Konu Başlığı: Hidâyetin İlk Şartı Takva Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 19 Şubat 2011, 22:52:38 Hidâyetin İlk Şartı Takva İnsanların hidayeti için, buna imkân veren bazı şartların bulunması gerekmektedir. Nitekim, Allah'ın kitabının hidayet vesilesi olabilmesi için “ittikâ” gerektiği [1254] beyan edilmiştir. “îttikâ” vikayeyi kabul etmek, bir diğer ifadeyle, vikayeye girmek; “Vikaye” ise, mutlak sıyanet, yani elem ve zarar verecek şeylerden sakınıp kendini iyice korumak, demektir.[1255] Şer'ân, “Vikaye”, kişinin nefsini, ahirrette zarar verecek şeylerden muhafaza etmesidir. Bunun, zararın mertebelerine göre dereceleri vardır. Şirkten korunmak ilk mertebedir. Büyük günahlardan çekinmek, küçük günahlarda ısrar etmekten çekinmek bu mertebelerdendir. Kur'ân'ın hidayet olması, bütün bu mertebe sahiblerini içine almaktadır.[1256] Muttakîler aslen hidâyette oldukları halde “Muttakîler için hidâyet vesilesi” denilmesinde, aziz ve kerim bir kişiye “Allah seni aziz kılsın, kerem ihsan etsin.” diye ondaki izzet ve keremin ziyadeleşmesini ve devamını taleb etmek gibi, muttakîlerin hidayetlerinin artmasını ve devam etmesini temin vesilesi olduğunu beyan vardır. Ayrıca, hidayete yönelenlere, takva elbisesini giymek üzere olmaları hasebiyle, giymişler gibi bu isim verilmiştir. Resûlullah (a.s.)’ın: “Kim bir ölüyü öldürürse onun elbisesi öldürenindir.” hadisinde de ölecek kimsenin ölmüş gibi “ölü” olarak isimlendirilmesi de böyledir.[1257] Hidayet, Kur'an'da iki manaya hamledilir; hak yola irşad ve onu gösterme, Allah Teala'nın kulun kalbinde hidayeti yaratması. Geçen ayetteki hidayet her iki manayı da ihtiva etmektedir.[1258] Lügat bakımından “haşyet” (korku) manasına olan "takva” da Kur" an'da, bazan iman, bazan tevbe, bazan taat, bazan masıyeti terk ve bazan da ihlâs manalarına kullanılmıştır.[1259] Cenab-ı Allah, insanlara doğru yolu peygamberler ve kitaplar vasıtasıyla beyan etmiştir. Bu ilâhî beyanlar olmasaydı, insanlar hidayete eremezlerdi. Muayyen bir kitle bu kitablarla ancak hidayet bulabilir, onlardan istifade ederek doğru yola ererler. Onlar da muttakîler kitlesidir. Hidayet ancak açık gönüllere tesir eder. İnsan çok kere hidayetle dalâletin arasını tefrik edemez. Aslında “hakikat” tabiatı icâbı açıktır, fakat ona rağbet edebilenler ancak takva sahibleridir. Kalbe hidayet, nur, mev'ıza ve ibret veren şey yalnızca takvadır. İlim ve marifet tek başına hidayet için kâfi değildir, nice ilim sahibleri takvası olmadığı için batıla sapmıştır.[1260] Muttaki için hidayet vesilesi olan Kur'an o gibi kafirler için münakaşa vesilesi olmuştur.[1261] Allah Teala “İnsanlara yol gösterici, hidayet ve doğruyu, yanlıştan ayırdedip açıklayıcı olan Kur'ân” [1262] derken geçen ayette “muttakîler için hidayet edici” demektedir. Bu bütün insanların aslında muttaki olduklarını, muttaki olmayanın insan olmadığını gösterir.[1263] Bu hükmü Elmalılı'nın şu güzel izanıyla açalım: 'Muttakîler için hidayet' denilmesinde mühim bir nükte vardır. Bundan anlaşılıyor ki bu kitabla vaki olan irşad-ı ilahînin müeessir olması ve tevfîka iktiran etmesi, muhatab olan insanların bir fiil-i ihtiyarisiyle âdeten meşruttur. Kur'an herkese tarîk-ı hakkı suret-i umûmiyede göstermek için nâzil olmuş olmakla beraber, herkes bunu kabul ve ihtiyarda müsavi olamayacak, bir takımları buna iradesini sarf etmeyecektir. Çünkü insanlığın esas-ı fıtratında umûmî olan kabiliyet-i hıtab bir takımlarında sû-i îtiyâdla külliyyen zail olmuş bulunacağından, irşâdât-ı Kur'aniyye, belâğât-ı kâmile ve hakikat-ı şâmilesiyle beraber, o gibilerin kalbîerinde bit-tabiî dâiye-i mahabbeti uyandırmayacak ve belki aksi tesir yapacaktır. Bunun için asıl fâide-i hıtab hüsn-i ihtiyara malik bulunan erbab-ı istidada ait olacaktır ki bunlar da, ittikası, lâekal kabiliyet-i ittikası bulunan muttakîlerdir. Muttaki vasfı, bir vasf-ı iktisabı olduğu cihetle, istikbâle nazaran bütün insanları isti'âb etmesi mümkün olan bir vasıftır. Bu itibarla, hidayetin, maziden kat'-ı nazarla, yine hidayet-i âmme olmasına manî olacak bir tahsis değildir.[1264] Ayetteki takvadan murad, takvanın başlangıcı, takva kabiliyetidir, “inat, nifak ve şüpheden kendisini çekebilecek, hidayete namzed olabilecek, bozulmamış fıtrat ve doğru düşünebilen akıl sahibi kimseler” ayette “muttakîler” [1265] diye anılmış olabilirler. İnsanların bu bakımdan durumları, Kur'an'da güzel bir teşbihle şöyle anlatılır: “(Toprağı verimli) güzel memleketin nebatı, Rabbinin izniyle (bol) çıkar. Fena olandansa faydası pek az birşeyden başkası çıkmaz.” [1266] Mükellef ye muhatab olan insanlar da yağmurun yağdığı yer gibi iki kısımdır. Kimi yağmur gibi gelen beyanlara cevab verir, iman ve sâlih amel meyvelerini bitirir, kimiyse bu rahmetten hiç tınmaz. Onun için Allah'ın vaaz ve nasihatleri Allah'a ve ahirete inananlara tesir eder [1267] Çünkü onlar kıraç arazî gibi değildirler. Verimli toprakta rengârenk ve güzel kokulu bitkilerin çıkmasına sebeb olan rahmet damlaları, bozulmuş, kaabiliyetlerini kaybetmiş, işlenmeye işlenmeye “Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur.” misalindeki gibi taşlaşmış toprakta sellere ve felâketlere sebep olur. Nuh (a.s.)'ın lisanıyla “Benim davetim (insanların imandan) kaçmalarından başka birşeyi artırmadı.” [1268], Aynı mecliste aynı lafızla, aynı peygamberin davetini dinleyen birisi hidayete meylediyor, diğeri inad ve kibrini artırıyor[1269] ve şöyle diyor: “Ey Nuh bizimle cidden uğraştın. Bizimle olan bu mücâdelende de ileri gittin. Eğer sen doğru söyleyenlerdensen, bizi tehdid edegeldiğin azabı haydi getir bize.” [1270] Allah kâfirin küfürde bu derece ısrarlı olduğunu bildiği için, Nûh (a.s,)'ın seneler hatta asırlar süren nasihati fayda vermedi. “Eğer Allah sizi saptırmayı murad ediyorsa, benim nasihatim size fayda vermez.” [1271] Allah onların sapmalarını ve azmalarını dilemişti. Kur'an'da bu gibi şeyler “iğvâ” ve “idlâl” diye isimlendirilir. Tevbe edeceği ve kötülükten vazgeçeceği bilinen kimse için de “irşâd” ve “hidâyet” tabirleri kullanılır.[1272] Binaenaleyh Kur'ân, insanların igvâ, idlâl, irşâd ve hidayetini Cenab-ı Allah'a isnad ederken insanların bunlardaki dahlini tamamen kaldırmamaktadır. Şayet Allah'ın sünneti, azgınlıkları sebebiyle o kavmi helak etmeyi, saptırmayı gerektiriyorsa, muhakkak ki Allah'ın bu kanunu hükmünü icra edecektir. Nuh (a.s.)'ın nasihatlarının fayda vermemesi, Hak Teala'nın onları bu öğütten faydalanmalarına manî olmasından değil, ancak onların hareketleri sebebiyle olmuştur.[1273] Cürmleri nasihatten istifadeye engel olmuştur. Allah “Biz o küfrü mücrimlerin kalblerine işte böylece geçiririz.” [1274] derken, temiz kalblere bir ebedî hayat inşirâhiyle girip dizilen, Allah Kelâmının, günahlarla fıtratı bozulmuş mücrimlerin kalblerine mızrak gibi, aksi tesirle saplandığını[1275] beyan etmektedir. Böyle insanlara “Korkutmalar fayda vermez.” [1276] Çünkü onlar, hidayeti bulması için Allah'ın kendilerine verdiği akıl, göz, kulak gibi vasıtaları yerinde kullanmamışlardır. Kulakları delilleri "dinlemede, gözleri ibretle bakmada, kalbleri Allah'ı tanıma gayretinde kullanmaları gerekirken dünyevî menfaatlarda kullandılar.[1277] Nitekim kıyamet günü “Eğer biz işitir ve akleder olsaydık, şu azgın ateşe atılanlar arasında bulunmazdık.” [1278] diyerek bunu itiraf edeceklerdir. Hidâyetin basiret şartı olan “göz” (basiret) kaybolunca[1279] peygamberin tebliği fayda vermez [1280] Bunlar hakkı duymaz, hakkı söylemez, hakkı görmez haline girdikleri için[1281] sağır, dilsiz ve kördüler. [1282] Kulakları, gözleri dilleri olduğu halde inadla küfre sarılmalarından adetâ sağır, dilsiz ve kör oldular.[1283] Akıllarını kullanmadıkları için hidayete karşı sağır olanlara tebliğ fayda vermediği [1284] için kâfirlerin semîleri onları korumadı ve fayda sağlamadı: [1285] Onlar için helakten korunmak mümkindi, eğer Allah'ın onlara gösterdiği ayet ve delilleri inkâr etmeyip, iman ve itaat etselerdi helak olmayacaklardı, lâkin dinlemeyip eğlendikleri için[1286] sapıttılar. Göklerde ve yerdeki bunca alâmetler ve azabla korkutmalar, iman etmeyecek bir kavme fayda vermez. [1287] Çünkü “Şüphe yok ki Allah kâfirlere muvaffakıyyet (hidâyet) vermeyecektir.” [1288] Çünkü “Kâfirler zâlimlerin taa kendileridir.”[1289] Zulümlerinin sonsuz oluşu sebebiyle “zâlim” vasfına hakkıyla lâyık kimselerdir.[1290] Mutezile'nin de işaret ettiği gibi, Cenab-ı Allah onlardan daha önceden sâdır olan çirkin bir fiilden dolayı, hidayetini onlara nasîb etmemiştir. Onlar kendi nefislerine zulmettikleri için hidayetten mahrum kalmışlardır.[1291] Onlar ilâhî nurdan, kişinin dinde kılavuzu olan akıl nurundan yüz çevirmekle bu nuru söndürerek kendilerine zulmetmiş oldular, karanlıklar içinde sendeler ve şaşkınlıkla gezinir oldular. Artık onların sırât-ı müstakime ulaşmaları mümkün değildir.[1292] Hidayet ehli olamazlar. Zira hidayet, hakka teveccühün, ihlas, takva, sadâkat, doğru yol arzusunun ve talebinin bir rnükafaatıdır. Yalan söyleyip küfre sapan Allah'ın hidayet ve yardımına lâyık değildir. O kendisine, Allah yolundan uzaklaşmayı tercih etmiştir.[1293] “Muhakkak ki Allah, yalancı olan kimseyi doğru yola çıkarmaz.” [1294] Her türlü hayır ve ihsanı kendisinde toplayan İslâm'dan yüz çevirenler onlardır. Dalâleti seçenler, Allah'ın ipine sarılmaktan kaçanlar onlardır. Bunda Allah onlara zulmetmiyor. Onlar, Allah'ın nizamını geriye itmeleri ve sapıklığı tercih etmeleriyle kendi nefislerine zulmediyorlar.[1295] “Doğrusu Allah insanlara zerrece zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler.” [1296] Bu, Allah Teala'dan peygamberine ve müminlere, iman etmeyeceklerini haber verdiği kimselerin kusursuz olarak değil, bilakis kazandıkları günahlar sebebiyle imandan uzaklaştırıldıklarını ilâmdır.[1297] “Kendilerine apaçık deliller gelmiş ve peygamberlerin hak olduğuna şahadet getirmişlerken, imanlarından sonra dinlerinden çıkıp küfre sapan bir kavmi Allah nasıl hidayete eriştirir? Allah zâlimler topluluğunu hidâyete eriştirmez.” [1298] Bu “zulüm” vasfı onlarda olduğu müddetçe hidayete ulaşamazlar, bu imkânsızdır.[1299] Allah onların küfürlerindeki samimiyetlerini bildiği için lutfunu göstermedi.[1300] Bundan dolayı, küfürleri sebebiyle azabı hak etmiş kavmine Şuayıb (a.s.) “Oh olsun!” dememişti ama “Vah!” demenin de caiz olmayacağını mülahaza ederek.[1301] “Ey kavmim doğrusu ben size rabbimin gönderdiği emirleri tebliğ ettim ve iyiliğinizi istedim. Şimdi kâfir olan bir kavme nasıl acırım.” [1302] demişti. [1254] Bakara: 2/2. [1255] Râzî, 2/20; RM., 1/108. [1256] RM., 1/108. [1257] Zamahşerî, 1/117 - 118, krş. RM., 1/108 [1258] Îbnu'l-Müneyyir, 1/116-117. [1259] Râzî, 2/20. [1260] S. Kutub, 4/80. [1261] Taberî, 1/76. [1262] Âl-i İmran: 3/185. [1263] Kâzî, 2/20. [1264] Elmalılı, 1/167-168, [1265] a. g, e., 1/170 [1266] “A'raf: 7/58. [1267] Talak: 65/2. [1268] Nûh: 71/6. [1269] Râzî. 30/135. [1270] Hüd: 11/32. [1271] Hûd: 11/34. [1272] Zamahşerî, 2/267. [1273] S. Kutub, 12/55. [1274] Hicr: 15/12. [1275] Elmalılı, 5/3045. [1276] Kamer: 4/5. [1277] Taberî, 26/18; Râzî, 29; RM, 26/28. [1278] Mülk: 67/10. [1279] RM., 20/20. [1280] Neml: 27/81. [1281] S. Kutub, 1/51. [1282] Bakara: 2/17. [1283] Râzî, 2/7G. [1284] Yunus: 10/420. [1285] Ahkâf: 46/26. [1286] Elmalılı, 6/4355-4350. [1287] Yunus: 10/101. [1288] Mâide: 5/67; Bakara: 2/264. [1289] Bakara: 2/254. [1290] RM., 3/5. [1291] Râzî, 28/11. [1292] R. Rıza, 3/47. [1293] S. Kutub, 24/11. [1294] Zümer: 39/3. [1295] S. Kutub, 4/36. [1296] Yunus: 10/44 krş Âl-i İmran: 3/117. [1297] Taberi, 11/84. [1298] Âl-î İmran: 3/86. [1299] Tabatabâî, 3/340. [1300] Zamahşeri, 1/442. [1301] Elmalılı, 3/2215. [1302] A'raf: 7/93. Konu Başlığı: Ynt: Hidâyetin İlk Şartı Takva Gönderen: Ceren üzerinde 18 Aralık 2017, 20:26:33 Esselamu aleykum. Rabbim bizleri onun yolunda onun emri ile yaşayan takva ehli olup hidayete eren kurtuluşa erişen kullardan olalim inşallah. ..
Konu Başlığı: Ynt: Hidâyetin İlk Şartı Takva Gönderen: sedanurr üzerinde 18 Aralık 2017, 21:08:59 Ve aleykümüsselam Rabbim bizlere Hidayet nasip etsin
Konu Başlığı: Ynt: Hidâyetin İlk Şartı Takva Gönderen: Sevgi. üzerinde 18 Aralık 2017, 21:17:14 Ve aleykümüsselam eğer hidayete ermek istiyorsak öncelikle kuvvetli bir takva gerekir takva yönünden ileri seviye olursak İşte o zaman kurtuluşa ereriz inşaAllah
Konu Başlığı: Ynt: Hidâyetin İlk Şartı Takva Gönderen: Mehmed. üzerinde 19 Aralık 2017, 09:00:47 Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri takva sahibi kullarından eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun
|