๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: müzzemmil üzerinde 16 Eylül 2011, 18:35:43



Konu Başlığı: Bazı Surelerin Mensuh Ayetleri 1
Gönderen: müzzemmil üzerinde 16 Eylül 2011, 18:35:43
Bazı Surelerin Mensuh Ayetleri 1

İki Ayeti Hariç, Medinede İnen Enfal Sûresi Mensûh Ayetleri
 
Bu Sûrenin Mekkede inen ayetlerden birisi “Ve iz yemkürü» ile başlar, diğeri ise “Yâ Eyyühennebiyyü» ile başlar Bu sûrenin mensûh ayet meallerinden ilki şudur :
60- (Yâ Muhammed) sana savaş ganimetlerinin hükmü­nü sorarlar. De ki -ganimetlerin hükmü Allah Taâlâya ve Re­sulüne aittir. (Taksimi onlar yapar)  Gerçekten mu'minlerseniz, Allah Taâlâya karşı gelmekten korkun aranızı (münazaa­ları keserek) islah edin, Allah Taâlâ ve Resulüne uyun»[319][320]
 
Ayetin İniş Sebebi
 
Sa'd İbni Ebi Vakkas derki;
“- Bedir savaşında kardeşim Ömeyr ile Sait İbnil As şe­hit düşmüşlerdi. Ben kardeşimin “Zelkesife» denen kılıcını alıp Resülüllâha geldim. Bana “git o kılıcı aldığın yere bırak» buyurdu. Ben de geri dönüp kılıcı bıraktım. Ben, Allah'tan başka bilen yok ya, hem kardeşimin şehit düşmesinden, hem de kılıcın benden alınmasından müteessir olmuştum. Az bir zaman sonra (üstte) Enfal Sûresinin ilk Ayeti nazil oldu. Bu defa Resülülâh bana “git kılıcını al» buyurdu.»
İkrime de İbni Abbastan rivayet eder ki :
“Bedir savaşı günü Resülüllâh “kim şu şu yararlılıkları yaparsa, şunlar şunlar onundur» buyurmuştu. Bunun üzerine gençler atıldılar ve yaşlılar oturdular. Ganimetler toplanınca gençler, ganimetler bizim, deyince yaşlılar da “bizi tesir altın­da bırakmayın, siz savaşıyorken, biz de arkanızda durduk siz bozulsaydınız, biz de sizin arkanızda kaftanınızdık» dediler. Sonra “Yeselüneke» ile başlayan (üstte) Ayet indi, Resülüllâh da ganimeti her kese eşit olarak taksim etti.» [321]
Ebulkasım Hibetüllâh, Enfal Sûresinin meali aşağıda ya­zılı Ayeti, yukarda meali yazılı Ayetin neshetmiştir diyor. [322]
“Bilin ki ganimet olarak aldığınız her hangi bir şeyin beş­te biri Allah Taâlânın, Resulünün, yakınların, yetimlerin, yok­sulların, yolcularındır...» [323]
Bu Ayeti Kerime gelmeden, ganimetin eşit olarak taksim edildiğini yukardaki hadîslerde okuduk. Bu Ayeti Kerime ise, Ganimetin beşte birinin dışında kalanın taksiminin eşit ola­bileceğine işaret etmektedir. Buna bakıp nesh yoluyle gani­metlerin tevzi şekli değiştirilmiştir, diyor bâzıları. Ama pek çok tefsirciler, bu iki ayette nâsih mensûh yoktur diyorlar.[324]
60- “Vaktiyle onlar;
- Ey Allah, eğer bu, senin katından (gelmiş) hak (kitab) ın kendisi ise, durma bizim üstümüze gökten taş yağdır, yahut bize (daha) elemli bir azap getir, demişlerdi. [325]
Halbu ki sen içlerindeyken Allah, onlara azap Edici değil­di. Onlar istiğfar ederken de Allah, yine onları azaplandırıcı değildirr.» [326]
Mealleri üstte yazılan iki ayetten ikincisinin, yine meali altta yazılı bulunan ayetle neshedilmiş olduğu, gerek İkrime ve gerekse Hasanı Basrı tarafından söylendiği kuvvetle riva­yet edilmiş bulunuyor.  [327]
“Allah onlara ne diye azabetmiyecek? Onlar Mescidi Ha­ramdan kendileri ona (onun hizmetine) ehil olmadıkları hal­de, (sizleri) menedip duranlardır. Takvaya erenlerden başka­ları ona (hizmete) ehil değillerdir. Lakin onların pek çoğu (bunu) bilmiyorlar.» [328]
Peygamber Efendimiz, hicretlerinden önce Mekkede ika­met buyurdukları bir vakıtta Ebu Cehil,
- Ey Allah, eğer bu senin katından gelmiş hak kitabın kendisi ise, durma bizim üstümüze gökten taş yağdır, yahut bize daha elim bir azap getir, demişti. Aralarında Peygamberi­mizin bulunması sebebiyle bu azaptan kurtulmuşlardı. Fakat Peygamberimizin hicretinden sonra, temenni edilen azap, taş yağmuru olarak değil, açlık ve müslümanlarm kılıcı olara onları buldu. Bunların arasından ancak, istiğfaredip iman edenler kurtulabildi. [329]
61- “(Ya Muhammed!) O kâfirlere de ki, eğer (düşman­lıklarına) son verirlerse, geçmişleri affolunur. Eğer (kötülüğe) dönerlerse, önceki ümmetlere uygulanan (azap) onlara da uy­gulanacaktır.» [330]
Meali yazılan bu Ayeti Kerimenin, meali altta yazılı olan ayetle neshedildiğine kail olanlar olduğu gibi, korkutucu ola­rak kâfirleri düşmanlıklarından vaz geçirmek için indiğini söyliyenler de vardır. [331]
“Bir fitne kalmayıncaya hepsinde din Allah için oluncuya kadar onlarla savaşın. Eğer (kötülüklerine) son verirlerse, (onları bırakın) Şüphesiz Allah, ne yapacaklarını hakkiyle gö­rücüdür.» [332]
62- “Ey Peygamber, müminleri savaşa teşvik et, eğer içinizden sabır edebilecek yirmi (kişi) bulunursa,. onlar    ikiyüz (kişiy)e galip gelirler. Eğer yüz (kişi) olursa, kâfirlerden binini yenerler. Muhakkak onlar anlamaz bir    gürühtürler.» [333]
Meali yazılan bu Ayeti Kerime de, yine meali altta yazılı olan ayetle nesholmuş, müslümanlar yararına değiştirilmiş­tir. [334]
“Bu anda Allah Taâlâ sizden (yükü) hafifletti. Bildi ki mu­hakkak sizde bir zayıflık vardır. O halde eğer içinizden sabırlı yüz (kişi) olursa, ikiyüzü yenerler. Eğer sizden bin (kişi) olursa, Allah'ın izniyle iki bini yenerler. Allah, sabredenlerle beraberdir.» [335]
63- “İman edip hicret edenler, Allah Taâlâ yolunda mallariyle, canlariyle savaş eden (Medineli) ler, işte onlar birbir­lerinin (mirasta) velileridirler. İman edip te hicret etmiyenlere ise, hicret edecekleri zamana kadar, sizin onlara hiç bir şey ile yakınlığınız yoktur. Eğer onlar, din hususunda sizden yar­dım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur. Şu kadar ki, sizinle aralarında muahede bulunan bir kavım zararına değil. Allah Taâlâ yaptıklarınızı muhakkak görüyordur.» [336]
Mekkeli muhacirlerle Medineli Ansar denen Müslümanlar, akrabalık dışında, gerek hicrette ve gerek seferde alınan ga­nimetlerde biri birlerine varis oluyorlardı. Sonra üstte meali yazılı Ayeti Kerime, yine altta meali yazılan Ayetle nesholdu ve mirasta akrabalık nazara alındı. [337]
“Henüz İman edip de, hicret ve sizinle birlikte savaşanlar, (var ya) işte onlar, sizdendir. Akrabalar ise, Allah'ın kitabın­da, onlar (mirasta) birbirlerine daha yakındırlar. Muhakkak ki Allah Taâlâ herşeyi bilendir.» [338]
Yukarda meali yazılan (Enfal 72) ayetin “şu kadar ki si­zinle aralarında muahede bulunan bir kavm zararına değil» hükmü, ayrıca bilinen Kılıç Ayeti Kerimesiyle nesholmuştur.[339]
 
Medine'de İnen Tevbe Süresindeki Mensûh Ayetler
 
Bu Sûre, Hicretin 9. Yılında Medinede inmşitir. Bu Sûreye “Beraeh» de denir. Başında besmelenin yazılmayışındaki sebebini soran İbni Abbas'a (r.d.) Hz .Osman (r.d.) şu cevabı vermiştir:
Allah'ın Resulüne mütaaddit sûreler ve ayetler inerdi. Ona bunlardan biri indiğinde, vahy kâtiplerinden birini çağırır ve ona, bu ayeti şunlar, şunlar yazılı sûreye koy, derdi. Enfal Sû­resi Medinede ilk inenlerdendir. Beraeh Sûresi ise Kur'anın son inenlerindendir. Enfal Süresindeki kıssalar, Beraehdeki kıssalara benzediğinden, bu ikisinin bir sûre olması ihtimali­ne düştüm ve bu sûrelerin ayrılmasına sebep olacağımdan korktum. Esasen Allah'ın Resulü de, bu hususta bize bir şey demeden vefat etmişti. Bu sebeple ikisini bitişik koydum, ara­larında Besmeleyi yazmadım. [340]
64- “Altını ve gümüşü yiğip ve biriktirip de onları Al­lah yolunda harcamayanlar (yok mu?) işte onlara acıklı bir azabı müjdele.» [341]
Yukarda, 1 No.lu bölümde de ifade edildiği üzere meali yazılan bu ayet, yine meali altta yazılan ayetle neshedilmiş ve böylece, zekâtı verilmek şartiyle mal biriktirmek mubah hale gelmiştir. [342]
“Onların mallarından sadaka al ki, bununla kendilerini temizler, bununla onları (mallarını) bereketlendirmiş olasın. Onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir. Allah çok iyi bilendir.» [343]
Bu emir geldikten sonra Peygamber Efendimiz, Devlet Başkanı sıfatile ve muayyen ölçüler içinde-ki bunlar Fıkıh kitablarında bildirilmiştir- zekâtı toplatırlardı. Bu suretle ku­rulmuş olan Devlet Hazinesinde, meali altta yazılı ayette gös­terilenlere verilir, Devlet işlerinde kullanılırdı.
“Sadakalar, Allâh'dan bir farz olarak ancak, fakırlar, mis­kinler, sadaka üzerine (toplamaya) memur olanlar, kalpleri kazanılmak istenenler, köleler, esirler, borçlular, Allah yolun­da ve (muhtaç) yolcular içindir. Allah hakkiyle bilendir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.» [344]
65- “Sizler gerek hafif gerek ağırlıklı olarak birlikte (savaşa) çıkın. Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla savaşın. Eğer bilirseniz bu, sizin için çok hayırlıdır.» [345]
Savaşa birlikte çıkma emri böyle gelince, Mikdad Bini Esved (r.d.) çok şişman olduğu için Peygamber Efendimizden izin istemişti. Bundan başka sefere tahammülü olmayanlara da bu ağır gelmişti. Bunun üzerine, meali altta yazılı ayet gel­miş ve bu ağır emir, neshedilerek hafifletilmiştir. [346]
“Allah ve Resulüne sadık olmak şartiyle, ne zayıflara, ne hastalara, ne de harcıyacaklarım bulamayanlara (geri kalmak­ta) bir günah yoktur. İyilikte bulunanlara karşı, başka bir yol yoktur. Allah mağfiret edicidir, esirgeyicidir.»  [347][348]
 
Bu Ayetlerin İniş Sebepleri
 
Ayeti Kerimelerde bahsi geçen savaşa ait hazırlıklar, Te-bük seferi içindi. Mevsim yaz, havalar çok sıcak ve kuraktı. Ayni zamanda, hurmaların hasat mevsimi de gelmişti. Bu se­beple Hüneyn ve Taif savaşlarından henüz dönen sahabîler-den bâzılarına bu yeni sefer çok ağır gelmiş, ağır davranmış­lardı.
Bu sefere. Romanın tehditkâr bir tavır takınması sebeb olmuştu. Medinede büyük bir ordu hazırlığına başlanmıştı. Bütün müslüman Araplardan, asker göndermeleri emrolun-muştu.
Peygamber Efendimiz, kudreti olanlardan malî yardım talebetti. Hz. Ebubekir (rd) bütün servetini verdi. Hz. Osman da, üçyüz deve yükü zahire ve bin altın nakit vermişti. Pey­gamber Efendimiz bunlara duada bulunmuş, taksiratlarının affa uğradığım onlara müjdelemişti.
Peygamber Efendimiz sefer yapacağı yeri saklamak için, başka yere sefer yapıyormuş gibi hareketlerde bulunurdu. Tabii bu bir harp taktiğiydi. Fakat bu defa gideceği yeri gizle-memişti, Peygamber, bunu her sorana söylüyordu.
Bu sefer münafıklar bozguncu sözler söylemeye başlamış­lardı. Münafıkların başı, Abdullah bin Übey bin Selül, “Muham med (aleyhisselâm) Roma Devletini oyuncak mı sanıyor? Onun ashabiyle birlikte tutulup esir olacağım gözümle gör­müş gibi biliyorum» diyerek etrafa korku saçıyordu. Fakat müslümanlar, tam sadakada sefere hazırlanmıştı. Kısa za­manda yola çıkıldı.
Yolda Peygamber Efendimizin bir devesi kaybolmuştu. Bir münafık “Muhammed (Aleyhisselam) Peygamberim der, göklerden haber verir, devesinin nerede olduğunu bilmez» de­mişti. Peygamber Efendimiz ise, bu münafıkın kendi hakkın­daki sözlerini, yanındakilere haber verdikten sonra “Ben Val­lahi bir şey bilmem, ben, ancak Allah Taâlânın bildirdiğini bilirim, şimdi Rabbim bana bildir ki, deve falan vadide ve fa­lan yerdedir. Yuları bir ağacın dalına ilişip kalmıştır, gidin ge­tirin» buyurdu. Ashaptan bir kaç kişi ayağa kalkıp hemen oraya koşmuşlar ve deveyi o halde bulup getirmişlerdi.
Nihayet ordu bin müşkülat içinde, Medine ile Şam arasında bulunan bir su başında konakladı. Fakat su çok azdı. Peygamber Efendimiz bu sudan abdest aldı ve bir mû'cize olarak bu su, orduya yetecek kadar hemen çoğaldı.
Böylece Ordu Tebüke girip, Romalılara meydan okudu. Bu durum, her tarafa dehşet saldı. Fakat yola çıktığı haber verilen Roma ordusundan ortada eser bile yoktu. Peygamber Efendimiz burada yirmi gün kadar kaldı. Daha ileriye gidip gitmemesi hakkında ashabiyle istişarede bulundu. Hz. Ömer,
- Ya Resülüllâh, eğer emir almışsan, buyurun gidelim, dedi. Resülüllâh,
- Ya  Ömer, Allah'tan  öyle bir  emir alsaydım, sizinle istişare etmezdim buyurdu.
Bunun üzerine Hz. Ömer (r.d.)
- Sizin Romalılara bu kadar yaklaşmanız, onlara, korku ve dehşet verdi. Buna rağmen Şam çok kuvvetli, bu sene bu kadarda yetinelim de, gelecek sene bakalım hak ne gösterir, dedi.
Bununla beraber Şamda Taun olduğu haberi geldi. Bu da ayrı bir sebep oldu. Nihayet Ramazanı Şerifte Medineye dö­nüldü.
Ma'ziretleri olmadığı halde orduya katılmayanlar çok na­dim olmuşlar ceza olarak kendilerini Mescidi Şerifin direğine bağhyanlar bile olmuştu bâzıları da. Peygamberden af dile­mişlerdi. Peygamberimiz ise onları, halkın arasına girmekten menetmişti. Elli gün böylece sıkıntılı bir hayat yaşamışlardı. Sonra Allah Taâlâ, hepsinin tevbesini kabul buyurdu, suçla­rını affetti.
Bu savaş seferi, İslâmm kudret ve mehabetini etrafa yay­dı, sadık ile yalancı münafıkları da belli etmeye vesile oldu.[349]
66- “(Mâzireti olmadığı halde) Senden ancak, Allah'a ve Ahiret gününe inanmaz, kalpleri şüpheye düşüp de, şüphe­lerinin içinde (gitsem mi gitmesem mi? diye) bocalayıp du­ranlar (savaştan geri kalmak için) izin isterler.»[350]
Meali yazılan bu ayet, özürsüz oldukları halde, savaş­tan geri kalmak için Peygamber Efendimizden izin isteyenle­ri, çok ağır bir şekilde azarlamış bulunuyor. Durum bu oldu­ğu halde işbu ayetin, meali altta yazılı ayetle neshe uğradığını, Hibetullâh Bini Selâme iddia etmiştir. [351]
“Muhakkak senden izin isteyenler (yok mu?) onlar, Allah'a ve Resulüne iman edenlerdir. O halde bâzı işleri için senden izin istedikleri zaman, sen de onlardan dilediğine izin ver ve kendileri için Allâh'dan mağfiret dile. Zira Allah mağfiret edi­cidir, esirgeyicidir.» [352]
İbni Abbas (r.d.) yukarda meali yazılan (Tevbe 45) ayetin, savaştan özürsüz geri kalmak isteyen münafıkları hedef aldı­ğını sebep göstererek neshedilmediğini söylemiştir. [353]
İbni Abbasi tayid eden bir husus da şudur. Hibetüllâhın ve onun fikrinde olanların neshedici olarak gösterdikleri ayet, görüldüğü üzere Nur Sûresinin 62. ayetidir. Halbu ki nüzul sırasına göre Nur Sûresi 89. sırada, neshedilği iddia edilen ayet ise, 109. sırada inen Tevbe Sûresindedir. Bu duruma gö­re, önce inen bir ayetle, çok sonra inen bir ayetin neshedilmesinin mümkün olmayacağı ortadadır.
67- “(Ey Habibim) Onlar için (diler) istiğfar et (diler) is­tiğfar etme, eğer onlar için yetmiş defa dahi istiğfar etsen, yine Allah kendilerini katiyen affedecek değildir. Böyledir, çünkü onlar, Allah ve Resulünü inkâr ile kâfir olmuşlardır. Allah fasıklar kavmine hidayet etmez.» [354]
Buharı Müsedded'den, Müslim ve Ubeydullâh İbni Ebi Esad'dan gelen şu rivayeti yazarlar :
Vaktaki (Baş münafık) Abdullah İbni Übey öldü, oğlu Resüli Ekreme gelip, babasının kefeni için gömleğini istemiş, bu arada babasına hem dua etmesini hem de onun için istiğ­farda bulunmasını rica etmişti. Aleyhissalatu vesselam Efen­dimiz, gömleğini vermiş ve sonra da ona, “bana izin ver ba­banın üzerine cenaze namazını da kılayım,» buyurmuştu. Pey­gamberimiz, bu arzusunun kabul edilmesi üzerine cenaze na­mazına hazırlanmaktaydı. Bu defa Hz. Ömer, “Ya Resülüllâh, Allah, seni münafıklara dua etmekten yasaklamadı mı?» diye­rek Peygamberimizi çekmiş ona engel olmak istemişti. Bunun üzerine Aleyhisselâm Efendimiz “Ya Ömer ben onun hakkın­da istiğfar edip etmemekte serbestim» buyurdu. İşte bundan sonradır ki meali aşağıda yazılı (Tevbe 84) ayet indi.
Ayetlerin anlamlarını daha iyi açıklığa kavuşturmak için diğer bir hadisi de yazmakta fayda gördük.
İbni Abbas Hz. Ömerden (r.d.) şunu işittim demiştir : Abdullah İbni Übey ölünce, onun üzerine namaz kılma için Resülüllâh davet edilmişti. Namaz kılmak üzere ne zaman ki Resülüllâh onun üzerine durdu, o anda Resülüllâh önüne dönüp, göğsüne doğruldum ve dedim ki,
- Yaresülellâh, Abdullah Bini Übey, Allah'ın düşmanlarının en büyüğüdür. Nitekim bir zaman şunu, filan zaman da şunu, şunu söylemiş ve şu şu kötülükleri işlemiştir, deyip geçmişini hatırlattım. Resülüllâh ise devamlı gülümsiyorken, bende devamlı olarak onun fenalıklarını sayıyordum. Bu sıra Rasülüllâh bana.
- Ya Ömer, şimdi bu konuşmaları sonraya bırak, ben bunlar hakkında istiğfar edip etmemekte serbestim. Nitekim bana “yetmişten fazla istiğfar edersen mağfiret olunur» denildi, dedi. Sonra da namazını kıldı ve onunla beraber    kabre kadar yürüdü, kabrinde de ayakta durdu.
Bu durumda ben kendi kendime hayıflanarak “ne acayip bir iş yapmışım, Allah ve Resulü daha iyi bilir diye düşünmemişim» dedim. İşte bundan kısa bir zaman sonra, munafıklara dua edilmesini ve kabirlerinde de durulmasını yasaklayan ayet (Tevbe 84) indi. [355]
Meali altta yazılı ayet indikten sonra Peygamber efendimiz, hiç bir munafıkın cenazesini kılmadı ve hiç birisi için duada da bulunmadı. İşte bütün bu olaylar, meali yazıla ayetin (Tevbe 80) yine meali altta yazılı ayetle nesh edildiğir gösterir. [356]
“Onlardan ölen hiç bir kimseye ebediyen dua etme, (defa veya ziyaret için) kabrinin başında da durma. Çünkü onlar Allah'ı ve Resulünü inkâr ile kâfir oldular, onlar fasıklar olarak öldüler.» [357]Bu enteresan konuya ait diğer iki rivayeti de yazmadan geçemedik.
Bir kısım müfessirler, Resülüllâhın şöyle buyurduklarını yazarlar :
- Benim Abdullah bini Übeyden gömleğimi ve duamı esirgemeyişim, Allah'a yemin ederim ki, onun kavminden bin kişinin Müslüman olmasına ait arzuma kavuşmam içindi. [358]
Bu hususta Katade de demiştir ki, Abdullah Bini Übey, hastalığında oğlunu Resülüllâha göndermiş, kendisinin affı için dua etmesini stemişti. Bu sebeple ziyaretine giden Resülüllâh ona “Yahudilik sevgisi seni helâketti» dedi. Abdullah Bini Übey ise cevaben “ben seni, benim için istiğfar edesin diye davet ettim, azarlıyasın diye değil» dedi. İşte bu olaydan sonradır ki, Abdullah İbni Übeyyin (sahabeden oğlu) Abdullah babasının kefeni için Resülüllâha gelmiş ve affedil­mesini temin için dua talebinde bulunmuştur. [359]
 
İki Ayeti Hariç, Mekkede İnen Yunus Sû. MenSüh Ayetleri
 
Mekke dışında inen iki ayet “Kul bi Fadlillâhi» ile başla­yan 58. ile 59. ayetlerdir. Bunlardan ilki, Ubey İbni Kâ'b hak­kında inmiştir :
Bir gün Resülüllâh Efendimiz, Übey İbni Kâ'ba,
- Ya Übey, Allah Taâlâ bana, senin üzerine Kur'an oku­mamı emretti, buyurdu. Übey.
- Ya Resülüllâh, vahy anında ben hatırlandım demek, dedi. Resülüllâh,
- Vahy bana seni ta'yinetti, buyurunca Übey, sevincin­den ağladı. Sonra da şu Ayeti kerime indi. [360]           
“(Habibim) De ki, ancak Allah'ın fazlı ve rahmeti ile böy­lece sevinsinler. Bu (sevinç) onların topladıkları (her şey) ndan hayırlıdır.»[361][362]
 
Bu Sûrenin Mensûh Ayetlerine Gelelim Şimdi
 
68- “(Yâ Muhammed) De ki : -Onu   (Kur'an-ı) kendili­ğimden değiştirmem, benim için olmayacak (bir) şeydir. Ben, bana vahy olunandan başkasına uymam. Eğer Rabbime asi olursam, muhakkak ki ben, büyük günün azabından korka­rım.» [363]
Meali yazılan bu ayetteki “muhakkak ben, büyük günün azabından korkarım» beyaniyle Peygamber Efendimize ilka edilen Kıyamet gününe ait azap korkusu, meali altta yazılan ayetle neshedilip kaldırılmıştır. [364]
“Geçmiş ve gelecek günahını Allah'ın mağfiret etmesi, senin üzerindeki ni'metini tamamlaması, seni doğru yola ilet­mesi için (dir Mekkenin fethi) (Feth 2)
69- “...(Habibim) De ki, gayp ancak Allah'ındır. Bekle­yin, ben de sizinle beraber bekliyenlerdenim.» [365]
70- Eğer onlar seni yalanlarsa, de ki, benim işim ba­na, sizin işiniz size, benim yaptığımdan siz uzaksınız, sizin yapmakta olduğunuzdan da ben uzağım.» [366]
71- Onlara v'd (tehdit) ettiğimizin bir kısmını göster­sek, yahut seni vefat ettirsem, (yine de) onların dönecekleri bizedir,  nihayet. Allah onların  ne  yapacaklarına şahitdir.» [367]
72- “Eğer Rabbin dileseydi, yer yüzündeki insanların hepsi toptan elbette iman ederlerdi. (Durum buyken) sen hep­si mümin oluncaya kadar, insanları zorlayacak mısın?»  [368]
73- “... (Habibim) De ki, haydi bekleyin, şüphesiz ben de sizinle beraber bekliyenlerdenim.» [369]
74- “(Habibim)  De ki. Ey insanlar, size Rabbinizden hak (Kur'an) gelmiştir. Artık kim hidayeti kabul ederse, o an­cak kendi faydası için hidayete ermiş, kim de saparsa, kendi zararına sapmış olur. Ben sizin başınıza bir bekçi de değilim.» [370]
75- “Sana her ne vahyedilyorsa ona uy, Allah hükmedinceye kadar, sabret, O hükmedenlerin hayırlısıdır.» [371]
Yunus Sûresine ait olan bu ayetler dikkatle incelenince görülür ki, Müslümanlar, kâfirlere karşı savaşa sebebiyet vermiyecek şekilde hareket etmeye sevkedilmektedirler. Ama ne zaman ki Medineye hicret edildi ve gerekli kudret ve kuvvete ulaşıldı, işte o zaman Tevbe Sûresinin inen 5. Kılıç Ayetiyle bu ayetlerdeki yumuşak hükümler, neshe uğradı. [372]
 
Mekkede İnen Hud Sû. Mensûh Ayetleri
 
Bu Sûrenin 114 ve 115. ayetlerinin Medinede nazil olduğu rivayetleri de vardır. [373]
76- “(Habibim) Sen ancak bir nezîr (Allâhın azabiyle korkutan) sin. Allah her şeye hakkiyle vekildir.» [374]
Bu ayeti Kerimenin dolayısiyle ifade ettiği “Habibim, sen onları sadece benim azabımla korkut, onların verdiği eziyetle­re de -Allah vekil- de, başka bir eylemde bulunma» anlamı, Kılıç ayeti gelince nesholmuş, savaş emri verilmiştir. Yoksa ayette ifade buyurulan Allah'a ait “Vekil» sıfatiyle, Peygam­berimize ait “Nezîr» sıfatları şüphesiz mensüh değildir.[375]
77- “Kim Dünya hayatını ve onun zinetini isterse, işlerinin karşılığını Dünyada onlara îfa ederiz. Onlar Dünyada (îfa edeceğimiz karşılıktan) eksikliğe uğramazlar.» [376]
İbni Abbasdan (r.d.) rivayet edildiğine göre, meali yazılan bu ayet, meali alttaki (İsra 18) ayetle nesholmuştur. Bununla beraber, ayetin emir veya yasağı ihtiva etmediği ve haber mahiyetinde olduğu için neshetme keyfiyetinin bulunmadığını da söyleyenler vardır.[377]
“Kim bu çarçabuk geçeni (Dünyayı) isterse, biz de çarça­buk geçen (Dünya) de dilediğimizi, murad ettiğimiz kimseye çabuklaştırırız, sonra da onu Cehenneme sokarız. O buraya kötülenmiş ve (rahmetimizden) koğulmuş olarak ulaşır.» [378]
Her iki ayette de ne emredici ve ne de yasaklayıcı bir hüküm olmadığına göre, bunlarda nasih mensûh olmaz diyen­ler de var. Allâhu âlem.
78- “İman etmeyenlere de ki : Siz yerlerinizde çalışın, biz muhakkak çalışanlarız.» “siz gözleyin, biz muhakkak göz­leyenleriz.» [379]
Bu ik iayet de, Hûd Sûresinin 12. Ayetine benzer bir an­lam taşıdıkları için, Kılıç Ayetiyle neshedilmişlerdir. [380]
 
Ra'd Sûresinin Mensûh Ayetleri
 
Bu Sûrenin Mekkede veya Medinede inip inmediği ihtilaf­lıdır. Pek çoğu Mekkede indiğine, Katade ve diğer bâzıları Medinede indiğine kanîdirler. Süyütî de, İbni Abbastan nak­len rivayet edilen bir Hadîse dayanarak Mekkede indiğini “itkan»ında yazar.
79- “...(Habibim) Ancak sana düşen, tebliğ  etmektir. Hesap da, yalnız bize aittir.» [381]
Bu Ayetin zımnen ifade ettiği “sana düşen ancak tebliğ­dir, daha ileri gitme» anlamı da, yine Kılıç ayetiyle neshedilmiş, tebliğe inanmayanlar, kılıçla ve inanana kadar kovalan­ışlardır. [382]
 
İbrahim Süresi Mekkede Nazil Olmuştur
 
Bu Mübarek Sûrenin 28 ve 29. Ayetlerinin Medinede ve Bedir savaşı münasebetiyle nazil olduğu rivayet edilmekte­dir. Çoğunluğa göre bu Sûrede Nasih Mensûh yoktur. [383]
Mekkede İnen Hicr Sû. Mensûh Ayetleri :
80- “Bırak onları, yesinler, eğlensinler, onları emel oyalaya dursun. Sonra bilecekler onlar.» [384]
81- “Biz gökleri, yeri ve aralarındaki şeyleri, başka şey için değil, ancak hak için yarattık. Muhakak saat gelecektir. Şimdilik aldırış etme güzel bulun.» [385]
82- “Şimdi sen ne ile emrolunyorsun, onu apaçık bil­dir, müşriklere aldırış etme» [386]
Mealleri yazılan bu ayetîerdeki “bırak onları» şimdilik al­dırış etme» “müşriklere aldırış etme» hükümleri Kılıç Ayetiyle nesholmuşlardır. [387]
 
Mekkede İnen Hicr Sû. Mensûh Ayetleri
 
Bu Sûrenin baştan 40. Ayetine kadar olan kısmının Mek­kede, geri kalanının ise Medinede nazil olduğu da rivayet edil­mektedir. [388]
83- “Eğer yine yüz çevirirlerse, artık senin üzerine dü­şen, ancak apaçık bir tebliğden ibarettir.» [389]
84- “Rabbinin yoluna hikmetle güzel öğütle (insanları) da'vet et. Onlarla mücadeleni en güzel hangisi ise onunla yap. Şüphesiz ki Rabbin yolundan sapannı en çok bilen odur, hida­yete ermişleri en iyi bilen de odur.» [390]
85- “Sabret, senin sabrın Allah'tan başkası ile değil, ancak onunladır. Onlara karşı tasalanma, onların kurmakta oldukları tuzaklardan dolayı hiç bir sıkıntıya da düşme.»[391][392]
 
Mealleri Yazılı  (Nahl  125,   127.) Ayeti Kerimelerin Nüzul Sebepleri
İbni  Abbastan Rivayet Edilmektedir Ki:
 
Ne zaman ki Uhud savaşı bitti ve müşrikler, defolup git­tiler, savaş meydanı çok korkunç bir manzara almıştı. Resülüllâh Aleyhisselam, Hz. Hamzenin karnını yarılmış, burnunu koparılmış, kulaklarını kesilmiş görünce,
Eğer kadınların teessürünü ve benden sonra adet olma ihtimalini düşünmeseydim, Hamzayı bırakırdım, Allah'ın hu­zuruna, yırtıcı hayvanların ve kuşların karnından Arasata çı­kardı. Onun yerine müşriklerden elbette yetmiş kişiyi öldüre­ceğiz.» buyurdu.
Sonra bir örtü getirtip Hz. Hamzanın (r.d.) yüzünü örttü, ayaklarına da ot koyduktan sonra ayağa kalkarak, on defa tekbir getirdi. Hasılı yetmiş parça edilen bu büyük şehidin her parçasına Resülüllâh Efendimiz, bir cenaze namazı kıldı. Böylece ona yetmiş cenaze namazı kılınmış oldu. Mübarek ce­sedin defninden sonra, yukarda meali yazılı (Nahl 125, 127.) ayetler nazil oldu. Artık Peygamber Efendimiz, bir kimseye daha bu faciayı açmadı.[393]
 
İsrâ Sûresinin Mensûh Ayetleri
 
Bir ayetinin Medinede indiği rivayet edilen bu sûre, Mek­kede inmiş bulunuyor.
85- “Onlara (anaya-babaya) merhametten (oluşan) alçak gönüllülük kanadını (yere) indir ve yarabbî onlar beni çocuk­ken nasıl (esirgeyerek) terbiye ettilerse, sen de onları (öylece) esirgeder.» [394]
Bu ayet inince, müşrik olarak babaları ölenlerde şamildi bu emir. Ancak Tevbe Sûresinin meali altta yazılı ayeti gelince, müşrik olarak ölenlere duanın yapılması hükmü neshedilip kaldırıldı.
“Cehennem ehlinden oldukları belli olduktan sonra artık müşrikler lehine, velev akrabadan olsalar, ne Peygamberin ve ne de mümin olanların af dilemeleri doğru değildir.» [395]
Kaydettiğimiz bu nesih keyfiyetini İbni Abbas (r.d.) riva­yet ettiğinde, meali altta yazılı ayeti de misal göstererek, Hz. İbrahimin bile, babasına dua etmekten men edildiğini sözle­rine ekler. [396]
86- “Namazda (okurken) sesini çok yükseltme, çok da kısma, ikisinin arası bir yol tut.»[397][398]
 
Bu Ayetin Nüzul Sebebi
 
Buhari Müsedded'den, Müslim de Annâkıd'den rivayet edilen şu haberi kaydetmişlerdir.
Müslümanlar Mekkede saklı yerlerde ibadet ettikleri za­manlarda, namazlarda okudukları ayetleri işten müşrikler, Kur'ana, onu indirene, onunla gelene çirkin sözler sarfetmekteydiler. Bu ayeti Allah indirdi ve Müslümanları uyarmak için Peygambere “namazda müşriklerin duyacağı kadar sesini yük­seltme, peşinde kılan müminlerin işitmiyeceği kadar da alçalt­ına, ikisinin arası bir yol tut» emri geldi. [399]
Bilahara bu ayet, meaji altta yazılı Araf Süresindeki ayet­le neshe uğramıştır. [400]
“Rabbini içinden yalvarıp ağlayan ve korkarak (ama) yüksek olmayan bir sesle, akşam ve sabah zikreyle.» [401]
İbni Abbas (r.d.) der ki, neshedilen İsrâ 110. ayette zikrin -ki buna Kur'an okumak ta dahildir- işitilemiyecek    şekilde okunmaması emredilmişti. Bu ayette ise, o hüküm nesholmuş, zikrin gizli yapılmasına da müsaade edilmiştir. Ayrıca İbni Abbas (r.d.) bu iki ayetin de Mekkede indiğini söyler.
Ebu Hureyre (r.d.) ise, ayette geçen “salat» sözü genellikle dua anlamındadır. Esasen yüksek sesle duayı, Peygamber ya­saklamıştır. Bundan dolayı, İsrâ : 110. ayet mensûh değil muhkemdir, der. Ebu Hureyrenin olduğu gibi Hz. Ayişenin ve Ebi Musa (r.d.) nın içtihatlarına göre de, İsrâ: 110. ayette geçen “salat» kelimesi dua demektir, mutlaka namaz demek değillerdir. [402]
 
Meryem Sûresinin Mensûh Ayetleri
 
Bu sûre Mekkede nazil olmuştur.
Ebulkasım Hibetüllâh, içinde “illâ» kelimesi bulunan bu sûrenin dört ayetinde, hem nesheden, hem de neshedilen hü­kümler bulunduğunu ifade eder. Ta başta ifade ettiğimiz gibi, ayni ayetin içinde hem nasihin, hem de mensûhun bulunması yolundaki görüş, iltifat görmediği için bunları almadık.
87- “Sizden hiç biriniz hariç kalmamak üzere, illa ora­ya (Cehenneme) varıcı(sınız)dır. Bu Rabbinin uhdesine vacip kıldığı, hükmettiği bir şeydir.» [403]
Bu ayetin meali altta yazılı ayetle neshedildiğine dair bâ­zı zayıf rivayetler varsa da, ayetin haber mahiyetinde olduğu ve dolaysiyle de olsa bir emir veya yasak mahiyetini taşıma­dığı için neshinin caiz olmadığı tezi daha kuvvetlidir. Mûlümat kabilinden her iyi ayetin meallerini de buraya aldık.
“Muhakkakdır ki, kendileri için bizden en güzel (şeyler) geçmiş olanlar (var ya) işte onlar, cehennemden uzaklaştırıl­mışlardır.» [404]
Peygamber Efendimizin tarif buyurdukları gibi, Cehenne­min karnında uzayan Sırat köprüsünden geçen iyi kullar, şüphesiz Allah'ın korunmasıyle yine de, Cehennemden uzaklaştırıl­mış olarak Cennete gireceklerdir. [405]
88- “(Habibim Muhammedi) Sen onlara (müşriklere) karşı acele etme, Biz ancak onlar için (azap görecekleri zamanı kadar geçecek günleri) saymaktayız» [406]
“Meali yazılan bu Ayetin ihtiva ettiği “acele edilmemesi» hükmü de yine Tevbe Sûresinin 5. Kılıç ayetiyle neshedildiği görülüyor. [407]
 
Tâhâ Süresindeki Mensûh Ayetler
 
Bu Sûre Mekkede nazil olmuştur.
89- “(Habibim) Onların söylediklerine sabret.» [408]
90- “(Habibim) De ki, hep bekliyoruz, siz de bekleyin. Çünkü dümdüz bir yolun sahipleri kimlermiş, hidayete   eren kimmiş öğreneceksiniz.» [409]
Bu iki ayeti Kerime de, Kılıç ayetiyle neshedilmiş, sabır ve beklemeler sona ermiştir. [410]
 
Enbiyâ Sûresi Mekkede  Nazil Olmuştur
 
Bu Sûre münasebetiyle, Resülüllâh ile, Kureyş büyükleri arasında geçen bir münakaşyı buraya naklediyoruz, İbni Abbasa atfen rivayet edilr ki, İbni Abbas,
- Bir ayet var ki onun hakkında bana kimse bir şey sormuyor. Bilmiyorum, o ayeti biliyorlarda mı bana sormuyorlar? Yahut onu bilmiyorlar da mı sormuyorlar?» der. Ya­nında bulunan birisi “hangi ayet?» diye sorunca İbni Abbas,
- İşte O “İnnekum ve ma ta'budüne min dünillahi hasa bu cehenneme enitüm leha varidûn» (siz de, Allah'tan   gayrı taptıklarınız da, hiç şüphesiz Cehennem odunusunuz. Siz oraya gireceklerdensiniz) bu okuduğum Ayettir. [411]der
ve sonra, Hz. İbni Abbas devamla,
- Bu Ayeti haber alan kureyş, kavmi çok asebileşti ve müslümanlara, siz bizim ilahlarımıza hakaret ediyorsunuz, de­meye başladılar. Kureyşten İbni Ezzaba'ri, gelip müslümanlarla çekişmeye başlar ve “siz bizim ilahlarımızı Cehennem odunu yaptınız» derken, Peygamber Aleyhisselamla da konuş­mak ister. Peygamberi Zişan Efendimiz, onu çağırır ve ara­larında şu konuşma geçer, İbni Ezzeba'rî,
- Ya Muhammed (aleyhisselam) bu ayette okuduğunuz, yalnız bizim ilahlarımıza mı hastır yoksa, diğerlere de şamil midir? der. Resülüllâh,
- Allah'tan başka ibadet edilenlerin hepsine şamildir, buyurur.
- Ya Muhammed (Aleyhisselam) sen, meleklerin, iyi kul­lar olduğuna, İsa'nın da iyi bir kimse olduğuna    inanmıyor musun? Melih oğulları Meleklere, Nasranîler İsâya, Yahudi­ler Üzeyire ibadet ediyorlar. Onlar da mı Cehennem odunu?.
Başka bir rivayete göre Peygamberimiz ona şu cevabı verir.
- Okunan Ayette, “ve ma ta'budun» deniyor, ki bu ta­pılan cansız şeyler demektir. Eğer Ayette “Ve men ta'budun» denseydi o zaman haklı olurdun. Zira bu taktirde tapılan kim­seler anlamı ortaya çıkardı. [412]
Bu münasebetledir ki, meali altta yazılan ayet nazil oldu.
“Muhakkak ol kimseler ki, lehlerinde bizden çok güzel (övgülü sözler) geçmiştir, işte onlar (Peygamber ve melekler) Cehennemden uzaklaştırılmışlardır.»[413][414]
 
Medinede İnen Hac Sû. Mensûh Ayetleri
 
Halen Mushaf'ımızda 78 ayet olarak yazılmış bulunan bu sûreyi Şamlılar 74, Medineliler 76, Basrahlar 75, Mekkeliler ise 77 ayet olarak yazmışlardır.[415]
Sûredeki bâzı ayetlerden ikisinin bir sayılmasından bu durura meydana gelmiştir. O zamanlarda Müshafımız, bu gün­kü gibi muntazam baskılarla basılmış değil, elle yazılmaktaydı. O sebeple bu küçük farklar doğmuştu.
Medinede nazil olmasına rağmen, bu mübarek sûredeki ayetlerden bâzılarının, Mekkede nazil olduğu da rivayet edil­mektedir. Ancak bunların adedi belli edilememiştir. Yalnız bu sûrenin 52. ayetinin Mekkede nazil olduğunu şu rivayet ve hadiseden anlıyoruz. [416]
 
Rivayet Edilen Mühim Hadise
 
Peygamber Efendimiz, kabilesi Kureyşlilerin iman etme­melerinden çok müteessirdi. Tefsirciler, Aleyhisselam Efendi­mizin, Kureyşlileri Müslümanlığa yaklaştıracak bir ayetin in­mesi temennisi içinde olduklarını söylerler.
Bu Haleti ruhiye içinde Aleyhisselam Efendimiz, Kureyşlierin oturmakta oldukları bir yere gitmiş oturmuşlardı. O esnada kendisine, Kureyşlileri nefret ettirecek her hangi bir şeyin meydana gelmemesini arzuluyorlarmış. Tam bu sırada “Vennecmi» Sûresi nazil olur.
Cebrail Aleyhisselam gittikten sonra, Aleyhisselam Efen­dimiz, “Vennecmi» Sûresini okumaya başlat. “Efereeytümüllât evel uzza ve menâtessâlisetel uhrâ» (siz gördünüz değil mi lât ve uzzayı, üçüncü olan diğer menati?) diye okuyunca, hemen Şeytan, Peygamberimizin sesine benzer bîr sesle ayet­te olmayan şu “tilke garanikul ula inne şefaatahünne le türteca» (o putlar, şefaatleri umulan yüce kuşlardır) sözünü ara­ya sıkıştırmıştı.
Bu sesi duyan kureyşliler, “Necm» Sûresinin sonundaki secde Ayeti de okununca, müslümanlarla birlikte secdeye vardılar. Yalnız bunlar arasında bulunan Velit bini Muğiyre ile Sa'ît bini As, yerden ellerine aldıkları toprağı yüzlerine geti­rip ona alınlarını koydular. Çünkü onlar, çok yaşlıydılar eği­lememişlerdi. Tabii Kureyşliler “bakın Muhammed (Aleyhis­selam) bizim ilahlarımızı methediyor» diye çok sevinmişlerdi.
Diğer taraftan, o günün akşamı gelen Cebrail Aleyhisse­lam, Peygamber Efendimize, durumu haber verince, Resülüllâh çok üzülmüş ve mükedder olmuştu. Sonra Resülüllâhi te­selli eden ve meali alttaki şu ayeti Kerime nazil oldu.
“Biz senden evvel hiç bir resul, hiç bir nebi göndermedik ki, o (bir şeyi) temenni ettiği zaman, Şeytan onun temennisine uygun ortaya (bir fitne) atmış olmasın. Allah Taâlâ, Şeyta'nın ortaya attığını kaldırır, sonra ayetlerini bekiştirir. Allâhu Zülcelal, hakkiyle bilendir, hikmet sahibidir.» [417]
Bu ayetin geldiğini haber alan Kureyşliler, bu sefer “Mu­hammed, ilahlarımız hakkındaki yi sözlerinden nedamet duy­du» dediler ve düşmanlıklarım daha da artırdılar. [418]
 
Hac Sûresinin Mensûh Ayetleri
 
91- “(Yâ Muhammed) de ki, Ey insanlar, ben size an­cak tehlikeleri açıklayanım.» [419]
- “Eğer seninle mücadele ederlerse, de ki, Allah ne ya­par olduğunuzu çok iyi bilendir. » [420]
Bu iki ayette de emredilen sözlü pasif mücadele, Tevbe Sûresinin 5. Kılıç ayetiyle neshedilmiş, kâfirlere karşı eylem mücadelesine geçilmesi emredilmiştir. [421]
 
El Mûminûn Sûresinin Mensûh Ayetleri
 
92 - Bu Sûre Mekkede nazil olmuştur.
93 - “(Resulüm) Şimdi sen onları bir vakta kadar sa­pıklıkları içinde bırak.» [422]
94- “(Habibim) sen kötülüğü en güzel (hareket) le de fet. Biz onların ne vasıfta olduklarını daha iyi bileniz.»[423]                                                   
Bu iki ayet de Kılıç ayetiyle neshedilmiş, kâfirlerin bu­lundukları her yerde öldürülmeleri emredilmiştir.[424]
 
Nûr Sûresinin Mensûh Ayetleri
 
Bu Sûre. Medinede nazil olmuştur.
95- “Zina eden kadınla zina eden erkekden her birine yüzer değnek vurun...» [425]
Nisa. Sûresinin mensûhları bölümünde de ifade edildiği üzere, mealini yazdığımız bu ayet, ayni zamanda, Nisa Sûresi­nin 15. ayetini de neshetmiştir. Burada ise onun, mealini alt­ta yazdığımız ayetle neshedildiğine ait rivayetleri açıklıyacağız.
Bu ayette, zina eden her kadın ve erkeği-ki buna cariye ve köle de dahil- yüzer değnek vuurulması emredilmektedir. Halbu ki mealini altta yazdığımız ayet ise, evli cariyelere bu cezanın yansı olan 50 değnek vurulması emr edilmektedir :
“Onlar (sahibi olduğunuz cariyeler) evlendikten sonra bir fuhuşla gelirlerse, o vakit üzerlerine, hür kadınlar üzerinde­ki cezanın yarısıdır...» [426]
Cariyelerin, evlendikten sonra işledikleri zina fiilinden do­layı elli değnek cezaya tabi tutulmalarında ihtilaf yoktur. Bu yönde Nûr Sûresinin 2. ayetinin, Nisa 25. ayetle neshedildiği ortaya çıkıyor.
Cariyelerin evlenmedikleri zamanda ise onlara, bu yarım cezanın bile tatbik edilemeyeceğine kail olan müfessirler ol­duğu gibi, onlara tam cezanın uygulanacağına inananlar da vardır. [427]
96- “Zina eden erkek, zina eden veya Allah'a ortak İlah tanıyan kadından başkasını nikâhlayamaz. Zina eden    kadın da, zina eden veya Allah'a ortak ilah tanıyan bir erkekten başkasiyle nikâhlanamaz. Bu (evlenmeler) müminler üzerine haram kılındı. [428]
Bu ayetin nüzul sebebi :
Medineye hicret eden Müslümanlar, yoksuldular. Medine­de kendilerini kiraya vererek zengin olan kadınlarla bâzı mu­hacirler nikahlanıp zengin olmak istemişlerdi. Hatta bu hu­susta Peygamber Efendimizden izin isteyenler de olmuştu. Bunun üzerine meali yazılan bu ayet nazil oldu.
İkrime (r.d.) der ki :
O sıra, Medinede dokuz umumhane vardı. Bu ev sahip­leri, ya karılarını veya cariyelerini sermaye olarak kullanmak­taydılar. Bu umumhanlere,
Bâzı Müslümanlar da giderlerdi. [429]
Bu Ayeti Kerimenin, meali altta yazılı Ayetle nesholduğuna dair olan rivayetler çoğunluğu teşkil eder. Bunlara göre, başından zina hadisesi geçmiş, ama tevbekâr olmuş ve zinaya devam ihtimalleri kalmamışların evlenmeleri mubah hale gel­miştir. Aynı zamanda diğer Mü'minlerin de bunlarla evlenme­lerinde bir beis kalmamıştır.
“İçinizden bekâr veya dulları ve kölelerinizden, cariyele­rinizden sahh (iyi huylu) olanları evlendirin. Eğer fakir iseler, Allâh Taâlâ onları (evlendiklerinde) fazlı (keremi) ile zengin eder. Allah bihakkın vasî' (geniş varhkh)dır, bilendir.»[430][431]
Uygulama hakkında bâzı Hadîsler :
Hz. Ayişe (r.d.) Annemiz der ki,
- Resülüllâh, bir kadınla zina eden bir erkeğin, o kadın­la evlenip evlenemiyeceği hususunda ki bir soruya,
- Evvelkisi zina, sonraki nikâhtır. Haram, helal olan şe­yi haram kılmaz» buyurmuştur. Yâni haram olan zina, nikâhı haram kılmaz.
Hz. İbni Ömer'de der ki:
- Hz. Ebubekir (r.d.) bir gün mescitte otururken, birisi gelmiş çok telaşlı ve anlaşılmayan ifadelerle bir şeyler söylü­yordu. Hz. Ebubekir, Hz. Ömer (r.d.)e, kalk şu adamı dinle ne söylüyor dedi. Hz. Ömer kalkıp o adamı dinledi. O adam, evi­ne gelen bir misafirin kızıyle zina işlediğini, söyledi. Hz. Ömer de, onun göksüne vurdu ve “kızının üzerini örtmediğin için seni Allah çirkinlesin» dedi. Bunun üzerine Ebubekir (r.d.) her ikisine, yüzer değnekle, birer yıl sürgün cezası verdi. Bir yıl sonra bunlar nikahlandılar. [432]
97- “Namuslu ve hür kadınlara (zina isnadiyle) iftira atan, sonra da (zinayı isbat için) dört şahit getiremeyenlere, seksen değnek vurun, onların şahitliğini de ebediyen kabul et meyin. Onlar fasıkların ta kendileridir.» [433][434]
 
Bu Ayetin Kerimenin Müslümanlar Üzerinde­ki Tesiri
 
İkrmie (r.d.) İbni Abbastan (r.d.) naklen der ki :
- Bu ayet nazil olunca Medineli Müslümanların uluların­dan Sa'd ibni Ubade (r.d.) “böyle mi indi bu Ayet?» dedi. Resülüllâh Efendimiz, bu söz üzerine “Ey Medineli Müslümanlar, işitmiyor musunuz? bakın sizin ulunuz ne diyor» buyurur. Ensar da cevaben “Ya resülüllâh o, çok gayur bir kişidir. Dul kadınlar ile değil, hep bakirelerle evlenmiştir. Bir karı boşasa, ondna korkusuna kimse o kadını nikâhlayamaz» derler. Bu sefer Sa'd İbni Ubade,
- Ya Resülüllâh, bu Ayet yemin ederim ki hakdır ve Allâh tarafından gelmiştir. Lakin şuna taaccübediyorum.    Ben böyle pis bir kadını bir erkeğin kucağında bulacağım, sonra da onu ürkütmeden dört şahit aramaya gideceğim. Vallahi ben bu işi görene kadar o, işini çoktan bitirmiş olur, dedi.
Bu konuşmalardan kısa bir zaman sonra, Hilal Bini Ümeyye (r.d.) tarlasından yatsı vakti evine gelince, karısını bir er­kekle bulmuş, konuşmalarını da kulağıyla dinlemişti. Böylece o, kimseyi ürkütmeden sabahı bekledikten sonra Resülüllâha gelip,
- Ya Resülüllâh, yatsı vakti evime gittim ki karımın yanında bir erkek buldum. Bu hali gözümle gördüm, konuşmalarını da kulağımla işittim, dedi. Resülüllâh bu haberden çok üzüldü.
Sâd İbni Ubade (r.d.) bu durumda Resülüllâh'in (s.a.s.) Hilal Bini Ümeyyeye, 80 değnek vurulmasına ve şahitliğinin de ebediyyen kabul edilmemesine hüküm verecek diye bekle­dim, dedikten sonra şunları ilave ediyor:
- Hilal da, dört şahit getiremediği için karısına yaptığı bu isnattan ötürü kendisine tatbik edilecek cezanın korkusu içinde mütemadiyen,
- Ya Resülüllâh, Vallahi gözümle gördüm, konuşulanla­rı kulağımla işittim, ben doğru söylüyorum, deyip duruyordu. Orada bulunan herkes de, benim gibi, Hilalin ceza göreceği­ni bekliyordu ki, Resülüllâha vahyin geldiği mübarek çehre­sinden belli oldu ve Hilali 80 değnek kurtaran ayetler -ki me­alleri alttadır- indi. [435]
“Dahi ol kimseler ki, karılarına (zina suçu) atarlar, halbuki, kendilerinden başka şahitleri yoktur. İşte bu gibilerden birinin şahitliği, Allah için yapılan dört şahitliktir. O, doğru­lardandır.» [436]
“Beşinci (şahitlik) de (onun) eğer yalancılardan ise, Allâh'ın lanetinin muhakkak kendisinin üstüne (olmasını söyle­mesidir.» [437]
Bu ayetler inince Resülüllâh sevindi ve
- Sana müjde ya Hilal, Allah sana çıkış yolunu açtı, bu­yurdu. Bunun üzerine Hilal da “esasen ben de Rabbimden bunu diliyor ve bekliyordum» dedi. [438]
 
İlk Uygulama
 
Bu defa ise Hz. Peygamber, Hilalin karısını huzura ge­tirtti ve olan bitenleri ona anlattı. Bu arada onlara, ahiret azabının dünya azabından çok şiddetli olduğunu hatırlatarak onları, Kur'an'ın tarif ettiği şekilde yemine davet etti. Hilâl, Vallahi Ya Resülüllâh karım hakkında doğru söyledim, dedi. Karısı ise, kocasının yalan söylediğini beyan etti. Bu durumda Rasüli Ekrem Efendimiz, aralarında “mülâana» yapılmasını, yani her iki tarafın “yalancıya Allah lanet etsin» dedirtilmesini emretti.
Kurulan Divanda Hilale, dört defa “karım hakkındaki sözlerime ben Vallahi doğruyu söyledim» sözü tekrarlatılmış, beşinci olarak da “Eğer yalan söylediysem, Allah'ın laneti üze­rime olsun» demiştir.
Huzurda bulunan karısına da dört defa “Vallahi kocam yalan söylüyor» sözü tekrarlatılmış ve kendisine, Dünyadaki cezanın Ahirettekinden çok daha hafif olduğu hatırlatıldığın­da kadın, biraz duralamış ve itiraf edecek bir durum almış­ken, hemen pişman olmuş ve “Vallahi kavmıma rüsyaylık ge­tiremeyeceğim, eğer kocam doğru söylediyse Allah'ın gazabı üzerime olsun» dedi.
Bunun üzerine Resülüllâh, karı kocanın ayrılmalarına, do­ğacak çocuğun babasınca dava edilmemesine, kadına ve doğa­cak çocuğuna çirkin olan isnatların atılmamasına, atacaklara serî cezanın uygulanmasına, Hilalin de ayrılan eski karısını artık bakmakla mükellef olmamasına karar verdi.
Resülüllâh Bundan sonra da şöyle buyurdu :
- Eğer bu kadının doğan çocuğu, ince baldırlıysa koca­sı Hilaldendir. Eğer kıvırcık saçlı, baldır bacakları etli ve uzun dişli olursa çocuk, kadınla zipa ettiğini Hilalin haber verdiği kişidendir.
Kadın doğan çocuğuyla Resülüllâha getirilince görüldü ki çocuk, kıvırcık saçlı ve baldırları da etlidir. Bu defa Resüli Ekrem şöyle buyurmuştu :
- Eğer karı kocanın yeminleri olmasaydı, o kadına uygulanacak muamele “recm» (taşlanarak îdam) olacaktı.
İkrime (r.d.) den rivayet edildiğine göre bu çocuk, sonra­dan Mısır emiri olmuş ve anasının adiyle anılmıştır.
Hilal Bini Ümeyyeye ait bu haber, başka kaynaklarca da verilir.[439]
Kocası tarafından zina isnadına uğrayan kadının recm ol­maktan kurtulması için, onun da kocası biçiminde yemin et­mesinin gerektiğini bildiren ayetlerin mealleri şunlardır:
“O (kadın)un. Billahi (diyerek) kocasının muhakkak ya­lancılardan olduğuna dört (defa) şahitlik etmesi, beşincide de, eğer kocası doğrulardansa, Allah'ın gazabının muhakkak ken­disinin üzerine olmasını söylemesi (halinde) ondan (kadın­dan) bu azabı (recmi) geri çevirir.» [440]
Nesneden ve edilen ayetlere gelince :
Hilâl Bini Ümeyye olayında, Peygamber Efendimizin ver­diği hükümden de anlaşılıyor ki, namuslu kadınlara zina is­nadında bulunanlara ceza verilmesini emreden ve meali de yu­karda yazılan ayeti (Nur 4) yine mealleri yazılmış olan ayet­ler (Nur 6,7) neshetmiş, karısına zina isnad edenleri ayrı bir uygulamaya tabi tutmuşlardır. İbni Abbas da (r.d.) bu değişikliği, nesh olarak kabul etmektedir. Ama buna rağmen, sözü edilen ayetlerde nesheden veya neshedilen yoktur diyen fakihler de vardır. Onlar, Nur Süresindeki 4. ayetin, namuslu ka­dınlara zina isnadında bulunanları, neshedici olarak gösterilen 6 ve 7. ayetlerin ise, zevcesine zina isnadında bulunanları kasdettiklerini ileri sürerek, hepsinin de muhkem olduğunu iddia ederler. [441]
 
Zina İsnatçılarının Tevbeleri
 
Zina isnatçılarmın tevbe etmeleri halinde tabî olacakları muamele hakkında Allah (c.c.) şöyle buyurur nüze düşen (vazife) de size yükletilen (itaat) dir. Eğer ona itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz. Peygambere ait olan (vazife) apaçık tebliğden başkası değildir.» [442]
İşte meali yazılan bu ayet de ki, (Apaçık Tebliğden Baş­kası Değildir) Hükmü kâfirlerin bulundukları yerde öldürül­melerini emreden Kılıç ayetiyle  neshedilmiştir. [443]
 
Furkan Sûresi Mekkede İnmiştir
 
Bu sûrenin mensûh olduğu rivayet edilen tek ayetinin meali şudur :
“Yer yüzünde vekar ve alçak gönüllülükle gezen Rahma­nın kullarına cahiller, hakaret ederek hitap ettikleri zaman onlar -üzerine iyilik sağlık- derler.» [444]
Eba Muhammed Mekkîye göre alimlerin çoğunluğu, bu ayetin bilinen Kılıç Ayetiyle neshedildiğini, kendisinin de ayni fikirde olduğunu söylerken, gerekçe olarak ta. Bu ayetin Mekkede indiğini ve o sıralarda müslümanlar, henüz vuruşmakla emrolunmamış olduklarını gösterir. [445]
Bu konuda İbni Kesir T. şöyle bir olay anlatılır :
Peygamber Efendimizin huzurunda bir zat, diğer bir kim­seyi tahkir eder. Hakaret gören ise hakaret edene “üstüne iyi­lik sağlık» diye cevap verir ve kavgayı önler. Bu sefer haka­rete uğrayana Hz. Peygamber şöyle der :
- O sana sövdükçe aranızdaki melek ona» o kötü söze sen layıksın» diyordu. Sen ona “üstüne iyilik sağlık» deyince ise bu sefer o melek sana “iyiliğe layik olan o değil sensin» diyordu. [446]
 
Bu Süredeki Şu Üç Ayetin Nüzül Sebebi
 
Uhut gazasında Hz. Hamzayı şehid eden Vahşıye ait olan olay, şüphesiz Medinede geçmiştir. Bu itibarla mealleri veri
- Ya Resülüllâh, evimde bazen öyle bir halde bulunu­rum ki, o durumda beni ne babamın ve ne de oğlumun görmesini istemem. Baba üzerime eve girer veya mümkün de­ğil, mutlaka ev halkından biri, ben o durumdayken üzerime giriyor, ben ne yapayım?.
İşte kadının bu şikâyeti üzerine mealleri ya'zılan bu ayet­ler iner. Ama bu sefer de Hz. Ebubekir (r.d.) şöyle der :
- Ya Resülüllâh, Şam yolunda içinde kimsenin bulun­madığı hanlara ve evlere nasıl girilip barınılacak?. Bunun üzerine de, mealleri yazılan bu ayetlerin hükümlerini kolay­laştıran ve meali altta yazılan ayet indi.
“Mesken olmayan ve içindede sizin için bir yarar bulunan evlere girmenizde bir vebal yoktur. Allah açıkladığınızı da, gizlediğinizi de bilir.» [447]
İbni Abbas (r.d.) meali yazılan bu ayetin, evlere izinsiz ve selamsız girmeyi yasaklayan hükümleri neshettiğini söyler. Buna rağmen bâzı fakıhler, mesken olmayan yerlere izinsiz girmeye ruhsat veren hüküm, mesken olan yerlere de izinsiz girilebileceğini ifade etmediğinden, durumda neshetme diye bir şey yoktur diyorlar. [448]
99- “İman etmiş kadınlara da söyle, gözlerini (haram­dan) sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, zinetlerini açmasınlar. Ancak görülen kısım hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (örtecek biçimde) koysunlar. Zinet (yer)lerini kocaların­dan, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından, ya­hut oğullarından, yahut kocalarının oğullarından, yahut kar­deşlerinden, yahut kardeşlerinin oğullarından, yahut kendi (ne hizmet eden) kadınlarından, yahut ellerinde ki kölelerin­den, yahut erkeklerden kadın ihtiyacı kalmayan hizmetçiler­den, yahut henüz kadınların gizli yerlerine arzusu belirmeyen, çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizliyecekleri bilinsin diye, ayaklarını da vurmasınlar. Hepiniz Allah’a tevbe edin ey müminler, tâki korktuğunuzdan emin umduğunuza kavuşasınız.»[449][450]
 
Nüzul Sebebi
 
İbni Mürdeviye, Hz. Ali (r.d.) nin şöyle dediğini rivayet eder :
Medine sokaklarının birisinde yürüyen bir erkek, bir ka­dına bakar, kadında ona alakayla bakar. Bu durumu gören başka bir erkek de bunları hem göz hapsine alır, hem de yü­rümeye devam ederken, önündeki duvara burnunu çarpar. Böylece kanayan burnunu yıkamaz ve -ben bu kanı Resülüllâha varıncaya kadar Vallahi yıkamam- diyerek kanlı burnuy­la huzuruna çıktığı Resüli Ekrem ise ona,
- Bu senin günahının cezasıdır, demişlerdir, İşte bunun arkasından Hicab (örtünme) Ayeti[451]indi (*)
Burnu kanayan Sahabînin günahı, bir üst ayetin hükmü gereğince, gözünü haramdan sakınmayıp, erkeğe bakan kadı­na, onun da bakmış olmasıydı.
Bununla birlikte İbni Abbas (r.d.) Hicab Ayetinin örtün­meye ait hükmü kalkmıştır der. Tabiinden Aba Muhammed ise, örtünmeye ait hüküm, genç kadınlar için bakı kaldığına göre, yaşlıların bu zorunluktan çıkarılmaları nesh olmak sa­yılmaz der.
“Kadınlardan hayız ve çocuktan kesilmiş, nikâha ümidi kalmamışların, zinet (mahal)lerini göstermemek şartıyla (dış) esvaplarını bırakmalaırnda onlar için bir günah yoktur. Eğer esvaplarını bırakmaz (örtünür) larsa, kendileri için daha ha­yırlıdır. Allah hakkıyle işiten ve bilendir.» [452]
100- “(Ya Muhammed) de ki, Allah'a itaat edin. Pey­gambere itaat edin, yine yüz çevirirseniz onun (peygamberin) uhdesine düşen ancak ona yükletilen (vazife) dir, sizin üstü­
“Ancak bundan (zina isnadından) sonra tevbe edip halle rini islah edenler müstesnadır… » [453]
Ebû Ubeyde ve daha başkaları, meali yazılan bu ayetin dahi, namuslu kadınlara zina isnadında bulunanlara 80 değ­nek vurulmasını emreden [454] ayeti neshettiğini söylemiş­lerdir. Ama bunların karşısında bulunan çoğunluk, ayetteki “ancak tevbe edenler hallerini de islah ederler müstesnadır» hükmü, bir istisnadır, hüküm kaldıran veya değiştiren bit neshetme değildir, demektedirler. [455]
 
Tevbe Edenin Göreceği Fayda
 
Tevbekâr olan zina isnatçısının ne gibi yarar sağlayacağı konusu ihtilaflıdır. Kazı Şüreyh, İbni Müseyyib, Hasanı Basrî, İbrahim Nahaî, Ebû Hanife, İmam Ebi Yüsüf, İmam Mu hammed ve Süfyani Sevri, tevbenin yalnız, fasıklık yâni sabıkalılık lekesini sileceğini, diğer 80 değnek ve ebediyen şahitlik yapamama cezalarını kaldırmayacağını içtihad etmişlerdir.
İmam Şafiî, Ahmed İbni Hanbel, Malik İbni Enes ve da­ha bâzı müçtehitler ise, Tevbe edenin, fasıklık vasfı kalkaca­ğına göre, şahitliğinin de makbul olması gerekir demişlerdir.[456]
98- “Ey İman edenler, kendi evlerinizden başka evlere, sahipleriyle ünsiyet edinceye ve selam verinceye kadar gir­meyin» [457]
“Eğer orada bir kimse bulamazsanız, size izin verilinceye kadar içeri girmeyin. Eğer size -geri dönün- denirse hemen dö­nün. Bu sizin için daha temiz (bir iş) dir. Allah ne yaptığınızı hakkıyle bilir.»[458][459]
 
Bu Ayetlerin Nüzul Sebebi
 
Ensardan bir kadın, Peygamber Efendimize gelip  şöyle der:
len alttaki üç ayetin, Medinede indiği ve Mekkede inen bu sû­reye konduğu anlaşılır. Çünkü Uhut gazası, hicretten sonra­dır.
Abdullah İbni Abbas (r.d.) in rivayetine göre Vahşi gelip Peygambere,
- Ya Muhammed (s.a.) tek Allah kelamını işiteyim diye senin yanında işçi olarak çalışmağa geldim, kabul et demiş. Hz. Peygamber ise ona,
- Ben isterim benim civarımdan başka yerde bulun. Fa­kat seni benim yanımda çalışıp Allah kelamını dinlemeye gö­türen sebep nedir? der. Buna karşı şu cevabı verir,
- Ben Allah'a (c.c.) ortak koşmuş, onun haram kıldığı adam öldürme suçu işlemiş ve zina etmiş bir kimseyim. Allah benim tevbemi kabul eder mi?
Hz. Peygamber sustu cevap vermedi. Ama bunun peşin­den (meali alttaki) şu ayetler indi. Ve onları Vahşiye okudu :
“Onlar ki Allâh yanında başka ilah tanımazlar, Allah'ın haram kıldığı, haksız yere adam öldürmezler, zina etmezler, kim bunları yaparsa, günaha düşer» “Kıyamet günü de, azabı katmerleşir ve o (azabın içinde) hor ve hakir durumda ebedî kalır» “Ancak tevbe edip iyi amelde bulunanlar müstesnadır İşte Allah (c.c.) bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah (c.c.) yargılayıcı çok esirgeyicidir.» [460]
Bu ayetleri dinleyen Vahşı,
- Ya Muhammed (s.a.) bu okuduklarında “iyi amel işle­mek» vardır. Ben tevbe ederim ama ya iyi iş    işleyemezsem halim ne olur? der. Bu sefer de şu mealdeki ayet indi :
“Şüphesiz Allah, kendine eş tanınmasını affetmez. Ondan başkasını dilediği kimse için afveder. Kim Allah'a (c.c.) eş ta­nırsa, pek büyük günah olan iftirada bulunur.» [461]
Bu ayeti de dinleyen Vahşı bu defa da,
- Ya Muhammed (s.a.) bu ayette de “Allah (c.c.) dilediği­ni afveder» deniyor. Ya beni afvetmek dilemezse, onun   için ben senin civarında kalayım da, Allah (c.c.) kelamını devamlı dinleyeyim der. Bunun üzerine de şu mealdeki ayet indi :
“(Ya Muhammed) de ki -ey nefislerine aşırı ilgi gösteren­ler, Allah'ın (c.c.) rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Muhakkak ki Allah (c.c.) bütün günahları afveder. Şüphesiz o, mağfiret edicidir, esirgeyicidir.» [462]
En son bu ayeti de dinleyen vahşı,
- Çok güzel, bunda şart yok, diyerek müslüman oldu.[463]


[319] Enfal: 8/1.
[320] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 108.
[321] Esbabım-nü zül   S.  132
[322] Ennasih vel Mensûh S. 48, 49
[323] Enfal: 8/41.
[324] Tefsiru Ayatil Ahkâm C. 1, S. 592
[325] Enfal: 8/32.
[326] Enfal: 8/33.
[327] İbni Kesir Tefsiri C. 2, S. 306
[328] Enfal: 8/34.
[329] Esbabi nüzul S. 135 ve İbn. Kesir T.
[330] Enfal: 8/38.
[331] Ennasih vel mensûh S. 50
[332] Enfal: 8/39.
[333] Enfal: 8/65.
[334] Ennasih vel mensûh S. 49
[335] Enfal: 8/66.
[336] Enfal: 8/72.
[337] Ennasih vel Mensûh S. 50
[338] Enfal: 8/75.
[339] Ennasih vel Mensûh S. 50 Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 108-111.
[340] İbni Kesir Tf   :   C.  2,  S. 331
[341] Tevbe: 9/34.
[342] İbni Kesir Tf   : C.  2,  S. 350
[343] Tevbe: 9/103.
[344] Tevbe: 9/60.
[345] Tevbe: 9/41.
[346] Esbabı Nüz-ül : S. 141
[347] Tevbe: 9/91.
[348] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 111-113.
[349] Tef. Tibyan C. 1, S. 471, 472
[350] Tevbe:9/ 45.
[351] Nasih mensûh S. 52
[352] Nur: 24/62.
[353] İzah Iinasihil Kur'an S. 274
[354] Tevbe: 9/80.
[355] Esbabım nüzul  S.  147
[356] İzah  linapihil  Kur'an S .276-278
[357] Tevbe: 9/84.
[358] Esbabun-nüzül S.  147,  148
[359] Tf. Ibni Kesir C. 2,  S. 379 Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 113-118.
[360] Nasih Mensûh S. 53
[361] Yunus: 10/58.
[362] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 118-119.
[363] Yunus: 10/15.
[364] Nasih  Mensûh S. 53
[365] Yunus: 10/20.
[366] Yunus: 10/41.
[367] Yunus: 10/46.
[368] Yu­nus: 10/99.
[369] Yunus: 10/102.
[370] Yunus :10/108.
[371] Yunus: 10/109.
[372] Ennasihu vel mensûh S. 54 Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 119-120.
[373] ayni eser S. 54
[374] Hud: 11/12.
[375] ayni eser S. 55
[376] Hûd: 11/15.
[377] Ayni eser S. 55 Elizalı Linasih S. 282
[378] İsrâ: 17/18.
[379] Hûd: 11/121, 122.
[380] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 120-121.
[381] Ra'd: 13/40.
[382] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 121.
[383] Ennasihu vel Mensûh S. 57
[384] Hicr: 15/3.
[385] Hicr: 15/85.
[386] Hicr: 15/94.
[387] ayni eser S. 58 Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 122.
[388] ayni eser S. 59
[389] Nahl:16/ 02.
[390] Nahl: 16/125.
[391] Nahl: 16/127.
[392] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 122.
[393] Esbabı nüzul S. 163 Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 123.
[394] İsrâ: 17/24.
[395] Tevbe: 9/113.
[396] Elizah linasih S. 292
[397] İsrâ: 17/110.
[398] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 123-124.
[399] Esbabı nüzul S. 170
[400] Nasih mensûh S. 61
[401] Araf: 7/205.
[402] Elizah linahîs S. 296 Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara,
1980: 124-125.
[403] Meryem: 19/71.
[404] Enbiyâ: 21/101.
[405] Elizah lmasil  Kur'an: S. 300, 301.
[406] Meryem: 19/84.
[407] Nasih mensûh S. 62 Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 125-126.
[408] Tâhâ: 20/130.
[409] Tâhâ: 20/135.
[410] Nasih mensûh S. 64 Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 126.
[411] Enbiya: 21/98.
[412] Nasih mensûh S. 65 ve Esbabı Nüzul : S. 175
[413] Enbiyâ: 21/101.
[414] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 126-127.
[415] Ennasihu vel Mensuh S. 65       
[416] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 127-128.
[417] Elhac: 52
[418] Esbabınüzül S. 177 Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 128-129.
[419] Elhac: 49
[420] Elhac: 68
[421] Nasih mensûh S. 66 Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 129.
[422] Mûminûn: 23/54.
[423] Mûminûn: 23/96.
[424] Nasih mensûh S.  67 Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 129-130.
[425] Nûr: 24/2.
[426] Nisa: 4/25.
[427] Elizah linasihil S. 185
[428] Nur: 24/3.
[429] Esbabun-Nüzül   S.   179,   180
[430] Nur: 24/32.
[431] Ennasihu vel mensûh S. 68
[432] Tefsiru Ayatil Ahkâm C.  2, S. 50 ,
[433] Nur: 24/4.
[434] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 130-132.
[435] Esbabı Nâzül S. 180, 181
[436] Nur: 24/6.
[437] Nur: 24/7.
[438] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 132-133.
[439] Elizah  Lisahir  S.   317
[440] Nur: 24/8,9.
[441] Tf. İbni  Kesir-C.  3, S.  266 Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 134-135.
[442] Nur: 24/54.
[443] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 135-136.
[444] Furkan: 25/63.
[445] El-izah linasihil Kur'an  S.   324
[446] İbni Kesir T  : C. 3, S. 325 Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 136.
[447] Nur: 24/29.
[448] İzah Linasih S. 318
[449] Nur: 24/31.
[450] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 136-138.
[451] Nur: 24/31.
[452] Nur: 24/60.
[453] Nur: 24/5.
[454] Nur: 24/4.
[455] İzah Linasihil Kur'an S.  317 Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 138-139.
[456] Tf. Süretünnur S.  98, 99
[457] Nur: 24/27.
[458] Nur :224/8.
[459] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 139.
[460] Furkan: 25/68 ,69, 70.
[461] Nisa: 4/48.
[462] Zümer: 39/53.
[463] Esbabı Nüzul   :   S.  193 Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 139-141.