Konu Başlığı: Cihad Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Mart 2011, 00:01:52 CİHAD Çaba göstermek, güçlüklere göğüs germek anlamındaki c-h-d kökünden türeyen cihad sözcüğü, olanca gücüyle mücadele etmek, çaba içinde olmak ve karşı koymak anlamındadır. Cihâd, kavramı, Kur'an'da genellikle "fi sebîlillah" (Allah yolunda/uğrunda) sözcüklerinden sonra veya onlarla ilgili olarak kullanılmıştır. Bu kullanımlarda, askeri olmaktan çok, ahlâki ve ruhî anlamda mücadele yollarını ve amaçlarını anlatır.[1099] 10.4.1 Cihad Emri: Cihad emrini, cihad yükümlüleri ve cihad emrinden kaçanlar çerçevesinde ele alabiliriz.[1100] A) Cihad Yükümlüleri: Gerçek (sâdık) mü'minlerin özelliklerinden birisi de, Allah uğrunda mallarıyla ve canlarıyla cihad etmeleridir.[1101] Bu niteleme, imanın şekli şartına uyarak "inandık" diyen bedevilere, "inanmadınız, ama islâm olduk deyin, inanç henüz gönüllerinize yerleşmedi, eğer Allah'a ve peygamberine itaat ederseniz, işlediklerinizden bir şey eksilmez" açıklamasından hemen sonra yer alır. Buna göre gerçek iman, Allah'a ve peygamberine inanmak, sonra şüpheye düşmemek ve Allah uğrunda malıyla ve canıyla cihad etmekle ortaya çıkar. Aynı durum, şöylece de belirtilir: "Ey mü'minler! Sizi can yakıcı bir azaptan kurtaracak, kazançlı bir yolu göstereyim mi? Allah'a ve peygamberine inanırsınız, Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edersiniz. Bilseniz, bu sizin için en iyi yoldur."[1102] Mü'minlerin, İslâm düşmanı olan gayri müslimlere güvenmeleri, onları dostları ve manevi önderleri kabul etmeleri sonucunda, dinden dönmesi (imanını kaybetmesi) ve Allah yolunda cihadı bırakması, Allah'ın öfkesini çeker: "Ey mü'minler! Aranızda dininden kim dönerse, bilsin ki Allah, sevdiği ve onların da onu sevdiği, inananlara karşı alçakgönüllü, inkarcılara karşı güçlü, Allah yolunda cihad eden, kınayanların yermesinden korkmayan bir kavim getirir. Bu, Allah'ın dilediğine verdiği bol nimetidir. Allah, her şeyi kaplar ve bilir. Sizin dostunuz, ancak Allah, onun peygamberi ve namaz kılan, zekat veren ve rükû eden mü'minlerdir. Kim Allah'ı, peygamberini ve iman edenleri dost seçerse, Allah'ın taraftarları üstün gelecektir."[1103] B) Cihad Kaçakları Cihada katılmayanlar, Kur'an'da iki sözcükle anlatılır: 1) Oturanlar (Kâidûn), 2) Geri kalanlar (Muhallefûn). Oturanlar mü'min sıfatını kaybetmezken, geri kalanların bir bölümü münafık, bir bölümü ise yere çakılanlar olarak adlandırılır.[1104] 1) Oturanlar (Kâidûn): Allah yolunda maddi veya manevî üstün çaba ve mücadele göstermek anlamına gelen cihadın düşmana karşı yapılanına katılmayıp evlerinde oturanlar, mü'min sıfatını kaybetmezler, ama derece bakımından cihada katılanların altındadırlar: "İnananlardan özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler birbirine eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri, mertebece, oturanlardan üstün kılmıştır. Allah, hepsine de güzellik (cenneti) vadetmiştir. Ama Allah, cihad edenleri oturanlara, büyük ecirler, dereceler, bağışlanma ve rahmetle üstün kılmıştır. Allah, bağışlar ve merhamet eder."[1105] İnananlar toptan savaşa çıkamazlar. Her topluluktan dini iyi öğrenmek ve milletlerini geri döndüklerinde uyarmak suretiyle, yanlış hareketler önlenebilir.[1106] 2- Geri Kalanlar (Muhallefûn)/Yere Çakılanlar: Tevbe Sûresi'nin büyük bölümü savaşa katılmaktan kaçınanların tutum ve davranışlarını ele alır. Özellikle düşmana karşı yapılacak silahlı cihaddan kaçınanlar, iki grupta anlatılır: 1) Yere Çakılanlar, 2) Münafıklar.[1107] A) Yere Çakılanlar: Özellikle münafıklar, dünya hayatını tercih edip silahlı cihaddan kaçınmaya çalışmaları dolayısıyla, yere çakılanlar olarak adlandırılır. Mü'minlerin bir bölümü, "Allah yolunda savaşa çıkın" denilince, âhireti bırakıp, dünya hayatına razı olarak, savaştan kaçınırlar. Ama bunlar, can yakıcı azapla karşılaşır ve yerine başka bir millet getirilir. Allah, hicret sırasında peygamberine yardım etmiş ve onu desteklemiştir. Allah yolunda, mal ve canla cihad daha iyidir. Böyle bir cihadın zorluklarına göğüs geremedikleri için, güçsüzlüklerini öne sürüp, yalancı oldukların! bilen Allah'a yemin ederler. Allah'a ve âhiret gününe inananlar, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmek istediklerinden, izin istemezler, Allah zaten muttekîleri bilir. İzin isteyenler, Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, kalpleri şüpheye düşüp, bu şüpheleri içinde bocalayanlardır. Savaşa çıkmak niyetinde olmadıkları için gerekli hazırlığı yapmazlar, âcizlerle kalırlar. Mü'minlerle savaşa çıksalar bile, fitne çıkarıp orduyu bozmaya çalışırlar. Onları dinlememek gerekir. Zaten onlar, barış zamanında da fitne koparırlar, bir takım dolaplar çevirirler. Mü'minlere iki iyiden, gazilik ve şehitlikten başkası gelmez. Ama geri kalanlar, Allah'tan veya mü'minlerden gelen bir azapla karşılaşırlar.[1108] Medineliler ve çevresindeki bedeviler, savaşta geri kalmak konusunda uyarılmıştır: "Ey mü'minler! Allah'tan sakının ve doğrularla birlikte olun, Medinelilere ve çevrelerinde bulunan bedevilere, savaşta Allah'ın peygamberinden geri kalmak, kendilerini ona tercih etmek yaraşmaz. Çünkü Allah yolunda susuzluğa, yorgunluğa ve açlığa uğramak, kâfirleri kızdıracak bir konumda bulunmak ve düşman önünde basan kazanmak karşılığında, onların yararlı bir iş yaptıkları mutlaka yazılır. Doğrusu Allah iyililik yapanların ecrini zayi etmez. Allah, yaptıklarının karşılığını en güzel şekilde kendilerine vermek üzere, az vaya çok sarfettikleri her şey, yürüdükleri her yol, onlar için yazılır."[1109] Bu âyetlerdeki mesajın, evrensel olduğu, tarihi ve coğrafi sınırları aşkın bulunduğu açıktır.[1110] B) Münafıklar: Münafıklar, müslüman olduktan sonra inkâr edip küfür sözünü söylemelerine rağmen, bunun aksine Allah'a yemin ederler. Tevbe ederlerse, iyiliklerine olur. Etmezlerse, dünya ve âhirette can yakıcı azaba uğrarlar. Allah'ın peygamberinin hilafına geri kalanlar, oturup kalmalarına sevinirler. Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad hoşlarına gitmez. Allah'a inanın ve peygamberle birlikte cihad edin diye bir buyruk taşıyan sûre inmiş olsa bile, gücü yetenleri geri kalmak için izin isterler. Geri kalan kadınlarla beraber bulunmaya razı olurlar. Kalpleri kapandığı için anlayışları da gider. Peygamber ve onunla beraber bulunan mü'minler ise, mallarıyla ve canlarıyla cihad ederler, iyilikler de onlarındır. Bedevilerden bile, özür beyan ederek geri kalanlar olur. Ama Allah'a ve peygamberine yalan söyleyenler, özür bile beyan etmeden geri kalırlar. Onların kâfirleri can yakıcı azaba uğrayacaktır. Güçsüzler, hastalar ve sarfedecek bir şeyi bulunmayanlara, Allah'a ve peygamberine bağlı kaldıkları sürece bir sorumluluk yoktur, iyi davrananların sorumluluğu olmaz. Sorumluluk ancak, zengin olduğu halde izin isteyenlere, geride kalan kadınlarla bulunmaya razı olanlara ve Allah kalplerini mühürlediği için bilmeyenleredir. Savaştan dönülünce, kendilerine çıkışılmaması için, Allah'a yemin ederler. Bunlar iğrenç tiplerdir, onlardan uzak durulur. Yeminlerine inanıp onlardan hoşnut olanlar bulunsa bile, Allah yoldan çıkmış (fâsik) kimselerden hoşnut olmaz. Bedevilerin inkarcılığı ve münafıklığı ise, çok daha ileri ölçüdedir. Savaştan geri kalanların bir kısmı da suçlarını itiraf eder. Allah'ın, onların tevbesini kabul etmesi umulur. Savaştan geri kalanların bir kısmının ise işi Allah'a kalmıştır. Bilen ve bilge olan Allah onlara, ya azap eder, ya da tevbelerini kabul eder.[1111] 10.4.2 Cihadın Türleri: Cihad edilecekler, üç çeşittir: 1) Düşman, 2) Şeytan. 3) Nefis. Son ikisi birleştirilerek ele alınabilir.[1112] "Allah uğrunda cihad edin" buyrukları, genelde her üçünü de kapsayacak özelliktedir.[1113] A) Düşmanla Cihad (Cihad-ı Asgar: Küçük Cihad): Bu, daha çok silahlı ve eylemli cihadın sözkonusu olduğu savaştır. Böyle cihada, harb veya kıtal adı verilir. "Ey peygamber! Kâfirler ve münafıklarla cihad et, onlara karşı sert davran. Varacakları yer cehennemdir, o ne kötü dönüş yeridir."[1114] "Kâfirlere itaat etme, onlara karşı olanca gücünle cihad et."[1115] Kur'an'a göre düşmanla savaş anlamındaki silahlı cihad, kesin bazı taleplere karşılık vermelidir: iyi tanımlanmış bir sebep ve düşman, kesin sınırlar ve bir savaş etiği. Savaşa giriş amaçları ve düşman, şöylece belirtilebilir:[1116] 1) Düşman Saldırısına Karşı Koymak: Haksızlığa uğratılarak ve "rabbimiz Allah'tır" dedikleri için yurtlarından çıkarılan mü'minlere savaş izni verilmiştir. Bu anlamda savaş, mabed dokunulmazlığını da sağlayıcı özelliktedir.[1117] Savaş hazırlığı yapmak da, düşmanları korkutup müslümanlara saldırmaları düşüncesinden caydırılmaları anlamına gelir. Ama banşa yanaşırlarsa, bu talebe karşılık verilir.[1118] Düşmanca tutum içine girmeyenlere karşı cihad yükümlülüğü yoktur, böylelerine iyilikle ve adaletli davranılır.[1119] 2) Hıyaneti Önlemek: Medineli Beni Kurayza Yahudileri, Medine'yi kuşattıkları sırada Mekkelilerle işbirliği içine girmişti. İşte bu dav ranışları üzerine, cizye vermelerini sağlayıncaya kadar savaşma izni verildi.[1120] 3) Zulüm Ve Fesadı Önlemek: Mekke'nin fethinden sonra, müşriklerin zulüm ve fesatlarının önlenmesi için, fitnenin ortadan kaldırılmasının ve yalnız Allah'ın dininin geçerli olmasının sağlanması istenmiştir.[1121] Bu savaşın amacı, gönüllü veya gönülsüz olarak ihtidalarını sağlamaktı.[1122] 4) Yardım Amaçlı Savaş: Yüce Allah, şöyle buyurur: "Size ne oluyor da, 'Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize bir sahip çıkan (veli} önder, katından bize bir yardımcı lütfet' diyen zavallı çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz? İnananlar Allah yolunda savaşırlar, inkarcılar ise şeytan yolunda. Şeytanın dostlrınyla savaşın. Esasen şeytanın hilesi zayıftır."[1123] Savaş etiğine (ahlâkına) gelince, özellikle şu hususlar belirtilebilir: Düşmanca tutum içine girmeyenlere karşı savaşılmaz, iyilikle ve adaletli davranılır.[1124] Zulmedenlerden başkasına düşmanlık yoktur. Savaştan vazgeçip barışa yanaşanların taleplerine uyulur.[1125] Amacına ulaşmış savaşa son verilir.[1126] Savaşta saldıranlara karşı aynı ölçüde karşılık verilir, aşırı gitmek yasaktır.[1127] Cihadda temel şart, amacının çağrı, savunma ve uygulama açısından, din ve onun yüksek değerleri olmasıdır. Silahlı savaş bile, din ve onun yüksek değerlerinin özgür bir vatanda yaşanması için yapılır.[1128] B) Şeytan Ve Nefisle Cihad (Cihad-ı Ekber: Büyük Cihad): Şeytanın tuzaklarına ve dürtüklemelerine karşı koymak, nefsin arzu ve isteklerini denetim altına almak, Kur'an'ın pekçok âyetinde ele alınmıştır. Ancak bu konuyla ilgili âyetlerde, cihad sözcüğü kullanılmaz. Bu konudaki kavramlaşma, bu âyetlerden esinlenmiş olarak, Hz. Peygamber'in hadislerinde yer alır: "Mücahid, kendi nefsiyle savaşandır."[1129] "Hevalarınızla (nefsinizin istek ve tutkularıyla), tıpkı düşmanlarınız gibi savaşın."[1130] En zor cihad, yani ahlâki ve manevi cihad, açgözlülüğü ve zevk düşkünlüğünü, korkuyu ve alçaklığı, zorbalığı ve bilgisizliği, istek ve tutkulara boyun eğmeyi altetme yolundaki bitmez tükenmez çabadır. Ruhun olumsuz unsurlarına karşı sürdürülen bu cihad, büyük cihaddır. Muhammed İkbal, bu cihadı şöyle anlatır: "Benim içim, atsız ve ordusuz bir savaşın alanıdır." (Cavidname, beyit: 786).[1131] 10.4.3 Cihadın Biçimleri: Kur'an'da yer alan cihadı, yalnızca savaşmak (kıtal) biçiminde arılamak yanlıştır. Çünkü cihad, hem maddi, hem de ahlâki-manevi anlamdaki çabaları, gerektiğinde kişinin servetini ve hatta canını feda etmesini de kapsayacak genişlikte bir kavramdır. Bu bakımdan cihad, duruma göre uygulanacak esneklikte olmak üzere, sözlü, eylemli, silahlı, mali gibi biçimlere bürünebilir.[1132] A) Sözlü Cihad: Söz gücü ve çağrıyla yapılan cihaddır. Allah'ın yoluna, hikmetle ve güzel öğütle çağırmalı, en güzel biçimde mücadele edilmelidir.[1133] Yüce Allah, kâfirlere ve münafıklara karşı cihad etmeyi, onlara karşı sert davranmayı emreder.[1134] Buradaki cihadın sözlü olacağı da benimsenir. "İnkarcılara karşı olanca gücünle cihad et" (Furkan, 25/52) âyetindeki cihad ise, Kur'an'la cihad olarak yorumlanır.[1135] Hz. Peygamber de, "Kâfirlere karşı, ellerinizle ve dillerinizle cihad edin." buyurur.[1136] B) Eylemli Cihad: Cihad, Allah'ın uğrundaki eylemler biçiminde de gerçekleşebilir: "Allah uğrunda gereği gibi cihad edin."[1137] "Cihad eden, kendisi için cihad etmiş olur." (Ankebut, 29/6) âyetindeki cihad, "iyilik yapma" olarak da yorumlanır. "Bizim uğrumuzda cihad edenleri, elbette yollarımıza eriştireceğiz" (Ankebut, 29/69) âyetindeki cihad da, "bizim uğrumuzda çalışanları" biçiminde karşılanır.[1138] C) Malla Cihad: Cihad emrini veren âyetlerin pekçoğu, "mallarınızla ve canlarınızla" kaydını özellikle vurgular.[1139] D) Silahlı/Askeri Cihad: Düşmanın saldırısına karşı yapılacak cihadı gündeme getiren âyetler, kuvvet ve silah kullanarak yapılacak cihadı açıkça belirtir.[1140] Cihadın biçimi karşılaşılan duruma ve mü'minlerin güç ve imkânlarına göre belirir. Cihadın türlerine göre uygun biçim ve gereçlerle cihad yapılır. Yeryüzünden zulüm kalkıncaya kadar, adalet yaygınlaşıp insanlar kula veya nefislerine kul olmaktan kurtuluncaya kadar, herkesin elinden gelen çabayı göstermesi cihad ve ibadettir.[1141] 10.4.4 Cihad Ve Bağıntılı Olduğu Kavramlar Cihadla ilgili âyetlerde, cihad sözcüğünün yanısıra, öncesinde veya sonrasında olmak üzere, iman, hicret, takva gibi kavramlar da yer alır.[1142] A) İman Ve Cihad. Gerçek (sâdık) mü'minler, Allah'a ve peygamberine inanmış, sonra şüpheye düşmemiş, Allah uğrunda mallarıyla ve canlarıyla cihad etmiş olanlardır.[1143] Allah'a ve âhiret gününe inananlar, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmek istediklerinden ötürü, geri kalmak için izin istemezler, Allah da.sakınanları bilir.[1144] Allah'a ve peygamberine inanmak malıyla ve canıyla Allah yolunda cihad etmek, can yakıcı azaptan kurtaracak kazançlı yoldur.[1145] Bir âyette ise, ilginç bir karşılaştırma yapılır: "Hacca gelenlere su veren ve Mescid-i Haram'ı onaran ile Allah ve ahret gününe inanan ve Allah yolunda cihad edeni bir mi tuttunuz? Allah katında bir olamazlar. Allah, zulmeden milleti doğru yola eriştirmez."[1146] Görüldüğü gibi, iman ile cihad arasında çok sıkı bir bağıntı vardır. Cihad, hayatın bir zorunluluğudur. Cihad'ın Allah'a iman ve Allah'ın yoluyla bağlantısı, canlılığının ve başarısının da yoludur.[1147] B) Takva Ve Cihad: Allah'a ve âhiret gününe inananların, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmek istemeleri ve geri kalma iznine başvurmayışları, takva sahiplerinin özelliği olarak belirtilir.[1148] Ayrıca Yüce Allah, şu emri verir: "Ey mü'minler! Allah'tan sakının, ona ulaşmaya yol arayın, yolunda cihad edin ki kurtulasınız."[1149] Allah'a karşı yüksek sorumluluk bilinci olan takva, cihad kavramıyla da yakından bağıntılıdır.[1150] C) Hicret Ve Cihad: İnananlar, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler, Allah'ın rahmetini umarlar.[1151] Onlara, Allah katında en büyük dereceler vardır, onlar kurtulanlardır.[1152] Allah, türlü eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra cihad eden ve sabreden kimselerden yanadır.[1153] İnanıp hicret edenler, Allah yoyunda cihad edenler ve muhacirleri barındırıp onlara yardım edenler, gerçekten inanmış olanlardır, onlar birbirinin dostlarıdır. Onlara mağfiret ve cömertçe nzık vardır.[1154] İnanıp hicret edenler ve mü'minlerle birlikte cihad edenler, mü'minlerle bir ve beraberdir.[1155] Hicret-Cihad bağıntısını, şöylece formüllendirebiliriz: 1) İmarı + hicret + Allah yolunda cihad -+ Allah'tan rahmet ümidi. 2) eziyet + hicret + cihad + sabır -+ Allah'ın dostluğu. 3) İman + hicret + Allah yolunda cihad + muhacirlere yardım gerçek iman + dostluk. 4) İman + hicret + mü'minlerin yanında cihad - mü'minlere yandaşlık.[1156] 10.4.6 Dünya Sevgisi Ve Cihad: Dünya sevgisi ve nimetleri, Allah yolunda cihaddan üstün tutulamaz, böyle bir eğilim fâsiklığa yol açar: "De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşlerniz, eşleriniz, akrabalarınız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler, sizce Allah'tan peygamberinden ve Allah yolunda cihaddan daha sevgili ise, Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah, fâsıklan doğru yola eriştirmez." [1157] 10.4.7 Cihadın Sonucu Ve Karşılığı: Cihad, bir sınavdır: "Allah, İçinizden cihad edenleri, Allah'tan, peygamberinden ve mü'minlerden başka sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan, sizi kendi halinize bırakacak mı zannediyorsunuz? Allah, işlediklerinizden haberdardır."[1158] Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş. olur. Allah, âlemlerden müstağnidir.[1159] Allah, kendisi uğrunda cihad edenleri, elbette yollarına eriştirir. Allah, iyi davrananlarla beraberdir.[1160] İnananlar, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler, Allah'ın rahmetini umarlar. Allah bağışlar ve merhamet eder.[1161] İnanıp hicret edenler, Allah yolunda cihad edenlere, mağfiret ve cömertçe verilmiş rızıklar vardır.[1162] Allah, türlü eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah uğrunda cihad eden ve sabreden kimselerden yanadır. Allah, bundan sonra da bağışlar ve merhamet eder.[1163] İnanıp hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlere, Allah katında en büyük dereceler vardır. Kurtuluşa erenler de onlardır.[1164] Cihad ve sabır, cennete girmenin önkoşuludur: "Yoksa Allah, içinizden cihad edenleri ve sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz?"[1165] Allah yolunda cihadın karşılığı, cennettir: "Şüphesiz Allah, Allah yolunda cihad edip öldüren ve öldürülen mü'minlerin canlarını ve mallarını -Tevrat, İncil ve Kur'an'da söz verilmiş bir hak olarak- cennete karşılık satın almıştır. Verdiği sözü, Allah'tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse, yaptığınız alışverişe sevinin. Bu, gerçekten büyük bir başarıdır."[1166] Zaten Allah'a ve peygamberine inanma, Allah yolunda malla ve canla cihad etme, hem en iyi yoldur, hem de can yakıcı azaptan kurtaracak, kazançlı bir yoldur.[1167] [1099] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 485. [1100] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 485. [1101] Hucurât, 49/15. [1102] Saf, 61/10-11. [1103] Maide, 5/54. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 485-486. [1104] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 486. [1105] Nisa, 4/95-96. [1106] Tevbe, 9/122. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 486-487. [1107] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 487. [1108] Tevbe. 9/38-52; Nisa, 4/77-78. Fitne faaliyetlerinden olan Mescid-i Dirâr yapımı için bkz. Tevbe, 9/107-110. [1109] Tevbe, 9/119-121. [1110] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 487-488. [1111] Tevbe. 9/73-98, 101-106. Savaştan, ölüm korkusuyla bayılmış gibi bakarak, kaçmaya çalışan münafıkların bu konudaki tutum ve davranışları için ayrıca bkz. Muhammed, 47/20-38. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 488-489. [1112] Râgıb el-Islahânî, age. 142. [1113] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 489. [1114] Tevbe, 9/73; Tahrîm, 66/9. [1115] Furkan, 25/52. [1116] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 490. [1117] Hac, 22/39-41. Aynca bkz. Bakara, 2/190-193. [1118] Enfal, 8/60-61. [1119] Mümtehine, /8. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 490. [1120] Tevbe, 9/29. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 490-491. [1121] Bakara, 2/191-193; Tevbe, 9/36. [1122] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 491. [1123] Nisa, 4/75-76. [1124] Mümtehıne, /8. [1125] Bakara, 2/192-193; Enfal, 8/60-61. [1126] Tevbe, 6/29. [1127] Bakara, 2/190,194. Aynca bkz. Nahl. 16/126; Şûra, 42/40-41. [1128] Muhammmed el-Behi, Min Mefâhimi’-Kur’an, 212-213. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 491-492. [1129] Ebu Davud, Cihad, no: 2500; Tirmizi, Fedâilu'l-cihad no:l621; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 6/20-22. [1130] Râgıb el-Isfahâni, ez-Zeria, 34. [1131] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 492. [1132] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 492. [1133] Nahl, 16/125. [1134] Tevbe, 9/73; Tahrim, 66/9 [1135] Mukatil bin Süleyman, Vucûh, 152; İbnu'l-Cevzi, Nüzhet 231. [1136] Ebu Davud, Cihad no: 2504; Nesaî, Sünen, 6/7. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 492-493. [1137] Hac, 22/78. [1138] Mukatil bin Süleyman, age, 152; Îbnu'l-Cevzi, age, 232. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 493. [1139] Örnek olarak bkz. Tevbe, 9/41,88; Saf, 61/10-11. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 493. [1140] Örnek olarak bkz. Nisa, 4/95; Tevbe, 9/38-52. [1141] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 493-494. [1142] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 494. [1143] Hucurât, 49/15. [1144] Tevbe, 9/44. [1145] Saf, 61/11.87. [1146] Tevbe, 9/19. [1147] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 494. [1148] Tevbe, 9/44. [1149] Maide. 5/35. [1150] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 495. [1151] Bakara, 2/218. [1152] Tevbe, 9/20. [1153] Nahl, 16/110. [1154] Enfal, 8/72, 74. [1155] Enfal, 8/75. [1156] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 495-496. [1157] Tevbe, 9/24. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 496. [1158] Tevbe, 9/16. [1159] Ankebut, 29/6. [1160] Ankebut, 29/69. [1161] Bakara, 2/218. [1162] Enfal, 8/74. [1163] Nahl, 16/110. [1164] Tevbe. 9/20. [1165] Âli İmran. 3/142. [1166] Tevbe, 9/111. [1167] Saf, 61/11. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 496-497. |