Konu Başlığı: Fıkıh Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 16 Şubat 2011, 15:41:01 Fıkıh 'Bilinenden bilinmeyene, görünenden görünmeyene, 'şahid ilmi'yle 'gaib ilm'e ulaşma' demektir. Ilm'den daha özel bir konumu vardır. Ayrıca, 'iyi ve derin, ince anlayış' anlamında da kullanılır. [349] “Başlarına bir iyilik gelse “bu Allah katındandır” derler; baslarına bir kötülük gelse “bu senin yüzündendim derler. “Hepsi Allah kalındandır” de. Bu kavme ne oluyor da., sözü hiç fıkhetmiycrlar?” (Nisa: 78). “Ey Şuayb' dediler, “senin söylediğinin çoğunu fıkhetmiyoruz” (Hud: 91). “Dilimden düğümü çöz, sözümü fikhetsinler” (Tana: 27-28). Fıkh'ın ifade ettiği 'anlayış’, Arapça'da 'fehm' kelimesinin ifade ettiği anlayış gibi değildir. Birinin ne söylediğini anlarız, sözünü kavrarız, bu 'fehm'dir; fakat, söylenenin, olup bitenin 'künhüne vakıf olma', taşıdığı gerçeklikten gerçeğe irme, onu bütünüyle kavrayıp bir sonuca varma 'fıkh'tır. Sözgelimi, Kur'an'da anlatıldığı biçimiyle, münafıklar Tebuk seferine çağrıldıklarında yazın sıcağını bahane ederek katılmak istememişlerdir. Bunların bilmedikleri bir gerçek vardır; yazın sıcağı hiç bir zaman Cehennem'in sıcağından daha şiddetli değildir., İşte, görünen bir gerçeği asıl gerçeğin yerine koymak, gerçeklikten, görünen, hissedilen gerçekten asıl gerçeğe varamamak fıkhetmemektir. Fıkh sahibi olan yazın sıcağından yandığında Cehennem'in sıcağını hatırlar ye Allah'ın emrini yerine getirmeğe koşar; kışın soğuğu, düşmanın gücü, dünya hayatının geçimlikleri, dünya hayatında karşılaştığı zorluklar veya ulaştığı nimetler hep gerçek soğuğun, gerçek nimetin, gerçek hayatın, gerçek zorluğun birer basit örneği veya göstergesinden başka bir şey değildir. Bu göstergeleri görenler gerçeğe ulaşarak, görünene takılıp kalmazlar; işte bu fıkh'tır. “Geride kalanlar Allah'ın Rasûlü'nün arkasından oturmakla sevindiler, malları ve canlarıyla cihad etmekten hoşlanmadılar ve “sıcakta sefere çıkmayın” dediler. “Cehennem'in sıcağı daha şiddetlidir” de; keşke fıkhetselerdi!”(Tevbe: 81).' Fıkh'ın merkezi de kalptir. Kalpleri mühürlenenler, üzerleri kabuk bağlayanlar asla fıkhedemezler: “Geride kalan kadınlarla beraber olmaya razı oldular, kalplerine mühür-damga vuruldu, artık fıkhetmezler” (Tevbe: 87). «Kalplerine kabuklar koyduk ki, onu fıkhedebil-sinler..»(İsra: 46). «..Kalpleri var, onlarla fıkhetmezler» (A'raf: 179). Fıkhetmeyen kalpler mühürlenmiş ve kabuk bağlamış kalplerdir. Kur'an İslâm toplumunun kuruluşunda belli bir dönem sonra, bütün mü'minlerin sefere çıkmalarını hoş görmez. Her topluluktan bir grubun kalıp dinde tefakkuh etmesini ve diğer mü'minleri uyarmalarını emreder; “Mü'minlerin toptan sefere çıkması olmaz. Her gruptan bir taifenin toplanıp dinde tefakkuh etmesi ve kendilerine döndüğünde (yasaklardan) çekinmeleri için kavmlerini uyarmaları gerekmez mi?” (Tevbe: 122). Tefakkuh 'fıkh sahibi olmaya çalışmak'tır. İslâm tarihinde Kur'an kavramlarının anlam kaybına uğraması sonucu, önceleri bütün İslâmî ilimleri içine alan fıkh kelimesi, sonradan yalnızca bir 'muamele' ilmi haline gelmiştir. Oysa, 'dinde tefakkuh' 'dini iyice anlama, onu bütün gerçekleriyle kavrama, rüsuh sahibi olma, demektir. Bu ise, yalnızca ahkâmı öğrenmekten ibaret değildir. Kalbin bütün fonksiyonlarını çalıştırarak, tam bir takva ile kalbi her türlü kirden uzak tutarak dinde tefakkuh sahibi olunabilir. Böyle kişiler, yani fakihler Allah'ın sevdiği kişilerdir; çünkü, bir hadis-i şerifte, “Allah sevdiği kulunu dinde fakih kılar” buyurulmuştur.[350] Bu yüzden, üm'den daha özel olan fıkh, ilmin bir sonucu gibidir, ancak alim olanlar fakih olabilirler. [351] [349] Müfredat, 384; Hak Dini Kur'an Dili, llI, 1901. [350] Fıkh ve ilmle ilgili bazı hadisler için bk. Hak Dini Kur'an Dili, VII: 4792-6. [351] Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları: 471-473. |