๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 18 Şubat 2011, 18:39:48



Konu Başlığı: Arapların Önemli Tanrı ve Tanrıçaları
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 18 Şubat 2011, 18:39:48
 
ARAPLARIN ÖNEMLİ TANRI VE TANRIÇALARI

 Cahiliye döneminde Araplar, çok tanrı­ya inanıyorlardı. Kendi heves ve hayalleri­ne göre putlar yapıp, onlara tapıyorlardı. Her kabile ve aşiretin, Kabe içinde putlarını koydukları özel yerleri bulunuyordu. Mek­ke'ye gidemeyenlerin bile kendi kasabala­rında yapıp yerleştirdikleri putları vardı ve bu putlara taparlardı. Kabe, 365 putun mes­keni olmuştu. Mekkeli müşrikler, güzel taş­lara tapmağa çok düşkündüler. Bu taşlar, daha iyisi bulunduğu zaman değiştirilmek­teydi. Bu amaçla, genellikle beyaz taşlar se­çiliyordu.

a) Hübel: Kureyş kabilesinin en büyük putlarından biriydi. O, Mekke'nin ortasın­daki Ahzab kuyusunun yanına yerleştiril­mişti. Halkın gelip bu puta tapması söyle­nirdi. Seferden dönen herkesin, önce bu pu­tu ziyaret edip saçını orada tıraş etmesi ge­rekiyordu.

b) Lât: Taifte yerleştirilmişti. Lât ke­limesi, El-Lahah ve El-Lat sözcüklerinden gel mektedir ki, cinsiyet bakımından dişi ilâh anlamındadır. Yani tanrıça demektir.

c) Uzzâ: Bu kelime, izzet veya saygı ve şeref emreden anlamındaki sözcüklerden gelmedir. Bu put, Kureyş tanrıçalarının baş­kanlarından biriydi. Onun tapınağı, Mekke ile Taif arasındaki Naklah vadisinde, Huraz denilen yerde yapılmıştı.

d) Menât: Bu kelime,  kader anlamına gelen Maniyyah sözcüğünden türetilmiştir. Bu put, bir kader tanrıçasıydı ve ona Medi­ne'deki Huzâa, Evs ve Hazrec kabileleri, ta­rafından tapüırdı. Put, tavaf edilir, kendisi­ne kurbanlar kesilir ve adaklar yapılırdı.

Araplar, Lât, Menât ve Uzzâ'ya tanrı­nın kızları olarak iman ederlerdi. Onlara göre, Lât ve Uzzâ tanrıya o kadar yakındı ki, Tanrı kışın vaktini Lâfın, yazın da Uzzâ'nın evinde geçirirdi.

e) Ved: Bu put, bir erkek şeklindeydi ve ona Benu Kelb aşireti tarafından tapüırdı. Dumat, Landal yakınlarında yerine oturtul­muştu.

f) Suva: Yanku yakınlarındaki Ruhata'ya yerleştirilmişti. Ve ona Huzeyl kabilesi tarafından tapılırdı.

g) Yagus. Bu put, aslan şeklindeydi. Ye­men ve Hicaz arasındaki Lurş'a yerleştiril­mişti. Bu puta, Teym, Madlic ve Kureyş'in bir kolu olan Benu Anam aşiretleri tarafın­dan tapılırdı.

h) Yeük: Bu put da, Hamdan aşiretinin bir kolu olan Khayvan halkı tarafından ta­pılırdı ve bir at şeklindeydi.

ı) Nesr: Bu put, bir akbaba şeklideydi. O'na Zü'1-kala kabilesi tarafından tapılırdı. Belha'de yerleştirilmişti.

Peygamber Efendimiz bazı Arap tanrıla­rının, tarihî esaslarını aşağıdaki şu âyetten çıkarmıştır:

“İnsanlara: “Sakın tanrılarınızı bırakma­yın, Ved, Suva, Yegus, Yeük ve Nesr putla­rından asla vazgeçmeyin” dediler.”[79]

Peygamberimize göre bunlar, Nûh za­manının dindar insanlarıydı. Ölümlerinden sonra sembolleştirilmiş ve bu sembollere de onların adları verilmişti. Zamanla bazı bo­zuk inançlı insanlar, bunlar dindar ve dua­ları kabul edilen insanlar olduklarından, Al­lah ile kendileri arasında aracı olarak kulla­nılmalıdır diye düşünmüşlerdir. Zaman geç­tikçe halk, bu sembollere tapmaya başla­mışlardır.

İsat ve Nâile: Arapların iki putuydu. Onlara göre bu iki put, Kabe içinde cinsî münasebette bulunan iki sevgiliydi. Bu gü­nahlarından dolayı taş kesilmişler, daha sonra da halk bunlara tanrı olarak tapma­ğa başlamıştı.[80]

 Tapılan Diğer Yaratıklar

 Bu tanrı ve tanrıçalardan başka onlar, güneşe, aya, yıldızlara, cinlere, hayvanlara, gezegenlere, ceylânlara, atlara, develere, hurma ağaçlarına, kaya ve taşlara da ta­parlardı.

Zat Anvat: Mekke şehrinin yakın­larında büyük bir ağaçtı. Her yıl halk ora­da toplanır, silâhlarını ağaca asar, kurban keser, bir gün de orada eğlenirlerdi.

Zu'l-Halasa: Sanık denilen bir köyde yapılmış bir evdi. Araplar bu eve, kurbari keserek saygı gösterirlerdi. [81]

 Allah'ın Kızları Olarak İtikad Edilen Melekler

 Kureyş, Cuhmiya, Benû Salma, Huzaa, Benû Malay aşiretleri, meleklere Allah'ın kızları olarak itikad ederlerdi. Dinî törenler yaparak meleklere taparlardı.

Bu melek heykelleri kadın şeklindeydi. Mukaddes Kur'an, onların, Lât, Menât, Uzzâ'ya ve Allah'ın kızları olarak meleklere karşı olan itikadlarım şu şekilde dile getir­mektedir:

“Ey inkarcılar! Şimdi Lât, Uzza ve bun­dan başka öncüleri olan Menafin ne oldu­ğunu söyler misiniz? Demek erkekler sizin, dişiler Allah'ın mı? Öyleyse bu haksız bir paylaşma.” [82]

“Doğrusu âhirete inanmayanlar, melek­lere dişi adını takarlar.” [83]

Cahiliyye dönemindeki Araplar, Allah'a, bu dünyanın yaratıcısı olarak inanıyorlar­dı. Fakat aracı olarak da, yarı tanrılara iman etmekteydiler. Mukaddes Kur'an, onların, Allah'ın varlığına inandıklarını şu açık de­lille dile getirmektedir:

“And olsun ki onlara: “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi, ayı buyruğu altında tutan kimdir?” diye sorsan, şüphesiz “Allahtır” der­ler. Öyleyse niçin (aldatılıp) döndürülüyor­lar?”   [84]

[79] Nuh: 71/23.

[80] M. İ. Hafız İsmail Surti, Kur’an’da Şirk Kavramı, Akabe Yayınları, İstanbul, 1985: 36-39.

[81] M. İ. Hafız İsmail Surti, Kur’an’da Şirk Kavramı, Akabe Yayınları, İstanbul, 1985: 39.

[82] Necm: 53/19-22.

[83] Necm: 53/27.

[84] Ankebût: 29/61. M. İ. Hafız İsmail Surti, Kur’an’da Şirk Kavramı, Akabe Yayınları, İstanbul, 1985: 39-40.