๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 26 Mart 2011, 22:27:52



Konu Başlığı: Fıskın Dinî Niteliği
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Mart 2011, 22:27:52
Fıskın Dinî Niteliği
                       

 
Kur'an'da, fısk olarak değerlendirilen bazı tutum ve davranışlar, küfür ve dalâlet kavramlarıyla ilintili olarak belirtilir.[524]

 A) Fısk-Küfür İlişkisi:

 Bazı âyetlerde fısk'ın doğrudan "küfür" (inançsızlık) kavramı anlamında veya onunla ilgili olarak kullanıldığını görüyoruz. Bu çeşit âyetleri, beş ana grupta toplayabiliriz.

1) Ehli kitabı konu alan âyetler:

"Kitap ehli inanmış olsalardı, kendileri için daha hayır­lı olurdu. İçlerinde inananlar olmakla beraber, pekçoğu yoldan çıkmıştır."[525]

Bu âyette, inananlar ile fâsıklar zıt kutupta gösterilmiştir: mü'minler x fâsıklar. Buna göre, fısk=küfr sonucu çıkarılabilir.

2) Müminleri konu alan âyetler:

"(..) Çünkü onlar (inanıp yararlı iş yapanlar), bana kul­luk eder, hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar. Bundan sonra inkâr (küfr) eden kimseler, işte onlar artık yoldan çıkmış (fâsık) olanlardır."[526]

Bu âyete göre kâfir, fâsık demektir: kâfîr=fâsık; yani fısk=küfr.

"(..) Ama Allah size imam sevdirmiş, onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkarcılığı (küfr), yoldan çıkmayı (fusûk) baş kaldırmayı (isyan) size iğrenç göstermiştir(..)"[527]

Bu âyet, imanı bir tarafa, küfür, fusûk ve isyanı ise öbür ta­rafa koyarak zıtlıklarım belirtmiştir. Bir iman-fusûk sözedilebilirse de, küfür ile fusûk'un farklı olduğu da görülür:iman x küfür-fusûk-isyan.

3) Mü'min-fâsık karşılaştırması yapan âyetler:

"İnanan kimse (mü'min), yoldan çıkmış (fâsık) kimseye benzer mi? Bunlar bir olamazlar."[528]

Bu âyet çok açık bi­çimde, mü'min-fâsık karşıtlığını belirtir: mü'min x fâsık.

4) Fâsıkların inanmayacağını belirten âyet:

"Böylece, fâsık olanların inanmayacaklarına dair rabbinin sözü gerçekleşmiştir."[529]

Bu âyete göre fısk'ın sonu­cu, imansızlıktır: fısk - imansızlık.

5) Küfr'ün sonunu fısk'a bağlayan âyetler:

"İnkâr (küfr) edenler, ateşe sunuldukları gün, onlara 'Dünyadaki hayatınızda sizin için güzel olan her şeyi har­cadınız, onların zevkini sürdünüz. Ama bugün, yeryüzün­de haksız yere (küstahça) büyüklük taslamanızın (istik-bâr) ve yoldan çıkmanızın (fısk) karşılığında alçaltıcı bir azap göreceksiniz."[530]

Bu âyet, küfr'ün cehenneme yol aç­masını, istikbâr ve fısk'a bağlamıştır: küfr > ateş/istikbâr + fısk.

"Peygamberlerden azim sahibi olanlar gibi sabret. İnkarcılar (kâfirler) için acele etme. Onlar, kendilerine söz verileni gördükleri gün, dünyada sadece gündüzün bir müddeti eğlendiklerini sanırlar. Bu bir bildiridir. Yoldan çıkmış/sapkın olanlardan (fâsıkûn) başkası mı yok edi­lir?"[531]

Bu âyet, küfr'ün yok edilmeye, fısk dolayısıyla se­bep olduğunu gösteriyor. Bunu şöylece gösterebiliriz: küfr > helâk/fısk.

Bir yaklaşıma göre küfür, Kur'an'da yalnızca olumsuz sayılan tüm dinî-ahlâki değerlerin en kapsamlı kelime karşılığı olmakla kalmamakta, aynı zamanda tüm "olum­suz" nitelikler sisteminin merkezi işlevini de yerine getir­mektedir. Sistemi kavramaya yarayan, anahtar terimler beş tanedir: 1) Fısk/fusûk, 2) Fecr/fücur (Fâcir), 3) Zu­lüm (zâlim), 4) î'tidâ (Mu'tedi), 5) İsraf (Müsrif). Fâsık'ın ve aynı şekilde kalan dört terimin de anlamsal kurgu açısın­dan kâfirle ortak birçok yanı bulunmaktadır, hatta bir çok durumda bunlar arasında ayrıma gitmek fevkalade zorlaşmaktadır. Göründüğü kadarıyla, belli bir dereceyi aştığında küfür, fıska dönüşmektedir. Yani fısk, küfrün daha ileri bir derecesidir, -Beydâvî'nin belirttiği gibi-fâsik, kâfirin çok inatçı bir türüdür.[532] Buna göre, küfr-fısk ilişkisi, şöylece belirtilebilir:

Küfr + küfr + ... = Fısk.

Bu yaklaşımın uygulanabileceği âyetler, ancak son gruptaki âyetler olabilir. Çünkü ancak bu âyetlerde, fısk'ın küfr'ün ileri derecesi olduğu sonucu çıkarılabilir.

Anlaşılan odur ki, fısk, imandan küfre geçişin bazan kuvvetli bir tehlike halini alabildiği hassas bir nokta oluş­turabilmektedir.[533]

 B) Fısk-Dalâlet/Hidâyet İlişkisi:

 Fısk-dalâlet arasındaki ilişkiden söz eden âyetleri, dört ana grupta toplayabiliriz:

1) Dalâlet-Fısk eşitliğini belirten âyet:

"(..) İnananlar bu örneğin rablerinden bir gerçek oldu­ğunu bilirler. İnkâr (küfr) edenler ise, "Allah bu misalle neyi murad etti?' derler. O, bu misalle birçoğunu saptırır, bir çoğunu yola getirir. Onunla saptırdığı, yalnız fâsıklardır."[534]

Bu âyetteki zıtlıkların dizilişi, şöyledir:

mü'minler x kâfirler, dalâlet x hidayet, dalâlet x fâsikûn (fısk). Âyetin, dalâleti fısk'a eşit tuttuğu açıkça görülüyor.

Burada sözün yalnızca fâsıklara hasredilmesi fısk'ın onları dalâlete müsaid hale getirdiğini ve ona yönelttiğini anlatmak içindir.

2) Zarar-fısk  eşitliğini, ittîkâ  gerektiğini  belirten âyetler:

"(..) Alış-veriş yaptığınızda şahit tutun. Kâtibe de, şahi­de de zarar verilmesin. Eğer zarar verirseniz, doğru yol­dan çıkmış (fusûk: günahkârca davranış yapmış) olursu­nuz. Allah'tan sakının. Allah, size öğretiyor. Allah, herşeyi bilir."[535]

Bu âyet, imanla ilgili bir konudan sözetmediği için, dalâlet sözcüğü doğrudan yer almamıştır. Takva ile hidayet arasında doğrudan ilişki kuran âyetler[536] dolayı­sıyla, hak yol üzere olmak anlamıyla ilişkisi kurulabilir:

zarar= fusûk x ittikâ.

3) Fısk'ın imansızlığa yol açtığını belirten âyet:

"İşte gerçek rabbiniz Allah budur. Gerçeğin (hak) dışın­da sadece sapıklık vardır. Öyleyse nasıl olup da döndürü­lüyorsunuz? Böylece, fâsık olanların inanmayacaklarına dair rabbinin sözü gerçekleşmştir."[537]

Bu âyetteki yargı dizisi, şöyledir:

hak x dalâl//fısk - imansızlık.

4) Fısk-hidâyet zıtlığını belirten âyetler:

Bir bölük âyet, Allah'ın fâsıkları doğruya (hidâyete) eriştirmeyeceğini anlatır. Buna göre fısk, hidâyete, yani doğruya ve güzele giden yolda en büyük engellerden biri­dir:

" (..) Allah'tan sakının, dinleyin. Allah fâsık kimseleri doğruya eriştirmez."[538]

Bu âyetteki yargı dizisi, şöyledir:

İttîkâ + hidayet x fâsikûn (fısk).

"De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler, sizce Al­lah'tan, peygamberinden ve Allah yolunda savaştan (cihad) daha sevgili ise, Allah'ın buyruğu gelene kadar bek­leyin. Allah, fâsık kimseleri doğru yola eriştirmez."[539]

Bu âyetteki yargı dizisi şöyledir:

dünya > Allah + peygamberi + cihad -Allah'ın buyruğu// hidayet x fısk.

"Onların (münafıkların) ister bağışlanmasını dile, ister dileme, birdir. Onlara yetmiş defa bağışlanma dilesen bi­le, Allah onları bağışlamayacaktır. Bu Allah'ı ve peygam­berini inkâr (küfr) etmelerinden ötürüdür. Allah, yoldan çıkmış (fâsık) topluluğu doğru yola eriştirmez."[540]

Bu âyetteki yargı dizisi şöyledir:

af x küfr// hidayet x fısk.

"Andolsun ki Nuh'u ve İbrahim'i biz gönderdik. İkisinin soyundan gelenlere peygamberlik ve kitap verdik. Soyla­rından gelenlerin kimi doğru yoldadır (muhtedi), birçoğu da yoldan çıkmıştır (fâsık)."[541]

Bu âyetteki yargı dizisi şöy­ledir:

hidayet (muhtedi} x fısk (fâsık)

"Musa milletine ' Ey milletim! Beni niçin incitirsiniz? Oysa, benim size gönderilmiş Allah'ın bir peygamberi ol­duğumu biliyorsunuz.' demişti. Ama onlar yoldan sapın­ca, Allah da onları saptırmıştı. Allah, yoldan çıkan (fâsık) topluluğu doğru yola eriştirmez."[542]

Bu âyetteki yargı dizi­si şöyledir:

insanın sapması-Allah'in saptırması// hidayet x fısk.

Bütün bu âyetlerden zıtkavram yoluyla, dalâletin sebe­binin fısk olduğu anlaşılır. Allah, başlangıçta hidâyet fıt­ratı üzere yarattığı kullarından hiçbirini, istemedikleri halde saptırmaz. Dalâleti tercih edenler için Allah, onların kalplerinde dalâleti yaratmaktadır. Bu, onların taleplerini yerine getirmesidir. Yukarıdaki âyetlerden anlaşılacağı üzere, fâsıkların doğru yola (hidayete) eriştirilmeyişlerinin sebebi, fısk'tır. Allah'ın sünnetindeki hidayetten, akıl ve duyularla hidayete ermekten çıkmak manasına gelen fısk'tır.[543] Buradaki fâsıklardan murat, küfürden alt mer­tebede olan günahları işleyen âsiler değildir.

Bu âyetlerdeki hidayet, şöylece de yorumlanmıştır: Haksız ve günahkârca davranışlarında aşın derecede ileri giden, kötülükte inat ve ısrar gösteren kimseler, tevbe et­mek ve imana erişmek konusundaki bütün yatkınlıklarını kaybetmişlerdir.[544]

 C) Şirk- Fısk İlişkisi:

 Müşrikler, münafıklara üstün gelirse, ne bir yakınlık, ne de bir ahid (andlaşma) gözetirler. Kalpleriyle istemez­ken, ağızlarıyla hoşnut etmeye uğraşırlar. Onların pek ço­ğu fâsıktır.[545] Fâsık olanların inanmayacağı, Allah'ın ger­çekleşmiş sözüdür.[546]

 Fışkın Ahlâki Niteliği:

 Kur'an'da, hıyanet (ahde vefasızlık), istikbâr, fesat ve zulüm gibi bazı tutum ve davranışlar, fısk ile ilintisi kuru­larak ele alınır.[547]

 A) Fısk-Hıyanet (Ahde Vefasızlık) İlişkisi

 Fâsık'ların tutum ve davranışlarında görülen ortak yönlerden birisi de, ahde vefasızlık (hıyanet/sadakatsizlik) tutumunu benimsemiş olmalandır. Bu açıdan fâsıkları, beş grupta ele alabiliriz:[548]

 1- Münafık-Fâsıklar:

 Münafık fâsıkların en belirgin özelliği, ahde vefasız oluşlandır. Nifak, bir inanç aldatmacasıdır, dinsel riyadır. Nitekim, münafıklann bu özellikleri, şöylece, belirtilir:

"İki­yüzlüler sana gelince, 'senin şüphesiz Allah'ın peygamberi olduğuna şehadet ederiz' derler. Allah, senin kendisinin peygamberi olduğunu bilir. Bunun yanında Allah, ikiyüz­lülerin yalancı olduklarını da bilir. Onlar, yeminlerini kal­kan edinerek Allah'ın yolundan alıkoyarlar (uzaklaşırlar). Yaptıkları ne kadar kötüdür. Bu, önce inanıp, sonra inkâr etmiş olmalarından dolayıdır. Bu yüzden, kalpleri mühür­lenmiştir, artık anlamazlar."[549]

"Sizi hoşnut etmek için Allah'a yemin ederler. Eğer inanıyorlarsa, Allah'ı ve peygamberini hoşnut etmeleri ge­rekir. (..) İkiyüzlüler, kalplerinde olanı haber verecek bir sûrenin inmesinden çekiniyorlar. De ki: Alay edin baka­lım, Allah çekindiğiniz şeyi ortaya koyacaktır. Onlara, so­racak olursan, 'Biz eğlenip oynuyorduk' diyecekler. De ki: Allah'la, âyetleriyle, peygamberiyle mi alay ediyordunuz? Özür beyan etmeyin. İnandıktan sonra inkâr (küfr) ettiniz. İçinizden bir topluluğu affetsek bile, suçlanndan ötürü bir topluluğa da azap ederiz. İkiyüzlü erkek ve kadınlar da birbirlerindendir: Kötülüğü emreder, iyiliğe engel olur­lar. Elleri de sıkıdır. Allah'ı unuttular. Bu yüzden Allah da onlan unuttu. Doğrusu ikiyüzlüler, fâsıktır. Allah, ikiyüz­lü erkek ve kadınlara ve kâfirlere, ebedi kalacakları ce­hennemi hazırlamıştır. Orası, onlara yeter. Allah lanet et­sin! Onlara devamlı azap vardır"[550]

Bu âyetteki yargı dizi­si şöyledir: Yemin - gerçek korkusu - alay - affedilmeye­cekleri - Allah'ı unutma - cehennem.

Münafıklar, aynen şeytan gibi hemen yariyolda bırakırlar.[551] Onlar müslümanlara, kendilerinden hoşnut ol­maları için and verirler. Ama onlar razı olsa bile, Allah, yoldan çıkmış (fâsık) kimselerden hoşnut olmaz.[552]

Bu "laf çok, hareket yok" prensibi, dildeki sadakatin arkasından gelen davranış ihaneti, Kur'an âyetlerinde bir fâsıkın tipik niteliğinin belirlenmesinde kritik rolü oyna­yan öge görünümündedir.[553]

 2- Firavun Ve Yandaşları:

 Münafıkların davranışlarındaki ahde vefasızlık tulu­mu, Firavun'da ve yandaşlarında da görülür. Hz. Musa, mucizeleri gösterdiğinde gülmüşlerdi, doğru yola dönme­leri için azaba uğratılınca, Hz. Musa'dan Allah'ın verdiği ahde göre ona dua edip doğru yola erişmeye söz verdiler. Ama azap kaldırılınca sözlerinden hemen döndüler. Fira­vun, Mısır'ın tek hakimi ve Hz. Musa'dan üstün olduğunu belirtti. Milleti, kendilerini küçümsemesine rağmen ona itaat ettiler. Bu yüzden onlar yoldan çıkmış (ayarülmış) bir topluluktu.[554]

 3- Kâfır-Fâsıklar:

 Allah'ın verdiği örneği anlayamayıp sapıtan kâfir-fâsıklar, Allah'la yapılan sözleşmeyi kabulden sonra he­men bozarlar. Allah'ın birleştirilmesini buyurduğunu ayı­rırlar ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. Bu yüzden zarara uğrarlar.[555] Bu âyetlerde, şöyle bir yargı dizisi gö­rülür: kâfır= fâsık -> ahdi bozma-fesat.

Allah'ın âyetlerini inkâr (küfr) eden fâsıklar, her ne za­man bir ahidde bulunmuşlarsa, içlerinden bir takımı onu bozmuştur, zaten onların pekçoğu da inanmaz.[556] (kâfir = fâsık, ahdi bozma + inançsızlık).

Allah'ın peygamberlerden aldığı ve onların da ikrar et­tiği ahidden sonra yüzçevirenler, fâsıktır.[557] (ahid - yüz-çevirme (tevelli) - fısk).

Daha önce inanmayan ve bu yüzden Allah'ın kalplerini mühürlediği kâfirlerin pekçoğunda da ahde bağlılık yok­tur, pekçoğu da fâsıktır.[558]

 4- Müşrik-Fâsıklar:

 Müşrikler, müslümanlara üstün gelselerdi, ne bir yakı­nı, ne de bir ahid gözetirlerdi. Kalpleriyle istemezlerken, ağızlarıyla    hoşnut   etmeye    çalışırlar,    pekçokları fâsıktırlar.[559]

 5- Müslüman-Fâsıklar:

 Yolculuk sırasında ölmek üzere olan kişinin iki yaban­cı kişiyi şahit tutup vasiyet etmesini düzenleyen âyetler, böylelerinin günah işlemiş oldukları ortaya çıkarsa, ölen daha yakın hak sahibi başka iki kişinin bunların yerini alması ve bu konuda doğru olduklarına dair yemin etme­lerini, bunun daha güvenli olduğunu belirtir. Bu tedbir, şahitlik ve yeminlerini tutmalarını sağlamak içindir. Bu konuda Allah'tan sakınıp, sözlerini tutmalan gerekir. Al­lah, fâsıkları, doğruya eriştirmez.[560] Görüldüğü üzere, maddi bir çıkar için, vasiyete tanıklık edenler, vefasızlığa kapılabilirler.[561]

 B) Fısk-İstikbâr İlişkisi:

 Dünya hayatındaki istikbâr ve fısk, kâfirleri cehenne­me mahkûm etmiştir:

"İnkâr (küfr) edenler, ateşe sunuldukları gün, onlara, 'Dünyadaki hayatınızda sizin için güzel olan herşeyi har­cadınız, onların zevkini sürdünüz. Ama bugün, yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızın (istikbâr) ve yol­dan çıkmanızın (fısk) karşılığında alçaltıcı bir azap göre­ceksiniz.' denir."[562]

Bu âyetteki yargı dizisi, şöylece belirti­lebilir:

küfr - ateş - istikbâr + fısk[563]

 C) Fısk - Fesat İlişkisi

 Allah'ın verdiği örneği anlayamayıp sapıtan kâfir-fâsıklann üç özelliği vardır: Allah'la yapılan sözleşmeyi kabulden sonra bozarlar. Allah'ın birleştirilmesini buyur­duğu şeyi ayırırlar. Yeryüzünde bozgunculuk (fesat) ya­parlar. Zarara uğrayanlar da onlardır.[564]

 D) Fısk - Zulüm îlişkisi

 Hz. Musa'nın "şu şehre girin" emrine uymayarak zul­me düşen yahudiler, kendilerine söylenmiş olan sözü, başkasıyla değiştirdiler. Allah da bu zâlimlere, yoldan çık­maları dolayısıyla azap indirdi![565] (fısk - zulüm - azap).

Yine yahudiler, cumartesi yasağını çiğnemişler, bir grup onlara öğüt vermiş, başka bir grupsa bunlara öğüt vermenin yararsızlığını belirtmişti.: Kendilerine yapılan öğütleri unutunca, Allah, fenalıktan menedenleri kurtar­dı, zâlimleri ise Allah'a karşı gelmeleri (fısk) dolayısıyla şiddetli azaba uğrattı.[566]

En yaygın olarak kabul edilen görüşe göre, fısk, itaat­ten çıkma anlamındadır. Bu kullanımıyla da fısk, küfr te­riminden daha geniş bir kullanım alanına sahiptir:[567]

fısk > küfr

Buna göre.her kâfir fâsıktır, ama her fâsık, kâfir değildir.[568]

 Fısk’ın Sosyal Niteliği:

 Fısk kavramıyla ilgili âyetlerin bir bölüğü, fısk'ın in­sanların pekçoğunun bulaştığı bir illet olduğunu belirtir. Bu konuyu ele alan âyetleri, dört grupta toplayabiliriz:

1) İnsanların pekçoğunun fâsık olduğunu belirten âyet:

"O halde, Allah'ın indirdiğiyle aralarında hükmet. Al­lah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni vazgeçirmele­rinden sakın. Onların heveslerine uyma. Eğer yüzçevirirlerse bil ki, Allah bir kısım günahları yüzünden onlan ce­zalandıracaktır. İnsanların pekçoğu gerçekten fâsiktırlar."[569]

Bu âyet, aslında yahudiler hakkında inmiştir. Dolayı­sıyla "insanlar" kavramı, yahudiler olarak anlaşılabilir.

2) Nuh - İbrahim soyundan olanların pekçoğunun fâsıklığını belirten âyet:

"Andolsun ki Nuh'u ve İbrahim'i biz gönderdik. İkisinin soyundan gelenlere peygamberlik ve kitap verdik. Soyla­rından gelenlerin kimi doğru yoldadır, birçoğu da yoldan çıkmıştır."[570]

3) Eski kent/medeniyet merkezleri mensuplarının pek­çoğunun fâsık olduğunu belirten âyet:

"İşte kasabalıların haberlerini sana anlatıyoruz. Andol­sun ki onlara, peygamberleri belgeler getirdi. Önceleri ya­lanladıklarından ötürü inanamadılar. Allah, kâfirlerin kalplerini böylece kapatıp mühürler. Onların pekçoğunda ahde bağlılık görmedik, pekçoğunu fâsık kimseler olarak bulduk."[571]

Bu âyet, yukarıdaki âyetle ortak bir tarihi an­latmış olabilir.

4) Ehli kitabın pekçoğunun fâsık olduğunu belirten âyetler:

Bu tür âyetlerin çoğunluğu Yahudilerin fısk illetini an­latır, bir âyet ise açıkça hıristiyanlardan sözeder:

"De ki: Ey kitap ehli! Allah'a, bize indirilene ve daha önce indirilene inanmamızdan ve pekçoğunuzun fâsık ol­masından ötürü mü bizden hoşlanmıyorsunuz?"[572]

Yahudiler Allah'a, peygambere ve ona indirilene inan­mış olsalardı, kâfirleri dost edinmezlerdi. Fakat onların pekçoğu fâsiktır.[573]

Mü'minlerin gönüllerinin Allah'ı anma ve ondan inen gerçeğe bağlanma zamanının geldiğini belirten âyet, onla­rın daha önce kitap verilenler gibi olmamalarını ister. Çünkü onların üzerinden uzun zaman geçtiği için, kalp­leri katılaşmıştı. Onların pekçoğu yoldan çıkmış kimseler­dir.[574]

"Onların (Nuh ve İbrahim soyundan gelenlerin) izleri üzerinden peygamberlerimizi ardarda gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da ardlarından gönderdik ve ona İncil'i verdik. Ona uyanların gönüllerine şefkat ve merhamet duygulan koyduk. Üzerlerine bizim gerekli kılmadığımız, fakat ken­dilerinin güya Allah'ın rızasını kazanmak için ortaya at­tıkları ruhbanlığa bile gereği gibi riayet etmediler. İçlerin­den inanmış olan kimselere ecirlerini verdik. Ama pek ço­ğu yoldan çıkmışlardır."[575]

" (..) Kitap ehli inanmış olsalardı, kendi iyiliklerine ola­caktı. İçlerinden pekaz inanan bulunsa da, onların pekço­ğu fâsıktır."[576]

 Fısk Tutum Ve Davranışların Sonu:

 Kur'an, toplumların çözüntüye ve çöküşe uğramasın­da, fısk tutum ve davranışların etkisini açıkça belirtir.[577]

  Allah Fısk'ı Çirkin Göstermiştir:

 Özellikle bir yasağı çiğnemek ya da bir emri ifa etme­mek anlamına olsun, Allah'ın iradesine zıt davranışlarda bulunmak, Kur'an'da sık sık en çetin cezayı gerektiren fısk olarak lanetle anılmaktadır.[578]

  Allah Fâsıkları Doğruya (Hidâyete) Eriştir­mez, Onlardan Razı Olmaz:

 Fısk tutum ve davranışlardan sözeden pekçok âyet, "Allah fâsiklan doğruya eriştirmez" yargısıyla biter:

"(..) Allah'tan sakının, dinleyin. Allah fâsık kimseleri doğruya (hidâyete) eriştirmez."[579]

"De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler, sizce Al­lah'tan, peygamberinden ve Allah yolunda cihaddan daha sevgili ise, Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah, fâsık kimseleri doğru yola eriştirmez."[580]

"Onların (münafıkların) ister bağışlanmasını dile, ister dileme, birdir. Onlara yetmiş defa bağışlanma dilesen bi­le, Allah onları bağışlamayacaktır. Bu, Allah'ı ve peygam­berini inkâr (küfr) etmelerinden ötürüdür. Allah, yoldan çıkmış (fâsık) topluluğu doğru yola eriştirmez."[581]

"Musa milletine 'Ey milletim! Beni niçin incitirsiniz? Oysa, benim size gönderilmiş Allah'ın bir peygamberi ol­duğumu biliyorsunuz?' demişti. Ama onlar yoldan sapın­ca, Allah da onların kalplerini saptırmıştı. Allah yoldan çıkan (fâsik) topluluğu doğru yola eriştirmez."[582]

"Kendilerinden, hoşnut olasınız diye, size and verirler. Siz onlardan hoşnut olsanız bile, Allah, yoldan çıkmış (fâsık) topluluktan razı olmaz."[583]

  Dünyevî Azap:

 Hz. Musa şu sığınma duasını yaptı:

"Rabbim! Ben an­cak kendime ve kardeşime söz geçirebiliyorum. Artık bi­zimle bu yoldan çıkmış milletin arasını ayır."[584]

Fisk'a bulaşmış olanlara, gökten azap inecektir:

"Ama zulmedenler, kendilerine söylenmiş olan sözü başka sözle değiştirdiler. Biz de zalimlere, yoldan çıkmaları (fısk) dola­yısıyla gökten azap indirdik."[585]

"Elçilerimiz Lût'a gelince onun fenasına gitti, çok sıkıl­dı. Ona 'Korkma ve üzülme, doğrusu biz, seni ve geride kalacaklardan olan karının dışında, aileni kurtaracağız. Bu kasaba halkına, yaptıkları yolsuzluklardan (fısk) ötü­rü, gökten elbette bir azap indireceğiz' dediler. Andolsun ki, biz düşünen kimseler için bu kasabadan apaçık bir belgeyi geride bırakmışızdır."[586]

"Âyetlerimizi inkâr (tekzib) edenlere, yoldan çıkmaları (fısk) dolayısıyla azap dokunacaktır."[587]

Cumartesi yasağını çiğneyen yahudilere bir topluluk öğüt veriyordu:

"Kendilerine yapılan öğütleri unutunca, biz fenalıktan menedenleri kurtardık, zalimleri Allah'a karşı gelmeleri (fısk) dolayısıyla şiddetli azaba uğrat­tık."[588]

"İnkarcı kitap ehlinin (yahudilerin) yurtlarında hurma ağaçlarını kesmemiz veya onlan kesmeyip gövdeleri üze­rinde ayakta bırakmamız Allah'ın izniyledir. Allah, yoldan çkmış (fâsık) olanları böylece rezilliğe (cezaya) uğratır!"[589]

Beni Nadir yahudilerini kuşatmak için bazı ağaçlar kesil­mişti, âyet bu olaya gönderme yapıyor.[590]

 Helak:

 Helak edilen kavimlerin bazısının ortak özelliği, kötü­lüklerinin fısk kavramında belirişidir:

"Peygamberlerden azim sahibi olanlar gibi sen de sab­ret. İnkarcılar (kâfirler) için acele etme. Onlar kendilerine söz verileni gördükleri gün, dünyada sadece gündüzün bir müddeti eğlendiklerini sanırlar. Bu bir bildiridir. Yoldan çıkanlardan (fâsık topluluktan) başkası mı yokedilir?"[591]

"Bir şehri yoketmek istediğimiz zaman, şımarık varlık­larına yola gelmelerini emrederiz, ama onlar yoldan çıkar­lar. Artık o şehir yokolmayı hakeder. Biz de onu yerle bir ederiz."[592]

Yahudiler, Hz. Musa'nın şehre (ülkeye) girme emrini dinlemeyince, onlarla arasını ayırması için Allah'a sığın­mıştı. Bunun üzerine, Allah, orasını onlara kırk yıl haram kıldı, yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaştılar. Hz. Musa'ya da "Sen, yoldan çıkmış (fâsık) bir topluluk için tasalanma" buyurdu.[593]

Sapkın Firavun milleti, yaptığı kötülüklerin cezasını ödedi:

"Firavun, milletini küçümsedi. Ama onlar kendisi­ne yine de itaat ettiler. Doğrusu onlar yoldan çıkmış (fâsık) bir milletti. Böylece bizi öfkelendirince, onlardan öç aldık. Hepsini suda boğduk. Onları, sonradan geleceklere (inkarcılara) ibret alınacak bir geçmiş kıldık."[594]

Fısk ve fâsıktan sözeden âyetlere siyak-sibaklarıyla birlikte bakıldığında, fâsık toplumun nasıl çöküş sürecine girdiği ve neden çöküşü hakettiği aydınlığa kavuşur. Bu âyetlerde fâsık toplumda, tüm sosyal değer ve dinamikle­rin ayaklar altına alındığı özellikle belirtilmektedir. Top­lum bireylerinin Allah'a ve birbirlerine karşı sorumluluk­larını yerine getirmemeleri, daha doğrusu sorumluluk ahlâkına sahip olmamaları, ilişkilerde çıkan esas almala­rı, yalancı ve iftiracı olmaları, hak-hukuk gözetmemeleri, dünya hayatına, para, mal ve mülke düşkün olmaları, toplumda karışıklık çıkarmaları, bozgunculuk yapmaları vb. bütün olumsuzlukların iyice yaygınlaşması ve baştan ayağa bütün bir toplumu kuşatması, fâsıklık adını almak­tadır. Bütün bu sayılan olumsuzlukları ve dolayısıyla fâsık toplumu Kur'an, şöyle özetlemektedir:[595]

"Fasıklâr, Allah'la yapılan sözleşmeyi (ahdi) kabulden sonra bozarlar. Allah'ın birleştirlmesini buyurduğu şeyi ayırırlar. Yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarırlar. Za­rara uğrayanlar, işte onlardır."[596]

Bu âyette, fâsığın tamtanımı görülebilir: Fâsık, Allah'la olan ilişkilerini bozarak sorumluluk duygusunu yitiren, insanlarla ilişkilerini ke­sip ayıran, insanların arasını bozan ve toplumda karışık­lık çıkaran kimsedir. Böyle insanların çoğalması ise, top­lumda çözüntü ve çöküşü hızlandırır.[597]

  Uhrevi Azap Ve Cehennem:

 Fısk tutum ve davranışlara bulaşanların varacağı yer cehennemdir:

"İnanan kimse, yoldan çıkmış (fâsık} kimse­ye benzer mi? Bunlar bir olamazlar. İnanıp yararlı iş ya­panlara, işlediklerine karşılık, varacakları cennet konak­ları vardır. Ama yoldan çıkmış (fâsık) olanların varacağı yer ateş'tir. Oradan çıkmak isteyişlerinin her defasında, geri çevrilirler ve onlara 'Yalanlayıp durduğunuz ateşin azabını tadın' denir."[598]

Bu âyet, müşrik olan el-Velid bin Ukbe bin Ebi Mu'ayt hakkında inmiştir.

İnkarcılar, büyüklenme ve yoldan çıkmanın cezasını görecektir:

"İnkâr edenler ateşe sunuldukları gün, onlara 'Dünyadaki hayatınızda sizin için güzel olan her şeyi har­cadınız, onların zevkini sürdünüz. Ama bugün, yeryüzün­de haksız yere büyüklük taslamanızın ve yoldan çıkmanı­zın (fısk) karşılığında, alçaltıcı bir azap göreceksiniz." de­nir.[599]

 Fışkın Sembol Tipleri:

 Fısk tutum ve davranışları belirten âyetler, bu illete yakalanan sembol tipleri de gösterir.[600]

 İblis/Şeytan:

 Yüce Allah'ın, "Âdem'e secde edin" emrini, büyüklenerek ve ateşten yaratıldığını öne sürerek dinlemeyen İblis, "yoldan çıkma" nın (fısk) da ilk sembol tipi olmuştur.[601]

 Nuh Kavmi:

 Bugünkü Irak topraklarında yaşamış olan Nuh kavmi, peygamberi dinlemeyerek yoldan çıkmanın sembolü ol­muş, bu yüzden de cezalandınlmıştır.[602]

  Lût Kavmi:

 Çirkin işler yapan Lût (Sodom) kavmi de, yoldan çık­mış kötü bir milletti, bunun cezasını da gördüler.[603]

  Firavun Ve Yandaşları:

 Firavun, mele'si (yandaşları) ve kendilerini küçümse­mesine rağmen Firavun'a itaat eden kavmi, Hz. Musa'ya inanmayan, yoldan çıkmış bir topluluktu, bu yüzden Al­lah'ın öfkesini çektiler, hepsi suda boğuldular.[604]

 Yahudiler

 Yahudilerin yoldan çıkma (fısk) tutum ve davranışları on kadar âyette ele alınmıştır. Kendilerine söylenmiş sözü başkasıyla değiştiren zâlim yahudiler, yoldan çıkmaları dolayısıyla gökten azaba uğradı.[605] Onların pekçoğu fâsık olduğu gibi, yine pekçoğunda ahde bağlılık da yoktur.[606] Cumartesi yasağını çiğneyerek, bu günlerde balık avlıyor­lardı.[607]

Hz. Musa'nın Şam'daki Eriha'ya (Beyti Makdis'e) girin emrine karşı çıkan yahudilere, bu ülke kırk yıl haram kı­lındı, yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaştılar. Hz. Musa'ya Yüce Allah, 'Yoldan çıkmış millet için tasalanma" buyur­du.[608]

Yahudiler, Allah'ın Hz. Peygamber'e indirdiğinin bir kısmından onu vazgeçirtmeye çalışmışlardır.[609] Müslü­manların Allah'a ve vahye bir bütün olarak inanmaları ve pekçoğunun fâsık olması dolayısıyla yahudiler onlardan hoşlanmıyorlardı.[610] Allah'a, peygambere ve Kur'an'a inanmadıkları için, kâfirleri dost edindiler, Allah'ın gaza­bına uğradılar, zaten pekçoğu fâsıktır.[611]

  Hıristiyanlar

 Hıristiyanların da pekçoğu fısk illetine bulaşmıştır.

Kitap ehli inanmış olsalardı, kendileri için daha hayırlı olurdu. İçlerinde inanan olmakla beraber, pekçoğu yoldan çıkmıştır.[612] Mü'minlerin benzememesi gereken daha önce kendilerine kitap verilenler, üzerlerinden uzun zaman geçince kalpleri katılaştı, çoğu yoldan çıkmış kimseler­dir [613]Hz. İsa'ya uyanların gönüllerine Allah, şefkat ve merhamet duygulan yerleştirdi. Güya Allah'ın rızasını ka­zanmak için, Yüce Allah'ın gerekli kılmadığı, ama kendile­rinin ortaya attıkları ruhbanlığa bile gereği gibi riayet et­mediler. İçlerinde inanmış olanlara, Allah ecirlerini verdi. Ama onların pekçoğu yoldan çıkmıştır.[614]


[524] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 379.

[525] Âli İmran, 3/110.

[526] Nur, 24/55.

[527] Hucurât, 49/7.

[528] Secde, 32/18.

[529] Yunus, 10/33.

[530] Ahkâf. 46/20.

[531] Ahkâf, 46/35.

[532] Toshihiko İzutsu, Kur'an'da Dinî ve Ahlaki Kavramlar, 21-212.

[533] Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an’ın Temel Kavramları, 128. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 379-381.

[534] Bakara. 2/26.

[535] Bakara, 2/282.

[536] Bakara, 2/2-5; Maide, 5/108.

[537] Yunus, 10/33.

[538] Maide, 5/108.

[539] Tevbe, 9/24.

[540] Tevbe, 9/80; Munafîkun, 63/6.

[541] Hadid, 57/26.

[542] Saf. 61/5.

[543] Lütfullah Cebeci, Kur'an'da Şer Problemi, 242.

[544] Muhammed Esed, age, 1/373 (111), (M. Reşid Rıza, Menar, 10/657'den). Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 381-384.

[545] Tevbe, 9/8.

[546] Yunus, 10/33. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 384.

[547] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 384.

[548] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 384-385.

[549] Münafikûn, 63/1-3.

[550] Tevbe, 9/62-68.

[551] Haşr, 59/16-17.

[552] Tevbe, 9/96.

[553] Toshihiko İzutsu, age, 213. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 385-386.

[554] Zuhruf, 43/46-56. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 386.

[555] Bakara, 2726-27.

[556] Bakara, 2/98-100.

[557] Ali İmran, 3/82.

[558] A'raf, 7/102. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 386-387.

[559] Tevbe, 9/8. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 387.

[560] Maide, 5/106-108.

[561] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 387.

[562] Ahkâf, 46/20.

[563] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 387-388.

[564] Bakara, 2/26-27. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 388.

[565] Bakara, 2/59.

[566] A'raf, 7/163-165.

[567] Râgıb el-Isfahânî, age, 572.

[568] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 388.

[569] Maide, 5/49.

[570] Hadîd, 57/26.

[571] A'raf, 7/101-102.

[572] Maide, 5/59.

[573] Maide, 5/81.

[574] Hadîd. 57/16.

[575] Hadîd, 57/27.

[576] Âli İmran, 3/110. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 389-390.

[577] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 391.

[578] Toshihiko Izutsu, age, 216.

[579] Maide, 5/108.

[580] Tevbe, 9/24.

[581] Tevbe, 9/80; Münafıkûn. 63/6.

[582] Saff, 61/5.

[583] Tevbe, 9/96. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 391-392.

[584] Maide, 5/25.

[585] Bakara, 2/59.

[586] Ankebut, 29/33-35.

[587] En'am, 6/49.

[588] A'raf, 7/165.

[589] Haşr,  59/5. /3-4 de iyi).

[590] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 392-393.

[591] Ahkâf. 46/35.

[592] İsra, 17/16.

[593] Maide, 5/20-26.

[594] Zuhruf, 43/54-56.

[595] Ejder Yılmaz, Kur'an'da Toplumsal Çöküş, 120-121.

[596] Bakara, 2/27.

[597] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 393-394.

[598] Secde, 32/18-20.

[599] Ahkâf, 46/20. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları:394-395.

[600] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 395.

[601] Kehf, 18/50. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 395.

[602] Zâriyât, 51/46. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 395.

[603] Enbiya, 21/74-75; Ankebût, 29/33-35. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 395.

[604] Neml, 27/12; Kasas, 28/32; Zuhruf, 43/54-55. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 395.

[605] Bakara, 2/59.

[606] A'raf, 7/102.

[607] A'raf, 7/163.

[608] Maide, 5/24-26.

[609] Maide, 5/49.

[610] Maide, 5/59.

[611] Maide, 5/80-81. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 396.

[612] Âli İmran, 3/110.

[613] Hadîd, 57/16.

[614] Hadîd, 57/27. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 396-397.