๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 12 Şubat 2011, 17:45:18



Konu Başlığı: Gayri Müslimlerin Yiyeceklerini Yemek Ve Ka­dınlarını Nikahlamak
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 12 Şubat 2011, 17:45:18
Gayr-i Müslimlerin Yiyeceklerini Yemek Ve Ka­dınlarını Nikahlamak

 Kur'an-ı Kerim gayr-i müslimlerle nikâh akdini iki ayrı kategoride ele alır. Biri Allah'a iman etmeyen ve ona şirk koşan kâfirler, diğeri kitap ehli olan kafirlerle nikâh akdidir. Dolayı­sıyla biz bu konuyu iki ayrı başlık altında mütalaa edeceğiz. [303]

a- Kitap Ehli Kadınlarla Nikâh Akdi Yapmak

 Kur'an-ı Kerîm kendilerine kitap gönderilmiş Yahûdî ve Hristiyan kadınlarla evlenmeyi caiz görmüştür. Her ne kadar bunlar dinlerinin aslını değiştirmiş olsalar da aslı semavî olan bir dine mensup olduklarından İslam onlara karşı, batıl dinlere mensup olan diğer milletlerden ayrı olarak hususi hükümler getirmiştir. Nitekim Allah Teala, müslümanlarm yiyeceklerini ehl-i kitaba, ehl-i kitabın bizatihi haram olmayan yiyeceklerini de müslümanlara helâl saydığı gibi kadınlarıyla evlenmeyi de helâl sayarak şöyle buyurmuştur: “Bugün size temiz ve güzel şeyler helâl kılınmıştır. Kendilerine kitap verilen (yahûdî, hristiyan vb. kimse)lerin yiyeceği size helâldir, sizin yiyeceği­niz de onlara helâldir. Mü'min kadınlardan iffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar/ el-muhsanât da namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tut­mamak üzere mehirlerini vermeniz şartıyla size helâldir.”[304]

Ayette zikredilen temiz ve güzel şeylerden maksat, Kur'an ve sünnetin yasaklamadığı, umumiyetle insanların iğrenç telakki etmedikleri yiyecek ve içeceklerdir. Batıl da olsa, aslı semavî olan dinleri bulunduğu için, ehl-i kitabın, kendi dini inançlarına göre yenmesi helâl olacak şekilde kestikleri hay­vanlardan ve -domuz gibi İslam'ın yasakladıkları hariç olmak üzere- diğer yiyeceklerinden müslümanlarm da yemeleri caiz­dir.

Ancak muhsanat olmak ve zina yapmamak kaydıyla ka­dınlarının nîkahlanmasının caiz olduğu da aynı âyetle sabit olmasına rağmen bu mesele alimler arasında ihtilaf mevzuu olmuştur. Alimler bir taraftan ehl-i kitab kadınlarının nikahla­nıp nikah lanamayacağım tartışırken diğer taraftan âyette geçen muhsanatla ne kastedildiği konusunu münakaşa mevzuu etmiş­lerdir.

Bu çerçevede bir kısım alimler, Kur'an'ın yahûdî ve Hristiyanların, Allah hakkındaki inançlarından bahsederken “Yahudiler, “Üzeyr Allah'ın oğludur” dediler. Hristiyanlar da “Mesih Allah'ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla gevele­dikleri sözlerdir. (Sözlerini) Önceden kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. (Sözlerini) önceden kâfir olmuş kim­selerin sözlerine benzetiyorlar. Nasıl da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar.”[305] “Şüphesiz, “Allah, Meryem oğlu mesihtir” di­yenler andolsun ki kâfir olmuşlardır.” [306] ve “Andolsun ki “Allah, üçün üçüncüsüdür” diyenler de kâfir olmuşlardır. “Hal­buki bir tek ilâhtan başka hiç bir ilâh yoktur. Eğer diye geldik­lerinden vaz geçmezlerse, içlerinden kâfir olanlara acı bir azap vardır.” [307] şeklindeki âyetleri esas alarak ehl-i kitap kapsamı­na giren insanların da kafir olduklarını, bu inançlarından dolayı da kadınlarının nikahlanmasının caiz olmadığını ifade etmişler­dir.

Nitekim sahabeden Abdullah İbn Ömer bu şekilde düşü­nenlerin başında gelir. İbn Ömer ehl-i kitabın yiyeceklerinde bir beis görmezken kadınlarının nikahtanmasını kerih görürdü.[308]

Nafi'den rivayete göre îbn Ömer'e Yahudi ve Hristiyan kadınların nikahlanıp nikahlanamayacağı sorulunca, Allah Teala müslümanlara, müşrik kadınları (nikahlanmalarını) haram kılmıştır. Ben, “Bir kadının, Meryem oğlu İsa'nın veya Allah kullarından bir kulun rabbi olduğunu söylemesinden daha bü­yük bir şirk bilmiyorum”[309] demiştir.

Meymûn İbn Mihrân'da rivayete göre şöyle demiştir: “İbn Ömer'e:

“Biz, ehl-i kitabın bizimle birlikte oturup kalktığı bir yerdeyiz. Binaenaleyh kadınlarını nikahlayıp yemeklerini yiye­bilir miyiz?” dedim. İbn Ömer, cevap olarak, tahlil ve tahrim âyetlerini okudu. Ben:

“Senin okuduğunu biz de okuyoruz. Ka­dınlarını nikahlayıp yemeklerini yiyebilir miyiz?” dedim. Bunun üzerine İbn Ömer, tahlil ve tahrim âyetlerini [310] tekrar etti.”[311]

İbn Ömer, sözdizimi bakımından bu iki âyetten birinin helâlliği, diğerinin haramhği iktiza ettiğini görünce, bu konuda tevakkuf etmiş ve ehl-i kitabın kadınlarını nikahlamanın mübahlığını kestirip atmamıştır.[312]

Bu rivayetler esas alındığında ehl-i kitabın kadınların nikâhlanmasına karşı gibi görünen İbn Ömer'in bu konuda katı ve değişmez bir tutum içerisinde olmayıp tevakkuf halinde oldu­ğunu söyleyebiliriz.

Bununla birlikte en-Nahhâs şöyle demiştir: “İbn Ömer'in bu görüşü, kendileriyle hüccet sabit olan çoğunluğun görüşüne aykırıdır. Zira sahabe ve tabiundan bir cemaat, ehl-i kitabın kadınlarını nikahlamanın helâl olduğu görüşüne sahip olmuş­lardır. Zira sahabeden; Osman, Talha, İbn Abbas, Cebir ve Huzeyfe; tabiinden; Said İbnü'l-Müseyyeb, Said İbn Cübeyr, Hasan, Mücahid, Tavus, İkrime, Şa'bi, İbrahim ve Dahhâk bunlar arasındadır. Fukahâu'l-Emasâr (Mekke, Medine, Küfe, Bağdat, Basra ve benzeri gibi büyük şehirlerin fakihleri)” [313] ile dört mezhep imamı da bu görüştedir.[314]

 Cumhurun Bu Husustaki Delilleri:

 1- Cumhur, “Ehl-i Kitaptan olan kâfirlerde, (Allah'a eş koşan) müşriklerde Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Halbuki Allah rahmetini dilediğine tahsis eder. Al­lah büyük lütuf sahibidir.”[315] kavliyle, “Apaçık delil kendile­rine gelinceye kadar ehl-i kitaptan ve müşriklerden inkâr eden­ler küfürden ayrılacak  değillerdi.” [316] kavline binaen  “el-müşrikât” lafzının, kitap ehlini kapsamayacağı görüşüyle ihticac ederler. Zira bu âyetlerdeki “müşrikler” ifadesi “kitap ehli” üzerine atıf yapılmıştır. Atıf ise ma'tuf ile ma'tufun aleyh'in birbirine mugayir olmasını gerektirir. Dolayısıyla “müşrikler” lâfzının zahiri kitabileri içine almaz.[317]

2- Cumhur bu meselede kitabîlerle evlenmenin mübahlığı konusunda seleften rivayet edilen şu haberlerle istidlal etmiştir:

Katade âyetin tefsiri hususunda; “el-Müşrikât= müşrik kadınlar” ile murad olunan, Arapların arabların okuyup amel edecek her hangi bir kitapları olmayan müşrik kadınlarıdır, demiştir.[318]

Hammad îbn Seleme'den rivayete göre şöyle demiştir:

“Ben, Saîd İbn Cübeyr'e, Yahûdî ve Hristiyan kadının nikâhını sordum, Said,

“Bir beis yok” dedi. Ben,

“Allah Teala, müşrikeleri iman edinceye kadar nikahlamayın, demiyor mu?” deyince, o,

“Onlar putperest ve mecûsîlerdir.” dedi.”[319]

Rivayete göre Osman İbn Afvan, Hristiyan olan Naile Bintü Ferâfıse el-Kelbîye ile hanımları üzerine evlenmiştir,[320]

Talha İbn Ubeydillah'ın Şam ehlinden Yahûdî bir kadınla evlendiği rivayet edilmiştir.[321]

3- Cumhura göre Bakara süresindeki “Ey iman edenler! Allah'a ortak koşan kadınlarla, onlar iman etmedikçe evlenme­yin.” âyetinin, Mâide süresindeki “.. daha önce kendilerine ki­tap verilenlerden elmuhsanât/iffetli kadınlar da namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere mehirlerini verme­niz şartıyla size helâldir.” âyetini neshetmesi mümkün değildir. Çünkü Bakara suresi (221. âyeti) ise, daha sonra nazil olan âyetlerdendir. Nesh kuralına göre ancak sonra nazil olan âyet, bir önceki âyeti neshedebilir. Aksi mümkün değildir.[322]

4- Şakîk İbn Seleme şöyle demiştir: “Huzeyfe Yahudi bir kadınla evlenince Ömer kendisine,

“O kadını bırak” diye mektup gönderdi.  Huzeyfe Ömer'e yazdığı cevabı mektubunda;

“Bu kadının bana haram olduğunu mu zannediyorsun ki onu bıraka­yım?” diye sordu. Ömer,

“Hayır, o kadının sana haram olduğunu idda etmiyorum,  fakat,  onlardan zinâkârlara çatarsınız diye korkuyorum,” şeklinde cevap gönderdi.[323]

Hz. Ömer ile Huzeyfe arasında yapılan karşılıklı bu mektuplaşma, Hz. Ömer'in bu nehyi, kitabî kadınların nikâhlanmasını haram saydığından dolayı değil, ihtiyat ve sakındırma kabilinden yaptığına delalet etmektedir.[324]

5- Cumhur Abdurrahman İbn  Avfın  Resûlullah (s.a.v)'den rivayet ettiği şu hadisle istidlal etmişlerdir:

Resûlullah (s.a.v) mecûsîler hakkında: “Siz mecûsilerle yaptı­ğınız işlerde kitap ehli ile yaptığınız işlerdeki gibi hareket edi­niz. Yalnız mecûsilerin kadınlarını nikahlamayın, kestikleri hayvanların etlerini yemeyin.”[325] buyurmuştur.

Ehl-i kitabın kadınlarını nikahlamak caiz olmasaydı, Resûlullah (s.a.v)'in “Siz mecûsilerle yaptığınız işlerde kitap ehli ile yaptığınız işlerdeki gibi hareket edin. Yalnız mecûsîlerin kadınlarım nikahlamayın, kestikleri hayvanların etlerini yemeyin” demesinin bir anlamı olmazdı.

Taberî bu konuda şöyle der: “... Serdettiğimiz görüşler içerisinde âyetin te'viline en lâyık olanı Katâde'nin beyan ettiği şu görüştür: Allah Teala 'Allah'a ortak koşan kadınlarla, onlar iman etmedikçe evlenmeyin.' kavliyle kitap ehli olmayan müş­rik kadınları kastedmiştir. Ayet zahîri itibariyle âmm, bâtını itibariyle hâss olup ondan hiç bir hüküm neshedilmemiş ve ona ehl-i kitabın kadınları dahil değildir. Zira Allah Teala, “.. daha önce kendilerine kitap verilenlerden el-muhsanât/iffetli kadınlar da namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere mehirlerini vermeniz şartıyla size helâldir.” [326] Kavliyle mü'min kadınların nikâhını mubah kıldığı gibi, ehli kitabın iffetli ka­dınlarından nikahlamalarını da mübâh kılmiştır. [327] Hz. Ömer­'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Müslüman erkek, Hristiyan kadınla evlenebilir. Hristiyan erkek müslüman kadınla evlenemez. Burada Hz. Ömer, Talha ve Huzeyfe'nin yahûdî ve hristiyan kadınla evlenmesini insanlar bu konuda onlara uyarak müslüman kadınlara rağbet göstermeyecekleri endişesinden ötürü veya başka sebeplerden dolayı kerih görmüş ve evlendikleri hristiyan ve yahûdî kadınları salıvermelerini emretmiş­tir.[328]

Cassâs (ö. 370/981)'ın Ahkâmü'l-Kur'ân'ında belirttiğine göre Allah Teala'nın, “...daha önce kendilerine kitap verilenler­den el-muhsanât/iffetli kadınlar...” [329] kavlindeki “el-Muhsanât” ile ne kastedildiği hususunda alimler arasında ihtilâf edilmiştir.

Hasan, Şa'bî, îbrahim ve Süddî'den, “bunlar iffetli olan kadınlardır' dedikleri rivayet edilmiştir. Hz. Ömer'den; ona göre de âyetteki 'el-Muhsanat' ile kastedilen manânın bu olduğu ri­vayet edilmiştir.

Şakîk İbn Seleme şöyle demiştir: “Huzeyfe Yahûdî bir kadınla evlenince Ömer kendisine,

“O kadını bırak” diye mektup gönderdi. Huzeyfe Ömer'e yazdığı cevabî mektubunda;

“Bu kadının bana haram olduğunu mu zannediyorsun ki onu bıraka­yım?' diye sordu. Ömer,

“Hayır, o kadının sana haram olduğunu iddia etmiyorum, fakat, onlardan zinâkârlara çatarsınız diye korkuyorum,” şeklinde cevap gönderdi. [330] Bu ifade, Hz. Ömer'e göre âyetteki ihsandan maksadın, iffetli bulunmak oldu­ğuna delalet etmektedir.

Mutarrif, Allah Teala'nın “...daha önce kendilerine kitap verilenlerden el-muhsanât/iffetli kadınlar...” âyeti hakkında Şa'bi’den naklen şöyle demiştir: “Yahûdî ve Hristiyan kadının ihsanı, cünüplükten yıkanması ve iffetini korumasıdır.”[331]

İbn Ebî Nüceyh, Mücâhid'den bu âyetteki “muhsanat'ın hür kadınlar olduğunu rivayet etmiştir.”[332]

Netice itibariyle iffetli olmaları, zina etmemeleri, câriye ve mü'minlerle harp halinde olmamaları kaydıyla müslümanların kitabî olan kadınlarla evlenmeleri İbn Ömer'den nakledilen tevakkufî muhalefetin dışında cumhûr-u ulemanın ittifakıyla caizdir. Şayet câriye statüsünde ve harp halinde olur­sa, çocukların dâru'l-harpte terkedilmesi ve annesinin onları haram olan işlerde çalıştırmasının muhtemel olması illetine binaen bazı alimler tarafından kerih görülmüştür.[333]

Gerçi bugün zina yapmamış olan batılı bir hrıstiyan kadı­nı bulmak gerçekten çok zordur. Bununla beraber bir zaruret söz konusu olursa, müslüman son görüşle amel edebilir. Buna mukabil, müslüman kadınların kitabî ve müşrik erkeklerle ev­lenmeleri asla caiz değildir. [334]

 b- Müşrik Kadınların Nikâhlanması

 Allah Teala, yukarıda beyan ettiğimiz esaslar dahilinde mü'min erkeklerin kitabî kadınlarla evlenmelerini mubah kılar­ken müşriklerle nikâh akdi yapmayı kadın olsun, erkek olsun mü'minlere kesin olarak yasaklamaktadır. Nitekim Bakara Sure­sinde bu yasağı açıkça ifade ederek şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler! Allah'a ortak koşan kadınlarla, onlar iman etmedikçe evlenmeyin. Allah'a ortak koşan bir kadın ho­şunuza gitse bile, inanan bir câriye ortak koşan (hür) bir kadın­dan daha hayırlıdır. Ortak koşan erkekler de inanıncaya kadar, onları (kadınlarınızla) evlendirmeyin. Allah'a ortak koşan hür bir erkek hoşunuza gitse dahi, inanan bir köle ortak koşan bir adamdan daha hayırlıdır. (Zira) Onlar sizi cehenneme çağırırlar. Allah ise, izniyle sizi cennete (girmeye) ve mağfirete çağırır. İnsanlara âyetlerini açıklıyor ki öğüt alsınlar.”[335]

Burada Yüce Allah, mü'min erkeklere müşrik kadınlarla evlenmeyi, müşrik erkeklere de mü'min kadınları nikâhlamayı haram kılmaktadır. Bundaki hikmet ise şudur: Müşriklerle be­raber oturup kalkmak, onlarla beraber yaşamak, dünya sevgisi, dünya hayatına dalıp gitmek ve ahiret yurduna dünyayı tercih etmek duygularını hareket geçirir. Diğer bir ifade ile onlar, ayette de açıkça zikredildiği gibi, mü'minleri cehenneme çağı­rır. Allah ise, indirmiş olduğu şeriatiyla, vermiş olduğu emir ve yasaklarla mü'minlerin cennet ve mağfiret yolunda yürümelerini istemektedir. O halde mü'mine düşen, her zaman için bunu ha­tırda tutması ve uyanık olmasıdır. Çünkü bu ayetler, sadece bu hususu açıklamak için nazil olmuştur. [336]

[303] Mikdat Öccü, Kur’an’da Veli Ve Velayet, Suffe Yayınları, İstanbul, Ocak 1997: 134.

[304] Maide: 5/5.

[305] Tevbe: 9/30.

[306] Maide: 5/17.

[307] Maide: 5/73.

[308] Cassas, a.g.e. 11/324,325.

[309] Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâm, 111/46; Cassas, a.g.e. 11/325.

[310] Tahlil âyetinden kasıt:"., daha önce kendilerine kitap verilenlerden elmuhsanât/iffetli kadınlar da namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere mehirlerini vermeniz şartıyla size helâldir." Mâide: 5/5 ayeti; Tahrim âyetinden maksat da: "Ey iman edenler! Allah'a ortak koşan kadınlarla, onlar İman etmedikçe evlenmeyin. İmanı olmayan bir kadın sizi imrendirse bile, iman etmiş câriye elbette ondan daha hayırlıdır." Bakara: 2/221 âyetidir.

[311] Cassas, a.g.e. 11/325.

[312] Cassas, a.g.e. 11/325; Kurtubî, a.g.e, 111/46.

[313] Kurtubî, a.g.e, ni/46; Cassas, a.g.e. 11/325.

[314] Sâbûnî, M. Ali, Revâiu'l-Beyân, 1/287. Mikdat Öccü, Kur’an’da Veli Ve Velayet, Suffe Yayınları, İstanbul, Ocak 1997: 134-137.

[315] Bakara:2/105.

[316] Beyine: 98/1.

[317] Kurtubî, a.g.e, III/46; Sâbûnî, a.g.e, 1/287.

[318] Sâbûnî, a.g.e, I/288.

[319] Cassas, a.g.e. II/325.

[320] Cassas, a.g.e. II/325.

[321] Bkz: Cassas. a.g.e, II/325; Hazin, Lübabü't-Tenzîl ve Hakâiku't-Te'vîl, (Mecmâu't-Tefasîr içinde), 11/337; Ayrıca bkz: Zühaylî, EI-fıkhu'1-İslâmi ve Edilletühu,VIII/152.

[322] Kurtubî, a.g.e, 3/46; Sâbûnî, a.g.e, 1/288.

[323] Taberî, Câmiu'l-Beyân, 11/390; Cassas, a.g.e, II/325; Sâbûnî, a.g.e, 1/288.

[324] Sâsbûnî, a.g.e, 1/288.

[325] Malik İbn Enes, el-muvatta', (Ebû Mus'ab ez-Zührî el-Medînî rivayeti), I. Baskı, Beyrut, 1992,1/289.

[326] Maide: 5/5.

[327] Taberî Câmiu'l-Beyân, ü/389.

[328] Taberî, ag.e, 11/390.

[329] Maide: 5/5.

[330] Taberî, Câmiu'l-Beyân, 11/390; Kurtubhi, a.g.e, 3/46; Cassas, a.g.e, 11/325; Sâbûnî, a.g.e, 1/288.

[331] Cassas, a.g.e. 11/325.

[332] Cassas, a.g.e. 11/325.

[333] Bkz: Kurtubî, a.g.e. III/47.

[334] Mikdat Öccü, Kur’an’da Veli Ve Velayet, Suffe Yayınları, İstanbul, Ocak 1997: 137-142.

[335] Bakara: 2/221.

[336] Mikdat Öccü, Kur’an’da Veli Ve Velayet, Suffe Yayınları, İstanbul, Ocak 1997: 142-143.