๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 20 Şubat 2011, 18:36:33



Konu Başlığı: Allah Mutlak İrade Sahibidir
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 20 Şubat 2011, 18:36:33
Allah Mutlak İrade Sahibidir

 Allah'ın ilim ve hikmetini hadiselerde göster­mesi irade etmesine bağlıdır. Bize, hayır görünsün, şer gürünsün her hadise ve fiil ilâhî irade ile mey­dana gelmektedir. Binâenaleyh, şer problemi açı­sından ilâhî iradenin mühim bir yeri vardır.

Kur'an'da sık sık tekrarlanarak, insanların zihnine çıkmamacasına sokulmak istenen en mü­him hakikatlerden birisi de Cenab-ı Allah'ın İrade­sidir. [505] Ayet­leri tetkik edenlerin açıkça anlayabilecekleri gibi, kâinattaki bütün hadise, hareket ve oluşlar O'nun iradesi sınırları içerisinde vuku bulmaktadır.

Şi'a[506] ve Mutezileden Ka'bî iradeyi Allah'­ın ilmi ile aynı kabul etmişlerse de Ehl-i Sünnete göre Allah'ın iradesi, ilminin temelleri üzerinde­dir.[507]

Kur'an'da, daha ziyade, Allah'ın iradesi “meşîet” kelimesi ve müştaklarıyla ifade edilmiştir. Meşiet ve irade kelimeleri, örfen ve ekseri kelamcılara göre aynı anlamda kullanılmıştır.[508] İrade vasfı her hakikî failde vardır[509]. Cenâb-ı Allah'ın iradesi mutlaktır[510] “O dilediğini yapar.” [511] Cehennem ehline dile­ği azabı yapar, cennet ehline dilediği kadar lütfe­der.[512] İradesi dünyada da ahirette de mutlak­tır: “Dilediği hükmü kor.” [513], dilediğini helal kılar, dilediğini haram kılar.[514] O'na ma­ni olabilecek güç yoktur. Dilediğini nimetlerle yü­celtir, dilediğini belalara boğar. Her iş, ebediyyen O'nun iradesine göre yürür.[515] İradesi, izzeti­nin gereğidir. Meşîreti tesirli olmayan izzet ile tavsîf edilemez. Muradını yerine getiremeyen zelil olur. Bundan dolayı, irade, Allah için kemâl sıfatı, insanlar için belâ, kusur ve noksanlık sıfa­tıdır.[516]

İnsanlara dilediği gibi şekil verir: “Analarının rahimlerinde size nasıl dilerse öyle kılık veren O'dur.” [517] Bu Hâlık-ı musavvir, bu ya­ratma ve tasvirinde mecbur ve muztar değil, muh­tardır. Kendisi başkasını zorlayabilir, fakat zorlanamaz. Bütün hadiseler, ilim ve mutlak kudrete sahip ve herbir şeyi, hem yaratmaya hem yaratma­maya kadir bir hür failin tercihinin ve iradesinin eseridir.[518]

Hernekadar Eşârî mezhebinin bir müdafii olan Râzî, bu hususta, insan iradesini reddeden Cebriyyeye yakın bir görüş serdediyorsa da[519], insanların da iradeleri vardır ve bu irade, Allah'ın ira­desi haricinde değildir [520] ve benzeri ayetler açıkça gösteriyor ki kulların fiilleri, bizzat veya Cenb-ı Hakk'ın meşietiyledir.[521] Allah'ın irade­sine bağlı olmadıkça, insanların ne iradeleri, ne niyyetleri ne imanları hâsıl olur. Mâlik'in rızası ve iradesi olmadan mülkünde en ufak bir şey hu­sule gelir mi?

İnsanların irade güçleri vardır fakat, herşeyin kendisine döndüğü o büyük iradeden ayrı değildir. İnsanlara verilen seçebilme hürriyeti ve hidayete erme kolaylığı, sonunda, olmuş olacak herşeyi kuşatan o esas iradeye bağlıdır.[522] İnsanların imân hususundaki ihtiyarları da bu kaide içindedir : “Allah'ın izni olmadan hiçbir kimsenin iman etme­si mümkün değildir.” [523] Bu ayetteki “izin” ancak “meşîet” manasına hami edilebilir. 'Hiçbir kimse, Allah'ın onu imana icbar etmesi ol­maksızın imân edemez.” gibi bir manaya hamledilmesi caiz olmaz.[524]

Selef ve İslâm ulemâsı Cenab-ı Hakk'ın iradesi­ni şu veciz cümlede ifade etmişlerdir: “Allah'ın dilediği olur, dilemediği olmaz.”[525] Öyle ise, ka­inattaki şer, küfür isyan nev'inden olan bütün ha­diseler Hakk' Teâlâ'nın iradesine müstenittir.[526]

Şu ayet bunun delilidir.

“Eğer Allah dileseydi, o peygamberlerin arkasındakiler, kendilerine, o apa­çık burhanlar geldikten sonra, biribirini öldür­mezlerdi. Fakat ihtilafa düştüler. Binnetice, onlar­dan kimi iman etti, kimi küfre saptı. Eğer Allah dileseydi biribirini öldürmezlerdi. Şu var ki Allah ne dilerse yapar.” [527] Peygamberlerin üm­metleri arasındaki çatışmalar, öldürmeler, Allah'­ın iradesine muhalif olarak vuku bulmuş değil­dir.[528]

Allah'ın iradesi rızasından ve emretmesinden farklıdır. O “Kulları için küfre razı olmaz.” [529] ,[530] Fakat: “Eğer Allah onların şirkini murad etmemiş olsaydı onlar şirk koşmazlardı” [531] Buna göre Allah'ın, kulları için razı olmadığı küfür, meşîetiyle olmuştur.[532] Demekki Allah'ın rızası başka şeydir, iradesi başka şey­dir. Alimlerimiz, Allah'ın rızasını şu manalara hamletmişlerdir. “Birşeyi kabul etmesi, medh-ü sena etmesi.”[533]

Bir de, Allah'ın yapılmasını emrettiği halde, kullarının, cüzî iradeleriyle yapmamayı tercih et­meleri sebebiyle, emrettiğinin aksini murat edip yaratması vardır. Demek ki Allah'ın emirleri ve rı­zası, insanların, aksine hareket imkanlarını onlar­dan almıyor. Her emir, muhalefet edilmemesini irade eden bir cebri gerektirmiyor.[534] Çünkü Allah'ın iradesiyle emri, biribirini icâb ettirmediği gibi, iradesiyle yasağı arasında da bir zıtlık yok­tur.[535] “Madem ki, Zarar ve Azabda, rahmet gi­bi, Allah'ın dilediği şeylerdendir, o halde, O'nun her meşîet ve yaratması, her veçhile, rızasına uygundur ve bir beis yoktur.” denemez. Allah'ın rızasının delilini, yaratma meş'etinde değil emir ve nehiylerinde aramak gerektir.İbn Teymiyye, irade ve rızayı şu şekilde temyiz eder: “Allah'ın kitabında irade iki çeşittir : Birincisi, muradın mey­dana gelmesini gerektiren kevnî iradedir. İkincisi; sevgi ve hoşnudluğu ifade eden dinî ve şer'î irade­dir. Bu ikincisi, irade edilenin meydana gelmesini gerektirmez. 'Allah sizin için kolaylığı murat edi­yor, zorluğu murat etmiyor.' [536]ayetindeki irade böyledir.[537] Ehl-i Sünnet'in bazı diğer muhakkik alimleri de iradeyi aynı şekilde ikiye ayırmışlardır.[538] Buradaki ikinci çeşit irade, Al­lah'ın rızası ve emri karşılığıdır. İbn Kayyım bu meselede şunları söyler: “Eğer dersen ki, Allah Teâlâ sevmediği, razı olmadığı bir işin olmasını nasıl irade eder?, Allah'ın iradesiyle buğzu ve hoş­nudluğu nasıl birleşir? Denilir ki: Bu insanların ihtilafa düşmelerine sebep olan bir meseledir. Bil­miş ol ki murad iki kısımdır: Murad li-nefsihi. Mu­rad li-gayrıhî. Murad linefsihi, zatından zatında bulunan hususiyetlerinden dolayı, zatındaki hayırdan dolayı sevilen ve istenen şeydir (...) Murad li-gayrini, kendisinde isteyen için bir maksat olmayan, zatına nazaran faydası bulunmayan, esas mu­rat ve maksûda vesile olan şeydir. Zatı ve nefsi iti­barıyla, o şey murad. eden için sevimsizdir, onu esas maksûduna götüreceği için murat etmiştir. Bunda irade ve buğz birleşebilir. Bu, ilaçla tedaviye benzer.”[539]

Mutezile, bu meselede, Allah Teâlâ'yı tenzih etmek isterken, şirk uçurumunun kenarlarına gel­mişlerdir. Yukarıda geçen ayetlerdeki “meşîet”i, meşîet-i ikrah ve ıztırar[540], meşiet-i ilcâ ve kasr[541] manasına anlamışlardır. Buna göre, me­selâ, [542] ayetin manası şöyle olur:

“Eğer Allah icbar ederek dileseydi, biribirimizi öldürmez­diniz. Allah, sizi öldürmeme hususunda icbârî ira­desini kullanmadı, siz irade edip biribirinizi öldür­dünüz.” Yani, Allah kuldan, iman ve taat irade ediyor, kul ise kendisi için küfür ve masiyet irade ediyor. Allah'ın iradesi olmuyor da kulun istediği oluyor. Bu durumda da Allah'ın iradesi mağlûb, ku­lun iradesi galip geliyor.[543] Allah kulunun imân etmesini diliyor ama kul imân etmiyor.[544] Hal­buki

“Allah kimin sapıklığını irade ederse, artık sen Allah'ın ona ait meşîetini önlemeye, hiçbir şe­kilde muktedir olamazsın. Onlar öyle kimselerdir ki, Allah, onların kalblerini temizlemeyi dilememiştir.” [545] ayeti Mutezile aleyhine kuv­vetli bir delildir.[546] Mutezile, şu görüşlerinden dolayı bu yanlışlığa düşmüşlerdir: “Şer ve kabîh olan bir şeyin Allah'a nisbeti mümkün değildir. Kötülüklerin Allah'tan başkasına nisbeti gerekir. Çünkü, hayrı ve iyiliği isteyen iyidir ve hayırlıdır, kötülüğü isteyen de kötüdür. Cenab-ı Allah kötü olamayacağına göre, kötülüğü ve küfrü isteyen, Allah'ın rızası olmadığı halde, kötü kullardır.[547]” “Allah'ın iradesi kendi fiilleri içindir. Kullarının fiilleri için O'nun iradesinin manası, o fiilin yapıl­masını emr ve talebtir.” [548] “Bu görüşleriyle, Mu­tezile, Allah'ı şerden tenzih etmek isterken, küfür sınırlarına kadar gelmiştir ve O'nun mutlak irade ve kudretini tahdîd etmiş, adeta, şer mevzuunda, kudretinin üstünde bir güç gibi kulun iradesini yer­leştirmiştir. Bundan dolayı Ehl-i Sünnet, şu hadis­lere de dayanarak, Mutezileyi islâm ümmetinin mecüsîleri saymışlardır:

“Her ümmetin mecûsîleri vardır. Bu ümmetin de mecûsîleri, kader yok di­yenlerdir.” [549]

“Kaderiyye bu ümmetin Mecûsîleridir” [550]

“Ümmetimden iki sınıfın islâmdan nasibi yoktur: Onlar, mürcie ve kaderiyyedir.” [551] Hadislerdeki kaderiyye Mutezile oldu­ğunda Ehl-i Sünnet icmâ etmişlerdir.[552]

Cenab-ı Hakkın iradesi kayıtsızdır. Hikmet, rahmet, adalet, sünnetullah, eslahiyyet ve benzeri şeyler bu iradeyi kayıtlayamaz ama dengeler, çün­kü Allah sırf iradeden ibaret değildir.[553] M. Abduh, Allah'ın   iradesini, adeta, sünnetullahla tahdîd eder: “Allah Teâlâ'nın meşîeti, mahlûkatındaki nizamı, üzerine yerleştirdiği sünnetine gö­re cereyan eder.[554] Meşîeti, nizamı gerektiren hikmetine bitişiktir.”[555]

“Allah kimi dilerse şa­şırtır, kimi de dilerse onu doğru yol üstünde tu­tar.” [556] ayetini şöyle anlar: “Allah'ın meşieti kimin şaşırmasına taalluk ederse, onu şaşır­tır. Şu kadar var ki o kulun şaşırması sünnetullahın gereği olarak tahakkuk etmiştir. Bunun mana­sı 'Allah saptırmak istediğini saptırır, onu sapıklı­ğa zorla iter.' değildir.”[557] Al'usî bu görüşte de­ğildir.

“Allah dilediğini rahmetine sokar.” [558] ayetinin tefsirinde: “Allah'ın dilediğini rahmetine, dilediğini azabına sokması mevzuunda şu iyice an­laşılmalıdır ki: Azaba sokmak, azaba girenler ci­hetinden, kötü ihtiyarlarının neticesidir, rahmete girdiklerinde olduğu gibi, Allah'ın cihetinden de­ğildir.”[559]

“Allah âlemlere hiç bir zulüm yapmak istemez.”  [560] Hak etmeyene azab etmez, hak edenin sevabını, fazlının bir eseri olarak, kısmaz[561] ama, iradesi hududsuzdur: “Dilediğine mağfiret dilediğine azab edebilir. [562] Bu takdirde de azabı mahzâ adalet, mağfireti mahzâ fazl ve ihsan olur.[563] Çünkü O “Mülkün sahibidir.” [564] Her hal-ü kârda O'nun yaptığı şeylerin hepsi gerçek hayır­dır.[565]

“Azaba kimi dilerse onu dûçâr eder” [566] Cenab-ı Allah hiçbir zaman, rahmet ve azabını başıboş ve oldum olasıya seyrettirmez ama bu O'nun ilâhî iradesinin enginliğine mâni değil­dir. Adalet ve hakkâniyyeti de iradesinin enginli­ğine manî değildir.[567] Mesela, münafığın, ada­let cihetinden, azabı hak etmiş olması, Allah'ın iradesi olmadan, azab çekeceği manasına gelmez.

“Dilerse münafıklara azab eder olunur.” [568]Çünkü Cenab-ı Hakk'a vacip olan hiçbirşey yoktur ki iradesini tahdîd etsin.[569] Muhammed Abduh'un zannettiği gibi, sünnetullah da O'nun iradesinin hududsuzluğuna halel getirmez. Mese­la, [570] ayette bahsedilen, İsâ (as) 'ın ba­basız doğuşu, meşîet-i ilâhiyye'nin hiçbir hudud tanımadığı ve beşeriyyetin alışa geldiği, bir kanun olarak kabul edip aksini düşünemediği kayıtlar­dan azadeliğini gösterir.[571] Fıtrat kanunlarında da, sünnetulah, Meşîetini tahdîd edemez.[572] Allah, yarattığı şeylerin, koyduğu nizamın mahkû­mu değildir.[573] “Allah'ın eli bağlıdır.” [574] diyen Yahudi uleması, tabiat ve îcâb (determi­nizm) nazariyesini doğru kabul ederek, Allah'ın tam manasıyla fâil-i muhtar olmadığı, ilâhı kudret ve iradenin tabiat kanunlarıyla kayıtlı ve sınırlı olup, onu bozamayacağı, bir diğer ifadeyle, Allah kainatı yarattıktan sonra artık istirahate çekilip, hüküm ve kudretini mahlukatına vermiş olduğun­dan eli bağlıdır, fikrine düşmüşlerdir.[575]

Netice olarak, bütün hükümler ve hadiseler O'nun iradesine tabidir. İradesi üzerinde tesir icra edebilecek hiçbir kuvvet yoktur. Allah hakim ol­duğu için, tekliflerinin medarı olan kullarının mas­lahat ve menfaatlerini gözetir. Helâl kılışında ve tahrîminde birçok hikmetleri vardır, ama, o hik­metler ve maslahatlar, hükümlerin asıl illetleri değildir. Asıl illet Allah Teala'nın iradesidir. “Ni­çin böyle olmuş?” gibi hikmet araştırmalarının ye­gâne cevabı: “Allah böyle irade etmiş ve böyle hükmeylemiştir.” şeklinde olabilir.[576] Meşîet de hikmet de Allah'ın sıfatlarındandır, biribirlerine tabî değillerdir.[577] Zamahşeri hernekadar bazan, meşîete hikmeti şart koşar gibi oluyorsa da[578]:

“Eğer Allah dileseydi, onları tek bir ümmet kılardı.” [579] ayetinin tefsirinde, meşîeti, meşîet-i kudret ve meşîet-i hikmet diye ayırarak[580] Ehl-i Sünnetin görüşüne yaklaşmıştır.

Velhasıl bir problem olarak karşımıza çıkan şerrin her türlüsünün, Cenab-ı Allah'ın iradesiyle vücud bulması, bu probleme bir cevap bulmak ge­rektiğini söylüyor.


[505] Maide: 5/17,41,38; Ra'd: 13/11; Kehf: 18/82; Ahzâb: 33/17; Yasin: 36/82; Feth: 48/11; Cin: 72/10; Zümer: 39/38 v.b.

[506] Kummî, 29.

[507] Râzî, Muhassal, 161; Gazali, İktisad, 75-76; RM., 1/209; S. Yeprem, 279.

[508] R. Isfahani, 398; Sâbûnî, 108; Kummî, 29; A. Kârî,  10; S. Yeprem, 278.

[509] Mâturidî, 305.

[510] S. Kutub, 30/135.

[511] Burûc: 85/16; Hûd: 11/108.

[512] Zamahşerî, 2/294

[513] Maide: 5/1.

[514] Taberî, 6/36.

[515] Kuşeyri, Letâif, 2/92

[516] Kuşeyrî, Letâif, 4/77.

[517] Âl-i İmran: 3/6.

[518] Elmalılı, 2/1031.

[519] Râzî, 7/131 - 132.

[520] Bakara: 2/253; En'am: 6/111; Kehf: 18/23-24; Müddessir: 74/56.

[521] Râzi, 31/75 : RM, 20/135.

[522] S. Kutub, 30/69 : M. Sabri, Dinî Müceddidler, 148

[523] Yunus: 10/100.

[524] Kuşeyrî, a. g. e., 3/117.

[525] a. g. e., 3/117 : Gazâlî, İktısad, 80 : İbn Teymiye, 2/76 : İbn Salah, 37 : A. Kâri, 19. Hadistir.

[526] Râzî, 9/203 : Gazâlî, İhya, 1/151 : RM., 3/4

[527] Bakara: 2/252.

[528] S. Kutub, 3/17.

[529] Zümer: 39/17.

[530] Bu ayetin geniş tefsiri için bkn. RM., 23/241 - 244

[531] En'am: 6/107.

[532] Şevkânî, 2/150.

[533] Taberî, 6/104 : Kuşeyrî, Letâif, 2/153.

[534] Elmalılı, 2/845.

[535] M. Sabri, Dinî Müceddidler, 145, Elmalılı, 3/2081.

[536] Bakara: 2/185.

[537] İbn Teymiyye, Mecmu'atü'r - Resâil, 2/76 - 77.

[538] A. Kâri, 20.

[539] İbn Kayyim. 2/193 -194.

[540] Zamahşerî, /45.

[541] a. g. e, 1/383; Râzî, 31/75; RM., 29/135.

[542] Bakara: 2/253.

[543] Râzî, 21/109.

[544] İbnu'l - Müneyyir, 2/45

[545] Maide: 5/41.

[546] a. g. e., 1/613 - 614; RM., 6/139.

[547] İbn Rüşd, 56 - 57; İbnu'l - Esîr, 10/128.

[548] RM.. 1/209. Mutezilenin “irade” hakkındaki görüşleri için bkn. Kadı Abdulcebbâr, Muğnî, bütün 6 -1. cüz,

Şerhu'l - Hamse, 431 - 440.

[549] Ebu Davud, Sünnet, Kader babı (4/222); Müsned, 2/86 -5/406

[550] Ebu Davud, aynı yer (4/222).

[551] Tirmizî, Kader, 13 (4/454).

[552] İbnu'l - Esir, 10/128.

[553] S, Yıldırım, 155.

[554] R. Rıza, 6/441; 8/4; 4/189.

[555] a. g.  e., 4/141; 8/4.

[556] En'am: 6/39.

[557] a. g. e., 7/402.

[558] Şura: 42/8.

[559] RM., 25/14.

[560] Âl-î İmran: 3/108. 

[561] a. g. e., 4/27; Zamahşerî, 1/454.

[562] Ba­kara: 2/284.

[563] Elmalılı, 2/992.

[564] Al-î İmran: 3/26.

[565] S. Kutub, 3/156.

[566] A’raf: 7/156.

[567] a. g. e., 9/76.

[568] Ahzâb: 33/24.

[569] R.M, 21/172.

[570] Âl-î İmran: 3/39.

[571] S. Kutub, 3/170.

[572] Elmalılı 2/1034.

[573] S. Yıldırım, 155.

[574] Maide: 5/64.

[575] Elmalılı, 3/1729.

[576] a. g. e., 3/1551.

[577] RM, 4/52.

[578] Zamahşerî, 2/122; 3/344.

[579] Şûra: 42/8.

[580] a. g. e., 3/461.



Konu Başlığı: Ynt: ALLAH Mutlak İrade Sahibidir
Gönderen: ✿ Yağmur ✿ üzerinde 07 Şubat 2014, 13:38:17
selamünaleyküm;
Bir de, ALLAH'ın yapılmasını emrettiği halde, kullarının, cüzî iradeleriyle yapmamayı tercih et­meleri sebebiyle, emrettiğinin aksini murat edip yaratması vardır. Demek ki ALLAH'ın emirleri ve rı­zası, insanların, aksine hareket imkanlarını onlar­dan almıyor. Her emir, muhalefet edilmemesini irade eden bir cebri gerektirmiyor.[534] Çünkü ALLAH'ın iradesiyle emri, biribirini icâb ettirmediği gibi, iradesiyle yasağı arasında da bir zıtlık yok­tur.[535] “Madem ki, Zarar ve Azabda, rahmet gi­bi, ALLAH'ın dilediği şeylerdendir, o halde, O'nun her meşîet ve yaratması, her veçhile, rızasına uygundur ve bir beis yoktur.” denemez.

İRADELİ KİMSELER OLMAYI NASİP ETSİN AMA BAŞINA BUYRUK DEĞİL...  :) :) :)