Konu Başlığı: Ebeveynin Sorumluluğu Gönderen: Zehibe üzerinde 12 Temmuz 2010, 17:51:41 5. Ebeveynin Sorumluluğu:
Gayret Göstermek Ebeveynin sorumluluğuna giren terbiye müfredatının ana mes'elelerini gördükten sonra, bu bahsi, mühim bir hususla noktalamamız gerekmektedir. Dikkat çekeceğimiz hususa "mühim" diyoruz, zira terbiyevî faaliyetin itidalini koruması ve birçok durumlarda karşılaşılan başarısızlık karşı-smda fütura düşmeden terbiyevî gayretin devam ettirilmesi bunun anlaşılmasına bağlıdır. Geçen bahislerde görüldüğü üzere, bir kısım âyet ve hadîsler, başta baba olmak üzere ebeveyni vesayetleri altında bulunan çocukların dinî terbiyesinden sorumlu tutarken, diğer bir kısım âyet ve hadîsler onların gayretine mutlak bir başarı vâdetmemekte ve hattâ başarısızlık örnekleri vermektedir. Bu hususa en muknî misâl Hz. Nûh ve onun oğlu ile alâkalı olanıdır: Kur'ân-ı Kerim'in belirttiği üzere, Hz. Nûh, kavmini "gizli ve açık"[249] her şekle baş vurarak "gece ve gündüz"[250] hiç durmadan Hakka çağırmış bulunduğu halde, kendi oğlu, bütün arzu ve gayretlerine rağmen "kâfirlerden" ayrılmamış ve "boğulanlardan" olmuştur.[251] Hiç kimse Hz. Nuh'un bu hummalı irşad işinde Ailesini ihmal ettiğini, aile efradı ve bu. meyânda oğlunun hidâyeti için uğraşmadığını söyleyemez. Evlâdına karşı bir babanın taşıdığı şefkati ifâde için müşahhas örneklerden biri olarak kaydedilen Hz. Nuh'un, kendi çocuklarını ebedî ateşten kurtarmak için başkalarına sarfettiği gayretten daha fazlasını sarfettiğini, bu işte daha çok fırsat sahibi bulunduğunu söyleyebiliriz. Öyle ise onun oğlu, bir peygamber babanın gösterebileceği,, en kesif, en muknî irşad faaliyetlerine rağmen sapık çevresine uyup, küfründe direnmiştir. Kur'ân-ı Kerîm, ebeveynin gayretine rağmen küfründe direnecek olanlara kıyamete kadar rastlanabileceğini ifâde zımnında, bir başka pasaja daha yer verir. Ebeveynin irşadına kulak tıkayıp, küfründe ısrar eden ve inadım, onlarla cedelleşmeye gidecek kadar ileri götüren evlâd örneğinin sunulduğu bu pasajda, şahıs muayyen değil, mutlaktır: "Anesine, babasına; 'Öf ikinizden (sizden bıktım), benden Önce nice nesiller gelip geçmişken beni, tekrar diriltilmemle mi tehdîd ediyorsunuz?' diyen kimseye, anne babası, Allah'a sığınarak 'Sana yazıklar olsun! İnan, doğrusu Allah'ın sözü gerçektir' diye cevap verirler. İşte onlar kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş ümmetler içinde Allah'ın azâb va'-dinin aleyhinde gerçekleştiği kimselerdir. Doğrusu onlar hüsranda olanlardır."[252] Şu halde, Kur'ân-ı Kerîm, bu kaydedilenlerin ışığında şu dersi vermek istiyor: Anne ve babalar, her halükârda çocuklarının irşadı için çalışacaklar, ellerinden geleni yapacaklardır. Bu durumda, istenen gaye hâsıl olmasa bile, Allah nazarındaki sorumluluktan kendilerini kurtarmış olurlar. Peygamberlik vazifesinin ifasında mühim bir esas olan ve bu sebeple birçok defalar[253]"Teblîğ edip netice beklememek" ve hattâ "icbar edici olmamak" düstûru ailevî terbiyede de mürşid ve rehber olacaktır: Meâlen: "Eğer yüzçevirirlerse, (ey Muhammed),. sana düşenin sâdece açıkça tebliğ olduğunu bil."[254] Meâlen: "(Ey Muhammed!) Sen duyur! Esasen sen sâdece bir duyurucusun. Sen onlara zor kullanacak değilsin."'[255] Tebliğden netice hâsıl olmaması, tebliğ işine devanı hususunda fütur vermemeli, azmi kırmamalıdir. Zira hidâyeti veren Allahtır: Meâlen: "(Ey Muhammed!) Sen sevdiğim doğru yola eriştiremezsin, ama Allah dilediğini doğru yola eriştirir. Doğru yola girecekleri en iyi O bilir."[256] Bu durum, terbiye müfredatının en mühim kalemini teşkil eden dinî terbiyede böyle olduğu gibi, başta meslekî terbiye olmak üzere diğer kalemlerde de böyledir. Dinî terbiye örneğinde temel prensip böylece tesbît edildikten sonra, aynı pransibin terbiye müfredatına giren diğer kalemler için tekrar açıklanmasına hacet kalmaz.[257] |