๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 17 Şubat 2011, 13:11:47



Konu Başlığı: Belâ ve Fitne
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 17 Şubat 2011, 13:11:47
Belâ - Fitne

 'Be-Li-Ye' fiil kökünden gelir; 'beliye's-sevb 'elbi­se eskidi' demektir. Masdarı, 'belâen, belven, belen' şekillerindedir. Fiil, 'denemek, yapmak, bitkin hale ge­tirmek, anlamlarını da verir. Aynı fiilden gelen 'belva' ve çoğulu 'belâya' Türkçe'deki tam karşılığı olarak be­lâ, musibet' demektir.

Kur'an'da daha çok 'denemek, sınamak' anlamla­rında kullanılır. Ayrıca, 'başa gelen belâlar, musibet­ler' birer 'deneme, sınama' olduğundan ve insanı çe­şitli biçimlerde eskitip yıprattığından dolayı başa ge­len olaylara 'belâ' denmiştir. Bu bakımdan, dinin emir­leri ve yasakları çeşitli yönleriyle belâdır. Ragıp el-İsfahanî bu yönlerin bazılarını şöyle belirtir:

1. Bazıları bedene zorluk verdiğinden.

2. İnsanların  içindeki  hayırlıları  şerlilerden,   te­mizleri kirlilerden, mü'minleri münafıklardan ayırmak için bir deneme, sınama aracı olduklarından. Nitekim, Kur'an'da “Sizden mücahitleri ve sabredenleri bilelim diye sizi deniyoruz”(Muhammed:31) buyrulmaktadır.

3. İnsanlar şükretsinler diye sevinçlerle ve nimet­lerle, sabretsinler diye de zorluklarla denenirler. İnsan’ların bu şekilde denenmesi de 'belâ'dır. Nitekim Hz. Hz. Ali, “Kimin dünyası genişletilir de, bunun bir hile olduğunu bilmezse o kişi akıldan yoksundur” buyur­muştur; yani kişi başına gelen bolluğun da, darlığın da Allah'tan bir deneme aracı olduğunu bilmeli ve ona gö­re davranmalıdır. [225]

Allah insanları hayırla ve şerrle, iyiliklerle ve kö­tülüklerle dener. İnsanlar neyin hayırlı neyin şerrli ol­duğunu, neyin iyi neyin güzel olduğunu bilemezler. Kur'an'ın diliyle, “Yeryüzünün zînetleri insanların de­nenmesi içindir (Hud: 7); “Hayat ve ölüm, doğum ve yaşama, bunların hepsi belâdır,” yani birer denemedir (Mülk: 2); Allah insanları bir yaratmamış, bazılarına fazla nimet vermiş, güzellik vermiş, sağlam vücut ver­miş, onları değişik niteliklerde ve değişik yetenekler­de yaratmış, bazılarının geçimliğini dar, ihtiyacını faz­la kılmıştır; bazıları daha çok zeki olduğu halde bazı­ları daha az zekîdir; bazıları çiftçi, bazıları işçi, bazıları işveren, bazıları yöneticidir; bütün bunlar aslında bi­rer denemedir, “Allah verdikleriyle insanları dener” (En'am: 165); verdiği nimet, yetenek ve güç oranında onların sorumluluklarını yerine getirmelerini bekler. Başlarına musibetler gönderir, içinde bulundukları se­fahatten, nifaktan, küfrden kurtulup Kendisi'ne yö­nelmelerini bekler; bazen bu musibetler mü'minlerin başına gelir, mü'minlerin halis olanını kalp olanından ayırmak veya dünyada işledikleri bir takım suçların karşılığını Ahiret'e bırakmamak ister. Her ne şekilde olursa olsun Allah'tan gelen hiç bir şey insanlara zulm için. değildir ve Allah asla zalim değildir; hepsi insan­ların yararınadır; bu bakımdan “elden gidene esef edilmemeli, ele girene fazla sevinilip şımarılmamalıdır.” Allah, “denemek için ikram edip, nimet verdiğinde “Rabbim ikram etti” diye sevinirken, “yine denemek için rızkını daralttığında “Rabbim ihanet etti” diyen insanları kınar Fecr: 15-16). Bu bakımdan, insan ne­yin hayrlı, neyin şerrü olduğunu bilemez; Allah'tan her gelene razı olunmalı ve ibret alınıp ona göre davranılmalıdır.

Allah bütün insanları dener; en büyük rasûllerden avam tabakasındaki her insana değin herkes denenir. Bu denemeler aslında, 'gördüğü derslerden imtihana tabî tutulan öğrencinin durumu' gibidir; imtihanı ba­şarırsa bir üst sınıfa geçer, başaramazsa kalır. Allah'ın okuluna girememiş, “mekteb-i İslâm” kaydolamamış insanlar, bu mektebi görsünler diye çok çeşitli şekil­lerde denenirler, kıtlıkla denenirler, bollukla denenir­ler, zaferle denenirler, yenilgiyle denenirler. Ama, du­rumlarını) değiştirmeyip küfr ve nifaklarında ısrar eder­lerse 'üzerlerine göklerin kapısı açılır', iyice azıp tuğ­yan ederler ve sonunda, ya bütün azabı Ahiret'te gör­mek üzere Cehennem'e yuvarlanırlar, ya da dünyaday­ken cezalarını görürler. Bu ceza yerden ve gökten ge­lebileceği gibi, mü'minlerin eliyle de olabilir. Öte yan­dan, mü'minler de bir üst sınıfa geçmek, imanlarının sağlamlığının açığa çıkması, imanlarının derecelerinin belirlenmesi için denenirler. Onlar da ya kaybedip -Al­lah korusun- nifaka, fıska veya küfre dönerler, ya da imanları daha bir güçlenir ve derece alırlar.

İnsanlar içinde en fazla 'belâ'ya tutulanlar pey­gamberlerdir. Tirmizî, İ. Mace ve Hakim'in rivayetinde Rasûlüllah (S.A.V.) “İnsanların belâ yönünden en şid­detlisi nebiler, sonra onlara yakın, sonra da onlara ya­kın... olanlardır” buyurmaktadır. [226]Yine, bir hadis-i şerifte, “Allah'ın sevdiği kavmi belâya uğratacağı” [227] ifade, olunmuştur. Cafer-i Sadık da “Mü'min üç şeyden birinden kurtulmaz, bazen üçü de aynı mu'minin başına gelebilir; evinde bulunanlardan biri ona buğz eder, böylece eziyet eder; veya kendine eziyet eden bir kom­şusu bulunur, ya da ihtiyacına giden yolda biri ona eziyet eder. Eğer mü'min dağ başında bile olsa, Allah ona eziyet edecek bir şeytan gönderir”; bir başka sö­zünde ise, “Dört şeyden mü'min kurtulmaz; kendine haset eden mü'min, peşini bırakmayan münafık, ken­disiyle mücadele eden düşmanı ve sapıtması için uğra­şan şeytan” demiştir. [228]

Hz. İbrahim (a) “bir takım kelimelerle belâya uğ­ratılmış, onları tamamlayınca insanlara 'imam' .kılın­mış ve soyundan zalim olmayanların da 'imam' kılınacağı müjdelenmiştir.” (Bakara: 124).

FİTNE 'Fe-Te-Ne' fiil kökünden isimdir. 'Fe-Te-Ne' 'madeni ateşte eritmek, bir kimseye görüşünden ve di­ninden dönmesi için işkence etmek, denemek için güç işlere maruz bırakmak, aklını çelmek, gönlünü çalmak, 'an' edatıyla kullanıldığında ise, '-den döndürmek, vaz­geçirmek' anlamlarına gelir. Kelimenin asıl anlamı, 'ha­lisini sahtesinden ayırmak için altını potaya atıp kaynatmak' demektir ki, diğer anlamları buna göre türe­tilmiştir. [229]

Fitne ile belâ aşağı yukarı aynı anlamlara gelir; şu kadar ki, fitne'nin çağrıştırdığı anlamlar daha fazla olduğu gibi, daha çok da 'azap ve zorluğa' yönelik yan­ları vardır." Kur'an'da ikisi aynı ayette de geçer:

“Her nefs ölümü tadıcıdır; biz hayr ve şerle fiit­ne olarak sizi belâya uğratıyoruz” (Enbiya:  35).

Ayetten de anlaşılacağı üzere, insanın başına ge­len (isabet eden-musibet) hayr ve şerr birer fitnedir; birer deneme aracıdır.

Fitne belâ'dan daha çok bir şiddet ve ağırlık belir­tir. 'Belâ' daha çok Allah'tan geldiği halde, fitne insan­lardan da gelebilir ve insan kendisini olduğu kadar başkalarını da fitneye uğratabilir. Bu fitne, daha çok azap ve kötülük ifade eden fitnedir:

“... Fakat siz kendinizi fitneye uğrattınız, gözledi­niz, şüphe ettiniz ve Allah'ın emri gelinceye değin, kuruntu sizi aldattı...”(Hadid:  14).

Münafıklara seslenen bu ayette, onların kendi ken­dilerini azaba bıraktıkları, nefislerine kötülükte bulun­dukları, Kur'an'ın bir başka deyişiyle 'kendi kendile­rine zulmettikleri', kendilerini dünyadayken karanlık­larda bıraktıkları ve dolayısıyle Ahiret'te de 'nur' bu­lamayacakları  ifade  olunmaktadır. .   

“Mümin erkekleri ve mü'min kadınları fitneye uğ­ratıp, sonra da tevbe etmeyenler, onlar için Ce­hennem azabı vardır ve onlar için yangın azabı var­dır” (Büruc:  10).

Yukardaki ayetteyse, Uhdud ashabının, mü'minleri hendekler içinde yakan kâfirlerin durumu anlatılmak­tadır. Bu şekilde ifade olunan fitne 'azap etme, işkence etme’ anlamında kullanılmaktadır. Şu kadar ki, bu azap ve işkence 'kişiyi inancından döndürme'ğe yöne­lik olduğundan, mü'min bu tür azaplarla imtihan edil­mektedir. Yani, burada da 'kazanda altın madeninin halisinin sahtesinden ayrılması için kaynatıldığı' gibi mü'min işkence kazanlarında kaynatılır. Mü'minler için en büyük imtihanlardan birisi budur. Eğer mü'min, in­sanların bu azabını Allah'ın azabından üstün görür de inancından dönerse imtihanı kaybetmiş demektir. Ni­tekim Kur'an'da şöyle buyrulur:

“İnsanlardan, “Allah'a inandık” deyip de, Allah yolunda kendisine eziyet edilince, insanların fitne­sini Allah'ın azabı gibi tutan vardır. Ama, sana Rabbi'nden bir zafer-yardım gelince de, “biz sizinle be­raberdik” derler. Yoksa, Allah alemlerin göğüsle­rinde olanı daha iyi bilen değil mi?” (Ankebut: 10)

Allah'ın azabı insanların bu tür fitnelerinden daha büyüktür. Bu bakımdan, mü'minlerin başına böylesi fitneler mutlaka gelecektir; bu fitneler gelmeden, mü'minin  imanı  insanların  elinde  denenmeden  mü'min Cennet'e girmez; fitneye uğratılmamış imanın niteliği belirgin değildir.

“İnsanlar “inandık” deyip, fitneye uğratılmadan bı­rakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, onlardan ön­cekileri fitneye uğrattık ki, Allah sadıkları bilsin ve yalancıları bilsin” (Ankebut: 2-3).

Bu tür fitne en belirgin biçimde savaşlarla kendini gösterir; bu bakımdan kıtal'e de fitne denmiştir. Yu­karıdaki ayetle bağlantılı olan daha başka ayetlerde şöyle buyrulur:

“Yoksa siz, sizden önce geçenlerin durumu size de gelmeden Cennet'e gireceğinizi mi sandınız? Onla­ra öyle güçlükler ve sıkıntılar dokundu ve öyle sar­sıldılar ki, rasûl ve yanındakiler “Allah'ın yardımı ne zaman?” dediler..”(Bakara: 214).

“Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri bilmeden ve sabredenleri bilmeden Cennet'e gireceğinizi mi sandınız?(A. İmran: 142),”

Mü'min insanların elinden böylesi çeşitli fitnelere uğrar ve bu fitneler, yine bir ayette ifade olunduğu üze­re 'habisin tayyib'den ayrılması, gerçek iman sahipleriy­le cihad erleri ve sabredenlerin, daha doğrusu Cennet'i hak edenlerle, insanların fitnesini Allah'ın azabıyla bir sayanların ortaya çıkması içindir.

Mü'minleri böylesi fitnelere uğratanların hali şirk­tir ve onların sistemleri veya daha doğru bir deyişle dinleri sirk dinidir; bu bakımdan, Kur'an'da insanlar arasında çıkan savaşlardan, katliamlardan daha şid­detli ve daha önemli olarak fitne anılır; çünkü fitne in­sanların bir ümmet olma durumunu bozan, bazılarını, hattâ çoğunluğu şirk'e düşüren ve Tevhid üzere olan­lara işkenceler edilmesine yol açan bir durumdur. Yer­yüzündeki savaşların, öldürmelerin, fesadın temelinde fitne yatmaktadır. Bu bakımdan Kur'an şöyle buyurur:

“Onları yakaladığınız yerde öldürün ve sizi çıkar­dıkları yerden onları çıkarın; fitne katiden şiddet­lidir...” (Bakara:  191).

“Sana haram aydan, onda kıtalden sorarlar. “On­da kıtal büyük günahtır de. O'na küfrederek Al­lah'ın Yolu'ndan ve Mescid-i Haram'dan alıkoymak ve halkını oradan çıkarmak Allah yanında daha büyük (günahtır). Fitne katiden daha büyüktür. Güç yetirirlerse sizi dininizden döndürünceye ka­dar sizle savaşmayı bırakmayacaklardır...(Bakara: 217)”.

Kur'an mü'minlere gerçekleri açıklıkla anlatıyor. Yeryüzünde savaş temelde istenilmeyen bir şeydir; fa­kat fitneye yol açanlar, insanları Tevhid'den saptıran­lar ve saptırmaya çalışanlar çok büyük günahın içinde­dirler. Gerçi, Haram aylarda savaşmak günahtır; fa­kat insanların Mescid-i Haram'a ulaşması, Mescid-i Haram'da Şirk'in egemen olması, Allah'ın Yolu'nun önü­ne engeler çıkartılması en büyük günahtır, yani fitne­dir; fitneyi yok etmek için gerekirse Haram ayında bi­le savaşılır; o zaman bu aylarda savaşmak haram ol­maz, gerekli hale gelir. Hem, fitneciler mü'minleri din­lerinden döndürünceye kadar onlarla savaşmaktan vaz­geçmeyeceklerdir; o halde, mü'minlere düşen nedir? Yi­ne, Kur'an'a bakalım:

“Fitne kalmayıncaya ve din Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın.. (Bakara: 193)”.

“Fitne kalmayıncaya ve din bütünüyle Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın.. (Enfal:  39).”

Fitnenin kalmaması Şirk'in egemenliğinin son bu­lup, yeryüzünde Tevhid'in egemenliğinin kurulması, batîl'ın gidip Hakk'ın egemen olmasıdır.

Allah zaman zaman mü'minleri kendileriyle de de­ner. Fitneye karşı, yani Şirk'e karşı verilen savaşta mü’minler üst olup, Tevhid'in egemenliğini sağlayabilirler. Fakat, kişinin hem bireysel, hem de toplumsal düzey­de İslâm'ı hayata hakim kılabilmesi, hayatına hayat yapabilmesi için ömür boyu vermesi gereken mücadele, yani 'Cihad' hiç bir zaman dinmez; belki asıl büyük mücadele Allah'ın “bugün dininizi tamamladım; bugün kâfirler dininizden ümit kesti, onlardan korkmayın ben­den korkun” dediği, Rasûl'ün “Şeytan bu topraklarda hakim olmaktan ümidini kesmiştir; yalnız ben dün­ya hırsıyla birbirinize düşmenizden korkarım, benden sonra kâfirlere dönüp, birbirinizin boynunu vurmayın” dediği, [230] Allah'ın mü'minleri “başlarının üstünden ve ayaklarının altından nimetlendirmeğe” başladığı za­man ortaya çıkar. Bu tür fitne için Kur'an'da şöyle buyrulur:

“İçinizden yalnız zulmedenlere dokunmakla kalma­yacak bir fitne'den sakının. Bilin ki, Allah'ın azabı çetindir (Enfal; 25)”.

Bu fitne mü'minler için çok daha tehlikeli, kendi içlerinde çıkan, bağyden kaynaklanan (bk. bağy) ve kalplerdeki eğrilikle Kur'an'ın yanlış te'viline dayanan (bk. te'vil) fitnedir.

Bütün bunlardan ayrı olarak, 'dünya hayatının zinetleri, çocuk, mal' hepsi birer fitnedir; Allah bunlarla insanları dener; 'bir belâ kabında adeta kaynatır' ve kimin halis mü'min, kimin de münafık veya kâfir ol­duğunu ortaya çıkarır:

“Onlardan bazı çiftleri, fitneye uğratmak için, dün­ya hayatının süsü olarak kendisiyle metalandırdığımız şeye gözünü dikme; Rabbı'nın rızkı daha ha­yırlı ve daha kalıcıdır” (Tana: 131).

“Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız fitnedir ve Al­lah'tır yanında büyük karşılık olan”(Enfal: 28). Bütün fitnelerden Allah'a sığınmak gerekir. [231]


[225] Müfredat, 61.

[226] Keşf'ül-Hafa, I, 144.

[227] a.g.e. I, 80.

[228] Usul-i Kâfi, III, HN:  2332, 2333.

[229] Müfredat, 371, Külliyat, 277, Tecrid-i Sarih, 2: 468, Hjık Dini Kur'an Dili, VI, 4530.

[230] Müslim, HN:   118,  120.

[231] Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları: 295-303.



Konu Başlığı: Ynt: Belâ ve Fitne
Gönderen: Ceren üzerinde 16 Aralık 2017, 18:19:25
Esselamu aleykum.rabbim bizleri başımıza gelen her bela için sabır eden dua eden fitneden fesatdan uzak kalıp allahın rizasini kazanan kullardan olalim inşallah. ..


Konu Başlığı: Ynt: Belâ ve Fitne
Gönderen: Mehmed. üzerinde 17 Aralık 2017, 10:02:03
Ve aleykümüsselam Rabbim devletimizi ve milletimizi her türlü fitne ve beladan muhafaza eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Belâ ve Fitne
Gönderen: Sevgi. üzerinde 17 Aralık 2017, 16:23:16
Ve aleykümüsselam bir yerde fitne çıkıyorsa orada bela eksik olmaz insanların arasına fitne yaymak birbirine düşürmek çok kötü bir davranıştır


Konu Başlığı: Ynt: Belâ ve Fitne
Gönderen: Rüveyha üzerinde 18 Aralık 2017, 17:09:43
Ve aleykümselam. Mevlam bizleri fitne çıkarmaktan, fitneye uğramaktan muhafaza eylesin inşallah