Konu Başlığı: Uygulama Alanında Gönderen: Hadice üzerinde 28 Eylül 2010, 08:37:57 Uygulama Alanında
Nazari açıdan böyle, uygulama alanına gelince, şimdi de onu göreceğiz: 1- Buhârî, kefaet (denklik) bölümünde Haşim oğullarından Peygamber'in (s.a.v.) amcası kızı Dubâa bint ez-Zubeyr b. Abdilmuttalib'in, Mikdat b. el-Esved'in eşi olduğunu rivayet eder. Ibnu Hacer, Mikdad'ın Kureyş'in müttefiklerinden ve el-Esved b. Abd Yagûs ez-Zührî'nin evlatlığı olduğunu ve bu sebeple ona nisbet edildiğini, babasının Amr el-Kindî olduğunu söyler. Sonra şöyle devam eder: Eğer kefaet konusunda nesebe itibar edilseydi, Mikdad onunla evlenemezdi. Çünkü Dubâa nesebce Mikdad'dan üstündür. Neseb konusunda kefaete itibar edip bu meselede hem kadının hem de velilerinin razı olmalarından kefaet hakları sakıt olmuştur, diyenin bu görüşüne gelince, eğer neseb konusundaki kefaet sahih bir nassa dayanmış olsaydı bu cevabı doğru olurdu. [797] 2- Ebû Hüreyre, Rasûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Ey Beyâde oğullan, Ebû Hind'e kız verin ve onun kızlany-la evlenin." Oysa Ebû Hind onlar arasında hacamatçı idi. [798] 3- Buhârî, senedi ile Sehl b. Sa'd es-Sâidî'den şunu nakleder: Rasûlullah (s.a.v.) (bir grupta oturuyordu) oradan bir adam geçti. "Bu adam hakkında ne dersiniz?" buyurdu. Kız istediğinde kız verilmeğe, aracı olduğunda aracılığı kabul edilmeğe, konuştuğunda da sözü dinle-nilmeğe layık biridir, dediler. Ardından müslümanlann fakirlerinden biri geçti. Rasûlullah (s.a.v.): "Ya bunun hakkında ne dersiniz?" buyurdu. Kız istediğinde kendisine kız verilmez, aracılık yaptığında aracılığı kabul edilmez ve konuştuğunda da sözü dinlenilmez biridir, dediler. O zaman Rasûlullah (s.a.v.): "Bu diğerinden yeryüzü dolusu adamlardan daha hayırlıdır" buyurdu. [799] 4- Abdullah b. Büreyde, babasından şunu nakleder: Genç bir kız Rasûlullah'a (s.a.v.) gelerek: Babam kardeşinin oğluyla, onun maddi durumunu düzeltmek için evlendirdi, deyip şikâyet etti. Rasûlullah (s.a.v.) onu muhayyer bıraktı (dilerse bu evlilikten vazgeçecek, dilerse evliliği devam ettirecek). O zaman kız: "Babamın yaptığım kabul ettim. Lakin kadınların babalarının onlar üzerinde bir hükmü olmadığını bilmelerini istedim" dedi. [800] 5- Biri Hasan'a sordu: Benim bir kızım var, talipleri de var, onu kime vereyim? "Allah'tan korkana ver, çünkü onu sevecek olursa ona değer verir, ama sevmeyecek olursa, ona zulmetmez.[801] 6- Ali b. Hüseyin, Ensâr'dan birinin ummu'I-veledi (efendisinden çocuğu olan cariye) ile evlendi. Abdulmelik onun bu davranışını kınayınca da ona şunu yazdı: "islâm, toplumda hakir görüneni yüceltti, eksik sayılan kadını tam kabul etti, onu kınanacak durumdan kurtardı. O halde böyle bir kadınla evlenmekten dolayı müslüman için utanılacak bir durum yoktur. îşte Rasûlullah (s.a.v.) kendi cariyesiyle evlendi, yine kendi kölesinin karısıyla evlendi." O zaman Abdulmelik şöyle dedi: Ali b. Hüseyin insanların düşüklük kabul ettikleri şeyde şeref duyuyor. [802] 7- Bir bedeviye[803] falan, falan kıza talip, ne dersin? dediler: Ak-lı ve dini tamam mı? dedi. Evet, dediler. Öyleyse kızı ona verin dedi. [804] Bütün bu anlatılanlardan bu alanda islâm'ın ruhu, yüce hedefleri olan evlilikte eşler arasındaki kefaetin de o yüce hedeflere ulaşmak için yardımcı olması gerektiği ve kefaete bu açıdan bakılmasının doğru olacağı ortaya çıkmaktadır. Bu da iki hususta ifade edilebilir: Birincisi: Bilgi düzeyi, ilmî yeterlilik, alan ve ortama göre bu hususlar değişebilir- ruhî ve aklî olgunluk, ahlâkî ve dinî seviye, islâm bunu bazen takva ve ahlâk bazen de din ve emanet şeklinde ifade etmektedir. ikincisi: Aile yükünü üstlenebilecek maddi güç. Eşler arası yardımlaşma ile ailenin maddi geçimini sağlamak. Evliliğin devamı için bu husus mutlaka gereklidir. Yüce Allah şöyle buyurur: "Evlenme (imkanı) bulamayanlar, Allah kendilerini lütfundan zengin edip evlenme imkânına kavuşturuncaya kadar iffetlerini korusunlar. [805] Birinci husus şahsın kendisini ilgilendirir ve ona rıza gösterilmesi için temel teşkil eder. Nitekim Rasûlullah (s.a.v.): "Din ve emanetinden razı olduğunuz biri sizden kız istemeye gelirse, onu evlendirin" buyurmaktadır. Malın şart olması ile ölçü olması ayrı şeylerdir. Islâmın reddettiği: Özellikle eşler arasındaki kefaet konusunda toplumdaki saygınlık (şeref-şöhret), soy veya servetin kişi için temel ölçü olarak kabul edilmeleridir insanlar, şahıs için serveti temel ölçü alıyorlar. Oysa ki bu, ölçüler tayin etme hususunda doğru yoldan bir sapmadır, işte bu sebeple islâm, bu değerlendirmeyi reddetmektedir. Resulülah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır; "Dünya ehlinin değer verdiği; mal mülktür.[806] islâm, bu hatayı tashih etmekte ve müminin değerlendirilmesi için onun yerine yeni bir kural getirmektedir. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Müminin şerefi, dinidir. Şahsiyeti, aklıdır. Toplumdaki saygınlığı da ahlâkıdır. [807] Yine şöyle buyurmaktadır; "saygınlık da, mal da, şeref de, takvadır. [808] islâm, geldiğinden beri insanların tarağın dişleri gibi eşit olduklarını, şöhret, soy ya da zenginlikten dolayı ne Arabın Arap olmayana ve ne de Arab olmayanın Arab olana bir üstünlüğü olmadığını, üstünlüğün takva ve ameli salih olduğunu ilan etmiştir. Peygamber (s.a.v.) akrabalarını kıyamet günü başkaları amelleriyle gelirken, soysop ile gelmekten sakındırmıştır. Yüce Allah: "Allah katında en değerliniz, en muttaki olanınızdır" [809]buyurarak bunu çok parlak bir üslûp ile ifade etmiştir. Allah katında kişinin değeri takva ve salih amel ile ölçüldüğüne göre insanların da, hele evlilik gibi önemli bir konuda bu Ölçüyü kullanmaları gerekir. Uygulama ile ilgili yukarıda naklettiğimiz misaller meseleyi açık seçik ortaya koymaktadır.[810] |