๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 14 Şubat 2011, 18:24:57



Konu Başlığı: Ağaç Taş gibi Şeylerden Medet Beklemek
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 14 Şubat 2011, 18:24:57
Ağaç Taş gibi Şeylerden Medet Beklemek

 Arapların büyük putları, ya Lat gibi kayadan, ya Uzza gibi ağaçtan, ya da Menat gibi taştandı. Onun için Hz. Peygamber, şu ya da bu sebeple, herhangi bir ağaç ya da taşın etrafında dolanmanın, uğur getirir niyetiyle dibinde durmanın, ilerde şirke götürür endişesiyle iyi bir hare­kat olmayacağını çeşitli vesilelerle hatırlatmıştır.

Bu konuda Vâkid El-Leysî şöyle bir olay anlatır:

Hz. Peygamber (Mekke'den) Huneyn'e giderken, müşriklerin bir ağacının yanından geçer. "Zât-ı Envât" denilen bu ağaca silahlarını asmakta idiler.

"Onlarınki gibi bize de bir 'zât-ı envât' yap, ey Allah'ın Rasûlü!" dedik. Bunun üzerine Hz.Peygamber şöyle cevap verdi:

"Sübhânellah !... Tıpkı İsrailoğulları gibi dediniz. Onlar Hz. Musa'ya, 'Onların ilâhları gibi bize bir ilâh yap.'[215] demişlerdi. Nefsimi elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, sizden öncekilerin yolunu takip edeceksiniz.[216]

Görülüyor ki Hz. Peygamber'in tek endişesi, şu ya da bu vesileyle ümmeti şirke gitmesin!...

Peki Hz. Peygamber'in bu ikazlarına uyulmuş mudur? Bu soruya olumlu cevap vermek biraz güçtür. Müslümanlar, Hz. Peygamber'in korktuğu gibi, maalesef önce­kilerin yolundan gitmişler, hayır ümid ederek, ağaçları ve taşları kudsîleştirmişlerdir. Müşriklerin putları sevmeleri gibi onları sevmeye ve korumaya çalışmışlardır. Maalesef bugün müslümanların pek çok "zât-ı envât"lan vardır.

İşin bir başka esef verici boyutu da, bu gibi konularda fetva isteyen halka, bazı âlimler tarafından, ne manaya geldiği pek de bilinmeyen "iyimserlik" adı altında, tavizkâr fetvaların verilişidir.

Biz de bu konularda pek çok gözlemlerde bulunduk. Bu gibi yerlere giden halka, "Buralardan neler bekliyorsunuz?" diye sorular yönelttik. Çoğu görünürde bunlara tapınmadıklarını; ama yine de bir şeyler beklediklerini ifade etttiler.

Bu ağaçların dallarına bağlanan bezler, kesilen kur­banlar, maksadları zaten açığa vurmaktadır.

Bir de bu gibi yerlere gelirken, büyük masraflar yapıl­maktadır. Tabiîki bu durum bazı menfaatperestlerin işine gelmektedir. Yani işin, cahillik, saflık, ticarî vb. pek çok boyutları vardır. Seksenli yıllarda, bazı seyahat acentalarının, "Bu şeyh, şu ağaç, şu taş, şu yatır, şu şifa....." diye, organizeli ziyaretler düzenlendiğine şahit olmuşuz­dur. Bu işten para kazananan bazı otobüs sürücüleriyle de görüşmelerimiz olmuştur. O kadar çok hurafe ezberlemiş­lerdi ki !.... Eee ! Ne yapsınlar? Ekmek kapısı işte !...

Bunları gördükten sonra, Marx'ın Batı toplumu için söylediklerine hak vermemek mümkün değildi... Neydi iddiası? "Din afyondur." diyordu. Batıda oluşturulan din için, bunun haklı tarafları elbetteki vardı. Yani orada din, gerçekten, zenginlerin sömürmesi, fakirlerin de ezilmesi için bir afyon görevi yapmaktaydı. Zaten Luther'in karşı çıkışı da bundan değil miydi? Yani sunulan din,  Hıristiyanlık değil; bir bakıma Kilisecilik'di..

Hemen burada şu soruyu sormak gerekir: "İslâm'ı kim afyon haline getirdi?" Bunun cevabını burada vermemiz, çok fazla yer tutar. Ama kısaca cevap verme­miz gerekirse, "İslâm'ı kendi menfaatlerine uydurmaya çalışanlar..." diyebiliriz. Bu uydurma işi, her seviyede olabilir. İster âlim olsun, ister câhil, ister tüccar, ister siyasetçi... Hepsi birdir bu anlayışta. Çünkü insanların menfaat anlayışları değişikti. Kiminin ki para, kimininki alkış, kimininki itibar, kimininki iyimserlik....

Bir başka açıdan meseleye bakacak olursak, bazı kişiler, bu gibi yerlerin halkın birlik ve beraberliğini temin eden mekânlar olduğunu savunmaktadırlar. Hatta dindar oluşlarında buraların büyük etkisi olduğunu büyük bir cehaletle söylemektedirler. Bu olsa olsa, sıvı pislikle katı pislik temizlemek gibi bir şey olur.

Hem bu nasıl  birlik ve beraberlik?

Uzak mekanlaradaki ağaçları ve taşları ziyarete gider­ken büyük harcamalarda bulunan insanlar, yakınlarındaki fakirleri görebiliyorlar mı?

Peki nasıl dindarlık?

Herkesin kafasına ve menfaatine göre anladığı, ölçü­süz ve mesnetsiz bir dindarlık !.. Kur'an ve Hadis'ten kaynaklanmayan bir anlayış?..

Hz. Ömer bazı kişilerin, Ashab'ın Hz. Peygamber'e biat ettiği (Kur'an'da da ismi geçen)[217]  ağacın dibine gidip namaz kıldıklarını haber alır. Müslümanların fitneye düşeceği korkusuyla derhal ağacı kestirir.

Bir keresinde Hz. Ömer, bir grub insanla Mekke'ye gitmektedir. Yolda sabah namazını kılarlar. Sonra insan­ların etrafa dağıldıklarını görünce, merak eder ve nereye gittiklerini sorar. Sonra kendisine,

"Ey mü'minlerin Emiri !.. Şurada, Allah Rasûlü'nün namaz kıldığı bir mescid var. Orada namaz kılıyorlar." diye cevap verilir. Bunun üzerine Hz. Ömer şu ikazı yapar:

"Sizden öncekiler, bu tür şeylerden dolayı helak oldular. Peygamberlerinden kalan şeylere sahip çıkıyor­lardı. Onları kilise ve havraya çevirdiler. Kim namaz vakti bu mescitlere kavuşursa, namazını kılsın. Namaz vakti girmemişse, yoluna devam etsin, namaz kılmak için beklemesin. "[218]


[215] Araf: 7/138. Âyetin meali: "İsrailoğullarını  denizden geçirdik, orada kendilerine mahsus bir takım putlara tapan bir kavme rastladilar. Bunun üzerine: Ey Musa! Onların tanrıları olduğu gibi, sen de bizim için bir tanrı yap! dediler. Musa: Gerçekten siz  cahil bir toplumsunuz, dedi." Açıklaması: İsrailoğulları denizi geçtikten sonra buzağıya tapan Amelika kavmine rastlarlar. Kendi peygam­berlerinden, onların   tanrıları  gibi  bir  tanrı  yapmasını   isterler. Hz. Musa onların teklifini reddeder ve onları cehaletle suçlar.

[216] Tirmizi: Fiten, 18.

[217] Fetih: 48/18.

[218] Bak: Y. Kardavî, age, s, 70. Doç. Dr. Abdullah Özbek, Kur’an’da Tevhid Eğitimi, Esra Yayınları: 86-90.