๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: müzzemmil üzerinde 16 Eylül 2011, 19:52:07



Konu Başlığı: Bakara Sûresindeki Mensuh Ayetler
Gönderen: müzzemmil üzerinde 16 Eylül 2011, 19:52:07
1- Bakara Sûresin'deki Mensuh Ayetler

Bakara Sûresİ'nde birçok müfessir ve araştırıcı tarafından mensuh kabul edilen ayet sayısı dörttür. Bu ayetlerle ilgili hayli rivayet bulunur. Bunlardan birincisi kıblenin değişmesini konu edinen ayettir.
a) "Doğu da batı da Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü oradadır. Şüphesiz Allah'ın (rahmet ue nimeti) geniştir. O her şeyi bilir.[885]
Kur'ân ilimleri ve tefsir usulü kitaplarında buraya alınan ayetin neshi ileri sürülmektedir.[886] İbn Abbas Kur'ân-ı Kerim'de ilk nesh edi­len ayetin kıblenin değişmesini konu edinen ayet olduğunu belirtir.[887] Katade de adı geçen ayetin aynı suredeki 144. ayetle nesh edildiğini kabul eder.[888]
Eserlerine müracaat ettiğimiz müfessirler arasında kıblenin değiş­mesi ile ilgili görüş birliği bulunur. Yalnız söz konusu değişiklik ayetle ilgili değil, kıblenin değişmesidir. Taberi, (Fe eyne ma tüveîîü fe semme veehullah) ayetinin nafile ibadetler için gelmiş olabileceği­ni zikretmektedir.[889] Elmalılı da ayetin mensuh olduğunu kabul et­mektedir.[890] Neshe konu olan ayetin nüzul sebebine baktığımızda, önceleri Kudüs'e doğru veya değişik istikametlere yönelerek namaz kılan Müslümanların, kıldıkları namazın kabul edileceği hususunda ol­duğu haber verilmektedir.[891] Yüce Allah, daha sonra Kabe'ye dönülerek namaz kılınmasını emretmiştir.[892] Dolayısıyla, farz ve nafile ol­sun bütün namazlarda tek bir merkeze dönüleceği hükmü kesinleşmiş olur. Bakara Sûresi 115. ayetini, yine aynı surede bulunan, "[Ey Mu-hammed) biz senin yüzünün göğe doğru çevrilip durduğunu görü­yoruz. Elbette seni hoşlanacağın bir kıbleye döndüreceğiz. Yüzü­nü Mescid-i Haram tarafına çevir. Nerede olursanız yüzlerinizi o yöne çevirin. Kitap verilenler, bunu Rableri tarafından bir gerçek olduğunu bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değil­dir."[893] ayetinin nesh ettiği naklini tefsir ve hadis kaynaklarında ge­niş olarak bulmamız mümkündür.[894] Gerçekten de 115. ayet mensuh mudur? Yoksa bu alimlerin kendi görüşleri midir? sorularına farklı ce­vap bulmak mümkündür.
Kıblenin değişmesiyle ilgili kesin olarak bilinen, Hz. Peygam-ber'in, İslâm'ın ilk dönemlerinde Kudüs'e dönerek namaz kıldığı, da­ha sonra Mescid-i Haram'a döndürüldüğüdür. Burada bir nesh vardır. Neshe konu olan ayette ise, Kudüs'e yönelerek namaz kılmayı emre­den bir hükmü bulmak mümkün değildir. Hz. Peygamber'in Kudüs'e doğru yönelmesini sağlayan emir başka ayetlerde de yoktur. Sözlü ha­dislerde de bulunamamıştır. Tatbikatte ise böyle bir uygulama mevcut­tur. Bu uygulama, "Yüzünü Mescid-i Haram'a döndür" emriyle değiş­tirilmiştir. Bu durum büyük bir ihtimalle, "Şer-ü men kablena"[895] hükmü gereğince vuku bulmuştur. Kur'an'da konuyla ilgili bir emir ol­madığı için, Hz. Peygamber eski ilâhi dinlerin ibadet ettiği gibi ibadet etmekte, bundan da hoşnut olmadığı anlaşılmaktadır. Mensuh kabul edilen ayetin anlamında Yüce Allah, doğu batı her şeyin kendisinin ol­duğunu, dolayısıyla bir konuda kesin emir olmadan yapılan ibadetle­rin geçerliliğini ifade ederken, bundan böyle tek kıbleye dönülmesi is­tenmektedir. Neshe konu olan ayetin anlamına dikkat edilirse, orada bir istikamet belirtilmemiştir. Burada nesih söz konusu ise, Hz. Pey­gamber'in, Ehl-i Kitap'ın kıblesinden esinlenerek, Kudüs'e doğru na­maz kılması şeklinde tezahür eden sünnetin, ayet tarafından nesh edil­mesi veya Yüce Allah'ın Müslümanlar için bir kıble tayin etmiş olması şeklinde düşünmemiz mümkündür. Yoksa, 115. ayetin neshi değildir. Çünkü ayetin ifade ettiği, nereye yönelirseniz Allah oradadır veya Al­lah'ındır hükmü. Yaratıcının kudretini ifade etmekte, zamanımızda da yanlışlıkla değişik istikamette kılınan namazın geçerliliğini hatırlatmak­tadır. Örneğin, yolculukta değişik vasıtalarda kılınan namazlar, neshe konu olan ayetin anlamını ilgilendirmektedir. Yolculuk anında önce Kıbleye dönülür. Daha sonra yolun durumuna göre yönün değişmesi mümkün olabilir. İşte Yüce Allah, konuyla ilgili ayetlerle, kıbleyi kesin olarak tayın ederek, daha önce yapılan ibadetlerin geçerli olduğunu haber vermiştir. Kanaatimize göre buradaki nesh, sünnetin neshidir. Yön tayinini ifade eden ayet ile kıbleye dönülmesini emreden ayetler arasında bir zıtlık görünmemektedir. Mensuh kabul edilen ayet doğu-batı, kuzey ve güneyin Allah'ın olduğu hatırlatılır. Buna itiraz etmek mümkün değildir. Her şey Allah'ındır. Burada nesh olması için Ku­düs'e dönün emri bulunması gerekmektedir. Böyle bir durum yoktur. Yaratıcı bu emriyle, Müslümanların İnancını kuvvetlendirmek, kalple­rinde nifak olan Ehl-i Kitap ve diğer insanların durumunu açığa çıkar­mak istemektedir.
b) ''Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır (mal) bırakacaksa, anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek, Allah'tan korkanlar üzerine bir borçtur."[896]
İslâm gelmeden önce, Arablar arasında miras konusunda gerekli adaletin olmadığı bilinmektedir. Başta temel inançlar olmak üzere, her konuda vahiyden uzaklaşmışlar, nefis ve çıkarlar doğrultusunda karar verir hale gelmişlerdi. Verilen kararlar kuvvet esasına dayandırılmış, zayıf olan hakkını arama imkanından yoksun olmuştu. Müşrikler ara­sında böyle olduğu gibi, diğer bozulan dinlerde de benzer yanlışlıklar uygulanır hale gelmişti. Bu durumu, fıtrat dininden uzaklaşıldığı her dönemde görmek mümkündür. İşte, vahyin ilk nazil olduğu dönemler­deki yanlışlıklardan biri, miras sahibine hakkının verilmemesidir. Nes­he konu olan ayet bu hususa işaret etmektedir. Yüce Allah, İslâm'ın gönderilmeye başladığı zaman dilimi içinde, mağdur olan insanlara, kesin hükmünü göndermeden önce. vasiyet yoluyla bazı hakların ve­rilmesini emrettiği anlaşılır. Böylelikle, Müslümanlar arsında eski adet­lere dayanılarak, kocası ölen ve geçim sıkıntısı çekecek kadına bir im­kan verilmiş olur.
Tefsir ve Kur ân ilimleriyle ilgili kaynaklarda, miras ayetinden ön­ce, vasiyet yoluyla ma! verildiği zikredilmektedir. Bu uygulamanın mi­ras ayetiyle kaldırıldığı belirtilir.[897] Ibn Abbas,[898] Katade ve İkrime söz konusu ayetin Nisa Sûresi 11. ayetle,[899] diğer bazı alimler de, "Allah her hak sahibine hakkını vermiştir, varise vasiyet yoktur."[900] hadi­si ile neshedildiğini ileri sürmüşlerdir.[901]
Müfessirler ayet hakkında geniş yorumlarda bulunurlar. Bir çoğu­nun kanaatine göre ayet nesh edilmiştir.[902] Ayrıldıkları nokta nasihi konusundadır. Bazıları nasihi Nisa Sûresi 11. ayet kabul ederken, di­ğerleri de Hz. Peygamber'in hadisini kabul etmişlerdir.[903] Birleştikle­ri ortak nokta ayetin mensuh olmasıdır. Bununla birlikte, muhkem gö­rüşünde olanlar da bulunmaktadır.[904]
İslâm'ın ilk dönemlerinde anne, baba ve akrabaya miras verilme­diği bilinir. Bu münasebetle, gerek ayet ve gerekse hadislerde vasiyet hükmünün yer aldığı gözlenir. Buna en iyi örnek, neshi iddia edilen ayettir. Dolayısıyla, miras ayetinin gönderilmesinden ve "Vârise vasi­yet yoktur." hadisinden sonra vasiyyete ihtiyaç kalmadığı düşünül­mektedir. Zira, miras ayeti ve onun tefsiri niteliğindeki hadis insanlar arasındaki yanlış uygulamaları ortadan kaldırmaktadır.
Bakara Sûresi 180. ayetle ilgili yaptığımız araştırmada vasiyetle il­gili hükmün mensuh olduğu görülmektedir. Çünkü ilk ayet vasiyet edilmesini emrederken. Nisa Sûresi'ndeki ayet varislerin hakkını açık­lamakta, Hz. Peygamber'in hadisinde de "vasiyet" in kaldırıldığı ifade edilmektedir. Böylelikle miras ayeti ve onun tefsiri niteliğindeki hadis her hak sahibinin hakkını vermekte, vasiyete ihtiyaç kalmamaktadır. Vasiyete ihtiyaç duyulmaz mı? sorusuna, İslâm miras hukuku sisteminde gerekli cevabın verildiği görülmektedir.[905] Öte yandan, neshe konu olan ayetler arsında farklı bir uygulamanın emredildiği anlaşılır. Buna göre vasiyet ayeti, İslâm'ın ilk yıllarında mirastan mahrum bırakılan insanlara, bazı haklan vermiştir. Daha sonra gönderilen kesin emirle vasiyete ihtiyaç kalmamış, insanlar arasında adalet te'sis edilmiştir. Miras hukukunda söz konusu iki ayeti beraber uygulama imkanı yok­tur. Vasiyet ve miras ayetine göre, kocası ölen hanıma hak verildiğin­de normal hakkından fazla alacağı anlaşılır. Oysa Nisa Sûresi 11. ayet, mirasta her insanın alacağını açıklamıştır. Vasiyet yoluyla mal verilmesi halinde varisler arasında dengesiz bir durum olacaktır. Buna göre ayetin mensuh olduğu görüşü daha isabetli olmaktadır.
c) "içinizden ölüp geriye eşler bırakan (erkek)ler, eşlerinin (ev­lerinden) çıkanlmaksızın bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. Şayet kendileri çıkarlarsa, kendi haklarında uy­gun olanı yapmalarında sizin için bir günah yoktur. Allah daima üstündür. Hikmet sahibidir"[906]
Kur'ân-ı Kerim'de konuyla ilgili şu ayetler bulunur.
"İçinizden Ölenlerin, geriye bıraktıkları eşleri, dört a\j on gün kendilerini gözetirler. Sürelerini bitirince, kendileri için uygun olanı yapmalarında size bir günah yoktur. Allah yaptıklarınızı ha­ber alır."[907]
"Adetten kesilen kadınlarınızın (bekleme sürelerinden) şüphe ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Henüz adet görmeyen­lerde böyledir. Gebe olanların bekleme süresi, çocuklarını doğur­malarına kadardır. Kim Allah'tan korkarsa, ona işinde bir kolay­lık yaratır."[908]
İbn Zübeyr, Hz. Osman kanalıyla Bakara Sûresi 240. ayetin nesh edildiğini İleri sürmektedir.[909] İbn Abbas ve İkrime'den de benzer ri­vayetler gelmektedir.[910] Ayetin nâsihi olarak, yukarıya anlamını aldı­ğımız, Bakara Sûresi 234. ayet kabul edilmektedir. Eserlerinden ya­rarlandığımız müfessirler, konuyla ilgili ayetlere geniş yer verirler. Ne­sih haberi birçok tefsirde bulunmaktadır. Müfessirlerin bir çoğu da yu­karıda işaret edilen rivayetleri desteklemektedir.[911] Mucahid (ö. 104/ 722) ise, iddet müddetini 4 ay 10 gün kabul edip, geri kalan günleri ruhsat olarak değerlendirir. Buna göre ayetin neshine ihtiyaç yok­tur.[912]
İslâm hukukunda belirli bir kanaate varmak için, Kur'an'da yer alan benzer ayetler toplu olarak incelenir. Onların nüzul sebebi ve sı­rası tespit edilir. Bu aşamadan sonra karar verilir. Neshe konu olan Bakara Sûresi 240. ayette, kocası ölen kadın için, bir sene evinden çıkarılmadan bekletilmesi ve geçimi için vasiyet edilmesi istenmekte­dir. Kendisi çıkması durumda, kocasının yakınlarına bir sorumluluk yüklenmez. Burada hanım muhayyer bırakılır fakat zorlama yapıla­maz. Dikkat edilirse, ayette yer alan esneklik, ondan sonra başka bir hükmün geleceğini hatırlatmaktadır. Hatırlanacağı gibi, Arabîar ara­sında kocası ölen hanıma miras verilmemekte ve kocasının yakınları tarafından bir eşya olarak görülmekte idi.[913] İslâm, ilahi dinlerin veri­lerinden uzak olan söz konusu adeti, tedrici bir metod ile kaldırmak­tadır. Buna göre, Bakara Sûresi 234. ayeti, bekleme süresini bir se­neden 4 ay 10 gün güne indirmiş olmaktadır. Normalinde kadının te­mizlenme süresi üç aydır. Geri kalan kırk günlük süre müfessirler ta­rafından bir tedbir olarak yorumlanmaktadır.[914] Talak Sûresİ'ndeki ayette ise, adetten kesilen hanımların ve çocuk yaştaki kızların duru­muna açıklık getirilmektedir. Bu ayetleri müşterek değerlendirdiğimiz­de Bakara Süresi 240. ayette işaret edilen vasiyetin ve bekleme süre­sinin kaldırıldığı, insanın yaratılıştan elde ettiği hakların verildiği anla­şılmaktadır. Buna göre miras hakkı Nisa Sûresİ'ndeki ayetle, iddeî sü­resi Bakara Sûresi 234. ayet ve Talak Sûresİ'ndeki ayetlerle kesin şek­lini almış olur.
Neshe konu olan 240. ayetle ilgili görüşleri netleştirecek olursak; ayette iki önemli hususa işaret edilmiştir. 1) Kocası ölen kadının otur­duğu evde kalabilmesi için vasiyet edilmesi, 2) Kalma süresinin bir se­ne olduğu. Bakara Sûresi 234. ayet ise zikredilen sureyi dört ay on gün ile sınırlamaktadır. Buradan şunu anlamamız mümkündür. Koca­sı ölen hanım, dört ay on gün geçmeden başka birisi ile evlenmesi mümkün değildir. Ayrıca miras ayeti ve Hz. Peygamberin hadisi vasi­yet yoluyla verilen hakları tanzim ederek vasiyet meselesine açıklık ge­tirmektedir. Söz konusu ayetleri ve konuyla ilgili nakilleri değerlendir­diğimizde miras hakkına ilaveten vasiyet etmeye ihtiyacın olmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre, son nazil olan ve kocası ölen kadının bek­leme süresini tayın eden ayet ve miras ayetieri, İslam'dan önceki yan­lış uygulamaları kaldırarak, yapılması gerekenleri haber vermiş olur.
Yukarıda işaret edilen ayet hakkında Hz. Osman'dan şöyle bir na­kil gelir. Hz. Osman'ın ayetin mensuh olduğunu söylemesi üzerine Ibn Zübeyr, öyleyse niçin Kur'ân'a yazdırıyorsun sorusunu sormuş, Hz. Osman da, bunun tevkifi bir iş olduğunu, her iki ayeti Kur'an'da bul­duğunu, yerlerini değiştirmesi mümkün olmadığı şeklinde cevap ver­miştir.[915] Bu nakillerden de anlaşıldığı gibi, mensuh kabul edilen ayet­teki süre 4 ay 10 gün, geçimini temin için yapılması gereken vasiyet de miras ayetiyle kesin şeklini almış olur.[916]


[885] Kur'ân-ı Kerirn, Bakara. 2/115.
[886] Bkz. Hibetullah, en-Nâsih ve'1-Mensuh, vrk. 8 ab.
[887] Bkz. İbn Kesîr. Tefsir. 1/157.
[888] Taberî, Tefsir, 1/502.
[889] Taberi,  Tefsir. 1/505.
[890] Elmalılı, Hak Dini Kuran Dili, 1/528.
[891] Vahidî. Esbabı/n-Nüzûl, s. 20,
[892] Bkz Buharı, (Tefsir) Bakara 19: Müslim, 11/65.
[893] Kur'ân-ı Kerim, Bakara Sûresi, 2/144.
[894] Bkz. İbn Kesîr, 1/193; Buharî, (Tefsir) Bakara 19;  Müslim, 11/65.
[895] Konuyla ilgili bk, Muharnıned Hamidullah. İslâm Hukukunun Kaynaklan Açısından Ki-tab-ı Mukaddes, (Ter. İbrahim Canan) A.Ü. İslâmî, I. Fak. Der. Ank. 1980. IV/313-320; Zekiyyüddin Sa'ban, İslâm Hukuk İlminin Esasları (Usûlü'l Fıkıh) Ter. İ. Kafi Dön­mez. Ank. 1999, s. 208-212.
[896] Kurân-ı Kerim, Bakara, 2/180.
[897] Bkz. Hibetullah. a.g.e.. vrk. 10 a:  İbn Hazm, s. 161.
[898] Ebû Dâvud, Vasâye 5.
[899] Dârimi, Vasâye 28.
[900] Buharî,  Vasâye, 6;  Ebû Dâvud, Vasâye 6:  Tirmîzİ, Vasâye 5.
[901] Serahsî, Usûlü's-Serahsi 11/69.
[902] Taberî. 11/116;   İbn Arabî. 1/71:   İbn Kesîr. 1/211:  Alûsi, 11/53-54;   Elmalılı, 1/614.
[903] Serahsî, a.g.e.. 11/53; Suyûtî. 11/29. 1/0 
[904] Bkz. Zeyd, en-Nesh fi'1-Kur'ân, s. 776.
[905] Konuyla ilgili geniş bilgi için. Bk. Ahmed Hulusi Efendi, Şerhu's-Siraciyye fil Ferâiz, b. T. 1322.
[906] Kur'ân-ı Kerim, Bakara. 2/240.
[907] Kuran-ı Kerim, Bakara. 2/234.
[908] Kur'ân-ı Kerim, Talak. 65/4.
[909] Bkz. Buharı (Tefsir), Bakara. 41.
[910] Bkz. Ebû Dâvud, Talak, 42; Nesaî, Talak, 65.
[911] Bkz. Taberî, 11/581-582; İbn Arabî. 1/207; İbn Kesîr, 1/296; Alûsî, 11/259; Kasımı. 111/632-633; R.Rıda, 11/446; Elmalılı, II/817.
[912] Kurtubî. Tefsir. IIİ/226.
[913] Kurtubî. Tefsir. 111/226; Elmalılı. Tefsir. 11/131.
[914] Elmalılı, Tefsir, 11/131.
[915] Bkz. İbn Arabî. Tefsir. 1/207: İbn Kesir. 1/296.
[916] Doç. Dr. Remzi Kaya, Kur'ân-ı Kerim'de Nesih, ISBN : 975-97468-1-6, Bursa Nisan 2001: 152-158.


Konu Başlığı: Ynt: Bakara Sûresindeki Mensuh Ayetler
Gönderen: Kaan Han üzerinde 19 Nisan 2015, 19:12:19
Bakara Sûresİ'nde birçok müfessir ve araştırıcı tarafından mensuh kabul edilen ayet sayısı dörttür. Bu ayetlerle ilgili hayli rivayet bulunur. Bunlardan birincisi kıblenin değişmesini konu edinen ayettir.
a) "Doğu da batı da Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü oradadır. Şüphesiz Allah'ın (rahmet ue nimeti) geniştir. O her şeyi bilir.[885]
Kur'ân ilimleri ve tefsir usulü kitaplarında buraya alınan ayetin neshi ileri sürülmektedir.[886] İbn Abbas Kur'ân-ı Kerim'de ilk nesh edi­len ayetin kıblenin değişmesini konu edinen ayet olduğunu belirtir.[887] Katade de adı geçen ayetin aynı suredeki 144. ayetle nesh edildiğini kabul eder