Konu Başlığı: Halife Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 16 Şubat 2011, 12:46:35 Halife Half, 'ihtilâfı anlatırken de belirttiğimiz gibi, 'arka, arkadaki, 'halef demektir; fiili 'Ha-Le-Fe' 'geride kaldı, sonradan geldi' anlamındadır. Aynı fiilden türeyen 'halâf, 'arka tarafında, çaprazlama’, 'Ahlefe'den ıhlâf 'va'dinden dönme, cayma', 'muhalefet' 'karşı olma' anlamına gelir. Halife'yle alâkalı olarak aynı fiilden türeyen 'half Türkçe'de 'halef-selef deyimindeki gibi, 'selefin yerini alan, sonradan gelen (nesil)' demektir: “Kendilerinden sonra bir half halef oldu ki, Kitab'a varis oldular, “şu en alçağın (dünyanın) menfaatini alıyorlar” (A'raf: 169). “Musa kavmine kızgın ve üzgün dönünce “benden sonra bana ne kötü halef oldunuz?” dedi..” (A'raf: 150). 'İstıhlâf 'birini yerine bırakmak' demektir: “Allah sizden iman edip salih amelerde bulunanlara, onlardan öncekileri istıhlâf (ettiği) gibi kendilerini de mutlaka istıhlâf (edeceğini' va'd etti” (Nur: 55). İşte, halife 'istıhlâf edilen, birinin yerine bırakılan demektir; bu kelimenin kapsamı içinde 'vekâlet, naiblik' de vardır. Çoğulu 'halâif tir; aşağı yukarı 'halife' ile aynı anlama gelen 'halîf’ kelimesinin çoğulu ise 'hulefa' dır. 'Hilâfet' 'halife' olma halini ifade eder, yani 'halifelik' anlamındadır. [435] İnsanın yeryüzündeki fonksiyonu ve göreviyle ilgili olarak Kur'an'da şu ayeti görüyoruz: “Hani Rdbb'in meleklere “muhakkak ben yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti. “Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi var edeceksin biz seni hamdinle teşbih eder ve seni takdis edip dururken?” dediler. “Muhakkak ben sizin bilmediğinizi bilirim” dedi. Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti...”(Bakara: 30-31). Bu ayette ifade edilen insanın halife olması konusunda şu görüşler ileri sürülmüştür: 1.Yeryüzünün ilk sakinleri cinnlerdi; fakat yeryüzünde fesat çıkarıp kan döktüler, birbirlerini öldürdüler, bunun üzerine Allah onların yerine Adem'i ve soyunu getirdi; yani insan yeryüzünde cinnlere halef oldu; bu bakımdan ona halife denmiştir. 2. Allah nesil be nesil birbirini izleyecek ve biri diğerine halef olacak bir varlık türü yaratmayı ifade ederek, insanı halife olarak adlandırmıştır. 3. Allah meleklere yeryüzünde halife var edeceğini bildirmekle, insanı yeryüzünün hakimi ve yaratıkları arasında hükmedecek biri yapacağını belirtmiştir. 4. İnsanın yeryüzünde halife olması Allah adına Allah'ın hükümlerini uygulaması demektir ki, bu noktada o Allah'a halife olmaktadır. Bu görüşleri nakleden Taberî son görüşü en zayıf olarak göstermektedir. [436] Bu görüşlerden birincisi konusunda bir hayli rivayetler vardır. Adem'den önce yeryüzünde cinnlerin bulunduğu ve insan gibi 'irade' sahibi olduklarından bu iradeyi kötüye kullanarak yeryüzünü ifsad ettikleri ve onların yerine Allah'ın insanı getirdiği bu rivayetlerde ifade olunmaktadır. Yine, Adem'den önce belki bin tane daha Adem'in geldiği ve şu andaki insan neslinin babası olan Adem'in son Adem olduğu da bazı rivayetlerde gelmektedir. Bu durumda, son Adem'in soyundan gelen insanların daha önceki soylara halife olduğu görüşü kuvvet kazanmaktadır. Nitekim, meleklerin Allah bir halife var edeceğini söylediğinde “orada fesat çıkarıp kan dökecek birini mi var edeceksin?” diye karşı çıkmaları da İnsandan önce yeryüzünde irade sahibi, bazı, yaratıkların bulunduğu tezini güçlendirir gibi görünmektedir. Ayrıca, halife kelimesinin bu tür kullanımıyla ilgili olarak Kur'an'da daha başka ayetler de vardır: “Hud(a) kavmine dedi: “Hatırlayın ki, (Allah) sizi Nuh kavminden sonra halifler kıldı..”(A'raf: 69). “Salih (a) kavmine dedi: “Hatırlayın ki, (Allah)Ad kavminden'sonra sizi halifler kıldı”(A'raf: 74). Bu tezi kabul ettiğimizde karşımıza şöyle bir soru çıkacaktır: Eğer, Ad Kavmi'nin Nuh kavminden sonra ve Semud kavminin Ad kavminden sonra halifler (hulefa) kılınması anlamında insan kendinden önce yeryüzünde yaşayan cinlere veya başka soylara halef ise’ acaba irade sahibi varlıklar olarak insanın selefleri de halife miydi, değil miydi? İkinci olarak, birbirine halef olan anlamında Kur'an -yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi- halif kelimesinin çoğulu olan hulefa sözcüğünü kullanmaktadır. Oysa, insan halife'dir ve halife' nin çoğulu halâif'tir; o halde bir de bu sözcüğün Kur'an'daki kullanılışına bakmamız gerekir: “O ki, sizi yeryüzünün halifeleri kıldı ve sizi size verdiklerinde denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kıldı..” (En'am: 165). “Sizden önce rasûlleri kendilerine apaçık delillerle geldikleri halde iman etmedikleri için nice kavları (soy, nesil..) helak etmişizdir. İşte mücrim kavmi böyle cezalandırırız. Sonra, onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık, nasıl davranacağınıza bakalım diye” (Yunus: 13-4). Yukardaki ayetlerde 'yeryüzünün halifeleri' ve 'yeryüzünde halifeler' deyişleri geçmekte ve insanın halife kılınarak bir imtihana tabi tutulduğu belirtilmektedir. İmtihansa elbette irade sahibi olmayı gerektirmektedir; irade seçme özgürlüğü demek olduğundan insanın istediği şekilde hareket edebileceği ortaya çıkar. İnsandan önce yeryüzünde başka varlıklar ve başka ademler bulunmuş olsun veya olmasın, irade sahibi bir varlığın iyilik yapabileceği gibi, kötülük de yapabileceği kolayca anlaşılır. Şu halde, irade.sahibi olma halife kelimesinin kapsamı içindedir ve melekler insanın fesat çıkarıp kan dökeceğini buradan da anlamış olabilirler. Öte yandan, halife'nin irade sahibi olması belli bir hakimiyet gücünü elinde bulundurması demektir; nitekim Kur'an' da şöyle buyrulur: “Ey Davud, biz seni yeryüzünde halife yaptık, o halde insanlar arasında hakkla hükmet ve hevaya tabi olma..” (Sad: 26). İşte, Allah'ın kâinattaki isimlerinin yanısıra 'İlim ve irade' isimlerinin de mazharı olan insan yeryüzünde belli bir hakimiyet alanına sahip olacak demektir. Allah sınırsız isim ve sıfatlarına farazi bir hat çizerek insanı yaratmış ve taranmasını (marifet) ona bırakmıştır. Şu halde, irade sahibi bir varlık olarak insan yeryüzünde hükmedecektir; Allah'ın yeryüzüyle ilgili, daha doğrusu yeryüzünün belli bir alanıyla ilgili meşietini kendi iradesiyle gerçekleştirecektir. O Allah'ın bütün isimlerinin mazharı olarak, yeryüzünde adeta O' nun vekili gibidir. Zaten halife kelimesi vekil anlamına da gelir, Ragıp el-İsfahanî'nin belirttiği gibi bu vekâlet veya niyabet ya aslın acizliğinden, ya yokluğundan veya ölümünden olur; ya da -Allah her zaman diri ve her zaman var ve hazır olduğuna göre- insanın halifeliği ona Yaratıcısı'nın bir tekrimi ve bir şeref bahşetmesidir.[437] Kâinat ağacının çekirdeği ve aynı zamanda meyvesi, kâinatın ruhu ve aklı, Allah'ın Rahman-Rahîm isimlerinin tecelli merkezi olarak tüm alemlere rahmet olan Muhammed Mustafa da insandır. Bu bakımdan, insan yeryüzünün hakimi, melikidir; ama bu farazi bir meliklik ve hakimiyettir; Allah'a itaat da etse, karşı da gelse böyledir, çünkü Allah'ın meşietinin dışına çıkamaz. Ama, itaat ederse kendisi ve kendi saadeti için itaat etmiş olur, irade ve kaynaklandığı 'benlik' emanetini yerinde kullanmış olur. İşte, bu emaneti yerinde kullandığında fesat çıkaran değil, selâmeti, sulhu gerçekleştiren bir halife olur. Şu halde, insan yeryüzünün halifesidir ve bu halifelik yeryüzünde hükmetmektir. Bu şekilde, insan toplulukları, nesiller birbirlerinin yerini alırlar, yani birbirlerine halef olurlar; bir topluluk emanete ihanet ettiğinde Allah onun yerine başka birini getirir, yani ona başka bir topluluğu halef kılar ve onları yeryüzünün halifeleri yapar. Şu halde, halife'yi yalnızca birinin yerine geçen anlamında kullanmak Kavramın muhtevasını büyük ölçüde daraltmak olur. Rasûllü Ekrem'den sonra, müslümanların hükümet reisi'ne 'Rasûlüllah'a halef olan anlamında 'halife' denmiştir. Fakat, müslümanların reisine 'imam' veya 've-liyy'ül-emr' demek Kur'an'a çok daha uygun düşmektedir. [438] [435] Müfredat, 155-156. [436] Qamaruddin Khan, Political Concepts in the Quran, s: 11-12. [437] Müfredat, 156. [438] Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları: 570-575. |