๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 12 Mayıs 2011, 12:20:02



Konu Başlığı: Hz Muhammedin Duası
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 12 Mayıs 2011, 12:20:02
Hz. Muhammed (S.A.V.)'in Duası

Eğer bu başlığın akma tek bir cümle yazmam gerekseydi şöyle yazardım:

"O'nun duası, Kur'an'dı."

Çünkü biliyorum ki Hz. Aişe'ye sahabeden birisi, Hz. Peygamber'in ahlakını sorduğu zaman, O, şu cevabı vermişti:

"Sîz Kur'an okumuyor musunuz? O'nun ahlakı Kur'an'dı."

Konuya bu çerçeveden baktığımızda, Hz. Peygamber ko­nuşan, yürüyen Kur'an'dı. O, Kur'an'la oturuyor, onunla kalkı­yor, onunla nefes alıyor ve onunla yaşıyordu. Bu nedenle Hz. Peygamber'in aile hayatı, özei yaşayışı, devlet idaresi ve askeri komutanlığı, eğitim ve öğretimi, kısacası tüm söz, hareket ve davranışları örnek alınmalı ve birer dua eylem olarak değerlen­dirilmelidir.

Kur'an, Hz. Peygamber (s.a.v.)'m bu örneklik özelliğini şu ayetle vurgulamaktadır:

Andohun Allah Resulünde sizin için, Allah'ı ve ahire t gününü arzu edenlerle, Allah'ı çok ananlara güzd bir örnek vardır.[300]

Hz. Muhammed, Hz. Adem'le başlayan peygamberlik zin­cirinin   son  halkasıdır.   Kur'an   kendisine   inmesine   rağmen Kur'an'da adı sadece 4 yerde geçmektedir.

"Muhammed, yalnız ve yalnız bir Resal'dür, ondan önce de Resuller gelip geçmiştir.."[301]

"Muhammed, sizin erkeklerinizden herhangi birinin babası değildir; O, Allah'ın Resulü ve Peygamberlerin sonuncusudur."[302]

"İman edip güzel ve iyi hareketlerde bulunanlara ve Muham-med'e indirilene -ki o Rableri tarafından gelen bir haktır- iman edenlere gelince, Allah onların günahlarım örtmüş, gönüllerini terte­miz etmiştir."[303]

"Muhammed, Allah'ın Resûlü'dür. O'nunla beraber olanlar, küfre sapanlara karşı zorlu ve sert, kendi aralarında merhametlidir­ler. Onları, rükua gider, secde eder halde görürsün..."[304]

Kur'an-ı Kerim'in 47. sûresinin adı da Muhammed'dir.

Kur'an Hz. Peygamberin gönderiliş nedenini bize şöyle açıklar.

Ey Peygamber! Hiç kuşkusuz biz seni bir tanık, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.[305]

Ve Allah'ın izniyle bir davetçi, ışık saçan bir kandil olarak...[306]

Biz seni, bütün insanlara bir müjdeci ve uyarıcı olarak gön­derdik, başka değil. Ama İnsanların çokları bilmiyorlar.[307]

Şu bir gerçek ki, biz seni hak ile bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, \çinden bir uyana geçmemiş ol­sun.[308]

Yemin olsun ki, Allah müminlere lütujta bulunup onları min-nettar bırakmıştır. Kendi içlerinden onlara öyle bir resul gönderdi ki, onlara Allah'ın ayetlerini okuyor; on fan temizleyip arındırıyor; on­lara Kitap'ı ve hikmeti öğretiyor Oysa onlar, bundan önce açık bir sapıklığın tam İçindeydiler.[309]

Yine Kur'an'ı Kerim Hz. Peygamber'in kişiliğini ortaya ko­yarken şu ayetlere dikkatimizi çeker:

Ve gerçekten Sen, çok büyük bir ahlak üzerindesin.[310]

Eğer siz ona yardım etmezseniz bilin ki, Allah ona zaten yar­dım etmişti. Hani küfredenler onu iki kişinin ikincisi olarak yurdun­dan çıkardıklarında, mağarada bulundukları bir sırada arkadaşına şöyle diyordu: "Tasalanma, Allah bizimle." Bunun üzerine Allah ona sükunet indirmiş ve kendisini sizin görmediğiniz ordularla destekle­mişti de, küfre sapanlann sözünü sefil kılıp alçaltmıştı. Allah'ın sö^ü ise yüce olanın ta kendisidir. Allah Aziz'dit: Hakim'dir.[311]

Bu ayet Hz. Muhammed'in azimli, iradesi kuvvetli, iman­lı ve her durumda Allah'a inanan ve güvenen biri olduğunu be­lirtiyor. Kavmi O'nu öldürmeye ve ortadan kaldırmaya karar vermiş olmasına rağmen, tek bir arkadaşıyla birlikte bir mağara­ya sığınmak zorunda kalmış olmasına rağmen, bu tehlikeli anda bile cesaretinin kırılmadığını ifade ediyor.

İster af dile onlar için, ister dileme. Yetmiş kez af dilesen de onlar için, Allah onları affetmeyecektir. Çünkü onlar Allah'ı da, Re­sulünü de inkar ettiler Allah, yoldan çıkmış böyle bir topluluğa kıla­vuzluk etmez.[312]

Ayet Hz. Peygamber'in çok cömert, merhametli ve yumu­şak kalpli bir insan olduğunu açıklıyor ve diyor ki: Kendisi, en amansız düşmanlarının bile mağfireti için Allah'a yalvarmıştı. Ama Allah, bu tür insanların bağışlanmayacağım kendisine bil­dirmişti.

Allah'tan bir rahmet sayesindedir ki, sen onlara yumuşak dav-randın. Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın senin çevrenden kesin­likle dağılır giderlerdi. O halde bağışla onları, af dile onlar için; iş ve yönetim konusunda da onlarla şuraya git. Bir kez azmettin mi de artık Allah'a güvenip dayan. Allah tevekkül edenleri sever.[313]

Ayet, Allah Resûlü'nün iyi huylu ve nazik olduğunu, kim­seye sert, kötü davranmadığını, bu nedenle, herkesin O'nu sev­diğini belirtiyor.

Şimdi sen, bu söze inanmazlarsa, belki de arkalarından ken­dini eritircesine üzüleceksin.[314]

Ayet Resûlullah (s.a.v.)'in Allah'ın kullarını doğru yola ge­tirmeyi canla başla istediğini, her şeyini bu uğurda feda ettiğini ve bütün çabalarına rağmen, etrafındakilerîn sapıklıklarında ıs­rar etmelerinden büyük ıstırap-ve üzüntü duyduğunu ifade edi­yor.

Andolsun, içinizden size onurlu bir Resul gelmiştir. Sizi rahat­sız eden şey onu da üzer. Çok düşkündür size. Müminlere ise daha şefkatli, daha merhametlidir.[315]

Ayet, Hz. Peygamber'in kendi ümmetini ne kadar çok sev­diğini, iyiliklerini ne kadar istediğini, onların acı ve üzüntüleri­ni nasıl paylaştığım ve onlar için adeta bir rahmet ve iyilik me­leği olduğunu söylüyor. Bunun açık anlamı ise Hz. Peygam­ber'in, bütün insanlığın acılarını, kaygılarını aynı anda benliğin­de duyan kozmik ve külli bir vücud olduğudur. Ancak ayet Hz. Peygamber'in müminleri acıma, kollama ve onlara düşkünlük noktasında özel bir tavır sergilediğini de göstermektedir. Yani, Aüah Resûlü'nun rahmetinde bütün insanlığı kuşatan geniş bir daire bulunduğu gibi, kamil insanları kucaklayan daha özel bir daire de bulunmaktadır.

Ve biz Seni, ancak alemlere bir rahmet olarak gönderdik.[316]

Ayet, Hz. Peygamber'in sadece kendi ülkesi veya milleti için değil, bütün dünya için bir rahmet olarak geldiğini belirtiyor. Rahmeti herşeyi çepeçevre kuşatmış bir Allah'ın, en büyük ilahi kitabının tebligcisi elbelteki ancak alemlerin rahmeti olabi­lirdi. O rahmet Peygamberi'ni, egoizm ve kinlerine paravan yap­mak için zahmet temsilcisi gibi göstermeye kalkan zihniyetler­den Allah'a sığınır, rahmet elçisi Peygamber'imize ve O'nun aziz Ehî-i beyt'ine salat ve selam ederiz.

Hiç kuşkun olmasın Rabbin senin durumunu biliyor. Gecenin üçte ikisinden daha azını, yarısını, üçte birini ayakta geçiriyorsun. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyle.[317]

Ayet Allah Resûlü'nun gece saatlerce Allah'a ibadet ve dua ettiğini bildiriyor.

Arkadaşınız ne saptı ne de azdı. O, kuruntudan, keyfinden ko­nuşmuyor.[318]

Ayet Hz. Peygamber'in doğru bir insan olduğunu, haya­tında Hak yolundan hiç ayrılmadığını, kötü nasihat ve düşünce­lerden etkilenmediğini ve nefsinin isteğine uyup Hakk'a karşı bir tek söz söylemediğini kaydediyor.

114 sûreden meydana gelmiş olan Kur'an, Hz. Peygam­ber'e toptan değil 23 sene içerisinde kısım kısım, ayet ayet indi­rilmiştir. Bu nedenle Kur'an içinde yer alan Hz. Peygamber'e ait olan dualar, diğer peygamberlerin duaları gibi geçmiş zaman ki­piyle değil "De ki" veya "söyle" emri ile emir kipi olarak karşımı­za çıkmaktadır.

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ilk duası Ali İmran Sûresi'nin 26-27. ayetleri oluşturmaktadır ve şöyle başlamaktadır.

Şöyle yakar: "Ey mülkün Malik'i, sahibi olan Allah'ım/ Sen mülk ve saltanatı dilediğine verir, mülk ve saltanatı dilediğinden çe­kip alırsın. Dilediğini yüceltir aziz edersin, dilediğini alçaltır zelil kı­larsın. İmkân, mal ve nimet Senin elindedir. Sen, herşeye kadirsin."[319]

"Geceyi gündüzün içine sokarsın; gündüzü de gecenin içine so­karsın. Diriyi ölüden çıkarırsın; ölüyü diriden çıkarırsın. Dilediğini hesapsızca nzıhlanâvnmn,"[320]

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yaptığı bu dua "Uluhiyet" gerçe­ğinden doğarı önemli uyarı taşımaktadır. Nedir bu uyan?

Tek bir ilah vardır. Öyleyse tek basma mülkün sahibi de odur. Hiç şüphe yok ki ortaksız "Mülkün maliki" O'dur, Sonra O, kendi mülkünden dilediğine dilediği kadar mülk verir. Bu mülkiyet, emanet olarak verilen bir mülkiyettir. Dilediği zaman, dilediği kimseden mülkünü geri alır. Çünkü gerçek sahibi O'dur. Bu nedenle, bu dünyada hiç kimsenin dilediği gibi dav­ranışta bulunacağı bir mülkü yoktur. Mülkün esas sahibi insan­lar değildir, insanoğlunun mülkiyeti emaneten alman bir mülki­yettir. Eğer insan Allah'ın mülkünde O'nun şartlarının karşıtı bir eylemde bulunmaya kalkışırsa, onun mülkiyet hakkı batıl olur. Mü'minler, dünyada kullanmak üzere mülkiyet hakkını, Allah'ın elinden borç veya ödünç olarak alırlar.

Yine Allah dilediğini "Aziz", dilediğini "zelil" eder. O'nun verdiği hükme muhalefet edecek, hükmünü reddedecek kimse yoktur. Bütün işlerin esas sahibi O'dur. Allah'ın bu hakimiyeti, tamamen hayrın kendisidir. Çünkü bu hakimiyeti O, hak ve adalet üzere kurmuştur. Hak ve adalet ile dilediğinin elinden mülkü alır. Hak ve adalet ile dilediğim aziz eder; dilediğini zelil eder. Her durumda, O'nun yaptığı şeylerin hepsi gerçek hayrın tecellisidir.

"Gecenin gündüze, gündüzün geceye geçirilmesi"; ister mevsimler esnasında birisinden alınıp diğerine eklemek manası­na olsun, ister akşam sabah karanlıktan aydınlığa, aydınlıktan ka­ranlığa geçmek suretiyle olsun... Bütün bunlar kainatın gizli ve dakik ipini Allah'ın kendi kudret elinde tuttuğunun göstergesidir

Hayat ve ölüm de böyle. Yavaş yavaş ve dereceli olarak bi­ri diğerim takip ediyor. Canlılar dünyasında geçen her saniyede hayat ile birlikte ölüm de hareket ediyor. Hiçbir akıl sahibi, bu­tun bunların kör bir tesadüfün eseri olduğunu iddia edemez.

insan nasıl olur da bu ilahi düzenin işleyişini gördükten sonra, O'nun düzenini bırakıp da kendi kendine uydurduğu dü­zenlerin peşine düşebilir?..

Ve yine insanlar, rızıklarmın Allah tarafından verildikleri­ni bildikleri halde nasıl olur da, birbirlerini kul edinir köleleşti-rirler?.. [321]

Hz. Peygamber'in bir başka duası Isra Suresi'nin 80. aye-tiyle bize duyurulmaktadır. Başka bir deyişle ifade edersek Al­lah, kendisine duada bulunması için, Peygamberi'ne bu duayı öğretiyor.

Şöyle yakar: "Rahbiml Beni gireceğim yere doğruluk-dürüst­lükle sok; çıkacağım yerden doğruluk-dürüstlükle çıkar. Katından ba­na yardımcı bir güç, kanıt ver."[322]

Bu dua Hicret'in yaklaştığını açıkça göstermektedir. Bu nedenle Allah, Peygamberi'ne şöyle bir uyanda bulunmaktadır: "Nerede ve ne durumda olursan ol, hakkı takip etmelisin. Eğer bir yerden hicret edersen, hak yolunda hicret etmelisin ve nere­ye gidersen hak için gitmelisin."

Allah Resûlü'nün, Cenab-ı Hakk'tan bir yardımcı kuvvet istemesi şu anlama gelmektedir: "Bu bozulmuş dünyayı ıslah edebilmem için ya bana bir güç ve yetki ver ya da devletlerden birini benim yardımcım kıl." Çünkü sapıklığı, günahkarlığı kontrol etmek ve adaleti uygulamak için güç gerekir.

Hasan Basri ve Katade de, bu ayeti böyle tefsir etmişlerdir. Büyük müfessirlerden îbn Cerir ve Ibn Kesir de bu görüştedir. Bu görüş Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bir hadisi ile de destekleninektedir:

"Allah, Kur'an ile yok edilemeyen kötülükleri, Sultan (güç) ile yok eder."

Bu, islâm'a göre ıslah için "siyasi gücün" gerektiğinin bir delilidir. Çünkü sadece uyarı ve tebliğ İslah için yeterli değildir. Bunun yamsıra, Allah kendi dininin hakimiyeti ve kanununun uygulanması için Peygamberi'ne bizzat bu duayı öğrettiğine gö­re, güç sahibi olmayı istemek sadece helal değil, aynı zamanda övülen bir harekettir ve bunun dünyevi bir istek olduğunu söy­leyenler büyük bir yanılgı içindedirler. Gerçekte asıl "dünyevi" olan şey, kişinin kendi çıkan için güç kazanmayı isteyip arzula-masıdır. Bunun tersine Allah yolunda, O'nun rızası için güç ka­zanmayı istemek dünyaya tapmak değil, tam aksine Allah'a iba­det etmek demektir. Şayet cihad için kılıç talep etmek yanlış de­ğilse, ilahi hükümler için güç talep etmek de yanlış değildir.[323]

Hz. Peygamber (s.a.v.)'e ait olan bir diğer dua da, Tâhâ Sûresi'nin 114. ayetini meydana getirmektedir.

O Melik, hak hükümdar olan Allah yüceler yücesidir. Sana vahyi tamamlamadan önce, Kur'an hakkında aceleci olma. Şöyle de: "Rabbim, ilmimi arttır."[324]

Bu ayette melek, Hz. Peygamber'i Allah'ın emri ile vahiy sırasında beliren bir şeye karşı uyarıyor. Uyarının metninden, Melek vahyi kendisine öğretirken Hz. Peygamber'in o bölümü ezberlemeye çalıştığı ve kendi kendine tekrarladığı anlaşılmak­tadır. Doğal olarak bu hareket, Peygamber (s.a.v.)'in vahyi din­lerken ve kavrarken dikkatinin dağılmasına neden olmuş olabi­lir. Bu nedenle, vahyi öğrenmenin doğru şeklinin ona bildirilme­si gerekmiş ve O'na vahyin geldiği sırada ezberlemeye çalışma­ması söylenmiştir.

Bu cümle, Taha Suresi'nin bu bölümünün, nazil olan ilk vahiylerden olduğunu göstermektedir. Çünkü ilk nazil olan di­ğer sûrelerden, Peygamber'in Kur'an'ı vahyolunduğu sırada ez­berlemeye çalıştığını ve Allah'ın onu bu konuda uyardığını gör­mekteyiz.[325] Sonraları Peygamber, (s.a.v.) vahyi nasıl okuyacağını öğrendikten sonra bu durum bir daha meyda­na gelmemiştir. Bu nedenle sonraki surelerde bu konuyla ilgili uyanlar yer almamıştır.[326]

Yaşar Nuri Öztürk de "Kur'an'daki islâm" adlı kitabında sözünü ettiğimiz ayette Hz. Peygamber'e verilen emrin esprisini değerlendirirken şu yaklaşımda bulunmaktadır.

Burada iki emir verilmiştir:

1- Kur'an vahyi tamamlanmadan Kur'an'la son hükmü ver­mede acele etme.

Bu emir, Kur'an'm bir bütün olarak düşünülmesi gerekti­ğini ve bu bütün içinde hiçbir ayetin hüküm dışı tutulamayaca­ğını ifade eder. Bundan da anlaşılır ki, Kur'an'm bazı ayetleri "nesh" edilmiştir. Yani hükümden düşürülmüştür demek, Kur'an'a iftiradır. Hükümden düşürülmüş hiçbir Kur'an ayeti yok­tur. Her ayet hüküm dayanağıdır. Burada bugün yürürlük alanı bulamazsa bir başka yerde yarın yürürlük alanı bulur.

Kur'an bütün zamanlann ve mekanların kitabıdır. Bir yer ve zamanda uygulama alanı doğmayan ayetleri neshedilmiş gös­termek Kur'an'm evrenselliğini ve zamanustülügunü zedeleyen şeytani bir aldanıştır.

2- ilminin artırılması için dua et:

Vahiy, ilim üstüdür, ama ilim dışı değildir. Vahiy, Hz. Pey-gamber'e geldikten sonra ilim haline dönüşür. Hz. Peygamber de  dahil hiç kimse ilim dışı kalamaz ve ilme sırtını  dönen Kur'an'dan onay alamaz. Kur'an'a göre ilim, Allah'ın varlığına ta­nıklık eden en büyük ve güvenilir güçlerden biridir. Kur'an, vahyin en büyük muhatabı olan Hz. Muhammed (s.a.v.)'e bile ilim istemeyi emretmekle bu konuda, deyim yerinde ise, suyu baştan kesmiş ve insanlığa en etkili dersi vermiştir.

llimsizîik, körlük getirir. Körlüğün olduğu yerde ise iman ve ilahi aydınlık barınamaz.[327]

Bu iki yazar arasında ayeti yorumlamada ortaya çıkan farkhhk üzerinde durmuyor, bunu bir düşünce zenginliği olarak kabul edip, tercihi okuyucuya bırakıyorum.

Hz. Peygamber'in dualarının yoğun olarak bulunduğunu gördüğümüz bir başka sûre, "Müminun Sûresi"dir. Bu sure içe­risinde 93, 94, 97, 98 ve 118. ayeller Allah Resûlü'ne ait duala­rı oluşturmaktadır. Şimdi bu duaları sırasıyla vermeye çalışalım.

De ki: "Rabbim! Tehdit edildikleri şeyi bana mutlaka göstere-ceksen,[328]

Beni o zalimler topluluğunun içinde tutma Rabbim."[329]

Bu dua -Allah esirgesin- Hz. Peygamber'in cezaya dahil edileceği tehlikesinin bulunduğu veya bu duayı etmemiş olsay­dı, cezaya dahil edilebilirdi anlamında değildir. Bu hitap biçimi, herkesin Allah'ın cezasından korkması gerektiği uyarısında bu­lunmak için seçilmiştir. Kimse cezanın gelmesini istememeli, buna rağmen gelirse işlediği kötülükte ısrar etmemelidir. Al­lah'ın cezası, kendisinden yalnızca günahkarların değil, dindar insanların bile korkması gereken bir şeydir. Çünkü, Allah'ın ga­zabı geldiğinde, yalnızca günahkarları kapsamakla kalmaz, din­darları da içine alabilir. Bu bakımdan şerli ve kötü bir toplumda yaşamak zorunda olanlar, her zaman dua ile Allah'a sığmmalıdırlar. Çünkü azabın ne zaman geleceği bilinmez.[330]

Ve, de ki: "Rabbim! Şeytanın kışkırtmalarından sana sığını­rım"[331]

"Ve onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığını­rım Rabbim'"[332]

Hz. Peygamber (s.a.v.) bu duasında, Kur'an'da insanın "apaçık bir düşmanı"[333] olarak nitelendirilen şeytan­dan Allah'a sığınmaktadır. Aynı zamanda da bir önder ve örnek olarak, ümmetine her zaman şeytanın vesvesesinden korunmak gerektiğini hatırlatmaktadır.

Şeytan her şeyden önce, insanın düşmanıdır; Allah'ın düşmanı değil.. Şeytanın Allah karşısındaki tavrı isyan ve nime­te nankörlük tavrıdır,[334] Yani şeytan Allah'ın dengi değil, bendesi, kuludur. Asi, nankör bir kuldur. Kur'an bu noktanın al­tım çizmekle, varlık ve oluşta iki ilah veya yaratıcı kudret tasav­vuruna imkan vermemek peşindedir. Şeytanın, Allah'ın düşma­nı olduğunu düşünmek, hayır ve şer için iki ayrı gücün varlığı­nı kabule götürür ki, bu, Kur'an'm temel anlayışı olan "Tevhid (birlik)" ilkesine terstir. Şeytan her ne kadar bir şer ve karanlık kuvvetiyse de, Allah'ın irade ve takdiri içinde faaliyet gösterir. Mutlak kudret onu, oluş diyalektiğinin bir kutbu, bir parçası olarak, bizzat kendi hür iradesiyle varlık alanına çıkarmıştır. O, insanın aksine ve insanı tahrip için çalışır; Allah'ın aksine, Al­lah'ı zor durumda bırakmak için değil. Esasen, Kur'an, İblis'e Al­lah'ı kabul ve O'nun yüceliğini itiraf ettirerek, Seylan'ın ikinci bir ilah gibi algılanmasını baştan engellemiştir.

Seylan'ın Kur'an'da geçen sıfatlarının başında "recim" (taşlanmış, kovulmuş) sıfatı gelmektedir. Bu sıfat ona, Hz. Adem'e secdeden kaçındığında, bizzat Allah tarafından verilmiştir.[335] Kur'an bu recim sıfatını şeytan için daha başka yer­lerde de kullanır ve recim şeytandan Allah'a sığınmayı emreder.[336] Özellikle Kur'an okumaya başlarken recim şey­tandan Allah'a sığmılmalıdır.[337] Din dilinde buna "îsti-aze" veya "euzü çekmek" denir.

Hz. Peygamber'in Müminun Sûresi'ndeki son duası, aynı zamanda sûrenin de son ayetidir ve şöyle başlamaktadır:

De ki: "Rabbim! Affet, merhamet et. Sen merhametlilerin en hayırlısısın."[338]

Rahmet, Allah'ın ilk ve en belirgin vasfıdır. Azap ve gazap istisna ve şartlı iken rahmet ve lütuf genel ve istisnasızdır. "Aza­bımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetime gelince o, her şeyi topye-hun sarıp çevrelemiştir."[339]

O halde, her seviyede günahların mutlaka bir merhamet edicisi olduğundan, Allah her seviyede günahlara en ileri dere­cede merhameti gösterecektir. Bunun pratik sonucu, hiçbir gü­nahın insanı Allah'ın rahmeti dışına çıkaramayacağıdır.

Allah'ın rahmeti, insanın elde edip biriktirebileceği her türlü değerden daha üstün ve güvenilirdir.[340] O halde, kurtuluşu ümit etme bakımından, ibadet ve ameline gü­venmekten Allah'ın rahmetine güvenmek yeğdir. Böyle olunca, Allah'ın rahmetine güvenen günahkar olmak, kendi ibadetine güvenen ibadetli olamaya tercih edilir. Bu demektir ki, en mü­kemmel yol, hem ibadet ve amel sergilemek, hem de bunlara de­ğil, Allah'ın rahmetine güvenmektir.

Rahmetin bir yaratıcı, hayat verici ve bağışlayıcı güç ola­rak tecellisi Allah'ın Rahman ve Rahim sıfatlan vasıtasıyla olu­yor. Allah'ın alemle irtibatı rahmet üzredir. Bu yüzdendir ki, Kur'an, temel konusu olan "Uluhiyet" bahsine ilk ayetlerinde yer verir ve bunlar da Allah'ı Rahman ve Rahim olarak nitelendirir.

Kur'an'da yaratana verilen 99 ilahi ismin bu ikisini daha ilk aye­tinde yani besmelede ve ardından da üçüncü ayetinde[341] zikretmesi, üzerinde olduğumuz nokta bakımından çok önemli­dir.

İşte bu gerçeklikten dolayı Allah, Hz. Peygamber (s.a.v.)'den yukarıda verdiğimiz duayı yapmasını istemiş ve Rah­metinin sonsuzluğunu ifade etmede peygamberinin dilinden kendisini "merhametlilerin en hayırlısı" olarak tanıtmıştır.

Kur'an'da Hz. Peygamber (s.a.v)'e ait vereceğimiz son dua örneği Zümer Sûresi'nin 46. ayetidir ve bu ayette Allah Resulü şöyle yakarmaktadır:

De ki: "Ey Allah'ım! Ey gökleri ve yeri yaratan, ey görüleme­yeni ve görüleni bilen! Sen hüküm vereceksin kulların arasında, ihti­laf ettikleri şeyler hakkında."[342]

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yapmış olduğu bu duanın taşıdı­ğı hikmeti anlamak, bu ayetin kendinden önceki ayetlerle olan ilişkisini kavramakla mümkündür. Kur'an özellikle 38. ayetle başlayan ve 45. ayette yoğunlaşan bir düşünceye dikkatimizi çekmektedir. Bu düşünce, Kur'an'da "bağışlanmaz bir günah" olarak nitelendirilen şirktir ve 38. ayet, çok açık bir şekilde müş­riklerin akidevi yapılarını bize sergilemektedir.

Onlara "gökleri ve yeri kim yarattı" diye sorsan, yemin olsun ki "Allah" diyecekler. De onlara: "Peki Allah dışındaki yakardıklan-mz hakkında ne diyorsunuz? Allah bana zarar vermek istese, O'nun vereceği zararı uzaklaştırabilirlcr mi? Yahud bana bir rahmet dikse, O'nun rahmetini tutabilirler mi?" De ki: "Bana Allah yeter! Tevekkül edenler O'na dayanıp güvenirler."[343]

işte şirkin gerçek yapısı.. Bu akidevi yapıda Allah inancı vardır; hatta bu inanç içinde kendisine inanılan Allah, gökleri ve yeri yaratan bir varlıktır. Ama ne var ki; müşrikleri bu inanca ve itiraflara rağmen döndürüp çeviren bozukluk "Allah ile beraber, Allah'ın yanma veya yerine koydukları sahte ilahlara verdikleri yetkiler ve ayırdıkları paylardır."

Kur'an bu çelişkinin üzerinde ısrarla durmakta ve Resû-lü'ne "yalnız kendisine güvenip dayanmasını" tavsiye ederek 45. ayette müşriklerin bir başka çarpıcı özelliğini daha gündeme ge­tirmektedir.

Allah yalnız başına anıldığında, ahirete inanmayanların kalp­leri nefretle ürperir: O'nun dışındakiler anıldığında ise hemen müjde­lenmiş gibi sevinirler.[344]

Bu ayet, Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında geçen bir ha­diseyi anlatıyor. Müşrikler putları anıldığı zaman sevinip gülü­yor, tevhid anıldığında ise sıkılıp nefret ediyorlar. Fakat ayetin anlamı sadece Allah Resûlü'nün yaşadığı zamanla kayıtlı değil şüphesiz. Çünkü biz bu "Ruh haleti"nin çeşitli çevre ve zaman­lardaki tekrarına sıkça şahit oluyoruz.

Kimi insanlar, mabud olarak yalnız Allah'a, kanun olarak yalnız O'nun şeriatına ve prensip olarak sadece O'nun yoluna davet olundukları vakit ruhları daralır, sıkılırlar. Ne zaman ki beşeri kanun ve nizamlar söz konusu edilse neşeleri yerine gelir; yüzleri güler; bunlar hakkında gönül rahatlığı ile konuşurlar.. İş­te bizzat bunlardır Allah'ın bu ayette çizdiği tipler ve bunlardır her zaman ve her yerde boy gösterenler. Bunlar basireti bağlan­mış, tabiatı bozulmuş, sapmış saptırılmış kişilerdir. [345]

Zümer Sûresi'nin bu 45. ayeti, aynı zamanda din mesele­sinin omurga noktasını veren ayetlerden biridir. Burada, insa­noğlunun Allah'ı ortaksız anma noktasına gelmesinin kolay ol­madığı, bir çok insanın Allah'a iman adı altında bir tür "ilahlar panteonu"na inandığı, eşsiz Kur'an üslubuyla verilmiştir.

Bu ayette verilen tevhid esprisini daha iyi anlamak için Mümin Sûresi 12. ayeti de dikkate almakta yarar vardır. Anılan ayet, azaptan kurtulmak niyazmda bulunan küfre batmışlara şu ilginç cevabın verileceğini söylüyor: "Bu hale düştünüz. Çünkü yalnız ve tek olarak Allah'a çağrıldığınızda inkar etmiştiniz; O'na or­tak koşulduğunda ise iman ediyordunuz-" Ayetin kullandığı kelime­ler dikkate alınırsa buradaki inkar, açık putperestliğin inkarı de­ğil, görünüşte iman taşıyanların örtülü şirkidir. Yani ortada iman iddiası vardır. Fakat bu iman Allah'ı bir takım yardımcıları dev­reye sokmadan biricik mabud olarak alma noktasına yükseitile-memiştir. Burada sözü edilen örtülü putçuluk, tarih içinde bir­çok masum Allah adamının da şirk aracı yapılmasına yol açmış­tır. Yüzlerce temiz insanın adları, eserleri hatta mezarları şirk aleti yapılmıştır. Elbetteki bunlar Allah'ın huzurunda davacı ola­caklardır.

Allah'ın tek başına amlışmdan rahatsız olmak, din haya­tında ve pratik görünüm açısından Allah'ın Kitabı'nı yeterli gör­memek şeklinde tecelli eder. Örtülü imansızlık illetine tutulan­lar Allah'ın Dini'ni, Allah'ın Kitabı'na teslim etmeye kalktığınız­da korkunç bir rahatsızlık duymakta ve onlarca, yüzlerce kişi ve kitabı (Şüreka ve zübür) Allah'ın Kitabı'yla yarıştırırcasma hara­retle ileri sürmektedirler. Bunlar: "Kur'an da ne oluyor? Bak bu­rada kimler ve neler var. Kur'an öyle diyor ama ulemamız, efen­dilerimiz, hazretlerimiz şöyle buyuruyorlar" diyerek, âdeta Kur'an'm şüreka (ortaklar) ve zübür (uydurma kutsal kitaplar) tarafından kontrol ve tashih edilmesi gerektiğini ileri sürerler. Bu örtülü şirklerini, Allah'ın Dini'ne fatura etmek için de ilahi kita­ba, Allah'ın tam tersini söylediği sıfatları yakıştırırlar. "Kur'an mücmeldir" derler. Oysa ki Allah, Kur'an'ı "mufassal kitap" ola­rak anmaktadır. "Kur'an muğlaktır." derler; oysa ki Cenab-ı Hakk Kitabı'nı mübeyyin, mübin yani herşeyi açık açık gösteren diye bir çok yerde nitelendirmektedir, Şüreka olmadan Kur'an'm asla anlaşılmayacağını, bunun imkansız denecek kadar zor ol­duğunu söylerler." Oysa ki, Kur'an'm sahibi, tam dört yerde ay­nı ifadeyle şunu söylemektedir: Tekrar tekrar yemin olsun ki, biz bu Kur'an'ı öğüt alınsın diye kolaylaştır imsizdir. Bu böyle iken düşü­nüp öğüt olacak kimse yok mu?"[346]

İşle bütün bu basiretsizliğe verilecek cevap, bu gibi du­rumlarda bizzat Allah'ın Resûlü'ne telkin ettiği ve bizim de üze­rinde durduğumuz duadır.

"De ki: Ey Alah'ım! Ey gökleri ve yeri yaratan, ey görüleme­yeni ve görüleni bilen! Sen hüküm vereceksin kulların arasında, ihti­laf ettikleri şeyler hakkında."[347]

Bu dua, göğü yeri gören saf bir fıtrata sahip olanın duası-dır. Gökleri ve yeri yoktan vareden Allah'tan başka bir yaratıcı bulmak, bu yüzden mümkün değildir Onun yönelip de -varlı­ğını- ikrar vz itiraf edeceği tek yaratıcı Allah'tır. O, O'nu, kendi­ne layık sıfatıyla, semaların ve arzın yaratanı, "gizlinin de aşika­rın da alimi" olmakla, her yerde gizli açık her şeyi gören oldu­ğunu ikrar eder. Allah'ım! "Kullarının arasında ihtilaf etmekte oldukları şeyler hakkındaki hükmü sen vereceksin." Kendisine dönüldüğü gün Hakem yalnız O'dur. Onlar muhakkak O'na döneceklerdir.[348]


[300] Ah-zab/21

[301] Ali tmran/144

[302] Ah-zab/40

[303] Muhammed/1-2

[304] Feth/29

[305] Ahzab/45

[306] Ahzab/46

[307] Sebe/28

[308] Fatır/24

[309] Ali Imran/164

[310] Kalem/4

[311] Tevbe/40

[312] Tevbe/80

[313] AI-i lm-ran/159

[314] Kehf/6

[315] Tevbe/128

[316] En­biya/107

[317] Müzzemmil/20

[318] Necm/2-3

[319] Al-i îmran/26

[320] Âl-i îmran/27

[321] S. Kutup, Fızılal-ıl Kur'an, C.2. s. 251-254

[322] lsra/80

[323] Mevdudi, Tefhimu'l-Kur'an, C. 3, s. 131

[324] Taha/114

[325] Kıyamet/16-19

[326] Mevdudi, Tehfimu'l-Kur'an, C.3, s. 278-279

[327] Y.N. Öztürk, Kur'an'daki İslâm, S. 157-158

[328] Müminun/93

[329] Mümi-nun/94

[330] Mevdudi, Tefhimu'l-Kur'an, C. 3, s. 433

[331] Mümirrun/97

[332] Müminun/98

[333] Bakara/168

[334] lsra/27

[335] Hicr/34

[336] Alı Imran/36

[337] Nahl/98

[338] Müminrm/118

[339] Araf/156

[340] Al-i lmran/157

[341] Fatiha/2

[342] Zümer/46

[343] Zümer/38

[344] Zümer/45

[345] S. Kutup, C. 12, s. 467

[346] Kamer/17,22,32, 40

[347] Zümer/46

[348] Necmettin Şahinler, Kur’an’da Peygamber Duaları, Beyan Yayınları, İstanbul 2002: 81-96.





Konu Başlığı: Ynt: Hz Muhammedin Duası
Gönderen: Hatice Akdağ 8 üzerinde 06 Şubat 2015, 10:28:43
Bizim kafamızdaki sorulara cevap verdiğiniz için Allah sizden razı olsun hocam...


Konu Başlığı: Ynt: Hz Muhammedin Duası
Gönderen: Yunus Emre üzerinde 06 Şubat 2015, 11:33:00
Hatice Aktağ kardeşim iki yorum göndermişsin şuan öğrenci grubunda olduğun için diğer yorumu silemiyorsun sadece değiştirebiliyorsun ilgi gösrerirsen sevinirim.
Allahrazıolsun


Konu Başlığı: Ynt: Hz Muhammedin Duası
Gönderen: İkraNuR üzerinde 21 Mart 2015, 21:13:44
bunları bilmiyordum ama sizin sayenizde öğrenmiş oldum. Allah sizden razı olsun.teşekkür ederim.


Konu Başlığı: Ynt: Hz Muhammedin Duası
Gönderen: Rabia 7 üzerinde 31 Ocak 2016, 16:06:24
Esselamü aleyküm.
Bizlerde inşAllah güzel ve herkes için dua ederiz. (AMİN).Paylaşım için Allah razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Hz Muhammedin Duası
Gönderen: Ceren üzerinde 31 Ocak 2016, 18:14:58
Aleykumselam.Rabbim bizleri peygamber efendimizin yolunda giden ve onun sunnetine tabi yasayan onun duasini okuyan ve duasina binler kez amon diyen kullardan olalim inşallah....


Konu Başlığı: Ynt: Hz Muhammedin Duası
Gönderen: Pelinay üzerinde 31 Ocak 2016, 18:28:00
Ve aleykumusselam ve rahmetullah.zaten butun bir yaziyi ilk cumlede ozetlemis yazar.Allah razi olsun paylasim icin,istifadeli bir konu olmus


Konu Başlığı: Ynt: Hz Muhammedin Duası
Gönderen: Sevgi. üzerinde 18 Ocak 2019, 03:02:54
Aleyküm Selam. Bizlere rahmet olarak gönderilen canlar cânı gönüller sultanı her haliyle güzel ve hayırlı olan Peygamberimiz'in yolundan hakkıyla gidenlerden oluruz inşaAllah..Amiin 🌸


Konu Başlığı: Ynt: Hz Muhammedin Duası
Gönderen: Mehmed. üzerinde 27 Ocak 2019, 15:16:09
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun Rabbim bizleri Peygamberimiz in yolundan ayırmasın