Konu Başlığı: Allaha İzafe Suretiyle Yaratma Kavramı İfade Eden Tabirler Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 11 Şubat 2011, 18:15:30 Allah'a İzafe Suretiyle Yaratma Kavramı İfade Eden Tabirler Bazı tabirler vardır ki Allah'ın yaratmasiyla doğrudan doğruya ilgili değildir. Yani bunlar tek başına kullanıldıklarında yaratma kavramı ifade etmezler. Allah'a nisbet edilince derhal Allah'ın yaratıcı vasfını hatıra getirmektedirler. Bu fiil ve isimler hakkında İbn Kayyim şöyle der: "Lâfızlar üç kısımdır; bir kısmı sadece Rab Teâla için kullanılır; el-Bâri, el-Bedi, el-Mubdi gibi. Bir kısmı sadece kul için, kullanılırlar; kâsib ve muktesib gibi. Bir kısmı da hem kul için, hem Allah için itlâkı vaki olan lâfızlardır; sani, 'amil, münşi', murid ve kadir gibi. Halik ve Musavvir kayıtsız, mutlak kullanıldıkları zaman en çok Allah için kullanılırlar; 'el-Haliku 1-Bari u'1-Musavvir' gibi" [248]. 1. Sane'a fiili "Sane'a" fiili 'amile (işledi, yaptı) manasınadır. Allah Teâlanın "sun'allahülezi etkane külle şey'in" kavli, O'nun san'atına delildir [249]. Sane'a, faale manasınadır. Râgıb der ki "Sun', işi iyi yapmak demektir. Her sun' fiildir, fakat her fiil sun' değildir. Fiil hayvanlara ve cansızlara nisbet edildiği halde, sun', san'at bunlara nisbet edilmez" [250]. Sane'a fiilinin fe'ale (yaptı) mânâsına geldiğine örnek: "Utanmadığın zaman istediğini yap" sözünün ilk peygamberlik kelâmından olduğu şeklindeki hadis-i şeriftir. "Sun'allahülezi etkane külle şey'in" ve "Dağları (yerlerinde) donmuş sanırsın, oysa onlar bulutun yürümesi gibi yürümektedirler. Bu, herşeyi muhkem yapan Allah'ın san'atıdır (sun'al-lah)" [251] âyeti, Allah'ın san'atına delildir. Sanki "işte Allah bunu böyle adamakıllı yaptı," demektir. Eğer sun' kelimesi feth ile okunursa mânâsı böyledir. Eğer zam ile okunursa, mânâ, "Bu Allah'ın yapısıdır" demek olur [252]. Peygamber (s.a.v.) kulu sani' olarak tesmiye etmiştir. Buharî'nin Huzeyfe'den rivayetinde şöyle buyurur: "Şüphesiz Allah her sani'i ve sanatını yaratır" buyurmuştur. Bu hadis-i şerifte aynı kökten hem kul için, hem Allah için isti'mali, ikisi de birarada mevcuttur. Ancak Allah için yasna'u fiilini "yaratır" kelîmesiyle terceme ettik. Cenâb-ı Hak kendi fiiline sun' ismini vermiştir. Zikredilen âyet-i kerîmede "sun'allah"da "sun"' mastar olmak üzere mansubdur da denmiştir [253]. Fakat "sâni" lâfzı Allah'ın isimleri arasına gelmemiştir ve gelmesi de mümkün olmaz. Çünkü sâni', adalet veya zulüm, sefeh veya hikmet, medih veya zem, herhangi bir şey yapana denir. Bunların övülen veya yerilen mânâlara taksimi mümkün olduğundan "el-Esmâ'u'1-Hüsnâ" arasında gelmemiştir. Bu kökten Kur'ân-ı Kerîm'de Allah'a nisbet edilen bir kelime geçmektedir. O da zikri geçen sun' mastarıdır. Âyet-i kerîmenin tam olarak mealinin bir kere daha verelim." Dağları (yerlerinde) donmuş sanırsın, oysa onlar, bulutun yürümesi gibi yürümektedirler. (Bu) herşeyi gayet iyi yapan Allah'ın yapısıdır. Doğrusu O, yaptıklarınızı haber almaktadır" [254]. Fiilin varit olmasını kâfi görenlerin fikrine göre, bu âyetle Allah'a Sâni' denilebileceğine istidlal edilmiştir [255]. "Ey Muhammed, dağları sabit görür, ayakta dikili duruyor zannedersin, halbuki onlar yürüyor. İbn Abbas'tan bu şekilde rivayet edilmiştir. Mücahid'den, "herşeyi sağlamca bağlayan ve tesviye eden" şeklinde rivayetler gelmiştir" [256]. "Allah bunu yüce kudretiyle yapar, yarattığı herşeyi sağlam yapar" demektir [257]. Bu âyet-i kerîme dağların yürüdüğünü haber verdiğine göre, dağların üzerinde bulunduğu yerküresinin de hareket ettiğini bildiriyor. Bu da Kur'ân'ın bir mûcizesidir [258]. Bu âyet her dem kevn ve fesadı göstererek kıyamet ve dirilişi tasavvur ettirmek konusunda sevkedilmiştir. Dağların esasen akıcı gazlardan mürekkeb olarak zerrelerinde buharlaşır gibi kevn u fesad, kimyevî değişiklikler ile her dem yeni yaratılışlar cereyan edip durduğunu, binâenaleyh âlemin en sabit görülen şeylerinin bile böyle her dem değişiklik ile bir kıyamete doğru gittiğini, şu halde günün birinde bir üfleme ile o koca dağların yerinden bütün kütleleriyle yürütülüp arzın başka bir arza tebdil edileceğini anlatıyor... Herşeyi ilim ve hikmet ile yerli yerinde sağlam ve muntazam yapan Allah'ın yapısı! [259] 2. Fa'le Fiili Ve Fa'âlun Limâ Yurîd İsm-i Şerifi Fi'l Ve Amel'in Kullar İçin Kullanılışı Çoktur. gibi. Bu kökü (F'L) Allah fiil ve isim olarak kendi Zâtına itlâk etmiştir, "yef'alu'1-lahu mâ yeşâ" Allah dilediğini yapar [260]. "Fa'alûn limâ yurîd" istediğini yapandır. Üç yerde azamet cemi'siyle geçer, "...in kunnâ fâ'ilîn" yapacak olsak böyle yapardık” [261] "...innâ kunnâ fâ'ilîn" biz bunu mutlaka yapacağız” [262] Buralarda da eğer düşünürsek, Cenab-ı Hakk'ın âdet üstü acib san'atı ifade buyurulmaktadır. Zeccac da "ve kunnâ fâ'ilîn biz dilediğimize kadiriz demektir" der [263]. Fa'al şekli mübalağalı ism-i fail vezninde olup, ilk defa 27. nüzul sırasında bulunan el-Buruc suresinde yer alır [264] ayrıca [265] 'de de geçer. "Devamlı olarak, kesintisiz ve mükemmel tarzda yapan" demektir [266]. Allah'ın fiilleri kullarınkine benzemeyeceği için, bu fiil ve isimler yaratma ile çok yakından ilgilidir. Allah dilediğini yapar ve yaratır. Mastar şekli iki defa geçmektedir. Her ikisi de insanlara izafe edilmiştir [267]. "Fa'âlun limâ yurîd" ism-i şerifi, Allah'ın her işinde ve yaratmasında hür olduğunu, yarattıklarına asla tâbi olmadığını, her zamanda ve halen dilediğini dilediği kadar ve hikmetine göre yapmakta ve yaratmakta olduğunu, O'nun kullar gibi mes'ul olmadığını[268], kulun Allah'ın dilemesine havale ederek iş yapmasını (Kehf, 18/22, 23), O'nun her an bîr işde (Rahman, 55/29) olduğunu, herşeye hâkim ve her şeyde tam bir tasarruf sahibi olduğunu, zaman ve mekân kayıtlarının Yaratıcı indinde birer mahlûk olduklarını, kayıtlayıcı unsur olamayacaklarını ve nihayet işleri yaratıkların işine benzemeyen Allah'ın her dem taze şeyler yaratmakta olduğunu ifade eden el-Hallâk İsmini bize hatırlatıyor. Görüldüğü gibi, bu fiil ve isimlerin yaratma kavramı ile yakın bir alâkası vardır. Hülâsa Allah bu gün de fa'âldir, faaliyet halindedir, hallâktır (yaratmaktadır).[269] 3. Ahraca (Çıkardı) Fiili "Hare" (çıkmak), "ihrâc" (çıkarmak) hem kullar için hem Allah için kullanılan fiillerdendir. Bilhassa "ihrâc" Kur'ân'da Allah'ın fiilleri hakkında geçer. Râgıb, "İhrâc'm Allah Teâlanın fi'illerin-den olan tekvin konusunda da kullanılabileceğini söyler ve şu örnekleri verir: "Allah sizi annelerinizin karnından çıkardığı (yuhricukum) zaman hiçbir şey bilmiyordunuz..." (Nahî, 16/78) Ayrıca {En'am, 9/99; Secde, 32/27) âyetlerini zikreder. Tahric ise ekseriya ilimler ve san'atlar hakında kullanılır [270]. Lügat mânâsı malum olan bu fiil Allah'a nisbet edilince yaratma kavramı kazanmaktadır. Yaratma mefhumu ile ilgili olarak ilk defa 8. sırada yer alan el-A'lâ sûresinde geçer. "O (Rab) ki otlağı çıkardı" [271]. Yine bitkilerin çıkarılması (bitirilmesi, yaratılması) hakkında; çıkardı, çıkarır, çıkar, çıkardık, çıkarırız anlamında şu âyetlere de bakmalıdır[272]. İkinci olarak 34. sırada yer alan el-Kâf sûresinde geçer: "O gün insanlar o çağrıyı gerçek olarak duyarlar. İşte bu, (dirilip) çıkış günüdür" [273]. Bu âyet-i kerîme de diriliş hakkındadır. Aynı konuda şu âyetleri de hatırlatalım [274]. Bunlar: çıkarsınız, çıkarlar, çıkarılırsınız, çıkarırsın, çıkarırız, çıkarır, şeklinde geçerler. Yine aynı konuda müşriklerin ba'su ba'de'l-mevt'e inanmayışlarını nakleden şu âyetlerde geçer: [275] Üçüncü olarak 41. sırada bulunan Yâsîn sûresinde şu mealde geçer: "Ölü toprak, onlar için bir âyettir (ölüleri nasıl dirilteceğimize işarettir): Biz onu dirilttik, ondan taneler çıkardık da ondan yiyorlar" [276]. Kur'ân'da öldükten sonra diriltme için yeryüzünün bahar mevsiminde, yağmurla yeşillenip canlandırılması, misal getirilir. Bu tema Kur'ân'da çokça geçer. Bunlardan başka suyu çıkarma konusunda şu âyetler de dikkatimizi çekiyor: Allah kayadan su çıkarır [277] buluttan su çıkarır [278], ve denizlerden süs eşyaları çıkarma [279] konusundaki âyetler. Kuşluk vaktini, sabah aydınlığını çıkarır [280], Dâbbetu'l-ard'ı çıkarır (yaratır) [281] Şu âyet-i kerîmeler genel anlamda canlıları yaratma kavramını ifade etmektedirler: "Taneyi ve çekirdeği yaran Allah'tır. O ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarır, işte Allah budur. O halde nasıl (O'na inanmaktan) çevriliyorsunuz?" [282] âyeti de aynı mânâdadır. Şu âyetlerde bu fiilin insanın yaratılması konusunda ne kadar açık oldukları görülüyor: "...Dilediğimiz belirtilmiş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz, sonra sizi bir bebek olarak çıkarıyoruz..." [283] "Allah sizi annelerinizin karamdan çıkardığı zaman hiçbir şey bilmiyordunuz, size işitme (duygusu), gözler ve gönüller verdi ki, şükredesiniz" [284]. "O'dur ki (önce) size topraktan, sonra nutfe (sperma)dan, sonra kan pıhtısından yarattı. Sonra sizi çocuk olarak (annelerinizin karnından) çıkarıyor..." [285]. Bu kökten fiil çok geçmiş olmakla beraber isim ve sıfat şekli çok geçmemektedir. Sülasîden mastar şekli huruç (çıkış) beş defa geçmiş olmasına mukabil ancak iki tanesi -tesbitimizde yanılmıyorsak- yaratma ile ilgilidir. Her iki âyet de el-Kâf suresinde geçer. "Kullara rızık olması için. Ve o su ile ölü bir memlekete can verdik, işte çıkış da böyledir. (Nasıl ölen toprak canlanıyor. Ağaçlara taze bir hayat geliyor, bitkiler yerden çıkıyor, siz de kabirlerden öyle taze can bulup çıkacaksınız.)" [286]. Yani ikinci yaratılışla yaratılacak, diriltileceksiniz, demektir. Aynı kökten if'âl babından ihraç (çıkarmak) mastarı, 6 defe geçmesine mukabil, ancak birisi yaratma ile [287]alâkalıdır. Bir sıfat olan "Muhric" üç defa geçmektedir. Bunların üçü de Allah'ı vasfeder. Ancak bir tanesi yaratma kavramı ile ilgilidir [288]. İkisi tenvinli, birisi izafet halindedir. İf'âl babından ism-i mef'ul şeklindeki "muhrac" bir defa, dört defa da cemi olarak geçmesine mukabil, bunlardan birisi yaratma ile alâkalıdır. Allah'ın ölüleri diriltmesi (ba's) yaratmadır. Ölüm dahi bir yaratma olduğuna göre, ölüleri diriltmek, elbette önemli bir nevi yaratmadır. Bu mefhum, görüldüğü gibi, birçok âyetlerde bitkilerin yerden çıkarılmasına teşbih edilerek ifade edilmiştir. [289] 4. E'âde Fiili 'Avd, dönmek kökünden e'âde, söz vb. şeylerin tekrar edilmesi mânâsına iken, Allah'a nisbet edilince, bilhassa öldükten sonra diriltmeyi ifade eder. Yâni Cenâb-ı Allah ölüleri yeniden hayata döndürecektir. "(...) 'Bizi tekrar kim döndürebilir?' diyecekler. De ki; 'Sizi ilk defa yaratan (hayata) döndürür'" [290]. "{...) İlk yaratmaya nasıl başladıksa, onu, yine öyle çevirir (yok eder)iz. Üzerimize söz, biz bunu mutlaka yapacağız"[291]. İâde on beş âyette ba's (diriltme) mânâsında geçmektedir. (Bk. M.F. Abdulbâkî, el-Mucemul-Mufehres, s. 413.) [292] 5. Enbete (Bitirdi) Fiili Râgıb bu kelime hakkında şu bilgiyi verir: Nebt, nebat, ister ağaç gibi gövdesi olsun, ister ot gibi kökü üzerinde olsun, yerden çıkan şeye denir. Ancak örfte gövdesi olmayan bitkiler hakkında özelleşti, hayatta hayvanların yediği otlara tahsis edildi. Gerçekte ise bitki, hayvan ve insan her büyüyen hakkında kullanılır, "İnbat" (bitirme" de bütün bunlar hakkında kullanılır. "Orada bitirdik taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalar, iri ve sık agaçlı bahçeler, meyvalar ve çayırlar..."[293]. "...Size gökten su indirdi de, onunla sizin bir ağacını dahi bitiremeyeceğiniz gönül açan bahçeler bitirdi" [294]. "Allah sizi yerden bir bitki olarak bitirdi" [295]. Nahivciler bu âyetteki "nebâten" kelimesinin mastar manâsıyla "inbat" yerinde kullanıldığını ifade ederler. Bir kısmı da haldir, mastar değildir, dediler. Bir kısmı insanın başlangıcının topraktan olduğuna, ondan neş'et ettiğine, bir bakımdan nebat gibi olduğuna dikkat çektiler. "Ve nebete fîhim nâbitetun", onlar için de küçük bir filiz meydana geldi, demektir" [296]. "NBT" kökünden ifâ! babının mastarı inbat, bitirmek, çıkarmak demektir. Arzdan çıkarmayı ifade eder. Sülâsî şekliyle (nebt" (bitmek) Kur'ân'da bir defa geçer: "Tûr-i Sina'dan çıkan, (meyvası) yağlı olarak biten, yiyenlerin (yağına ekmeklerini) batıracakları bir (zeytin) ağacı yetiştirdik" [297]. Diğerleri if'âl babından, bitirdi, bitirdik, bitirir mânâlarıyla geçer. Allah'a, yeryüzüne, başağa izafe edilir, isim olarak "nebat" dokuz defa geçer. Bitkiler hakkında kullanılışı hakikattir. Diğer hususlarda kullanılışı mecaz veya teşbih yahut istiaredir. "Güzel olan memleketin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar. Kötü olandan ise, yararsız bitkiden başka birşey çıkmaz. İşte biz şükreden bir toplum için âyetleri böyle döndürüp (tekrar tekrar) açıklıyoruz" [298]. Hz. Meryem hakkında şöyle buyurur: "Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi" ve Zekeriyya'yi da o(nun bakımı)na memur etti...” [299]. Şu âyet-i kerîme de insanların yaratılışı konusunda aynı fiil ve isimden istiare yoluyla ifade edilmiştir: "Allah sizi yerden bir bitki olarak bitirdi" [300]. Aynı sûrenin 14. âyetinde insanların çeşitli merhalelerden geçirilerek yaratıldığı bildirildikten sonra bu âyette, bir bitki gibi bitirilişi ifade duyuruluyor. Razi şöyle der: "Sizi arzdan bitirdi, yani babanızı, -yahut cinsi ifade eder- hepinizi yerden bitirdi, demektir. Yani Allah bizleri nutfelerden, nutfeleri nebattan, onu da arzdan yaratıyor". Yaratılışla çok yakın ilgisi bulunan bu âyet-i kerîmedeki "Nebat" kelimesine "hal" yahut "mefûl-ü mutlak mânâsı verenler vardır. Mef'ûl-ü mutlak olunca "O sizi bitirdi de, siz de acîb, garîb bir bitiş bittiniz" demektir [301]. Âlûsî: "Sizi ondan inşa etti. înbat, inşa için istiare yapıldı" der. Yani sizi ondan neş'et ettirdi, ihdas etti, yarattı, demektir. Bu kökten fiil ve isimlerin geçtiği âyetlerin çoğu Mekkîdir. ilk defa 14. sırada bulunan "Abese" sûresinde bitkiler hakkında [302] âyetinde geçer. İkinci olarak 39. sırada yer alan el-A'râf sûresinde teşbihli olarak yine bitkiler hakkında yukarıda mealini verdiğimiz âyette [303] geçer. Üçüncü olarak, 41. sırada yer alan Yâsin sûresinde yine bitkiler hakkında geçer [304]. Görüldüğü gibi bu kökten fiil ve isimler, bitkiler ve insanlar için Allah'a izafe suretiyle yaratma kavramı ifade edecek şekilde Kur'ân'da geçmektedir. [305] 6. Âtâ, Vehebe (Verdi) Fiili Ve El-Vehhâb İsm-i Şerifi "ETA" kökünden i'ta', getirmek, vermek demektir. "VHB" kökünden "vehb ve veheb" ve "hibe", karşılıksız vermek, bağışlamak [306] demektir. Râgıb, îta'nın i'ta, yani vermek mânâsına geldiğini söyler. Kur'ân'da zekât vermeye tahsis edildi [307] der. "ETA" kökünden fiiller de hem Allah'a, hem de kullara nisbet edilmektedir. Ancak insanların veremeyecekleri şeyleri Allah'ın vermesi, Allah'ın onları bir çeşit yaratmasıdır. Bu bakımdan eğer tesbitimizde yanılmıyorsak, yaratma kavramıyla bu kelimelerin de yakınlığı vardır. Allah'a nisbet edildiği zaman bu fiil çeşitli mef'uller almaktadır. Cenab-ı Hakk'ın insanlara verdiği maddî [308], manevî [309] vb., bütün ni'metler [310] kabiliyetler, [311] evlât, [312] mal [313] vb., zenginlik [314] vb., tüm geçim vasıtaları [315] bilgi [316] vb., hikmet [317] vb., kitab [318] vb., nübüvvet [319] gibi pek çok konular bu fiilin Allah'a nisbet edilen mef'ulleri arasındadır. Bunların her birisi hakkında ayrı bir seminer yapmak mümkün olacak kadar geniş ve yaygın olduğu için, biz bunlardan belirgin bazı örnekler vererek, yaratma ile olan ilgisine dikkati çekmek istiyoruz. "Ve size her istediğinizden verdi. Eğer Allah'ın ni'metini saymak isterseniz sayamazsınız! (Buna rağmen) yine de insan çok haksızlık edendir, çok nankördür!" [320] "Andolsun biz önceden İbrahim'e doğru yolu bulma kabiliyeti vermiştik. Zaten biz onun (olgun insan olduğunu) biliyorduk" [321]. Yine "VHB" kökünden Allah'ın evlât vermesi birçok âyetlerde dile getirilir: "İhtiyarlık çağımda bana İsmail'i ve İshak'ı lütfeden Allah'a hamdolsun. Şüphesiz Rabbim, duayı işiten (kabul buyuran)dır [322]. Evlât verme konusunda [323] âyetlerini de zikredebiliriz. Bu fiilin geldiği hemen hemen her yerde fail Allah'tır. Şu iki âyet müstesna kabilindendir [324]. Dünyevî ni'metler, manevî lütuflar da yine bu fiilin mef'ulleri arasındadır [325]. Cenab-ı Hakk'ın güzel isimlerinden birisinin de "el-Vehhâb" olduğunu düşünürsek, kimsenin yapamayacağı şeyleri Allah'ın hibe ettiğini (yaratmak suretiyle verdiğini) daha yakından hissederiz. el-Vehhâb Kur'ân'da üç âyette geçmektedir. Birisi Medenî âyet [326], diğerleri Mekkî âyetlerdedir [327]. Bu sûre (Sâd), nüzul sırası i'tibariyle de 38. sırada bulunmaktadır. Vehhâb "çok çok ve tekrar tekrar veren" demektir.[328] 7. Elka (Attı) Fiili İlka, birşeyi kavuştuğun, yani gördüğün yere atmaktır. Sonraları her türlü atma konusunda tanınmış ve onlara isim olmuştur. "Elkaytu ileyke kavlen, kelâmen, selâmen, meveddeten", "Sana söz, selâm, sevgi attım" denir [329]. Bu fiil de yine hem Allah'a, hem kullara nisbet edilen fiillerdendir. Allah'a nisbet edildikleri zaman bir bakıma yaratma mefhumu kazandığını görüyoruz. Diğer mefhumlarda yaptığımız gibi, bunlarda da Allah'a nisbet edilmeyen kullanışları konumuzun dışında tutuyoruz. Arzın teşekkülü sırasında yeryüzü üzerine dağların dikilişi Kur'ân'da bu fiilin mefulleri arasında yer alır. "Sizi sarsar diye arza ağır baskılar attı (elka), ırmaklar ve yollar (yarattı kî) doğru yolu bulaşınız (amaçlarınıza eresiniz)" [330]Âyetlerinde, fail Allah'tır, mef'ul ise dağların yaratılmasıdır. Cenab-ı Allah'ın dağları yeryüzüne kazıklar gibi çakması, orada onları yaratmasıdır. Ondan başka hiçbir kuvvet bunu yapamaz. Kalbî duygular hakkında şu âyetler de yaratma kavramıyla ilgilidir: Sevgi atar (yaratır); "...(Ey Musa) gözümün önünde büyüyesin diye senin üzerine benden bir sevgi koydum (görenler senin üzerine benden bir sevgi koyduğum için sana meftun oldular)" [331]. Düşmanlık ve kin atar; "Yahudiler 'Allah'ın eli bağlıdır (Allah cimridir),' dediler. Kendi elleri bağlandı ve söylediklerinden ötürü lanetlendiler. Hayır, Allah'ın iki eli de açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun Rabbinden sana indirilen, onların çoğunun azgınlığını ve küfrünü arttıracaktır. Biz aralarına tâ kıyamete kadar düşmanlık ve kin atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa Allah onu söndürmüştür. (Onlar) yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Allah da bozguncuları sevmez" [332]. Kalbe korku atar; "...Ben inkâr edenlerin yüreklerine korku salacağım;..." [333]. Hz. İsa'nın yaratılışının da yine bir kelime ilkası ile olduğunu ifade eden âyet-i kerime de bu kelimenin yaratma kavramı ile ilgisini belirtir. "Meryem oğlu Mesih, sadece Allah'ın elçisi, O'nun Meryem'e attığı kelimesi ve O'ndan bir ruhtur..." [334]. Yani Allah Hz. İsa'yı babasız, kelime ilkası ile yaratmıştır. Allah'a izafesiyle yaratma kavramı kazanan "ilka" ilk defa 34. nüzul sırasında bulunan el-Kâf sûresinde dağların yaratılışı konusunda geçer [335]. İkinci olarak, yine aynı konuda 54. sırada yer alan "el-Hicr" sûresinde geçer. [336] 8. Vada'a Fiili Bu fiil, Rahman sûresi 10. âyette: "Yeri de (Allah) bütün mahlûkâtı için yarattı" mânâsına, Allah'a isnâd edilmektedir. Yani alçalttı, yaydı, yaygın bir şekilde yarattı, ortaya koydu demektir. Nitekim Râgıb el-İsfahânî, "Bu vad', vücûd verme ve yaratma tabiridir" der (Müfredat, s. 526). Bu fiile döşedi mânâsını veren müfessirler olduğu gibi, yarattı mânâsını verenler de vardır (Celâleyn, Beydâvî, Âlûsî). Hattâ mîzan hakkındaki [337] deki vada'a fiili de yaratma manâsıyla ilgili görünüyor.[338] 9. Enzele (İndirdi) Fiili [339] Nüzul, aslında yüksekten inmektir. İnzal ise, Allah'ın nimetlerini ve nikmetlerini yaratıklarına indirmesi, onlara vermesidir. Bu, ya bizzat o şeyi indirmekle olur, Kur'ân inzali gibi. Yahut esbabını indirmekle ve ona yol göstermekle olur; demir, libas vb. inzali gibi. [340] Yaratma anlamını ifade eden inzal fiilinin hepsi Allah'a nisbet edilmiştir. Bu anlamda Kur'ân-ı Kerîm'de el-Hadîd sûresinde geçer: "Andolsun biz elçilerimizi açık delillerle gönderdik ve onlarla beraber kitabı ve (adalet) ölçü(sün)ü indirdik ki insanlar adaleti yerine getirsinler. Ve kendisinde büyük bir kuvvet ve birçok faydalar bulunan demiri indirdik ki Allah, kimin (ondan istifade ederek) görmeden Allah'a ve Rasûlüne yardım edeceğini bilsin, (ortaya çıkarsın). Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür" [341]. Bu âyet-i kerîmedeki "demiri indirdik" ifadesinin yarattık demek olduğu açıktır. Hatta kitabı "yazı" mânâsına cins isim ve mizanı da mücerret adalet ölçüsü olarak alıp bunları indirmenin de yaratma mânâsında olduğunu çıkaranlar vardır. Bunlan Allah'ın indirmesi, ilham ile bildirmesidir. Yani insanda yazı kabiliyeti ve doğruyu eğriden ayırma kabiliyeti ve fırsatı yaratmıştır [342]. "Demirin indirilmesi" ise çok daha bariz olarak, yaratılması mânâsını taşıyor. Allah madenleri ve bu arada beşerin onsuz yapamayacağı demiri, arzı yaratırken, onun çeşitli tabakalarına, çeşitli yerlerine çeşitli ölçülerde indirmiş, yani halketmiştir. Bu yaratma mânâsı Âlûsî'nin beyânına göre Hasan Basrî'nin kavlidir. "Enzelne'l-hadide", halaknâhu, demektir. Cenab-ı Hakk'ın "...Ve sizin için davarlardan sekiz eş indirdi" [343] kavli de böyledir. Bu tefsir, birşeyi lâzımı ile tefsir etmektir. Şüphesiz her yaratılan, levh-i Mahfuz'da sübut ve takdir edilişi bakımından, bulunduğu yerde mevcut iken sonradan indirilmiştir [344]. Âyet, demiri mebzulen yaratıp mevcudiyetini bildirdik, kullanılmasını öğrettik demektir. Demirde çok kuvvet vardır, iğneden ipliğe hiçbir san'at yoktur ki demire bağlı olmasın. Sanayiin temeli demirdir. Fahreddin Râzî, "altın bulunmasa dünya işlerinde bir eksiklik olmaz, lâkin demir bulunmasa bütün dünya işleri bozulur" der [345]. Hz. Musa'nın lisanından nakledilen şu âyette de yaratma anlamı buluyoruz: "Hemen (Musa) onlarınkini de suladı, sonra gölgeye çekildi: 'Rabbim' dedi, 'doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım, (azıcık azık indir de şu karnımı doyur)” [346]. Hz. Musa buradaki duasıyla ihtiyacını giderecek esbabı Cenab-ı Hak'tan istiyor. Konumuzun başında da Râgıb'ın beyanına göre, inzal ya Allah'ın bizzat indirmesiyle, yahut esbabını indirmekle ve ona yol göstermekle olur, denmişti, işte bu âyet-i kerîmede Hz. Musa Cenab-ı Hak'tan rızık sebebini, yolunu halk etmesini diliyor. Bu mânâda, indireceğin her hayra muhtacım, diyor. Yaratma anlamında yine ez-Zümer sûresinde şu âyet geçer: "Sizi bir tek candan yarattı, sonra ondan eşini meydana getirdi ve sizin için hayvanlardan sekiz eş indirdi:" (Deve, öküz, koyun, keçi) [347]. Bu âyetteki indirmek fiilinin de yaratmak mânâsına geldiği daha belirgin haldedir [348]. Yani hayvanların bellerinde sizin için sekiz eş yarattı demektir [349]. Biz şu âyetlerdeki indirmek fiillerinde de yaratma mânâsı seziyoruz; Allah'ın Tih sahrasında İsrailoğullarına bıldırcın eti ve kudret helvası indirmesini bildirdiği âyetler [350]. Çünkü bu ni'metler doğrudan doğruya, sırf lütuf olarak Allah tarafından var edilmiş ni'metlerdir. Yine Allah Teâlânın yukarıda zikrettiğimiz yaratmak suretiyle indirdiği maddî ni'metlerinin yanında, harb zamanlarında Hz. Peygamber ve mü'minlere indirdiği emniyet, uyku ve sekînet (huzur ve sükun) gibi manevî lütuflan ifade eden âyetlerdeki [351] indirme fiili de yaratma kavramıyla yakından ilgilidir. Bu manevî lütuflar, hicret esnasında mağarada iken ve Hudeybiye musalâhasının çetin müzakereleri sırasındaki çok sıkıntılı zamanlarda da inmiştir. Müfessir Hamdi Yazır'ın dediği gibi bunlar, vâridat-ı Rahmaniye ve ilâhî sükun ve huzur cümlesindendir. Bu uyku alelade bir uyku olmayıp olağanüstü bir ilâhî yardım olmuş ve Müslümanlar bundan birçok bakımlardan faydalanmışlardır [352]. Nihayet hem maddî ve hem mânevi ni'meti ifade eden şu âyeti görelim: "Ey Âdem oğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Takva (Allah'ın azabından korunma) elbisesi daha hayırlıdır. İşte bu(nlar), Allah'ın âyetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar" [353]. Gökten, yerden, sübjektif ve objektif, ferdî ve içtimaî, tabiî ve sun'î sebeplerini, yollarını yarattık ve ihsan ettik, demektir [354]. Takva elbisesi ise daha hayırlıdır. Enzele fiili bu tesbit ettiğimiz âyetler içerisinde ilk olarak 39. sıradaki el-A'raf sûresinde yer alıyor [355]. İkinci olarak 45. sırada bulunan Tâhâ suresinde [356] geçer. Üçüncü olarak 59. sırada yer alan ez-Zümer sûresinde geçer [357]. Yukarıda bu âyetler üzerinde durulmuştur. Görülüyor ki Kur'ân-ı Kerîm'de Allah Teâlânın en bariz tanıtıcı vasfı olan yaratıcılığı, çeşitli fiil ve vasıflarla ifade buyurulmaktadır. Bunların birbirlerinden farklı oluşları Allah Teâlânın birbirinden farklı kudret tecellilerini, yaratmanın çeşitli yönlerini, birbirinden farklı taraflarını ve inceliklerini beyan eder. Böylece canlı cansız, görünen görünmeyen, varlık nâmına ne varsa, en küçüğünden en büyüğüne kadar, hiçbirisi hariçte kalmamak üzere hepsini ihata etmiş ve bunlar Yüce Allah'ın yaratma fiilinin tecelligâhı, O'nu anlatan âyetleri olmuşlardır. [358] [248] İbn Kayyim, Şifau'l-Alîî, s. 279'da "âmil" isminin Allah için kullanılacağını söylerse de, buna misal vermemektedir. Bh de Allahu Teâlâ hakkında âmil isminin veya fiilinin kullanıldığına örnek bulamadık. Veli Ulutürk, Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı, İnsan Yayınları: 51-52. [249] LA, X, 76; TA, V, 420. [250] Muf., s. 286. [251] Neml: 27/88 [252] Basa ir, III, 442-443. [253] Îbn Kayyim, s. 281. [254] Neml: 27/88 [255] RM, XX, 35. [256] Tab.,XX,21. [257] îbn Kesir, III, 278. [258] Pro£ Dr. Süleyman Ateş, Kur'an-ı Kerim ve Yüce Meali, s. 383. [259] Said Nursî, Söz/er "Yirmibeşince Söz"den sadeleştirerek. Veli Ulutürk, Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı, İnsan Yayınları: 52-54. [260] Âl-i İmrân: 3/40; Bakara, 2/253; Hacc, 22/14; İbrahim, 14/27; Nisa, 4/147; Enbiyâ, 21/23; Hacc, 22/14, 18 [261] Enbiyâ: 21/17, 79; [262] Enbiyâ: 21/104. [263] tbn Kayyım, s. 284. [264] Buruc: 85/16, [265] Hûd: ll/I07. [266] Suat Yıldırım, s. 155. [267] Enbiyâ: 21/73; Şuarâ, 26/19. [268] Enbiyâ: 21/23 [269] Veli Ulutürk, Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı, İnsan Yayınları: 54-55. [270] Muf.,s. 145. [271] A'la: 87/4 [272] Mü'minûn, 23/20; Fussilet, 41/47; A'râf, 7/58; Bakara, 2/22, 61, 267; A'râf, 7/32; İbrahim, 14/32; Fetih, 48/29; Nâziât, 79/29, 31; Lokman, 87/4, Nisa, 4/6, En'am, 6/99; Ar’âf, 7/57; Tâhâ, 20/53, 55; Fâtır, 35/27; Secde, 32/27; Nebe, 78/15; Neml, 27/25; Rûm, 30/19; Zümer, 39/21. [273] Kaf: 50, 42 [274] Rum: 30/19, 25; Kamer, 54/7; Haşr, 59/12; Ar’âf, 7/25, 57; Şûra, 43/11; Âl-i İmrân, 3/27; Tahâ, 20/55; Nûh, 71/18; Kaf, 50/11 [275] Meryem: 19/66; Ahkâf, 46/17. [276] Yasin: 36/33. [277] Bakara: 2/74 [278] Nûr: 24/43; Rûm, 30/48 [279] Rahman: 55/22; Nahl, 16/14; Fâtır, 35/12 [280] Nâziât: 79/29 [281] Neml: 27,82. [282] En'am: 6/95 Yûnus, 10/31 [283] Hacc: 22/5. [284] Nahl: 16/78 [285] Mü'min: 40/67 [286] Kâf: 50/11, 42 [287] Nuh: 71/18 [288] En'am: 6/95 [289] Veli Ulutürk, Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı, İnsan Yayınları: 55-57. [290] İsrâ: 17/51 [291] Enbiyâ: 21/104 [292] Veli Ulutürk, Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı, İnsan Yayınları: 57-58. [293] Abese: 80/27, 31 [294] Neml: 27/60 [295] Nuh: 71/17 [296] Muf.,s.480. [297] Mü'minun: 23/20 [298] A'râf: 7/58 [299] Âl-i İmrân: 3/37 [300] Nuh: 71/17 [301] Elmalılı, VIII, 5373-5375; Bey., II, 507. [302] Abese: 80/27 [303] A’raf: 7/58 [304] Yasin: 36/36 [305] Veli Ulutürk, Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı, İnsan Yayınları: 58-60. [306] "Bu fiilin Allah'a nisbeti hakikat, meleklere nisbeti tevessü yoluyladır." Muf, s. 553; TA. I, 508. [307] Muf.,s. 110. [308] Kasas: 28/76 [309] Kehf: 18/6; En'am, 6/83 [310] Nisa: 4/34, [311] Enbiyâ: 21/51, [312] A'râf: 7/190 [313] Sâd: 38/20 [314] Nisa: 7/37, 54 [315] Kehf: 18/84, [316] Neml, 27/15 [317] Lokman: 31/12 [318] Furkân: 25/35 [319] Câsiye: 45/16 [320] İbrahim: 14/34, [321] Enbiyâ: 21/51 [322] İbrahim: 14/39 [323] Ahzâb: 33/50; Meryem, 19/49; Enbiyâ, 21/72, 90; Ankebût, 29/27; Sâd, 38/30; Şûra, 42/49; Âl-i İmrân, 3/38; Meryem, 19/5; Furkân, 25/74; Sâd, 38/100 [324] Meryem: 19/19; Ahzâb, 33/50 [325] Sâd: 38/35; Şuarâ, 26/21. [326] Âl-i İmrân: 3/8. [327] Sâd: 38/9, 35 [328] Veli Ulutürk, Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı, İnsan Yayınları: 60-61. [329] Mtıf.,s.453. [330] Nahl: 16/15). Lokman, 31/10; Hicr, 15/19; Kaf, 50/7 [331] Bakara: 2/39 [332] Maide: 5/64 [333] Enfâl: 8/12. (Ayrıca bak: Âl-i İmrân, 3/151 [334] Nisa: 4/171 [335] Kaf: 50/7 [336] Hicr: 15/19. Veli Ulutürk, Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı, İnsan Yayınları: 61-63. [337] Rahman: 55/7 [338] Veli Ulutürk, Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı, İnsan Yayınları: 63. [339] Bakara: 2/57, Zümer, 39/6 [340] Muf.,s.488. [341] Hadid: 57/24 [342] Elmalılı.VII, 4756. [343] Zümer: 39/6 [344] RM, XXVII, 188; ayrıca bk. Bey, I, 345. [345] Elmalılı, VII, 4757. [346] Kasas: 28/24 [347] Zümer: 39,6 [348] RM, XXVII, 118. [349] İbn Kesîr, IV, 46; Bey., I, 345. [350] Bakara: 2/57; A'râf, 7/160, Tâhâ, 20/80. [351] Âl-i İmrân: 3/154; Tevbe, 9/26, 40; Fetih, 48/18, 26. [352] Elmalılı, II, 1205(den sadeleştirerek). [353] A'râf: 7/26 [354] Hmalılı, III, 2145(den sadeleştirerek); Bey., I, 345. [355] A'râf: 7/26 [356] Taha: 20/80 [357] Zümer: 39/6 [358] Veli Ulutürk, Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı, İnsan Yayınları: 63-66. Konu Başlığı: Ynt: Allaha İzafe Suretiyle Yaratma Kavramı İfade Eden Tabirler Gönderen: Mehmed. üzerinde 03 Şubat 2019, 15:12:29 Esselamu aleyküm Rabbim bizlerin ilmini artırsin Rabbim paylaşım için razı olsun
|