๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: müzzemmil üzerinde 19 Eylül 2011, 23:36:04



Konu Başlığı: Hz İsa ve Kavmi
Gönderen: müzzemmil üzerinde 19 Eylül 2011, 23:36:04
5. İsa (a.s) ve Kavmi

îsrailoğuîlarınin büyüklerinden İmran adlı zatın, Hanne isminde zevcesi vardı. Hanne, Fakıtza'nın kızı ve Isa (a.s) in anneannesidir. Hanne, Zekeriy-yâ (a.s) m eşi îyşâ'nm kız kardeşidir. Zekeriyyâ (a.s), Hz. Meryem'in teyze­sinin kocası idi. Zekeriyyâ (a.s) in oğlu Yahya ile İsa (a.s) ise, teyze çocukla­rıdır.[272]
Hanne, ALLAH Teâlâ'nm kendisine bir çocuk lütfetmesi halinde onu Bey-tü'1-Makdis'in hizmetine vereceğini va'd etmişti. Kur'ân, bunu şöyle haber vermektedir. "İmran'm karısı şöyle demişti: Rabbim! Karnimdakini azatlı bir kul olarak sırf sana adadım. Adağımı kabul buyur. Şüphesiz (niyazımı) hakkıyla işiten ve (niyetimi) bilen sensin" [273] O devirde erkek çocuklarını Beytü'l-Makdis'in hizmetine vermek âdet idî. Hanne'nin İsteği de bir erkek çocuğunun olması ve onu Beytü'l-Makdis'e adamaktı. Ancak ilâhî takdir böyle tecelli etmedi. Kur'ân'm ifadesiyle o, kız çocuğu doğurdu.
"Onu, doğurunca ALLAH ne doğurduğunu bilip dururken, Rabbim! Ben kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını ver-inn Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu senin korumam diliyorum, de-a\ Rabbi, Meryem'e hüsnü kabul gösterdi, onu güzel bir bitki gibi yetiştir­di Zekeriyyâ'yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyyâ onun yanma, mabede her girişinde orada bir rızık bulur ve "Ey Meryem! Bu sana nere­den ^eliyor?" der; o da: Bu, ALLAH tarafmdandır, ALLAH dilediğine smırsız n-zık verir, derdi."[274]
Ahmet Cevdet Paşa'nm beyanına göre, Hanne: "Alınız bunu, mescide nezirdir" diyerek Beytü'l-Makdis'in hizmetine verdi. Bir büyük zatın kızı olduğundan herkes onu büyütüp, terbiye etmeye rağbet gösterdi. Hz. Zeke-rivyâ, onu alıp zevcesinin yanma götürdü. Bu suretle Hz. Meryem, teyzesi lyşâ'nm yanında büyüdü. Hz. Zekeriyyâ, Beytü'l-Makdisi'te ona hususi bir oda yaptırdı.[275]
Zekeriyyâ (a.s), Hz. Meryem'in ibadet ettiği yere girdiğinde, her defasın­da onun yanında mevsimsiz rızıklar ve görülmemiş meyveler görürdü. Bu sana nerden geliyor, dîye sorduğunda Meryem, ALLAH katından geliyor, diye cevap verirdi. İşte bu esnada ve bu makamda Zekeriyyâ (a.s), kendi sulbün­den bir erkek çocuğunun olmasını, her ne kadar yaşı ilerlemişse de böyle bir nimete nail olmasını Rabbinden diledi. Kur'ân bunu şöyle açıklar: "Ze­keriyyâ mabedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: ALLAH sana, kendisi tarafından gelen bir kelimeyi tasdik edici, efendi, iffetli ve salihlcrden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeledi" (Âl-i İmran, 3/39). Tefsircilerin beyanına göre bu âyette geçen "kelime" sözü ile kastedilen kişi Hz. İsa'dır. Nitekim bu Sûrenin 45. âyetinde bunun açıkça ifade edildiğini görmekteyiz.
Hz. Meryem'in Isa (a.s) a hamile oluşunu Kur'ân-ı Kerim şöyle beyan etmektedir: "(Resulüm!) Kitap'ta Meryem'i de an. Hani o ailesinden ayrıla­rak doğu tarafında bir yere çekilmişti. Meryem onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken, biz ona ruhumuzu gönderdik de o, kendisine tas­tamam bir insan şeklinde göründü." (Meryem, 19/16-17).
Müfessirlerin çoğuna göre âyette geçen ruhtan maksat Cebrail (a.s) dır. ALLAH Teâlâ, onu Hz. Meryem'in korkmamasını ve sözünü anlaması için bir insan suretinde göndermiştir. Âl-i İmran Sûresi, 45. âyette meleklerin, Hz. Meryem'e adı Meryem oğlu İsa ve lakabı Mesih olan birisini müjdeledikle­ri açıklanır. Dolayısıyla Meryem'e görünen "ruhun" bir melek olduğu ve o eleğin de Bakara Sûresi 87. âyeti İie Cebrail (a.s) olduğu anlasılrmu  ,
Melek ona, temiz bir erkek çocuğu bağışlamak için ALLAH tarafınn gönderilen bir elçi olduğunu söyler. Meryem, bir insan elinin kendisine d kunmadığj halde nasıl çocuğunun olacağım hayretle sorar. Melek ona I nun ALLAH'ın bir emri olduğunu, insanlara onun bir delil ve ALLAH taraf dan bir rahmet kılınacağını ifade eder. ALLAH'ın emri' ie melek ona ruh üf ~ rür ve Meryem hamile kalır. ALLAH'ın izni, yardımı ve lütfü ile Meryem İs ' doğurur, fbkz. Meryem, 19/16-26)
Hz. Meryem onu sardı ve alıp kavminin yanına götürdü. Kur'ân'm b konudaki anlatımına bir göz atalrnı. "Nihayet onu (kucağında) taşıyarak kavmine getirdi. Dediler ki: Ey Meryem! Hakikaten sen iğrenç bir şeyyap-tın. Ey Harun'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi; annen de iffetsiz değildi" (Meryem, 19/27-28) diyerek onu taşlamak için ellerine taş­lar aldılar. Hz. Meryem: "Ondan sorunuz" diye eliyle isa'ya işaret etti. "Biz beşikteki çocukla nasıl söyleşelim" dediler. Bunun üzerine Hz. Isa hemen söze başladı: "Ben ALLAH'ın kuluyum. O, bana kitap verdi ve beni peygam­ber yaptı. Nerede olursam olayım, O, beni mübarek kıldı, yaşadığım sürece bana namazı ve zekatı emretti..." (Meryem, 19/30-33)
Yahudiler, bunu işittikleri gibi hayrette kaldılar ve Hz. Meryem'den el çektiler. Fakat "babasız çocuk olur mu?" diye Yahudiler arasında dedikodu çoğaldı. Hz. Zekeriyyâ hakkında kötü zanda bulundular ve nihayet onu şe­hit ettiler.[276]
Hz. Meryem, İsa'yı aldı ve amcası oğlu Yusuf Neccar ile beraber Mısır'a gitti. Oniki sene orada kaldılar. Sonra Hz. Meryem, oğlu Isa ile beraber Ku­düs diyarına geldi ve Nasıra karyesine indi. Hz. Isa otuz yaşma girinceye dek orada hayat sürdüler.[277]
Hz. İsa, otuz yaşma ulaşınca yeni bir şeriatla gönderildi. Ve ona Incil-i Şerif indirildi. Onun şeriatiyla Musa (a.s) m şeriatı hükümsüz bırakıldı. Hz. Yahya da onun şeriatına tabi oldu. Hz. İsa, ölüyü diriltti. Körlerin gözünü açtı. Su üzerinde yürüdü ve birçok mucizeler gösterdi. Yalnız oniki kişi ona iman etti. Bu iman eden kimselere "Havâriyyûn" denilir.
Diğer Yahudiler, iman etmek şöyle dursun Hz. Yahya gibi Hz. İsa'yı da öldürmeğe karar verdiler. Hz. İsa, son defa olarak Havarilerle bir gece bir­leşip gizlice sohbet ediyordu. Yahudiler ise, onu öldürmek için sıkı sıkıya onu arıyorlardı. Hz. İsa, Havarilere dedi ki: "Horoz ötmeden, yani sabah olHan sizin biriniz beni inkar edecek ve pek az paraya satacaktır." Havari­den Yuda Şem'un sabah olmadan gidip Yahudilerden rüşvet aldı ve Hz. , ıın yerini haber verdi. Yahudiler, hemen Hz. İsa'yı tutup da öldürmek - [278]  ucun gittiler ve orava vardıklarında hırs ve telaş ile yanılıp o hain Yu-ı V] tuttular. Onu astılar ve gerçekten isa'yı astıklarını zannettiler. ALLAH âjâ Hz- İsa'yı g°ğe kaldırdı (bkz. Mâide, 5/158) ve onu dünya sıkıntıların­ın kurtardı. [279]
 
 
a. İsa (a.s) m Kavmine Sunulan Nimetler
 
Hz. İsa, İsraİloğullarına peygamber olarak gönderilmiştir. Çeşitli muci­zelerle donatılarak Isa (a.s) in onlara resul olarak gönderilmesi ve ALLAH Te-âlâ'nın onu insanlara bir delil ve kendisinden bir rahmet kılması, İsrailo-gıılları için büyük bir nimettir ve ayrıca bu durum onlar için büyük bir iti­bar ve şeref konusudur. Kendinden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak için­de hidâyet ve nur bulunan İncil'in {Mâide, 5/46) indirilmesi, Isail oğul I arı­na verilen değer ve kıymeti ifade etmesi açısından ayrıca Önemli bir lütuf ve ikramdır. Kendisine yazının, hikmetin.Tevrat'in ve İncil'in Öğretildiği bir peygamber olan İsa (a.s) m, İsrail oğulların a ALLAH tarafından bir resul ola­rak gönderilmesini Kur'ân şöyle dile getirmektedir: "ALLAH, ona yazmayı, hikmeti, Tevrat'ı, incili öğretecek. O İsraİloğullarına bir elçi olacak (ve on­lara şöyle diyecek:) Size Rabbinizden bir mucize getirdim: Size çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve ALLAH'ın izni iie o, kuş oluverir. Yine Al­lah'ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ayrıca evleriniz­de ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanan kimseler ise­niz, bunda sizin için bir ibret vardır. Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayı­cı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri de helal kılmam için gönderil­dim. Size Rabbinizden bir mucize getirdim. O halde ALLAH'tan korkun, ba­na da itaat edin."[280]
ALLAH Teâlâ, insanları ALLAH yolundan alıkoymaları, zulüm yapmaları ve yasaklandıkları halde faiz yemeleri, isyan ve hıyanette bulunmaları yüzün­den Yahudilere bir ceza olmak üzere bazı helal şeyleri haram kılmıştır. Ya­hudilerin üzerindeki bu yasak, İsa (a.s) in peygamber olarak gönderilmesi­ne kadar devam etmiştir. Kur'ân, bu yasaklamanın sebebini şöyle izah eder: "Yahudilerin zulmü sebebiyle, bir de pek çok kimseyi ALLAH yolundan çevir­meleri, yasaklandıkları halde faiz almaları ve haksız (yollar) ile insanların allarını yemeleri yüzünden kendilerine (daha Önce) helal kılınmış biıln nan temiz ve iyi şeyleri onlara haram kıldık ve içlerinden inkara sapanlar acı bir azap hazırladık" (Nisa, 4/160-161).
Tevrat inmeden önce îsrailoğullarına yiyeceklerin hepsi helal kılınmıştı (Âi-i îmran, 3/93). Nisa Sûresi 160. âyette belirtildiği üzere ALLAH, Tevrat'ta birçok şeyleri onlara haram kılmıştır. En'am Sûresinde bu daha detaylı ola­rak anlatılmaktadır. "Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık Sırtlarında yahut bağırsaklarında taşıdıkları ya da kemiğe karışan yağlar ha­riç olmak üzere sığır ve koyun iç yağlarını da onlara haram kıldık. Bu zu­lümleri yüzünden onlara verdiğimiz cezadır. Biz elbette doğru söyleriz."'[281]
Âyette geçen "bağy" kelimesi, zulüm manasınadır. Bir zamanlar bıldır­cın etleri ile beslenmişlerdi. Sonra saldırganlıkları ve zulümleri ve peygam­berlerini öldürmeleri, faiz almaları, hak yolundan insanları engellemeleri, harami helal, helali haram saymaları gibi zulümleri yüzünden sonradan kendileri birçok temiz nzıklardan mahrum bırakıldılar. Yoksa aslında bun­ların hepsi haram değildi.[282]
Âl-i îmran Süresinin 50 âyetinde "... Ve size haram kılman bazj şeyleri de helal kılmam için gönderildim,"bıı vurulmaktadır. İsa (a.s) in, Israiloğul­lanna haram kılman bazı şeylerin helal kılınması için gönderildiğini beyan etmesi, onlar için Önemli bir müjde, rahmet ve nimettir. Zulüm ve saldır­ganlıkları sebebiyle kendilerine haram kılman maddelerin tekrar kendileri­ne helal kılınması, ALLAH Teâlâ'nın onlara bir lütfü ve ikramıdır. Bütün bun­lar, şükredilmesi gereken hususlardır.
îsa (a.s), Musa (a.s) in şeriatında onlara haram kılman sığır ve koyunla­rın iç yağları, deve ve balık etlerinin helal kılındığını onlara ilan etmiştir.[283] Cumartesi günü çalışmanın helal kılınıp kılmmadığı hakkında ihtilaf edil­miştir. Beydâvî, Cumartesi günü çalışmanın helal kapsamında olduğunu söylemiştir.[284]
ALLAH Teâlâ, âhirette ilâhî huzurda îsa (a.s) a verdiği nimeti hatırlataca­ğını Kur'ân şöyle haber verir: "ALLAH o zaman şöyle diyecek: Ey Meryem oğ­lu îsa! Sana ve annene (verdiğim) nimetimi hatırla! Hani seni mukaddes ruh (Cebrail) ile desteklemiştim; (bu sayede) sen beşikte iken de, yetişkin çağında da insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı (okuyup yazmayı), hik­meti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan, kuş şeklin­de bir şey yapıyordun da ona üflüyordun, hemen benim iznimle o bir kuş luvordu. Yİne benim iznimle anadan doğma körü ve alacalıyı iyileşti riyor-dun. ölüleri benim iznimle (hayata) çıkarıyordun. Hani İsrailoğullannı (seni öldürmekten) engellemiştim..."[285]
Burada ve Âl-i İmran Sûresi 49. âyetlerde zikredilen olağanüstü olaylar mucizedir. Mucizeler, insanların güç ve kuvvetini aşan ve insanlar tarafın­dan gösterilmeleri mümkün olmayan olaylardır. Ancak kainatı yaratan ve tabiat kanunlarını tanzim ve tertip eden ALLAH, kullarının kolayca iman et­melerini ve hidayete ermelerini temin etmek maksadıyla peygamberlerine zaman zaman mucizeler ihsan etmiştir.
İnsan için iman ve hidayet en önemli nimettir. İnsanın, dünya ve âhİret mutluluğunu sağlayacak olan bu gibi nimetlere kavuşması yanında, bu ni­metlere erişebilmesi için sebeplerin kolaylaştırılması da başka bir nimettir. ALLAH, İsrailoğullarının şek ve şüpheye düşmeden, zor ve sıkıntılara maruz kalmadan kolayca iman etmeleri için Hz. isa'ya bir dizi mucize vermiştir. Bu, onlara verilen bir değerin, onlara sunulan bir şefkat ve merhametin so­nucudur. Böyle bir ihsana şükredilmez de ne yapılır?
ALLAH Teâlâ'mn Hz. İsa'ya hikmeti, Tevrat'ı, İncil'i, okuma ve yazmayı öğretmesi, onun şahsında bütün Israiloğullanna yapılan Önemli bir lütuf-tur. Çünkü îsa (a.s) a bu bilgiler, kendi kendisine hizmet etmesi ve kendi kendini yetiştirmesi için verilmiş değildir. Asıl maksat, bu bilgi ve hikmetle îsrailoğullarını, ALLAH'ın yoluna çağırmak ve gerçekleri onlara belletmektir. Cenab-ı Hak, onların böyle bir lütuf ve ikramın kıymetini kolay kolay tak­dir edemeyeceklerini bildiği için, peygamberini yukarıdaki âyette sayılan mucizelerle teyit etmiştir. ALLAH'ın, inanmaları için onlara bu kadar firsat tanıması ve mühlet vermesi onlar için elbette takdire şayan bir nimettir. İn­san takatinin üstünde olan bu mucizelerle ALLAH, kudret ve gücünü göster­miş, iman ve hidayetin hatırına, peygamberi eliyle bu mucizeleri onlara takdim etmiştir. "İşte buyurun size mucize. Peygamberimin doğruluğuna delalet eden, onun, benîm davam olduğunu gösteren olağanüstü haller" dercesine İsrailoğullarını iman nimetinden istifadeye çağırmıştır.
Havariler, İsa (a.s) dan ALLAH'a dua etmesini ve kendilerine gökten bir sofra indirilmesini istemişlerdir. Bunu istemelerinin sebebini de, kalpleri­nin mutmain olması, îsa (a.s) m doğru söylediğini bilmeleri ve ona gözle­riyle şahİL olmaları şeklinde açıklamışlardır. Kur'ân'm bu konudaki izahına şöyle bir göz atalım:
"Hani Havariler "Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten, donatılmış bir sofra indirebilir mi?" demişlerdi. O, "İman etmiş kimseler iseniz Al­lah'tan Korkun" cevabını vermişti. Onlar, "Ondan yiyelim, kalplerimiz mutmain olsun, bize doğru söylediğini (kesin olarak) bilelim ve ona gözle­riyle görmüş şahitler olalım İstiyoruz" demişlerdi. Meryem oğlu Isa şöyle dedi: Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki, bizim için, geçmiş ve ge­leceklerimiz için bayram ve senden bir âyet (mucize) olsun. Bizi nzıklandır, zaten, sen rızık verenlerin en hayırlısısın. ALLAH da şöyle buyurdu: Ben onu size şüphesiz indireceğim, ama bundan sonra içinizden kim inkar ederse, kâinatta hiçbir kimseye etmediğim azabı ona edeceğim."[286]
Bu âyetlerde Mâide kıssası anlatılmaktadır ki, bu sûre bu âyetlere nis­petle Mâide Sûresi (sofra sûresi) adım almıştır. Bu Mâide hadisesi de, Al­lah'ın kulu ve resulü İsa (a.s) a lütfettiği nimetlerin birincisidir. Hz. Isa, üzerlerine bir sofra verilmesi için dua ettiğinde, ALLAH onun duasını kabul etmiş ve kesin bir hüccet, apaçık bir mucize, âyet ve delil olmak üzere onu kendisine indirmiştir. Mâide, üzerinde yemek bulunan sofradır. Havariler, muhtaç ve fakru zaruret içinde bulundukları için, İsa peygamberden her gün üzerlerine sofra indirmesini ve bundan geçinerek güç kazanıp ALLAH'a ibadet etmek istediklerini bildirmişlerdir.[287]
Sofranın gökten iniş şekli ve üzerinde nelerin olduğu uzun uzadıya Ebû Hatim tarikiyle anlatılmaktadır.[288] Bu sofranın inip inmediği konusunda İhtilaf edilmiştir. İbn Kesir, Meryem oğlu Isa zamanında, ALLAH'ın Hz. isa'nın duasını kabul etmesi neticesinde Israiloğulİarma sofranın indirilmiş olduğunu belirttikten sonra şöyle der: "Nitekim Kur'ân-i Kerim'in ifadele­rinin zahirinden de bu husus açığa çıkmaktadır. Çünkü ALLAH Teâlâ "Ben onu şüphesiz indireceğim" buyurmaktadır."[289]
Mücahid ve Hasan Basrî'den gelen rivayetlere göre, sofranın indirüme-diği beyan edilmektedir. Ibn Kesir, Mücahid ve Hasan Basrî'ye dayanan ri­vayetlerin doğru olduğunu ve Hıristiyanların kaynaklarında sofraya dair bir bilginin olmamasının bunu kuvvetlendirdiğini belirttikten sonra şöyle der: "Fakat cumhur-ı ulemâ, sofranın indirilmiş olduğu kanaatindedir. İbn Cerir de bu görüşü tercih eder ve der ki, "ALLAH Teâlâ, "ben onu şüphesiz in­direceğim. Bundan sonra da aruk içinizden kim küfrederse; onu dünyalar­da hiç kimseye azaplandırmiiyacağım bir azapla azaplandınrım" buyur­makta ve sofranın indirileceğini haber vermektedir. ALLAH'ın va'di de, azabı da haktır ve doğrudur. ALLAH, va'dinden caymaz ve O'nun va'dinde yalan ol-nıaz."!3a İbn Kesir bu görüşü naklettikten sonra, bunun en doğru görüş ol­duğunu selef âlimlerinden nakledilen haberlerin ve rivayetlerin buna işaret ettiğini belirtir.[290]
Seyyid Kutup, "Mâide konusunda itimat ettiğimiz yegane kaynak Kur'ân-ı Kerim'dir. Onun beyanından başka sözlere itimat etmeyiz. Selef-i sâlihînin pek çoğu mâidenin inmiş olduğu kanaatindedirler", demekte­dir.[291]
Çoğunluğun rivayetine göre, iki bulut arasında, kırmız: bir sofra indi. inerken bakıyorlardı. Geldi tam önlerine düştü. Bunun üzerine Isa fa.s) ağ­ladı. [292]"ALLAH'ım! Beni şükredenlerden kıl; ALLAH'ım, bunu bir rahmet kıl, bir işkence kılma" diye dua etti. Kalktı abdest alıp namaz kıldı, yine ağladı. Son­ra Örtüsünü açtı ve "Rızık verenlerin en hayırlısı olan ALLAH'ın adıyla başla­rım" dedi. Müfessirlerin çoğu bu rivayete yer verdikten sonra, sofranın üze­rinde bulunan kızarmış balıktan, zeytin, bal, tereyağı, peynir ve pastırma gi­bi yiyecek ve sebzelerden bahsetmişlerdir.[293]
Bütün bu rivayet ve haberlerin bir değerlendirmesini yaptığımız takdir­de, sofranın bir mucize olarak indirildiğini ve sofrayla beraber çeşitli ni­metlerin verildiğini anlarız. Gerçeği kabul edecek bir topluluk için bundan daha önemli ve tesirli bir delil olamaz. ALLAH'ın hususi olarak kendilerine gökten sofra indirmesi karşısında, ALLAH'a yönelmeyen ve O'na şükretme­yen bir topluluk kadar nankör bir topluluk düşünülemez. Bu sebeple, artık bu nimetlerden sonra nankörlük edenlerin çok şiddetli ve emsali görülme­miş bir şekilde cezaya çarptırılacakları önemle vurgulanmaktadır. Bu hadi­se bu olayın ve sunulan nimetlerin büyüklüğünü de ortaya koymaktadır. Buna rağmen artık nankörlükte bulunmanın bir bahanesi olamaz. Kendi­lerine gökten inen özel sofranın kıymetini takdir etmeyenler elbette şiddet­li azaba müstahak olurlar. [294]
 
b. Isa (a.s) in Kavminin Nankörlük Etmeleri
 
Isa (a.s) in çeşitli mucizelerle Yahudilere peygamber olarak gönderilme­si, onların körelmiş vicdanlarını harekete geçirememiştir. Isa (a.s) in ölüle­ri diriltmesi, kör ve alacayı İyileştirmesi, evlerinde ne yeyip ne biriktirdik­lerini haber vermesi, zulüm, isyan, faiz, tefecilik yaparak fakirlere baskı ve şiddet uygulamak, insanları ALLAH yolundan uzaklaştırmak, haksız yere insanların mallarını yemek gibi me'şum faaliyetleri yüzünden onların kara­ran, katılaşan kalplerini yıınuışatamamıştır. Kalpleri taş gibi belki de taştan daha katı olan bu insanlardan küfür ve nankörlükten başka ne beklenebi­lir?
Isa (a.s), Yahudilerin kendisine inanmayacaklarını ve inkar edeceklerini sezince, ALLAH yolunda kendisine kimlerin yardımcı olacağını sorar. Knr'ân, bunu şöyle anlatır. "Isa, onlardaki İnkarcılığı sezince: ALLAH yolunda bana yardımcı olacaklar kimlerdir? dedi. Havariler: Biz, ALLAH yolunun yardımcı­larıyız; ALLAH'a inandık ve şahit o] ki bizler Müslümanlarız, cevabını verdi­ler." (Âl-i İmran, 3/52)
Bunca mucizeye rağmen ayak diretmeleri ve gerçeği kabule yanaşma­maları, onların nankör bir topluluk olduğunun vesikasıdır. İsa (a.s) a sade­ce oniki kişinin iman etmesi (Bkz. Râzî, a.g.e., VIII, 56), îsraİloğullanmn karakter yapısını göstermesi açısından kayda değer bir durumdur. Onların katı tutum, tavır ve davranışları hiçbir millette görülmemiştir.
Abdullah b. Abbas'tan rivayet edildiğine göre, melekler gökten sofralar­la İnmeye başladılar. Her sofrada yedi balık ve yedi ekmek dilimi vardı. Sof­raları onların önüne koydular. Öndekiler bu sofradan yedikleri gibi, arkada bulunan halk ta bundan yediler. Ibn Ebî Hâtim'in rivayetine göre onlara, ihanet etmemeleri ve ertesi güne bir şey saklamamaları emredildi. Onlar bu emri dinlemediler, ihanet ettiler ve bir kısmını kaldırarak sakladılar. Bunun üzerine domuzlar ve maymunlar şekline döndürüldüler. Taberî, Ammar b. Yasir'den şöyle rivayet eder: "Sofra indiğinde, üzerinde cennet meyveler! vardı. İhanet etmemeleri ve hiçbir parçayı gizlememeleri ve biriktirmeme-] leri emredildi. Fakat bu emri dinlemediler ve ihanet ettiler." [295]
Havariler, sofra mucizesini ve üzerindeki yiyecekleri gördükten sonra soru sormaya devam ettiler. "Ya Rûhallah, bu âyetten bir başka âyet bize göstergene!" dediler. îsa (a.s) "Ey balık, ALLAH'ın izni ile diril" dedi. Hemer balık hareketlendi. Sonra İsa fa.s) "eski haline dön" dedi. O da hemen kızar­mış bir şekilde eski haline döndü. Sonra sofra uçup gitti. Sofranın uçup git-[ meşinden sonra isyan ettiler.[296]
Seyyid Kııtub, Isa (a.s) in Havalileri ile Muhammed (s.a.v) in ashabının] bir kıyaslamasını yapmaktadır. ALLAH, Havarilere iman etmeyi İlham etmiş, resulü isa'ya inanmalarını bildirmiş ve onlarda bunun üzerine iman etmiş-1 lerdir. Hz. İsa'dan arzu ettikleri kadar mucize gördükleri halde daha sonra yeniden bir harika talep etmişlerdir. Bununla nefislerinin mutmain olması­nı ve böylece Hz. isa'nın doğruluğunu bilmek istemişlerdi. Ama Hz. Mu­hammed (s.a.v) in ashabı ona teslim olduktan sora tek bir mucize talebin­de bulunmamışlardır, iman nuruyla karşı karşıya kaldıktan sonra bütün gönülleriyle inanmışlar ve mutmain olmuşlardır. Bundan sonra peygam­berlerini tasdik etmişler ve bir daha doğruluğunu ispatlayan bir delil iste­memişlerdir. Hem de Peygamber'e Kur'ân'dan başka hiçbir mucize görme­den inanmışlardır. İşte Hz. isa'nın Havarileri ile Mubammed (s.a.v) in as­habı arasındaki büyük fark bunlardır.[297] Ancak peygamberimizin Kur'ân dışında da pek çok mucizeleri vardır. Muteber hadis ve siyer kitaplarında bu hususta birçok nakiller mevcuttur. Dolayısıyla "Kur'ân'm, Resûlüllah'm en büyük ve devamlı mucizesi" olması, diğer mucizelerin inkarını gerektir­mez.
İkna olmayıp mucize üstüne mucize isteyen ve nimetlerden tatmin ol­mayan bir kitle. Bunca mucizeleri müşahede eden fsrailoğullan, Hz. Isa ve getirdiği hakikatlere inanmadılar. ALLAH kendilerine büyük peygamberler­den olan îsa (a.s) ı ve beraberinde dört büyük kitaptan biri olan İncil gibi mukaddes bir kitap göndermişken, onlar bu ilâhî lütfü takdir edememe ba­siretsizliğini gösterdiler. Üstelik o yüce peygamberi ve kendisiyle insanlığı büyük bir imtihana tabi tuttuğu ALLAH elçisini öldürmeye kalkıştılar.[298] Böyle bir nankörlük ancak böyle bir milleiien zuhur edebilir. Onları, böyle bir cürüm işlemeye götüren sebep, onların nankörlükleridir. [299]


[272] Bkz. Beydâvî, a.g.e.. I, 485; Hâzin, a.g.e., I, 485; Nesefî, a.g.e., I, 485; îbn Kesir, Tefsir, II, 26; Büyük İsiam Tarihi, çev. Mehmet Keskin, I, 94; Cevdet Paşa Kisas-ı Enbiyâ, I, 42; El­mahh, a.g.e., II, 1094
[273] Kur'ân-ı Kerim, Âl-i İmran, 3/35
[274] Kur'ân-ı Kerim, Ât-i İmran, 3/36-37
[275] Ahmed Cevdet Paşa, a.g.e., 1,42-43
[276] Bkz. Ahmet Cevdet Paşa, a.g.e., I, 43
[277] Ahmet Cevdet Paşa, a.g.e., I, 43-44
[278] Bkz. Ahmet Cevdet Paşa, a.g.e., I, 44
[279] Kerim Buladı, Kur’an’da Nankörlük Kavramı, Pınar Yayınları: 368-371.
[280] Kur'ân-ı Kerim, Âl-i İmran, 3/49-50
[281] Kur'ân-ı Kerim, En'am, 6/146
[282] Bkz. Elmahh, a.g.e., III, 540-541
[283] Zemahşeri, Keşşaf, I, 365; Beydâvî, a.g.e., 1,501; Nesefi, a.g.e.. I, 501; Hazin, a.g.e., 1,501
[284] Beydâvî, a.g.e., I, 501
[285] Kur'ân-ı Kerim, Mâide, 5/110
[286] Kur'ân-ı Kerim, Mâide, 5/ ! 12-115
[287] Bkz. Ibn Kesir, Tefsir, III, 219-220
[288] Bkz. İbn Kesir, a.g.e., III, 223-225
[289] Bkz. Ibn Kesir, a.g.e., ili, 225
[290] Bkz. Taberİ, a.g.e., e. V, ez. VII, 87-88
[291] Bkz. Râzİ, a.g.e., XII, 110; İbn Kesir, a.g.e., III, 225-226; Seyyid Kutup, a.g.e., 11,999
[292] Seyyid Kutub, a.g.e., II, 999
[293] Bkz. Râzİ, a.g.e., XII, 110-111; Ibn Kesir, a.g.e., III, 223-224; Eimahlı, a.g.e., III, 1847-1848
[294] Kerim Buladı, Kur’an’da Nankörlük Kavramı, Pınar Yayınları: 371-375.
[295] Bkz. Taberî, a.g.e., c. V, ez. VII, 87; İbn Kesir, a.g.e., III, 229
[296] Bkz. Taberî, a.g.e., c. V, ez. VII, 86-87; îbn Kesir, III, 222
[297] bkz. Seyyid Kutup, a.g.e., II, 998
[298] Bkz. Kur'ân-ı Kerim, Nisa, 4/157
[299] Kerim Buladı, Kur’an’da Nankörlük Kavramı, Pınar Yayınları: 375-377.


Konu Başlığı: Ynt: Hz İsa ve Kavmi
Gönderen: Kaan Han üzerinde 27 Nisan 2015, 21:05:26
sofranın bir mucize olarak indirildiğini ve sofrayla beraber çeşitli ni­metlerin verildiğini anlarız. Gerçeği kabul edecek bir topluluk için bundan daha önemli ve tesirli bir delil olamaz. Allah'ın hususi olarak kendilerine gökten sofra indirmesi karşısında, Allah'a yönelmeyen ve O'na şükretme­yen bir topluluk kadar nankör bir topluluk düşünülemez. Bu sebeple, artık bu nimetlerden sonra nankörlük edenlerin çok şiddetli ve emsali görülme­miş bir şekilde cezaya çarptırılacakları önemle vurgulanmaktadır. Bu hadi­se bu olayın ve sunulan nimetlerin büyüklüğünü de ortaya koymaktadır. Buna rağmen artık nankörlükte bulunmanın bir bahanesi olamaz. Kendi­lerine gökten inen özel sofranın kıymetini takdir etmeyenler elbette şiddet­li azaba müstahak olurlar