Konu Başlığı: Hz Muhammede Beşer İtirazı Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 07 Mayıs 2011, 23:57:41 Hz. Muhammed'e Beşer İtirazı Müşrikler büyük bir inatla Allah'ın insanlardan bir peygamber göndermediğini ve vahyedilen bir Kitap olmadığını ileri sürüyorlardı: “Allah'ı gereği gibi tanımadılar. Çünkü 'Allah hiçbir beşere bir şey indirmedi' dediler. De ki: Öyle ise Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği Kitab'ı kim indirdi? Siz onu kâğıtlara yazıp (istediğinizi) açıklıyor, çoğunu da gizliyorsunuz. Sizin de atalarınızın da bilmediği şeyler (Kur'an'da) size öğretilmiştir. (Rasûlüm) sen Allah de, sonra onları bırak, daldıkları bataklıkta oynaya dursunlar!” [985] Halbuki müşrikler, Arap Yarımadası'nda Ehli Kİtap'tan Yahudilerle komşuluk yapıyorlardı. Üstelik onların Ehli Kitap olduklarını ve yüce Allah'ın Musa'ya Tevrat'ı indirdiğini inkâr etmiyorlardı. Sadece Peygamberimiz (s)'in peygamberliğini inkâr etmek için inatları ve diretmeleri yüzünden, “Allah, herhangi bir insana bir şey indirmemiştir.' şeklindeki sözlerinden dolayı Kur'an-ı Kerim, onları kınamakta ve Musa'nın getirdiği kitapla yüz yüze getirmekteydi. Peki insanlara hakkı bâtıldan ayırt edip açıklayan bir beyan ve sapıklık karanlıklarını aydınlatan bir nur olarak Hz. Musa'nın getirdiği Tevrat'ı indiren kimdi? Kur'an-ı Kerim, isim vermeksizin bir inkarcının vahiy hakkında kullandığı şu sözleri aktarır: “Bu, insan sözünden başka bir şey değil.” [986] Bu sözü sarfeden şahıs, Velid bin Muğire idi. O, aslında Kur’an’ın ilahi bir kelam olduğunu düşünüyordu. Fakat toplum içerisindeki itibarını kaybetmemek için iman etmemişti. O, toplantıda kâfirlerin Allah Rasulü'ne yakıştırmak istediği iddiaları reddetmişti. Ondan, kendisinin Hz. Muhammed'in onunla tanınacağı bir yakıştırmada bulunması istenildiğinde kendi içinde çelişkiye düşmüş ve bir anlık kafa karışıklığından sonra bu ithamı ileri sürmüştü. İşte burada bu mantalitenin yapısı gözler önüne serilmektedir. [987] Hz. Peygamber'e beşer olduğu için karşı çıkanlar, ona indirilen vahyin de aslında beşerî bir metin olduğunu ileri sürmüş oluyorlardı. [988] İnkarcılar, Peygambere bu Kur'an'ı öğretenin bir insan olduğu şeklindeki kuruntulara sahipti: “Şüphesiz biz onların, 'Kur'an'ı ona ancak bir insan öğretiyor.' dediklerini biliyoruz. Kendisine nispet ettikleri şahsın dili yabancıdır. Halbuki bu (Kur'an) apaçık bir Arapça'dır.” [989] Düşmanlıklarının kendi gözlerini körelttiği bu insanlar, saf Arapça olan Kur'an'ı, Tevrat ve İncil'le ilgili yüzeysel bir bilgiye sahip olan bir yabancıya isnat ediyorlardı. [990] Bir doğruluk timsali olan Hz. Peygamber'in söylediğini kabul etmek yerine, Kur'an'ı hiç bir önemi olmayan yabancı bir köleye dayandırıyorlardı. Hz. Muhammed'in, peygamber olarak görevlendirilmesinden önce de sonra da bütün halkları peygamberlere inanmaktan ve onlarla birlikte gönderilen doğru yol kılavuzuna uymaktan alıkoyan şey, inatçılıkları, peygamberin bir insan oluşunu bir türlü hazmedememeleri ve peygamberin bir melek olmayışını delil getirmeleriydi: “Yahut altından bir evin olsun, ya da göğe çıkmalısın. Ona çıktığına da asla inanmayız.. Ta ki bize, okuyacağımız bir kitap indiresin. De ki: Rabbimi tenzih ederim. Nihayet ben de, peygamber olan bir insandan başka bir şey değilim.” [991] Bu iddiasının doğru olup olmadığını denemek istiyorlarsa, buna binaen bir insan olarak davranışlarına, ahlâkına ve davetine bakarak karar verebilirler. [992] Rasulullah (s), bir insandır ve mucize getirmeye gücü yetmez [993] meğer ki Allah dilesin. Bir insan yüksek şeref ve makam elde ettiğinde, onun gerçek din kardeşleri, bu onların da onurunu gösterdiğinden sevinirler. Ama kalplerinde kötülük bulunanlar, prototipleri iblis gibi [994] kıskançlık gösterirler. Bu tür insanlara göre kardeşlerinin sadece Allah'ın rahmetine nail oluşu, onların onun karşısına dikilmeleri için yeterli bir nedendir: [995] “Zaten, kendilerine hidayet rehberi geldiğinde, insanların (buna) inanmalarını sırf, 'Allah, peygamber olarak bir beşeri mi gönderdi?” [996] demeleridir. Onların bu şüpheleri salt hasetliklerinden, yöneticilik sevdalarından ve hakka bağlılığı aşağılamalarından kaynaklanıyordu. [997] Onları Kur'an'a ve Hz. Peygamber'in peygamberliğine inanmaktan alıkoyan unsur, Allah'ın bir beşeri peygamber olarak göndermesini inkâr etmeleri yani kalplerinde oluşan tereddüttü. Ayetteki soru edatı onların bu suali inkâr amacıyla sorduklarını göstermektedir. Hikmetinin hükmü gereği Allah, vahiy meleğini ya kendi türünden olan diğer meleklere ya da peygamberlere gönderir. [998] Melekler yeryüzünde insanlar gibi ayakları üzerinde yürüyen göğe doğru kanatlarıyla uçuşmayan varlıklar olsaydı, Allah onlara gökten melek elçi gönderir, hayrı öğretir ve onları doğru yola iletirdi: “Söyle onlara: Eğer yeryüzünde uslu uslu yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara gökten melek olan bir peygamber gönderirdik!” [999] Ancak insanlar bu durumda değildir. Allah, meleğini insanlardan peygamberlik için seçtiği kimselere gönderir. Bu seçilen kimse insanları doğru yola çağırıyordu. [1000] Yeryüzünün sakinleri yürüyüp dolaşan melekler olsaydı, melek peygamber gelirdi. Çünkü insanlar melekleri göremezler. Kendileri insan olduklarına göre elçi olarak onlara nasıl melek gelsin? [1001] Bir cinsin hemcinsine karşı eğilim, ülfet ve sevgisi hemcinsinden olmayana nispetle daha fazladır. Onların zikrettikleri şüpheler salt hasetlikten, hakimiyet sevgisinden ve hakka bağlılıktan uzak durmalarından kaynaklanıyordu. [1002] Hz. İbrahim de Hz. Meryem de, kendilerine melekler insan suretinde geldiğinde onları tanıyamamış ve insan zannetmişlerdi. [1003] Allah'ın insanlara içlerinden, kendilerinde bulunan aynı beşerî tabiat ve sıfatlara sahip bir insanı, davetinde, fiillerinde, ahlakında, onlara örnek olsun diye elçi göndermesi hikmetindendir. [1004] Melekten peygamber gönderilseydi ve o, beşer görünümünde olsaydı, onun tabiatı insan tabiatından farklı olduğu için böyle bir peygamber beşere güzel örnek olamayacaktı. Meleğin itaati çok olacak, insanların itaat düzeyini hakir görecek, insanları mazur tutulabilecek işlerde mazur görmeyecekti. Müşrikler kadınları ve çocukları var diye O'nun Allah Rasulü olamayacağını ileri sürmüşlerdi. Çünkü onlara göre peygamberlerin bu tür dünyevi arzuları olamazdı: “Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiçbir peygamberin mucize getirme imkânı yoktur. Her müddetin (yazıldığı) bir kitap vardır.” [1005] O nasıl bir beşer olarak elçilik göreviyle gönderilmişse aynı şekilde ondan önceki peygamberler de beşer idi. Onlar da yemek yer, çarşılarda dolaşır, kadınlarla evlenir, onlarla ilişki kurar, çocukları olurdu. [1006] Onu bu nedenden dolayı ayıplıyorlardı. Halbuki o, bu açıdan önceki peygamberlerden farksızdı. [1007] Allah onları yemeyen, içmeyen ve evlenmeyen melekler kılmadı ki, onun toplumuna da melek göndersin. Aksine daha önceki toplumlara gönderdiği türden onlara da kendileri gibi bir beşer göndermişti. [1008] Peygamberlerin hepsi öteki insanlar gibi ölümlü birer beşerdi. Hiç biri tabiatüstü niteliklerle donatılmış değildi. Ayetteki ifade, ilahî mesajın sıhhat ve doğruluğunu, sırf “Ölümlü biri”nin yani bir beşerin aracılığıyla gönderildiği için kabule yanaşmayan inkarcılara bir cevap niteliğindedir. [1009] Daha önceki peygamberler de ne melek, ne de bambaşka bir yaratıktı. Onlar da tıpkı onun gibi insandı: “Senden önce de, şehirler halkından kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber göndermedik. (Kâfirler) yeryüzünde hiç gezmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler! Sakınanlar için ahiret yurdu elbette daha iyidir. Hâla aklınızı kullanmıyor musunuz?” [1010] Yani, “Ey Muhammed! Bu insanlar seni dinlemez çünkü sana bir Allah Resulü olarak inanmaları onlar için pek kolay bir şey değil, zira sen yalnızca onların kentinde doğmuş ve aralarında başkaları gibi yaşamış bir beşersin. Oysa bunda garipsenecek hiçbir şey yoktur. Bu ilk kez vuku bulan bir şey değildir. Senden önce gönderilen bütün peygamberler de birer beşer idiler ve gönderildiği insanlarla aynı ortamı paylaşmışlardı.” [1011] Kalpleri hep eğlencede olan zalim kimseler insanları Hz. Peygamber'e tâbi olmamaya çağırıyordu. Onlara göre bir beşere uymak, göz göre göre büyüye kapılmaktı. [1012] Onların kalpleri o âyetlerden gafildi. O ayetlerdeki hücceti düşünmediler ve üzerinde tefekküre dalmadılar. O, yalnızca onlar gibi bir beşer olduğunu inkâr etmiyor, sadece aldığı vahyi iletiyordu. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapmalı ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi O'na ortak koşmamalıdır. [1013] [985] Enam: 6/91. [986] Müddessir: 74/25. [987] Mevdudî, Tefhîmu'l-Kur'an, VI, 473. [988] Kur'an'ın lafzının Hz. Peygamber (s)'e, anlamının da Allah'a ait olduğunu söyleyenler Velid b. Muğire'nin itirazını dikkate almalıdır. [989] Nahl: 16/103. [990] Mevdudî, Tefhîmu'l-Kur'an, III, 55. [991] İsra: 17/93. [992] Mevdudi, Tefhîmu'l-Kur'an, III, 125. [993] Razi, VII, 409-410. [994] Şeytanın, beşer cinsine yönelik kıskanç tavrı Kur'an'da şöyle zikredilir: “(Yine unutma ki) Bir vakit meleklere, 'Âdem'e secde edin.' demiştik. İblis'ten başka hepsi secde ettiler. O ise, 'Ben bir çamurdan yarattığın kimseye mi secde ederim?' demişti.” İsra: 17/61. [995] Ali, a.g.e., s. 721. [996] İsra: 17/94. [997] Râzî, VII, 410. [998] Zemahşerî, II, 667. [999] İsra: 17/95. [1000] Zemahşerî, II, 667. [1001] Taberî, IX/l, 208. [1002] Râzî, VII, 410. [1003] Zâriyat: 51/25. Enam: 6/9. [1004] Bahçeci, a.g.e., s. 87. [1005] Rad: 13/38. Bu âyet Kur'an'ın bir diğer ayeti olan Furkan: 25/7 ile birlikte düşünülmelidir: “Şöyle dediler: Bu ne biçim peygamber ki, yemek yer, sokaklarda gezer? Ona, beraberinde bulunup uyaran bu melek indirilseydi ya'.” [1006] İbnu Kesir, IV, 388. [1007] Zemahşerî, II, 513. [1008] Taberî, VIII/l, 216; Râzî, VII, 49. [1009] Esed, a.g.e., s. 495. [1010] Yusuf: 12/109. [1011] Mevdudî, Tefhîmu'l-Kur'an, II, 469. [1012] Enbiya: 21/3. [1013] Kehf: 18/110. Murat Kayacan, Kur’an’da Peygamberler ve Karşı Tavırlar, Ekin Yayınları: 156-161. |