๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 07 Şubat 2011, 00:30:06



Konu Başlığı: Bilinenden Bilinmeyene İlkesi
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 07 Şubat 2011, 00:30:06
4 - Bilinenden Bilinmeyene İlkesi

 
Bu ilke, "öğretimde açık ve kesin sonuçlara vara­bilmek için bilinen gerçekleri, yargıları veya yasaları başlangıç olarak almayı ve bunların yardımı ile bilin­meyeni bulmaya çalışmayı” [1864] ifade eder. Buna göre öğ­renme durumunda olan kimselerin daha önce öğrenmiş oldukları "eski bilgileri" hatırlamaları ve onlardan ya­rarlanma yollarını araştırmaları gerekir. [1865] İnsan, bir konuyu işlerken, önce konuyla doğrudan veya dolaylı olarak ilgisi bulunan bilgilerden işe başlamalı, daha sonra bilinmeyene doğru yürümelidir. Eski bilgiler üzerine bina edilecek yeni bilgiler böylece sağlam bir temele de oturmuş olur. Bu yolla konu daha çabuk ve kolay öğrenileceği gibi öğrencide kendine güven ve haz duygusunun oluşması, dolayısıyle öğrencinin, öğren­meye daha çok güdülenmesi sağlanmış olur. [1866]

Bilinenden bilinmeyene ilkesi ile somuttan soyuta ilkesini birbirine karıştırmamak ge­rekir. Bir şey somut olmakla beraber bilinmeyebilir. Kesme şekeri gördüğü halde onun küp veya dikdört­genler prizması olduğunu bilmeyen birçok insan var­dır. [1867]

Kur’ân’ın eğitim - öğretim ilkelerinden biri de bi­linenden bilinmeyene ilkesidir. Bizatihi onun kendisi bir bilgi hazinesidir. Gerek kendisinde mevcut olan, ge­rekse dışardan edinmemizi istediği bilgilerin nihâî amacı bilinmeyeni keşfetmek içindir. Kur’ân’ın "bilim bilim içindir" şeklinde bir ilkesi yoktur. Ona göre bilim yeni hakikatlerin, sonunda da mutlak hakikatin keşfi­ne medar olmalıdır. Kur'ân'da şöyle buyurulmaktadır:

"Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olması O'nun varlığının belgeler indendir. Doğrusu bunlarda, bilenler için dersler vardır." [1868]

Bilinen­den bilinmeyene ilkesinde eski bilgiler yeni bilgilerin sebebi, yeni bilgiler de eski bilgilerin sonucu durumun­dadır. Âyet-i kerimede göklerin ve yerin yaratılmasın­da, dil ve renklerin farklı olmasında Allah'ın varlığı ile ilgili derslerin bulunduğu ifade edilmekte, bunun için de bilgili olmak öngörülmektedir. Yani onlardan temin ve tahsil edilecek yeni bilgiler için eski bilgilere ihtiyaç gösterilmektedir.

“Dedik ki: Kur'ân'ın kendisi bir bilgi hazinesidir, insanın bu bilgilerle yeni hakikatler, yeni bilgiler keş­fetmesi mümkündür. Çünkü "Doğrusu bu Kur'ân, en doğru yola götürür,” [1869]

İnsan, onun rehberliğinde, onun bilgisi ışığında yeni bilgilere yeni hakikatlere açı­lır. Derken mutlak hakikati keşfeder. Başka bir âyette şöyle buyurulmaktadır:

"Bu Kur'ân, onunla uyarılsınlar ve tek bir Allah bulunduğunu bilsinler ve akıl sa­hipleri öğüt alsınlar diye insanlara tebliğ edilmiş­tir." [1870] Burada nihâî hedef açıklanmaktadır. Bu hedef "tek bir Allah" bilgisidir. İşte bu bilgiye Kur'ân'ın bilgi­leri ışığında ulaşılmaktadır.

Kur'ân, insanları yeni bilgilere ve mutlak hakika­te ulaştırmak için sadece kendi âyetlerini kullanmıyor, kâinat âyetlerini de devreye sokuyor. İnsanı onlara yö­neltmek suretiyle onlardan bilgi edinmesini, bu bilgi­lerle de yeni bilgilere ulaşmasını planlıyor. Bu nedenle insandan, göklere, yere, dağlara, denizlere, kuşlara, böceklere, dillere, renklere ve benleri sayısız eşya ve olaylara dikkat etmesini, onları inceleyerek bilgi topla­masını istiyor; oradan "Allah bilgisi'ne ulaşmasını emrediyor. Bunları gezi-gözlem bahsinde açıkladık.

Kur'ân, bilgisiyle yeni bilgiler üretmek varken on­ları kullanamayan veya kötüye kullanan insanları eleştiriyor: "Ey kitap ehli, niçin hakkı bâtıla karıştırı­yor ve bile bile hakkı gizliyorsunuz?" [1871]

"Hakkı bâtıla karıştırmayın ve bile bile hakkı gizlemeyin." [1872]

Sözü şöyle bitirelim: Dumanı gören, ateşi, ışığı gören, güneşi bulur.


[1864] Alaylıoğlu ve arkadaşı, a.g.e., s. 33.

[1865] Alaylıoğlu ve arkadaşı, a.g.e., s. 33.

[1866] N. Kemal Önder, a.g.e., s. 53.

[1867] N. Kemal Önder, a.g.e., s. 53.

[1868] Rum: 30/22.

[1869] İsrâ: 17/9.

[1870] İbrahim: 14/52.

[1871] Âl-i İmrân: 3/71.

[1872] Bakara: 2/42.