๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 07 Şubat 2011, 16:03:37



Konu Başlığı: Akıl
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 07 Şubat 2011, 16:03:37
4- Akıl

 Akıl, Arapça bir kelimedir. Sözlük anlamı, engelle­mek, alıkoymak, menetmek, bağlamak, kayıt altına almak demektir. [150] Hayvan bağlanan ipe buradan hareketle "ikâv adı verilmektedir. Aklın bir başka mânâsı ise "bilmek, anla­mak, şuurlu olmak, duymak, temkinli ve işinde gücünde derli toplu olmaktır. "[151] Nakib Attas, akim "kayıt altına alma" "alıkoyma" anlamlarına işaret ettikten sonra "kelimeler yo­luyla bilginin ereğini kayıt altına alan ve tutan fıtrî bir sa­hipliği göstermektedir" [152] diyor. Bu kelimenin Türkçe kar­şılığı "us"tur.

Akıl kelimesi, Latincede "rdtio", "intellectus" kelimeleyiryle ifâde edilirken, Yunancada "nous" kelimesiyle ifâde edilmektedir. [153]

Aklın Kalb ile eş anlamlı olduğunu söyleyenler var­dır.[154]

Kur'ân'a Göre İman Esasları adlı eserinde Hüseyin Atay, "Akıl ve taakkul, Tükçeye düşünmek, akıl yürütmek, uslamak, muhakeme etmek olarak tercüme edilebilir" diyor. [155]

Aklın ıstılahdaki mânâsı değişik şekillerde ifâde edil­miştir. Meydan Larousse da akıl için "insanın kendi davranışını bilmesine, yargılamasına ve tayin etmesine yarayan kabiliyet, [156] denirken, el-mu'cemu'l-vasît'de "Tasdik ve ta­savvurların terkibi, istidlal ve tefekkür kendisiyle olan şey­dir. Veya hak ve bâtılın, hayır ye şerrin, güzel ye çirkinin kendisiyle açıklık kazandığı şeydir" şeklinde bir ifâde kulla­nılmaktadır. Merhum Nureddin Topçu şu tanımları kaydet­mektedir;

"Akıl, akıl yürütmeler yapma yetişidir."

"Akıl, olaylar arasında bağlantılar bulma yetişidir."

"Akıl, sebep araştırma yetişidir. Bir olayın sebebini göstermek, onu açıklamak demektir." [157]

 Başka bir ifâde ile "akıl, insanda bulunan (nefs-i natıka) konuşan nefse mahsus bir kuvvettir ki, nefis bununla ilimleri elde eder ve mefhumları, tâbirleri ve terimleri idrâk edip kavramaya muktedir olur." [158] Bir baş­ka tanım ise şöyle:

"Akıl, duyu organları aracılığı ile kendisi­ne ulaşan bilgileri değerlendirerek hakla bâtılı birbirinden ayırabilen, her türlü kavramlar ve fikirler arasında mukayeseler yapabilen, varlıkları, gaye, imkân ve ihtimal noktasından inceleyip, onlar hakkında doğru bilgiler ortaya koyabilen; ancak, bütün varlık ve oluşları kuşatamadığı için sınırlı bilgi verebilen; insan bünyesinde var olan ve bilginin oluşumuna etki eden kuruntular ve çeşitli arzular nedeniyle yanılabilen, bundan dolayı da kendisine ışık tutacak sağlam bir kaynağa muhtaç olan; güzel ile çirkini, faydalı ile zararlı­yı bulabilen zihnî bir kuvvettir."[159]

Duyularımızla mahsûsâtı gözleyip algılarken aklımızla da ma'kûlâtı idrâk ederiz. Aklın fonksiyonu daha çok soyut kavramlar sahasında cereyan eder. İnsan ancak akıl saye­sinde kendisini, çevresini ve kâinatı tanıyabilir. Yaratılışı­nın amacını yine bu güç sayesinde kavrayabilir. Kendisi ile kendi dışındakiler arasında ancak onunla ilişki kurabilir. İn­san denen yaratığın yaşaması ve tekâmülü ona bağlıdır.

Gazzalî, akılla ilgili birçok tarifin yapılabileceğini söy­ler. Meselâ, "akıl, zarurî bilgileri anlatmak için kullanılır. Keza akıl, insanda öyle bir garîzadır ki, insan onunla nazarî bilgileri elde etmeye hazır bir durumdadır... Akıl, "tecrübe­den elde edilen şeylerin bilgisine sahip olmak" diye de anla­şılır. Nitekim, tecrübesini değerlendiren kimseye akıllı de­nir. Varlıklı kişiye de akıllı denir ki, burada akıl bir davranış ve durum mânâsında ele alınmıştır. Ameli (fiili) ilim ile bir­leştirmeye de bazan akıl denir." [160]

Gazzâlî, önceleri akla dört mânâ vermesine rağmen da­ha sonra bunu ikiye indiriyor:[161]

1- Eşyanın hakikatini bil­me özelliği ki, bu, mahalli kalb olan ilmin sıfatıdır,

2- İlimleri idrâk eden bir şeydir ki, bu da rûhânî latife olan kalp­ti. [162]

Daha yeni bir tanım ise şöyle:

"Akıl, zihin işlemlerini tümel olarak idare eden formel ve objektif kavramlar ve ilke­lerin bütünüdür." [163]

İslâm ulemâsı "aklın kalbte bir nur olduğu" hususunda ittifak etmiştir. [164]

Ali Medar, akıl üzerinde birçok şeylerin söylendiğini, belirttikten sonra bütün söylenenlerin şu tanımda düğümlendiğini kaydetmektedir:

"Akıl, iyiyi kötüden, doğruyu yan­lıştan yani hayrı serden ayırabilen bir özellik (kabili­yettir. [165]

Bütün bilim adamları, düşünürler, filozof ve din ulemâsı aklın önemini kabul etmekle beraber aralarında ak­la verdikleri değerin yoğunluğu bakımından farklar vardır. Özellikle Allah bilgisinin, insanın düşünmeye başlamasıyla mı, yoksa bulunduğu topluluğa bir peygamberin gelmesiyle mi insanı bağladığı konusunda farklı görüşler ortaya çıkmış­tır. Genelde Matürîdîler birinci, Eşâriler ise ikinci şıkkı ter­cih etmişlerdir. [166]

Necip Tayları konu ile ilgili bilgi verirken şunları kay­dediyor. "Felâsifenin etkin ve yaygın kesimi olan Meşşaîlerin en belirgin özelliklerinden birini akılcı olmalarının belirledi­ği de bilinmektedir." [167]

Eşarî'ye göre, imanı zorunlu kılan akıl olsaydı, o za­man Allah, rasûl göndermeden önce de imanın zorunlu olması gerekirdi. Aksi halde inanmayanların, başka bir ifâde ile Allah'ı tanımayı ihmal edenlerin cezalandırılmaları gerekir­di. Halbuki Allah, "Biz rasûl gönderene kadar cezalandırmayız" [168] buyuruyordu. Dolayısiyle aklın bilgiyi (iman) zorun­lu kıldığı iddiası inkâr olunmalıydı. Demek ki, Allah'ı bilme zorunluluğu-ancak şeriattan gelir.[169]

Mâtürîdî'ye göre insan, Allah'ı hiç vahiy olmadan bile akıl yoluyla bilmek zorundadır. Yani "Allah bilgisinin zorun­lu doğası akla dayalıdır." [170]

Süleyman Uludağ, Ebû Hanife'nin fıkıhta akılcı, itikadda selefi olduğunu kaydediyor. [171] İzutsu da Ebû Hanife'nin kusursuz bir entellektualizm savunucusu ve diyalektikçi olduğunu bu nedenle de akla fazla değer veren bir tavra sahip olduğunu yazıyor. [172]

Akıl-vahiy veya akıl-şeriat ilişkisi ile ilgili Ebû Ha­nife'nin Ebû Yusuf tarafından nakledilen anahtar metin şöyle: "Allah, insanlığa hiç rasûl göndermemiş olsa idi bile, insandan yine akıl yolu ile O'ndan yana bilgi (marifet) sahibi olması beklenecekti." [173]

Bü konuda Mürcîler'in iki gruba ayrılmış olmalarına rağmen İzutsu, Mürcîler'in "entellektüel rasyonel" bir tutuma sahip olduklarını belirtiyor. [174]

İslâm çerçevesinde ortaya çıkmış, en radikal rasyona­listlerin Mûtezîlîler olduğunu belirten İzutsu, "İnsan, Allah'ı ne ile bilebilir?" şeklinde bir soruya karşı Mûtezilîler'in ver­diği cevabın kısaca "akıl ile" şeklinde olduğunu bildiriyor.[175] Kindi "Dinî bilgilerin doğruluğu aklî kıstaslarla bilinir" diyor. [176]

İbn Rüşd'e göre de aklın verileri önemlidir. Tasavvuf, ilham ve keşf sadece aklın verilerine uygunluğu ölçüsünde değer taşır.[177]

"Kelâm âlimleri aklı, azamî derecede yüceltmişler, mümkün olan en büyük değeri ona vermişler ve böylece onu kudsiyet mertebesine yükseltmişlerdir." diyen S, Uludağ, "Kelâm, imam kalpten kafaya nakletmiş, gönül müslümanlığını akıl müslümanlığı haline getirmiştir. Artık kelâmda iman, inanılan ve yaşanan bir gerçek olmaktan ziyade düşü­nülen ve idrâk edilen bir hakikat olmuştur" [178] şeklinde bir tesbitte bulunuyor.

Gazzalî'nin konu ile ilgili tutumu kendisinden sonra da tartışma konusu yapılmıştır. Ona göre metafizik sahalar dı­şında aklın verdiği hükümler doğrudur. Aklın böyle bir ko­numa sahip olması onun muhtaç olmadığını göstermez. Akıl daima "dinin yol göstermesine, bütün bilgilerin ve doğrula­rın kaynağı olan Allah'la vicdanî bir ittisal ile bilgilerini tah­kik etmeye muhtaçtır." [179] Bu görüşleriyle Gazzalî, dengeci ve telifci bir tutumu sergilemektedir.

Sûfîlerin konu ile ilgili görüşleri nedir? Mutasavvife, bazılarının zannettikleri gibi acaba akla soğuk bakmakta, ona gereken önemi vermemekte midir, yoksa akla önem ver­mekle birlikte ona bazı sınırlamalar mı getirmektedir? Sü­leyman Uludağ buna şu cevabı veriyor:

"Şurasını peşinen ifâde edelim ki, sûfîlerin karşı çıktıkları akıl, hissî ve maddî âlemle ilgili olan tecrübî ve tabiî akıl değil, bu âlemin ötesine ait hükümler verme ve ilâhî hakikati idrâk etme id­diasında olan nazarî ve metafizik akıldır." "Maddî âlemde ve dünya işlerinde aklı ve tecrübeyi tartışmasız rehber kabul eden sûfîler, kelâmcıların akla dayanarak, Allah, Allah'ın sı­fatları, fiilleri, isimleri, ruh, manevî ölüm ve öbür dünya hakkında konuşmalarını tek bir kelime ile "saçma" bulur­lar. [180] Yine aynı kaynaktan anlıyoruz ki, gerçek tasavvuf, sağlam kaynaklara dayanan, mânâsı sağlam "naklî bilgiler­le, aklın verdiği zarurî, sıhhatli ve faydalı bilgileri hiçbir zaman inkâr etmemiştir. Aksine bu nevi bilgilere önem ve de­ğer vermiş, hatta bunları keşf ve marifetin temeli saymıştır.[181]

Bilim adamları akılla ilgili olarak şöyle bir tasnif yap­mıştır:

1- Saf ve nazarî akıl, bütün müşkileri çözebilir, insa­noğlunun akıldan başka bir rehbere ihtiyacı yoktur. Meşşâî felsefesinin görüşü budur.

2- Akıl esastır. Fakat aklın ana hatlarıyla naslara bağlı kalması şarttır. Kelâmcıların görüşü budur.

3- Keşf ve ilham (sezgi), her sırrı anlar, her müşkili çözer, işrâkî felsefesinin görüşü budur.

4- Keşf ve ilham esastır ama keşf ve ilhamın ana hatla­rıyla naslara bağlı kalması gerekir. Sûfîlerin görüşü bu-dur." [182]

Felsefe tarihinde akılcılık üç isim altında ortaya çık­mıştır:

1- Sokrates akılcılığı,

2- Descartes akılcılığı,

3- Kant akılcılığı. [183]

Aristo, "etkin" ve "edilgin" olmak üzere aklı iki derece­de inceliyor. Bunu bir benzetme ile açıklamaya çalışan Aristo'ya Kindî, Fârâbî ve İbn Sina da katılmaktadır.[184]

Farâbî için aklın dört derecesi vardır:

1- Güç halinde akıl (el-akl bi'1-kuvve),

2- Fiil halinde akıl (el-akl bil-fıil),

3- Kazanılmış akıl (el-akl el-müstefâd),

4- Fa'al akıl (el-akl el-fa'al). [185]

Kindî'de "fiil halindeki akl'ın yerine "kazanılmış akıl", kazanılmış aklın yerine ise "kanıtlayıcı akıl" konmuştur.[186]

Gazzalî de dört çeşit aklı kabul etmiştir:

"1- Heyûlânî yahut maddi akıl (münfail akıl da demek­tedir),

2- Bilmeleke yahut mümkün akıl,

3- Bilkuvve akıl,

4- Müstefâd akıl. Bunlara bir de hepsinin üstünde ve dışında olan fa'al akıl ilâve edilebilir." [187] Gazzalî başka bir açıdan "bahşî akıl", "temâşâî ve hadsî akıl" olmak üzere iki akıl türü kabul ediyor. [188]

İbn Sina'ya göre nefsin biri diğerine yardımcı olan iki yetisi vardır. Bunlardan birincisi "nazarî akıl", ikincisi ise "amelî akıl"dır. Nazarî akıl, tümel kavramları ve önermeleri elde eder, ikincisi yani amelî akıl, uygulamaya ilişkindir. Birincisi "tikel konularda doğruluk ve yanlışlığı; ikincisi ise iyilik ve kötülüğü; birincisi zorunlu, mümkün ve imkânsızı; ikincisi ise çirkin, güzel ve mubahı (kabîh, hasen, mubah) araştırır." [189]

Akıl denince akıl yürütmeyi, akıl yürütme denince de mantık kurallarını hatırlarız. Eşya ve olayları bilme, idrâk etme gücü olarak his, vehim ve aklı kabul eden Gazzalî, ilk ikisinin güvenilmezliğine işaret ettikten sonra aklın insanı cehaletten koruyan önemli bir güç olduğunu vurguluyor ve vesvese ve hayalin müfekkireyi şaşırtıcı tasallutundan emin olmak için aklın kanunlarının bilinmesi gereğine dikkat çekiyor. [190]

Akılcılar, akıl prensiplerinin sonradan olmayıp, doğuş­tan var olduklarını söylüyorlar. Bütün bilgilerimizin temeli­ni oluşturan bu prensipler, evrensel, zorunlu ve "apriori"dirler. Herşeyden önce zihnimizde mevcutturlar.[191] Bu ilkeler şunlardırdır),

1- Gâyelilik prensibi (Herşey bir gayeye varmak için

2- Aynilik prensibi (Bir şey ne ise odur),

3- Tenakuz (Çelişmezlik) prensibi (Bir şey aynı zaman­da hem kendisi hem kendisinden başka bir şey olamaz),

4-  Sebeplilik (kozalite) prensibi (Her olayın bir sebebi vardır),

5-  Üçüncü halin bulunmaması (Bir şey ya vardır ya da yoktur).

Kur'ân, aklın bu ilkelerini kendi ölçüleri içinde kabul eder [192] ve kullanır.

Kur'ân, aklı ve mantığı insan sorumluluğunun temel şartı kabul eder. Aklî yeterliliği olmayan insanlarla çocuklara bir teklifte bulunmadığı gibi onları sorumlu da tutmaz. İslâm'ın genel umdelerinden biri de aklı korumaktır. İslâm eğitimcilerinden Ali Medar, İslâm'ın akla yaklaşımı ile ilgili şunları söylüyor:

"İslâm, temelde akla ve mantığa önem ve­rip, bu düşünceyi eğtimin temeli sayar. O halde akıl metodu, İslâm eğitiminin önemli bir metodudur. Akıl, asabiyetin ve câhiliyetin zıddıdır. Bu İslâmî metod, gerçekçi bir metoddur. Bu metod, hikmet ve kıssalarla öğretim yoludur. Kur'ân-ı Kerîm'de en çok bu metod kullanılmıştır."[193]

Kur'ân, aklı eğitirken tabiatiyle bir iki metodda kilitle­nip kalmaz. Kur'ân'ın kullandığı bütün metodların merkezinde akıl vardır, mantık vardır. Vakıa Kur'ân aklı putlaştırmaz. Onu eğitirken aynı zamanda kendi haddini bilmesini de öğretir. Bu konu üzerinde ilkeler bahsinde duracağız.

Kur'ân, insan aklını eğitirken iki yönlü eğitir: Aklın her tür rahatsızlıktan ve tasalluttan korunması, ulaşabileceği en üst çizgiye kadar inkişafı. Kur'ân'a göre aklı kullanmak önemli, onu doğru kullanmak daha da önemlidir.

Muhammed Kutub'a göre İslâm, aklı terbiye ederken iki esasa dayanmaktadır:

1- Doğru metod. Burada yakînin esas alınarak zan ve taklidden uzak durulması esastır.

2- Kâinât üzerinde düşünme ve araştırma. [194]Ahmed Avni Ko­nuk Füsûs tercümesinde aklın iki muallimi olduğundan ba­hisle şunları söylüyor:

"Birisi enbiyâdır ki (a.s.) bu, ukûlü, İsm-i Hâdî'nin ahkâmı dairesinde terbiye edip, "akl-ı maad [195] mertebesine terakki ettirirler. Nitekim (s.a.) Efendi­miz "Ben muallim olarak gönderildim" buyurur. Akıl bu mertebede keskin bir nazar peyda edip, umûr-ı uhreviyyede salâhı fesaddan ve hayrı serden tefrik eder... İkinci nevi mu­allim dahî enbiyâya tebaiyyetten istikbâr ve onları inkâr eden taifedir ki, bunlar İblisin nâibleridir." [196] Aklın eğitil­mesi gereğine de işaret eden konuk şöyle devam ediyor:

"İm­di, madem ki, "akl-ı maaş" [197] mertebe-i sabâvettedir; bir sabî nasıl terbiye ve talîme muhtaç ise, "akl-ı maaş" dahi öy­lece terbiye ve ta'lîme muhtaçtır." [198]

İslâm fıtrî ve aklî bir dindir. Onun gıdası bilgidir. Bu itibarla devamlı bilgi toplamayı emreder. İslâm'da bilgi, bilgi için değildir. Bilgi, hakikate ulaşmak için bir araçtır. Bu amaca ulaştırmayan bilgi Kur'ân nazarında safsatadır.

Rasûlullah buyuruyor ki:

"İyilik akıl ile keşfedilir. Hak din, akıl ile tanınır. Aklı olmayanın dini de yoktur." [199] Bu aklın İslâm literatöründeki adı "akl-ı selîm"dir.

Uz. Âişe bir gün Rasûlullah'a sorar:

"Yâ Rasûlellah, insanlar dünyada birbirlerinden ne suretle temayüz eder?" Peygamber (s.a.) cevap verir:

"Akıl ile Kimin aklı çok ise, onun diğeri üzerine bir üstünlüğü vardır."

"Peki, âhiretteki üstünlük ne iledir?"

"Akıl iledir."

"Peki ama, hesap günün­de göreceği mükâfat veya mücâzât dünyadaki işine göre de­ğil midir?"

"Ya Âişe, her fert, ancak Allah'ın kendisine ver­miş olduğu akıl kadar iş görmeyecek midir? Buna binâen dünyadaki işleri akılları nisbetinde olacağından âhiretteki mükâfatları ve mücâzâtları da işlerine göre olacaktır."[200]

Kur'ân'da 49 yerde akıl kelimesinin geçmesi [201] onun akla verdiği değeri göstermektedir. Bu kelimelerin tamamının fiil şeklinde geçmesi de manidardır. Amaç sadece akılla ilgili bilgi sahibi olmak değil, onu kullanmak, değerlendir­mek, amacına uygun çalışmasını sağlamaktır. Çünkü onun sağlıklı çalışması insan ve insanlığın inkişâfına, mutluluğu­na medar olacak, çalışmaması veya sağlıklı çalışmaması ise insanın ve insanlığın çöküşünü hazırlayacaktır. Kur'ân bü­tün kötülükleri aklın sağlıklı kullanılmamasında gördüğü gibi, bütün iyilikleri de onun işlevini yerine getirmesinde görmüştür. Kendisine verilen diğer nimetlerle beraber aklını kullanamayan insanları insan kabul etmemiş, onları hay­vanlardan da aşağı saymıştır. [202] Dedik ki:

Bütün olumsuz­luklar aklın sağlıklı kullanılmamasına bağlanmaktadır. Bu­na birkaç örnek verelim:

"Namazza çağırdığınızda onu alay ve eğlenceye alırlar. Bu, onların akletmeyen bir topluluk olmasındandır." [203] "Onlar, sizinle toplu olarak, ancak surla çevrilmiş kasabalar içinde veya duvarlar arkasında savaşı kabul edebilirler. Kendi aralarındaki çekişmeleri ise serttir. Onları birlik sanırsın, oysa kalpleri birbirinden ayrıdır. Bu, akletmeyen bir topluluk olmalarındandır." [204]

Bir insanın başkalarına iyilik tavsiye ederken kendisini unutması da keza aklını kullanamaması ile ilgilidir. "Kitabı okuyup durduğunuz halde kendinizi unutur da başkalarına mı iyilikle emredersiniz? Düşünmez   (akletmez) misiniz.” [205]

Aklı kullanmamak sağlıklı işitmeyi de engeller:

"Arala­rında sana kulak veren vardır. Sen, sağırlara, üstelik akılla­rı da almazsa (akledemiyorlarsa), işittirebilir misin." [206]

Allah'ın âyetlerini ancak aklım kullanabilenler anlaya­bilir.

"... Eğer aklediyorsanız, şüphesiz size âyetleri açıkladık." [207]

“Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündü­zün birbiri ardınca gelmesinde, insanlara yararlı şeylerle denizde süzülen gemilerde, Allah'ın gökten indirip yeri ölü­münden sonra dirilttiği suda, her türlü canlıyı orada yay­masında, rüzgarları ve yerle gök arasında emre âmâde du­ran bulutları döndürmesinde, düşünen (akleden) kimseler için deliller vardır." [208]

Görüyoruz ki doğanın farkına varmak, onunla iletişim kurmak ondan bilgi ve belgeler almak Kur'ân'a göre aklı kullanmaya bağlıdır. Aslında bu kural hayatın bütünü, var­lık âleminde cereyan eden olayların bütünü için geçerlidir. Bunun tek tek tâdât etmek tabiatiyle imkânsızdır.

Başka bir açıdan baktığımız zaman görüyoruz ki eşya ve olayların varlığı insan aklına, onun işlevini yerine getirmesine yöneliktir. Umulmaktadır ki insan, doğada yaşayan varlıklara ve olaylara baksın aklını kullansın, oradan mut­lak hakikate yani Allah'a ulaşsın.

"Sığırın bir parçasiyle ona vurun" dedik. İşte böylece Allah ölüleri diriltir ve aklınızı kullanasmız diye size âyetlerini gösterir." [209]

"Allah, âyetlerini düşünesiniz (akledesiniz) diye böylece açıklamak­tadır." [210]

O halde insana sorulacak bir soru yar:

"Akletmeyecek misin? Aklını kullanmayacak mısın?" İşte Kur'ân da devamlı, her fırsatta bunu soruyor:

"Andolsun ki, size şerefi­niz ve öğüt veren bir kitap indirdik; akletmiyor musu­nuz?." [211]

"İbrahim, "o halde Allah'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara ne diye taparsınız?

Size de, Allah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun! Ak-letmiyor musunuz?" dedi." [212]

Bu örnekleri daha da çoğalt­mak mümkün. Umalım ki doğanın harikası olan insan bu bi­lince ulaşsın... Kendine ve çevresine akliyle bakmak bilincine [213] kelimeleri de akıl karşılığında kullanılmaktadır. [214]


[150] S. Hayri Bolay, "Akıl", Dia, c. II, s. 238; Nâkib Attas, Modern Çağ ve İslâmî Düşünüşün Problemleri, çev: Mahmud Erol Kılıç, İstanbul 1989, s. 201.

[151] Hüseyin Atay, Kur'ân'a Göre İman Esasları, Ankara, ts., S. 101

[152] Attas, a.g.e., s. 201.

[153] Bolay, "Akıl", Dia, c. II, s. 239.

[154] Attas, a.g.e., s. 201; M. Kutup, İslâm Terbiye Metodu, s. 110.

[155] Atay, a.g.e., s. 102.

[156] Meydan Larousse, c. I, "Akıl" md.

[157] Nureddin Topçu, Felsefe, s. 37.

[158] Cihad Tunç, "İslâm Dininde Kalb ve Aklın Önemi", E. Ü. İlâh. Fak. Der. sy. 7, Kayseri 1990, s. 23

[159] Y. Şevki Yavuz, Kur'ân-ı Kerimde Tefekkür ve Tartışma Metodu, s. 67.

[160] Necip Taylan, a.g.e, s. 74, 75.

[161] Gazzalî, îhyâ, III, s. 12.

[162] S. Hayri Bolay, a.g.e., s. 198, 199.

[163] H. Ziya Ülken, Eğitim Felsefesi, s. 267.

[164] Ali Medar, İnsan Eğitiminin Kur'ânî Metodu, çev; Ali Yüksel, İs­tanbul1987, s. 33.

[165] Ali Medar, a.g.e., s. 35.

[166] Toshihiko İzutsu, İslâm Düşüncesinde İman Kavramı, çev: Selahaddin Ayaz, İstanbul 1984, s. 137,138

[167] Taylan, a.g.e., s. 72.

[168] İsrâ: 17/15

[169] İzutsu, a.g.e., s. 138.

[170] İzutsu, a.g.e., s. 139.

[171] Süleyman Uludağ, İslâm Düşüncesinin Yapısı, İstanbul 1985, s.86.

[172] İzutsu, a.g.e., s. 135.

[173] İzutsu, a.g.e., s. 140.

[174] İzutsu, a.g.e., s. 131.

[175] İzutsu, a.g.e., s. 136.

[176] S. Uludağ, Felsefe Din İlişkileri, İstanbul 1985, s. 27.

[177] S. Uludağ, a.g.e., s. 81

[178] S. Uludağ, İslâm Düşüncesinin Yapısı, s, 80, 83.

[179] Necip Tayları, a.g.e., s. 81, 82.

[180] Süleyman Uludağ, İslâm Düşüncesinin Yapısı, s. 151.

[181] Uludağ, a.g.e., s. 168,169.

[182] Uludağ, a.g.e., s. 236.

[183] Topçu, Felsefe, s. 40

[184] Mehmet Dağ, "İbn Sinanın Psikolojisi", Aydm Sayılı, a.g.e., s. 376

[185] H. Ziya Ülken, İslâm Felsefesi, s. 60.

[186] Dağ Mehmet, a.g.e., s. 378

[187] S. Hayrı Bolay, a.g.e., s. 189.

[188] Bolay, a.g.e., s. 201

[189] Mehmet Dağ, a.g.e., s. 372.

[190] Necip Tayları, a.g.e., s. 81.

[191] Nureddin Topçu, Felsefe, s. 40.

[192] Y. Şevki Yavuz, a.g.e., s. 84.

[193] Ali Medar, İnsan Eğitiminin Kur'ânî Metodu, 6. 116

[194] Muhammed Kutup, İslâm Terbiye Metodu, s. 112

[195] "Akl-ı maad": Gelecek hayata, âhirete dönük akıl (Meydan Larousse, "akıl" md.)

[196] A. Avni Konuk, Fusûsu'l-Hikem Tercüme ve Şerhi, I, haz: Musta­fa Tahralı - Selçuk Eraydın, İstanbul 1987, s. 83.

[197] "Akl-ı maaş": Dünya hayatına dönük akıl (Meydan Larousse, "akıl" md.)

[198] Konuk, a.g.e., s. 83.

[199] İsmail b. Muhammed el-Aclûnî, Keşfü'1-hafâ ve müzîlü'l-ilbâs 'amma iştehere mine'l-ehâdîs 'alâ elsineti'n-nâs, Kahire 1352 h. c. II, s. 362'de hadisin son cümlesi mevcuttur.

[200] A. Vehbi Ecer, İmanın Akıl ve İlimle Münasebeti, Ankara 1963, s. 21 (Hadisi, sahih hadis kitaplarında bulamadık).

[201] M. Fuâd Abdulbâkî, Mu'cem, "akıl" md.

[202] A'râf: 7/179

[203] Mâide: 5/58.

[204] Haşr: 59/14.

[205] Bakara: 2/44.

[206] Yûnus: 10/42.

[207] Âl-i İmran: 3/118

[208] Bakara: 2/164.

[209] Bakara: 2/73.

[210] Bakara: 2/242.

[211] Enbiyâ: 21/10.

[212] Enbiyâ: 21/66, 67.

[213] Konu ile ilgili daha fazla bilgi için bk. M. Haindi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, İstanbul 1935, c. I, s. 566-568;' Dia, "Akıl" md.; Meydan Larousse, "Akıl" md.

[214] Ebû Abdillah Muhammed b. Ali el-hakîm et-Tirmizî, Beyânu'l-fark beyne's-sudûri ve'1-kalbi ve'1-fuâdi ve'1-lübb, Kahire 1958, s. 76.


Konu Başlığı: Ynt: Akıl
Gönderen: Hanife Ls 1 üzerinde 03 Haziran 2014, 22:37:47
Esselamu aleyküm ve rahmetullahü ve berakatuhü; ‘Ey iman edenler, ALLAH’tan korkup sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. ALLAH büyük fazl sahibidir.’’ (Enfal suresi, 29)
ALLAH Kuran’ın bu ayetinde, ancak Kendisi’nden korkup sakınanlara verdiği özel bir anlayış olduğunu bildirmektedir. Doğruyu yanlıştan ayıran bu anlayış kuşkusuz “akıl”dır. Fakat ALLAH, aklı insanlara ancak samimi iman ile birlikte vermektedir. Kuran’da, aklın, insanlara çok üstün bir hayat tarzı, çok ileri bir kavrayış ve düşünme yeteneği sunan büyük bir nimet olduğu bildirilmiştir.


Konu Başlığı: Ynt: Akıl
Gönderen: Yakupcan üzerinde 19 Mart 2015, 19:11:54
Akıl ALLAH'ın insanlara lutfettiği en güzel nimetlerden biridir.Tabi bu güzel nimeti asıl güzel işlere,dine ve ilim yolunda harcarsak ondan fayda görürüz.Akıl sayesinde insanlar doğruyu ve yanlışı ayırt ederler.


Konu Başlığı: Ynt: Akıl
Gönderen: ibrahim7c üzerinde 27 Mart 2015, 14:45:58
Esselamu aleyküm .akıl dinimizde önemli yeri vardır her insan akıl sahibidir aklını iyi olanda kullarnırsa hem bu dünyada hem çteki dünyada sevap kazanmış olur


Konu Başlığı: Ynt: Akıl
Gönderen: Damla üzerinde 04 Kasım 2015, 22:22:07
Esselamu aleykum.
Akıl dinimizce olması gereken şeylerden biridir.Eğer akıl olmazsa düşünemeyiz ve gerekli olan ,bize farz kılınan şeyleri gerçekleştiremeyiz.O yüzden Allah da bizi düşünerek akıl vermiştir.Ama bazı insanlar bunu kullanmayı bilmiyor galiba.Allah razı olsun...


Konu Başlığı: Ynt: Akıl
Gönderen: Rabia 7 üzerinde 31 Ocak 2016, 12:44:52
Ve aleykümselam ; akıl olmazsa olmaz.Ama bazı çocuklarda akıl yok.Onlar hayatında güzel ve hayırlı şeyler yapar.Bazı insanlarda akıl var ama hiç hayırlı şeyler yapmıyor.Bizler hep hayırlı şeyler yaparız. (AMİN).


Konu Başlığı: Ynt: Akıl
Gönderen: Pelinay üzerinde 31 Ocak 2016, 15:20:54
Ve aleykumusselam ve rahmetullah.akil uzerine detayli bir yazi olmus.baxi yerleri her ne kadar anlayamasam da akil hakkinda en azindan bildigimin disinda  somut bir kac fikrim olustu.Allah razi olsun paylasim icin


Konu Başlığı: Ynt: Akıl
Gönderen: gizem 7/a üzerinde 31 Ocak 2016, 15:23:06
Allah herkese kullanabileceği akıl vermiştir.Allahın verdiği akılı iyiye kullanmalıyız kötüye değil.


Konu Başlığı: Ynt: Akıl
Gönderen: melik önal üzerinde 24 Mart 2016, 16:14:43
atalarımız"akıl yaşta değil baştadır"demişlerdir çünkü baş dediği kalptirbu yüzdende kalbimizi temiz tutalım ki aklımızı kullanalım


Konu Başlığı: Ynt: Akıl
Gönderen: Hatice 08 üzerinde 24 Mart 2016, 16:58:32
Selamun Aleykum
Rabbim doğruyu yanlıştan ayırmamız için bize akıl vermiş. Aklımızı kullanıp doğru olanı seçip Allah yolunda devam etmeliyiz .


Konu Başlığı: Ynt: Akıl
Gönderen: sultan aktay üzerinde 24 Mart 2016, 17:04:45
ve aleyküm selam allah c.c paylaşım için razı olsun
bu konu hakkıında beni bilgilendirdiğiniz için teşekkür ederim
allah c.c bize akıl vermiş ki doğruyu seçelim iyiyi kötüyü bilelim diye ve inaşşlah bende bu aklı kullanp namaza başlarım teşkkür ederim


Konu Başlığı: Ynt: Akıl
Gönderen: Zehra_8/C üzerinde 24 Mart 2016, 17:58:02
Akıl insana verilen en güzel özelliktir. Biz aklımız sayesinde iyiyi kotu den ayirabiliribiz. Bizelerde bize verilen bu aklı dine ve ilim yolunda kullanırsak ondan fayda görürüz. Rabbim payalsim için Razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Akıl
Gönderen: sultan aktay üzerinde 25 Mart 2016, 17:30:51
allah c.c paylaşım için razı olsun amin


Konu Başlığı: Ynt: Akıl
Gönderen: Büşra 8 üzerinde 25 Mart 2016, 18:09:37
Esselamun aleykum
Aklımızı yerinde ve doğru kullanalim amin


Konu Başlığı: Ynt: Akıl
Gönderen: Ruhane üzerinde 08 Mayıs 2016, 17:13:37
Aleykum selam .. Akıl tüm canlılar içinde bize verilen en kıymetli nimet.. Sorumluluğumuz bu sebeple çok fazladır..Akıl ile neyin iyi neyin kötü olduğunun farkında oluyoruz.. Neyin yararlı neyin zararlı olduğunu kestirip karar veriyoruz..   Her iki dünya hayatımız içinde hayirli kararlar almamızı hayirli adımlar atmamızı Rabbim cumlemize nasip eylesin. Verdiği bu kıymetli nimetleri onun rizasina yönelik harcamamizi nasıp eylesin..


Konu Başlığı: Ynt: Akıl
Gönderen: Selma 8 üzerinde 08 Mayıs 2016, 17:35:47
Esselamü Aleyküm
Rabbim bizlere akıl vermis biz bir şey yapacagımız zaman aklımızı kullanmalıyiz akıl sayesinde doğruyu yanlistan ayırabilir