm Ve Rahmetüllah Gerçekten çok manidar bir duâ Mevlam bizlere de bu duaları etmeyi nasip etsin inşaAllah. Amin


Konu Başlığı: Ynt: Hz Musanın Duası
Gönderen: Mehmed. üzerinde 14 Kasım 2016, 07:48:08
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri doğruların yolundan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun