๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 21 Mart 2011, 22:28:12



Konu Başlığı: Allahın Hidayetine Tabi Olmada Sünnetullah
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 21 Mart 2011, 22:28:12
ALLAH'IN HİDÂYETİNE TÂBİ OLMADA VE ONDAN YÜZ ÇEVİRMEDE SÜNNETULLÂH

 Asıl Doğru Yol, Allahın Yoludur:

 "Sen onların dinlerine uymadıkça ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar senden razı olmazlar... Asıl doğru yol, Allah'ın, yoludur" de.  [1]

Yâni Ey Muhammed (a.s) de ki, Allah'ın beni kendisiyle gönderdiği yolu genel (evrensel), sağlam ve dosdoğru olan dindir. [2] Yol demeye elverişli gerçek yol (Hidâyet) de odur. [3] Onun ötesinde gerçek doğru yol (hüdâ) yoktur[4].

 Allah'ın Yolu İslâm'dır:

 "O, Allah'ın, Muhammed (a.s)'a gönderdiği gerçek doğru yol -ki Allah (c.c), Resulünü, hidâyet ve hak dinle gönderdi ki o (hak din)i bütün dinlere üstün kılsın." [5] buyurmuştur- bütün hidâyet (yolları)nın kendisine olduğu ve onun ötesinde başka hidâyetin olmadığı İslâm'dır. Zemahşeri (538/1143), asıl doğru yol, Allah'ın yoludur." Âyeti hakkında şöyle der: Yâni Allah'ın yolu olan İslam "Hidâyet" diye isimlendirilen gerçek yoldur. Bütün hidâyet (dosdoğru yol) odur, onun ötesinde gerçek doğru yol (hüdâ) yoktur. Ey Yahudi ve Hıristiyanlar, sizin uymak için çağırıp durduğunuz ise, hidâyet değil, o ancak hevâ'dır (nefs ve arzularla alâkalı şeylerdir). [6]

 Kim Allah'ın Yolu'nu Terkederse Allah Da Onu Ve Seçtiğini Terk Eder:

 Allah u Teâlâ Buyuruyor ki:

"Kim kendisine doğru yol belli olduktan sonra Elçi'ye karşı gelir ve Müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir gidiş yeridir orası!" [7]

Allah'ın yolu İslâm'dır. O da Mü'minlerin yoludur. Her kim Allah'ın Elçisi ile mücâdele eder ve İslama tâbi olmaz da Allah'ın yolu kendisine açıklandıktan sonra Mü'minlerden başkasının yoluna uyarsa Allah onu, onun durumu ve kendi için seçtiği sapıklığı terk eder. İmam Râzî (544/1149), "Onu döndüğü yolda bırakırız" âyeti hakkında şöyle der:

"Yâni, onu ve kendi için seçtiğini terk eder, güvendiği (kimse) ona dayanırız. [8] Malûmdurki onun kendi için seçip tercih ettiği, dalâlet (sapıklık) yoludur. Çünkü, onun haktan (ki terk ettiği İslam'dır) sonra seçtiği, ancak sapıklıktır.

"Gerçekten sonra sapıklıktan başka ne var? Öyleyse nasıl (hak'tan sapıklığa) çevriliyorsunuz? [9]

 Allah'ın Yolundan Başkasına Uyanlara Tehdit:

 Uyulması gereken hak yol, İslam'dır. Ondan ötesi, terk edilmesi ve (varsa) sökülüp atılması gereken yoldur. Kİm ondan ötesine tutunursa zarar eder. Allah o kimseyi terk ettiği gibi, yardımını da ondan çeker. Ve o kişi zalimlerden olur. Allah, Resulüne hitaben ve O'nun Ümmetine de bir emir olarak buyuruyor ki:

"Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı olmaz.” [10]

İbn Kesir (774/1373), bu âyetin tefsirinde "Bu âyette, Kur'an ve Sünneti bildikten sonra, Yahudi ve Hıristiyan milletlerine tâbi olan (Allar) Korusun) ümmete çok şiddetli bir tehdît vardır" demektedir. [11] Bir başka âyette de şöyle buyuruluyor:

"Sana gelen ilimlerden sonra onların keyiflerine uyarsan, o takdirde sen mutlaka zalimlerden olursun." [12]

Resûlullâh (a.s)'a "ilim" diye gelen, Allah'ın yolu ve İslamî emirlerden "Şeriat" kıldıklarıdır. Farz-ı muhal, Yahudi ve Hıristiyanların heveslerine uysan, o takdirde zalimlerden olursun. Hitab Resûlullâh'a, maksat ümmetinedir.

Bu âyettte, bâtıllarında ısrarcı olan hevâ ve heveslerine tâbi olan bâtıl ehline korkutma ve tehdît vardır. Menâr Tefsiri'nde bu âyeti tefsir ederken şöyle deniliyor:

"Böyle bir tehditle hitab, insanların Allah katında makamı en yüce olanınadır. O da Resûlullâh (a.s)'dır. Bu ise, hevâsına uyan, kendi bâtıllarına, tutarsızlıklarına insanları sürükleme gayreti içinde olan birilerine yapılan tehditten daha şiddetlidir. Maksat, ümmeti iken Allah (c.c), Resûlullâh'a hitap etti. Çünkü mü'minler bilsinler ki, sağlıklı bir gerekçeyle de olsa, insanların nevalarına uymak, insanları bâtıl tehlikelere düşüren ve Hak yol'u terk ettiren büyük bir zulümdür. [13]

 Aılah'ın Yoluna Tâbi Olanlara Ne Korku, Ne De Üzüntü Vardır:

 Allah Teala buyuruyor ki:

"Kimler benim hidâyetime uyarsa artık onlara bir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir." [14]

Bu âyetin tefsirinde İbn-i Kesir şöyle der:

"Yâni kendisiyle kitapların indirildiği, peygamberlerin gönderildiği şeye yönelenlere, âhiret ahvâlinden karşılaşacaklarında korku, dünyâ işlerinden kaçırdıklarına da üzüntü yoktur. [15] Menâr Tefsiri'nde ise:

Allah'ın hidâyetiyle yol bulanlar, ne gelecekten korkarlar ne de kaçırdıklarına üzülürler. Çünkü hidâyete tâbi olmak, onlara hayırları kazanma yollarını kolaylaştırır, dünyâ ve âhiret saadetini va'deder. İstikameti bu olana, her karşılaşacağı ve her rastladığı yahut kaybettiği kolaylaşır. Çünkü o bilir ki, Allah, onun takipçisidir [16] denilmektedir.[17]

 Hidâyete Tâbi Olanın Rahat, Ondan Yüz Çevirenin Sıkıntılı Yaşantısı:

 Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki:

"Dedi ki: "Ey Adem, hepiniz oradan inin, birbirinize düşmansınız. İmdi benden size bir hidâyet geldiği zaman kim benim hidâyetime uyarsa o, sapmaz ve sıkıntıya düşmez. Ama kim beni anmaktan yüz çevirirse, onun için dar bir geçim vardır. Kıyamet günü onu kör olarak hasreder, (toplantı yerine getiririz,) "Rabbim, der, niçin beni. kör hasrettin, oysa ben görür idim?" Allah buyurur ki: işte böyle. Sana bizim âyetlerimiz geldi, sen onları unuttun, bu günde sen öyle unutulursun! "işte israf eden ve Rabb'inin âyetlerine inanamayanları böyle cezalandırırız. Elbette âhiretin azabı daha çetin ve daha süreklidir”.  [18]

Bu âyetler Allah'ın hidâyetine tâbi olan ve ondan yüz çevirenler hakkındaki adetini (Sünnetullâh) açıklamaktadır. Âyetteki "Allah'ın hidâyeti"nden maksat insanlara tebliğ etmeleri için peygamberlere gönderdiği kitaplardır. [19]

Kimisi de Allah'ın hidâyetini, İbn-i Abbas (r.a)'tan rivayet edilen "Allah Kur'ana tâbi olanı dünyâda sapmaktan, âhirette sıkıntı ve bedbahtlıktan, korumuştur" hadîsi gereği "Kur'an-ı Kerim'le tefsir etmişlerdir. [20]

Gerçek şu ki, Allah'ın hidâyeti, Allah'ın, peygamberlerine indirdiği ve hidâyetle alakalı içeriğini, insanlara tebliğini emrettiği kitaplarının tamamını kapsar. Şüphesiz Kur'ân da o kitaplardandır. Ve en üstünüdür. Ne var ki o sonuncularıdır. Diğerlerine değil ona uymak vaciptir. Bu itibârla, bu âyetteki "Allah'ın hidâyeti"ni "Kur'an'la Tefsir etmek doğrudur ve caizdir. Nitekim İbn-i Abbas (r.a)'ın da rivayeti budur. [21]

 Hidâyetine Tâbi Olan Hakkında Allah'ın Sünneti (Âdeti) Ve Bunun Delili:
 
Hidâyetine (Kur'ân) tâbi olanlar hakkında Allah'ın âdeti, dünyâda rahat bir yaşantı (bol bir geçim)yla faydalandırmasıdır, dedik. Bu Sünnetullâhın delili şu âyettir:

"İmdi benden size bir hidâyet geldiği zaman kim benim hidâyetime uyarsa o, sapmaz ve sıkıntıya düşmez." [22]

İbn-i Abbâs (r.a), "dünyâda sapmaz, âhirette sıkıntıda kalmaz" demektedir. [23]

Dünyâda "sapmak", İslam'dan dönüş, âhirette "sıkıntı" ve azab'dır.

Zemahşerî (335/1143), bu âyetin tefsirinde şöyle der:

"Mânâ şudur: Âhirette bedbahtlık (sıkıntı), dünyâda dîn yolundan sapmanın cezasıdır. Kim Allah'ın Kitabı'na tâbi olur, onun emirlerine uyar, yasaklarından kaçınırsa sapma ve azaptan kurtulur [24]. Fakat âyetin üslûbu ve ifâde tarzı (siyak ve nazmı), Kur'ana tâbi olanlar için sıkıntının olmayacağı şeklinde hükme varmaya müsaittir. Ondan bedbahtlığın kalkması dünyâ ve âhireti kapsar. Bu İmam Razinin (344/1149) "Sapmaz ve sıkıntıda kalmaz" âyetinin yorum şekillerinden biridir. İmam, bu yorum tarzına bir sual getirmekte ve şöyle demektedir:" Üçüncü Şekil: Yâni âyetin tefsiri hakkında dünyâda sapmaz ve âhirette sıkıntıda kalmaz. Denilse ki, Allah'ın hidâyetine uyana da dünyâda bazan sıkıntı gelebiliyor. Deriz ki, maksat, dinde sapmaz ve din sebebiyle, sıkıntıya düşmez. Ama, başka bir sebeple sıkıntı hâsıl olsa da bu, (iddiamıza) zarar vermez. [25]

Gerçek şu ki, Allah'ın hidâyetine (Kur'anı Kerim) uyan, tertemiz ve rahat bir hayat yaşar. Ki bu, Allah'ın va'di ve Sünneti'nin gereğidir.

"Erkek ve kadından her kim inanmış olarak iyi bir iş yaparsa, onu (dünyâ)da hoş bir hayatla yaşatırız. (Âhirette ise) onların ücretini yaptıklarının en güzeliyle veririz." [26]

Allah'ın hidâyetine uyanın durumu, salih amel işlemekle beraber mü'minliktir. Yoksa Allah'ın hidâyetine tâbi olmuş sayılmaz. Onun yaşadığı "tertemiz hayat" ise kat'iyyen her hangi bir sıkıntının olmadığı hayattır (geçim). Çünkü bu, İbn-i Kesîr'in de tefsirinde dediği gibi hangi yönden olursa olsun, bütün rahatlık şekillerini kapsar. [27] Kaldı ki, sıkıntı, Kur'an'a uyan kimsenin kendisiyle faydalandığı temiz yaşantıya aykırıdır. Öyle ise, "sapma"nın giderilmesi gibi, "sıkıntı" da ondan bu dünyâda giderilmiştir. Zîra, Allah'ın hidâyetine tâbi olan kimse, onun rızasını gözetir. Allah'ın kendisi için taksimine de, azımsamadan, kanaat eder. Çünkü o Allah'ın kendisine bahşettiği din nimeti sayesinde bahtiyardır, mes'uddur, Rahat ve geniş bir yaşantı içindedir. Allah'ın, onu İslâm'la nimetlendirmesinden sonra, onun, dünyâya ve dünyânın geçici metaına (faydasına) değil de, Allah'ın yanında olana yönelmesi, eline geçince terk etmeksizin ve kaybedince üzülmeksizin bu hususta hırslı olmaması, kesinlikle onun rahat bir yaşantı ve temiz bir hayat içinde olması demektir.[28]

 Allah'ın Hidâyetinden Yüz Çevirenler Hakkındaki Sünnetullâh Ve Bunun Delili:

 Allah'ın hidâyetinden yüz çevirenler hakkındaki âdetullâh -söylediğimiz gibi- geçim sıkıntısıdır. Bunun delili şu âyettir;

"Ama kim beni anmaktan yüz çevirirse, onun içinde dar bir geçim vardır." [29]

"Allah'ın zikrinden maksat, O'nun Kur'ânı ve dîni İslam'dır." "İ'raz/yüz çevirmekten maksat ise Kur'an ve İslam'ı terk etmek, ona uymamak ve hidâyeti başkasından ummaktır. İbn-i Kesîr, şöyle der:

"Yâni, kim emrime, resulüme indirdiğim Kur'an'a muhalefet eder karşı çıkar, ondan yüz çevirir, unutur gibi yapar ve hidâyetini başkasından alır ise.. [30]

Allah'ın hidâyetinden yüz çeviren için, dünyâda geçim sıkıntısı vardır. Çünkü (dank) asıl, darlık ve şiddet demektir. Bu da, dünyâya ve dünyâ metâmın artmasına şiddetli arzu ve ihtiras, azalmasından korku şeklindedir. Öyle ki, iç huzuru, gönül ferahlığı diye bir şey yoktur. Aksine, (doğru yoldan) saptığı için, görünüşte nimet içinde olsada, dilediğini yiyip, dilediğini giyse ve dilediği yerde otursa da göğsü dar ve sıkıntılıdır. Çünkü Allah'ın hidâyeti, kalbini mamur etmedikçe ne saadeti ne de rahat bir geçimi fark edemez. Bu dünyâdaki vaziyet.

Ahiretteki vaziyete gelince, ceza hususundaki Sünnetullâh geçmişti. Şöyle ki hidâyetinden yüz çevirene azab dokunacak. Bu azabdan bir kısmı da, Allah'ın âyetlerine ve hidâyetine gözlerini yumduğu için, kıyamet günü kör olarak hasredilmesi şeklinde olacak. Bu ceza ve sebebini Allah (c.c), şöyle bildiriyor:

"Ama kim beni anmaktan yüz çevirirse, onun içinde dar bir geçim vardır." [31]

Yâni, Allah'ın hidâyetinden yüz çeviren kişi, Kıyamet günü kör olarak haşrolunacak. Bunun üzerine o kişi "Rabbim, niçin beni kör hasrettin,, oysa ben görür idim?" diyecek. Yâni dünyâda (görüyor idim). O zaman Allah (c.c.) buyuracak ki

"Öyle sana da bizim âyetlerimiz geldi, sen onları unuttun. Bu gün de sen öyle unutulursun!" [32]

Yâni, Allah'ın âyetlerini gelip, sana tebliğ edildikten sonra hatırlamayanların muamelesini yaparak yüz çevirince, sen de kör olarak haşrolundun. Çünkü, Allah'ın âyetlerinden gözünü yuman, onu unutmuş ve terk etmiş demektir. "Bu gün sen de aynı şekilde unutuldun". Yâni Allah'ın âyetlerini görmezlikten geldiğin gibi yaptığına uygun olarak, sen de "körlük" hali içinde terk olunacaksın. Çünkü ceza yapılanın cinsinden olur. [33] Allah'ın hidâyetinden yüz çevireni bekleyen bu ceza, dünyânın azabından daha çetin ve süreklidir. Aynı şekilde, Allah'ın âyetlerini yalanlayan gafillere de, onun hidâyetinden yüz çevirenlere isabet eden dünyâdaki geçim sıkıntısı ve âhiret azabı dokunacaktır. Çünkü âyette:

"İşte israf eden ve Rabbinin âyetlerine inanmayanları böyle cezalandırız." [34] buyurulmaktadır.[35]

 Hidâyetinden Yüz Çevirene, Allah, Şeytânı Arkadaş Kılar:

 Hidâyetinden (Kur'an) yüz çevirene, Allah, şeytanı kendisinden ayrılmayan, kötü amelini süsleyen, hak yolundan alıkoyan ve ona doğru yolda, hidâyet üzere olduğunu telkin eden arkadaş kılar. O'nun yolundan yüz çevirenlere isabet eden dünyâdaki geçim sıkıntısı ve âhiret azabı dokunacaktır. Çünkü âyette:

"Kim Rahman'ın zikrini görmezlikten gelirse ona bir şeytanı saldırırız; artık o, onun arkadaşı olur. O (şeytan)lar bunları yoldan çıkardıkları halde bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar" [36]

Bu iki âyetin tefsirinde: "Gafil davranıp, görmezlikten gelerek Allah'ın zikrinden (Kur'an) ve içindekilerden yüz çevirirse, bâtıl ve sapıkların sözlerine uyarsa şeytanı ona arkadaş yaparız. Ondan ayrılmaz, daima onunla bulunur. Onu helallerden men eder, haramlara yöneltir, itaatten alıkor, günaha teşvik eder, kötü amellerini ona süsler... Bu ise, Kur'anın yolundan yüz çevirmesinin cezasıdır. Nitekim "Allah, kötülükleri kazanmadaki artışa göre, günâhları cezalandırır" denilmiştir. Şeytanlar, Allah'ın hidâyetinden yüz çevirenleri hak yoldan alıkorlar onlar da hakka yöneldiklerini zannederler. [37] Âyetlerinden yüz çeviren bu sapıklara Allah'ın şu sözü doğruyu söylemektedir:

"Deki: Size (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayacak olanları söyleyeyim mi? Dünyâ hayatında bütün çabaları boşa gitmiş olan ve kendileri de iyi iş yaptıklarını sanan kimseler"   [38]


[1] Bakara: 2/120

[2] İbn Kesir Tefsiri, c.l, s.163

[3] Tefsir-i Kurtubî, c.2, s.94.

[4] Tefsir-i Râzî, c.3, s.34. Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, İlahi Kanunların Hikmetleri, İhtar Yayıncılık: 44.

[5] Fetih: 48/28

[6] Tefsir-i Zemâhşerî, c.l, s.183. Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, İlahi Kanunların Hikmetleri, İhtar Yayıncılık: 44-45.

[7] Nisa: 4/115

[8] Tefsir-i Râzî, c.ll, s.43

[9]  Yunus: 10/32. Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, İlahi Kanunların Hikmetleri, İhtar Yayıncılık: 45.

[10] Bakara: 2/120

[11] İbn-i Kesir, c.l, s.163

[12] Bakara: 2/145

[13] Tefsir-i Menâr, c.2, s.18. Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, İlahi Kanunların Hikmetleri, İhtar Yayıncılık: 45-47.

[14] Bakara: 2/38.

[15] Tefsir-i İbn-i Kesîr, c.l, s.82

[16] Tefsir-i Menâr, c.l, s.285.

[17] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, İlahi Kanunların Hikmetleri, İhtar Yayıncılık: 47.

[18] Taha: 20/123-127

[19] Kurtubî, c.lT, s.258

[20] Âlûsî, Tefsir-i Rûhu'l Meânî, c.16, s.276

[21] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, İlahi Kanunların Hikmetleri, İhtar Yayıncılık: 47-48.

[22] Taha: 20/123

[23] İbn Kesir, c.3, s.168

[24] Tefsir-i Zemahşerî, c.3, s.95

[25] Tefsir-i Râzî, c.22, s. 130

[26] Nahl: 16/97

[27] İbn-i Kesîr, c.2, s.585

[28] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, İlahi Kanunların Hikmetleri, İhtar Yayıncılık: 49-50.

[29] Taha: 20/124

[30] a.g.e., c.3, s.168

[31] Taha: 20/124

[32] Taha: 20/125-126

[33] İbn-i Kesir, c.3, s.169; Tefsir-i ÂIûsî, c.16, s.278

[34] Taha: 20/127

[35] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, İlahi Kanunların Hikmetleri, İhtar Yayıncılık: 51-52.

[36] Zuhruf: 43/36-37

[37] İbn-i Kesîr, c.4, s.128; Tefsir-i Kurtubî, c.16, s.89

[38] Kehf: 18103 Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, İlahi Kanunların Hikmetleri, İhtar Yayıncılık: 52-53.