Konu Başlığı: Gökler ve Yer Yedi Kattır Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 10 Şubat 2011, 22:28:08 Gökler ve Yer Yedi Kattır Göklerin yedi kat olarak yaratıldığına dair Kur'ân'da dokuz âyet geçmektedir. Bunlardan ikisi Medenî [466], diğer yedisi de Mekkî'dir [467] âyetleridir. Gökleri Allah iki yaratma zamanında (Perşembe ve Cuma) yedi gök halinde yaratıp düzenine koymuş, her semaya kanununu (emr) vahyetmiştir. "O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra göğe yöneldi, onları yedi gök olarak düzenledi. O herşeyi bilir." [468] "Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi, ona ve arza "isteyerek veya istemeyerek (varlığa) gelin" dedi. "İsteyerek geldik" dediler. Böylece onları iki günde yedi gök yaptı. Her göğe emrini vahyetti. Ve biz en yakın göğü lambalarla ve- koruma ile (koruyucu güçlerle) donattık. İşte bu, o, Aziz, Alîm (Allah)'ın takdiridir" [469]. Bu ve yukarıdaki âyet-i kerîmelerde, pek çok hadis-i şeriflerde göklerin yedi kat olduğu bildirilmektedir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Miraç Gecesi bu yedi kat semaları görmüştür. "Üstünüze yedi sağlam (gök) bina ettik" [470]. "O yedi göğü birbiri üzerinde (ve birbirine uygun tabakalar olarak) yarattı. Rahman'ın yaratmasında bir aykırılık, uygunsuzluk göremezsin. Gözü(nü) döndür de bak bir bozukluk görüyor musun?" [471]. "Üstünüzde de yedi yol (birbirine yol veren birinden diğerine geçilen yedi gök) yarattık.Ve biz yaratmadan gafil değiliz." [472]. Göklerin yedi kat oluşu hakkında tefsirlerde çeşitli malumat varsa da yapılan taksimat ve verilen "izahat genellikle eskimiştir. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır bu yedi semayı şöyle taksim etmiş. " 1. Sema felek-i arz ki, Dünya, Ay, Zühre, Utarit. II. Sema, Merih feleği sahası, III. Sema, Müşteri feleği sahası. IV. Gök, Zuhal feleği sahasıdır. V. Sema, Uranüs seyyaresi sahasıdır. VI. Sema, Neptün seyyaresi sahasıdır. VII. Sema, bunların ötesinde devrânî hareketlerini göremediğimiz, az çok ışıklarını görebildiğimiz sevâbit adı verilen birçok yıldızlar alemidir, işte cîsmanî nokta-i nazardan yedi sema hakkında anlayabildiğimiz budur" der ve şunları ilâve eder: "Bunların hepsi Güneş sistemi, yedi gezegen hepsi bir semadır. Bunun ötesinde altı semâ daha vardır. Büyük müfessirlerin kavli budur" der. [473] Eski dirayet müfessirleri her ne kadar çeşitli izahlarda bulunarak Güneş sistemi ve görünen gökyüzü içerisinde türlü taksimatlarda bulunmuşlarsa da, bize gelen kanaat odur ki, bunların hepsi de İslâm'ın verdiği "Yedi Kat Gök" kavramını zamanın astronomi bilgileri ile uzlaştırma gayretinden ileri gelmektedir. Güneş sistemi içerisindeki gezegenler (seyyare) ve sevâbit denilen yıldızlar ile yapılan taksimatın ve yorumun hatalı olduğu âyetlerden çıkarılabilir. "Biz yakın göğü bir zinetle, yıldızlarla süsledik" [474] ve "Andolsun biz (dünyaya) en yakın göğü lambalarla donattık ve onları şeytanlar için taşlamalar takdir ettik (yaptık). Ve onlar için ateş azabını hazırladık" [475], âyetleri ve benzeri âyetler, bütün sabit ve seyyar yıldızların en yakın semayı süsledikleri hususunda, bize sarih gelmektedir. Uçsuz bucaksız fezada en çok on milyar ışık yılı (ışık yılı zaman ölçüsü değil, uzunluk ölçüsüdür) uzaklığına kadar insanların gözlem yapabileceği hesaplanıyor. Bu da 100 milyar galaksi olabilir. Bizim güneş sistemimizin de içerisinde bulunduğu Saman Yolu (galaksi) en yakın gök adaşıdır. Böyle milyonlarca yıldızın gaz ve toz bulutlarının içinde bulunduğu uzay adamız Samanyolunun dışına çıkılıp birkaç milyon ışık yılı gidildiğinde, bu gibi başka adalara da rastlanır. Biçimleri ve büyüklükleri başka başkadır. Birbirlerine az çok benzeyeni var ise de, eş olanı yoktur. Küçük dürbünlerle bakıldığında onlar ışık veren gaz bulutu gibi gözükürler. Onun için çoğuna nebulöz denilmiştir. Büyük teleskoplarla bazılarının yıldızları tek tek ayırt edilebilir. Bizden birbuçuk-iki milyon ışık yılı uzaklıktaki Andromeda nebülözü gerçekte bir galaksidir. Bize en yakın galaksi (içinde olduğumuz Samanyolu) milyonlarca yıldız ile birlikte gaz ve toz bulutlarından oluşmuş bir uzay adaşıdır. Güneş onun içinde orta boyda, orta sıcaklıkta, sarı bir yıldızdır. Ondan daha sıcak ve daha soğuk yıldızlar da vardır. Güneşin sıcaklığı 5750 kalori olmalıdır. Kapella (a Alır) yıldızının sıcaklığı 6000 kalori, yarıçapı: 10 Ro: Arktrus (Bao) yıldızının sıcaklığı 4000° kalori, yarıçapı 20 Ro: Alnitom yıldızının sıcaklığı 2500 kaloridir [476]. Gerçi feza ve orada bulunan gök adalarını ve bu gök adaları içersindeki yıldızlar ve onların uzaklıkları rakamlara sığmadığı için astronomi bilginleri "sonsuz" terimini kullanıyorlar ise de, bütün bunlar akıllara durgunluk veren uçsuz bucaksız, en ufak çatlaklık ve uygunsuzluk bulunmayan [477] hiçbir saate ve en hassas kronometreye dahi benzetilemeyecek hassasiyette çalışan feza âlemi gerçekte yine de sonludur. Bütün bu vasıflarıyla birlikte donatılmış olan dünya seması birinci semayı teşkil etmektedir. O bakımdan yedi kat göğü bizim galaksimizde, Güneş sistemi içersinde paylaştırmak, Batlamyus'un nazariyesi gibi geçerliliğini yitirmiş sayılmalıdır. Nitekim Baban zade Ahmed Naim Efendi şöyle der: "Yıldızların o, akıllara hayret, hatta dehşet veren uzaklıkları fezayı ne kadar gösterirse göstersin, yine de sonu olan bir uzaklıktır. Matematikçilerin sonsuz dedikleri sayılar felsefedeki sonsuzluk mefhumundan çok uzaktır. Onlar sonsuz derken rakam ile ifadesinde beşerin kesin olarak âciz kaldığı büyük çoklukları kasdederler ki, şüphesiz bunlar sonludur (...) Saniyede üçyüz bin km. süratle, ışığı bize ancak yüzbinlerce senede ulaştığı farz ve tahayyül edilen uzak gök cisimlerinin ötesinde sırf yokluk olduğuna aklî ve tecrübî bir delil olmadığı için, biz de Kitâbullah'ın haber verdiği semâlar, o cisimlerin ötesindedir, diyoruz. Nitekim 'Andolsun biz (dünyaya) en yakın semayı süsle, yıldızla donattık.' [478] âyet-i kerîmesi bu konuda bize kesin hüccettir. Gökleri ve yeri yaratan Allah, yedi kat gökten bize en yakın olanını, büyük ve acaib bir zinet ile, yıldızlarla süslediğini haber veriyor. Bunda en yakın göğün yıldızlar âleminin ötesinde olduğunu anlamakta veya ötesinde olduğu mânâsını çıkarmakta hiçbir mahzur yoktur. "Kudret ve azamet-i ilâhiyye gerçekten sonsuz olduğu için en kuvvetli, akılları durduran bu uzaklık yine kısa bir mesafeden ibaret olup, yıldızlar âlemini ihata eden en yakın semanın ötesinde ikinci bir sema, daha ötesinde yine onu kuşatan üçüncü bir sema, vardır. Diğerleri de böyle. Yedi kat gökleri bu kadar gen işi ilde riyle tasavvur ettikten sonra, 'vesi'a kürsiyyuhu's-semâvâti ve'l-ard’ âyet-i kerîmesinin ifadesince bütün semavat ve arzı kuşatan Kürsi gelir. Kürsi'yi de Arş-ı Rahman ihata eder ki, onun büyüklüğünü takdir edecek ölçü ve anlatacak söz yoktur. Kürsi ve Arş'ın genişlik ölçüsü hakkında toplu bir fikir edinebilmek için Ebu Zerr-i Gıfarî (r.a.)'ın sualine karşı, Peygamberimiz tarafından verilen aşağıdaki cevabı zikredelim: 'Yâ Ebû Zer, yedi kat gök ile yedi kat yer, Kürsi'ye nisbeten bir çölün ortasına atılmış, bir kapı veya yüzük halkasından fazla birşey değildir. Arş'ın Kürsi'ye nazaran büyüklüğü, o, çölün, o, halkaya nazaran büyüklüğü derecesindedir' (...) Yüce meleklerin varlığına İman nasıl vacib ise, onların durağı olan göklerin de varlığına te'vilsiz iman etmek vâcibdir. Semâvât hakında ne fezadır, ne de feza içindeki cisimlerdir deriz (...) Nass-ı kerimi Batlamyus'un astronomi mesleğine uydurmak isteyen bazı ulemâmızın bu âyet-i celile ve hadis-i şerifleri kullanmada bu kadar kolay davranmaları cidden şaşılacak şeydir. Onların te'vilince Kürsi, sabit yıldızlar feleği, Arş da felek-i atlastır. Halbuki bu te'vil yıldızları dünya semasının değil, Kürsi'nin zineti kabul etmeyi gerektirir. Bu mahzurlardan kurtulmak için Batlamyus'un kabul ettiği, karışık felekleri de, bu feleklerin şeffafiyetlerini de kabul etmeye mecbur kaldılar. Yanlış bir te'vil, diğer yanlış te'villeri de arkasından sürüklemiş oluyor. Nassları te'vil ede ede yüce nazmın zahirinden istifade edecek ne kalabileceği ise şüphesiz düşünülecek noktadır" [479]. Bu sözlere elbette katılıyoruz. Her gün değişen nazariyelerle dinî nassları te'vil etmek yerine, fen bilginlerinin dînî nasslardan hareket ederek, ilmî çalışmalarına yön vermeleri doğru yolun ta kendisidir. Aksi halde, sonradan meydana çıkan acıklı durumlara düşülmektedir. Yine "yedi göğü" görünen gökyüzünde ve Güneş sisteminde arayan te'vilcilerin felek (gök yahut gök katı) tabakalarını görelim. Bunlar dokuz felek kabul etmişlerdir. Yani sayacağımız gök cisimlerinin her, birinin semasına o cismin feleği demişlerdir. Onlar bu feleklerinde (gök katlarında) dönerler. Bunlardan üstteki alttakini ihata etmiştir. Halbuki bunlar çok eskiye ait te'vil ve taksimat olduğu için bu felekler içersinde çok yakın zamanlarda keşfedilen Neptün, (1846'da keşfedilmiştir), Plüton (1930'da keşfedilmiştir) gezegenleri ve bunların felekleri yer almamaktadır. Aşağıdan yukarıya bu felekleri şöyle sıralamışlardır: 1- Kamer feleği, 2- Utarid feleği, 3- Zühre feleği, 4- Güneş feleği, 5- Merih feleği, 6- Müşteri feleği, 7- Zuhal (Satürn) feleği, 8- Sabit yıldızların feleği (felek-u sevâbit). On iki burç da bu sekizinci felektedir. 9- Feleku'l-efîâk, feleku'l-a'lâ. Buna feleku'l-Âzam yahut feleku'l-Atlas da denir [480]. Bu dokuzuncu felek bütün diğerlerini ihata eder ki, yedinci felekten sonraki sevâbit feleğini, yani sekizinciyi Kürsi, 9. Atlas feleğini de Arş kabul etmiş oluyorlar [481]. Bu taksimatın isabetsizliği Kopernik nazariyesi ile Batlamyus nazariyesinin altüst olması sonucunda ortaya çıktı. Daha sonraları fennin terakkisiyle gözle gözetlenemeyen nice galaksilerin (gök adaları) bulunduğu tesbit edilmiştir. Sonradan keşfedilen gezegenlerle bu gök adaları bu feleklere giremeyince, bunları bilmem kaçıncı semaya katmak gerekecek? Zamanımıza yakın müfessirlerden Âlûsî şöyle der: "Erbab-ı irsad dokuz felek (gezegen) isbat ettiler. Bunlar semavattan başka birşey midir? denemez; çünkü biz diyoruz ki onlar, bunların şu ana kadar noksan ve fazla oluşunda şüphededirler. Çünkü onların buldukları hareketlerin sekizle, yediyle, hattâ bir ile zaptı mümkündür" [482]. Nitekim Seyyid Kutub'da [483] âyetinin tefsirinde: "Âyet-i kerimenin külli maksadıyla yetinerek, bizim için burada, yedi göğün mânâsına dalmaya, şekillerini ve boyutlarını sınırlandırmaya mecal yoktur," der [484]. Şu halde Cenab-ı Hak birbiri üzerine tabaka tabaka ve birbirine mutabık en ince nizam ile yedi kat semayı yaratmış, en yakın semayı yıldızlarla ve süslerle donatmıştır. Kur'ân'da yer'in de yedi kat olduğu bildirilmektedir. "Allah O'dur ki yedi göğü ve yerden de (sayıca) onlar kadarını yarattı. (Allah'ın yaratma) iş(i), bunlar arasında (yukarıdan aşağıya doğru, Allah'tan yaratıklara doğru) iner ki Allah'ın herşeye kadir olduğunu ve Allah'ın bilgisinin herşeyi kuşattığını bilesiniz" [485] Âlûsî der ki: "Bu âyet-i kerimedeki 've mine'1-Ardi mislehün’ bu konuda sarihtir. Nitekim müfessirlerin cumhuru bunu böyle anlamışlardır. Arzın göklerin misli oluşu, bazı vasıflarda iştirakini doğrular. Cumhur yer de yedi kattır der. Birbiri üstüne, her katta sema ve arz arasında olduğu gibi mesafe vardır. Her arzda ancak hakikatini Allah'ın bildiği sakinleri vardır. İbn Abbas: 'Bunlar ya melâike ya cindir', demiştir, imam Ahmed ve Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den rivayetine göre, Ebu Hureyre der ki: 'Resûlüllah (s.a.v.) ashabıyla otururken buyurdu ki: “Üzerinizde ne olduğunu biliyor musunuz?” Ashab: Allah ve Rasûlü daha iyi bilir, dediler. Buyurdu ki: “Gök, korunmuş tavan, mekfûf dalga vardır.”Yine Allah Rasûlü: Onlarla sizin aranızda ne var biliyor musunuz? Allah ve Rasûlü daha iyi bilir, dediler. Buyurdu ki: “Aralarındaki uzaklığı beşyüz sene olan sema vardır”. Sonra öyledir, dedi. Yedi göğü saydı. Sonra: Bunun da üstünde ne var, dedi? Allah ve Rasûlü daha iyi bilir, dediler. Buyurdu ki: “Bunun da üzerinde arş vardır. Arş ile sema arasında iki sema arasında olan uzaklık vardır.” Sonra: Altınızda ne var, dedi. “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir, dediler.” Buyurdu ki: Arzdıf, dedi. Sonra: Bunun altında ne var, dedi? Allah ve Rasûlü daha iyi bilir, dediler. Allah Rasûlü: “Onun da altında başka bir arz vardır ki, aralarındaki mesafe beşyüz senedir,” buyurdu. Allah'ın Rasûlü (s.a.v.) “böyle her arz arasında beş yüz senelik mesafe olmak üzere yedi arz saydı..." Âlûsî ilâve ederek der ki: "Aklen ve şer'an bunun sıhhatine bir mani yoktur. Her arzda arzımızda Âdemoğullarının, Âdem (a.s.)'a dönmesi gibi, bir asla dönen yaratık bulunması, murad edilmiştir. Onlar içersinde bizde İbrahim, Nuh ve başkalarının bulunduğu gibi, diğerlerinden mümtaz fertler vardır. Yedi arz, yedi iklim (ülke, bölge) de denilmiştir. Hz. Peygamberin o günkü sahabeye yerin görünen şekilden ibaret olmadığını ifade edecek bir izah yaptığı anlaşılıyor. Ben cumhurun dediği gibi diyorum ki, yedi arz vardır. Her arz arasında büyük mesafe vardır. Onların aydınlandıkları güneşleri vardır. Geceleri gündüzleri olması caizdir" [486]. Kadı Beydâvî, "Arzdan da sayıca benzerini yarattı" der [487]. Yerin yedi kat olduğuna dair, mezkûr âyet-i kerîme ve hadis-i şeriften başka hadis-i şerifler de vardır. Sahihayn'da bulunan iki hadis de yerin yedi kat olduğunu ifade ediyor: "Kim bir karış miktarı topraktan haksızlık ederse, kıyamet gününde o, yedi kat yerden boynuna takılır" "Onu yedi kat yere geçirdi" gibi beyanlar da bu kabildendir. Bazıları "yedi kat arz" ifadesinin yedi iklime hamledilmesini, sözü yerinden uzaklaştırma, niza'a boğma, mesnetsiz Kur'ân ve hadise muhalefet olarak değerlendirmişlerdir [488]. Gezegenlerden her biri kendi seması içinde bir arz gibidir. Onlarda da Allah'ın birtakım yaratıkları vardır, insan da var mı yok mu, Allah bilir. İbn Abbas'dan bir rivayette "Yedi arz denizlerle ayrılmıştır. Hepsini sema kaplar," denilmesi, dünyanın yedi kıtasını akla getirmektedir [489]. Fennin bugün en çok benimsediği nazariyeye göre: "Yer küre ilk oluşunda kızgın bir gaz halinde idi. Kendi çevresinde dönen bu gaz, giderek soğudu, hacmi küçüldü ve katılaştı. Milyonlarca yıllık yavaş bir oluşumun sonunda, bugünkü biçimini aldı. Dünyamızın soğuyan dış kısmı katı, iç yüzü ise sıcaktır. Sıcak su kaynaklarının bulunuşu, derinlere inildikçe sıcaklığın artması, volkanlardan çıkan lavların sıcak oluşu gibi sebeblerle dünyanın iç kısmının sıcak olduğu isbat edilmektedir. Şimdi fen bilgileri yerküreyi beş katmana ayırmaktadır: Atmosfer (hava küre), hidrosfer (su küre), litosfer (taş küre), pirosfer (ateş küre), marisfer (ağır küre). Ateş küre 2900 km. kalınlıkta, sıcaklığı 2000 derece olan, silisyum, magnezyum, nikel ve demir gibi maddelerin akıcı hamur eriyiği halinde bulunduğu magma tabakasıdır. İlim adamları yer kabuğunu oluşturan kara parçalarının bu tabaka özerinde yüzdüğünü düşünürler. Yerkürenin bu iç tabakasındaki mayi maddelerin meydana getirdiği basınç arzın göbek kısmında dalgalar hâsıl ediyor. Bu dalgalar yeryüzüne vardıkları zaman bize kötü haberler getiren depremleri oluştururken, diğer taraftan arzın içinde geçirdikleri uzun seyahatlere dair faydalı bilgiler de getirirler. Bu dalgalar, arzın iç yapısı ve terkibinin uniform (bir'şekilde) olmayışından her tabakada aynı hızla yayılmıyorlar. Ancak aynı derinlikteki dalgalar aynı hızla yayılıyorlar. Bu durum bile arz içinin aynı derinlikteki malzemesiyle terkibinin aynı, fakat muhtelif derinlikler için muhtelif olduğunu gösteriyor. Şu halde yerkürenin içini karmakarışık istif edilmiş bir kütle gibi değil, belki soğan zarları gibi dizilmiş tabakalardan mürekkep addedebiliriz. Bir zelzele vuku'unda en dikkate şayan ve en çok hasar yapan dalgalar yeryüzüne yakın seyreden yüz dalgalarıdır [490]. Müsbet ilmin bugünkü neticelerinin Arz'ın yedi kat oluşu hakkında yeterli izahat getirdiği söylenemez. Ancak yeryüzünün soğan zarı gibi kat kat olduğunu ifade etmektedir. İşin gerçeğini en İyi bilen Allah'tır. [491] [466] Bakara: 2/29; Talâk, 65/12 [467] İsrâ: 17/44; Mu'minun, 23/17, Târik, 86/12,41; Mülk, 67/3; Nûh, 71/15; Nebe, 78/12 [468] Bakara: 2/29 [469] Fussilet: 41/12-11 [470] Nebe: 78/12 [471] Mülk: 67/3 [472] Mu'minun: 23/17 [473] Elmalılı, Hak Dini Kur'ân Dili, VII, s. 5164-5164. [474] Sâd: 37/6 [475] Mülk: 67/5 [476] Türk Ansiklopedisi, {XVI, s. 41-42. M.E.). Basımevi, 1968, Ankara, Prof. Dr. Thomas L. Swihan'tan terceme: Dr. M. Ünal Akyol, Astrofizik ve Yıldızlar Bilgisi, (Ege Üniversitesi Astronomi Kürsüsü Basımevi, İzmir, s. 184,1970.) [477] Mülk: 67/5 [478] Sâffât: 37/6 [479] Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih Terceme ve Şerhi, II, s. 261-279'dan kısaltarak ve sadeleştirilerek alınmıştır. [480] Zekeriyya ibn Muhammed ibn Mahmud el-Kazvînî, Kitabu Aca'ibi'I-Mahlûkat ve garaibi'l-mevcudât, s. 14-15. [481] İbn Kesîr, IV, s. 425. [482] RM, 1, s. 217. [483] Bakara: 2/29 [484] Seyyid Kutub, Fi Zılali'l-Kur'ân, I, s. 61, (Lübnan-Beyrut, 4. baskı) tarihsiz. [485] Talâk: 65/12 [486] RM, XXVIII, s. 142-145. [487] Bey., 11, s. 485. [488] İbn Kesir, IV, s. 385. [489] Elmalılı, Hak Dini Kur'ân Dili, VII, s. 5078-5082. [490]Ord. Prof. Dr. Salih Murat Uzdilek'in "Değişen Dünyanın Sırlan" İsmiyle muhtelif makale ve konferanslarından meydana gelen, 1947'de basılan eserinden, İzmir'de 1973'de çıkan Tek Yol dergisinin iktibası, sayı: 10, s. 21-23. [491] Veli Ulutürk, Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı, İnsan Yayınları: 90-98. Konu Başlığı: Ynt: Gökler ve Yer Yedi Kattır Gönderen: Rüveyha üzerinde 07 Aralık 2014, 22:36:04 Esselamu Aleyküm ve Rahmetullah..Gökleri ve yeri , yedi katı yaratan Rabbime hamdü senalar olsun..Mevlam şu geçici dünya üzerinde hayırlı bir ömür yaşamayı nasip eysin..Mevlam razı olsun.
Konu Başlığı: Ynt: Gökler ve Yer Yedi Kattır Gönderen: Pelinay üzerinde 25 Aralık 2014, 19:25:10 Ve aleykumusselam ve rahmetullahi;Amin ecmain inşallah abla...
Allah razıo lsun.konuyu daha detaylı öğrendim inşallah.. Rabbim bu kocaman ilim deryasından bizlere de bir yudum ihsan ve ikram eylesin inşallah.. |